Suudi Arabistan Askeri Sanayiler Otoritesi Genel Sekreteri Uhali, Şarku’l Avsat’a konuştu: Yatırımcı çekmek istiyoruz ve yerelleştirme şartlarına uyuyoruz

Mühendis Ahmed el-Uhali geçtiğimiz Salı günü Londra’daki DSEI Savunma Fuarı’nda Suudi Arabistan’a tahsis edilen kısımda basına demeç verirken (Şarku’l Avsat)
Mühendis Ahmed el-Uhali geçtiğimiz Salı günü Londra’daki DSEI Savunma Fuarı’nda Suudi Arabistan’a tahsis edilen kısımda basına demeç verirken (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan Askeri Sanayiler Otoritesi Genel Sekreteri Uhali, Şarku’l Avsat’a konuştu: Yatırımcı çekmek istiyoruz ve yerelleştirme şartlarına uyuyoruz

Mühendis Ahmed el-Uhali geçtiğimiz Salı günü Londra’daki DSEI Savunma Fuarı’nda Suudi Arabistan’a tahsis edilen kısımda basına demeç verirken (Şarku’l Avsat)
Mühendis Ahmed el-Uhali geçtiğimiz Salı günü Londra’daki DSEI Savunma Fuarı’nda Suudi Arabistan’a tahsis edilen kısımda basına demeç verirken (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan Askeri Sanayiler Genel Otoritesi (GAMI), askeri sanayileşme için ulusal yetenekleri geliştirmeyi, sektörü yerelleştirmeyi ve GAMI’yi iş fırsatları sağlayan ve yerel ekonomiye katkılarını artıran bir kol haline getirmeyi amaçlıyor.
Askeri Sanayi Genel Otoritesi Genel Sekreteri Mühendis Ahmed el-Uhali, yaptığı açıklamada Otorite’nin Suudi Arabistan’daki askeri sanayi pazarına girmek isteyen yabancı yatırımcıya herhangi bir kısıtlama getirmemek için sektöre yatırım için düzenleyici adımlar attığını ifade etti. Yatırımcıların yerelleştirme, istihdam ve teknoloji transferi sürecinde Suudi Arabistan’ın ortakları olacağına işaret eden Uhali, Suudi Arabistan'ın özellikle bu sektöre ve genel olarak diğer sanayi sektörlerinin geri kalanına yatırım için ideal bir yer haline geldiğini vurguladı.
Suudi Arabistan’ı temsilen İngiltere'nin başkenti Londra'nın ev sahipliğinde düzenlenen Uluslararası Savunma ve Güvenlik Ekipmanları Fuarı’na (DSEI) fuarına katılan GAMI Genel Sekreteri Ahmed el-Uhali Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Suudi askeri sanayi sektörünün yerelleştirilmesi konusundaki beklentiler ve gelecek vizyonu hakkında konuştu. Askeri sanayi sektörü ile ilgili diğer konuların yanı sıra, GAMI’nin dört yıl içindeki başarılarına da değindi.
İşte GAMI Genel Sekreteri Ahmed el-Uhali’nin Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tam metni:

Sayın Genel Sekreter, GAMI bugün ‘Suudi Arabistan'da Yatırım Yap’ sloganıyla savunma ve güvenlik alanlarında uzmanlaşmış en önemli uluslararası fuarlardan birinde Suudi Arabistan'ın temsiline öncülük ediyor. Buradaki hedefiniz nedir?
Suudi Arabistan Krallığı'nın Uluslararası Savunma ve Güvenlik Ekipmanları (DSEI) fuarına katılımının, askeri endüstriler sektöründe uzmanlaşmış endüstrilerin gelişimi için nitel bir platformu temsil ettiğine şüphe yoktur. Bu, bu alandaki uluslararası oyuncular arasında ortaklıklar oluşturulması, bilgi ve deneyim alışverişi ve teknoloji transferinde bulunulması ile sağlanıyor. Suudi Arabistan savunma ve ulusal güvenlik sektörüne yüksek öncelik vermektedir. Bu öncelik, ulusal ekonomimizi zenginleştirme ve sürdürülebilir refahın kaynağı olması için Krallık’taki çeşitli endüstrileri yerelleştirmeyi amaçlayan bilge yönetimin talimatları ile veriliyor. Bu nedenle, Krallık'taki askeri endüstriler sektörünün yerelleştirilmesinden, düzenlenmesinden ve etkinleştirilmesinden sorumlu otorite olmak üzere Askeri Sanayiler Genel Otoritesi kuruldu. Bu katılım ve temsil, GAMI’nin sektörde gelecek vadeden yatırım fırsatlarını tanıtıp yatırımcıları destekleyip ve Suudi askeri ve güvenlik endüstri pazarına girişlerini kolaylaştırarak sektörün güçlendirilmesine yönelik hedeflerinden biridir. GAMI ile kamu ve özel sektördeki tüm ortakları tarafından temsil edilen Krallık'taki askeri sanayi sektörü sistemi, Suudi Arabistan’daki askeri endüstrilerin yerelleştirilmesi gibi stratejik bir hedefe ulaşmak için çalışmayı amaçlamaktadır. Ayrıca Riyad’ın 2030 yılına kadar askeri teçhizat ve hizmetlere yaptığı harcamaların yüzde 50'sinin üstünde bir oranda yerelleştirmesi hedefleniyor.

Bugün Suudi Arabistan'da askeri sanayi sektörü gibi devasa bir sektöre öncülük ediyorsunuz. GAMI’nin kuruluşundan bugüne kadar sektörün tanık olduğu gelişme aşamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
GAMI, hakkındaki değerlendirmem oradaki konumum nedeniyle tarafsız olmayabilir. Ancak bu, onun umut vaat eden geleceği hakkında en üst düzeyde iyimserliği ifade etmememi engellemiyor. Gösterge ve rakamlar bunu kanıtlıyor. Sektörde bu yılın ilk yarısının sonuna kadar dikkat çekici bir büyüme kaydedildi. Ruhsat verilen 99 yerel ve uluslararası şirket düzeyinde bu yılın ilk çeyreğine oranla yüzde 41’lik bir artış gözlendi. Bu şirketler, Suudi ekonomisinin tanık olduğu kapsamlı kalkınma sürecinin bir parçası olmak istiyor. Bazı şirketler, paralarını Suudi Arabistan’a yatırmaya karar verdi ve bu boşuna değildi. Birçok avantajı bulunuyor. Suudi Arabistan’ın küresel tedarik zincirlerinin kalbindeki stratejik konumu, niteliksel potansiyeli, Kral Selman bin Abdulaziz yönetiminin yabancı yatırımcılara sağladığı kolaylıklar, bu avantajlardan en önemlileri arasında bulunuyor. Krallık yatırımcılara ayrıca geçmişte olduğu gibi yerel bir ortağa ihtiyaç duymadan tüm projesine sahip olma olanağı sunuyor.
İyimser göstergeler yukarıdakilerle sınırlı değil, bunların da ötesine uzanıyor. Özellikle de sektörün devlet tarafından kabul edilen ve başarı vaadinde bulunduğu ve stratejik projelere harcamak için finansal ve insani yeteneklerini kullandığı niteliksel inisiyatifler aldığı göz önünde bulundurduğumuzda bunlar, Suudi Arabistan’ı bugün küresel olarak askeri endüstrinin en büyük etkileyicilerden biri haline getiriyor.

Bu ruhsat verilen şirketlerin yerelleştirme programları üzerindeki etkisi nedir?
Etki, Allah’ın izniyle olumlu. Askeri harcamalarımızın yüzde 50'sini yerelleştirmeye yönelik çabalarımızın 2030 yılına kadar destekleyici sektörlerde 40 binden fazla doğrudan ve 60 bine yakın dolaylı iş yaratması bekleniyor. Bu işlerin çoğu Suudi Arabistan’ın yetkinlikleriyle doldurulacak. Şu anda ilgili makamlar, araştırma merkezleri ve üniversiteler ile işbirliği içinde teknik eğitim ve öğretim programlarını uyumlu hale getirip, askeri endüstriler sektörüne yetenek ve uzmanlığı çekmek için ortaklıklar kurarak insan kaynağını nitelikli hale getirmek için gelişmiş programların hazırlanması üzerinde çalışıyoruz.

Bu bizi Suudi Arabistan'da askeri sanayi sektörünün üzerinde çalıştığı strateji hakkında bir soruya mı götürüyor?
Sektöre yönelik Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış bir stratejimiz var. Bu strateji, askeri sanayi sektörünün bilge yönetimden aldığı sınırsız destek ve özel ilginin bir uzantısıdır. Ülkenin stratejik bağımsızlığını güçlendirmeye, ulusal askeri endüstriyel yeteneklerini geliştirmeye ve onu Suudi ekonomisinin önemli bir kolu olacak şekilde yerelleştirmeye yönelik bilge ve iddialı vizyonunu somutlaştırmak amacı taşıyor. GAMI’de 3 ana sütundan oluşan bir strateji üzerinde çalışıyoruz: GAMI’nin ihalelerde yerelleştirmeye öncelik verilmesine katkıda bulunacak ve Krallıktaki askeri ve güvenlik güçlerimizin birleşik satın alma gücünden en yüksek harcama verimliliğini elde etmek için yararlanacak tedarik mekanizmasını geliştirmek için çalıştığı askeri tedarik. İkinci sütun, sektörün yerelleştirmesi. Bu, sektörde şeffaflığı artıran ve sektöre yatırımı teşvik eden düzenlemelerle mevzuatın belirlenmesinden sorumlu düzenleyici sütundur. Üçüncüsü, araştırma ve teknoloji ayağı. Bu sütun da insan kaynakları oluşturmak, araştırma ve geliştirme çabalarını askeri ve güvenlik güçlerimizin ihtiyaçlarını karşılayan alanlara yönlendirmek için eğitim ve pratik programları uyguladığımız yetenekleri geliştirmenin temel direğidir.

2030 Vizyonu hedefleri açısından neler başarıldı?
Kısa bir süre içinde sektörün yerelleştirilmesi ile ilgili 2030 Vizyonu hedeflerine ulaşmayı başardık. GAMI’nin 2017 yılında kurulmasından önce askeri teçhizata yapılan harcamaların yerelleşme oranı yaklaşık yüzde 2 idi. 2017 yılında kurulmasından sonra yerelleştirme oranını yükseltmek için kamu ve özel sektörlerden tüm ortaklarla birlikte çalıştık. Bu bütünleştirici çabalar sayesinde 2020'de yüzdeyi iki katından fazla artırarak yüzde 8 oranına ulaştık. 2030 yılına kadar yerelleştirme oranının yüzde 50’nin üzerine çıkarılması olan nihai hedefimize giden yolda bu cephede hala ilerleme kaydediyoruz.
GAMI ayrıca Suudi Arabistan’daki savunma ve güvenlik makamlarının satın alma gücünü en üst düzeye çıkarmak ve birleştirmek amacıyla askeri tedarik için bir mekanizma oluşturmaya çalıştı. GAMI, savunma ve güvenlik sektöründe tedarik için bir katma değer elde etmeyi başardı. Sektör düzenlemeleri açısından, ülkede ilk kez şimdiye kadar yatırımcılar tarafından çok iyi karşılanan endüstriyel lisanslama platformunu kurduk. Ayrıca ‘Yatırımcıyı Tedarik Zinciri Yoluyla Güçlendirme’ programını başlattık. Böylece sektör içinden veya ilgili alanlardaki endüstriyel yatırımcılar için hedeflenen yerelleştirme fırsatları belirlendi.  

Sayın Genel Sekreter, sektörde tedarik zincirleri ile yatırımcıyı güçlendirmekten bahsettiniz. Daha ayrıntılı anlatır mısınız?
Suudi Arabistan’da askeri sanayi sektöründe tedarik zincirleri aracılığıyla yatırımcıyı güçlendirme projesi, yakın zamanda duyurulan en önemli ve öne çıkan projeler arasında yer alıyor. Projenin önemi, Riyad’ın 2030 yılına kadar askeri teçhizat ve hizmetlere yapılan hükümet harcamalarının yüzde 50'sinden fazlasını yerelleştirme çabalarını güçlendirmesinde yatmaktadır. Ayrıca, Suudi Arabistan’daki askeri sanayi sektörünün tedarik zincirlerinde hedeflenen birçok yatırım fırsatı aracılığıyla yatırımcıyı desteklemeye ve güçlendirmeye de katkıda bulunacaktır.
Ortaklarla birlikte çalıştık. 6 savunma ve güvenlik alanında yerelleştirme ile ilgili 74 yatırım fırsatı bulduk ve fırsatları tanıtmak için 350'den fazla yatırımcı ve ortakla görüştük. Sektördeki endüstriyel hedefler için net bir yol haritası geliştirmek için kamu ve özel sektördeki ortaklarımızla yan yana çalıştık. Sektörün tedarik zincirlerinde öncelikli çıktıları belirledik.

Yatırımcı bu fırsatlara nasıl erişecek ve bunlar hakkında nasıl bilgilenecek?
Tedarik zincirlerinde hedeflenen fırsatların çıktıları arasında yatırımcıların yerelleştirme fırsatlarına erişmelerini ve sektördeki yatırımcıların endüstriyel yeteneklerinden haberdar olmalarını sağlayan ‘Askeri Endüstriler’ platformunu kurduk. Platform, GAMI tarafından platforma kayıtlı tüm patentli ve ruhsatlı yatırımcılarla sektörü bir araya getirmeyi amaçlamaktadır. Platforma kayıtlı tüm yerel ve uluslararası şirketler, sunulduğunda, sektör tarafından sağlanan yerelleştirme fırsatlarını hızlı ve kolay bir şekilde tespit edebilecekler. ‘marketplace.gami.gov.sa.’ adresi aracılığıyla yerli firmalar uluslararası firmalarla, özellikle orijinal üreticilerle iletişime geçebiliyor.

GAMI, yabancı yatırımcıları Suudi Arabistan’da sektöre yatırım yapmaya çekmek için neler sunuyor?
GAMI, Suudi Arabistan’daki yatırım ortamının entegre bir resminin sunulmasını sağlamak için Krallığa yatırım çekmekle ilgili tüm taraflarla entegre bir şekilde çalışır. GAMI, sektöre yatırım için düzenleyici çerçeveler geliştirmiştir. Buna göre yerelleşme, istihdam ve teknoloji transferi sürecinde bize ortak olacağı sürece, Suudi Arabistan’daki askeri sanayi pazarına girmek isteyen yabancı yatırımcılar için herhangi bir kısıtlama yoktur. Askeri sanayi sektöründeki yatırım ortamının günümüzde uluslararası yatırımcılar için cazip ve verimli bir ortam haline gelmesi nedeniyle Krallığın özellikle bu sektöre ve genel olarak diğer sanayi sektörlerinin geri kalanına yatırım için ideal bir yer haline geldiğine inanıyoruz.

GAMI’nin sektörün gelişmesine ve yerelleşmesine destek olmak için üzerinde çalıştığı en önemli projeler nedir?
GAMI’nin proje ve programları arasındaki ulusal önceliklere ulaşmak ve mevzuat geliştirmek, askeri sanayileşme ihalelerinin verilmesi ve yerel üreticilerin desteklenmesi ve güçlendirilmesi için mevzuat geliştirmek, öncü şirketler olmak için gelecek vaat eden yerel şirketler geliştirmek, küresel konumlarını ileriye taşımak için büyük ulusal şirketleri desteklemek Otorite’nin stratejik adımlarıdır. GAMI’nin yakın zamanda açıkladığı bu stratejik projeler arasında, yerel olarak üretmeye ve yerelleştirmeye çalıştığımız bir askeri zırhlı araç olan ‘ed-Dahana (Al-Dahna) Arabası’ da yer alıyor. Ayrıca, yerel olarak üretilen ilk HSI32 hızlı müdahale botunun denize indirilmesi için Savunma Bakanlığı ile işbirliği içinde çalıştık. Buna ek olarak Krallık’taki askeri endüstrileri yerelleştirme planının bir parçası olarak, ilk yüzer iskelenin açılışı yapıldı. İskele, Fransız CMN Company ve Zamil Offshore Services Company arasındaki işbirliğinde en son uluslararası şartnamelere ve standartlara uygun olarak yerel olarak üretilmiştir. Yakın zamanda, Middle East Propulsion Company ile ABD menşeili ‘Honeywell International’ arasında AGT 1500 motorlarının onarım, bakım ve revizyon yeteneklerinin yerelleştirilmesini amaçlayan bir anlaşmanın imzalandığını açıkladık.

Düzenleyeceğiniz uluslararası savunma fuarının tanıtımı da dahil olmak üzere askeri sanayi sektöründe uluslararası katılımlar gerçekleştiriyorsunuz. Bunun için hedefleriniz nelerdir?
Kuruluş amacına uygun olarak GAMI’nin görev ve amaçlarından biri, gelecek vaat eden bu sektörü ve hedeflenen fırsatları tanıtmak amacıyla uluslararası askeri sanayi sektörünün önde gelen temsilcisi olmaktır. Bu nedenle, Askeri Sanayiler Genel Otoritesi, kamu ve özel sektörden ortaklarımızla koordinasyon ve işbirliği içinde Suudi Arabistan’ın bu sektöre uluslararası katılımını organize etmekten sorumludur. Allah'a hamd olsun, uluslararası katılımımız sırasında, ülkenin askeri sanayi sektörüne ve ulusal ekonomisine yansıyacak çok sayıda anlaşma imzalanıp ortaklıklar kuruldu.
Dünya Savunma Fuarı (WDS) organizasyonu ile ilgili olarak, katılmak isteyen küresel, bölgesel, uluslararası ve yerel şirketlerden bugüne kadar çok sayıda talep aldık. Almaya da devam ediyoruz. Fuar, operasyonel entegrasyonla ilgili savunma ve güvenlik sektörüyle ilgilenenler için entegre bir platform sunuyor. Bu platform, türünün hava, kara, deniz, uydu ve bilgi güvenliği olmak üzere beş savunma alanını kapsayan ilk örneği olacak. Dünya çapındaki seçkin uluslararası savunma fuarları serisine niteliksel bir katkı olacağından eminiz. Bununla birlikte GAMI herkesi hayati ve stratejik bir sektörde gelecek vaat eden bir yolculukta bize katılmaya davet ederek, yerel ve uluslararası çeşitli sektör ve alanlardaki ortaklarıyla birlikte çalışarak arzu ettiği hedeflere ulaşacaktır. Askeri sanayi sektörünün en önemli eksenlerini iki kelimeyle özetleyebilirim: Fırsatlar ve ortaklıklar.

GAMI, Suudi kadınları askeri sanayi sektöründe nasıl güçlendirdi?
Yolculuğa devam etmeye kararlıyız… Bu konuda, yerelleşme hedeflerine ulaşmak için ülkenin oğullarına ve kızlarına güveniyoruz. Suudi kadınlar, Krallık’taki askeri sanayi sistemine girerek sektördeki varlıklarını güçlendirdiler. Bu nedenle, özellikle bu hayati sektöre hizmet eden çeşitli disiplinlerde eşi görülmemiş kadın mühendis ve teknisyenlerin varlığı ışığında, Suudi kadınlarını bu alanda güçlendirmeye önem veriyoruz. Suudi üniversiteleri ve eğitim, istihdam ve işbirliği konusundaki araştırma merkezleriyle birlikte kadınların sektördeki rolünü en üst düzeye çıkarmak için stratejik ve önemli anlaşmalar yapma sürecindeyiz.



Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor

Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor

Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Mustafa el-Ensari

Amerikan toplumu kültürel çatışma ve geniş çaplı bir iç kutuplaşma yaşarken, Sudan etnik ve kültürel arka planlardan kaynaklanan korkunç bir insani trajedi yaşıyor. Rusya benzer bahanelerle Ukrayna'yı işgal ederken, “Medeniyetler Çatışması” belki de tezin sahibi Samuel Huntington'ın 20. yüzyılın son on yılında öngördüğünden daha da hızlı ve vahim bir tempoda, gerçekliğe dönüştü. Huntington'ın Batı ile İslam arasında olacağını öngördüğü ve gerçekten de yaşanan çatışma, bununla sınırlı kalmadı. Gelişmeler, aynı sistem içindeki -Batı, İslam veya Avrasya – çatışmaları da körükledi.

Kültürel ve insani kutuplaşmanın küresel olarak tırmandığı bu tarihi anda, Riyad, “İnsanlık İçin Diyaloğun 20 Yılı: Çok Kutuplu Dünyada Karşılıklı Saygı ve Anlayışın Yeni Dönemine Doğru” teması altında, 80 ülkeden bin 200 katılımcıyla BM Medeniyetler İttifakı (UNAOC) Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu. Bu forum, kültürel ve değerlere dayalı diplomasiye yönelik özlemlerin, krizlerle dolu gerçekliğin çelişkileriyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde düzenleniyor.

Forum “medeniyetler diplomasisini” yeniden canlandırmayı amaçlarken, 70 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği Gazze'deki devam eden savaş ve 10 milyon insanı yerinden eden Sudan çatışması, savaşların insanlığa tarifsiz acılar getirdiğini acı bir şekilde hatırlatıyor. Suudi Arabistan'ın foruma ev sahipliği yapma girişimi, bölgenin, medeniyetler ve bunların uluslararası politika üzerindeki etkisi konusunu yeniden gündeme getiren küresel tartışmada kilit bir oyuncu olarak rolünü sağlamlaştırma çabalarında dönüm noktası oluşturuyor.

Medeniyetler Çatışması tezi şaşırtıcı bir geri dönüş yapıyor

1990'larda Soğuk Savaş'ın sona ermesi, küresel çatışma çerçevelerini yeniden tanımlamada önemli bir dönüm noktası oldu. Bu bağlamda Samuel, uluslararası sistemin artık ideolojilere veya yalnızca ekonomik çıkarlara değil, medeniyet bağlarına dayalı çatışmalar yaşayacağı yeni bir aşamaya girdiğini savunan ünlü tezi “Medeniyetler Çatışması”nı yayınladı. Körfez Araştırma Merkezi'nde kıdemli danışman olan Salih bin Muhammed el-Kaslan'ın belirttiği gibi, bu tez geniş çapta yankı uyandırdı çünkü “daha barışçıl ve iş birlikçi olması umulan bir geleceğe dair kasvetli tablo çiziyordu. Bunun gerçekleşmemesi için harcanan yoğun çabalara rağmen, son yıllardaki göstergeler, daha az sesli ve ulusal stratejilere daha fazla entegre edilmiş olsa da medeniyetler çatışması tezli güçlü bir geri dönüşü gösteriyor.”

Bu analize göre söz konusu geri dönüş, medeniyetler çatışmasının ve çarpışmasının mantık ve farkındalıktan yoksun olduğunu, gerici ve tehlikeli kavramlarla beslendiğini kanıtlıyor. Zira uluslar arasındaki kaçınılmaz ve doğal farklılıkları varoluşsal çatışmaya dönüştürerek, en ufak bir sürtüşmeyi bile potansiyel olarak patlayıcı hale getiriyor.

Forumun oturumları bağlamında ve çatışma teorisinin geri dönüşü görüşüne yanıt olarak, Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el-İsa şunları söyledi: “Bu teori, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü.” İsa’nın belirttiği gibi, Suudi Arabistan'ın bu tezleri reddetmesinin temelinde, medeniyetlerin “ötekine karşı akılcı bir saygı, Allah katında insanların en sevimlisi, insanlara en faydalı olanıdır ilkesinden ilhamla, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerlediği inancı yatmaktadır.”

Medeniyet boyutuna verilen bu artan önem, günümüzün büyük güçlerinin politikalarında açıkça görülüyor. Örneğin Rusya, 2023 dış politika belgesinde kendisini bir “medeniyet devleti” olarak tanımlamış ve tek taraflı hegemonyaya alternatif olarak “insanlık medeniyeti senfonisi” fikrini önermişti. Daha Doğu'da Çin de bu konuya değinmiş ve 2023 yılında Devlet Başkanı Şi Cinping, medeniyetler çeşitliliğine saygıyı vurgulayan, başkalarına model dayatma girişimlerini reddeden “Dünya Medeniyetleri Girişimi”ni başlatmıştı. Araştırmacı Kaslan, popülist sağın yükselişinin Batı'da da medeniyet boyutunu yeniden kamuoyundaki tartışmaların ön saflarına taşıdığını gözlemliyor. Ona göre bu durum, “Batı medeniyetinin değerlerinin içsel aşınması” konusunda uyarıda bulunan yetkililerin konuşmalarında görülüyor ve bu da medeniyet boyutunun büyük güçlerin stratejik düşüncesinin bir parçası haline geldiğini ve “medeniyet çok kutupluluğu” çağının başlangıcını duyurduğunu doğruluyor.

Medine Vesikası’ndan çatışmaların çözümüne

Suudi Arabistan'ın bu sahnedeki varlığı sadece geçici bir ev sahipliği değil, küresel tartışmada önemli rol oynamak için stratejik bir şanstır. Medeniyetler çatışması ve medeniyetler diyaloğu ikilemi tarihsel olarak İslam ile diğer medeniyetler arasındaki ilişki etrafında dönmüştür. İslam'ın beşiği, Haremeyn-i Şerifeyn’in evi olma statüsü ve İsa'ya göre “insan hakları ve kapsayıcı vatandaşlığın temelleri üzerine en eski yazılı belge olan Medine Vesikası'nın ortaya çıktığı insanlık medeniyetinin beşiği” olması nedeniyle Suudi Arabistan, gerçekte çağdaş medeniyet ikileminin kalbinde yer alıyor. Bu rol tarihsel olarak köklü ve birkaç yıl önce Medine Vesikası’nın izinde başlatılan Mekke Vesikası, Riyad'ın bu konuya olan uzun süreli ilgisini yansıtıyor.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan al-Suud, ülkesinin foruma ev sahipliği yapmasının hoşgörü, diyalog ve birlikte yaşama değerlerini teşvik etmeye yönelik uluslararası çabaları desteklediğini teyit ederek, “medeniyetler arası iletişim, barışı sağlamanın ve çatışmaları çözmenin en iyi yoludur” vurgusunu yaptı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu taahhüt sadece söylemden ibaret değil, Krallığın 2030 Vizyonu'nun içeriğinin de pratik bir yansımasıdır. Bu vizyon, “İtidal Aşırılıkçı Düşünceyle Mücadele Merkezi” ile “Selam Medeniyetler Arası İletişim Projesi” gibi aktif kuruluşlar aracılığıyla “ılımlılık ve medeniyetlere açılım temelinde ulusal bir yaklaşımı yansıtmakta, nefret söylemi ve aşırıcılıkla mücadele etmektedir.”

Suudi Arabistan'ın katılımı, özellikle yeni nesilleri eğitmenin, ekonomik ve teknolojik gücün yanı sıra değer boyutunun da kilit bir belirleyici haline geldiği uluslararası düzenin yeniden şekillendirilmesiyle ilgili tartışmaya bir katkıyı temsil ediyor.

Bu bağlamda Bakan, “umudun en iyi ifadesi, geleceğin liderleri ve barış elçileri olan gençlerdir” diye belirtti. Bu nedenle ana forumun yanı sıra bir gençlik forumu da düzenlendi. Dahası Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Gençlik Forumu başlatıldı.

Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Muhammed bin Abdulkerim İsa ise “BM'nin üzerine kurulduğu uluslararası insani değerlerin uluslararası meşruiyete sahip olduğunu” vurguladı. “İslami değerlerin medeniyetler ittifakını desteklediğinin” altını çizdi ve “aşırıcılık ideolojisinin Doğu ve Batı arasındaki medeniyetler çatışmasını artırdığı” uyarısında bulundu.

Uygulama zorluğu

Guterres ise yaptığı konuşmada, çatışmalar karşısında diyaloğun bir “lüks” değil, “hayati bir gereklilik” olduğunu vurguladı. Ulusları savaş ve çatışma tehlikelerinden koruyan önleyici barışın gerekliliğinin altını çizdi. Ancak araştırmacı Kaslan'a göre forumun gerçek değeri, Krallığın ittifakın yenilenen ivmesini sürdürülebilir, sembolik açıklamaların ötesine geçerek 2031'in ötesine uzanan uluslararası ajandaya dönüştüren bir sürece evrilmesini sağlama yeteneğinde yatıyor. Bu ise derin kurumsal icraatlar gerektiriyor.

Kaslan, bu sürdürülebilir sürecin, varlığı ve etkisi gerilemiş olan Kral Abdullah bin Abdulaziz Uluslararası Dinlerarası ve Kültürlerarası Diyalog Merkezi'ni (KAICIID) yeniden canlandırmak için ciddi bir kurumsal çaba gerektirdiğini de kabul ediyor. Ona göre bu, aynı zamanda merkeze ivmesini yeniden kazandırabilecek fikri yetkinliğe ve net idari kapasiteye sahip bir liderliğin seçilmesini de gerektiriyor. Eş zamanlı olarak, başta Avusturya ve İspanya olmak üzere merkezin kurucu üyeleriyle etkili bir ortaklığın yeniden kurulmasını, onların merkezi destekleme ve rolünü pekiştirme konusundaki siyasi ve kurumsal taahhütlerini yenilemelerini de sağlamayı gerektiriyor.

Kaslan bu bağlamda, merkezin yeniden aktif hale getirilmesinin, Krallığın uluslararası arenada medeniyetin yeri hakkındaki soruları ele almada kilit bir ortak haline gelmesi yolunda önerilen adımlardan sadece biri olduğunu belirtti. Böylece merkezin Krallığın yumuşak gücünü artırmaya katkıda bulunacağını ve Suudi diplomasisinin yükselişiyle uyumlu olacağını ifade etti.

Forumun, nefretle mücadele ortaklıklarını belirleyen göç, kadınların barıştaki rolü ve yapay zeka kaynaklı dezenformasyonla mücadele konularına odaklanan “Riyad Deklarasyonu”nun kabul edilmesiyle yeni bir uluslararası gündeme katkıda bulunması bekleniyor.

Bu gidişat, Amerikan stratejik söylemindeki değişim de göz önünde bulundurulduğunda daha da netleşiyor. Yirmi yıl boyunca, Bush, Obama ve Biden dönemlerindeki ulusal güvenlik stratejileri, tehditleri analiz ederken veya büyük eğilimleri tanımlarken “medeniyet” terimini kullanmamış, bunun yerine demokrasiler ve otoriter rejimler gibi siyasi sınıflandırmalara dayanmıştı.

Ancak, Trump yönetiminin yakın zamanda açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, medeniyet boyutunu açıkça vurgulayarak bu kalıptan net bir sapmayı temsil ediyor. Belge, “Avrupa'nın medeniyet güvenini ve Batı kimliğini yeniden kazanması” gerektiğini belirtti ve “medeniyet kimliğinin aşınması olasılığı” konusunda uyarıda bulundu. “Yeterlilik ve liyakatin, ABD'nin en önemli medeniyet avantajları arasında olduğunu” savundu. Kaslan, “bu ağırlıktaki bir referans belgede bu tür bir dilin kullanılması, medeniyet boyutunun Batı'da stratejik düşüncenin yapısının parçası haline geldiğini ve sadece kültürel söylem olmadığını ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu nedenle, yapıcı bir medeniyet yaklaşımının gerçek sınavı, siyasi kutuplaşmadan uzak, pratik uygulamada yatıyor. Nihai amaç, ortak insani değerlere saygıyı yeniden tesis eden ve çatışma mantığını aşan dengeli bir medeniyet söylemi oluşturmaktır. Gazze ve Sudan'da devam eden trajedilerin gölgesinde, katılımcıların da düşündüğü gibi, diyalog sadece diplomatik bir seçenek değil, 21. yüzyılın “insanlığın savaşlara tanık olduğu son yüzyıl” olmasını sağlamak için varoluşsal bir zorunluluktur. Katılımcılar, medeniyetlerin, ötekine karşı akılcı bir saygı ve sundukları medeni ve ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla yükseldiğini vurguladılar.

ABD Başkan Yardımcısı Batı medeniyeti için endişeleniyor

J.D. Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'ndaki konuşması da bunu açıkça doğruluyor. Vance konuşmasında doğrudan Batı'yı sadece coğrafi bir alan olmanın ötesine geçen medeniyet oluşumu olarak tanımlayan bir vizyon sundu. Batı’yı Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hristiyan değerlerinin etkileşimiyle şekillenen, yüzyıllarca süren çaba ve fedakarlıkla inşa edilen ve korunan bir medeniyet olarak tanımladı.

Kaslan'ın forumun oturumları arasında sunduğu değerlendirmede belirttiği gibi, Vance konuşmasında bu tanımlama ile sınırlı kalmadı. Daha da ileri giderek, bu uygarlığın üzerine kurulduğu değerleri koruma, öz farkındalığını ve tarihsel rolünü sürdürme yeteneği hakkında temel bir soruyu da gündeme getirdi. Bu soruya verdiği yanıtta, dışsal zorluklar ve içsel baskılar karşısında Batı kimliğini yeniden teyit etmenin önemini vurgulayarak, bu kimliği güçlendirmenin, gücü ve statüyü korumak için gerekli bir koşul olduğunu belirtti.

vgth
ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance (AP)

Suudi araştırmacı, ABD Başkan Yardımcısının Avrupa'nın kalbinde tarihi öneme sahip Münih şehrinde düzenlenen uluslararası bir konferansta yaptığı bu konuşmanın, “kendini tanımlamada veya iç ve dış zorlukları karakterize etmede, Batı siyasi söylemine medeniyetsel değerlendirmelerin dahil edilmesine yönelik artan bir eğilimi” gösterdiği görüşünde.

Ancak şu soru varlığını sürdürüyor: Bu yeni yaklaşım, çatışmayı körükleyen ve buna bahis oynayan önceki yaklaşıma benzer mi, yoksa tam aksi mi olacak?

Bu nedenle, bu karmaşık alanda faaliyet gösteren bir kuruluş olan Rabıta’nın Genel Sekreteri İsa, medeniyetler çatışması ve çarpışması teorilerini eleştirerek, bunları “mantık ve farkındalıktan yoksun” diye tanımladı ve “akademik hiyerarşide bazıları ileri görünse bile” kusurlu ve tehlikeli kavramlara dayandığını belirtti. Tehlikesinin, uluslar arasındaki kaçınılmaz anlaşmazlıkları doğal seyrinden çıkarıp varoluşsal bir çatışmaya dönüştürmelerinde yattığına dikkat çekti. “Bu teoriler, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü. Medeniyetler çatışma yoluyla değil, karşılıklı saygı, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerler” diye ekledi.

Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri, günümüz dünyasının “önleyici barışa”, yani ulusları yaşanmadan önce savaş ve çatışmaların tehlikelerinden koruyan proaktif bir yaklaşıma acil ihtiyacı olduğunu vurguladı. Dini liderleri ve kanaat önderlerini, çatışma söylemlerine karşı “akılcı ve birlikte yaşamı tesis eden” fikirlerle karşılık vermeye çağırdı.

Forum, 20 yıllık küresel diyaloğun kazanımlarını gözden geçirmeyi, mevcut zorlukları tartışmayı, halklar arasında uzlaşıyı güçlendirmeye yönelik ortak bir eylemin geleceğini tasavvur etmeyi, uluslararası barış ve istikrarı desteklemeye katkıda bulunan iletişim köprüleri kurmayı amaçlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Riyad’da dün Suudi Arabistan ile Çin arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah’ın daveti üzerine Riyad’a yaptığı ziyaret kapsamında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri ele alındı. Toplantı sırasında, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzalandı.

Taraflar, ekonomi, ticaret, yatırım ve enerji başta olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili ilişkilerin mevcut seviyesini gözden geçirerek, bu ilişkilerde kaydedilen hızlı gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca ziyaretin, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 35. yıl dönümüne denk gelmesine dikkat çekilerek, bu sürecin ortak çıkarlar doğrultusunda artan görüş yakınlaşması ve iş birliğiyle desteklendiği vurgulandı.

efgthy
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan ve Çin dışişleri bakanları, Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite’nin beşinci toplantısını da gerçekleştirdi. Toplantıda, ikili iş birliğinin çeşitli alanlarda güçlendirilmesinin yolları ele alınırken, koordinasyon ve istişarenin sürdürülmesinin önemine vurgu yapıldı.

Taraflar, iki ülkenin hayati çıkarlarıyla bağlantılı konularda karşılıklı desteğin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını teyit ederek, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahı güçlendiren her türlü çabanın desteklendiğini ifade etti. Suudi tarafı ayrıca ‘tek Çin’ politikasına bağlılığını yineleyerek, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin Çin’i temsil eden tek meşru hükümet olduğunu ve Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.

Çin tarafı ise Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine verdiği desteği dile getirirken, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrarın desteklenmesinde üstlendiği rolü takdir etti. Ayrıca Çin tarafı, Vizyon 2030 kapsamında Suudi Arabistan’da kaydedilen ekonomik gelişmeleri övdü ve Aralık 2022’de Krallık tarafından ev sahipliği yapılan Riyad Arap-Çin İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını olumlu buldu.

drgt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi tarafı, Çin’in 2026 yılında İkinci Arap Devletleri-Çin Zirvesi ile İkinci Körfez-Çin Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına destek verdiğini açıkladı. Çin tarafı ise Krallığın ev sahipliğinde düzenlenecek Expo 2030’a katılmaya hazır olduğunu bildirdi.

Taraflar, ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurken, Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara desteklerini yineledi. Bu çerçevede, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barış Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi doğrultusunda, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği vurgulandı. Ziyaretin sonunda taraflar, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasını imzaladı.

dfergt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

 


Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği
TT

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi Dr. Faysal b. Abdurrahman Usra

Ortak iş birliğinde yeni bir dönemin tesis edilmesi, bölgede ekonomik ve lojistik entegrasyona yeni bir yapı taşı eklenmesi ve Suudi Arabistan-Katar Koordinasyon Konseyi çalışmaları kapsamında, Körfez ülkeleri arasında modern altyapı alanındaki en büyük adımlardan biri atıldı. Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin himayesinde, Suudi Arabistan ile Katar arasında yolcu taşımacılığına yönelik hızlı tren projesinin hayata geçirilmesine ilişkin bir anlaşma imzalandı. İki ülke ayrıca, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlayacak söz konusu tren projesinin resmen başlatıldığını duyurdu. Hayati öneme sahip proje, iki kardeş ülke arasındaki köklü ve tarihi ilişkilerin derinliğini yansıtmasının yanı sıra, kalkınma alanında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirmeye yönelik stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın pekiştirilmesi ve bölgede daha geniş bir refah ve gelişim ufkuna yönelik ortak iradeyi de ortaya koyuyor. Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin ilanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı düzeyi teyit eden tarihi bir dönüm noktası olarak öne çıkarken, ulaşım sektöründe ikili iş birliğinin somut bir yansıması ve bölge için ortak gelecek vizyonunun sembolü niteliği taşıyor. Modern ve sürdürülebilir bir ulaşım sisteminin geliştirilmesinde iki ülke arasındaki entegrasyonu temsil eden proje, aynı zamanda turizmin büyümesine önemli katkı sağlamayı hedefliyor. Projenin, Suudi Arabistan ve Katar’daki turistik destinasyonlara erişimi kolaylaştırarak ziyaretçi sayısını artırması ve iki başkent arasında kısa ve sık seyahatleri teşvik etmesi bekleniyor.

Suudi Arabistan Ulaştırma ve Lojistik Hizmetleri Bakanı Mühendis Salih el-Casir ile Katar Ulaştırma Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdullah Al Sani tarafından yakın zamanda imzalanan anlaşma, Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin fiilen başlamasının işaretini veriyor. Proje, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ve Veliaht Prens ile Katar Emiri’nin doğrudan ilgi ve desteği altında yürütülüyor; bu durum, iki kardeş ülke arasındaki entegrasyon projeleri arasında stratejik önemini ortaya koyuyor. Bu devasa proje, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu ve Katar Ulusal 2030 Vizyonu’nun somut bir uygulaması olarak değerlendiriliyor. Proje, iki ülke liderliğinin, daha bağlantılı ve refah dolu bir gelecek yaratma vizyonunu yansıtıyor ve bölgedeki altyapı entegrasyonuna yönelik daha geniş bir çerçevede konumlanıyor; özellikle ulaşım, enerji ve ticaret alanlarında iş birliğini güçlendiriyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın gerçek bir örneği olarak öne çıkıyor; vatandaşlar arasındaki bağları güçlendirirken, iki ülke arasındaki seyahati daha hızlı, konforlu ve güvenli hâle getiriyor. Ayrıca modern ve sürdürülebilir altyapının geliştirilmesi yoluyla ekonomik büyümeyi destekliyor, yaşam kalitesini artırıyor ve ileri düzeyde ulaşım seçenekleri sunuyor. Hızlı tren hattı, ekonomik çeşitliliğin sağlanmasına, turizmin canlandırılmasına ve ulaşım sektörünün etkinliğinin artırılmasına katkıda bulunacak. Projenin, başta havaalanları ve büyük ekonomik şehirlerle entegrasyonu sayesinde, iki ülke arasındaki ticaret, yatırım ve iş hareketliliğinde önemli değişiklikler yaratması bekleniyor. Böylece proje, iki halk için daha bağlantılı ve refah dolu bir geleceğin inşasında merkezi bir rol oynayacak ve Körfez’deki stratejik bağlantı zincirinin en önemli halkalarından biri olarak değerlendirilecek.

Suudi Arabistan ile Katar arasında inşa edilecek hızlı tren projesi, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlamanın ötesinde, iki halk arasındaki tarihi ve kültürel bağların derinliğini de yansıtıyor. Proje, yalnızca bir altyapı yatırımı değil; ortak dini ve kültürel değerleri paylaşan, gelenek ve alışkanlıklarıyla birbirine yakın iki halkın birleşik geleceğini simgeleyen bir sembol niteliği taşıyor. Proje, ülkedeki ulaştırma ve lojistik sektörüne de önemli katkılar sağlayacak. Sektör, Kral Selman bin Abdulaziz’in liderliğinde ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın desteğiyle kapsamlı yapısal reformlar ve 280 milyar Suudi riyalini aşan ulusal ve uluslararası yatırım sözleşmeleriyle güçlendirilmiş durumda. Suudi Arabistan, güçlü ve yatırım çekici ulaşım ile lojistik altyapısına sahip bir ülke olarak öne çıkıyor. Riyad-Doha hızlı tren hattı, toplam 785 kilometrelik uzunluğuyla yolculara hızlı ve sürdürülebilir bir seyahat imkânı sunacak. Proje, Riyad’daki Kral Selman Uluslararası Havalimanı ile Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı’nı birbirine bağlayarak iş ve turizm amaçlı seyahatlerde esneklik sağlayacak. Hattın güzergâhı Riyad, Hufuf ve Dammam olmak üzere üç önemli Suudi şehrine de uzanacak ve toplamda 5 ana yolcu istasyonu yer alacak. Bu istasyonlar, konfor, hız ve akıllı teknolojileri bir araya getirerek modern bir yolculuk deneyimi sunacak. Trenin saatte 300 kilometreyi aşan hızı, iki başkent arasındaki seyahat süresini yaklaşık iki saate indirecek. Bu sayede ticaret ve turizm hareketliliği artacak, ekonomik büyüme desteklenecek ve yaşam kalitesi yükseltilecek. Proje, yıllık 10 milyondan fazla yolcuya hizmet verecek ve Suudi Arabistan ile Katar’daki önemli turistik ve kültürel noktaların keşfini kolaylaştıracak. Ayrıca proje, hafif ve orta ağırlıktaki yük taşımacılığını geliştirerek sınır ötesi lojistik çözümler sunacak, iki ülke arasındaki ticaret hacmini artıracak ve teslim sürelerini kısaltarak operasyonel maliyetleri düşürecek. Yapım ve işletme aşamalarında ise Suudi Arabistan ve Katar’da 30 binden fazla doğrudan ve dolaylı istihdam yaratması öngörülüyor. Tüm bu özellikleriyle proje, bölgesel kalkınmayı destekleyen ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasındaki entegrasyonu güçlendiren stratejik bir altyapı yatırımı olarak öne çıkıyor.

Bu stratejik projenin altyapı inşaatları, yerel müteahhitlik şirketleri tarafından gerçekleştirilecek; modern tren teknolojileri ise alanında uzman uluslararası şirketler tarafından sağlanacak. Projenin tamamlanması, altı yıllık bir zaman çizelgesine göre yürütülecek ve en yüksek uluslararası kalite ve güvenlik standartlarına uygun olarak gerçekleştirilecek. Tren hattında en son demiryolu teknolojileri ve akıllı mühendislik çözümleri kullanılacak, böylece güvenli ve sorunsuz bir işletme sağlanacak. Proje, çevresel sürdürülebilirliği destekleyerek karbon emisyonlarını azaltacak ve bölgedeki akıllı ve sürdürülebilir ulaşım çözümlerine geçişi teşvik edecek. Böylece ekonomik ve lojistik entegrasyonda yeni bir dönemin temelleri atılmış olacak. Hızlı tren, iki ülke arasındaki ticaret ve turizm hareketliliğinin haritasını yeniden çizecek. Geleneksel ulaşım yollarının ötesine geçerek bireylerin hareketini kolaylaştıracak, turizm ile büyük spor ve eğlence etkinliklerini canlandıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek. Projede tamamen temiz enerji kullanılacak; elektrikli trenler sayesinde çevreye olumlu katkı sağlanacak ve bireysel taşımacılıktan toplu taşımaya geçiş, çevresel yükü büyük ölçüde hafifletecek. Altı yıl içinde tamamlanması planlanan proje, güvenli ve sorunsuz işletmeyi garanti eden en son demiryolu ve akıllı mühendislik teknolojilerini bir araya getirecek. Suudi Arabistan-Katar hızlı tren hattı, hız, sürdürülebilirlik ve benzersiz yolculuk deneyimini bir araya getirerek bölgede ulaşım ve seyahat geleceği için yeni bir standart oluşturacak ve yenilik ile ilerlemenin sembolü olacak.

Başarıyı veren Allah’tır…