Türkiye-Rusya: Dost mu düşman mı? Yoksa pragmatik bir ilişkiden mi ibaret?

Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında 4 Şubat'ta çekilen bir Rus askeri aracı (AFP)
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında 4 Şubat'ta çekilen bir Rus askeri aracı (AFP)
TT

Türkiye-Rusya: Dost mu düşman mı? Yoksa pragmatik bir ilişkiden mi ibaret?

Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında 4 Şubat'ta çekilen bir Rus askeri aracı (AFP)
Suriye'nin kuzeydoğusundaki Kamışlı kırsalında 4 Şubat'ta çekilen bir Rus askeri aracı (AFP)

Türkiye-Rusya ilişkileri, her zaman, tarihi bir derinliğe sahip olmuş, ancak genellikle çatışmayı barındırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu ve Çarlık Rusyası onlarca savaşta karşı karşıya geldiler. Birinci Dünya Savaşı sırasında anlaşmazlığa düştüler. İki ülke, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı sırasında iyi ve kabul edilebilir ilişkilere sahiptiler. Ama o dönemde dahi, işler göründüğü kadar iyi değildi.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, Sovyetler Birliği, Doğu Anadolu'da bazı topraklar üzerinde hak iddia etti. Türkiye’nin boğazlar üzerindeki egemenliğinden şikayetçiydi. Ankara, 1952 yılında Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) katıldı. Türkiye, Soğuk Savaş boyunca NATO’nun güney kanadında kaldı. Fakat Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra Türkiye ve Rusya, bazılarının ‘Kafkaslar ve Orta Asya için büyük yeni oyun’ olarak adlandırdıkları bir rekabet içine girdiler.
Kırım Tatarları, Çerkesler, Nogaylar (Kuzey Kafkasya bölgesinde yaşayan Türk kökenliler) ve küçülen Osmanlı İmparatorluğu'nun diğer halkları, Rusya’nın 18. ve 19. yüzyıllardaki ilerleyişleri nedeniyle atalarının topraklarını terk etmek zorunda kaldılar. Anadolu'da yeni bir istikrar bulan bu kişiler, Türkiye-Rusya ilişkilerinin de şekillenmesinde etkili oldular.
Bu arka plan göz önüne alındığında ve uluslararası sahnedeki çevre ve yeni stratejik gelişmeler bağlamında Türkiye-Rusya ilişkileri 21. yüzyılın ilk on yılında yeni bir ivme kazandı.

Putin ve Erdoğan
Birçok kişiye göre Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, siyaset yapma biçimleri açısından benziyorlar. (Ortak idealler ve yaşam tarzlarıyla belirlenen bir dostluk açısından) en iyi arkadaşlar olarak sayılamayacakları doğru olsa da şu aralar Türkye-Rusya ilişkilerinin yönetiminde büyük, hatta merkezi bir rol oynayan, karşılıklı çıkar ve menfaate dayalı bir çalışma ilişkisi kurdukları da bir gerçek.
İki ülke arasındaki ilişkiler şu sıralar oldukça aktif görünüyor. Aralarındaki ticaret hacmi, yaklaşık 30 milyar dolara ulaştı. Ortalama olarak ise 25 milyar dolar. Aralarındaki ticaret hacmindeki düşük payına rağmen Rusya, Türkiye'ye doğal gazın yüzde 34'ünü ve petrolün yüzde 11'ini sağlayarak onun ana enerji tedarikçisi olmaya devam ederken, Türkiye, Rusya'ya ağırlıklı olarak tarım ürünleri, makineler, araçlar ve tekstil ürünleri ihraç ediyor.
Genel olarak, ikili ticaret hacminin yaklaşık yüzde 80'i Rusya'nın lehine olsa da makul fiyatlı her şey dahil tatil köylerini seven Ruslar için Ankara hala ana tatil destinasyonu olduğundan, Türkiye bu açığı hizmet ve inşaat sektörleriyle kapatıyor. 2019 yılında Türkiye'ye gelen Rus turist sayısı 7 milyona ulaştı. İnşaat sektöründe ise Türkiye şimdiye kadar Moskova'da toplam değeri yaklaşık 75 milyar dolar olan yaklaşık 1980 projeyi tamamladı.
Türkiye aynı zamanda Rusya’nın doğalgazının boru hatlarına da ev sahipliği yapıyor. Bölgedeki en yeni ortak girişim, Rusya ile Türkiye'yi Karadeniz'in altında 930 kilometrelik iki açık deniz boru hattıyla birbirine bağlayan 2020 yılında da resmi olarak açılışı yapılan Türk Akımı projesidir. Boru hatlarından biri Türkiye'ye doğalgaz getirirken diğeri Avrupa'ya giden doğalgazı taşıyor.
Bir de iki ülke arasında stratejik değerde bir başka iş birliği alanı söz konusu, o da toplam maliyeti 20 milyar dolar olarak tahmin edilen Akkuyu Nükleer Santrali’dir. Santralin ilk reaktörünün 2023 yılında faaliyete geçmesi planlanıyor.
Ancak bunlarla birlikte Rusya ve Türkiye, dünya sahnesinde Suriye, Ukrayna, Libya ve Güney Kafkasya gibi çoğu zaman zıt taraflarda oldukları farklı yerlerde karşı karşıya gelmeye devam ediyorlar. Bazen de bir birlerinin canını acıtıyorlar. Ama genel olarak birlikte bulundukları tüm sahnelerde bir tür diyalog ve iş birliği kurmayı başarıyorlar.

İdlib'de açılan çatlak
Rusya, Suriye'de önemli bir aktör ve Suriye savaşında askeri olarak aktif bir ülke. Suriye konulu Astana süreci de Ankara ile Moskova arasında iş birliğinin önünü açtı. Fakat özellikle İdlib'de, her an bir çatlağın oluşması söz konusu. Erdoğan ile Putin arasında 2018 yılında imzalanan ateşkes anlaşmasına rağmen Suriye rejimi ve Rusya, İdlib’in yarısını ele geçirdiler. İdlib'de rejimin sıklıkla hedef aldığı muhalifler arasında Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ve diğer çoğu aşırılık yanlısı gruplara mensup binlerce unsur var.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 9 Eylül'de Moskova'da İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ile düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:
“Türk meslektaşlarımızın, Rusya ve Türkiye cumhurbaşkanlarının Eylül 2018'de vardıkları anlaşmaları uygulaması gerekiyor. Bu anlaşmalar, ılımlı muhaliflerin başta HTŞ olmak üzere aşırılık yanlısı ve terörist gruplardan ayrılmalarını öngörüyor. Böyle bir çalışmanın devam ettiği doğrudur, ancak ne yazık ki henüz tamamlanmamıştır.”
Lavrov, Dera'daki son gelişmelerle ilgili olarak da, “Dera ve ülke genelinde Suriye ordusu dışında hiçbir silahlı grup, hiçbir bölgeyi kontrol etmemelidir” dedi.
Lavrov'un açıklamaları, gelecekle ilgili ne gibi tahminlerde bulunabileceğimize dair bir mesajı olarak değerlendirilebilir. Esed rejimi ve Rusya’nın kapsamlı bir askeri operasyona girişmesi durumunda İdlib ve orada yaşayan 3,4 milyon insanının başına gelecekler, Rusya ve Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi ihtimaline işaret ediyor. Bu bağlamda, İdlib'de devriye sırasında Türk askerlerinin içinde bulunduğu askeri aracı hedef alan ve iki Türk askerinin şehit olmasına, 3 askerin de yaralanmasına neden olan saldırının kritik bir döneme denk geldiği görülüyor. Türkiye'nin 24 Kasım 2015 tarihinde Suriye'de SU-24 model bir Rus askeri uçağını düşürmesinin ardından Rusya, kendi topraklarında faaliyet gösteren Türk şirketlerinin neredeyse tüm hizmetlerini askıya almış, Rusların Türkiye'yi ziyaret etmesini yasaklamıştı. Bu olay, iki ülke arasında işlerin nasıl gelişebileceğinin açık bir örneğidir. Olaydan sonra Türkiye’nin Suriye'deki askeri faaliyetleri ciddi şekilde etkilenirken Rusya, hava savunma sistemleri de dahil olmak üzere gelişmiş askeri teçhizatla Şam'daki varlığını güçlendirdi. İlişkilerin onarılması için büyük çabalar sarf edildi ve yaklaşık bir yıl uğraşıldı. Türkiye ve Rusya, Libya'da da farklı savaşçı unsurlarla karşı karşıya geldiler. Türkiye’nin dönemin Libya hükümeti, Ulusal Mutabakat Hükümeti'nin (UMH) talebi üzerine Libya’ya yönelik askeri müdahalesi, savaşın gidişatını değiştirdi. Rusya'nın ve Libya'daki pozisyonunu destekleyen ülkelerin durumu kontrol altına almadıkları doğru olsa da en azından şimdilik, olayların gidişatından memnun değiller gibi göründükleri de bir gerçek.

Kafkasya’da çarpışma
Azerbaycan, 2020 yılında Türkiye’nin desteğiyle Ermenistan’ın işgali altındaki topraklarını geri almayı başardı. Ankara, o dönemde Kafkasya'da önemli bir güç olduğunu gösterdi. Azerbaycan ile ittifakını güçlendiren Türkiye, Kafkaslar ve Orta Asya'daki müttefiklerinden birkaç puan kazandı. Rusya tarafında ise Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, ne Moskova'nın dostuydu ne de dersini almıştı.  Rusya, ateşkes kararını planlamayı başardı. Anlaşma şartlarına göre Azerbaycan 1990 yılından bu yana işgal altında olan topraklarını geri aldı. Her halükarda hem Türkiye hem de Rusya, bu arenada işlerin farklı bir şekil almasını ve aralarında bir çatışmaya dönüşmesini engellemede iyi rol oynadı.
Türkiye ve Rusya Ukrayna'da ise karşı karşıyalar. Çünkü Ankara, Kırım'ın ilhakını tanımadığını açıkça gösterdi. Rusya, siyasi pozisyonlar fiili bir eyleme dönüşmedikçe bunu umursamıyor. Ancak Ruslar, Türkiye ile Ukrayna arasında yapılan son savunma iş birliğin anlaşmasını, özellikle de Türk savaş uçaklarının transferini biraz endişeyle takip ediyorlar.
Afganistan’a gelince, nedenleri herkes için tam olarak açık olmasa da o da iki ülke arasındaki iş birliği veya çatışma için başka bir dosya haline gelebilir. Ancak Türkiye, Taliban’ın yönetimindeki yeni Kabil'de rol almaya istekli görünüyor. Rusya ise Afganistan'a - temelde - güvenlik açısından bakarken, Orta Asya ülkelerine özel ilgi gösteriyor. Bu bölge, stratejik değeri ve yakın dış komşusu ile Moskova liderliğindeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) açısından Rusya için büyük bir öneme sahip.
NATO açısından özel önem taşıyan bir diğer konu da, Karadeniz ve (1936'da Montrö'de imzalanan, İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı'nın kontrolünü Türkiye'ye veren) Montrö Boğazlar Sözleşmesi’dir. Çünkü Rusya, Karadeniz'de NATO gemilerinin bulunmasını istemiyor ve savaş gemilerinin Türkiye’nin boğazlarından geçişini düzenleyen ve varlığını sınırlayan sözleşmenin korunmasında ısrar ediyor. Türkiye cumhurbaşkanı tarafından siyasi olarak pazarlanan Kanal İstanbul projesi, anlaşmanın değiştirilmesi gerekip gerekmeyeceği konusunda bazı soruları gündeme getirse de Türkiye'nin bu konudaki tutumu Rusya'nınkiyle çelişmiyor gibi görünüyor.

S-400 Hava Savunma Sistemi
Ankara ve Moskova arasındaki ilişkilerde yaşanan en önemli gelişme, Türkiye'nin Rusya'dan S-400 hava savunma sistemleri satın almasının uzun vadeli sonuçları oldu. ABD ve NATO’daki diğer bazı müttefikleri, Türkiye'ye karşı ‘ABD'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası’ çerçevesinde yaptırımlar uygulayacak kadar ileri giderek, konuya güçlü bir şekilde yanıt verdiler. Bu arada Batılı birçok ülke, S-400 sorununu Türkiye'nin NATO ve Batı'dan uzaklaşmasının bir başka kanıtı olarak sunmaya devam ediyorlar.
Türkiye tarafında ise hikaye oldukça farklı. Türkiye, bir süredir Avrupa Birliği (AB) ve genel olarak Batı tarafından haksızlığa uğradığını ve birçok kez müttefikler tarafından ihmal edildiğini hissediyor. Türkiye’nin AB üyeliği müzakereleri derin bir çıkmaza girmişken, şuan bir de ABD, Kanada, Fransa ve Almanya da dahil olmak üzere birçok müttefik ülkeden silah satışları bazı durumlarda ya kısıtlanmış ya da tamamen yasaklanmış halde.
Türkiye, ABD ve diğer Batılı ülkelerden hava savunma sistemleri satın almaya çalıştığını, ancak reddedildiğini açıkladı. Buna karşın Rusya, Ankara'ya silah satmaya oldukça istekliydi. Türkiye de büyük ihtiyaç duyduğu savunma sistemini satın alabileceği yer olarak Rusya’yı seçti. Çeşitli siyasi görüşlerden nadiren bir konuda fikir birliği sağlayan Türkler bile, ülkelerinin attığı adımın, Rusya'ya olan sevgisinden değil, Batılı müttefiklerinin ve ortaklarının Türkiye’ye kötü muamelede bulunmalarının bir sonucu olduğunda hemfikirler.
Her halükarda, Rusya mutlu görünüyor. Çünkü hem milyar dolarlık silah sistemlerinden birini satmayı başardı, hem de NATO içinde bir çatlak yarattı. Aynı zamanda Türkiye ile Batı arasında zaten gergin olan ilişkileri daha da istikrarsızlaştırdı.
Türkiye'nin, mevcut kötüleşen güvenlik ortamında Rusya'nın ana tehdit olarak görüldüğü NATO’nun bir üyesi olduğu doğru, ama Ankara'nın veya başka bir NATO ülkesinin Rusya ile çeşitli alanlarda ilişki kurmasını engelleyecek hiçbir neden de yok. Bu alışveriş, Türkiye’nin NATO’daki yükümlülükleriyle çelişmeyen karşılıklı yarar ve saygı temelinde yapıldı.
Sonuç olarak, Türkiye ve Rusya, bazıları doğrudan veya dolaylı olarak karşı karşıya gelme olasılığı olan birçok konuda farklı tutumlara sahip olabilirler. Ancak şuan iki tarafın ilişkilerine pragmatizm hakim gibi görünüyor. Bu ilişkilerde zaman zaman çok sabırlı olmak ve bazen bazı şeylere göz yummak gerekse de, her iki ülke de mümkün olduğu sürece diyalog ve iş birliğini, karşı karşıya gelmeye tercih edilebileceklerinin farkında görünüyorlar.
*Şarku’l Avsat Özel

 



Antik Maya kentinin ilk hükümdarının mezarı keşfedildi

Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)
Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)
TT

Antik Maya kentinin ilk hükümdarının mezarı keşfedildi

Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)
Hükümdarın mezarı, antik Maya kenti Caracol'da bir zamanlar tapınak olan Caana Piramidi'nin yanında bulundu (Caracol Arkeoloji Projesi/Houston Üniversitesi)

Kritik öneme sahip Maya kenti Caracol'un ilk hükümdarı olduğu düşünülen birine ait mezar keşfedildi. Mezarda bulunan eserler dönemin büyük kentleri arasındaki ilişkiye ışık tutuyor.

Maya dünyasının en büyük ve en önemli şehirlerinden Caracol'un nüfusunun zirve döneminde 100 bine ulaştığı tahmin ediliyor. Ancak diğer pek çok Maya şehrinde olduğu gibi, bilinmeyen nedenlerle MS 900 civarında çöküşe geçti.

Kalıntıları Belize'de yer alan antik kentin harabelerindeki kazılar en az 40 yıldır sürüyor. Fakat bugüne kadar yapılan çalışmalarda hiçbir kraliyet üyesine ait mezara rastlanmamıştı. 

Kazılara liderlik eden Houston Üniversitesi arkeologları Diane ve Arlen Chase, etkileyici bir keşifle bu durumu değiştirdi. 

İlk kez Caracol'da bir kraliyet mezarı ortaya çıkaran ekip, bunun kentin bilinen ilk hükümdarına ait olduğunu düşünüyor.

Houston Üniversitesi'nden yapılan açıklamaya göre Te K'ab Chaak adlı kralın mezarı yaklaşık MS 350'ye tarihlendi. Araştırmacılar tahta 331'de çıkan Te K'ab Chaak'ın hanedanının en az 460 yıl varlığını sürdürdüğünü söylüyor.

Field Museum'dan arkeolog Gary Feinman, yer almadığı çalışmanın bulguları hakkında "Çok erken bir döneme ait hükümdar buldular, ki bu çok önemli ve bir hanedanın kurucusu olduğu iddia ediliyor" diyerek ekliyor: 

Bu büyük bir bulgu.

Araştırmacılar mezarda bulunan kalıntılara dayanarak Te K'ab Chaak'ın 1,7 metre boyunda ve öldüğünde dişi olmayan yaşlı bir adam olduğunu tespit etti.

Chase çifti kalıntılarla birlikte gömülen seramik kapların tarzından mezarın son derece eski olduğu sonucuna vardı. Kırmızı zincifre mineraliyse, çok yüksek statüye sahip birine ait olduğunu anlamına geliyordu.

Arlen Chase "Eşyalar zincifreyle kaplanmışsa kraliyet ailesinin en üst seviyedeki kişileri sözkonusu demektir" diye açıklıyor.

Ekip mezarda yeşim taşından yapılmış üç set kulak süsü de buldu. Maya elitlerinin kullandığı bu değerli eşyalara pek sık rastlanmıyor. 

ghyjudcfv
Çömlek kaplar üzerinde daha önce görülmeyen tasvirler bulundu (Houston Üniversitesi)

Ayrıca mozaik bir ölüm maskesi de keşfeden araştırmacılar bunun çok daha nadir olduğunu belirtiyor. Chase çifti daha önce sadece bir adet ölüm maskesi bulmuştu.

Arkeologlar mezarda gördükleri çömleklerin de etkileyici olduğunu ifade ediyor. Bu kaplarda Mayaların ticaret tanrısı, bir sinek kuşu ve mızrak tutan bir hükümdarla ona adak adayan kişiler resmedilmişti. Bazılarında maymun, baykuş ve nasua gibi hayvanlar tasvir edilmişti. 

Arlen Chase bazı tasarımlar için "Bunları daha önce hiç görmemiştik" diyor.

Araştırmacılar mezardaki bazı eserlerin, yine MS 350'lere tarihlenen diğer iki Caracol mezarındakilere çok benzediğini söylüyor. Bunlar arasında Meksika'nın orta kesiminden gelen yeşil obsidyen bıçaklar ve mızrak fırlatmak için kullanılan bir alet de vardı. 

Ekip bu aletlerin genellikle Caracol'un 1200 kilometre uzağındaki Teotihuacán kentiyle ilişkilendirildiğini belirtiyor. 

Chase çiftine göre bu durum iki kent arasındaki büyük mesafelere rağmen erken Maya halkının, Orta Meksika topluluklarıyla sanılandan onlarca yıl önce ilişki kurduğuna işaret ediyor. Te K'ab Chak zamanında Teotihuacán'dan Caracol'a yürümek muhtemelen en az 150 gün sürüyordu.

İkili, ellerindeki bulgulara dayanarak kentler arasında ticari ve diplomatik ilişkiler kurulduğunu düşünüyor. Öte yandan bazı uzmanlar net çıkarımlar yapmadan önce daha net kanıtlara ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor.

Independent Türkçe, Live Science, New York Times, Smithsonian Magazine, Houston Üniversitesi