Cezayir Libya sorununda yeniden inisiyatif alıyor

Cezayir’in Trablus’taki büyükelçiliğini yeniden açması, Libya’nın yeniden inşası konusunda Mısır’la bölgesel rekabetini ortaya koyuyor

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun (AFP)
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun (AFP)
TT

Cezayir Libya sorununda yeniden inisiyatif alıyor

Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun (AFP)
Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun (AFP)

Ali Yahi
Libya sorununun siyasi çözümünde Cezayir’in diplomatik rol alma  çabaları arttı. Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Başbakan Abdulhamid Dibeybe ve Dışişleri Bakanı Necla el-Mankuş’un Cezayir ziyaretleri sonrasında Cezayir’in Trablus’taki Büyükelçiliğini yeniden açacağını duyurması ve iki ülke arasındaki hava trafiğinin yeniden başlayacağının açıklanması Cezayir’in etkinliğini arttırması şeklinde değerlendiriliyor.
Önemli bir karar ve güven verici açıklamalar
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Cezayir’in Trablus Büyükelçiliği’ni yeniden açma kararı, bölgesel ve uluslararası düzeyde iki ülkenin yerel çıkarlarının gereği.
Libya Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Musa el-Koni, taraflarca siyasi açıdan güven verici olarak anlaşılan bazı mesajları ‘sızdırmış’ olsa da bu durum, Trablus - Cezayir hattında yaşananlara ilişkin gerçekliği örtbas etmek üzere gelişti. Ancak gözlemciler, bunun Libya’daki kilit oyuncularla yeniden yapılanma konusunda bir ‘çatışma’ olduğunu vurguladı.
Musa el-Koni, Cumhurbaşkanı Tebbun tarafından kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, Cezayir'in bölgede en önemli kardeş ülke olmasının önemli olduğunu söylerken, “Cezayir’le sürekli istişare etmeli; Libya ve Afrika, Mağrip veya Akdeniz olsun bölgeyle ile ilgili tüm konularda Cezayir’le koordineli çalışmalıyız” dedi. Koni, Cezayir ziyaretinin, ‘sınırlardan başlayarak (Çad, Nijer ve Sudan gibi Libya’nın güneyindeki komşular başta olmak üzere) komşu ülkelere kadar karşılıklı öneme sahip farklı meseleleri Cumhurbaşkanı Tebbun ile istişare etmeyi, ayrıca ortak sınırların güvenliğini sağlamak için onlarla nasıl iş birliği yapılacağını görüşmeyi amaçladığını’ açıkladı. Musa el-Koni, bu adımları iki halk açısından ‘ekonomik entegrasyon ve sosyal iletişim’ için son derece önemli olarak nitelendirdi.
Koni, Cezayir’e ulaştığında ziyaretinin, Libya’nın güneyindeki komşu ülkelere yaptığı ziyaretler sırasında yaşananlar hakkında Cumhurbaşkanı Tebbun’u bilgilendirmeyi amaçladığını da belirtti. “Özellikle Libya’nın güneyindeki komşu ülkelere yaptığım ziyaretlerden sonra, Libya’da olup bitenler ve ayrıca komşu ülkelerle olan ilişkilerimiz hakkında temasa geçmek ve tavsiyeler almak üzere Cezayir’e peş peşe ziyaretlerde bulunuyoruz” diyen Koni, Cumhurbaşkanı Tebbun’un Libya meselesinin tüm ayrıntılarıyla ilgilendiğine dikkati çekti. Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı “Bilmemiz, danışmamız ve konuşmamız gereken birçok gelişme var” dedi.

Düzeltme ve sembolik giriş
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Profesörü Abdulvahab Hafyan, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada “Bu adımla Cezayir, ilişki kopukluğunun sorunları çözmediğini ve Libya’daki durumu tüm karmaşıklığıyla ele almak için yeni ufuklar açmak gerektiğini anlamaya başladı. Bu durum, diplomasinin 2012’den bu yana gerçekleşen geri çekilmenin maliyetinden ve tuzaklarından ders aldığını gösteriyor” şeklinde konuştu. Hafyan, “Kararın Libya tarafının diplomatik çabalarının bir sonucu olduğu düşünüldüğünde esas olarak, önümüzdeki seçimlerde Başkanlık Konseyi’nin konumunu içeriden desteklemeyi amaçlıyor” dedi.
“Bu adım, Libya uzlaşması ve ‘düzensiz kuvvetler’ başta olmak üzere yabancı güçlerin ayrılması koşulu yerine getirildiği takdirde daha büyük ve etkili olabilecek Cezayir rolüne sembolik bir giriş niteliğindedir” diyen Abdulvahab Hafyan, Libyalı taraflar arasındaki çatışmanın siyasi sürece hizmet etmediğini, ülkenin geleceğini ipotek altına aldığını, geleceği başarısızlığa ve uluslararası rekabetin dışına sürüklediğini vurguladı. Hafyan, “Bu nedenle herkes, her dış girişimin başarı koşulunun iç uzlaşı olduğunda ısrar ediyor” şeklinde konuştu.

Durum, yeni değil
Öte yandan Mağrip ilişkileri araştırmacısı Said Hadef, yaptığı açıklamada, “Durum yeni değil. Son beş yılda Cezayir, Libya ile diplomatik ilişkilerinin yeniden başladığını her seferinde açıkladı. Bu durum, 2016’dan bu yana eski Dışişleri Bakanı Abdulkadir Messahel’in Trablus’taki Cezayir Büyükelçiliği’nin bir an önce açılacağını duyurmasıyla gelişti. Bu duyuru defalarca tekrarlandı. Ama gerçekte hiçbir şey elde edilmedi” ifadelerini kullandı. Messahel, birçok ülkenin Libya’da büyükelçilik ve konsolosluklarını açtığını ve Cezayir’in komşu ülke olarak ilkler arasında yer alması gerektiğini söylerken, “Ancak her durumda iki ülke arasındaki sınırların açılması ve karşılıklı diplomasi, ortak çıkar konularında fikir birliği sağlanır sağlanmaz iki taraf arasındaki doğal seyrini alacaktır” dedi.

Cezayir’in nezaketi ve Kahire’deki fırsatlar
Başkanlık Konseyi Başkan Yardımcısı Musa el-Koni, Cezayir’e ‘iltifat’ ettiği bir dönemde Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ise Kahire’ye gitti. Kahire’de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi tarafından kabul edilen Dibeybe, bazı Mısırlı yetkililerle görüştü. Libya projelerinin uygulanmasına yönelik altı anlaşmanın yanı sıra çeşitli ekonomik alanlarda 14 iş birliği mutabakatı imzalandı.
Mısır Hükümeti Sözcüsü Nadir Said, “Mutabakatlardan biri, sanayi, tarım, karantina, sosyal işler ve havacılık güvenliği alanlarında iş birliğinin yanı sıra, deniz kirliliğiyle mücadele, deniz arama ve kurtarma, konut ve inşaat, gençlik ve spor, petrol ve gaz konularında ortak bir ticaret komitesinin kurulmasını şart koşuyor” dedi. Said, ‘Trablus’taki üçüncü çevre yolu projesi, kuzeybatıdaki Mellitah’ta ve kuzeydoğudaki Derne’de iki benzin istasyonunun inşası ve ülkenin doğusundaki el-Vahat bölgesinde bulunan Ecdebiye- Calu karayolunun bakımı’ başta olmak üzere altı anlaşmaya dikkati çekti. Hükümet sözcüsü ayrıca, “Bugün imzalanan iş birliği anlaşmalarının somut gerçekliğe dönüştürülmesini ve sahada uygulanan projeleri sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.

Yeniden yapılanmaya ilişkin gizli çatışma
Farklı düzeylerdeki yetkililerin hareketleriyle canlanan Libya dış sahnesi ortasında ve Mısır ve Cezayir ziyaretlerinin sonuçlarındaki eşitsizlik karşısında gözlemcilere göre, yeniden yapılanma üzerinde bir ‘çatışma’ olduğu açık.
Afrika uzmanı Uluslararası İlişkiler Profesörü Mebruk Kahi, yaptığı açıklamada “Karar, sahadaki varlığını güçlendirerek ve başkent Trablus hakkındaki izolasyonunu sona erdirerek Cezayir’in Ulusal Birlik Hükümeti’ne sağladığı mutlak bir destektir. Aynı zamanda durumun istikrara doğru doğru yönde ilerlediğinin bir göstergesi ve komşu ülkelerle Cezayir’de yapılan toplantının sonuçlarının somutlaşmış halidir” ifadelerini kullandı. Kahi, “Büyükelçiliğin açılmasını, Gadames’te bir konsolosluk ve ikinci hedefe geçmeye hazırlık olarak Debdeb- Gadames ticari sınırın açılması olmak üzere başka bir adım takip edecek. Bu, Libya’nın yeniden inşasına katkıda bulunmaya ve Libyalıların anayasal kurumlarını inşa etmelerine yardımcı olacaktır” dedi.
Mebruk Kahi, sözlerinin devamında “Daha az odaklanılmış olsa da kararın ikinci bir yorumu var. Bu yorum şudur; Büyükelçiliğin açılması, Bingazi tarafının Mısır Cumhurbaşkanı ile görüşmesine ve birçok yeniden yapılanma anlaşmasının imzalanmasına bir tepki olarak geldi” ifadelerini kullandı. Kahi, “Cumhurbaşkanı Tebbun’un ‘Trablus’un kırmızı çizgi olduğunu, çatışmanın savaşlardan yeniden inşa sözleşmelerine dönüştüğünü ve büyükelçiliğin açılmasının Cezayir’in varlığını güçlendirmek için önemli bir adım olacağını’ defalarca vurguladığı göz önüne alındığında büyükelçiliğin yeniden açılması, yeniden mevzilenme stratejilerinin bir parçası olabilir” dedi.

Önceki adımlar başarısız oldu
27 Ocak 2021 tarihinde Cezayir Dışişleri Bakanlığı, ülkesinin Libya’nın başkenti Trablus’taki büyükelçiliğinin, yedi yıl kapalı kalmasının ve güvenlik tehditleri sonrasında personel tahliyesinin ardından birkaç gün içinde yeniden açılacağını açıkladı. Bu durum, Bakan Sabri Bukadum’un Trablus’a yaptığı ziyaretin sonunda bakanlık tarafından yapılan resmi bir açıklamayla ortaya koyuldu. Ancak hiçbir şey olmadı ve karar sadece bir karar olarak kaldı. Mayıs 2014’te Cezayir, terör gruplarının saldırı girişimleri hakkında bilgi alması sonrasında büyükelçilik personelini Libya’dan hızla tahliye etmişti.



Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Uçurumun eşiğinde Türkiye ve Suriye Kürtlerinin geleceği

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Son dönemdeki dönüşümler, ister başkent Şam'daki “meşru” merkezi iktidar otoritesi üzerindeki nüfuzu ve siyasi hegemonyası, isterse Suriye'yi kontrol eden silahlı gruplar üzerindeki hegemonyası yoluyla olsun, Türkiye'nin Suriye'de önemli bir siyasi aktör haline gelmesini sağladı.

Bu durum, Türkiye'nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü Kürtlerin yoğunlukta olduğu YPG’nin ana omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri (SDG) için siyasi ve güvenlik açısından bir meydan okuma teşkil ediyor. Türk dış politikasının açıkça ifade ettiği gibi, Ankara, Irak Kürdistan Bölgesi'ne benzer şekilde, Suriye'nin tam egemenliği altında dahi, Kürt bir siyasi/coğrafi/egemenlik deneyiminin ortaya çıkmasını engellemeye var gücüyle çalışıyor.

Buna karşılık, çekirdeğini Kürtlerin oluşturduğu, YPG ve onlara yakın Kürt siyasi güçler, Suriye dosyasıyla bağlantılı ve Suriye denkleminde devamlılıklarını sağlayacak bir siyasi/güvenlik koruma şemsiyesi oluşturabilecek üç aktif faktöre güveniyorlar.

Başta ABD olmak üzere Batılı güçler terörle mücadeleyi ve terör örgütü DEAŞ’ın geri dönüşünü engellemeyi Suriye'deki önceliklerinin başında görüyorlar. Bu nedenle, SDG’nin rolünün sürdürülmesi ve güçlendirilmesi gerektiğini düşünüyorlar. Siyasetçilerin ve Başkan seçilen Donald Trump'ın başkanlık ekibi üyelerinin ifadelerine göre, ABD, kendisini Suriye'de askeri olarak kalmak zorunda görüyor. Nitekim ABD güçlerinin, 2020 yılında çekildikleri tüm bölgeleri kapsayan Suriye'nin kuzeydoğusunda gerçekleştirdiği yeniden konuşlanma süreci bunu açıkça ortaya koyuyor.

Aynı şekilde Kürt siyasi güçleri de Şam'daki yeni yönetim ile ortak bir siyasi alan bulma arayışında olup, mümkün olan en kısa sürede siyasi uzlaşıya varmayı hedefliyorlar. Böylelikle Türkiye’ye bağlı ve Türkiye tarafından yönetilen milis güçler ve Suriye Milli Ordusu ile açık bir askeri çatışma ihtimalini uzaklaştırmayı, bu uzlaşının Suriye’deki Kürtlerin geleceğine yönelik bir siyasi ve güvenlik örtüsü teşkil etmesini amaçlıyorlar.

Bu konuda ilk sinyaller gelmeye başladı ama asıl soru; Türk örtüsüne “alternatif” bir Arap, uluslararası veya BM örtüsü olması ya da Suriye’nin demokratik /seçimli bir yönetim aşamasına girmesi ve yeni otoritenin tüm bölgelerden yerel Suriyeli müttefiklere sahip olması durumunda, yeni yönetimin Türkiye'nin dayatmaları olmadan siyasi ve güvenlik açısından ne ölçüde özgür hareket edebileceğidir.

Türkiye, SDG ile PKK arasında tam bir ayrışma talep ediyor. Kürt siyasal taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmaması, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı nalize göre SDG de dahil olmak üzere Suriye Kürtleri, bu iki hususun yanı sıra, Türkiye içinde Türkiye devleti ile PKK arasındaki “barış sürecini” merakla takip ediyorlar. Bu süreç giderek daha da istikrarlı bir şekilde ilerleyerek, Türkiye ile Suriye Kürtleri arasında iletişim ve mutabakat için bir kaldıraç, Türkiye’nin onlarla sıfır toplamlı bir denklem üzerinden iletişim kurmasını engelleyen bir araç haline geliyor.

Türkiye, ABD buna siyasi veya güvenlik desteği sağlamayacağı için artık Fırat Nehri'nin doğusuna net bir kara harekatı düzenleyemeyeceğini bildiğinden, işler zamanla yarışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle Türkiye Suriye'deki vekilleri aracılığıyla baskı yapıyor. Suriye'deki Kürt durumunun gelişmesi ve meşru/anayasal bir karakter kazanması ihtimali konusundaki endişelerine karşı garanti olarak, ABD'ye SDG  güçlerinin sahada uygulaması gereken bir dizi siyasi ve güvenlik talebi sunuyor.

Türkiye, SDG’nin PKK’dan tamamen ayrılmasını, PKK unsurlarının Suriye'den çekilmesini ve iki taraf arasındaki her türlü siyasal, ideolojik ve örgütsel bağların koparılmasını talep ediyor. Kürt siyasi taleplerinin coğrafi/egemen nitelikte olmamasını, eşit yurttaşlık, bazı kültürel haklar gibi doğal hakların sınırlarını aşmamasını istiyor.

SDG bu tür talepleri reddetmiyor ve Türkiye'nin geleceğin Suriyesi'nde Suriye Kürtlerini siyasi olarak koruma, kendi bölgelerine askeri harekat düzenlememe veya diğer Suriyeli silahlı grupları buna teşvik etmeme sözü vermesi koşuluyla, Türkiye’nin ulusal güvenliğine tehdit olarak gördüğü her şeyi kapatmaya ve durdurmaya hazır olduğunu açıklıyor.