Putin'in partisi Duma'da ‘mutlak hakimiyeti’ elinde bulunduruyor

“Birleşik Rusya Partisi” bölgeleri süpürüyor ve Parlamentodaki anayasal çoğunluğu elinde tutuyor.

Kremlin, seçim sonuçlarından memnun. Devlet Başkanı Vladimir Putin, sonuçların Rus halkının ruh halini yansıttığını belirtti. (AFP)
Kremlin, seçim sonuçlarından memnun. Devlet Başkanı Vladimir Putin, sonuçların Rus halkının ruh halini yansıttığını belirtti. (AFP)
TT

Putin'in partisi Duma'da ‘mutlak hakimiyeti’ elinde bulunduruyor

Kremlin, seçim sonuçlarından memnun. Devlet Başkanı Vladimir Putin, sonuçların Rus halkının ruh halini yansıttığını belirtti. (AFP)
Kremlin, seçim sonuçlarından memnun. Devlet Başkanı Vladimir Putin, sonuçların Rus halkının ruh halini yansıttığını belirtti. (AFP)

Rusya'da genel seçimlerin ön sonuçları beklentileri karşıladı. Dün Merkez Seçim Kurulu tarafından oyların yüzde 90'dan fazlasının sayılmasının ardından açıklanan rakamlar, seçimlerden hemen önce yapılan kamuoyu yoklamalarının tahmin ettiği oranların neredeyse tekrarını içeriyordu. İktidar partisi "Birleşik Rusya", parti listelerinde oyların yaklaşık yüzde 50’sini alarak Devlet Duması’nda “mutlak hakimiyetini” sürdürdü. “Birleşik Rusya Partisi” adayları, bireysel listeleri süpürerek meclisteki 225 sandalyeden 199’unu kazandı. Rus yasama meclisinin 450 üyesi, 225 aday parti listesinden, 225 aday ise partilerin belirlediği liste dışındaki bağımsız adaylardan seçiliyor.
Neredeyse kesin olan bu sonuçlarla, "Birleşik Rusya", Duma’da yaklaşık 330 sandalye elde ettiği için parlamentoda mutlak hakimiyeti garanti altına almış durumda. Bu durum “Birleşik Rusya”ya, herhangi bir ittifak kurmadan yasa çıkarma veya anayasada değişikliği yapma imkânı veren bir çoğunluk sağlıyor. Partinin yüzde 54 oy aldığı 2016 seçimlerine göre bir miktar gerileme kaydettiğini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Rusya Komünist Partisi, beş yıl önceki seçimlere göre oy oranını yükselterek yüzde 19'un biraz üzerinde bir oy aldı ve yeni parlamentoda ikinci güç haline geldi. Sosyal-Demokrat Hareketi temsil eden "Adil Rusya" partisi yüzde 7,5 oyla üçüncü olurken, milliyetçi eğilimdeki "Liberal Demokrat Parti" ise “Adil Rusya”ya yakın bir oyla dördüncü sırada yer aldı. Önceki seçimlerde yüzde 13 oy almış olan “Liberal Demokrat Parti” bu seçimde aldığı oyla uzun yıllardır görülen en büyük düşüşe imza atmış oldu. Seçim sonuçlarındaki tek sürpriz de bu düşüş oldu. Bazı gözlemciler bu düşüşü, Rusya’nın doğusundaki "Liberal Demokrat" seçmenlerin geçen yıl Devlet Başkanı Vladimir Putin'in politikalarına karşı düzenlenen ve "partinin cezalandırılması" ile sonuçlanan protestolara aktif olarak katılmalarına bağladılar.
İlk kez federal düzeyde bir seçime katılan yeni bir parti olan ve yüzde 5,3 oy oranıyla seçim barajını aşmayı başaran "Yeni Halk" partisi seçimlerde beşinci sırayı aldı.  Kamuoyu yoklamalarında partinin oy oranı bu seviyelere yakın çıktığından bu sonuç kimse için şaşırtıcı olmadı. Ancak yeni olan şu ki, bu zafer, son yirmi yılda dört büyük partinin hakimiyet kurduğu parlamentoda, beşinci bir partinin katılımıyla ilk kez yapısal bir değişiklik oluşturacak. Partideki kaynaklar, bunun önemli bir dönüm noktası oluşturacağını ve Kremlin’in de bu gelişmeden memnun olduğunu belirterek, parti milletvekillerinden birinin meclis başkan yardımcılığına getirileceğini belirttiler. Muhalefet partileri, oy oranlarındaki düşüş sebebiyle bu hakkı kaybederken, Bağımsız Devletler topluluğu ve diğer uluslararası ve bölgesel kuruluşlardan gözlemciler, seçimlerin, oy dağılımında ciddi bir değişikliğe yol açacak büyük ihlallere tanık olmadığını ifade ettiler.
Seçim sonuçlarındaki tek heyecan verici unsur, seçime katılım oranının beklentilerin üzerine çıkmış olmasıydı. Seçim öncesinde yapılan anketlerde katılım oranının yüzde 40 ile 45 arasında olması bekleniyordu. Rusya Merkez Seçim Komitesi başkanı Ella Pamfilova, seçimlere katılım oranının yüzde 51,7'ye ulaştığını, bu katılımın beş yıl önceki seçimlerdeki yüzde 47 katılım oranına göre ciddi bir artış ifade ettiğini belirtti. Gözlemciler, seçmenlerin sandığa gitmemesinden duyulan endişelere rağmen katılım oranındaki bu artışı oy kullanma sürecinin 3 güne uzatılmasına bağlıyorlar. Öte yandan, seçim sonuçları Kremlin tarafından memnuniyetle karşılandı. Başkan Vladimir Putin, sonuçların Rus halkının ruh halini yansıttığını belirterek, özellikle sandıktaki aktif katılım için teşekkür etti.
Bu arada Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, mevcut Rusya yasama seçimlerinin sonuçları doğrultusunda Bakanlar Kurulu'nda şu anda herhangi bir değişiklik kararının olmadığını söyledi. Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Bakanlar Kurulu’nda bir değişiklik yapmaya karar vermesi halinde, yeni anayasaya göre bunu Duma Meclisi ile koordineli olarak yapmak zorunda olduğunu ifade etti. Bu seçimde iktidar partisinin liste başı milletvekilleri ve en önde gelen iki bakan olan Sergey Lavrov ve Sergey Şoygu’nun kurulacak olan yeni hükümette yer almayacağına dair spekülasyonlar yapılıyor. Lavrov'un bir sonraki mecliste, meclis başkanlığı konumunu devralmak için görevi bırakabileceği söyleniyor. Duma seçimlerinin kesin sonuçları önümüzdeki Cuma günü resmen açıklanacak.

Seçim sürecinde 19 siber saldırı
Rus iletişim şirketi Rostelecom, 3 günlük seçim sürecinde, elektronik oylama platformlarının ve ilgili web sitelerinin 19 siber saldırıya maruz kaldığını ve bunların tamamının püskürtüldüğünü duyurdu. Rostelecom'un başkanı Mikhail Oseyevsky, genel olarak 19 saldırı gözlemlendiğini, bunların bazılarının çok kısa olduğunu ve birkaç dakika sürdüğünü, en büyük saldırının ise Pazar günü gerçekleştirildiğini ve 5 saat 32 dakika sürdüğünü söyledi. Bu saldırıların Hindistan, Endonezya, Brezilya, Ukrayna, İran, Tayland, Bangladeş, Çin, Rusya, Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Vietnam ve Litvanya dahil olmak üzere çok farklı ülkelerden virüsler ile düzenlendiğini ifade etti.

Perm Üniversitesi'nde silahlı saldırı: 6 ölü 28 yaralı
Dün, kesin olmayan seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından iktidar partisinin yaptığı kutlamalar, Urallar bölgesinde yaşanan kanlı bir olay ile bölündü. Orta Urallar bölgesindeki Perm Üniversitesi'nde dün sabah meydana gelen silahlı saldırıda 6 kişi hayatını kaybederken 28 kişi de yaralandı.
Ön incelemeler sonucunda bir üniversite öğrencisinin okul arkadaşlarına av tüfeği ile ateş açtığı anlaşılırken saldırının nedeni henüz belirlenemedi. Saldırganın yaralanmasıyla sonuçlanan kısa bir çatışmanın ardından güvenlik güçleri, saldırgan genci yakalamayı başardı. Putin, saldırıyı "büyük bir felaket" olarak nitelendirdi. Putin, Merkez Seçim Komisyonu başkanıyla yaptığı görüşmede "Perm'de meydana gelen trajedi için başsağlığı dileyerek başlamak istiyorum. Hiçbir sempati ifadesinin bu tür kayıpların acısını bastıramayacağını çok iyi anlıyorum, özellikle de hayatlarına yeni başlayan gençler söz konusu olduğunda. Sadece çocuklarını kaybeden aileler için değil, tüm ülke için büyük bir felaket” ifadelerini kullandı. Bu saldırı, bir Rus eğitim kurumunda aylardır yaşanan en kötü silahlı saldırı olayı.

 


Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
TT

Doğu Akdeniz'deki gerginlikler ve Mısır’ın Türkiye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs kararsızlığı

Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP
Tek taraflı ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin (KKTC) kuzeyindeki Girne şehri açıklarındaki bir savaş gemisinin üzerinde uçan Türk savaş uçakları Fotoğraf: Birol Bey/AFP

Amr İmam

Mısır, yaklaşık on yıldır ilk kez, Doğu Akdeniz'in bölgesel gerginlikte yeni sahne haline gelmesiyle kritik bir kavşakta duruyor.

Bu durum, özellikle son iki yılda İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve ardından İsrail ile İran arasındaki askeri çatışmaların ardından yatışan deniz sınırları konusundaki anlaşmazlıkların yeniden alevlenmesine bağlanabilir.

Bu yeni gerginlik haziran ayı sonlarında başladı. Libya Ulusal Petrol Kurumu (NOC) Akdeniz'de Libya kıyıları açıklarında yaklaşık 10 bin kilometrekarelik bir alanda sismik araştırma yapmak üzere Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile bir mutabakat imzaladı.

Ancak Yunanistan bu mutabakata karşı çıkarak, kesin bir dille ‘kabul edilemez’, ‘yasadışı’ ve ‘dayanaksız’ olduğunu öne sürdü.

Türkiye’nin Libya kıyıları açıklarında Yunan savaş gemilerinin konuşlandırılmasına vereceği tepki, önümüzdeki haftalar ve aylar içinde bölgede yaşanacak gelişmelerin seyrini belirleyecek önemli bir faktör olacak.

Yunanistan, Türk şirketiyle imzalanan mutabakat zaptı konusunda Libya ile zaten anlaşmazlığa girmiş ve konuyu BM Güvenlik Konseyi'ne taşımıştı.

Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis 24 Haziran’da Lahey'de düzenlenen NATO zirvesinde konuyu gündeme getirdi. Sadece iki gün sonra Brüksel'de düzenlenen Avrupa Konseyi zirvesinde, konuyu yeniden gündeme getirdi.

İlgili tarafların itidalini koruyup korumayacağı kısa sürede belli olacak. Doğu Akdeniz'deki deniz sınırlarının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıkların daha kötüye gidip gitmeyeceği de bundan sonra anlaşılacak.

Ortak düşman

Bu olası gerilimi büyük bir şaşkınlık ve endişeyle izleyen tek bir ülke var, o da Mısır.

Yaklaşık on yıl önce, o dönemde 2011 yılından sonra yaşanan siyasi ve güvenlik sorunlarının etkilerinden kurtulmak için zamanla yarışan Kahire için durum daha netti. Aynı zamanda, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin artan emellerine karşı kıyılarını güvence altına almaya çalışıyordu. O dönemde Mısır'ın herhangi bir bölgesel tarafın yanında yer alması oldukça kolaydı.

Türkiye o dönemde, Mısır'da yaşanan siyasi dönüşümlere, özellikle de 2013 yılında Müslüman Kardeşler'in iktidardan düşürülmesine karşı çıktı ve ardından Kahire’deki yeni iktidara karşı yoğun bir medya kampanyası başlattı.

Yine o dönemde Kahire’deki bazı yetkililer, Ankara'yı, Gazze Şeridi ve İsrail'e komşu olan bu hassas bölgede bir İslam devleti kurmak amacıyla Sina Yarımadası'nda faaliyet gösteren DEAŞ’ın bir kolunu desteklemekle suçladı.

"Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Buna paralel olarak Türkiye, Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın bazı liderlerine kapılarını açarak, Müslüman Kardeşler yönetiminin devrilmesinden sonra Mısır hükümetine karşı medya kampanyalarının platformu haline geldi.

Bir yandan da sismik araştırma yapan Türk gemileri, umut vaat eden hidrokarbon kaynaklarına dair ipuçları bulmak için Akdeniz'de hummalı bir şekilde dolaşıyordu.

Tüm bunlar Kahire'yi Ankara'yı bir rakip olarak görmeye itti. Bu da onun bakış açısını Türkiye'nin geleneksel rakibi olan ve bölgedeki deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda giderek artan anlaşmazlıklar nedeniyle Ankara ile ilişkilerinde büyük bir gerilim yaşayan Yunanistan'la yakınlaştırdı.

Kahire ve Atina, Ankara'nın kendi bölgesel sularını ihlal etmesini önlemek için bazı önlemler aldılar. Bu önlemlerin en önemlisi, deniz sınırlarının belirlenmesi için anlaşmalar imzalanmasıydı. Bu anlaşmalar, Kıbrıs adasını da kapsıyordu.

Deniz tatbikatlarından ticaret ve yatırım anlaşmalarına kadar Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) son yıllarda Türkiye'yi kuşatmak ve Doğu Akdeniz'de artan emellerini frenlemek amacıyla aralarındaki iş birliğini yoğunlaştırdı.

Ankara Kahire, Atina ve Lefkoşa tarafından oluşturulan bu bölgesel kuşatmayı kırmak amacıyla 2019 Kasım’ında Libya'nın batısındaki Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) ile Deniz Yetki Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Mutabakat Muhtırası imzaladı.

İttifaklarda dönüşümler

Ancak, 2021 yılının sonlarından itibaren bölgede hakim olmaya başlayan uzlaşı ortamı, bölgesel manzarada gözle görülür değişikliklere yol açtı.

Mısır ve Türkiye arasında 2022 yılından bu yana, özellikle Ankara'nın Mısır'ın iç işlerine müdahalesini durdurma ve Müslüman Kardeşlerle bağlantılı muhalefete verdiği desteği askıya alma taahhüdünün ardından, anlaşmazlıkları aşmaya yönelik kademeli bir süreç başladı.

İki ülke Müslüman Kardeşler dönemini geride bırakırken, Kahire ve Ankara, aralarındaki yakınlaşmanın getireceği kazanımların giderek daha fazla farkına varmaya başladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)Türk Silahlı Kuvvetleri ile yapılan anlaşma kapsamında İç Güvenlik Eğitim ve Tatbikat Merkezi'nde eğitim gören Libyalı askerler (Getty)

Diplomatik ve siyasi normalleşme yolunda büyük mesafe kat eden iki ülke, bugün ortak yatırım ve ticaret alanlarında iş birliğini geliştirme olanaklarını araştırıyor. Daha da önemlisi, Mısır'ın Türkiye'nin gelişmiş askeri teknolojilerini ithal etmesiyle somutlaşabilecek, askeri iş birliği olanakları da gündemde.

Bazı bölgesel konularda iş birliği yapan iki ülke, aralarındaki siyasi ve diplomatik istişareleri güçlendirmeye devam ediyor. Bölgesel ve uluslararası gündemdeki sıcak konularda, özellikle de daha önce Kahire ile Ankara arasındaki siyasi rekabetin sembolü olan Libya konusundaki görüşlerini giderek daha fazla uyumlu hale getiriyorlar.

Bu gelişmelerin ortasında Türkiye, Doğu Akdeniz'de kararlı adımlarını sürdürdü. Doğalgaz zenginliklerindeki hızlı artışı değerlendirmek için büyük umutlar besleyen Türkiye, bölgeyi küresel bir enerji tedarik deposuna dönüştürme sözü verdi.

Deniz sınırları anlaşmazlığında üstünlük sağlamak amacıyla Kahire’yi kendi tarafına çekmeye çalışan Ankara, Mısır'ın deniz sınırlarını belirleyen bir anlaşma imzalamayı kabul etmesi halinde, Yunanistan ve GKRY’nin önerdiğinden çok daha geniş bir kıta sahanlığı teklif etti.

İnce çizgi

Gazze'de devam eden savaş ve İsrail ile İran arasındaki silahlı çatışma gibi bölgede art arda yaşanan bazı gelişmeler, bölgedeki üst düzey liderlerin siyasi tavrında belirgin bir değişime yol açtı.

Bu değişiklik, bölgesel ittifakların haritasında köklü ve ani bir değişime yol açmayabilir. Ancak yeni nesil karar vericilerin zihninde, geçmişteki ittifakların gelecekte ağır yük haline gelebileceği yönünde giderek artan bir inanç oluşturacağına da şüphe yok.

Mısır şu an Doğu Akdeniz'de deniz sınırlarının belirlenmesi ve hidrokarbon kaynaklarının arama hakları konusunda çatışmaların çıkma olasılığının artmasıyla birlikte, çifte baskı altında bulunuyor.

Kahire, Ankara ile gelişen ortaklığını feda etme lüksüne sahip değil, çünkü bu yakınlaşmada umut verici bir iş birliği potansiyeli görüyor. Aynı zamanda, son on yıldır Yunanistan ve GKRY ile ilişkilerini sağlamlaştırmak için izlediği yoldan da geri adım atamaz, çünkü bu iki ülke vazgeçilmez stratejik ortaklar haline geldi.

Dünün ittifakları yarının ağır yükleri haline gelebilir.

Nadir bir fırsat

Yunan liderler, son günlerde Mısır Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı ile yaptıkları yoğun temaslar sırasında, sismik araştırmalara ilişkin mutabakat zaptına ilişkin endişelerini Mısırlı meslektaşlarına ilettiler.

Bu konu, haziran ayı sonlarında Kahire'de Mısır Genelkurmay Başkanı Korgeneral Ahmed Fethi ile Libya Ulusal Ordusu (LUO) Kara Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Saddam Hafter arasında yapılan görüşmelerin de ana gündem maddesi olmuş olabilir.

Mısır, sahip olduğu önemli askeri ve donanma gücü ile Türkiye ve Yunanistan arasında olası bir siyasi veya askeri çatışma senaryosunda belirleyici faktör olarak görülüyor.

Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)Libya açıklarında, Akdeniz'in ortasında, Bahri Selam Gaz Sahası ve el-Buri Petrol Sahası bölgesinde bulunan petrol ve gaz platformu, 25 Şubat 2022 (Getty)

Ancak Kahire’nin taraflardan birine katılma konusundaki kararını verirken, her iki tarafı destekleyen uluslararası güçleri de şüphesiz dikkate alacağına ve öncelikle ulusal çıkarlarını güvence altına almaya özen göstereceğine şüphe yok.

Yunanistan, yıllardır Rusya’dan tedarik ettiği doğalgaza olan bağımlılığını azaltmak ve alternatif kaynaklarını güçlendirmek için çaba gösteren Avrupa Birliği'nden (AB) güçlü destek görüyor.

Buna karşın Türkiye, Avrupa kıtasına şimdiye kadar pek ilgi göstermeyen ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğinden yararlanıyor. Avrupa ise Trump yönetimi ile zorlu ticaret müzakerelerine girmeye hazırlanıyor.

Bununla birlikte, bu ikilem Mısır'a Yunanistan ve Türkiye'yi ortak bir anlayış zemini üzerinde bir araya getirme ve her iki tarafla dengeli ilişkilerini kullanarak jeostratejik konumunu güçlendirme konusunda nadir bir fırsat sunuyor. Avrupa'nın enerji ihtiyacını karşılayan bölgesel bir enerji merkezi haline gelmeye çalışan Mısır’ın, bölgedeki çatışmaların gölgesinden uzaklaşmasında büyük çıkarları bulunuyor.

Öte yandan Mısır'ın iki ülke arasında etkili bir arabulucu rolü üstlenmek için yeterli nüfuza ve esnekliğe sahip olup olmadığı halen belirsizliğini koruyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan hassas stratejik hesaplamalar doğrultusunda hareket ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan çevirdiği analize göre iki ülkenin de münhasır ekonomik bölge sınırlarının belirlenmesi konusunda ne kadar esnek bir müzakereye hazır oldukları henüz bilinmiyor.

Her iki ülke de ihtilaflı bölgesel sularda haklarını kanıtlamak için dayandıkları çok sayıda belge ve haritaya sahip ve her iki taraf da daha sonra değiştirilmesi zor bir fiili durum yaratmaya çalışıyor.

Uluslararası hukuk kurallarına sıkı sıkıya bağlı kalmak, bu anlaşmazlıkları çözmek için etkili bir yol olabilir. Burada Mısır'ın, herhangi bir tarafın mevcut durumu manipüle etme girişimlerini engellemede üstlenebileceği rolün önemi ortaya çıkıyor.

Doğu Akdeniz'de çatışmanın yerini iş birliğinin alması, sadece bölgede değil, küresel enerji haritasında da enerji arzının geleceği üzerinde geniş kapsamlı olumlu etkilerin önünü açabilir.

Bu iş birliğinin pekiştirilememesi ise ciddi sonuçlar doğurup, kaynaklar üzerinde şiddetli çatışmalara neden olabilir. En iyi senaryoda, devam eden gerginlik, petrol şirketlerini yatırım yapmaktan vazgeçirebilir. Bu da bu zenginliklerin kullanımının dondurulmasına yol açabilir. En kötü senaryo ise bu kaynakların tamamen yok olması veya kaybolmasına sebep olabilir.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.