Tahran’ın nükleer müzakerelere yeniden başlama şartı: Yaptırımların kaldırılması

İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Başkanı Muhammed İslami, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) dün Viyana'da düzenlediği yıllık konferansında konuşma yapıyor (AFP)
İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Başkanı Muhammed İslami, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) dün Viyana'da düzenlediği yıllık konferansında konuşma yapıyor (AFP)
TT

Tahran’ın nükleer müzakerelere yeniden başlama şartı: Yaptırımların kaldırılması

İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Başkanı Muhammed İslami, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) dün Viyana'da düzenlediği yıllık konferansında konuşma yapıyor (AFP)
İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Başkanı Muhammed İslami, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın (UAEA) dün Viyana'da düzenlediği yıllık konferansında konuşma yapıyor (AFP)

İran Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) Başkanı Muhammed İslami, nükleer müzakere masasına dönüşü yaptırımların kaldırılmasına bağladı. Hem Tahran ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) arasındaki iş birliği düzeyini savunan hem de UAEA’nın İran'ın nükleer tesislerine yönelik saldırılara yanıt vermedeki ‘durgunluğunu’ eleştiren İslami, kendi deyimiyle ‘barışçıl nitelikteki’ nükleer tesislere yönelik saldırıların yasaklanması çağrısında bulundu.
Dün UAEA’nın Viyana'daki yıllık genel konferansında yaptığı konuşmada, UAEA’nın tüzüğü mucibince üye devletlere barışçıl nükleer faaliyetler geliştirmelerinde ‘ayrımcılık ve siyasileştirme olmaksızın’ yardımcı olması gerektiğini söyleyen İslami, Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP/nükleer anlaşma) İran nükleer programının ilerleyişi önündeki engelleri kaldırmayı amaçladığını belirtti.
Anlaşmayı ‘bariz bir iyi niyet örneği’ olarak değerlendiren İslami, UAEA’yı İran dosyasını ele aldığı sırada siyasileştirmeden kaçınmaya, bağımsızlığı, tarafsızlığı ve profesyonelliği muhafaza etmeye çağırdı.
İran’ın müzakerelerin geleceğine ilişkin tutumunu ve yaptırımların kaldırılması taleplerini yineleyen İslami, şöyle söyledi:
“Maksimum baskı politikası başarısız oldu. ABD hükümetinin tek taraflı yaptırımlara ve uluslararası hukuka saygıya olan bağımlılığını bırakmaktan başka seçeneği yok. ABD’nin kapsamlı ekonomik yaptırımları sürekli olarak artırması, üç Avrupa ülkesinin ve Avrupa Birliği'nin (AB) taahhütleri yerine getirme yönünde pratik adımlar atmamasından yaklaşık iki buçuk yıl sonrasında, İran parlamentosu 2 Aralık 2020'de bir yasa çıkardı. Hükümet, anlaşma tarafları uyumsuzluğa devam ettiği için, anlaşma teminatlarının ötesindeki tüm doğrulama ve izleme faaliyetlerini yasanın yürürlüğe girmesi ardından iki ay içerisinde askıya almak zorunda kaldı. Şimdi ise ABD için yanlış politikalarını düzeltme, tüm yaptırımları uygulanabilir ve doğrulanabilir bir şekilde kaldırma zamanı. Yeni hükümet, İran halkına yönelik haksız baskıları ve yaptırımları kaldırmayı amaçlayan verimli müzakereler istiyor.”
Kendi deyimiyle ‘barışçıl nitelikteki’ tesislere yönelik herhangi bir saldırının yasaklanmasını talep eden İslami, “Barışçıl amaçlarla kullanılan bir nükleer tesise saldırı uluslararası hukuka aykırıdır. Barışçıl nükleer tesislere yapılan tüm silahlı saldırılar açıkça yasaklanmalı” ifadelerine başvurdu. Kendi deyimiyle Birleşmiş Milletler (BM) ve UAEA’nın nükleer tesislere karşı ‘terörist eylemlerini’ ele almadaki ‘durgunluğunu’ da eleştirdi.
Natanz’daki uranyum zenginleştirme tesisi Haziran 2020 ve Nisan 2021'de tarihlerinde iki farklı saldırıya maruz kalmıştı. Geçtiğimiz Haziran ayında Kerec’deki üçüncü bir santrifüj montaj tesisi bir drone ile hedef alınmış ve bir patlama meydana gelmişti. Aynı zamanda İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad, İran'ın nükleer beyni olarak bilinen İran Savunma Bakan Yardımcısı Muhsin Fahrizade’ye suikast düzenlemişti.
ABD’nin Mayıs 2019’da çekildiği nükleer anlaşma taahhütlerini terk etme yolunun yeni bir resmini sunmaya çalışan İslami’nin değindiği söz konusu yasa, ABD Başkanı Joe Biden göreve geldiği dönemde yürürlüğe girmişti. Ancak İslami, İran'ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani döneminde nükleer taahhütlerini durdurduğunu açıkladığı altı aşamaya değinmedi.
İsrail'in ‘gizli nükleer silah programı’ konusundaki endişelerini dile getirirken Orta Doğu'yu ‘nükleer silahlardan arınmış bir bölge’ ilan etmek için 1974'teki Şah rejimine dayanan bir diplomatik girişimden bahseden İslami, “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nın (NPT) gözden geçirilmesinin 1995'teki kabulüne ve diğer eylem planlarının 2009 ve 2010 yıllarında kabul edilmesine rağmen, bu rejimin ve nükleer tesislerin faaliyetleri, UAEA’nın kapsamlı güvenceler anlaşmasına tabi değildir. Barışçıl nükleer tesislere karşı terörist faaliyetler kaydedildi, nükleer bilim adamlarına suikast düzenlendi, bölgenin istikrar ve güvenliği ve NPT tehdit edildi” vurgusunda bulundu. 



Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
TT

Sudan, İran’ın Kızıldeniz’de deniz üssü kurma talebini reddetti

İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)
İran, Yemen’deki Husilerin Kızıldeniz’deki ticari gemilere saldırı düzenlemesine yardım ediyor (AFP)

Sudanlı üst düzey istihbarat yetkilisi Ahmed Hasan Muhammed, ülkesinin İran’ın Kızıldeniz kıyısında bir deniz üssü kurma talebini reddettiğini söyledi.

İran’ın bu talebi kabul edilseydi, söz konusu üs, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından birinde deniz trafiğini izlemesine olanak tanıyacaktı.

Şarku’l Avsat’ın Wall Street Journal gazetesinden aktardığına göre Muhammed konuya ilişkin açıklamasında şunları söyledi;

“İran, Sudan ordusuna isyancılara karşı mücadelede kullanılmak üzere silahlı insansız hava araçları (SİHA) sağladı. Tahran, üssü inşa etme izni karşılığında, Sudan’a helikopter taşıyan bir savaş gemisi de dahil olmak üzere gelişmiş silahlar teklif etti. İranlılar üssü istihbarat toplamak için kullanmak istediklerini söyledi. Oraya savaş gemileri de yerleştirmek istediler. Ancak Hartum, İran’ın bu teklifini reddetti.”

Muhammed gazeteye yaptığı açıklamada, “Sudan İran’dan SİHA satın aldı. Çünkü insan kaybını azaltmak ve uluslararası insancıl hukuka saygı göstermek için daha isabetli silahlara ihtiyacımız vardı” diye ekledi.

Kızıldeniz’deki bir deniz üssü, Yemen’deki Husilerin ticari gemilere saldırı başlatmasına yardımcı olurken, Tahran’ın dünyanın en yoğun nakliye hatlarından biri üzerindeki hakimiyetini artırmasına olanak tanıyabilir.

İran destekli Husiler, Kızıldeniz’deki saldırıları Gazze’de savaşan İsrail ve müttefiklerini cezalandırma amacıyla gerçekleştirdiklerini ifade ediyor.

sddeb
Yemen televizyonu tarafından yayınlanan bir görüntüde, Husi saldırısından sonra batan bir İngiliz kargo gemisi görülüyor (EPA)

Sudan’ın, devrilen eski Devlet Başkanı Ömer El Beşir döneminde, İran ve Filistin’deki müttefiki Hamas ile yakın ilişkileri vardı.

Beşir'in 2019 darbesiyle devrilmesinin ardından, ülkenin askeri cuntasının başı olan Orgeneral Abdulfettah el Burhan, uluslararası yaptırımları sona erdirmek amacıyla ABD ile yakınlaşma başlattı.

Ayrıca İsrail ile ilişkileri normalleştirmek için harekete geçti.

İran’ın deniz üssünü inşa etme talebi, bölge ülkelerinin Sudan’da 10 aydır devam eden iç savaştan faydalanarak, Ortadoğu ile Sahra Altı Afrika ülkeleri arasında stratejik bir kavşak noktası olan ülkede yer edinmeye çalıştıklarını gösteriyor.

Burhan liderliğindeki Sudan ordusu, Nisan ortasından bu yana Orgeneral Muhamed Hamdan Daklu (Hamideti) liderliğindeki paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri ile savaşıyor.

Çatışma on binlerce insanın ölümüne, milyonlarca Sudanlının yerinden edilmesine ve dünyanın en kötü insani krizlerinden birine neden oldu.

Çatışmaları takip eden bölge yetkilileri ve analistlere göre, Sudan’ın İran’dan aldığı SİHA’lar, Hızlı Destek Kuvvetleri nedeniyle ordunun uğradığı kayıpların ardından, Burhan’ın bir miktar başarı elde etmesine yardımcı oldu.

Son haftalarda hükümet, Hartum ve Omdurman’daki önemli bölgelerin kontrolünü yeniden ele geçirdi.

ABD Başkanı Joe Biden yönetimi, hem Sudan ordusunu, hem de Hızlı Destek Kuvvetleri’ni savaş suçu işlemekle suçladı.

Washington ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Sudan’ın batısındaki Darfur bölgesinde cinayet, tecavüz ve etnik temizlik de dahil olmak üzere insanlığa karşı suçlar işlemekle itham etti.

Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri, Sudan ordusunu, sivillerin yerleşimleri havadan hedef almak ve Sudanlı sivilleri çaresizce ihtiyaç duydukları insani yardımdan mahrum bırakmakla eleştirdi.

BM kuruluşları ayrıca Hızlı Destek Kuvvetleri’ni, Darfur’da etnik amaçlı saldırılar da dahil olmak üzere zulüm yapmakla suçladı.

Çatışmanın tarafları olan Sudan ordusu ve Hızlı Destek Kuvvetleri, ABD ve BM’nin suçlamalarını reddetti.

ABD Şubat ayında yaptığı açıklamada, İran’ın Sudan ordusuna silah sevkiyatıyla ilgili endişelerini dile getirdi.

ABD’nin Hartum Büyükelçisi John Godfrey, İran’ın Hartum’a yardım ettiğine ilişkin haberlerin ‘son derece rahatsız edici’ olduğunu söyledi.