Libya'da devlet başkanlığı için adaylık kapısı açılmadan seçim kampanyaları başladı

Hafter aşırılık yanlısı fikirlerle savaşmak için bir tiyatroya katılırken, Başağa, Kazazife ve Zintan kabilelerini uzlaştırıyor.

Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)
Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)
TT

Libya'da devlet başkanlığı için adaylık kapısı açılmadan seçim kampanyaları başladı

Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)
Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)

Libya’da seçimlerin planlandığı üzere 24 Aralık'ta yapılıp yapılmayacağına ve Temsilciler Meclisi'ne ek olarak devlet başkanlığı seçimini de kapsayıp kapsamayacağına dair henüz bir netlik yok. Ancak devlet başkanlığı seçimleri için olası adaylar olarak gösterilen Libyalı siyasilerin son günlerde dikkat çekici faaliyetleri, erken propaganda kampanyaları çerçevesinde oylamanın yarın yapılacağı izlenimini veriyor.
Adaylık kapısı henüz resmi olarak açılmamış olsa da, Libya'nın yaklaşık 70 yıl önceki bağımsızlığından bu yana türünün ilk örneği olan devlet başkanlığı yarışı, öne çıkan olası bir dizi adayın benzeri görülmemiş faaliyetleri çerçevesinde şimdiden dikkate değer bir coşkuya tanık oluyor. Bu isimler arasında özellikle ülkenin doğusundan Mareşal Halife Hafter’in ve batısından Fethi Başağa’nın haftalardır süren yoğun faaliyetleri öne çıkıyor.
Şarku’l Avsat’ın iki isme yönelik seçim kampanyalarına ışık tutması, başkanlık yarışının bu isimlerle sınırlı kalacağı anlamına gelmiyor. Libya siyasi sahnesinde şu anda iktidara gelmek isteyen bir dizi politikacı söz konusu. Ancak Hafter ve Başağa'nın son dönemdeki faaliyetleri, kendilerini ciddi rakipler olarak gördükleri izlenimini veriyor.

Hafter
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Başkomutanı Mareşal Halife Hafter, Pazar günü Bingazi kentindeki (doğu) Benina Şehitleri Uluslararası Stadyumu'nun ev sahipliğinde düzenlenen bir futbol maçına katıldı. Bu adım, Hafter'in son dönemde artan sivil faaliyetlerinin bir parçası olarak geldi. Bu da sosyal ağlarda bunun yaklaşan seçimlere hazırlık olarak geldiğine dair yorumlara yol açtı. Hafter ayrıca, medyada geniş yer verilen 24 Ağustos'ta Bingazi'deki halk tiyatrosu sahnesinde gösterilen The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katıldı. Ulusal Ordu'nun Manevi Rehberlik Direktörü Tümgeneral Halid El Mahcub yaptığı açıklamada, Hafter’in söz konusu oyuna katılımının düşünce ve kültürü teşvik etme ve bunun aşırılıkçı ve yıkıcı fikirlerle mücadeledeki etkisi çerçevesinde geldiğini söyledi. 
Hafter, sivil faaliyetleri çerçevesinde Eylül ayı başında (savaş operasyonları nedeniyle) ordusunun elinde tuttuğu rakiplerinin kalesi Mısrata da dahil olmak üzere farklı Libya şehirlerinden gelen bazı tutukluların serbest bırakılması emrini vererek ülkenin batısındaki muhaliflerine yönelik askeri bir açılım gerçekleştirdi. Söz konusu esirlerin serbest bırakılmasının mübadele sistemi çerçevesinde gerçekleşmemesi dikkat çekti. Bu sisteme göre Batı’daki güçlerin de buna karşılık Hafter’in ordusundaki esirleri serbest bırakması gerekiyordu.

Hafter: Libya silahlı gruplar karşısında yeniden inşa edildi
Libya'nın batısındaki muhalifleriyle uzlaşma yolunda bundan önce bir adım daha atan Hafter, geçtiğimiz Ağustos ayında Libya Ulusal Arap Ordusu’nun kuruluşunun 81. yıl dönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, “Geçmiş ve günümüzde vatana yönelik tutumlardaki keskin farklılıklara ve bunun sonucunda silahlı çatışma noktasına ulaşan gerilime rağmen, ülke ve halkımızın yüksek çıkarları adına adil bir barış için cesaret ve özgüvenle elimizi uzatıyor, iyi niyetli olan herkese gönlümüzün kapılarını açıyoruz” dedi. Ancak Hafter, barış elinin uzatılması karşılığında, Libya devletinin çöküşünden sonra silahlı gruplar karşısında yeniden inşa edilen Ulusal Ordu’nun devleti inşa etmenin temeli olduğunu vurguladı. Ordunun ülkeyi sömürgecilikten kurtarma mücadelesini sürdüreceğini belirten Hafter, sömürgecilikten ne kastettiğini açıklamasa da, özellikle geçen yıl Trablus'a yönelik saldırısı başarısız olan askeri müdahalesi çerçevesinde Türkiye’yi defalarca ülkeyi sömürgeleştirmeye çalışmakla suçladı.
Hafter’in ülkenin batısına yönelik açıklık mesajlarına rağmen, Türkiye tarafından desteklenen ülkedeki muhalifleri Hafter’in devlet başkanlığı yarışına katılımını reddetmekte ısrar ediyor. Hatta bazıları, kazansa bile devlet başkanlığını devralmasını önlemek için yeni bir savaş tehdidinde bulundu. Hafter'in devlet başkanlığına aday olması için yasal yolun tamamen açılıp açılmadığı net değil. Hafter, geçen Temmuz ayında Ulusal Ordu komutanı tarafından 2019'da ‘Trablus'u özgürleştirmek’ için yürütülen savaş sırasında aralarındaki gözle görülür bir soğukluğun ardından Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile yeni bir sayfa açmış gibi görünüyordu. Söz konusu savaş, başladıktan bir yıl sonra Türkiye’nin askeri müdahalesinin bir sonucu olarak feci bir başarısızlıkla sonuçlandı. Tobruk'taki Temsilciler Meclisi yakın zamanda yaklaşan seçimler için bir yasa çıkardı. Yasaya göre ordu liderinin seçimden üç ay önce askeri görevinden ayrılması şartıyla devlet başkanlığı yarışına katılmasına izin veriliyor. Buna göre Hafter’in aday olmak için şuan görevinden istifa etmesi gerekiyor. Ancak aynı yasa seçimi kazanamazsa görevine geri dönmesine izin veriyor. Geçen hafta Kahire’de Halife Hafter ve Akile Salih ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin bir araya geldiği görüşmede bu konunun gündeme getirildiği düşünülüyor. Söz konusu görüşmenin ardından Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile bir araya gelen Sisi, geçen Mart ayında göreve başlamasından bu yana Hafter ile görüşmedi.

Fethi Başağa
Ulusal Ordu lideri Hafter, şimdiye kadar göründüğü gibi, Libya’nın doğu bölgesinden adaylar arasında öne çıkarken, ülkenin batısı da yaklaşan devlet başkanlığı seçimlerinde aday olduğuna inanılan bazı şahsiyetlerin dikkat çekici faaliyetlerine tanık oluyor. Bu bağlamda, bir dizi görüşmenin ve önemli pozisyonlarının kaydedildiği eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa öne çıkıyor.
Başağa 4 Eylül'de yaptığı açıklamada, “Ulusal uzlaşma çabalarımızı sürdürmek ve Libyalılar arasında hoşgörü kültürünü pekiştirmek bağlamında Kazazife kabilesinden bir heyeti kabul etmekten onur duydum. Görüşmede, 2011'den bu yana tüm tutukluların yasal prosedürlerin izin verdiği şekilde serbest bırakılması için neler yapabileceğimizi tartıştık” dedi.
Mısrata şehrinin ileri gelenlerinden Başağa'nın Kazazife ileri gelenleriyle görüşmesinin üzerinden birkaç gün geçmesinin ardından ülkenin batısındaki yetkililer, devrik Libya lideri Muammer Kaddafi'nin oğlu Saadi Kaddafi'nin yıllar sonra serbest bırakıldığını duyurdu. Aynı zamanda, eski rejimden bir dizi başka isim de serbest bırakıldı. Trablus hükümeti, söz konusu kişilerin serbest bırakılmalarını resmi olarak Başağa'nın Kazazife heyeti ile uzlaşma çabalarına bağlamadı. Ancak bu kabilenin ileri gelenleriyle görüşmesinden hemen sonra serbest bırakılmaları böyle bir bağlantının varlığını gösteriyor. Ayrıca Dibeybe’nin başbakan olarak seçilmesinden sonra iktidardan (İçişleri Bakanlığı görevinden) ayrılmasına rağmen, Başağa'nın sözlerinin Trablus'taki yetkililer tarafından halen duyulduğunu gösterdi. 
Başağa'nın Dibeybe gibi Mısrata şehrinden olduğu biliniyor. Ancak Dibeybe yaklaşan seçimlerde yarışamayacak (Dibeybe ve hükümet üyeleri ile Başkanlık Konseyi bir sonraki seçime katılmama sözü verdi).
Başağa, Kazazife kabilesiyle uzlaşmakla yetinmeyerek Eylül ayında Mısrata ile ihtilafa düşen başka bir şehir olan Zintan (batı) şehrinin ileri gelenleriyle bir uzlaşma toplantısı daha yaptı. Babasının muhtemel varisi olarak görülen Kaddafi'nin oğlu Seyfulislam Kaddafi'nin şu anda Kasım 2011'den Haziran 2017'ye kadar alıkonulduğu şehir olan Zintan yakınlarındaki bir bölgede yaşadığı öne sürülüyor. New York Times gazetesi haftalar önce Seyfulislam Kaddafi ile Zintan yakınlarında olduğu düşünülen bir yerde röportaj yaptı. Röportajda, babasına yönelik ayaklanmayı bastırma girişimine katıldığına ilişkin suçlamalardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından halen arandığı için yasal statüsünün bunu engelleyebileceği nedeniyle yaklaşan seçimlere katılmama olasılığına işaret edildi.
Başağa'nın Kazazife ve Zintan ileri gelenleriyle yaptığı görüşmenin amacının sadece “uzlaşma” olup olmadığı net değil. Aynı zamanda görüşmenin, Mareşal Hafter ile aralarındaki çatlağın derinleşmesine katkıda bulunacağı ve böylece onu, yaklaşan seçimlerde kendisine hizmet edebilecek oylardan mahrum bırakacağı düşünülüyor. Hafter destekçilerinin ve ordusunun önemli bir bölümünün eski rejimin destekçileri arasında oldukları bir sır değil. Genel olarak Hafter'i kişisel bir bakış açısıyla değil, Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra çöken devletin yıkıntıları üzerinde silahlı milislerin genişlemesini durduran düzenli silahlı kuvvetleri yeniden inşa etmedeki rolü nedeniyle destekliyorlar.
Başağa yaptığı son açıklamalarda, “Devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçileceği yasanın çıkarılması, seçimlerin planlanan tarihte yapılması ve Libya sahnesinde hakim olan bölünmenin sona ermesi için çok önemli ve olumlu bir adım” dedi. Ancak pozisyon için adaylığını açıklamadı. Başağa, oradaki seçimleri tartışmak üzere ABD’ye  gitmeyi planladığını söyledi.
Başağa, ülkenin batısında, özellikle silahlı milisleri dağıtma ve bir kısmını güvenlik servislerine entegre etme planının uygulanması konusunda Amerikalılarla işbirliği yapan önemli isimlerden biriydi.
Başağa, Tebu kabilelerine de yardım elini uzatmaya çalıştı. 15 Eylül’de Tebu Kültürü Ulusal Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada, “Tebu kabilelerine tebriklerimi iletiyorum" dedi. Ayrıca hoşgörü değerlerini teşvik etmenin ve barış içinde bir arada yaşama ilkelerini pekiştirmenin ve Libya halkı arasındaki ihtilafları ortadan kaldırmanın önemini vurguladı. Başağa birkaç gün önce genç bir Libyalı pilotla birlikte uçakta çekilmiş fotoğraflarını yayınlayarak şunları söyledi: “Bu kısa yolculuk beni Mısrata'daki Havacılık Koleji'nde geçirdiğim yıllara götürdü. Orada genç pilotların eğitimini denetliyordum. Çok şey öğrendiğim bir deneyimdi.”
Hafter'in seçimlere katılımı Türkiye ve müttefikleri tarafından dayatılan bir veto ile karşı karşıyayken, Başağa'nın Türkiye'ye yakınlığının da ülkenin doğusunda kabulünün önünde bir başka engel olması bekleniyor. Başağa, Eylül ayı başında Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Ortadoğu Araştırmaları Merkezi ve İstanbul Düşünce Enstitüsü ile koordineli olarak Libya meselesiyle ilgilenen çok sayıda medya, akademisyen ve araştırmacıyla bir araya gelmekten onur duyduk. Libya'da askeri dengenin sağlanmasında, ateşkes çabalarında ve siyasi hayatın geri dönüşünde Türkiye'nin oynadığı önemli rolü tartıştık” dedi.
Ancak Başağa’nın Türkiye'nin askeri müdahalesine yönelik övgüsü, Ankara'nın doğrudan ya da Suriyeli "paralı askerler" aracılığıyla yaptıklarını ülkelerine yönelik bir işgal olarak gören çoğu Libyalı tarafından hoş karşılanmadı.



Gazze'de Trump planını geliştirmeye ve bölünme tuzağından kaçınmaya dair fikirler

Al Majalla
Al Majalla
TT

Gazze'de Trump planını geliştirmeye ve bölünme tuzağından kaçınmaya dair fikirler

Al Majalla
Al Majalla

Remzi İzzeddin Remzi

İlk bakışta, New York Girişimi, İsrail-Filistin çatışmasının uzun ve çetin tarihinde temkinli bir iyimserlik anı gibi görünüyor. Bu girişim, iki devletli çözümün uluslararası diplomasinin temel taşı olarak kalması gerektiğine dair güçlü bir kanaatten doğmuş olsa da ayrıntılı bir yol haritası yerine, uluslararası bir çerçeve ve ortak bir ufuk sunuyor. Kendisi sadece meşruiyeti, onuru ve her iki halk üzerinde etkili olma gücünü yeniden tesis etmeyi amaçlayan bir dizi ilkeden ibaret. Parlaklığı, anında sonuçlar veya sihirli çözümler sunmasında değil, basit ve önemli bir ilkeyi yeniden teyit etmesinde yatıyor; kalıcı bir barış, Birleşmiş Milletler (BM) otoritesine dayanan adil, hak temelli, çok taraflı bir barış olmalıdır.

Ancak bu mütevazı diplomatik başarının mürekkebi bile kurumadan, Washington hemen boşluğu kendi vizyonuna göre doldurmaya girişti; Trump’ın planının bazı kısımlarını aktifleştirecek bir Amerikan taslak kararı sundu. Pragmatik bir dille kaleme alınan taslak karar, iki temel araç tesis etmeyi amaçlıyor; geçiş döneminde yönetim mekanizması olacak bir Barış Konseyi ile Gazze'de konuşlanacak bir Uluslararası İstikrar Gücü. Bu iki araç, istikrar ve yeniden inşa için gerekli temeli sağlayabilir.

Ne var ki gerçekler endişe verici. Prosedürel görünümünün ardında, kararın zaten kusurlu olan bir planı, meşruiyet ve kapsayıcılıktan ziyade hız ve görüntüye öncelik veren dayatmalı bir çerçeveye dönüştürme riski yatıyor. İvme yaratma çabasıyla, gerçek ilerlemenin yerine salt uygulamayı yerleştirmekle tehdit ediyor.

Barış girişiminden taslak karara

New York Barış Girişimi’nin hiçbir zaman hızlı sonuçlara ulaşması beklenmiyordu. Onun gücü esnekliğinde yatıyor; koordineli diplomasi, insani koruma ve güvenilir bir siyasi ufuk çağrısı yapıyor. İlerlemeyi açıkça BM Güvenlik Konseyi kararlarına bağlıyor ve hem Güvenlik Konseyi'ne hem de Genel Kurul'a düzenli ve şeffaf raporlar sunulmasını talep ediyor. Girişim, özünde, çok taraflı sistemin tüm tarafları (devletler ve devlet dışı aktörler) uluslararası hukuk kapsamında sorumlu tutma gücünü teyit ediyor.

Buna karşılık, bölgedeki birçok kişi ABD’nin taslak kararını “ya olduğu gibi kabul et ya da tamamen reddet” şeklinde bir öneri olarak karşıladı. Zira son derece karmaşık bir siyasi çatışmayı idari bir uygulamaya indirgiyor ve asgari garantiler, İsrail'in geri çekilmesi veya Filistinlilerin güçlendirilmesine dair yalnızca muğlak atıflar ile Barış Konseyi’ne iki yıllık bir yetki veriyor. Yapı kağıt üzerinde etkili görünse de siyasi olarak kırılgan, çünkü dayatılan barışın alametifarikası meşruiyetten yoksun verimlilik.

Önemli bir gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor; bu uzun süreli çatışma, son on yıllarda eşit müzakerelerle değil, bir güç dengesizliğiyle şekillendi. İsrail'in ABD desteğiyle elde ettiği hakimiyet, birçok barış girişimini özgürleştirme değil, kontrol altına alma araçlarına dönüştürdü. Taslak karar da bu kalıbı tekrarlıyor; yönetişim ve istikrar için Filistinlilerin karar alma gücüne veya haklarını elde etmelerine dayanmayan bir çerçeve çizmesi, New York Barış Girişimi'nin başa çıkmaya çalıştığı dengesizliği daha da derinleştirme riski taşıyor.

Belirsizliğin maliyeti

Kararın savunucuları, kendisinin pragmatik olduğunu ve istikrar, yeniden inşa ve silahsızlandırmaya odaklandığını savunuyor. Ancak, kesin ve ince bir süreçten uzak pragmatizm tehlikeli bir yoldur. Karar metni birçok önemli konuda, zaman çizelgeleri, önemli kilometre taşları, doğrulama mekanizmaları ve uluslararası denetimin kapsamı konusunda muğlak. Daha da tehlikeli olanı, iki devletli çözüme veya bu nihai hedefin parametrelerini tanımlayan bağlayıcı Güvenlik Konseyi kararlarına açıkça atıfta bulunmaktan kaçınıyor.

Hem Barış Konseyi'nin hem de Uluslararası İstikrar Gücü'nün geçiş araçları olmaktan ziyade kontrol araçları haline gelme riski gerçektir

 Bu muğlaklık, hukukun üstünlüğüne bağlı kalma konusunda derin bir isteksizliğin göstergesi olan daha geniş kapsamlı sonuçlar doğuruyor. Bu temelin yokluğunda hem Barış Konseyi’nin hem de Uluslararası İstikrar Gücü'nün geçiş araçları olmaktan ziyade, kontrol araçları haline gelme riski gerçektir. Bu durumda da rolleri kendi kaderini tayin hakkını sağlamak yerine belirsiz bir boşluğu yönetmekle sınırlı olacaktır.

Bölgesel diplomasi ve denge arayışı

Bu taslak karara karşılık olarak birkaç bölgesel başkent karma bir çerçeve, ABD planının pragmatik odağını New York Girişimi’nin normatif temeliyle bütünleştiren bir çerçeve oluşturmaya başladı. Washington ile çatışmayı değil, cezbetmeyi veya ortak zemin aramayı hedefliyorlar. Amaçları, BM'nin tarafsızlık ve meşruiyet garantörü rolünü yeniden teyit ederken, ABD ile yapıcı bir şekilde etkileşim kurmak.

 Ekranlarda, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin meselesi ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda oy kullanan BM Genel Kurulu üyelerinin oy sayıları görünüyor, Eylül 2025 (Reuters)Ekranlarda, ABD, New York'taki BM Genel Merkezi'nde Filistin meselesi ve iki devletli çözümün uygulanması konusunda oy kullanan BM Genel Kurulu üyelerinin oy sayıları görünüyor, Eylül 2025 (Reuters)

Bu başkentler mayın tarlasında yürüyen birine benziyorlar. Aralarında çok azı vazgeçilmez nüfuzu ve kaynaklarıyla ABD'yi dışlamak istiyor, ancak aynı zamanda uluslararası hukuku veya Filistin iradesini dışlayan bir süreci onaylamaya da yanaşmıyorlar. Asıl zorluk, Washington’un sınırlamalarına direnirken bile, Trump’ın planını çok taraflı bir süreçle siyasi olarak sınırlandırmakta yatıyor.

ABD'nin taslak kararı bölünmeyi açıkça desteklemiyor, ancak uygulanmasına izin veriyor

Bölünme tuzağından kaçınmak

İsrail tarafından son zamanlarda ortaya atılan ve ABD tarafından dolaylı olarak desteklenen en tehlikeli fikirlerden biri, istikrar sağlama kisvesi altında Gazze'nin idari veya bölgesel olarak bölünmesi fikridir. Bu büyük bir hata olur. Zira bölme, işgali daha da derinleştirecek, Filistin kimliğini parçalayacak ve coğrafi olarak bitişik ve yaşayabilir bir Filistin devleti olasılığını ortadan kaldıracaktır. Sorunu çözmekten çok uzakta, nesiller boyunca barışı ulaşılması zor bir hayale dönüştüren bölünmeleri daha da derinleştirecektir. ABD’nin taslak kararı bölünmeyi açıkça desteklemiyor, ancak uygulanmasına izin veriyor.

Uluslararası toplum, uzun vadeli adaletin yerine geçici sükûneti koyan hızlı çözümlerin cazibesine direnmelidir. İlerlemenin tek sürdürülebilir yolu, meşru sivil otorite altında birleşik bir Filistin siyasi oluşumunun, kalıcı bir koşullu statü değil, tanınmış bir devlet ile sonuçlanacak bir süreçle yeniden tesis edilmesidir.

Yapıcı bir alternatif

İlerlemek için ABD karar tasarısı tamamen reddedilmemeli, tasarı tek taraflı bir belgeden güvenilir ve çok taraflı bir çerçeveye dönüştürebilir. Bu, revize edilmeli. Belirli değişiklikler, değişikliklerden bazıları şunlardır:

1. Batı Şeria ile açık bir bağlantısı olan iki devletli çözüme açıkça atıfta bulunmak.

2. Gazze Şeridi'nin toprak statüsünde tek taraflı değişiklikleri engelleyen koşullar oluşturmak.

3. Hem Güvenlik Konseyi'ni hem de Genel Kurul'u kapsayan hesap sorma ve takip mekanizmaları kurmak. Genel Kurul'un uygulayıcı ve icraatçı rolü son derece önemli. Bu rol, insani koruma, bölgesel diplomasi ve adil, hak temelli ve resmi bir siyasi süreç başlatma gibi paralel süreçleri teşvik etmesinin yanı sıra, somut önlemler ve belirli zaman çizelgeleri konusunda baskı yapmaya devam etmek için bölgesel aktörlerle koordinasyon sağlanmasını da mümkün kılacaktır. Genel Kurul'un New York Deklarasyonu'nu onaylaması, Güvenlik Konseyi'nin tek başına sağlayamayacağı küresel siyasi meşruiyeti sağlayacaktır. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Genel Kurul liderliği ele alıp sorumluluk aldığında, bu durum, Güvenlik Konseyi'nin felce uğraması veya bölünmesi durumunda takip, raporlama, tanıma ve baskı için küresel bir platformun varlığını koruyacaktır.

4. Uluslararası gözetim altında, net insani koruma, yönetim reformu icraatları, Filistin'in mali bağımsızlığını garanti eden gelir düzenlemeleri, devletleşme yolunda gerçekleşebilir bir süreç ile Filistin sivil otoritesine geçiş için bir takvim belirlemek.

Rahatsız edici gerçek

Washington'un bu değişiklikleri benimseyeceği yanılgısına çok az kişinin kapılacağını itiraf etmeliyiz. Taslak karar, mevcut haliyle, yalnızca bir formalite veya güç gösterisidir; çok taraflılığa yönelik bir jesttir, gerçek bir taahhüt değil. Mısır ve İsrail arasındaki barış anlaşmasının ardından kurulan Çokuluslu Kuvvet ve Gözlemciler (MFO) örneğinde olduğu gibi, öngörülen Uluslararası İstikrar Gücü de dönüştürücü bir mekanizma olmaktan ziyade sembolik bir konuşlanmaya dönüşebilir.

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'tan Netzarim Sınır Kapısı üzerinden Gazze şehrine doğru yola çıkıyor, 11 Ekim 2025 (AFP)Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat'tan Netzarim Sınır Kapısı üzerinden Gazze şehrine doğru yola çıkıyor, 11 Ekim 2025 (AFP)

Bazıları, başarı şansının düşük olduğunun farkında olmasına rağmen, birçok kişinin talep ettiği gibi, Trump planı için BM’den yetki talep eden ABD'nin, geçmişte MFO kurulurken yaptığı gibi, istekli olan devletlerden veya daha kötüsü, özel güvenlik şirketlerinden bir Uluslararası İstikrar Gücü kurmaya devam edeceğini savunuyor. İlk seçenek pek olası görünmüyor, zira önerilen yetki Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içerdiğinden, hiçbir ülke vatandaşlarını riske atmak istemez. Ancak ikinci seçenek, her açıdan gerçek bir felaket olacaktır.

Bu bağlamda, önemli bir ilkeyi hatırlatmakta fayda var; hiçbir çözüm, kötü bir çözümden kesinlikle daha iyi değildir. Kusurlu bir yetki, barışı tesis etmekte başarısız olmakla kalmayıp, aynı zamanda gelecekte diplomasinin güvenilirliğini de zedeleyecektir. Ancak halen umut var. Daha önce de gördüğümüz gibi, Başkan Trump fikrini değiştirebilir. Washington, acelesi olmadığını belirtti. İki haftalık bir süre belirledi. Bu, ABD'yi etkileyebilecek Arap devletlerinin, Başkan Trump'ı tutumunu yeniden değerlendirmeye ikna etmelerine olanak tanıyor.

Yeniden ufuk kazandırma

Kusurlarına rağmen New York Barış Girişimi, uluslararası, bölgesel ve yerel aktörleri meşru bir nihai hedef etrafında birleştirebilen tek ortak platform olmaya devam ediyor. Nadir görülen bir diplomatik fırsat penceresini yeniden açıyor, ancak bu pencere sonsuza dek açık kalmayacak. Barış, tek taraflı planlar veya geçici yönetim organları aracılığıyla inşa edilmeyecek. Barış doğacak ise gerçekçilik ve meşruiyeti birleştiren ufuktan ödün vermeden, sahada istikrarı sağlayan bir süreçten doğacaktır.

Amerikan taslak kararı, mevcut haliyle, kaçınılmaz olarak bu sınavı geçemeyecek, ancak yine de bir umut ışığı barındırıyor; revize edilir, yeniden formüle edilir ve dengeyi biraz sağlarsa, diplomasinin temel amacı olan gücü ilkelere, söylemi haklara dönüştürme hedefini yeniden tesis edebilir.

Önümüzdeki haftalar, uluslararası toplumun bu Amerikan girişimini dengeli bir sonuca yönlendirip yönlendiremeyeceğini veya iyileştirmeye çalıştığı yaraları ve bölünmeleri derinleştirip derinleştirmeyeceğini belirleyecek

Gerçek sınav

Önümüzdeki haftalar, uluslararası toplumun bu Amerikan girişimini dengeli bir sonuca yönlendirip yönlendiremeyeceğini veya iyileştirmeye çalıştığı yaraları ve bölünmeleri derinleştirip derinleştirmeyeceğini belirleyecek. New York Girişimi ne kadar soluk olursa olsun diplomatik bir ufuk açarken, Amerikan taslak kararı mevcut haliyle onu kapatmakla tehdit ediyor.

Ortadoğu'da tarih, yönetimi çözümle karıştıranlara karşı acımasız olmuştur. Bugünün asıl zorluğu ise diplomasinin bir kez olsun bu cazibeye direnebilmesini sağlamaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Suriye: Silahlı kişiler, güvenlik güçlerinin Süveyda'nın batısındaki kontrol noktalarına saldırdı

Suveyda vilayetinde tahrip edilmiş bir heykel (AP)
Suveyda vilayetinde tahrip edilmiş bir heykel (AP)
TT

Suriye: Silahlı kişiler, güvenlik güçlerinin Süveyda'nın batısındaki kontrol noktalarına saldırdı

Suveyda vilayetinde tahrip edilmiş bir heykel (AP)
Suveyda vilayetinde tahrip edilmiş bir heykel (AP)

Suriye TV bugün bir güvenlik kaynağına dayandırdığı haberinde, silahlı kişilerin ateşkes anlaşmasını ihlal ederek Süveyda vilayetinin batısındaki el-Mecdel köyünde güvenlik güçlerinin mevzilerini hedef aldığını bildirdi.

Kanal daha fazla ayrıntı vermedi.

Süveyda Emniyet Müdürü Süleyman Abdulbaki dün yaptığı açıklamada, Süveyda'da iç güvenlik güçlerinin varlığına rağmen silahlı gruplar tarafından ‘ihlallerde’ bulunulduğunu ifade etti.

Cuma gecesi Süveyda vilayetinde silahlı gruplar ile Suriye güvenlik güçleri arasında çatışmalar yaşandı. Çatışmalar sonucu güvenlik güçleri arasında yaralananlar oldu.

Şarku’l Avsat’ın Suriye resmi haber ajansı SANA’dan aktardığına göre bir güvenlik kaynağı, ‘yasadışı grupların Süveyda kırsalındaki Laga, Tel el-Agra, Tel Hadid ve el-Mezraa kasabalarını havan topları ve ağır makineli tüfeklerle hedef aldığını’ söyledi.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, pazartesi günü Washington'a yaptığı ziyaret sırasında, Süveyda'daki yerel tarafların istikrarı bozmak amacıyla uyuşturucu kaçakçıları ve eski rejimin kalıntıları ile ittifak kurduklarını belirtti.

Ekim ayı sonunda, kimliği belirsiz silahlı kişiler, Şam ile Süveyda vilayeti arasındaki yolda bir yolcu otobüsüne ateş açarak iki kişinin hayatını kaybetmesine ve çok sayıda kişinin de yaralanmasına neden oldu.

Şam, ABD ve Ürdün ile yayımlanan üçlü bildirgeye dayanan tutumunu defalarca vurguladı; bu bildirge Süveyda’nın Suriye ile bütünleşmesini vurguluyor. Buna karşın Hikmet el-Hicri ise ‘kendi kaderini tayin hakkı’ olarak adlandırdığı hakkı ısrarla savunuyor.

Geçtiğimiz temmuz ayında, Dürzilerin çoğunlukta olduğu güney vilayeti Süveyda'da Dürzi militanlar ile Bedevi kabileleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı ve güvenlik güçleri çatışmaları durdurmak için müdahale etmek zorunda kaldı.


Prens Talal, Kral ve Kraliçe adına, Kral Hüseyin Kanser Araştırmaları Ödülü'nün kazananlarını onurlandırdı

Prens Talal, Kral ve Kraliçe adına, Kral Hüseyin Kanser Araştırmaları Ödülü'nün kazananlarını onurlandırdı
TT

Prens Talal, Kral ve Kraliçe adına, Kral Hüseyin Kanser Araştırmaları Ödülü'nün kazananlarını onurlandırdı

Prens Talal, Kral ve Kraliçe adına, Kral Hüseyin Kanser Araştırmaları Ödülü'nün kazananlarını onurlandırdı

Ürdün Kralı’nın Özel Danışmanı Prens Talal bin Muhammed, Kral 2. Abdullah ve Kraliçe Rania el-Abdullah adına, 2025 yılı Kral Hüseyin Kanser Araştırmaları Ödülü’nü kazanan araştırmacıları onurlandırdı. Törene, Kral Hüseyin Kanser Vakfı ve Merkezi Mütevelli Heyeti Başkanı Prenses Ghida Talal ve çok sayıda prens katıldı.

Tören sırasında bir konuşma yapan Prenses Ghida şu ifadeleri kullandı: “Kral Hüseyin Kanser Araştırmaları Ödülü’nü başlattığımızda, küresel araştırmalarda güçlü ve kalıcı etkisi olan bir Arap dünyası hayal etmeye cesaret ettik. Bu hayal, Arap dünyasının yaratıcı beyinleri sayesinde gerçeğe dönüştü.”

Bu ödül, kanser araştırmalarındaki seçkin katkıları onurlandırmak, önleme ve tedavi yöntemlerini geliştirmeye yönelik çabaları teşvik etmek ve bölgesel – uluslararası araştırma iş birliklerini güçlendirmek amacıyla her yıl veriliyor.

Son beş yıl boyunca ödül, kanser araştırmalarının bölgesel gündemlerde öncelikli konular arasında yer almasını sağlama konusundaki kararlılığını sürdürdü. Bu süre zarfında dünyanın dört bir yanından yaklaşık 900 araştırmacı ve bilim insanını bir araya getirdi ve gelecek vadeden bilim insanları için sekiz yenilikçi araştırma projesini finanse etti.

Törende, 26’dan fazla ülkeden yüzlerce başvuru arasından seçilen Arap bilim insanları ve araştırmacılarından oluşan seçkin bir grup, kanser araştırmalarını geliştirmeye ve bilimsel ilerlemeyi desteklemeye yönelik etkili katkıları nedeniyle onurlandırıldı.

Ayrıca törende, Teksas Üniversitesi’ne bağlı MD Anderson Kanser Merkezi’nden Prof. Dr. Hagop M. Kantarjian, lösemi tedavisi ve araştırmalarına yaptığı önemli katkılardan dolayı Bilimsel Araştırmada Özel Mükemmellik Ödülü’ne layık görüldü.

Mayo Clinic–Florida’dan Prof. Dr. Muhammed Harfan Debace, Uluslararası Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü kazanırken, Bölgesel Yaşam Boyu Başarı Ödülü ise Ürdün Üniversitesi’nden Prof. Dr. Muhammed Ebu Hilal’e verildi.

zx

Uluslararası Genç Araştırmacı Ödülü, Johnson Kapsamlı Kanser Merkezi’nden Dr. Mina Sedrak’a verildi.
Bölgesel Genç Araştırmacı Ödülü ise Tunus el-Manar Üniversitesi’nden Dr. Muhammed Cemaa ile Ürdün Üniversitesi’nden Dr. Vilhan eş-Şair arasında paylaşıldı.

Umut Vaat Eden Araştırmacı Hibesi, kanserle mücadele alanındaki ümit vadeden çalışmaları nedeniyle, Muhammed Bin Raşid Tıp ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi – Dubai Sağlık Otoritesi'nden Dr. Timidayo Omolawi ve Beyrut Amerikan Üniversitesi'nden Dr. Larry Budge'a verildi.

Kanser Hastası Bakımında Mükemmellik için Mesleki Gelişim Programı Ödülü, Kral Hüseyin Kanser Merkezi’ndeki Bölgesel Pediatrik Onkoloji Eğitim ve Kapasite Geliştirme Programı’na verildi.

Törene, dünyanın önde gelen onkologları, doktorları ve araştırmacılarından oluşan jüri üyeleri, akademisyenler, medya mensupları ve ödülün destekçileri ile çok sayıda bakan katıldı.