Libya'da devlet başkanlığı için adaylık kapısı açılmadan seçim kampanyaları başladı

Hafter aşırılık yanlısı fikirlerle savaşmak için bir tiyatroya katılırken, Başağa, Kazazife ve Zintan kabilelerini uzlaştırıyor.

Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)
Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)
TT

Libya'da devlet başkanlığı için adaylık kapısı açılmadan seçim kampanyaları başladı

Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)
Hafter, The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katılımı sırasında (Şarku'l-Avsat)

Libya’da seçimlerin planlandığı üzere 24 Aralık'ta yapılıp yapılmayacağına ve Temsilciler Meclisi'ne ek olarak devlet başkanlığı seçimini de kapsayıp kapsamayacağına dair henüz bir netlik yok. Ancak devlet başkanlığı seçimleri için olası adaylar olarak gösterilen Libyalı siyasilerin son günlerde dikkat çekici faaliyetleri, erken propaganda kampanyaları çerçevesinde oylamanın yarın yapılacağı izlenimini veriyor.
Adaylık kapısı henüz resmi olarak açılmamış olsa da, Libya'nın yaklaşık 70 yıl önceki bağımsızlığından bu yana türünün ilk örneği olan devlet başkanlığı yarışı, öne çıkan olası bir dizi adayın benzeri görülmemiş faaliyetleri çerçevesinde şimdiden dikkate değer bir coşkuya tanık oluyor. Bu isimler arasında özellikle ülkenin doğusundan Mareşal Halife Hafter’in ve batısından Fethi Başağa’nın haftalardır süren yoğun faaliyetleri öne çıkıyor.
Şarku’l Avsat’ın iki isme yönelik seçim kampanyalarına ışık tutması, başkanlık yarışının bu isimlerle sınırlı kalacağı anlamına gelmiyor. Libya siyasi sahnesinde şu anda iktidara gelmek isteyen bir dizi politikacı söz konusu. Ancak Hafter ve Başağa'nın son dönemdeki faaliyetleri, kendilerini ciddi rakipler olarak gördükleri izlenimini veriyor.

Hafter
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Başkomutanı Mareşal Halife Hafter, Pazar günü Bingazi kentindeki (doğu) Benina Şehitleri Uluslararası Stadyumu'nun ev sahipliğinde düzenlenen bir futbol maçına katıldı. Bu adım, Hafter'in son dönemde artan sivil faaliyetlerinin bir parçası olarak geldi. Bu da sosyal ağlarda bunun yaklaşan seçimlere hazırlık olarak geldiğine dair yorumlara yol açtı. Hafter ayrıca, medyada geniş yer verilen 24 Ağustos'ta Bingazi'deki halk tiyatrosu sahnesinde gösterilen The Voice Şarkıları adlı tiyatro oyununa katıldı. Ulusal Ordu'nun Manevi Rehberlik Direktörü Tümgeneral Halid El Mahcub yaptığı açıklamada, Hafter’in söz konusu oyuna katılımının düşünce ve kültürü teşvik etme ve bunun aşırılıkçı ve yıkıcı fikirlerle mücadeledeki etkisi çerçevesinde geldiğini söyledi. 
Hafter, sivil faaliyetleri çerçevesinde Eylül ayı başında (savaş operasyonları nedeniyle) ordusunun elinde tuttuğu rakiplerinin kalesi Mısrata da dahil olmak üzere farklı Libya şehirlerinden gelen bazı tutukluların serbest bırakılması emrini vererek ülkenin batısındaki muhaliflerine yönelik askeri bir açılım gerçekleştirdi. Söz konusu esirlerin serbest bırakılmasının mübadele sistemi çerçevesinde gerçekleşmemesi dikkat çekti. Bu sisteme göre Batı’daki güçlerin de buna karşılık Hafter’in ordusundaki esirleri serbest bırakması gerekiyordu.

Hafter: Libya silahlı gruplar karşısında yeniden inşa edildi
Libya'nın batısındaki muhalifleriyle uzlaşma yolunda bundan önce bir adım daha atan Hafter, geçtiğimiz Ağustos ayında Libya Ulusal Arap Ordusu’nun kuruluşunun 81. yıl dönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada, “Geçmiş ve günümüzde vatana yönelik tutumlardaki keskin farklılıklara ve bunun sonucunda silahlı çatışma noktasına ulaşan gerilime rağmen, ülke ve halkımızın yüksek çıkarları adına adil bir barış için cesaret ve özgüvenle elimizi uzatıyor, iyi niyetli olan herkese gönlümüzün kapılarını açıyoruz” dedi. Ancak Hafter, barış elinin uzatılması karşılığında, Libya devletinin çöküşünden sonra silahlı gruplar karşısında yeniden inşa edilen Ulusal Ordu’nun devleti inşa etmenin temeli olduğunu vurguladı. Ordunun ülkeyi sömürgecilikten kurtarma mücadelesini sürdüreceğini belirten Hafter, sömürgecilikten ne kastettiğini açıklamasa da, özellikle geçen yıl Trablus'a yönelik saldırısı başarısız olan askeri müdahalesi çerçevesinde Türkiye’yi defalarca ülkeyi sömürgeleştirmeye çalışmakla suçladı.
Hafter’in ülkenin batısına yönelik açıklık mesajlarına rağmen, Türkiye tarafından desteklenen ülkedeki muhalifleri Hafter’in devlet başkanlığı yarışına katılımını reddetmekte ısrar ediyor. Hatta bazıları, kazansa bile devlet başkanlığını devralmasını önlemek için yeni bir savaş tehdidinde bulundu. Hafter'in devlet başkanlığına aday olması için yasal yolun tamamen açılıp açılmadığı net değil. Hafter, geçen Temmuz ayında Ulusal Ordu komutanı tarafından 2019'da ‘Trablus'u özgürleştirmek’ için yürütülen savaş sırasında aralarındaki gözle görülür bir soğukluğun ardından Libya Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih ile yeni bir sayfa açmış gibi görünüyordu. Söz konusu savaş, başladıktan bir yıl sonra Türkiye’nin askeri müdahalesinin bir sonucu olarak feci bir başarısızlıkla sonuçlandı. Tobruk'taki Temsilciler Meclisi yakın zamanda yaklaşan seçimler için bir yasa çıkardı. Yasaya göre ordu liderinin seçimden üç ay önce askeri görevinden ayrılması şartıyla devlet başkanlığı yarışına katılmasına izin veriliyor. Buna göre Hafter’in aday olmak için şuan görevinden istifa etmesi gerekiyor. Ancak aynı yasa seçimi kazanamazsa görevine geri dönmesine izin veriyor. Geçen hafta Kahire’de Halife Hafter ve Akile Salih ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin bir araya geldiği görüşmede bu konunun gündeme getirildiği düşünülüyor. Söz konusu görüşmenin ardından Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile bir araya gelen Sisi, geçen Mart ayında göreve başlamasından bu yana Hafter ile görüşmedi.

Fethi Başağa
Ulusal Ordu lideri Hafter, şimdiye kadar göründüğü gibi, Libya’nın doğu bölgesinden adaylar arasında öne çıkarken, ülkenin batısı da yaklaşan devlet başkanlığı seçimlerinde aday olduğuna inanılan bazı şahsiyetlerin dikkat çekici faaliyetlerine tanık oluyor. Bu bağlamda, bir dizi görüşmenin ve önemli pozisyonlarının kaydedildiği eski İçişleri Bakanı Fethi Başağa öne çıkıyor.
Başağa 4 Eylül'de yaptığı açıklamada, “Ulusal uzlaşma çabalarımızı sürdürmek ve Libyalılar arasında hoşgörü kültürünü pekiştirmek bağlamında Kazazife kabilesinden bir heyeti kabul etmekten onur duydum. Görüşmede, 2011'den bu yana tüm tutukluların yasal prosedürlerin izin verdiği şekilde serbest bırakılması için neler yapabileceğimizi tartıştık” dedi.
Mısrata şehrinin ileri gelenlerinden Başağa'nın Kazazife ileri gelenleriyle görüşmesinin üzerinden birkaç gün geçmesinin ardından ülkenin batısındaki yetkililer, devrik Libya lideri Muammer Kaddafi'nin oğlu Saadi Kaddafi'nin yıllar sonra serbest bırakıldığını duyurdu. Aynı zamanda, eski rejimden bir dizi başka isim de serbest bırakıldı. Trablus hükümeti, söz konusu kişilerin serbest bırakılmalarını resmi olarak Başağa'nın Kazazife heyeti ile uzlaşma çabalarına bağlamadı. Ancak bu kabilenin ileri gelenleriyle görüşmesinden hemen sonra serbest bırakılmaları böyle bir bağlantının varlığını gösteriyor. Ayrıca Dibeybe’nin başbakan olarak seçilmesinden sonra iktidardan (İçişleri Bakanlığı görevinden) ayrılmasına rağmen, Başağa'nın sözlerinin Trablus'taki yetkililer tarafından halen duyulduğunu gösterdi. 
Başağa'nın Dibeybe gibi Mısrata şehrinden olduğu biliniyor. Ancak Dibeybe yaklaşan seçimlerde yarışamayacak (Dibeybe ve hükümet üyeleri ile Başkanlık Konseyi bir sonraki seçime katılmama sözü verdi).
Başağa, Kazazife kabilesiyle uzlaşmakla yetinmeyerek Eylül ayında Mısrata ile ihtilafa düşen başka bir şehir olan Zintan (batı) şehrinin ileri gelenleriyle bir uzlaşma toplantısı daha yaptı. Babasının muhtemel varisi olarak görülen Kaddafi'nin oğlu Seyfulislam Kaddafi'nin şu anda Kasım 2011'den Haziran 2017'ye kadar alıkonulduğu şehir olan Zintan yakınlarındaki bir bölgede yaşadığı öne sürülüyor. New York Times gazetesi haftalar önce Seyfulislam Kaddafi ile Zintan yakınlarında olduğu düşünülen bir yerde röportaj yaptı. Röportajda, babasına yönelik ayaklanmayı bastırma girişimine katıldığına ilişkin suçlamalardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından halen arandığı için yasal statüsünün bunu engelleyebileceği nedeniyle yaklaşan seçimlere katılmama olasılığına işaret edildi.
Başağa'nın Kazazife ve Zintan ileri gelenleriyle yaptığı görüşmenin amacının sadece “uzlaşma” olup olmadığı net değil. Aynı zamanda görüşmenin, Mareşal Hafter ile aralarındaki çatlağın derinleşmesine katkıda bulunacağı ve böylece onu, yaklaşan seçimlerde kendisine hizmet edebilecek oylardan mahrum bırakacağı düşünülüyor. Hafter destekçilerinin ve ordusunun önemli bir bölümünün eski rejimin destekçileri arasında oldukları bir sır değil. Genel olarak Hafter'i kişisel bir bakış açısıyla değil, Kaddafi rejiminin yıkılmasından sonra çöken devletin yıkıntıları üzerinde silahlı milislerin genişlemesini durduran düzenli silahlı kuvvetleri yeniden inşa etmedeki rolü nedeniyle destekliyorlar.
Başağa yaptığı son açıklamalarda, “Devlet başkanının doğrudan halk tarafından seçileceği yasanın çıkarılması, seçimlerin planlanan tarihte yapılması ve Libya sahnesinde hakim olan bölünmenin sona ermesi için çok önemli ve olumlu bir adım” dedi. Ancak pozisyon için adaylığını açıklamadı. Başağa, oradaki seçimleri tartışmak üzere ABD’ye  gitmeyi planladığını söyledi.
Başağa, ülkenin batısında, özellikle silahlı milisleri dağıtma ve bir kısmını güvenlik servislerine entegre etme planının uygulanması konusunda Amerikalılarla işbirliği yapan önemli isimlerden biriydi.
Başağa, Tebu kabilelerine de yardım elini uzatmaya çalıştı. 15 Eylül’de Tebu Kültürü Ulusal Günü münasebetiyle yaptığı konuşmada, “Tebu kabilelerine tebriklerimi iletiyorum" dedi. Ayrıca hoşgörü değerlerini teşvik etmenin ve barış içinde bir arada yaşama ilkelerini pekiştirmenin ve Libya halkı arasındaki ihtilafları ortadan kaldırmanın önemini vurguladı. Başağa birkaç gün önce genç bir Libyalı pilotla birlikte uçakta çekilmiş fotoğraflarını yayınlayarak şunları söyledi: “Bu kısa yolculuk beni Mısrata'daki Havacılık Koleji'nde geçirdiğim yıllara götürdü. Orada genç pilotların eğitimini denetliyordum. Çok şey öğrendiğim bir deneyimdi.”
Hafter'in seçimlere katılımı Türkiye ve müttefikleri tarafından dayatılan bir veto ile karşı karşıyayken, Başağa'nın Türkiye'ye yakınlığının da ülkenin doğusunda kabulünün önünde bir başka engel olması bekleniyor. Başağa, Eylül ayı başında Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "Ortadoğu Araştırmaları Merkezi ve İstanbul Düşünce Enstitüsü ile koordineli olarak Libya meselesiyle ilgilenen çok sayıda medya, akademisyen ve araştırmacıyla bir araya gelmekten onur duyduk. Libya'da askeri dengenin sağlanmasında, ateşkes çabalarında ve siyasi hayatın geri dönüşünde Türkiye'nin oynadığı önemli rolü tartıştık” dedi.
Ancak Başağa’nın Türkiye'nin askeri müdahalesine yönelik övgüsü, Ankara'nın doğrudan ya da Suriyeli "paralı askerler" aracılığıyla yaptıklarını ülkelerine yönelik bir işgal olarak gören çoğu Libyalı tarafından hoş karşılanmadı.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.