İran, nükleer anlaşma müzakerelerine ‘yakın bir tarihte’ dönme niyetini bildirdi

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Viyana’daki genel merkezinin önünde dalgalanan İran bayrağı (Reuters)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Viyana’daki genel merkezinin önünde dalgalanan İran bayrağı (Reuters)
TT

İran, nükleer anlaşma müzakerelerine ‘yakın bir tarihte’ dönme niyetini bildirdi

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Viyana’daki genel merkezinin önünde dalgalanan İran bayrağı (Reuters)
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın Viyana’daki genel merkezinin önünde dalgalanan İran bayrağı (Reuters)

İrlanda Dışişleri Bakanı Simon Coveney, 76. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu çalışmaları için New York’ta bulunan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile dün bir görüşme gerçekleştirdi.
Coveney, İranlı mevkidaşının Viyana’daki nükleer anlaşma müzakerelerine geri dönmek için ‘çok açık bir niyet’ dile getirdiğini bildirdi.
İrlandalı Bakan, görüşmenin ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, “Yeni İran hükümeti bu müzakerelere yönelik yaklaşımlarını tamamlarken, bu birkaç hafta boyunca gerçekleşmeyebilir. Ancak kesinlikle müzakerelere geri dönmek için çok açık bir niyet ifade etti” dedi.
Öte yandan, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, New York’ta İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile yaptığı görüşmenin ardından İran’ın Haziran ayında askıya alınan nükleer programıyla ilgili müzakereleri ‘yakın bir tarihte’ yeniden başlatmaya hazır olduğunu bildirdi.
Borrell’in ofisinden görüşmeye ilişkin yapılan açıklamada, “Yüksek Temsilci Borrell, nükleer anlaşma koordinatörü sıfatıyla anlaşmanın yeniden tam olarak uygulanmasına yönelik yürütülen Viyana’daki müzakerelerin yeniden başlamasının büyük önem taşıdığını vurguladı. İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan da, müzakerelerin yakında devamına yönelik isteğini bildirdi” denildi.
Açıklamaya göre Borrell, İran’dan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile tam iş birliği yapmasını isteyerek, İran’ın nükleer programının gidişatından duyduğu endişeyi ifade etti.
BM’deki Batılı liderler, İran’ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin bir an önce yeniden başlatılması amacıyla İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye baskı yaptı, ancak net bir taahhüt alamadılar.
Nisan ayından bu yana Viyana’da İran ile 2015 yılında anlaşmayı imzalayan beş büyük ülke, yani Almanya, Çin, Fransa, İngiltere ve Rusya arasında görüşmeler sürüyor.
Müzakereler, eski Başkan Donald Trump’ın Mayıs 2018'de anlaşmadan çekilmesinin ardından ABD’yi anlaşmaya geri döndürmeyi ve İran’ı anlaşmada yer alan tüm uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmeye zorlamayı amaçlıyor.
Ancak müzakereler, Haziran ayında yapılan İran cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana askıya alındı.
Tahran, 2013’ten beri bu müzakerelerde ülkesini temsil eden Abbas Arakçi’yi görevden alarak, Reisi’ye yakın bir isim olan ve muhafazakar kimliğiyle bilinen diplomat Ali Bakıri’yi getirdi.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.