Ünlü antik kentin yok oluş sebebi anlaşıldı: Bölgede yaşayanların Lut kavmi olduğu düşünülüyor

İllüstrasyonda Tell el-Hammam şehrini yıkıma uğratan patlama resmediliyor (Allen West ve Jennifer Rice / Livescience)
İllüstrasyonda Tell el-Hammam şehrini yıkıma uğratan patlama resmediliyor (Allen West ve Jennifer Rice / Livescience)
TT

Ünlü antik kentin yok oluş sebebi anlaşıldı: Bölgede yaşayanların Lut kavmi olduğu düşünülüyor

İllüstrasyonda Tell el-Hammam şehrini yıkıma uğratan patlama resmediliyor (Allen West ve Jennifer Rice / Livescience)
İllüstrasyonda Tell el-Hammam şehrini yıkıma uğratan patlama resmediliyor (Allen West ve Jennifer Rice / Livescience)

Bilim insanları bugünkü Ürdün Vadisi’nde yer alan antik bir şehrin, yaklaşık 3 bin 600 yıl önce Dünya’ya ulaşan bir meteor nedeniyle yok olduğuna dair kanıtlar keşfetti.
Tell el-Hammam diye bilinen arkeolojik bölgede yaşanan bu yıkımın İncil’de, Tevrat’ta ve Kur’an’da bahsi geçen Lut kavminin hikayesine ilham verdiği düşünülüyor.
Kutsal kitaplara göre Lut kavmi, aile içi-akraba arası ilişki, zorla cinsel ilişki ve fuhuş gibi günahları nedeniyle helak edilmişti.
Kavmin yaşadığı yerin, bugün Kızıldeniz'in kuzeyinde Ürdün-İsrail sınırında Lût Gölü yakınlarında olduğu arkeolojik incelemelerle belirlenmiş, bu nedenle şehrin, Tevrat’ta adı geçen "Sodom" olduğu sonucuna varılmıştı.
Tevrat'taki anlatıma göre bölge halkı gökyüzünden yağan kükürt ve ateşle helak edilmişti. Yeni araştırmada da bilim insanları Sodom şehrinin göktaşı nedeniyle yıkılmış olabileceğini öne sürdü.
Hakemli bilimsel dergi Nature Scientific Reports'ta yayımlanan araştırmaya göre, şehrin üzerinde patlayan meteorit, antik kenti yerle bir edecek kadar büyük bir etkiye sahipti.
Havada meydana gelen patlamanın Hiroşima'yı harap eden atom bombasının yaklaşık bin katına eşdeğer (12 megaton) enerji açığa çıkardığı ifade edildi.
Araştırmanın yazarlarından, yer bilimleri profesörü James Kennett, "Tell el-Hammam adı verilen bu şehrin yakınında meydana gelen büyük bir kozmik patlamanın kanıtı var" diye konuştu:
"2 bin santigrat dereceden daha yüksek sıcaklıklara işaret eden kanıtlar gördük."
Antik kentte kömürleşmiş malzemeler ve tahrip olmuş yapılar arasında, parçalanmış insan iskeletlerinin kalıntıları tespit edilmişti.
Kennett ve ekibinin toprak analizi, minik demir ve silika kürelerinin yanı sıra erimiş metalleri ve kuvars minerallerini de ortaya çıkardı.
Ayrıca laboratuvar fırınlarıyla yapılan deneyler bölgede bulunan çanak, çömlek ve kerpiçlerin bin 500 dereceyi aşan sıcaklıklarda sıvılaştığını ortaya koydu. Bu sıcaklık, bir otomobili dakikalar içinde eritebilecek kadar yüksek.
Tüm bunlar havada meydana gelen, yüksek basınçlı bir patlamaya işaret ediyordu. Zira yıkım sırasında oluşan sıcaklık volkanlardan, savaşlardan ve sıradan yangınlardan daha yüksekti. Geriye kalan tek doğal süreç kozmik bir patlama olasılığıydı.
Bilim insanları bu göktaşının, 1908'de Rusya'nın Tunguska kentinde 80 milyon ağacı deviren ve büyük bir yıkıma neden olan meteora benzeyen küçük bir meteorit olduğunu düşünüyor. Bulgulara göre bu göktaşı, Dinozorları yok eden kilometrelerce genişliğindeki dev uzay kayasının çok daha küçük bir versiyonuydu. 
Araştırmacılar ayrıca patlama sırasında ortaya çıktığı düşünülen toprak katmanlarında yüksek düzeyde tuz tespit etti. Makalenin yazarları, bu tuz tabakasının patlama sırasında yeryüzüne fırladığını düşünürken, Kennett, Ölü Deniz'in tuz açısından bu kadar zengin olmasının nedeninin de bu olabileceğini öne sürüyor.
Söz konusu tuzlu katman, antik kentin Lut kavmi hikayesiyle bağlantılı olduğunu düşündüren ipuçlarından biri. Zira Tevrat’taki anlatıya göre Lut peygamber ve ailesi şehirden kaçarken, karısı yıkımı görmek için geri dönüyor ve Tanrı onu bir tuz sütununa çevirerek cezalandırıyor.
Hikayede ayrıca gökten yağan ateş, kükürt parçaları ve kayaçlarla birlikte tüm şehrin dümdüz olduğundan bahsediliyor. Antik kentteki yapıların manzarası da bu anlatıyla tutarlı.
Ölü Deniz'in kuzeydoğusunda yer alan ve Tunç Çağı'nın en kalabalık bölgelerinden biri olan Tell el-Hamman, aslında daha önce de Sodom şehriyle ilişkilendirilmişti.
Örneğin 2015’te, Trinity Southwest Üniversitesi'nden İncil uzmanı Steven Collins, söz konusu arkeolojik bölgenin Sodom şehrnin "her kriterini" karşıladığını söylemişti.
Meteorit açıklamasının kutsal kitaplarda bahsi geçen yıkım hikayesine benzediğini kabul eden Kennett ise bu düşünceye temkinli yaklaştı.
Hikayede yer alan tüm gözlemlerin, kozmik bir patlamayla tutarlı olduğunu söyleyen araştırmacı, "Ancak bu yıkılan şehrin gerçekten Sodom olduğuna dair bilimsel bir kanıt yok" diye ekledi.
Independent Türkçe, Newsweek, Livescience



Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
TT

Dinozorlar Çağı'ndaki kuşların Arktika'da yuva yaptığı ortaya çıktı

Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)
Araştırmacılar 73 milyon yıl önceki Prince Creek ekosisteminin, yaz mevsiminde yaklaşık 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığına maruz kaldığını düşünüyor (Gabriel Ugueto)

Bilim insanları, kuşların kutup bölgelerine en azından 73 milyon yıldır yuva yaptığını keşfetti. 

Günümüzde Arktika'da yuva yapan 200'den fazla kuş türü var. Bilim insanları bu hayvanların ekosistemin önemli üyeleri olduğunu, polenleşme ve tohum dağılımı gibi temel görevlere katkı sağladığını söylüyor.

Daha önce yapılan araştırmalarda bu davranışın yeni olmadığı görülmüştü. Princeton Üniversitesi'nden Lauren Wilson "Kutup bölgelerinde yuva yapmaya dair en eski kanıt, Antarktika'nın Eosen dönemine ait yaklaşık 46,5 milyon yıl önce yaşamış bir penguen kolonisiydi" diyor.

Wilson liderliğindeki ekibin yeni araştırmasıysa bu tarihi yaklaşık 25 milyon yıl daha geriye çekti. 

Bilim insanları Alaska'nın kuzeyindeki Prince Creek formasyonunda yaptıkları kazılarda aralarında embriyo ve yavru kalıntıları da olan 50'den fazla kuş fosili ortaya çıkardı. Çoğunun boyu 2 milimetreden daha kısa olan bu fosiller, kuşların kutup bölgelerinde yuva yaptığına dair en eski kanıtı sunuyor. 

Bulguları hakemli dergi Science'ta yayımlanan çalışmanın ortak yazarı Patrick Druckenmiller, "Bu yeni fosiller, kuşların evrimi hakkındaki bilgilerimizde önemli bir boşluğu dolduruyor" diyerek ekliyor:

Bu çalışmadan önce, birkaç ayak izi dışında Alaska'da kuş fosilleri bulunmamıştı.

Araştırmacılar yaklaşık 73 milyon yıl önce Arktika'da yuva yapan bu kuşların en azından üç ayrı gruptan geldiğini saptadı. Fosillerin bir kısmı martıya benzeyen Ichthyornithes ve dalgıç kuşuna benzeyen Hesperornithes gruplarına aitti. Artık soyu tükenen bu gruplar dişli kuşları içeriyordu.

Ancak kalıntıların çoğu ördeklere benzeyen dişsiz kuşlara aitti. Araştırmacılar dişsizliğin, bugün yaşayan bütün kuşları içeren grubun belirleyici özelliği olduğunu ifade ediyor. Bu nedenle bulgular, milyonlarca yıl önce Arktika'da yuva yapan kuşların, modern kuşların yakın akrabaları olduğuna işaret ediyor.

Ekip, bölgenin o dönemde bugüne kıyasla daha sıcak olduğunu ve muhtemelen 6 ay boyunca kesintisiz gün ışığı aldığını söylüyor. Ancak bu durum kuşların dondurucu soğuklara maruz kalmadıkları anlamına gelmiyor.

Druckenmiller "Kışlar bugünkü kadar sert olmasa da yıl boyunca burada yaşayan hayvanlar dondurucu soğuklara, ara sıra yağan kara ve yaklaşık 4 ay süren kış karanlığına katlanmak zorundaydı" diye açıklıyor.

Ancak bölgede o zaman yuva yapan kuşların tek sorunu sıcaklıklar değildi. Araştırmacılar bazılarının uzunluğu 5 metreye ve ağırlığı 2 tona çıkan yaklaşık 12-13 dinozor türüyle beraber yaşadıklarını söylüyor. 

Druckenmiller, Troodon gibi etçil dinozorların, "bu sevimli küçük kuşları akşam yemeğinde seve seve yiyeceğini" söylüyor. 

Edinburgh Üniversitesi'nden paleontolog Steve Brusatte, yer almadığı çalışmanın bulgularını şöyle değerlendiriyor:

Bu fosiller, kuşların onlarca milyon yıl önce bu yüksek enlemlerdeki toplulukların ayrılmaz bir parçası olduğunu ve bu toplulukların modern zamanlardaki ekolojik bir yenilik değil, Dünya tarihinin uzun vadeli bir normu olduğunu gösteriyor.

Independent Türkçe, Guardian, Live Science, Science