Erdoğan ve Putin için yeni bir sınav: İdlib

Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)
TT

Erdoğan ve Putin için yeni bir sınav: İdlib

Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısında, İdlib kırsalında yaptıkları resimleri taşıyan çocuklar (AFP)

İdlib'in ya da en azından bir bölümünün kaderi, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 29 Eylül'de Soçi'de yapacakları zirveye bağlı. Putin bu ayın ortasında da Cenevre'de Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed ile Moskova'da görüşmüştü. Ayrıca Putin’in ve Biden’ın Suriye’deki elçileri arasında geçtiğimiz günlerde de bir görüşme gerçekleştirilmişti.
Pratikte İdlib, birbiriyle çelişen arzular ve öncelikler ile hassas hesaplar arasında sıkışıp kalmış durumda. Esed'e gelince; Kremlin'in geçen mart ayında Putin-Erdoğan anlaşmasından bu yana İdlib'de “temas hatları” kurma arzusunu kabul ettikten sonra İdlib'e dönüş konusuna odaklandı.
Hava bombardımanı imkanından yoksun olduğu için şehrin güneyinde topçu bombardımanına devam eden Şam, aynı zamanda "İdlib'in kurtarılmasına" ilişkin resmi açıklamalar ve medyaya sızan haberlerle de "medya bombardımanını" sürdürdü.
Şam yaptığı jeopolitik okuma ışığında, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, Suriye ve Ortadoğu'nun ABD yönetimine olan önceliğinin azalması, bölgesel inisiyatiflere daha geniş bir pay verilmesi ve Türkiye'nin baskı altında olduğunu düşünmesinin ardından İdlib’in kurtarılması için koşulların "uygun" olduğuna inanıyor. Ayrıca Ürdün Kralı 2. Abdullah'tan güney Suriye'de istikrarı sağlama ve terör ve uyuşturucuyla mücadele önerilerine destek alması ve “Arap Gazı Boru Hattı’nı” Mısır'dan Suriye ve Ürdün üzerinden Lübnan'a uzatması gibi gelişmeler İdlib’in kurtarılması için koşulları "uygun" hale getiriyor.
Cenevre'deki Rus-Amerikan diyalogunda, Biden'ın ekibinin öncelikleri arasında Suriye'nin çöküşü vardı. Biden’ın ekibi yalnızca insani yardım sağlamak, istikrarı ve ateşkesi korumak ve DEAŞ'in yeniden canlanmasını önlemekle ilgileniyor. Suriye dosyasından sorumlu mevcut ekip, Heyetu Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile Washington'ın savaştığı El-Kaide ve DEAŞ gibi örgütler arasında büyük bir fark görmüyor. ABD, Afganistan'dan çekildikten sonra terörle mücadele pusulasını Suriye ve Irak'a yönelttiğini duyurdu. Son zamanlarda İdlib kırsalında bir El-Kaide liderine yönelik düzenlenen ABD hava saldırısı, bu yeni önceliğinin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Putin, Şam'ın okumalarının büyük bir kısmına katılıyor ve "terör yatakları" uyarısıyla yabancı güçlerin varlığının Suriye'nin egemenliğini geri kazanmanın ve ülkeyi yeniden inşa etmenin önündeki "ana engel" olduğunu ifade ediyor.
Rus haritası güney Suriye'de genişledi. Putin kuzeyde de genişleme olasılığını test etmeye çalışıyor. Bu durum Rus hava saldırılarının boyutundaki ve kapsamındaki artışı açıklıyor. Rus savaş uçakları ilk olarak Halep, İdlib ve Lazkiye kırsalı üçgeninde muhalif bir gruba hava saldırısı düzenledi. Ardından da daha önce bombalamadıkları şehirleri ve bölgeleri vurmaya başladı. Ayrıca Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov, Türkiye'nin geçen yılki anlaşma kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini öne sürdü.
Avrupalılara İdlib ve göçmenlik dosyası kartını sallayan Putin, önümüzdeki çarşamba günü yapılacak görüşme öncesinde baskı yapıyor. Şam ise kuzeydeki "güney senaryosunu" kopyalamak istiyor. Aslında bu senaryo yeniydi. Bu, ABD’nin geri çekilmesi karşılığında Rusya'nın ilerlemesini gerektiriyor ve 2018'de gerçekleşen önceki bir anlaşmanın ihlali veya geliştirilmesinin yanı sıra karşıt bir tarafın varlığında bir tür esnekliği garanti ediyor.
Kuzey ile Güney arasında önemli bir fark var. Bunu meydana getiren Türkiye ve bu az bir fark değil. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar, Lavrov'a Moskova'nın Putin ile Erdoğan arasında varılan İdlib anlaşmasındaki taahhütlerine uymadığını söyledi. Amman'ın "Suriye hükümeti ve Suriye Arap Ordusu’nun Dera'ya dönüşüne verdiği desteğin ve Suriyeli bakanları kabulünün aksine Ankara, Moskova'nın "rejimin ve milislerinin" İdlib'e dönüşünün engellenmesini istiyor.
Rusya, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeybatısındaki taahhütlerini yerine getirmediğini iddia ediyor. Türkiye’nin taahhütleri Halep-Lazkiye yolunun açılması ve yolun iki tarafında güvenli bölge oluşturulması, üzerinde ortak devriyeler yapılması ve terör örgütleriyle mücadele edilmesi yoluyla ılımlı grupların ayrılmasıydı. Ankara'ya gelince; Moskova'nın taahhütlerini iki şekilde yerine getirmediğini söylüyor. Rusya’nın taahhütleri İdlib'e yönelik hava ve topçu bombardımanının durdurulması, şehrin sınırlarına yakın yaklaşık 4 milyon insanın bulunduğu bir bölgede yeni bir yerinden edilenlerin oluşturacağı göç dalgasının önlenmesi ve rejim güçlerinin üzerinde anlaşmaya varılan noktalardan çıkarılmasını istiyor.
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin İdlib'den daha geniş, daha büyük ve daha önemli olduğu biliniyor. Ayrıca Türkiye kuzeyde, bölge ülkelerinin güneydeki şartlarından farklı bir konuma sahip. Diğer yandan Ankara ile Moskova arasındaki iş birliği, İdlib'de artan gerilime rağmen Fırat'ın doğusunda devam ediyor.
Bu faktörler ve Ankara ile Moskova arasındaki anlaşmazlıklar karşısında danışmanlar, Tel Rıfat karşılığında İdlib'de Halep-Lazkiye yolunun güneyinde bir takas içeren eski bir öneriyi gündeme getirdiler. Bu öneri Moskova'nın sadık gruplarını ilerletmek üzere Ankara'ya yeşil ışık yakması karşılığında İdlib'deki uluslararası yolun güneyine hükümet güçlerinin dönmesi için çalışmaların yeniden başlatılması ve bölgenin yeniden inşası için bu hayati uluslararası yolun açılmasını öngörüyor. Ankara’nın bu anlaşmadaki hedefi Halep'in kuzeyindeki Suriye Demokratik Güçleri’ni (SDG) zayıflatmak. Bu dosyaya başka bir faktör dahil olabilir. O da Fırat'ın doğusunda PKK ve müttefikleriyle mücadele eden Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı Hakan Fidan ve Suriye Ulusal Güvenlik Bürosu Başkanı Ali Memluk arasında bir görüşme tertip edebilecek olan Irak'tır.
Danışmanlarının Putin ve Erdoğan'ın masasına koydukları ikinci madde ise Anayasa Komisyonu ile ilgili. Rusya ve Türkiye, bunu İran'ın da dahil olduğu Astana sürecinin en önemli başarılarından biri olarak görüyor. Putin ve Erdoğan'ın öncelikleri İdlib'de kısmen ve zaman içinde farklılık gösterebilir ancak iki lider BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen tarafından gerçekleştirilecek bir atılımı “olumlu karşılama” konusunda hemfikir. BM Elçisi’nin imza atacağı atılım, hükümet ve muhalefetin önümüzdeki ayın dokuzunda Anayasa Komitesi'nin altıncı turunda Cenevre'de Suriye anayasasının ilkelerini formüle etmek için günlük toplantılar başlatmak üzere uluslararası bir mekanizma üzerinde anlaşmasını öngörüyor.



İsrail, Gazze’deki kafeyi 230 kiloluk bombalarla vurdu

İsrail ordusu, Filistinlilerin sıkça kullandığı deniz kenarındaki kafeyi harabeye çevirdi (AFP)
İsrail ordusu, Filistinlilerin sıkça kullandığı deniz kenarındaki kafeyi harabeye çevirdi (AFP)
TT

İsrail, Gazze’deki kafeyi 230 kiloluk bombalarla vurdu

İsrail ordusu, Filistinlilerin sıkça kullandığı deniz kenarındaki kafeyi harabeye çevirdi (AFP)
İsrail ordusu, Filistinlilerin sıkça kullandığı deniz kenarındaki kafeyi harabeye çevirdi (AFP)

İsrail, Gazze’de internete erişim sağlayan kafeye düzenlediği saldırıda 230 kilogramlık bombalar kullandı.

Guardian’ın haberinde, İsrail ordusunun pazartesi günü düzenlediği saldırıda Amerikan yapımı MK-82 bombalarından kullandığı yazılıyor. Bu bombalar büyük bir krater oluşturuyor ve şarapnelin geniş bir alana yayılmasına yol açıyor.

El Beka adlı kafeye yapılan saldırıda en az 41 Filistinli öldürülmüş, 75 kişi yaralanmıştı. Hayatını kaybedenler arasında 4, 12 ve 14 yaşlarındaki çocuklar da vardı.

Gazetenin bombanın parçalarına dair elde ettiği fotoğrafları inceleyen uzmanlar, sivillerin böyle bir mühimmatla kasten vurulmasının savaş suçu teşkil edebileceğine dikkat çekiyor.

Kopenhag Üniversitesi'nde uluslararası hukuk alanında çalışan Marc Schack şunları söylüyor:

Bu tür bir mühimmatın kullanımını gerekçelendirmek neredeyse imkansız. Eğer 20, 30, 40 ya da daha fazla sivil kayıptan bahsediyorsanız, bu genellikle çok büyük öneme sahip bir hedef olmalıdır. Afganistan ve Irak'taki koalisyon güçleri açısından çok üst düzey bir hedef için kabul edilen rakam 30'dan az sivilin öldürülmesiydi, o zaman da istisnai koşullar söz konusuydu.

Diğer yandan saldırının ardından İsrail Savunma Kuvvetleri’nden (IDF) yapılan açıklamada “asla sivillerin hedef alınmadığı” ileri sürüldü. Ayrıca saldırıdan önce sivil kaybın azaltılması için adımlar atıldığı savunuldu. Analistler, İsrail ordusunun drone’larla kafe etrafındaki sivilleri görmesine rağmen saldırı düzenlediğini söylüyor.

Filistinli bir aile tarafından 40 yıl önce kurulan kafe, hızlı internet bağlantısıyla öğrenciler, gazeteciler ve uzaktan çalışanların sık uğradığı bir mekandı.

İsrail ordusu Gazze’yi her gün bombalarken bölgede ateşkes sağlanması için yürütülen çalışmalar da hızlandı.

İsrail medyasındaki haberlerde, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun 7 Temmuz’da yapacağı ABD ziyareti öncesinde ateşkes anlaşmasının imzalanmasının hedeflendiği yazılıyor.

Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail tarafından kabul edildiğini savunduğu 60 günlük ateşkes teklifine Hamas’ın da sıcak baktığı ileri sürülüyor. Anlaşmaya dair detaylar resmi kanallardan paylaşılmadı. Ancak haberlerde Hamas’tan kalan 50 rehinenin tamamını serbest bırakmasının isteneceği aktarılıyor.

Hamas’ın buna yanıtını cuma akşamına kadar arabuluculara sunması bekleniyor. Filistinli örgütün, Gazze’ye yardım girişine izin verilmesi ve İsrail ordusunun bölgedeki işgalini sonlandırması taleplerinden geri adım atmayacağı belirtiliyor. Anlaşma kapsamında IDF’nin Gazze’deki bazı bölgelerden çekilebileceği savunuluyor.

Independent Türkçe, Guardian, Times of Israel, Haaretz