Baskıya karşı uyaran Tahran’a göre görüşmelerin akıbeti ABD’nin davranışlarına bağlı

Reisi, İngiltere Büyükelçisi Shercliff’ten İran’ı ‘bağımsız bir ülke’ olarak görmesini istedi.

Reisi, İngiltere Büyükelçisi Simon Shercliff ile 26 Eylül’de bir araya geldi. (İran Cumhurbaşkanlığı)
Reisi, İngiltere Büyükelçisi Simon Shercliff ile 26 Eylül’de bir araya geldi. (İran Cumhurbaşkanlığı)
TT

Baskıya karşı uyaran Tahran’a göre görüşmelerin akıbeti ABD’nin davranışlarına bağlı

Reisi, İngiltere Büyükelçisi Simon Shercliff ile 26 Eylül’de bir araya geldi. (İran Cumhurbaşkanlığı)
Reisi, İngiltere Büyükelçisi Simon Shercliff ile 26 Eylül’de bir araya geldi. (İran Cumhurbaşkanlığı)

Uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 76. oturumunda kendini hissettiren yoğun baskının ardından İran’ın davranışlarını değiştirmesi gerektiği konusunda hemfikir oldu. İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi söz konusu atmosferle eşzamanlı olarak, İngiltere Büyükelçisi Simon Shercliff’e bu baskının ‘Tahran’a boyun eğdirmeyeceğini’ iletti.
Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Viyana müzakerelerine devam etme konusundaki nihai karar kriterinin diplomatik ve medya mesajları ile değil ABD’nin davranışları doğrultusunda belirleneceğini söyledi.
Reisi, 26 Eylül’de yeni İngiltere Büyükelçisi Simon Shercliff ve yeni Avusturya Büyükelçisi Wolf Dietrich Heim ile ayrı ayrı gerçekleştirdiği görüşmelerde Viyana görüşmelerine atıf yapmadı. Ancak Batı’dan yapılan baskılara ve yaptırımlara değindi.
İbrahim Reisi, ülkesi nükleer anlaşmayla yakın bağları olan Avusturya Büyükelçisi’ne, İran ve diğer taraflar arasındaki müzakerelere ev sahipliği yaptığı için “Engeller bizi asla durdurmadı” açıklamasında bulundu. Tahran’ın Avusturya ve diğer ülkelerle ticari ve ekonomik iş birliğine hazır olduğunu vurgulayan Reisi yaptırımların ‘rahatsızlık kaynağı’ olduğunu ifade etti. Reisi, İran’ın ‘barışçıl’ faaliyetleri hakkında Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’ndan (UAEA) gelen çok sayıda raporda yer alan bilgileri de ‘temelsiz’ olarak nitelendirdi. Ayrıca ABD’nin üç yıldan uzun bir süre önce nükleer anlaşmadan çekilmesini de eleştirdi.
Reisi, İngiliz Büyükelçi’ye de “Ülkemiz bağımsızdır. Bağımsızlığımız sadece bir iddia değildir” dedi. Yeni Büyükelçi’den bu ifadenin anlamını, Farsça bilmesi dolayısıyla İngiliz hükümetindeki yetkililere açıklamasını istedi. Nükleer anlaşmaya doğrudan değinmeyen İbrahim Reisi açıklamasında “İran halkı, diğer ülkelerin kibirli olduğunu hissettiklerinde yanıt verecektir. Onlar, diz çökmezler” dedi. Çalışmanın ve iş birliği yapmanın en iyi yolunun ‘karşılıklı saygı’ olduğunu belirten İran Cumhurbaşkanı “Avrupa ve Batı, deneyimlerine dayanarak İran’ı bağımsız bir ülke olarak görmelidir” ifadesini kullandı. Reisi, ‘hegemonik’ olarak nitelendirdiği yönetimlerin İran’ın diğer ülkelerle ilişkiler kurma çabası üzerindeki etkisi konusunda uyardı. Ayrıca özellikle 1988’deki toplu infazlardan sorumlu ‘ölüm komitesindeki’ rolü nedeniyle İran yargısındaki sicilini de eleştirilen Reisi, ülkesine insan hakları koşullarını iyileştirmesi için yapılan baskıya da tepki gösterdi. İbrahim Reisi, insan haklarının ‘devletlere darbe indirmek için siyasi bir silah haline geldiğini’ söylerken, “Dini inançlar temelinde, insan haklarına saygı göstermeyi görevimiz olarak görüyoruz” ifadelerini kullandı.
İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ve Abdullahiyan da Genel Kurul toplantısının oturum aralarında bir araya geldi. İngiltere’nin gündeminde başta Thomson Reuters kuruluşundan yardım görevlisi Nazanin Zaghari-Ratcliffe olmak üzere Tahran’da alıkoyulan İngiliz tutuklular ve nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması vardı.
Truss, görüşmeden birkaç saat sonra Twitter üzerinden yayınladığı bir mesaj ile tutukluluğunun 2 bininci gününde olan Zaghari-Ratcliffe’in içinde bulunduğu kötü durumu hatırlattı. İran’a baskı uyguladıklarını belirterek sonuna kadar zorlamaya devam edecekleri taahhüdünde bulundu. İngiliz Bakan mesajında ayrıca “İnsanlar pazarlık kartı değildir” dedi.
İran asıllı ABD’lilerin keyfi bir biçimde hapis tutulmalarını kınayan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de Truss’a destek verdi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade ise Londra’nın gerçekte kullandığı tonu yansıtmayan ‘sert mesajlara’ karşı uyarıda bulundu.
İngiltere’nin Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan Sorumlu Devlet Bakanı James Cleverly, Tahran’la gerçekleşen görüşmesiyle eş zamanlı olarak Kuveyt Haber Ajansı’na (KUNA) verdiği özel bir röportajda şunları söyledi:
“Truss, İranlı mevkidaşına ‘Tahran’ın nükleer silah elde etmeyeceği konusunda kararlı olduğumuzu’ ve ‘bölgede aktif ama barışçıl bir devlet olmanın kendi çıkarına olduğunu’ açıkça bildirdi.”
İngiltere’nin geleceği güvence altına almanın nükleer silah elde etmeye bağlı olmadığını göstermek için İranlılarla birlikte çalışmaya istekli olduğunu belirten Cleverly, “Barışa ve bölge ülkelerinin iç işlerine karışmamaya bağlılıklarını gösterirlerse kendileriyle birlikte faaliyete geçeceğiz” dedi.
Abdullahiyan, 26 Eylül sabahı New York’tan Tahran’a geri döndü. IRNA ve devlet televizyonuna açıklamada bulunan İranlı Bakan, “Nihai karar kriterimiz, ABD’lilerin sözleri ve vaatleri değil, pratik davranışlarıdır” dedi. “ABD’lilerden medya ve diplomatik kanallar üzerinden aldığımız farklı mesajlar nihai karar kriterimizde etkili olmayacak” ifadelerini kullanan Abdullahiyan, Avrupa dış politika yetkilisinin yanı sıra Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekretrei Antonio Guterres ve Avrupa troykasından mevkidaşları ile gerçekleşen görüşmelere de değindi. ‘İran’ın nükleer anlaşmaya ve Viyana müzakerelerine dönüş yolunu’ ele aldığı bilgisini paylaştı.
Abdullahiyan, dışişleri bakanı olarak katıldığı ilk toplantı için “Ülkeler yeni hükümetin politikasını dinlemek için yarışıyor” değerlendirmesinde bulundu. Yeni hükümetin dış politikasını netleştirmek için fırsat olduğunu belirten İranlı Bakan, yeni hükümetin önerdiği eksenlere ve yaklaşımlara diğer ülkelerin olumlu tepkiler verdiğini söyledi.
İran Dışişleri Bakanı, cumartesi günü erken saatlerde İran programında kaydedilen ilerlemeyle ilgili endişeleri de gidermeye çalıştı. IRNA’ya ‘bunların tamamen asılsız’ olduğunu aktardı. Avrupalı ​​tarafların endişelerinin, ‘attıkları adımlar sırasında nükleer taahhütlerinin bir kısmından ayrılmalarından’ kaynaklandığını vurgulayan Abdullahiyan, söz konusu yönetimlerin müzakerelere devam etme ısrarına ilişkin olarak şunları söyledi:
“Nükleer ilerlememizde endişe verici buldukları bir aşamaya ulaşabileceğimize inanıyorlar. İncelememiz biter bitmez müzakerelere döneceğiz. Diğer taraflara bu fırsatı değerlendirmelerini söyledik.”
Tahran’ın diplomatik görüşmelerin durduğu bir zamanda, bu yılın başından bu yana attığı adımlar ise uzmanları endişelendiriyor. UAEA geçen ay İran’ı sert bir şekilde eleştirerek, Tahran’ı, rapor edilmeyen gizli faaliyetleri hakkında yürütülen bir soruşturmada iş birliği yapmayı kabul etmemekle ve önemli takip faaliyetlerini tehlikeye atmakla suçladı.
İran, nükleer anlaşmaya geri dönmeye açık olduğunu ifade eden Joe Biden’ın göreve gelmesinin ardından uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20’ye çıkardı. Ardından nisan ayında bu oranı yüzde 60’a yükselterek atom bombası yapmak için gerekli orana yaklaşmış oldu.
Bilim ve Uluslararası Güvenlik Enstitüsü, bir ay içerisinde İran’ın diğer teknik aşamalardan bağımsız olarak atom bombası üretmek için yeterli malzemeye sahip olacağı konusunda uyardı. Reisi hükümetinin destekçileri kendisinden, Nisan-Haziran döneminde gerçekleştirilen altı müzakere turunun yeniden gözden geçirmesini ve önceki hükümetin ulaştığı yerden görüşmelere devam etmemesini bekliyor.
Biden yönetimi, nükleer anlaşmayı daha geniş tartışmalar için bir başlangıç ​​noktası yapmak ve uluslararası fikir birliği kazanmak isterken mevcut anlaşmanın kısıtlamalarını uzatmayı, İran’ın Devrim Muhafızları’nın bölgesel faaliyetlerini ele almayı ve kalkınma ve nükleer silahların yayılmasını engellemeyi hedefliyor. Ancak İran’daki nükleer anlaşma karşıtlarının desteğine sahip olan Abdullahiyan geçen cuma günü yaptığı açıklamada “Daha uzun ve daha güçlü bir anlaşma olarak adlandırılan uzlaşıya sahip olmayacağız” dedi.
Arman gazetesi 26 Eylül’de, nükleer anlaşmanın geçen hafta İran’ın katılımını kabul eden Şanghay Anlaşması ile değiştirmeye çalışılmaması konusunda uyardı. Analistler, gazeteye yaptıkları açıklamada ‘müzakerelerdeki gecikmenin durumu daha da karmaşık hale getirdiğini’ belirtirken “Zaman kaybı, iki tarafın daha fazla soruna dahil olmasına yol açacaktır” ifadelerine yer verildi.
Reformist ‘Şark’ gazetesi cuma gününden bu yana Abdullahiyan’dan gelen haberler hakkında değerlendirmelerde bulunduğu haberinde ‘bakanın açıklamalarının İran’ın planı hakkında herhangi bir şeyi netleştirmediğini’ vurguladı.



Mücteba Hamaney gerçekten babasının yerine mi hazırlanıyor?

Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)
Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)
TT

Mücteba Hamaney gerçekten babasının yerine mi hazırlanıyor?

Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)
Helikopterin düşüşünün kaza olmadığını düşünenlerin aklındaki olası faillerden biri de Mücteba Hamaney (AP/Arşiv)

İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ölümüyle birlikte ülkenin yönetimine dair sorular ortaya atılırken en çok zikredilen isimlerden biri de Yüce Lider'in oğlu Mücteba Hamaney oldu. 

Hiçbir resmi rolü bulunmasa da ülkenin en etkili figürlerinden biri gibi görülen Hamaney, pek çok İranlı için gizemini koruyor. Zira kendisi ne kamuoyunda sıklıkla görülüyor ne de konuşma yapıyor. 

ABD'nin Wall Street Journal (WSJ) gazetesi, 85 yaşındaki Ayetullah Ali Hamaney'in 54 yaşındaki oğlunu mercek altına aldı.

Mücteba Hamaney'in, kendi kişisel gücü olmadığı ve itaatkar bir tavır gösterdiği söylenen Reisi'nin döneminde istihbarat ve güvenlik yapılarındaki nüfuzunu artırdığını bildirdi. 

İran Yüce Liderliği için Reisi'nin hazırlandığının düşünüldüğü ancak helikopterin düşmesiyle birlikte bu konudaki soru işaretlerinin arttığı aktarıldı. 

WSJ'nin konuştuğu uzmanlara göre Mücteba Hamaney'in, babasının yerine geçme ihtimali düşük ve spot ışıklarının altından kaçınarak daha da güç kazanması bekleniyor.

Alman Uluslararası Politika ve Güvenlik Politikaları Enstitüsü'nde çalışan İran uzmanı Hamidreza Azizi şöyle düşünüyor:

Son 20 yıldır işler, Mücteba ve etrafındaki şebekenin kontrolünde. Şimdi Hamaney için asıl mesele, Reisi'yle aynı özelliklere sahip birini bulmak. Böylece Mücteba toplumun gözünün önünde olmadan gücünü koruyup artırabilir.

Mücteba Hamaney'in haziran sonunda düzenlenmesi planlanan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de önemli bir rol oynaması bekleniyor. 

İran'ın geçici cumhurbaşkanı Muhammed Muhbir'in de Mücteba Hamaney'e sadık bir isim olduğuna işaret ediliyor. 68 yaşındaki Muhbir seçimlere kadar tüm meselelerde belirleyici olacak üç kişilik bir konseyin parçası.

Yüce Lider'e bağlı, milyar dolarlık yatırım fonu Setad'ın başkanlığını neredeyse 15 yıl boyunca yürüttü. 

Haberde 1969'da Meşhad'da doğan Mücteba Hamaney'in geçmişine de değinildi. Yüce Lider'in sitesine göre, Şah Rıza Pehlevi döneminde evlerine düzenlenen baskınlardan birinde babasının dövüldüğünü gördü. 

1979'de devrimden sonra Tahran'a taşınan ailenin babası hızla yükselirken oğlu da 1980-1988'de Irak'la yürütülen savaşta cepheye gitti. 

Daha sonra Devrim Muhafızları'nda önemli görevlere gelecek kişilerle burada tanışan Mücteba'nın nüfuzu özellikle 2000'lerin ortalarında geniş çaplı olarak konuşulmaya başladı. 

Değişimciler, 2005 ve 2009'da Mahmud Ahmedinecad'ın kendilerine karşı kazandığı zaferlerin Mücteba Hamaney tarafından ayarlandığını öne sürdü.

ABD, 2019'da Devrim Muhafızları ve Besic milisleriyle "babasının istikrarı bozan bölgesel hırslarını ve ülke içindeki baskıya dair hedeflerini ilerletmeye" çalıştığı gerekçesiyle onu yaptırım listesine aldı. 

2022'de Mehsa Emini'nin gözaltında ölmesinin ardından ülke çapında patlak veren gösterilerde nefret objesi oldu. Ev hapsinde tutulan eski cumhurbaşkanı adayı Mir Hüseyin Musevi, Yüce Lider'e seslenerek o pozisyona oğlunu hazırladığı haberlerini yalanlamasını istedi. Ancak yanıt gelmedi. 

Ali Hamaney hakkında kitap yazan ABD ve İran yurttaşı Mehdi Khalaji bütün bunlara rağmen söylentilere karşı çıkıyor:

Mücteba'nın yeni Yüce Lider olma arzusuna dair fikirler tamamıyla bir mit. Tarihsel deneyime dayanarak Hamaney'in ne kendi oğlunu ne de başkasını işaret edeceğini sanmıyorum.

İslam Cumhuriyeti'ni kuran Ruhullah Humeyni ve yerine geçen Ali Hamaney'in Yüce Liderlik pozisyonunun babadan oğula geçmesine karşı çıkmasını İslam'a aykırı görmesi de Khalaji'nin tahminlerini güçlendiriyor. 

Mücteba Hamaney'in yönetim deneyimi ve dini yeterliliği de bu göreve uygun görülmüyor.

Tennessee Üniversitesi'nden Saeid Golkar şöyle diyor:

Önemli kararların alındığı yerlerde onlarca yıldır tecrübe edinen Mücteba Hamaney'in rejimdeki bağlantıları eşsiz. Ancak onun atanması monarşiyi geri getirerek Hamaney'in mirasını lekeler.

Bazı uzmanlar da Ahmed Humeyni'nin Mücteba Hamaney'den de güçlü görüldüğünü ancak babasının 1989'da ölmesiyle birlikte işlerin değiştiğini bildiriyor. Hamaney ve dönemin cumhurbaşkanı Ekber Haşimi Rafsancani'yle sorunlar yaşayan Ahmed Humeyni, 1995'te henüz 45 yaşındayken hayatını yitirmişti. Kalp krizinin ölüme neden olduğu bildirilmişti.

Independent Türkçe, WSJ, BBC Türkçe