İsrail ile barış temalı Erbil Konferansı’nda neler yaşandı?

Irak’taki bazı aşiret liderleri İbrahim Anlaşmalarına katılmayı talep ediyor. IKBY hükümeti ise Erbil’deki konferansın izni ve onayı olmadan düzenlendiğini açıkladı. Mukteda es-Sadr konferans katılımcılarını ‘iğrenç tipler’ diye niteledi.

Ekran görüntüsü
Ekran görüntüsü
TT

İsrail ile barış temalı Erbil Konferansı’nda neler yaşandı?

Ekran görüntüsü
Ekran görüntüsü

Basim Francis
New York merkezli Center for Peace Communications (CPC) isimli kuruluşun Başkanı Yahudi asıllı Iraklı Joseph Braude, İsrail ile barışı desteklemek için Erbil kentinde düzenledikleri konferansın, İran’ın ‘yayılmacı’ politikalarına yanıt niteliğinde olan İbrahim Anlaşmaları”na Irak’ın da dahil olmasını isteyen gençler başta olmak üzere ülkede geniş kesimlerinden destek gördüğünü söyledi.
CPC, 24 Ağustos’ta Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Erbil kentinde ‘Barış ve Yeniden Kazanmak’ başlığı altında bir konferans düzenledi. Braude’a göre, konferansa Irak’ın Bağdat, Musul, Anbar, Selahaddin ve Diyala kentlerinden aralarında bazı Şii ve Sünni aşiret liderlerinin de bulunduğu 300 civarında isim katıldı.
Braude, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Konferansın hazırlıkları uzun zaman aldı. Konferansın düzenlenmesi için bu zamanlamadan faydalanmak gerekiyordu. Bu zamanlama da bölgedeki siyasi, sosyal ve kültürel gelişmelerin genel çerçevesiyle bağlantılıdır. Iraklıların büyük bir kesiminin özellikle de gençlerin, konferanstaki katılımcıların bahsettiği sebeplerden ötürü Irak’ın İbrahim Anlaşmalarına katılmasını arzuladıkları hiç kimse için bir sır değil. Irak kamuoyu iki eğilim arasında bölünmüş durumda. Birinci eğilim iç savaşları, fitneleri, yolsuzlukları ve krizleri; ikinci eğilim ise bölgedeki gelecek nesillerin istikbali adına kalkınmayı, hoşgörüyü, işbirliğini ve kardeşliği teşvik etme ve geçmişteki musibetlerin üstesinden gelme arzusuyla genişlemeye başlayan İbrahim Anlaşmaları’nı temsil ediyor” diye konuştu.

Barış arzusu
Braude, “Irak’ın barışı arzulaması, İran’ın Irak üzerindeki hegemonyasına yönelik homurdanmaların yansımasıdır. İran’ın yayılmacı politikalarına alternatif aramayı arzulayan bir eksen var. Üçüncü nokta ise bu meselenin köklerinin olmasıdır. Irak’taki Yahudilerin kadim tarihi Kral Nebukadnezar'ın günlerinden başlayıp 20. yüzyılın ortalarına kadar ulaşır. Nitekim 20. yüzyılın ortalarında ülkede hoşgörü ve insanlar arasında dayanışma hakimdi. Temelleri atılmakta olan modern Irak Devleti’nin ilk maliye bakanı Yahudi olan Ezekiyel Sason idi. Iraklılar liyakat, şeffaflık ve vatanseverlik konularında Sason’u örnek gösterir. Irak asıllı Yahudiler de bu ülkeyi özlüyor” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Erbil’deki konferans, Irak Cumhurbaşkanlığı, Bağdat hükümeti ve dini merciler tarafından tepkiyle karşılandı. Sosyal medya platformlarda dolaşan diyaloglar göz önüne alındığında halkın konferansa yönelik tepkilerinin birbirinden farklı olduğu söylenebilir.
Braude, konferansın Irak ve İsrail arasında normalleşmeyi mi amaçladığı sorusuna, “Çabalarımız sivil topluma odaklanıyor. Bizim siyasi meselelerle ilgimiz yok ve böyle meselelere girmeyiz. Biz, bir sivil toplum kuruluşuyuz. Çalışmalarımız sivil, sosyal ve kültürel faaliyetlerle sınırlıdır. Bunun nedeni, siyasi çözümlerin, halkın barışa geniş kapsamlı destek vermesini ve çözümler bulma noktasında esnek olunması gerektirdiği yönündeki inancımızdan kaynaklanıyor. Bu da söz konusu ilkelere dayanan bir toplumsal bilinç olmadıkça gerçekleşmez. Dolayısıyla biz sahada yapıcı bir medya veya bilinçlendirme ya da toplumsal sözleşme gibi düzeylerde çalışıyoruz” diye yanıt verdi.
Braude, “Biz aynı zamanda Arap ülkeleri düzeyinde de çalışıyoruz. Fakat Erbil konferansının kendisine has özellikleri var. Benim annem Irak asıllı. Ağır koşullar nedeniyle zorla yerinden edilmesine rağmen bizi Irak sevgisi ve aidiyeti ile büyüttü. Biz de Irak’taki geniş halk arzusuna cevaben bir şey sunmaya çalıştık” ifadelerini kullandı.
İsrail ile daha önce anlaşma imzalayan Arap ülkeleriyle koordinasyon içinde konferansın düzenlendiği iddiasını yalanlayan Braude, “O anlaşmaları takdir ediyoruz. Fakat bu bize ait bir girişimdi. Yüksek bir maliyet gerektirmedi. Katılmaları için kimseye hiçbir mali destek sunmadık. Herkes kendi iradesiyle ve gönüllü olarak geldi. Biz sadece düzenleme ve organizasyon ücretlerini ödedik” dedi. Iraklı yetkililere, vatandaşlara düşünce özgürlüğü tanıyan demokratik ilkelere bağlı kalma çağrısında bulunan Braude, “Konferansa katılanlara yönelik herhangi bir saldırının olması, demokratik yasalara aykırılık teşkil edecektir” şeklinde konuştu.
Braude, “Uluslararası toplum, insan hakları ilkeleriyle çeliştiği için normalleşme karşıtı sözde kanunları reddediyor. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Sudan’ın bu kanunları iptal etme kararı memnuniyetle karşılandı. Boykot etmek ise donukluğun ve esnekliğin olmayışına sebep olan yalnızlık anlamına gelir. Barış iki tarafa da uzlaşı, bazı konularda taviz verme ve yapıcı davranma alanı tanır. Bu nedenle bu kanunlar ve politikalar Filistin meselesine asla hizmet etmiyor. Eğer Filistin meselesinin çözümüyle ilgileniyorsam o zaman diyalog ve karşılıklı tanışma için sosyal ilişkilerin oluşturulmasını teşvik etmem gerekir.

IKBY’nin bilgisi ve onayı dışında yapılan konferans
IKBY İçişleri Bakanlığı tarafından konferans hakkında yayınlanan açıklamada “Konferans IKBY hükümetinin bilgisi, onayı ve katılımı olmadan gerçekleştirilmiştir. Bu konferans hiçbir şekilde IKBY hükümetinin resmi tutumunu yansıtmamaktadır. Bu toplantının nasıl düzenlendiğini araştırmak için gerekli işlemler yapılacak” ifadelerine yer verildi.
Bununla birlikte Braude, IKBY İçişleri Bakanlığı’ndan konferans için onay aldığını belirtti ve ekledi, “Bu fırsatı bize verdikleri için onlara çok teşekkür ediyoruz. IKBY hükümetini, barışı arzulayan ve bölgenin seçkin hükümetlerinden biri olarak görüyoruz. Kürt toplumundan isimlerin konferansa katılması ise zikrettiğimiz şehirlerden gelen kesimlerin isteğiyle yapılan davetle gerçekleşti. Öte yandan IKBY bölgedeki ülkelerin çoğuyla geniş kapsamlı ilişkilere sahip. Bize bu fırsatı veren ve konferansa yetkili gönderen IKBY’dir.”
Braude, PCP’nin bundan sonra hangi adımları atacağı sorusuna, “Bu tür zor ve sofistike meseleler üzerinde çalışmanın zor bir görev olmasından ötürü bu adım uzun bir yolda atılan ilk adımdı. Fakat elimizden geldiğince Irak ve diğer ülkelerdeki dostlarımızla birlikte çalışacağız. Biz sadece Filistin-İsrail meselesi üzerinde çalışmıyoruz aynı zamanda genel olarak iç savaşları sona erdirmek için çalışıyoruz. Karşılıklı tanışma için kültürel ve başka programlarımız olacak. İsrail’i ziyaret etmeyi arzulayan herkesi memnuniyetle karşılıyoruz. Neden insanlık için kardeşler arasında karşılıklı tanışma gerçekleşmiyor? Yarım milyon Irak asıllı İsrailli var. Bir kişi bunların kardeşini ziyaret etmesini nasıl engelliyor?” dedi.

Diplomatik ilişkiler
Irak Kültür Bakanlığı’nda arşiv uzmanı olarak görev yapan Seher et-Tai, konferansın sonuç bildirgesini okudu. Bildirgede “İbrahim Anlaşmaları’na katılmak istiyoruz. Bu anlaşmalar nasıl imzacı ülkelerle İsrail arasında diplomatik ilişkiler sağlıyorsa, biz de gelişme ve kalkınma arzusuyla İsrail ile normal ilişkiler ve halkıyla sivil ilişkilere dayalı yeni bir politika talep ediyoruz” ifadelerine yer verildi.
Tai, “İster yerel ister harici olsun hiçbir gücün böyle bir çağrı yapmamızı engellemeye hakkı yok” dedi.
ABD’nin gözetiminde Eylül 2020’de imzalanan İbrahim Anlaşmaları kapsamında İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında barış anlaşmaları imzalandı.
Konferansa katılanlar arasında yer alan Sahva Silahlı Güçleri lideri Şeyh Visam el-Hardan, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, “Basın yayın organlarında ve sosyal medya platformlarında yanılgılar oluştu. Bizim katılımımız yanlış bir şekilde yorumlandı. Sanki İsrail’i kuran ve Filistin topraklarından taviz veren bizmişiz gibi çeşitli suçlamalarla karşılaştık. En basit tabirle biz, barış davetçileriyiz. Biz sadece misafirdik. Konferansın hazırlık komitesi tarafından hazırlanan konuşmayı yaptım. Konuşanlar arasında tanındığım için de beni seçtiler. İçinde normalleşme kelimesi geçen bir ifade okudum. Oradaki normalleşmeden kasıt, daimi barışın sağlanması için Filistinliler ile Yahudiler arasındaki normalleşmeydi. Soruyorum: barışa çağıran kimse cezalandırılır mı? Yoksa savaşmamız mı gerekiyor? Biz diyoruz ki; savaşa ve çatışmaya elveda. 20 yıldır şiddet ve savaştan ne kazandık?” ifadelerini kullandı.

Meşru talep
Hardan, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Normalleşme kelimesi yanlış bir şekilde yorumlandı. Irak’ın İsrail ile ortak sınırı yok. İkincisi, normalleşme meselesi devlet kurumlarının ve resmi kanalların görevleri arasında yer alıyor. Biz halk olarak veya halkın bir kesimi olarak buna karar verecek yetkiye sahip değiliz. Öte yandan toplumun farklı kesimlerinden oluşan katılımcıların tamamı federal bölgelerin aktifleştirilmesi talebiyle sivil unvanla geldi. Bu, Anayasa’nın bir maddesi ve meşru bir taleptir. Biz, tüm insanlık ve dinler arasında eşitlik, adalet ve barışın temin edilmesi için çalışan barış elçileriyiz. Irak İbrahim Peygamber ile başlayan dinlerin ülkesi olması hasebiyle krizlerin, nefretin ve din düşmanlığının yaratılmasına karşıyız. Yahudileri (Irak’tan) tehcir edenlerin Iraklılar olmadığını söyledik. Çünkü ülkemiz İngiltere mandası altındaydı. O dönem yaşananlardan İngiltere sorumludur. Yahudilerin Irak’a geri dönerek mallarını talep etmeleri halinde tavrımızın nasıl olacağı soruldu. Biz de onlara bunun Irak Devleti’nin kararına bağlı olduğunu söyledik. Katılımcıların İsrail’i ziyaret etme niyeti yoktu. Benim gelecekte İsrail’i ziyaret etmek gibi bir hedefim veya gayem yok. Irak’tan tehcir edilen hiçbir Yahudi ile akrabalık bağımız da yok. Bizim amacımız, barış için tamamen insani bir bakış açısından doğuyor. Bu ilk ve tek katılımdı. Gelecekte benzer adımlar atacağımızı sanmıyorum.”
Irak merkezi hükümetinin katılımcılar hakkında adli takibat başlatmasıyla ilgili endişelere değinen Hardan, “Muhtemelen konferansa katılan Iraklılar hakkında işlem başlatılması için Iraklı yetkililerin girişimleri olacaktır. Fakat bu girişimlerin en nihayetinde insafla ve kanunen güvence altına alınan demokrasiyle bağdaşmayacağını düşünüyorum. Ayrıca cezalandırılmamızı gerektirecek ne suç işledik?” diye konuştu.
Sadr Hareketi lideri Mukteda es-Sadr, konferansa katılanları “iğrenç tipler” diye niteleyerek, IKBY hükümetine “bu tür terörist ve Siyonist toplantıları engelleme” çağrısında bulundu. Merkezi hükümetin tüm katılımcıları suçlu sayması ve tutuklaması gerektiğini belirten Sadr, “Hukuken, aklen ve ulusal açıdan üzerimize düşeni yapacağız ve Allah’ın rızasına erişmek için hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmayacağız. Müminler bu iğrenç tiplerle meşgul olmaya başlamak için bizden emir beklesin. Irak normalleşmeye başkaldırdı. Çoğunluğun ve Başbakanlığın ardından bizim de bir pozisyonumuz olacak. ‘Bekleyin, biz de bekliyoruz’” ifadelerini kullandı.
Merkezi hükümete İsrail ile normalleşme çağrısı yapan kişileri tutuklaması yönünde çağrıda bulundu. Sadr dün yaptığı açıklamada “Erbil’in bu toplantıları engellemesi gerektiğini” söyleyerek “normalleşme yanlısı toplantıları engellemek için yasal, akli ve ulusal olarak çalışmakla” tehdit etti.

Katılımcılar hakkında tutuklama kararı
Irak Yüksek Yargı Konseyi, aralarında eski bir vekilin de bulunduğu konferansa katılımcılarından 3 kişi hakkında tutuklama kararı aldı.
Konseyin internet sayfasında yayınlanan açıklamada, “Kerh Birinci Sorgu Mahkemesi, Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’nın sunduğu bilgilere dayanarak, İsrail ile normalleşme çağrısı yapan Visam el-Hardan hakkında tutuklama kararı verdi. Mahkeme aynı suçtan Misal el-Alusi ve Kültü Bakanlığı çalışanı Seher Kerim et-Tai hakkında da tutuklama kararı verdi” denildi. Açıklamada ayrıca geri kalan katılımcıların tam isimlerinin öğrenilmesi durumunda haklarında hukuki işlemlerin başlatılacağı bilgisi paylaşıldı.



Gazzeliler "güvensiz" su içiyor, hastalık ve salgın hastalıkların yayılma riski artıyor

Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
TT

Gazzeliler "güvensiz" su içiyor, hastalık ve salgın hastalıkların yayılma riski artıyor

Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki ciddi kıtlık ortamında su doldurmaya çalışan Filistinlilere bakan çocuk (Reuters)

Gazze Şeridi Sağlık Bakanlığı bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, içme suyunun test edilememesi nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki tüm vatandaşların güvenli olmayan su içtiğini duyurdu.

Şarku'l Avsat'ın Arap Dünyası Haber Ajansı'ndan (AWP) aktardığı habere göre Sağlık Bakanlığı Telegram'da yaptığı açıklamada: "Halk sağlığı laboratuvarının kapatılması, içme suyunun incelenememesi ve içme suyunun klorlama yoluyla arıtılması için klor veya alternatifinin kullanılmasına izin verilmemesiyle birlikte tüm vatandaşlar, Gazze Şeridi'nde güvensiz su içiyorlar ve hayatlarını tehlikeye atıyorlar" ifadeleri yer aldı.

Bakanlık, yüksek sıcaklıklar nedeniyle kanalizasyon taşması, sokaklarda ve yerinden edilenlerin çadırları arasında atıklerın birikmesi, sürüngen ve böceklerin yayılması sonucu birçok hastalık ve salgın hastalığın yayılacağı uyarısında bulundu.

Bakanlık, konunun bir "sağlık felaketi" tehlikesi taşıdığını belirterek, ilgili tüm uluslararası ve insani kurumlara "gerekli ve hızlı bir şekilde müdahale etme" çağrısında bulundu.

Filistin Su Kurumu geçen ay, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde yaşayanların susuzluktan ölme riskiyle karşı karşıya olduğu ve tuzlu su içmenin salgın hastalık oranlarını artırdığı konusunda uyarmıştı. Mevcut su yüzdesi "orta ve güney valiliklerde, saldırı öncesindekinin yüzde 15-20'sinden daha az" olduğu belirtilirken, Gazze Şeridi'nin kuzey vilayetlerinde ise neredeyse yok sayılıyor.”


Libya krizi ABD’li Khoury tarafından çözülebilir mi?

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
TT

Libya krizi ABD’li Khoury tarafından çözülebilir mi?

Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury (UNSMIL)

Libyalılar son iki gündür, Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu Özel Temsilci Yardımcısı Stephanie Khoury'nin başkent Trablus'a gelişiyle ilgili haberlerle meşgul. Ancak yine de Khoury’nin, ‘çözmek’ için geldiği krizin ‘daha karmaşık’ hale geldiğine inanıyorlar.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Khoury'yi mart ayı başında BM Libya Özel Temsilcisi Abdullah Bathiliy'nin yardımcısı olarak atamıştı. Ancak Bathiliy'nin istifasıyla birlikte, krizin tarafları çıkmazı kırmak için ‘anlaşmayı reddetme’ tutumlarını sürdürürken, ülkedeki siyasi süreç yol ayrımında.

Stephanie Williams (Şarku’l Avsat)

Khoury, UNSMIL’deki tek ABD’li değil. Ondan önce UNSMIL'de BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in Özel Danışmanı olarak görev yapan Stephanie Williams'ın görevi yaklaşık sekiz ayın ardından Temmuz 2022 sonunda, BM'nin ‘inanılmaz’ olarak nitelendirdiği çalışmalarından övgüyle söz ettiği bir ortamda sona erdi.

Khoury'nin misyonunun başarılı olması için gereken koşullar

Libyalı siyasi analist Farac Farkaş'a göre “Khoury, Libya krizinin karmaşıklığının boyutları hakkında bilgi sahibi. Khoury, kendisinden önceki temsilcilerin açıklamalarından da haberdar. Özellikle de Abdullah Bathiliy’in son açıklamalarını gördü. Khoury eğer elle tutulur bir şeyler başarmak istiyorsa, geçmişte ihmal edilen konulara odaklanmalı. Özellikle de krize yönelik en önemli çözüm olarak gördüğümüz güvenlik ve askeri kurumların birleştirilmesi konusunu ele almalı.”

Farkaş, Şarkul Avsat’a verdiği röportajda Libya'daki güç merkezlerinin devlet kurumları üzerinde süregelen mücadelesine dikkat çekti. Temsilciler Meclisi (TM) ile Devlet Yüksek Konseyi’nin (DYK) başını çektiği seçim meşruiyetinden yoksun konseylerin devam etmesine neden olan bölünmeden söz eden Farkaş, şimdiye kadar bunlardan kaynaklanan beyhudeliği dile getirdi.

BM, Khoury’i Ortadoğu bölgesi de dahil olmak üzere çatışma ve çatışma sonrası durumlarda siyasi süreçleri, barış görüşmelerini ve arabuluculuğu destekleme konusunda 30 yılı aşkın deneyime sahip olduğu için bu göreve getirdi. Dolayısıyla şu soru tekrar gündeme geliyor: Khoury, 12 yılı aşkın bir zaman boyunca süregelen bu inatçı kriz duvarında gedik açabilecek mi?

Libyalılar Khoury'nin göreve getirilmesini, ‘Washington'un Libya krizine müdahil olmasının ve ABD’nin bir sonraki aşamada daha büyük rol oynayacağının kanıtı’ olarak görüyor.

Libya'daki analist ve akademisyenler, siyasi bölünmüşlük ışığında, Khoury'nin krizi çözüp çözemeyeceği konusunda görüş ayrılığına düştü. Aynı zamanda Khoury’nin ertelenmiş cumhurbaşkanlığı seçimine doğru ilerlemeyi sağlayacak bir çıkış yolu bulup bulamayacağı hususunda da görüşler farklı. Öyle ki Libya Yatırım Otoritesi'nin eski başkanı Dr. Muhsin ed-Derice yaptığı basın açıklamasında “BM Libya Özel Temsilcisi Bathiliy’in, Khoury'nin göreve başlamasının ardından istifasını sunduğunu ve Khoury’nin de bu görevi başarabileceği hususunda Libyalıları ikna edemediğini” söyledi.

Farkaş, Khoury'nin arkasındaki ABD ve belki de bazı Avrupa ülkelerinin ağırlığıyla başarılar elde edebileceğini belirtti. Ancak Farkaş’a göre Rusya-ABD-Batı çatışması, uluslararası ve bölgesel çekişmeler ve çatışan çıkarlar, Libya’da çözümün önündeki en önemli engeller arasında yer alıyor. Farkaş, “Khoury bir ABD-Rusya uzlaşısı bulmaya çalışmalı. Bu kesinlikle zor bir durum. Bunun yanı sıra, özellikle Mısır ve Türkiye arasında bölgesel bir uzlaşı sağlanmalı. Libya'yı işgal eden ve yıllardır sahneyi gasp eden mevcut yapıların süregelen hakimiyet kompleksinden nasıl çıkılacağı konusunda bu iki ülkenin vizyonları birleştirilmeli” değerlendirmesinde bulundu.

Görevinden istifa eden Abdullah Bathiliy, Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ile daha önce yaptığı bir görüşmede (UBH)

Bathiliy liderliğindeki UNSMIL tarafından desteklenen siyasi süreç, Libya seçimleri konusundaki görüş ayrılıklarını görüşmek üzere Büyük Beşli’nin* yaptığı toplantı davetini, her bir tarafın kendi koşullarına bağlı kalarak reddetmesinin ardından çıkmaza girdi.

Bathiliy, 16 Nisan'da BM Güvenlik Konseyi önünde yaptığı açıklamada, ihtilaflı tüm konuları çözmek için ortaya koyduğu girişimin inatçı bir dirençle, mantıksız ve kayıtsız beklentilerle karşılandığını söyledi. Tarafları sergilemiş oldukları tutumlarında inatçı olmaya iten hususun bölgesel ve küresel sahnedeki bölünme olduğunu ifade eden Bathiliy, bunun ise statükonun devamına yol açarak Libya'yı ve bölgeyi daha fazla istikrarsızlık ve güvensizliğe maruz bıraktığını belirtti.

Ancak Libyalıların çoğu, ülkelerini kurtarmak ve seçimleri gerçekleştirmek isteyen hiçbir çabaya kapıyı kapatmayacaklarını söylüyor. Libyalılar, Libya'ya gelişi henüz resmi olarak açıklanmayan Khoury’nin görevi üstlenmesini bekliyor.

Uzlaşmanın önündeki engel

Bu bağlamda, Libya'nın doğusundaki hükümete yakın bir Libyalı siyasi yetkili, krizin çözümünün UNSMIL’in ‘güvenlik ve askeri kurumları birleştirerek bölünmeyi sona erdirme’ çalışmasında yattığına inanıyor.

BM Güvenlik Konseyi'nin Libya krizinin görüşüldüğü bir önceki toplantısından (UNSMIL)

Siyasi yetkili ayrıca Khoury'nin ‘bitmemiş krizde bir atılım yapan selefi Williams gibi bölünmüş taraflar arasında arabuluculuk yapmak için ABD'nin desteğinden faydalanacağına’ inanırken, Libya Halkın Sesi Partisi Başkanı Fethi Ömer eş-Şibli, Khoury'nin krizi çözebileceği konusunda umutsuz.

BM daha önce Khoury'nin deneyimlerini sıralamış ve Irak, Lübnan, Libya, Sudan, Suriye ve Yemen'de BM bünyesinde 15 yılı aşkın bir süredir çalıştığını belirtmişti. Khoury son olarak, BM'nin Sudan'daki Entegre Geçiş Yardım Misyonu’nda (UNITAMS) Siyasi İşler Direktörü olarak görev yaptı.

Şibli iyimser olmamasını Khoury'nin ‘ABD politikasını ülkesinde uygulayacağına’ olan inancına bağladı.

Diğer taraftan ABD'nin Libya Büyükelçisi Richard Norland, ülkedeki siyasi tarafları cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine yaklaştırmak için çeşitli yollar üzerinde çalışıyor.

Farkaş, ‘ihmal edildiğini’ söylediği anayasal yola atıfta bulunarak, bunun ‘yolsuzluğun yayılmaya devam ettiği, Libya vatandaşlarının yaşam koşullarının kötüleştiği, bölünme ve parçalanmanın devam edebileceği geçiş hükümetleri üreterek uydurma çözümleri tekrarlamak’ yerine mantıklı ve uygulanabilir yasalarla parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önünü açacağını savundu.

Farkaş sözlerini şöyle sürdürdü: “Bayan Khoury'nin odaklanması gereken bu uzlaşılar, BM Güvenlik Konseyi'ni Libya dosyasına müdahil olan ülkelerin çıkarlarını garanti altına alacak şekilde birleştirecektir. En önemlisi de istikrarlı, yaşayabilir ve müreffeh bir devlet kurma yolunda bir adım olsa bile, Libya'nın istikrarını ve ilerlemesini sağlayacaktır.”

Libya'nın BM Daimî Temsilcisi Tahir es-Sunni, Khoury ile UNSMIL’in New York'taki merkezinde bir araya geldi. Görüşmede ikilinin siyasi sürecin karşı karşıya olduğu zorlukların yanı sıra, BM misyonunun çabalarını ve önceki dönemdeki çalışmalarının değerlendirmesini ele aldıkları ifade edildi.

*Büyük Beşli: Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Libya Temsilciler Meclisi (TM) Başkanı Akile Salih, Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi, Libya Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) Başbakanı Abdulhamid Dibeybe ve Libya Devlet Yüksek Konseyi (DYK) Başkanı Muhammed Takala.


Suriye: Rejim bölgelerindeki güvenlik durumunun kırılganlığı

Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
TT

Suriye: Rejim bölgelerindeki güvenlik durumunun kırılganlığı

Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)
Suriye rejim güçleri (Reuters-Arşiv)

Hayed Hayed

İsrail ile Gazze arasındaki çatışmanın kasırgası her şeyi alt üst ediyor ve önemli yerel gelişmeleri gölgede bırakıyor. Bombalı saldırılardaki son artışın daha önce az da olsa sakin olan büyük şehirleri istikrarsızlaştırdığı Suriye, belki de bunun en iyi örneği. Son bombalı saldırı, 13 Nisan'da Şam'ın Mezze bölgesinde meydana geldi ve bu, sadece 10 gün içinde Şam, Humus ve Hama'nın sahne olduğu saldırılar serisinin dördüncüsüydü.

Buna rağmen bahsi geçen hadiseler hem İsrail'in hem de İran'ın aralarındaki angajman kuralları ile caydırıcılık stratejilerinin normlarını yeniden ayarlamaya çalıştıkları karşılıklı saldırılarına dair haberlerin gölgesinde kaldığı için kimsenin dikkatini çekmeden geçip gitti. Ancak bu gelişmelere yeterince önem gösterilmemesi, bunların, rejimin kontrolü altındaki bölgelerdeki kırılgan güvenlik durumunu açığa çıkarma konusundaki önemlerini azaltmıyor.

13 Nisan'da Şam'ın Mezze semtinde park halindeki bir aracın yanına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcı infilak etti ama herhangi bir yaralı ya da ölü sayısı bildirilmedi. Araç, İran ve Suriye rejimine sadık güvenlik görevlileri ve ordu mensupları da dahil olmak üzere pek çok önde gelen şahsiyetin yaşadığı bir bölge olan el-Huda Meydanı'ndaki restoranın yakınına park edilmişti. Dikkat çekici olan bu saldırının, konsolosluğu daha önce İsrail hava saldırısının hedefi olan İran Büyükelçiliğine iki kilometreden yakın bir mesafede meydana gelmesiydi ki bu da siviller arasında paniğin artmasına neden oldu.

4 Nisan'da Şam'ın merkezinde ve Mezze'ye bir taş atımı uzaklıkta olan Şalan mahallesinde bir patlama daha yaşandı. Kaynaklara göre bombanın elinde patlaması sonucu bir vatandaş hayatını kaybetti. Hadisenin detayları ve ölen kişinin kimliği henüz bilinmemekle birlikte, ilk raporlar, ölen kişinin kazara patladığında ya bombayı taşıyor ya da yerleştirmeye çalışıyor olabileceğini gösteriyor.

3 Nisan'da yani Şalan mahallesindeki patlamadan bir gün önce Hama'nın el-Kusur mahallesinde Savunma Bakanlığı’na bağlı Askeri İnşaat Kurumu şube müdürüne ait olan ve konutunun önünde park halindeki otomobilinin yanına yerleştirilmiş el yapımı patlayıcının patlaması sonucu müdür hayatını kaybetti. Olaydan sadece birkaç saat önce ise Humus'un el-Sakan el-Şebabi mahallesinde yine bir aracın yanına yerleştirilmiş dördüncü bir el yapımı patlayıcı patladı ancak herhangi can kaybı yaşanmadı.

Ciddi olmalarına rağmen hiçbir taraf bu saldırıların sorumluluğunu üstlenmedi. Bu durum, saldırıların rejim yanlısı unsurlarla koordine edilmiş olabileceği veya söz konusu unsurların saldırıların gerçekleşmesini kolaylaştırdıkları yönündeki spekülasyonları artırdı. Zira örneğin, Hama'daki Askeri Konut Kurumu şube müdürüne düzenlenen suikastın, ifşa etmeyi amaçladığı yolsuzluk suçlamalarıyla bağlantılı olabileceğine dair söylentiler yayıldı. Bu yetkilinin tehdit mektupları aldığına ve bu mektupların onu güvende olmak için el-Kusur mahallesine taşınmaya sevk ettiğine dair haberler geldi.

"Bu saldırının, konsolosluğu İsrail hava saldırısının hedefi olan İran büyükelçiliğine iki kilometreden yakın bir mesafede gerçekleşmesi dikkatleri çekti."

Bazı kaynaklar ise güvenlik güçlerinin veya rejime bağlı askeri güçlerin nüfuzlarını artırmak amacıyla bu olaylara karışmış olabileceklerini belirtiyorlar. Bu olayların çoğunda kurbanların faillerinin bulunmaması, bu bölgelerdeki güvenlik tedbirlerinin gevşetilmesinden olumsuz etkilenen güvenlik veya askeri grupların, varlıklarını ve nüfuzlarını sürdürmek ve genişletmek amacıyla bu olayların arkasında olabileceği yönündeki spekülasyonları artırdı.

Bu hadiselerin, rejimin geçen yıl Dördüncü Tümen ile bağlantılı kontrol noktaları da dahil olmak üzere gerekli olmayan kontrol noktalarını kaldırma çabalarını yoğunlaştırmasının ardından meydana geldiğini belirtmekte fayda var. Bu nedenle kaynaklar, daha önce söz konusu kontrol noktalarından çıkar sağlayan bu grupları, kontrol noktalarının kaldırılmasını engellemek veya kaldırılanların yeniden kurulmasını sağlamak için saldırılar düzenlemekle suçluyorlar.

Rejim yanlısı güçlerin bu hadiselere doğrudan karıştığı ihtimalini tamamen göz ardı edemesek de bu tür olaylardaki artışın temel nedeni, bu güçler içindeki artan yolsuzluk olabilir. Rejimin kontrolündeki bölgelerde hızla yükselen enflasyon ve düşük maaşlar sonucu açıkça görülen yaşam koşullarındaki kötüleşme, devlet kurumlarında rüşvet ve yolsuzlukların yaygınlaşmasına yol açtı.

Rejim yanlısı güçler de bu eğilimlere karşı dirençli değil. Bazıları, kaçakçılık veya küçük suçlar gibi yasa dışı faaliyetlerde bulunabilirken, diğerleri geçimlerini sağlamak için rüşvete bağımlılar. Bu durum, siyasi eğilimleri ne olursa olsun faillerin el yapımı patlayıcılar ile Mezze, Şalan ve Kusur'da olduğu gibi yüksek güvenlikli bölgeleri hedef almaları için uygun bir ortam yarattı. Faillerin kimliği ve amaçları ne olursa olsun, bu ay meydana gelen son bombalı saldırılar dalgasının, rejimin kontrolündeki bölgelerde kötüleşen güvenlik durumuna ilişkin kasvetli bir tablo çizdiğine şüphe yok. Batılı ve Arap hükümetler, Esed'in başkent Şam da dahil olmak üzere, bu bölgelerin güvenlik ve istikrarını garanti altına alabileceğine dair her türlü yanılsamadan vazgeçmeliler.

Suriye hâlâ savaş halinde ve kalıcı barışa giden tek yol kapsamlı ve adil siyasi çözümdür. O olmadan, Suriye geneline güvensizlik ve asayişsizlik hâkim olmaya devam edecek ve herhangi bir istikrar görüntüsü olmayacaktır.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
TT

‘Kabiliye Devleti’ ilanı Cezayir'de hoşnutsuzluğu artırıyor

Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)
Ayrılıkçı örgütün lideri Ferhat Miheni (sosyal medyadaki kişisel hesabı)

Cezayir, terör örgütü olarak tanımlanan bir örgütün sözde Kabiliye Devleti’ni ilan etmesinin ardından tepkilere sahne oldu.

Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi, ayrılıkçıları, Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında Fransız sömürgecilerle iş birliği yapanlara atıfta bulunarak ‘yeni Harkiler’* olarak tanımladı. Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, bu ayın 20'sinde New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) binası önünde gerçekleşen ve Ferhat Miheni'nin Kabiliye Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiği, Cezayir'de ‘ciddiyeti bakımından eşi benzeri görülmemiş’ olarak kabul edilen olaya atıfta bulunarak, “tek ve birleşik Cezayir'in ayrılmaz bir parçası olan Kabiliye bölgesinin sözde ilanı ile Kabiliye Özerklik Hareketi (MAK) terör örgütünün attığı tehlikeli adım karşısında şaşırmadığını” belirtti.

İslamcı Barış Toplumu Hareketi de ‘tehlikeli bir sapma, gerileme ve milyonlarca Cezayirli şehidin fedakarlıklarına karşı haince bir bıçak’ olarak nitelendirdiği bu durumu kınadı.

*Harkiler: Cezayir'in bağımsızlık savaşında Fransa adına çarpışan Cezayirliler. (ç.n.)

 


Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
TT

Hizbullah iki İsrail askeri üssünün onlarca füzeyle vurulduğunu duyurdu

Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)
Lübnan'ın Şebaa köyünde İsrail bombardımanının yol açtığı yıkım (AFP)

Hizbullah dün akşam (Cuma) İsrail'in kuzeyindeki iki askeri üssü onlarca füzeyle vurduğunu duyurdu.

Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, bombardımanın Habuşit bölgesini ve Maalih Golani kışlasındaki 810’uncu Hermon Tugayı’nın karargahını onlarca Katyuşa roketiyle hedef aldığı belirtildi. Açıklamada, bombardımanın ‘düşmanın köylere ve sivillerin evlerine yönelik saldırılarına, özellikle de es-Serire yolundaki korkakça suikasta yanıt olarak’ yapıldığı ifade edildi.

Bu arada Lübnan Cemaat el-İslami Hareketi yaptığı açıklamada, Batı Bekaa bölgesinde İsrail hava saldırısında öldürülen iki üyesi Musab Said Halef ve Bilal Muhammed Halef için yas ilan etti.

Hizbullah daha sonra kısa bir açıklama yaparak Lübnan'ın güneyindeki Kafr Kila köyünden Faracallah Ali Hammud adlı bir savaşçısının öldüğünü duyurdu.

İsrail ordusu ise İsrail savaş uçaklarının Lübnan'ın güneyindeki Şebaa bölgesinde aralarında bir silah deposu ve bir füze rampasının da bulunduğu Hizbullah hedeflerini bombaladığını duyurdu.


Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
TT

Refah işgalini önlemek için zamana karşı yarış

 İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)
İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik bombardımanı nedeniyle yerlerinden edilen Filistinliler, el-Mevasi bölgesindeki derme çatma bir çadır kampında yemek pişiriyor. (AP)

ABD'nin teşvikiyle hızlanan Mısır çabaları, İsrail'in Refah kentini işgal etme tehdidini sona erdirecek ve Gazze Şeridi'nin trajedisine eklenebilecek tüm insani felaketlerle birlikte bir ateşkes anlaşması umutlarını canlandırdı. Ancak bu çabaların olumlu bir sonuca ulaşıp ulaşmayacağı, birbiriyle çelişen iki arzunun uzlaştırılabilmesine bağlı: İsrail, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun iç siyasi savaşında kullanabileceği bir kazan-kazan anlaşması peşinde; Hamas ise kendisi için ‘onurlu’ bir anlaşma istiyor.

Mısırlı ‘profesyonel bir heyet’ Tel Aviv'e ulaşıp Gazze Şeridi'nde ateşkes ve İsrail ile Hamas arasında esir takasını amaçlayan müzakerelerin pratik ayrıntılarına girerken, Tel Aviv'deki siyasi kaynaklar ‘esirlerle ilgili gerçek teklif içeren anlaşmaya varma olasılığı konusunda çok temkinli ama istikrarlı bir iyimserlik olduğunu’ belirtti.

Siyasi kaynaklar, ABD’lilerin anlaşma çemberini genişleterek ve Arap ülkeleri ile İsrail arasında bir Filistin devletinin kurulmasını da içeren kapsamlı barışa yönelik bölgesel projelerine doğru ilerleyerek Mısır'ın çabalarını tamamlamak istediklerini doğruladı. Kaynaklar ayrıca, ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in önümüzdeki Salı günü bölgeye gelerek Suudi Arabistan ve İsrail'i ziyaret edeceğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Axios internet sitesinden aktardığına göre İsrailli yetkililer, Tel Aviv'den yetkililerin dün Mısırlı muhataplarına, İsrail'in Refah'ı işgal etmeden önce esirlerin serbest bırakılması için Hamas ile anlaşmaya varmak üzere ‘son bir şans’ vermeye hazır olduğunu bildirdi. Hamas ise yaptığı açıklamada, “halkımızın ihtiyaçlarını ve adil haklarını, yani kendisine yönelik saldırının nihai olarak durdurulmasını, işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesini, yerlerinden edilenlerin Gazze ve Kuzey Gazze'deki evlerine koşulsuz olarak geri dönmesini ve ciddi bir esir takası anlaşmasına varılmasını” dikkate alan her türlü fikir ya da öneriye açık olduğunu yineledi.


Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
TT

Hamas, İsrail'in Gazze'de ateşkes önerisine verdiği yanıtı ‘inceliyor’

 Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)
Ateşkesin bir parçası olarak 24 Kasım'da İsrailli esirlerin serbest bırakılmasına ilişkin Hamas tarafından yayınlanan bir fotoğraf (arşiv - Reuters)

Hamas bugün (Cumartesi) şafak vakti, Gazze'de olası bir ateşkes ve Gazze Şeridi'nde tutulan esirlerin serbest bırakılması önerisine İsrail'in verdiği yanıtı incelediğini duyurdu.

Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki Başkan Yardımcısı Halil el-Hayye yaptığı açıklamada, “Hamas bugün Siyonist işgalcinin, hareketin 13 Nisan'da Mısırlı ve Katarlı arabuluculara ilettiği pozisyonuna verdiği resmi yanıtı aldı. Hamas bu öneriyi inceleyecek ve son halini aldıktan sonra cevabını sunacaktır” ifadelerini kullandı.

Hamas 13 Nisan'da, ‘Mısırlı ve Katarlı arabuluculara İsrail'le ateşkes önerisine yanıtını verdiğini, taleplerine ve halkın ulusal taleplerine bağlılığını vurguladığını, bunların da kalıcı ateşkes, İsarail ordusunun tüm Gazze Şeridi'nden çekilmesi, yerlerinden edilenlerin ikamet ettikleri yerlere geri dönmesi, yardım girişinin yoğunlaştırılması ve yeniden inşanın başlatılması olduğunu’ duyurdu.

Diğer yandan İsrail kalıcı bir ateşkesi ve güçlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini reddederken, Başbakan Binyamin Netanyahu, Hamas'ın son büyük kalesi olduğu gerekçesiyle Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah'a kara operasyonu düzenleme niyetinde olduğunu açıkladı.

Şarku'l Avsat'ın ulaştığı bilgiye göre bu gelişme, Gazze Şeridi'nde esirlerin serbest bırakılmasıyla bağlantılı ateşkes müzakerelerini canlandırmak amacıyla Mısırlı bir heyetin dün (Cuma) İsrail'e gelmesiyle yaşandı.

El-Kahire el-İhbariyye televizyon kanalı ise ‘Mısır ve İsrail heyetlerini Gazze Şeridi'nde ateşkese ulaşmaya yaklaştıran kayda değer bir ilerleme olduğunu’ bildirdi.


İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı
TT

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

İsrail ordusu Lübnan'a hava saldırısında Cemaat el-İslami liderini öldürdüğünü açıkladı

Ordu Sözcülüğünden yapılan açıklamaya göre, savaş uçaklarının Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf öldürüldü.

İsrail, Cemaat el-İslami'nin Hamas ile Lübnan'daki faaliyetlerinde koordinasyon sağladığını savundu.

Lübnan resmi ajansı NNA da İsrail savaş uçaklarının bölgeyi bombaladığını aktardı ancak ölü ya da yaralı bilgisi paylaşmadı.

Lübnanlı Cemaat el-İslami liderlik kadrosu, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.

Lübnan'daki Cemaat el-İslami, İsrail saldırısında liderinin öldürüldüğünü doğruladı

İsrail ordusunun, Lübnan'ın Beka Vadisi bölgesine düzenlediği hava saldırısında Cemaat el-İslami lideri Musab Halaf'ı öldürdüğü doğrulandı.

Cemaat el-İslami'nin yaptığı açıklamada Lübnan resmi ajansı NNA tarafından yayımlandı.

Açıklamada, lider Musab Halaf'ın yanı sıra Bilal Halaf adlı mensubun da saldırıda hayatını kaybettiği belirtildi.

İsrail ordusu, Lübnan'ın Suriye sınırı yakınlarındaki Beka Vadisi bölgesinde Meydun köyüne düzenlediği saldırıda Lübnanlı Sünni Cemaat el-İslami Hareketi'nin üst düzey yöneticisi Halaf'ı öldürdüğünü duyurmuştu.

Cemaat el-İslami, İran yanlısı Hizbullah'ın yanında sınır hattında İsrail'e karşı silahlı mücadeleye katılacaklarını açıklamıştı.

İsrail ordusu ile Lübnan Hizbullah arasında 8 Ekim 2023'ten bu yana sınır hattındaki çatışmalarda 285 Hizbullah mensubu, 56 Lübnanlı sivil, 18 Emel Hareketi, 13 Hamas, 12 İslami Cihad mensubu, İsrailli 8 sivil 12 asker öldü.


Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak
TT

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa UNRWA'ya 33 milyon euro katkı yapacak

Fransa , bağımsız denetim raporunun gerektirdiği tüm prosedürleri uygularsa, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'na (UNRWA) 33 milyon avro katkı vereceğini doğruladı.

Fransa Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Christophe Lemoine, perşembe günü bir tarih belirtmeden, "Fransa, UNRWA insani programına 2024 yılı için 33 milyon avro tutarındaki yıllık katkısının ödeneceğini doğrulamaktadır" açıklamasında bulundu.

Fransız Haber Ajansı’nın (AFP) haberine göre Lemoine, "UNRWA'ya verdiğimiz desteğin gerçekleşmesi için eski Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna liderliğindeki bağımsız dış denetim raporunun gerektirdiği önlemlerin tam olarak uygulanması gerekir” açıklamasında bulundu.

Lemoine, Fransa'nın, "UNRWA çalışanlarının ve tesislerinin tarafsızlığının doğrulanması, ders kitaplarında nefret ve Yahudi karşıtı söylemin yasaklanması, sendikalarda reform yapılması ve personel işlerinin yönetilmesine yönelik prosedürlere özel önem verdiğini" vurguladı.

İsrail, 30.000'den fazla çalışanı bulunan ve bölgedeki (Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye) 5,9 milyon Filistinliye hizmet veren BM teşkilatını, Gazze'de "400'den fazla terörist" çalıştırmakla suçluyor. İbrani devleti, Hamas'ın kendi topraklarına düzenlediği saldırının içinde UNRWA çalışanlarından 12'sinin doğrudan yer aldığını belirtiyor.

AFP, İsrail'in resmi verilerine göre Hamas, 7 Ekim'de İsrail'e karşı eşi benzeri görülmemiş bir saldırı başlattı ve bu saldırıda 1.170 kişi öldü.

İsrail'in suçlaması, başta ABD olmak üzere birçok bağışçı ülkenin UNRWA'ya olan fonlarını kesmesine yol açtı, ancak birçok bağışçı bu kararından geri döndü ve kurum üzerinde soruşturma yürütülürken fon sağlamaya devam etti.

BM tarafından görevlendirilen uzmanlar, Gazze Şeridi'ndeki UNRWA'nın siyasi "tarafsızlıktan" yoksun olduğu sonucuna vardı, ancak BM kuruluşunun bölgede "hayati insani yardım sağlamada kritik bir rol oynamaya" devam ettiğini kaydetti.


İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti
TT

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

İsrail ordusu, Beyt Lahiya'daki su kuyularının yüzde 70'ini tahrip etti

Beyt Lahiya Belediye Başkanı Ala el-Attar AA muhabirine yaptığı açıklamada, Beyt Lahiya'nın alt ve üst yapısının savaşın başından bu yana büyük zarar gördüğünü söyledi.

Saldırılarda zarar gören yapılara ilişkin bilgi veren Attar, İsrail ordusunun, Beyt Lahiya'yı besleyen su kuyularının yüzde 70'ini, kanalizasyon ağının ise yüzde 50'sini tahrip ederek insani bir krize neden olduğunu ifade etti.

Attar, belediye ana ve ek binaları, dükkanlar ve alışveriş merkezleri, sokaklar ve anayolların saldırılarda büyük zarar gördüğünü, ağır iş makineleri ile temizlik hizmetinde kullanılan araçların yüzde 95'inin kullanılamaz hale geldiğini aktardı.

İsrail, tarım sektörünü de vurdu

Attar, İsrail'in, Gazze'nin birinci derece gıda tedarikçisi konumundaki Beyt Lahiya'da tarımın yanı sıra balıkçılık ve sanayiyi de yok ettiğini dile getirdi.

Belediyenin, kısıtlı imkanlara rağmen, minimum düzeyde de olsa hizmet sunmaya devam ettiğini söyleyen Attar, cadde ve sokaklarda büyük çöp yığınları oluştuğunu, kanalizasyon sularının yollara aktığını ve bunun da cilt ve solunum yolu hastalıklarının yayılmasına neden olduğunu kaydetti.

Su kuyuları, kanalizasyon pompaları ve çöp kamyonlarının çalışması için yakıta ihtiyaç duyduklarını belirten Attar, uluslararası kuruluşlar, Uluslararası Kızılhaç Komitesi ve Filistin Sular İdaresine yakıt tedarik etme çağrısında bulundu.

Attar ayrıca belediyenin, çalışmalarını tam anlamıyla yürütebilmesi için ekskavatör, kamyon ve buldozer gibi ağır makinelere ve sıcaklıkların artmasıyla çoğalan sivrisineklerle mücadele için gerekli malzemelere ihtiyaç duyduklarını ifade etti.