Güç zehirlenmeleri ve uluslararası ilişkilerde değişimler

Ekonomik olarak iç içe geçmiş dünyada ABD’nin, hızla geleneksel müttefiklerini kaybetmesi, Çin'in dostlarını güçlendirebilir

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
TT

Güç zehirlenmeleri ve uluslararası ilişkilerde değişimler

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden (AFP)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping ve ABD Başkanı Joe Biden (AFP)

Muhammed Bedreddin Zayid (Eski diplomat ve akademisyen)
Avustralya’nın Fransa ile yapılan denizaltı anlaşmasını iptal ederek, bunun yerine ABD ve İngiltere ile  anlaşma yapmasının yarattığı krizi ve sonrasında Fransa’nın haklı öfkesini, Çin'i kuşatma konusuna ve ABD teknolojisinin Fransa'ya kıyasla verimliliğine bağlamak, çok önemli birkaç soruyu akıllara getiriyor.
Aslında, ekonomik hedefleri ve çıkarları, Çin’i kuşatmaya yönelik bir Anglo-Sakson askeri stratejisinin arkasına gizlemek, haksız bir askeri gerilim demektir. Bu strateji, modern dünyamızda olup bitenlerin insanlığın yüzyıllardır bildiğinden çok daha farklı olduğunu görmezden gelmek üzerine kurulu olmakla birlikte askeri çözüm ve ülkelerin dış politikalarının amaç ve çıkarlarının uygulanmasında nasıl kullanılacağıyla ilgilidir.
Özellikle bölgede devam eden krizlerin ve çatışmaların boyutlarının tartışılması, kavramların nasıl farklılaştığını büyük ölçüde gözler önüne seriyor.  Araçların çağdaş uluslararası ilişkilerdeki etkisi değişkenlik gösterirken burada ele alacağımız mesele, ABD politikalarını herhangi bir gerçek içerikten soyutlayacaktır.

Örnek olması bakımından Arap dünyasındaki krizler bir bakış
Arap dünyası, Irak ve Lübnan vakalarını geçici olarak bir kenara bırakırsak Arap Baharı'nın ardından patlak veren ve başta Suriye, Yemen ve Libya olmak üzere birçok krizin merkezi olmaktan rahatsız.  Burada, nüfuz modelleri, nüfuzun doğası ve bu vizyonu nasıl güçlendirdikleri bakımından bu üç ülkenin bazı boyutlarına bakalım.
Bu krizlerin en tartışmalı olan Suriye, son on yılın ilk yarısında uluslararası ve bölgesel bir krizdi. Çok sayıda uluslararası ve bölgesel oyuncumuz vardı. Bu durum, uluslararası ve bölgesel tarafların Suriye hükümetine karşı çıkan muhaliflere destek vermesiyle başladı. Bu insanlık tarihinin belki de bilinen eski çağlardan beri süregelen bir olgudur. Suriye’deki bu duruma verilebilecek tarihteki en yakın örnekler arasında Büyük Britanya İmparatorluğu'na karşı başlatılan Amerikan devrimine Fransa’nın destek vermesi, Rusya ve Çin’in ABD'ye karşı Vietnam'ı desteklemeleri, ABD ile batı ülkelerinin Sovyetler Birliği'ne karşı Afganları desteklemeleri, Mısır ve Arap ülkelerinin Cezayir halkının Fransız işgaline karşı verdiği mücadeleye desteği ve Suriye rejiminin müttefikleri olan İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Hizbullah milislerinin Suriye’ye müdahalesi sıralanabilir.
Bu yaklaşım, eski ve modern tarihteki benzer durumların bir devamı niteliğindedir. Rusya, çatışmayı müttefiki olan Suriye rejimi lehine çevirmek için büyük bir askeri hava kuvvetiyle Suriye’ye müdahale etti. Ardından Suriye çatışması, büyük bir karmaşaya dönüştü. Rusya'nın ana uluslararası oyuncu haline geldiği ve Washington'ın Rusya'nın zaferini ilan etmede engelleyici bir rol üstlenmekle yetindiği Suriye'deki çatışma haritasının şekli hakkında daha önce dile getirdiklerimizi burada bir kez daha tekrarlamayacağız.
Sahadaki diğer büyük oyuncu ise Türkiye oldu. Türkiye, desteklediği ve bölgesel sahnede stratejik bir şekilde korumaya ve kullanmaya devam ettiği milislerin desteğiyle Suriye’ye doğrudan askeri müdahalede bulundu ve bu müdahaleyi nüfuzuna ve çıkarlarına hizmet eden bir araç olarak kullanıyor.
Sahada halen etkili olan üçüncü oyuncu, yani İran ise esas olarak doğrudan desteklediği milislerine ve Hizbullah milislerine bağlı. Bir başka deyişle, askeri olarak daha güçlü olan ABD ile aynı nüfuza sahip değil. Çünkü İran başlangıçta doğrudan bir askeri müdahalede bulunmak istemiyordu. İstese bile, zaten burayı kontrol eden rakibi Rusya ile açıkça bir askeri çatışmaya girme riskini göze almazdı.
Libya sahasında ise birçok uluslararası ve bölgesel oyuncu var. Türkiye ve Mısır bölgede, yerel ve müttefik güçler sayesinde Rusya ve ABD'den daha fazla nüfuza sahipler. Mısır, halihazırda, Türkiye'nin müttefikleri, dini siyasete alet etmek için doğuya düşman akımlar tarafından kontrol edilen bölgelere doğru hareket etmeye çalışmaları halinde, doğrudan müdahale tehdidinde bulunmuştu.
Türkiye, yalnızca sınırlı sayıda Libya’da konuşlu askeri varlığına değil, daha da önemlisi Suriye’den getirdiği binlerce askerlerine güveniyor. Libya sahnesinin tüm detaylarına girmeyeceğiz. Bizim için önemli olan, bölgesel oyuncuların, ABD ve Rusya gibi geniş kapsamlı askeri güce sahip olmanın bir sonucu olarak değil, yerel ve müttefik güçler sayesinde uluslararası oyunculardan daha fazla nüfuz sahibi olmalarıdır.

Afganistan ve Irak’tan çıkarılan derslerin etkileri
Afganistan’ın durumunun son dönemde üzerinde çokça tartıştığımız pek çok anlamı var. Bunların başında işgal ve dış müdahale altındaki ülkelere siyasi kalkınmayı dayatmanın zorluğu geliyor. Tarih boyunca birçok koloninin veya yenilenlerin yeniden düzenlendiği ender vakaların diğer tüm modellere uygulanabilir olduğunu hayal etmek kabul edilebilir değildir.
Burada, geçmiş yüzyıllarda hiçbir askeri gücün Afganistan'ı ehlileştiremediği söylenebilir.  Ancak mesele, ABD örneğinde bundan daha da karmaşıktır. Zira daha önceki imparatorlukların tarih boyunca bilmediği ileri seviyede askeri bir teknolojiye sahip, tarihin en büyük emperyalist askeri gücüyle karşı karşıyayız.
Fakat Afganistan'ın bu konudaki özgünlüğü ve zorluğunu bir kenara bırakıp ondan çıkarılacak ana dersle, yani ezici askeri gücün kendi iradesini dayatamadığı dersiyle yetinelim.
Irak ise bu konuda daha açık bir örnektir. ABD, bu ülkeyi kolayca işgal etti ve bazı güçlüklerle karşılaşsa da bunlar ülkenin kontrolünü tamamen ele geçirmesini engelleyemedi. Ancak kısa bir süre sonra DEAŞ terör örgütünün ortaya çıktı ve İran, kendisine bağlı Şii milis grupları kurarak DEAŞ’a karşı müdahale etti. ABD ise DEAŞ’a karşı mücadeleye üstü kapalı olarak destek verdi. Durum, DEAŞ’ın yenilgisi ve İran’ın nüfuzunun çok açık ve tehlikeli bir şekilde artmasıyla sona erdi. Ardından hayali bir askeri varlığın sürmesinin maliyetli olduğunu ve Amerikan işgalinin ve sonuçlarının, bu toplumun modern tarihinde bilinen herhangi bir dönemden daha şiddetli mezhep çatışmalarını körüklediği bir toplumda, bu maliyetin giderek yararsız hale gelebileceğini vurgulayan ABD, Irak’tan çekildi.

 ABD’nin kafa karıştırıcı askeri tarihi
Yukarıda bahsettiğimiz örnekler, devletlerin devasa askeri ve siyasi güçlerine rağmen, bu çatışmaların hiçbirinde nüfuzlarını artırmak adına yaşanan çatışmaları çözemediklerinin birer göstergesi olarak görülebilir. Bazıları burada, Washington'ın önceliklerini değiştirdiğini, sadece askeri ve ekonomik çıkarlarını umursadığını ve geri kalan ne varsa ‘canları cehenneme’ dediğini söyleyebilir.
Aslında bu, kısmen doğru. Washington'ın bir savaş dışında hiçbir savaşı gerçekten kazanmadığını açıklığa kavuşturmak için ABD’nin İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaptığı tüm savaşların, özellikle tüm modern zamanların, yani Soğuk Savaş ve Sovyetler Birliği'nin yıkılmasına ve sosyalist bloğun sona ermesine kadar geçen zamanın en önemlisi olmasına rağmen Vietnam Savaşı'nın gözden geçirilmesi bunu teyit edecektir. Soğuk Savaş ise askeri yapıdaki en önemli şeyin, askeri çözümün geleneksel kullanımı yoluyla değil, silahlanma yarışı yoluyla Sovyetler Birliği'ni yormak ve sonunu getirmek olduğu kapsamlı ve devasa bir savaştır.

Güç zehirlenmeleri devam ediyor
Daha önce de bahsettiğimiz gibi, Avustralya ile yapılan nükleer denizaltı anlaşması konusunda Fransa, ABD ve İngiltere arasında yaşanan son kriz, konunun ekonomik boyutuna ve Anglo-Sakson ittifakının etkileri bir kenara bırakıldığında, kafa karışıklığının ve güç zehirlenmelerinin birçok yönünü içerisinde barındırdığını söyleyebiliriz. Asıl ikilem, Çin'e karşı Pasifik Okyanusu'nda askeri bir ittifak kurmanın stratejik boyutu fikrini beslemek ve bu bölgede Pekin'i kuşatmak için bir silahlanma yarışının başlamasıdır. Çin’in aynı zamanda, Avustralya'nın en önemli ticaret ortağı olmaya devam etmesi, ekonomik açıdan Washington için kritik bir öneme sahiptir.
Washington, burada bir takım stratejik hatalar yaptı. Bunlardan birincisi, önceki krizlerde uygulanan yaklaşımın, her bir kriz arasındaki farklı koşullar dikkate alınmadan, yeni krizlerde de tekrarlanmasıdır. Yani Sovyetler Birliği'ni silahlanma yarışıyla yorma stratejisinin uygulandığını varsaysak bile, Çin’in ekonomik gücünün çok daha büyük olduğunu ve daha ihtiyatlı davrandığını unutup bu anlamsız yarışa girmemeliydi. İkinci hata, ekonomik olarak iç içe geçmiş dünyada geleneksel müttefiklerini çok hızlı kaybetmesi, Çin'in müttefiklerini güçlendirebilir. Tüm bunlara ek olarak, modern çağdaki krizlerin ve askeri güç kullanmanın krizleri çözmedeki etkisinin sınırlarının dikkate alınmaması, Washington’dan yana olmaya devam edenlerin gücünü zayıflatıyor.
Her şeyden önce Washington, Çin ile ABD ve tüm müttefikleri arasındaki ekonomik müdahaleyi, bu ülkelerin ekonomilerini birbirine bağlayan üretim zincirleri sorununu ve bunlardan birinin zarar görmesinin küresel ekonomik çöküşe yol açabileceğini görmezden geliyor. Tüm bunlar, rasyonel düşünme pahasına güç zehirlenmelerinin ve dar çıkarların baskın geldiğini ortaya koymaktadır. Washington ve Londra'nın ekonomik olarak kazandığı yerde müttefikleri Avustralya kaybedecektir. Bu durum, sadece Fransa’yı değil, ABD’nin Avrupalı müttefiklerini derinden rahatsız ederken ABD, her şeyden önce Çin'e de boyun eğdirmeyecektir.
*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Putin: Nükleer bilim insanları Rusya için "güçlü bir nükleer kalkan" oluşturdu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)
TT

Putin: Nükleer bilim insanları Rusya için "güçlü bir nükleer kalkan" oluşturdu

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yanında Devlet Atom Enerjisi Kurumu (Rosatom) Başkanı Aleksey Likhaçhev'in de bulunduğu Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov ile el sıkışıyor (Kremlin- EPA)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, dün RT televizyonuna yaptığı açıklamada, Rus nükleer bilim insanlarının Rusya için "güçlü bir nükleer kalkan" oluşturduğunu söyledi.

Putin, Rus nükleer endüstri alanında yarım milyondan fazla kişinin çalıştığını vurgulayarak, bunun “gerçek bir güç” olduğunu belirtti.

Putin, Rusya'nın “nükleer füzyonla enerji üretimi alanında bilim ve teknolojinin öncüsü” olduğunu ifade etti.

Rusya ve ABD, nükleer füzeleri tespit edip engellemek için kullanılan sistemler de dahil olmak üzere nükleer cephaneliklerini modernize ederken, Çin nükleer yeteneklerini Fransa ve İngiltere'nin çok ötesine taşıyor.

Amerikan Bilim İnsanları Federasyonu tarafından yürütülen bir araştırmaya göre, Rusya'nın konuşlandırılmış ve stoklanmış olarak yaklaşık 4 bin 300 nükleer savaş başlığı bulunuyor. ABD ise yaklaşık 3 bin 700 nükleer savaş başlığına sahip. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu miktarlar, küresel stokun yaklaşık %87'sini oluşturuyor.
Çin, sahip olduğu yaklaşık 600 nükleer savaş başlığı ile dünyanın üçüncü büyük nükleer gücüdür. Bunu yaklaşık 290 nükleer savaş başlığıyla Fransa ve yaklaşık 225 nükleer savaş başlığıyla Birleşik Krallık takip etmektedir.


Savunma İstihbarat Teşkilatı Direktörü İran raporu nedeniyle görevden alındı

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)
TT

Savunma İstihbarat Teşkilatı Direktörü İran raporu nedeniyle görevden alındı

ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth (AP)

Washington Post gazetesi dün kaynaklara dayandırdığı haberinde, ABD Savunma Bakanı Peter Hegseth'in, Savunma İstihbarat Ajansı Direktörü Jeffrey Kruse'u, ajansın İran'ın nükleer tesislerine yönelik ABD saldırıları hakkında sunduğu rapor nedeniyle görevden aldığını bildirdi.

Gazete, kimliğini açıklamadığı kaynakların, görevden alma gerekçesi olarak yalnızca "güven kaybı"nı gösterdiğini bildirdi. Hegseth, bu yıl diğer üst düzey askeri yetkililerin görevden alınmasını haklı çıkarmak için bu terimi kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Washington Post’tan aktardığına göre Savunma İstihbarat Ajansı direktörü raporunda, İran'ın nükleer kapasitesinin Hegseth ve Başkan Donald Trump'ın bu kapasitelerin "tamamen yok edildiğini" iddia etmelerinin aksine, ABD saldırılarından sonra yalnızca birkaç ay boyunca zayıfladığı sonucuna varıldığını belirtti.

Hegseth, göreve geldiğinden bu yana, Genelkurmay Başkanı Charles Brown ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Amiral Lisa Franchetti de dahil olmak üzere çok sayıda üst düzey subayı görevden aldı.


ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
TT

ABD, Çin'e karşı deniz drone'u filosu kuruyor: Testler beklendiği gibi değil

ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)
ABD donanması, insansız deniz aracı filosuyla Asya-Pasifik'teki nüfuzunu artırmaya çalışıyor (Reuters)

ABD donanması, Çin'e karşı insansız deniz aracı filosu kurmak istiyor ancak testlerde birçok sorun yaşandığı aktarılıyor.

Reuters'ın haberinde, Pentagon'un Ukrayna savaşında deniz drone'larının etkisini gördükten sonra Çin'in Tayvan Boğazı'ndaki muhtemel ilerleyişini engellemek için kendi filosunu kurmaya çalıştığı yazılıyor.

Pentagon, "Replicator" adını verdiği insansız deniz aracı filosu programını 2023'te başlatmıştı. 1 milyar dolar kaynak ayrılan proje kapsamında binlerce deniz ve hava drone'u üretilmesi hedefleniyor.

Ayrıca ABD Başkanı Donald Trump'ın "Büyük, Güzel Yasa Tasarısı" kapsamında insansız deniz aracı üretimi için ek 5 milyar dolar kaynak sağlanmıştı.

Ancak Çin'e karşı caydırıcı güç olarak kullanılması planlanan filodaki drone'ların üretiminde yazılım sorunları ve kazalar yaşandığı aktarılıyor.

Kaliforniya açıklarında geçen ay yapılan testte, bir drone'un yazılım arızası nedeniyle aniden durduğu, başka bir insansız deniz aracının da buna çarpıp hasar gördüğü belirtiliyor. Olayın, rakip firmalar Saronic ve BlackSea Technologies tarafından üretilen cihazlarla yaşandığı ifade ediliyor.

Başka bir testte de drone'ların takibi için suya inen destek gemisinin kaptanı, gemiyi çeken insansız deniz aracının arızalanması üzerine suya düştü. Her iki olayın da yazılım ve kullanıcı hatasından kaynaklandığı bildiriliyor.

Reuters, ABD donanması, Saronic veya BlackSea Technologies'in yorum taleplerine yanıt vermediğini aktarıyor.

Ukrayna ordusunun deniz operasyonlarında kullandığı drone'ların tanesinin maliyeti yaklaşık 250 dolar. Hızlı hareket eden bu cihazlar gerektiğinde patlayıcılarla donatılıp saldırı için veya gözetleme amaçlı kullanılabiliyor.

ABD donanmasıysa bunu genişleterek insan komutlarına ihtiyaç duymadan görevleri tamamlayabilecek otonom bir filo kurmayı hedefliyor. Bunun çok daha maliyetli ve teknolojik açıdan zorlu olacağı belirtiliyor. Bir insansız deniz aracının maliyeti birkaç milyon dolara kadar çıkabiliyor.

ABD merkezli düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi'nden T.X. Hammes, donanmanın geleneksel karar ve uygulama mekanizmasının da süreci güçleştirdiğine dikkat çekiyor:

Büyük şeyler üretmeye, karar almak için yıllar harcamaya alışmış bir sistem sözkonusu. Ancak bir anda onlardan hızlı hareket etmelerini istiyorsunuz.

Independent Türkçe, Reuters, Marine Insight