BM’nin 2022 yılına kadar koronavirüse karşı adil aşılama stratejisi

WHO Uzun Kovid için bir tanım benimsiyor

WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres küresel aşı stratejisinin lansmanında (WHO)
WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres küresel aşı stratejisinin lansmanında (WHO)
TT

BM’nin 2022 yılına kadar koronavirüse karşı adil aşılama stratejisi

WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres küresel aşı stratejisinin lansmanında (WHO)
WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres küresel aşı stratejisinin lansmanında (WHO)

BM (Birleşmiş Milletler) Genel Sekreteri Antonio Guterres dün (Perşembe), Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) bu yılın sonuna kadar dünya nüfusunun yüzde 40’ını, 2022 yılının ortalarına kadar ise yüzde 70’ini yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınına karşı adil bir şekilde aşılama hedefini desteklemek için 8 milyar dolar toplama çağrısında bulunarak bir girişim başlattı.
Guterres, WHO Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus ile düzenlediği ortak basın toplantısında, bu planın başarılı olmasının, aşıların dağıtımında kesin bir şekilde adil olmayı gerektirdiğini belirtti. Guterres “Koordinasyon ve adil bir yaklaşım olmadan, hiçbir ülkede vaka sayılarında gözlemlenen düşüş uzun sürmez. Herkesin iyiliği için, tüm ülkelerin acilen yüksek bir aşılama düzeyine ulaşması gerekiyor.” dedi.
Guterres’in bu açıklamaları, WHO’nun 2022 yılı ortalarına kadar dünya nüfusunun yüzde 70’inin Kovid-19’a karşı aşılanmasını amaçlayan küresel aşılama stratejisini başlatması vesilesiyle geldi. BM yetkililerinin belirttiğine göre, bu strateji yoksul ülke vatandaşları hala enfeksiyon riski karşısında savunmasızken, yüksek aşılama oranlarına sahip zengin ülke vatandaşlarının çok daha fazla korunma imkanından yararlandığı “iki uçlu bir pandemiyi” sona erdirmeyi amaçladığını belirtiyor.
WHO Eylül ayı sonuna kadar her ülke ve bölgedeki nüfusun yüzde 10’unu aşılamayı hedeflemişti, ancak çoğunluğu Afrika ve Orta Doğu’da olmak üzere 56 ülke bu hedefi gerçekleştiremedi. Yeni girişim ise WHO’nun bu yıl sonuna kadar tüm ülkelerin nüfusunun yüzde 40’ını ve 2022 yılı ortalarına kadar ise yüzde 70’ini aşılama hedefine ulaşmaya yönelik planın ana hatlarını belirtiyor.

Ghebreyesus: Bilim kendi rolünü yerine getirdi
WHO Genel Direktörü Ghebreyesus “Bilim, tarihteki herhangi bir pandemide olduğundan hızlı bir şekilde, hayat kurtaran etkili araçlar sağlayarak kendi rolünü yerine getirdi. Ancak bu araçların birkaç ülke ve şirketin elinde toplanması, zenginleri korumaya ulaşırken, yoksulların ölümcül virüse karşı savunmasız kaldığı küresel bir felakete yol açtı. Bul yıl ve gelecek yıla yönelik planları hala gerçekleştirebiliriz ama şu ana kadar gördüklerimizi aşan bir düzeyde siyasi taahhüt, eylem ve iş birliği gerektiriyor.” ifadelerini kullandı.
WHO küresel aşılama hedeflerini gerçekleştirmenin 3 adıma dayandığını düşünüyor. Söz konusu adımlar çerçevesinde, tüm ülkelerde öncelikle yaşlıların, sağlık sektörü çalışanlarının ve enfeksiyona karşı tehlikede olan risk gruplarındaki kişilerin aşılanması, ikinci adım olarak tüm ülkelerde yetişkin grubunun tamamının aşılanması, üçüncü adımda ise geniş çapta gençlerin aşılanması gerekiyor.
WHO’ya göre, dünya nüfusunun yüzde 70’inin aşılanması için en az 11 milyar doz aşı gerekiyor. Dünya çapında 6 milyardan biraz fazla aşı dozu zaten Eylül ayının sonuna kadar dağıtıldı. Bugün küresel üretim ayda 1,5 milyar doza yaklaşırken, aşıların adil bir şekilde dağıtılması şartıyla küresel aşılama hedeflerine gerçekleştirmek için yeterli miktarda aşı dozu bulunuyor.
WHO’ya göre COVAX girişimi, düşük ve orta gelirli ülkeler için aşı dozlarının çoğunun satın alınmasını sağlayan önemli fonlar alsa da bu ülkelerde aşının kalan dozlarının sağlanması ve ülke içi dağıtım ve aşılara ulaşımı desteklemek için ek yatırıma ihtiyaç duyuluyor.

“Uzun Kovid”
Diğer yandan, WHO dün, medyada “Uzun Kovid” olarak bilinen Kovid-19 enfeksiyonu sonrasındaki klinik duruma ilişkin bir tanım yayınladı. Söz konusu tanım, WHO’da yer alan çeşitli bölgelerdeki hastalar ve araştırmacılarla iş birliği içinde geliştirildi. Tanımın yeni kanıtlar ortaya çıktıkça ve koronavirüs ile enfeksiyonun yansımaları gelişmeye devam ettikçe değiştirilebileceği de belirtildi.
WHO’nun Kovid-19 sonrası bir durum veya Uzun Kovid tanımı, virüs ile olası veya doğrulanmış enfeksiyon geçmişi olan bireylerde, semptomların en az iki ay görülmesi ve devam etmesi aynı zamanda söz konusu durumun alternatif bir tanı ile açıklanamıyor olması durumu belirlendi. Bu klinik durumun yaygın olarak görülen semptomları arasında yorgunluk, nefes darlığı, bilişsel işlev bozukluğu ve günlük yaşam üzerinde etkisi olan diğer semptomların yer aldığı belirtildi. Söz konusu semptomlar, Kovid-19 enfeksiyonundan iyileştikten sonra ortaya çıkabilir veya enfeksiyon sırasında başlayıp devam edebilir. WHO ayrıca, Uzun Kovid’de semptomların bazen değişiklik gösterebileceğini ve zamanla kötüleşebileceğini de belirtti.



Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
TT

Trump: Nobel Ödülü ve uzak barış

ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)
ABD Başkanı seçilen Donald Trump (AP)

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı seçilen Donald Trump, Nobel Barış Ödülü'nü istiyor. Peki, kim istemiyor ki? Trump, Ortadoğu'da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalanmasını sağlamadaki rolü nedeniyle ilk başkanlık dönemi sırasında ödülü almayı istemişti. Bu sefer dünya barışını sağlamadaki rolü nedeniyle ödülü almayı daha çok istiyor.

Trump ödülü almak istiyor ve bunun görev süresinin ilk yılında, Ekim 2009'da, “uluslararası diplomasiyi ve halklar arasındaki iş birliğini güçlendirme çabaları" nedeniyle ödül alan eski ABD başkanı Barack Obama gibi, erken bir dönemde gerçekleşmesini istiyor. ABD'nin eski büyükelçisi ve ABD iç işlerinde uzman Robert Ford'un meslektaşı Conn Coughlin'in moderatörlüğünde düzenlenen sempozyumda söylediğine göre bu, Trump'ın Nobel Ödülü'nü alma tutkusunda kilit bir etken. Bahsi geçen sempozyum ise bir grup meslektaşın, diplomatın, uluslararası ilişkiler ve Ortadoğu bölgesi uzmanının katılımıyla, Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) bünyesinde yer alan Mecelle ve THINK Merkezi tarafından Londra'daki Frontline Gazeteciler Kulübü'nde düzenlendi.

2013'te Obama'nın ödülünün iptal edilmesi çağrısında bulunan bir tweet atan Trump, anlaşma ve uzlaşılara imza atarak Oslo yolunun taşlarını döşemek istiyor. Ukrayna, Gazze ve Lübnan'daki savaşları sona erdirmek, Tahran'ı yaptırımlar ve azami baskı ile Pekin'i ise ticaret savaşıyla yorma planlarına rağmen, Tayvan ve İran'da askeri savaşlardan kaçınmayı amaçlıyor.

İkinci Trump’ı Birinci Trump’tan ayıran iki nitelik var; sadakat ve kişisel ilişkiler. İlk yönetiminde uzun deneyime sahip üst düzey yetkilileri atamış, ancak sürpriz bir tweet ile onları hızla kovmuştu. Ancak şimdi atadığı veya aday gösterdiği kişilerin çoğu, hatta belki de tamamı ona veya Trumpizm’e sadık. Bazıları, kanaatleri ne olursa olsun “Sayın Başkan”ın isteklerini yerine getireceklerini açıkça ifade ettiler. Dünya liderleri ise Trump ile kişisel ilişki kurma konusunda hızlı davrandılar. Ekibin sadakati karşısında liderle ilişki çok önemlidir.

Bu iki niteliğe ilave olarak iki faktör daha var; birincisi, Trump'ın bu sefer halk oyları ile Seçiciler Kurulu oylarının çoğunu elde ederek kazanması, Cumhuriyetçi Parti’nin Kongre'nin iki kanadı Senato ve Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğa sahip olmasıdır.  İkincisi, Trump ekibini oluşturmakta acele ediyor ve bir an önce dünyayı ve ABD'yi hayal ettiği gibi şekillendirmeye başlamak istiyor. Cumhuriyetçi Parti içindeki bazı eğilimlerin çekincelerini önlemek için bazı adayların Senato'da oylamaya sunulmasını engellemeye çalışıyor.

Ortadoğu, sadece Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümeti ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı.

Dünya Trump’ın saf özünü yudumlamaya ve önümüzdeki iki ayın sancılarını yaşamaya hazırlanıyor. Tüm taraflar müzakere pozisyonlarını iyileştirmek veya Trump'ın tercihlerini zorlaştıracak oldu bittiler yaratmak istiyor.

Lübnan'da müzakerelerle karşılıklı darbeler arasında bir yarış yaşanıyor. Netanyahu ya en iyi anlaşmayı elde etmek ya da Hizbullah'a müzakere pozisyonunu zayıflatacak güçlü askeri darbeler indirmek istiyor. İran da Tahran’a “azami baskı” uygulamak isteyen Trump ile ilişkilerini iyileştirmek için İsrail'i Hizbullah füzeleriyle hedef almaya devam etmek istiyor. Biden ise Lübnan'da 60 günlük ateşkesi sağlayarak görev süresini tamamlayıp, adını tarihe yazdırmayı ve büyük anlaşmanın unsurlarını tamamlama işini Trump'a bırakmayı hedefliyor.

Ateşkes ve rehineler takası müzakerelerinin yeniden başlatılması yönünde çağrıların yenilendiği Gazze'de de durum aynı. Ancak buradaki anlaşmanın unsurları daha karmaşık ve geniş kapsamlı, çünkü Filistin meselesine dokunuyor. Trump'ı beklerken düzenlenen Riyad zirvesinde “iki devletli çözüm”ü ve Filistin devletinin tanınmasını gündeme getirmeye yönelik Arap-İslam çabalarının önemi de buradan kaynaklanıyor.

Ortadoğu, yalnızca Filistin meselesi ve sağcı İsrail hükümetinin yapısı ve planları açısından değil, bölgesel ilişkiler açısından da birkaç yıl önce İbrahim Anlaşmaları’nın imzalandığı dönemden farklı. Çin himayesinde gerçekleşen Suudi Arabistan-İran yakınlaşması ve bunu sürdürmeye bağlılık, İkinci Trump’ın karşısında bulacağı sahnenin temel direğidir.

Batı'nın silahlanması Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular, NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin merkezinde de yer alıyordu.

Uluslararası sahne de daha az karmaşık değil. Trump, Putin ile kişisel ilişkisi sayesinde Ukrayna'daki “savaşı hızla sonlandırabileceğini” söyledi. Trump'ın sunmayı planladığı planlar sızdırıldı ve bunlar arasında oldu bittinin, yani Rusya'nın doğu Ukrayna bölgeleri üzerindeki kontrolünün tanınması, bir tampon bölgenin kurulması ve Ukrayna'nın 20 yıl boyunca Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü'ne (NATO) girmeme taahhüdü yer alıyor.

Zelenskiy ve Avrupa ülkeleri Trump'ın niyetini biliyorlar, bu nedenle Rusya'ya karşı Amerikan ve Avrupa füzelerinin kullanılmasına ilişkin vetoyu kaldırmakta acele ettiler. Dahası Fransa Dışişleri Bakanı, Kiev'in silahlandırılması düzeyinde “kırmızı çizgilerin” olmadığını söyledi. Amaç Rusya'yı yenmek değil, Trump’ın müzakere zamanı geldiğinde Kiev'in müzakere koşullarını iyileştirmek. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre Batı'nın silahlanması, Beyaz Saray'dan gelen rüzgarlara ilişkin korkuları yansıtıyor ve hiç şüphe yok ki bu korkular NATO Genel Sekreteri Mark Rutte'nin iki gün önce Trump ile yaptığı görüşmenin ve Avrupalı ​​liderlerin daha yeni başkan göreve gelmeden önce yapmakta acele ettikleri temasların da merkezinde yer alıyordu. Avrupa ve Arap ülkeleri Trump'ın izolasyoncu olduğunu biliyor. Hızlı ve ani saldırıları, cesur suikastları, büyük ticari ve askeri anlaşmaları kabul edebilir, ancak askeri taahhütlerden ve uzun savaşlardan oldukça uzaktır.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Çin’e gelince sahne iç içe geçmiş görünüyor. Trump ve ekibinin Pekin'e yönelik düşmanca tutumu net. Amerikan endüstrilerini canlandırmak için Çin mallarına yüzde 60'a varan vergiler getirme niyetleri var. Ancak bu, Tayvan uğruna askeri bir çatışmaya girileceği anlamına gelmiyor. Bu denklemi uygulamak, Çin mallarına ve özellikle de hassas askeri bileşenler içeren mallara bağımlı olan veya Pekin ile büyük bir ticaret dengesine sahip olan birçok Arap ve Avrupa ülkesi için zor ve yorucu olacak.

Biden döneminde Çin ile ilişki üç yönlüydü; ticari rekabet, iklim konusunda ortaklık ve jeopolitik çatışma. Biden da Brezilya'daki G20 Zirvesi oturum aralarında Başkan Şi Cinping ile yaptığı veda görüşmesinde bunu dile getirdi. Ancak büyük ihtimalle Trump ile ilişkiler ikili veya tek yönlü olacak; iki ülke için maliyetli, iki kutbun müttefikleri için ise yorucu bir rekabet.

Trump'ın geride bıraktığı 2021 dünyası, öncülük edeceği ve Nobel Barış Ödülü'nü almak istediği 2025 dünyasından farklı. Uluslararası çatışmalar daha şiddetli, barış ise daha uzakta.

Trump, Roosevelt, Wilson, Carter ve Obama'dan sonra Nobel Ödülü alan beşinci Amerikan başkanı olacak mı? Obama gibi erken mi, yoksa Carter gibi geç bir dönemde mi ödülü alacak? Yahut kaderi, İkinci Dünya Savaşı'nı sona erdirme çabaları nedeniyle 1945'te ve 1948'de iki kez ödüle aday gösterilen ama alamayan Sovyet lideri Joseph Stalin gibi mi olacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.