Cezayir diplomasisinde Fransa’dan uzak yeni bir yönelim

Bir devletin, politikalarını ‘otonomi’ üzerine inşa etmesi ile önceki hegemon güçten kurtulmak için başka bir büyük gücün kollarına sarılma arayışında olması arasında fark var.

Mali Geçiş Dönemi Devlet Başkanı Assimi Goita, başkent Bamako’da Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’yı kabul etti. (Cezayir televizyonu)
Mali Geçiş Dönemi Devlet Başkanı Assimi Goita, başkent Bamako’da Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’yı kabul etti. (Cezayir televizyonu)
TT

Cezayir diplomasisinde Fransa’dan uzak yeni bir yönelim

Mali Geçiş Dönemi Devlet Başkanı Assimi Goita, başkent Bamako’da Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’yı kabul etti. (Cezayir televizyonu)
Mali Geçiş Dönemi Devlet Başkanı Assimi Goita, başkent Bamako’da Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’yı kabul etti. (Cezayir televizyonu)

Ali Yahi
Cezayir-Mali hattında büyük bir diplomatik hareketlilik gözlemleniyor. Cezayir Dışişleri Bakanı Ramtan Lamamra’nın göreve gelmesinden bu yana iki ülke arasındaki diplomatik trafik yeniden canlılık kazandı. Lamamra, Mali halkı arasında Cezayir Barış ve Uzlaşı Anlaşması’nın mimarı olarak biliniyor. Lamamra’nın göreve gelmesi görünüşe göre bölgesel ve hatta uluslararası bazı hesapların değişmesine yol açtı.

Yoğun temaslar
Cezayir Dışişleri Bakanı Lamamra’nın Mali’deki yoğun temasları, çökmüş durumdaki bu ülkede yaşanan son darbeden bu yana durmadı. Zira Lamamra ülkenin yeni yetkilileri ve Afrika Birliği ile Birleşmiş Milletler (BM) yetkilileri ile sürekli görüşme halinde. Bu görüşmelerde iç siyaset, ekonomik, güvenlik, kalkınma ve aynı şekilde dış politikadaki sorunlar ele alınıyor.
Bakan Lamamra, Mali’deki temaslarını iki unvanla yürütüyor. Birincisi Cezayir Cumhurbaşkanı Abdulmecid Tebbun’un özel temsilcisi. İkincisi ise, Mali krizinde uluslararası arabuluculuğun temsilcisi. Lamamra bu iki unvanından hareketle Malili yetkililerle yaptığı görüşmelerde değindiği konuların başında Cezayir’de 2015’te imzalanan Cezayir Barış ve Uzlaşı Anlaşması ve Fransa başta olmak üzere yabancı askeri varlığı geliyor.

Olağanüstü koşullar
Cezayir diplomasisindeki hareketlilik, Cezayir’e dayatılan olağanüstü koşulların gereği olarak görülüyor. Zira bu olağanüstü koşullar sebebiyle Cezayir ve bölgenin karşı karşıya kaldığı meydan okumaların hacmi giderek artıyor. Bu hareketlilik aynı zamanda etkili bir bölgesel ve uluslararası güç olan Cezayir’in uluslararası arenada diplomasi rolünü etkinleştirmesinin önemine dayanıyor. Nitekim Cezayir, barış yapıcı imajı ve terörle mücadele ile uzlaşı alanındaki tecrübesinden faydalanarak geleneksel diplomasisini yeniden aktifleştirdi.
Cezayir’in Mali ile başlattığı diplomasi trafiğinin, Fransa ile yaşadığı diplomatik krizle eşzamanlı gelmesi dikkati çekti. Zira Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’IN Cezayirlileri kışkırtan açıklaması Fransa ve Cezayir arasında diplomatik krize neden olmuştu. Cezayirliler bu açıklamaya hızlı bir şekilde yanıt vererek Mali’ye doğru harekete geçecek Fransız askeri uçaklarına uçuş yasağı getirdi. Cezayir’in Mali diplomasisi, Mali’nin Rusya ile yakınlaşması sebebiyle Bamako ve Paris arasında gerginliğin hakim olduğu bir süreçte geldi. Mali-Rusya yakınlaşması, Macron’un Mali halkını kızdıran bir açıklama yapmasına sebep oldu. Bunun üzerine Mali Dışişleri Bakanlığı Fransa’nın Bamako Büyükelçisi’ni çağırarak protesto notası verdi. Tüm bu gelişmeler Fransa’nın gizlemeye çalıştığı bir gerçeği ifade ediyor o da Fransa’nın nüfuz bölgelerini kademeli olarak kaybettiği gerçeği.

‘Hegemon gücü başka bir hegemon güçle değiştirme’ tartışması
Kuzey Afrika ülkeleri hakkında çalışmalar yapan araştırmacı Said Hadif, Cezayir diplomasinin yeniden Sahel Bölgesi’ne dönmesiyle ilgili değerlendirmesinde, “Afrika ülkelerinin Fransız sömürgeciliğinden kurtulma yolundaki tartışmaları yeni değil. Aynı zamanda bu tartışmalar büyüklük ve kalite açısında ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Ancak genel anlamda bu tartışma ‘otonomi’ arayışı yerine bir hegemonyayı başka bir hegemonya ile değiştirme etrafında dönüyor. Bir devletin, politikalarını ‘otonomi’ üzerine inşa etmesi ile önceki hegemon güçten kurtulmak için başka bir büyük gücün kollarına sarılma arayışında olması arasında fark var. Bu ikincisi maalesef birçok Afrika ülkesinde yaşanıyor. Örneğin Mali Fransa’nın etkisinden kurtulmaya çalışırken Rusya’nın etkisine giriyor. Bu durum Mali’nin kendi işlerini kendi yürütecek güce sahip bir devlet olacağı anlamına gelir mi?” dedi.
Hadif, konuşmasının devamında şunları kaydetti:
“Cezayir-Mali ilişkilerine gelirsek, iki ülke arasında birden çok bağ bulunuyor. Bunlar arasında en güçlüsü coğrafi bağ. Yani iki ülke arasında uzanan bin 359 kilometrelik sınır. Ancak bu sınır tehlikelerle dolu. Buna ek olarak Mali, birçok krizden mustarip komşulara sahip. Bu da Mali ile Cezayir arasında işbirliği yapılmasını ve koordinasyon kurulmasını gerektiriyor. Fransa, önceki sömürgeleriyle ilişkileri düzeltebilecek yollara zarar verdi. Dolayısıyla Fransa’nın Afrika çevresiyle ilişkileri daha da kötüye gidecek. Büyük güçlerle siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında etkili yeni ortaklıkların kurulmasıyla gelecek yıllarda bu ilişkinin iyiye doğru gitme ihtimali var” dedi.

Yeni yönelim
Cezayir Dışişleri Bakanı Lamamra, Mali’ye düzenlediği son ziyaretinde, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’u Cezayir-Mali ilişkilerinde gerginliğe sebep olmakla suçladı. Macron’un ‘hafızasının iflas etmesinden’ mustarip olduğunu söyleyen Lamamra, yabancı partnerlerin kendi tarihlerine "sömürgeci nazarla bakmayı bırakması" gerektiğini vurgulayarak bunun öncelikleri olduğunu dile getirdi. Lamamra’nın bu açıklaması, gözlemciler tarafından Fransa-Cezayir hattında yeni bir gerginliğin başlangıcı olarak yorumlandı. Gözlemciler bu açıklamanın ayrıca Cezayir diplomasisindeki yeni yönelimi ifade ettiğini kaydetti.
Fransa’nın Sahel Bölgesi’nde karşılaştığı bazı sorunlarla mücadele etmek için ABD’den yardım ve güvenlik işbirliği talebinde bulunması ve BM’ye çağrı yapması, Cezayir’in bölgede ve uluslararası alanda sahip olduğu diplomatik konuma işaret ediyor.
Cezayir Cumhurbaşkanı Tebbun, büyük bir diplomasi atılımı için Dışişleri Bakanlığı altığında yedi temsilcilik makamı oluşturdu. Tebbun söz konusu temsilcilerden, ülkenin öncelikleri ve çıkarlarını ilgilendiren konularda uluslararası alanda aktif bir diplomasi yürütmelerini istedi.

Büyük gerileme
Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler Profesörü Mümin Avir, “Macron’un yönetimindeki Fransa son yıllarda içerde sıkıntılar ve protestolar gibi çeşitli krizlere ve sorunlara tanık oluyor. Macron’un kötü kriz yönetimi Fransa Devleti’ni zayıflattı ve kamuoyunun odağını ülkenin uluslararası alandaki konumu ve ağırlığının büyük oranda gerilemesine çevirdi. Fransa Avrupa Birliği olmadan uluslararası alanda hiçbir şeyi çözemez. Son dönemde çok sayıda askeri sözleşmeyi ABD, Çin ve Rusya’ya kaptırdı. Aynı şekilde Mali ve Cezayir gibi bazı Afrika ülkeleriyle ilişkilerinin kötüye gitmesi sebebiyle Afrika Kıtası’ndaki etkisi geriledi” ifadelerini kullandı.



Tubas kentine geniş çaplı askeri operasyon başlatan İsrail, şehri diğer Batı Şeria kentlerinden izole etti

Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Tubas kentine geniş çaplı askeri operasyon başlatan İsrail, şehri diğer Batı Şeria kentlerinden izole etti

Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail işgal güçleri bu sabah, Batı Şeria’nın kuzeydoğusunda bulunan Tubas şehrinde geniş çaplı askeri operasyon başlattı. Bölge genelinde sokağa çıkma yasağı ilan eden güçler, Tubas’ı Batı Şeria’nın diğer kentlerinden tamamen izole etti.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, İsrail güçlerinin kente girmesi, sokağa çıkma yasağı uygulanması ve yolların toprak yığınlarıyla kapatılması üzerine Tubas Valisi Ahmed el-Esad ile telefonla görüşerek sahadaki gelişmelere ilişkin bilgi aldı.

Batı Şeria’da acil durum

Mustafa, devlet kurumları, ilgili birimler ve acil durum komitelerine, ‘saldırının kent ve çevre beldelerde yarattığı etkilerle ilgilenmeleri, tüm imkânları seferber ederek vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaları ve her türlü hizmetin devamını sağlamaları’ yönünde talimat verdi.

Sağlık kaynakları, Kızılay ekiplerinin Tubas’ın güneyindeki Tammun beldesinde İsrail askerlerinin ağır şekilde darp ettiği bir gence müdahale ettiğini ve gencin hastaneye kaldırıldığını aktardı. Vali Ahmed el-Esad, İsrail güçlerinin buldozerlerin eşlik ettiği büyük bir takviye gücünü Tubas’a sevk ettiğini, buldozerlerin kente giden yolları toprak yığınlarıyla kapattığını belirterek, bunun kentin Batı Şeria’nın geri kalanından kopması anlamına geldiğini söyledi. El-Esad, “Yıllar sonra ilk kez Apache helikopterleri bir operasyona katıldı; ağır makineli silahlarla yerleşim bölgelerine ateş açtılar” dedi. İsrail askerlerinin Tubas, Tammun, el-Faria ve Teyasir’de birçok eve baskın düzenleyerek bazı aileleri dışarı çıkardığı ve evleri birkaç günlüğüne terk etmelerini söyleyip buraları askeri mevzilere dönüştürdüğü bildirildi. Vali el-Esad, Tubas’ın uzun süredir günlük baskınlara ve çevresini saran askeri kontrol noktalarındaki uygulamalara maruz kaldığını hatırlatarak, “İşgal güçlerinin bu uygulamalarını şiddetle kınıyoruz” ifadesini kullandı.

XSC
İsrail buldozeri, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin yakınlarındaki Marka köyünde İsrail'in düzenlediği baskında 22 yaşındaki Sultan Gani'nin öldürüldüğü yıkık bir evin yanında duruyor. (Reuters)

İsrail ordusu bugün erken saatlerde, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyinde büyük çaplı bir askeri operasyon başlattığını duyurdu.

Açıklamada, “İsrail ordusu, salıyı çarşambaya bağlayan gece, Şin-Bet ve sınır polisi büyük çaplı bir terörle mücadele operasyonu başlattı” denildi.

İsrail güvenlik kurumları, ‘terörün bölgede kök salmasına izin vermeyeceklerini’ ve ‘terörü engellemek için önleyici tedbirler aldıklarını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre, İsrail ordusu bu hamlenin ‘yeni bir operasyon’ olduğunu ve Ocak 2025'te başlattığı ‘terörle mücadele’ operasyonunun bir parçası olmadığını duyurdu.

Yılın başında İsrail ordusu, Batı Şeria'nın kuzeyindeki mülteci kamplarını hedef alan ‘Demir Duvar’ adlı bir askeri operasyon başlattı, savaşçılar da dahil olmak üzere onlarca kişiyi öldürdü ve Tulkerim ve Cenin'deki üç kamptan on binlerce Filistinliyi tahliye etti.

svd
Batı Şeria'nın Nablus kentine düzenlenen bir operasyon sırasında İsrail askerleri, 20 Kasım 2025 (AFP)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot, operasyonun birkaç gün sürebileceğini yazdı. Habere göre bu süre boyunca istihbarata dayalı arama ve gözaltı operasyonları yürütülecek.

‘İkinci bir duyuruya kadar’

Vali Ahmed el-Esad, ‘işgal güçlerinin ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uyguladığını’ belirterek, halkın güvenliği için okulların ve kamu kurumlarının faaliyetlerinin askıya alınması yönünde talimat verdiğini bildirdi. Ayrıca tüm bölgelerde acil durum komitelerinin hazır bekletildiğini, zorlayıcı güvenlik koşullarına rağmen vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için çalışmaların sürdüğünü söyledi. El-Esad, İsrail güçlerinin ambulansların ve sağlık ekiplerinin hareketini kısıtladığını, tıbbi yardıma ihtiyaç duyan bazı hastalara ulaşılmasına izin vermediğini ifade etti. Bu vakaların nakli ve tedavisi için Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ile temas halinde olduklarını bildirdi. Vali, uluslararası toplum ve ICRC’ye, Tubas’ta uygulanan ihlallerin ve toplu cezalandırma politikalarının durdurulması için acil müdahale çağrısı yaptı. El-Esad, kentin adeta İsrail güçlerinin askeri tatbikat alanına dönüştürüldüğünü söyledi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), geçen hafta yayımladığı raporda, İsrail’in Demir Duvar Operasyonu sonucunda 32 bin Filistinlinin halen zorla yerinden edilmiş durumda olduğunu açıkladı.

İsrail’in 1967’den bu yana işgali altında bulunan Batı Şeria’da şiddet, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın düzenlediği saldırı ve ardından Gazze’de patlak veren savaş sonrasında tırmanmış durumda. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria'da İsrail güçleri ve yerleşimciler tarafından savaşçılar da dahil olmak üzere binden fazla Filistinli öldürüldü.

Aynı dönemde Batı Şeria’da Filistinliler tarafından düzenlenen saldırılarda aralarında askerlerinde bulunduğu en az 43 İsrailli öldü.


Beyrut'taki Tabatabai suikastının ardından Trump ve Netanyahu arasında neler oluyor?

İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
TT

Beyrut'taki Tabatabai suikastının ardından Trump ve Netanyahu arasında neler oluyor?

İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)

Elie Kuseyfi

Geçtiğimiz pazar günü öğleden sonra Lübnan’ın başkenti Beyrut'un güney banliyölerinde Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali et-Tabatabai'ye düzenlenen suikast, geçtiğimiz yıl eylül ile kasım ayları arasında yaşanan savaş senaryosunun tekrarlanacağına dair korkuları yeniden canlandırdı. İsrail'in suikastlar silsilesine Hizbullah’ın üst  düzey komutanlarından Fuad Şükür ve ardından Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'a düzenlediği suikastla başladı. Daha sonra Lübnan’ın güneyinde, başkent Beyrut’ta ve ülkenin dört bir yanında peş peşe düzenlediği saldırılardan birinde Nasrallah’ın halefi Haşim Safuyiddin öldürüldü. Ancak bu senaryo her an tekrarlanabilir olsa da kaçınılmaz değil. Bölgesel ve uluslararası bağlamın, özellikle geçtiğimiz ay Gazze'de ateşkesin ilan edilmesi ve geçtiğimiz hafta bu konuyla ilgili ABD tasarısının onaylanmasıyla değişmiş olması nedeniyle, böyle bir senaryoyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz daha düşük.

Öte yandan ABD'nin bu anlaşmaya verdiği desteği geri çekeceğine dair herhangi bir işaret yok, çünkü bu siyasi açıdan anlamsız olur. ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Şam'dan Riyad'a ve aradaki her yere kadar Ortadoğu'daki stratejisini bu anlaşma etrafında yeniden inşa ediyor. Bu da ABD'nin söz konusu anlaşmayı sürdürme konusundaki desteğinin boyutunu gösteriyor, fakat yine de son birkaç gün içinde ABD'nin bu anlaşmaya verdiği desteğin ivmesinde belirgin bir düşüş gözlemlendi. Zira İsrail'in pazar günü Beyrut'ta meydana gelen saldırıdan önce Gazze'deki saldırılarında son günlerde artış var. Dolayısıyla son iki gündür İsrail'in saldırılarının yoğunlaşmasına rağmen, ABD'nin İsrail'e Gazze'de ateşkese yönelik ihlallerini artırması için yeşil ışık yaktığı söylenemez. Ancak İsrail'in en ciddi ihlali, Gazze'yi ikiye bölen sarı hattı ihlal etmesiydi. Bu olay, gerilim ve savaştan başka bir stratejisi olmadığı görünen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun anlaşmanın gücünü ve onu destekleyen uluslararası ve bölgesel tarafların sabrını, ya da en azından tepkilerini test etmeye çalıştığı anlamına geliyor. Ancak, İsrail'in Gazze'de açık bir şekilde tırmanışa geçmesi, bu aşamada hayal bile edilemeyecek bir şeyi, Trump'ın tarihi bir başarı olarak gördüğü Gazze'deki ateşkes anlaşmasına ABD'nin desteğinin çöküşünü ifade ediyor.

Netanyahu ve ekibinin gerginliği tırmandırmak için her türlü ‘fırsatı’ değerlendirdiği, yani halen ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmadan bu çizgilerin içinde kalmaya çalıştığı açık.

Buna karşın Netanyahu ve ekibinin gerginliği tırmandırmak için her türlü ‘fırsatı’ değerlendirdiği, yani halen ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmadan bu çizgilerin içinde kalmaya çalıştığı açık. Fakat seçimlere hazırlanan ve İsrail'e sadık bir adam imajı çizen ‘Bibi’ (Binyamin Netanyahu) seçimler için tek kozu ve rakipleriyle arasındaki tek fark olarak, gerilimi tırmandırma ve saldırı stratejisini mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyor. Ancak Netanyahu'nun hesapları, ateşkes ve ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir ‘barış konseyi’ kurulması için sunduğu taslak metnin onaylanmasının ardından ABD’nin varlığının sahnede eskisinden çok daha büyük hale gelmesiyle bütün resmi özetlemekte yetersiz kalıyor. Sonuç olarak, savaşın başlangıcından itibaren durum böyle olmasa da gerilimi tırmandırma kararı artık sadece Netanyahu'nun elinde değil ve ABD’nin kırmızı çizgileri artık çok daha net. Öyle ki Netanyahu ve ekibi 2023 sonbaharından bu yana savaş boyunca defalarca kez yaptıkları gibi gerilimi başlatarak ABD’ye artık bir oldu-bitti dayatamaz.

dfvrg
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun, Bağımsızlık Günü arifesinde Lübnan'ın güneyindeki Tire kentinde bulunan Lübnan Ordusu Güney Litani Bölgesi Komutanlığı’ndan televizyonda yayınlanan bir konuşma yaptı, 21 Kasım 2025 (AFP)

Ancak asıl soru, ABD’nin İsrail'e Gazze konusunda uyguladığı kısıtlamaların Lübnan ve genel olarak bölgedeki yani ABD’nin müdahalesi ve bazı İsraillilerin Gazze'deki ve belki de daha sonra tüm Filistin topraklarındaki ‘çatışmanın uluslararasılaşması’ olarak adlandırdıkları durum karşısında İsrail'in manevra alanındaki kısıtlamalarla aynı olup olmadığı sorusu. Burada İsrail hükümetinin, İran'ın balistik füze cephaneliğini yeniden inşa ederek ve İsrail ile bir sonraki tur için hazır olduğunu söyleyerek, İran ve onun vekillerinin İsrail'e oluşturduğu tehlikeye dair anlatıyı yeniden üretmeye çalıştığı aşikar. İsrail'in anlatısına göre İran, İsrail ile çatışmaya hazır olan müttefiklerine para ve silahla destek verdiğini kabul ediyor. Fakat İsrail’in bu anlatısını destekleyen hiçbir şey olmadığı gibi yalanlayan da yok. İsrail'in, düşmanlarını hedef almak için uygun bir temel oluşturmak amacıyla düşmanlarının yeteneklerini abartması alışılagelmiş bir durumdur.

ABD Başkanı Trump’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ı Beyaz Saray'a davet etme niyeti, ABD yönetiminin Lübnan'da askeri eylem düşünmediğini gösteriyor.

Aynı durum İsrail'in geçtiğimiz yaz savaşta ağır hasar gören askeri yeteneklerini yeniden inşa etmeye çalıştığını iddia ettiği Hizbullah için de geçerli. İsrail, Suriye'den gelen kaçakçılık rotasının tamamen kesilmediğini de belirtiyor. İsrail, Lübnan toprakları üzerinden Hizbullah'a silah kaçakçılığını kontrol edemediğini vurgulayarak, sadece Hizbullah'ı değil, ABD’nin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’ya Beyaz Saray ziyaretinin ardından açılım yaptığı bir dönemde Şam'daki yeni yönetimi de hedef alıyor. Şara’nın ABD ziyareti, Netanyahu'nun Suriye topraklarındaki İsrail işgal bölgelerini ziyaretiyle aynı zamana denk geldi. Netanyahu, Şara’nın Washington ziyaretini bozmak ve Trump yönetimine, İsrail'in şartlarının Şam'a yönelik herhangi bir yeni ABD politikasında öncelikli olduğu mesajını vermek amacıyla bu ziyareti gerçekleştirdi.

dfrgthy
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in 27 Kasım'da Hizbullah ile ateşkes imzalamasından bu yana öldürdüğü en üst düzey lider olan Tabatabai suikastıyla Beyrut'ta tırmanan gerginliği yorumlarken tüm bu faktörler dikkate alınmalı. Lübnan'da ve çevre bölgede genel olarak şu anki durumun özelliklerini anlamak için, özellikle Lübnan'da gerginliği tırmandıran Netanyahu'nun düşünce yapısını anlamak gerekir. ABD’nin Gazze'de gerilimi tırmanma alanını nispeten kapatmasından sonra Lübnan Netanyahu’nun gerginliği tırmandırma stratejisini sürdürebileceği bir arka bahçe görevi görüyor olabilir mi? Cevap evet olsa bile, Lübnan'da açık bir tırmanma, İsraillilerin dediği gibi birkaç günlük çatışmalar ya da geçtiğimiz sonbahardaki gibi yeni bir savaş, ABD’nin desteği olmadan gerçekleşemez. Peki Bibi böyle bir desteği çekebilir mi?

Aslında bu soruya kesin bir evet ya da hayır cevabı vermek zor olsa da ABD Başkanı Trump’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ı Beyaz Saray'a davet etme niyeti, ABD yönetiminin Lübnan'da askeri eylem düşünmediğini gösteriyor. Bunun yanında Lübnan’da Joseph Avn'ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve Nevvaf Selam'ın başbakanlığında bir hükümetin kurulması, son savaştan sonra Lübnan'da yaşanan siyasi dönüşümün önemli bir işareti olmaya devam ediyor. Yeni hükümetin silahları devletle sınırlandırma vaadini yerine getirememiş olmasına rağmen bu dönüşüm, ABD’nin istekleriyle de uyumlu. Zira herkesten önce ABD’nin çok iyi bildiği şekilde bu gerçekleştirilmesi zor bir vaat. Aslında, mevcut koşullar altında bu vaadi yerine getirmek imkansız. Bu vaadi tekrarlamadaki tek amaç daha fazla siyasi baskı uygulamak. Ancak, Hizbullah'ı daha da zayıflatmak için İsrail'in herhangi bir yerde gerilimi tırmandırması, şimdiye kadar ABD tarafından desteklenen Avn-Selam ikilisinin yönetimini de zayıflatır. Dolayısıyla İsrail’in böyle bir gerilimi tırmandırma girişimi, ABD'nin Lübnan'daki hesaplarını yeniden düzenleyecek ve bu gerilimin öngörülemeyen siyasi sonuçları hakkında sorular ortaya çıkmasına yol açacak. Tüm bunlardan ötürü, Lübnan hükümetinin planının başarısız olmasının ardından Washington'ın Tel Aviv'e Hizbullah'a karşı gerilimi açıkça tırmandırmak için destek vermeye hazır olduğu iddiası bazen aceleci olmakla birlikte çoğu zaman da temenniden öteye geçmiyor.

Hizbullah'ın İsrail'in gerilimi tırmandırmasına vereceği yanıtlar ölçülü olması bekleniyor. Bu aynı zamanda UAEA Yönetim Kurulu'nun son kararıyla Avrupa troykası ile karşı karşıya gelinmesi nedeniyle yeni bir aşamaya giren İran'ın hesaplarına işaret ediyor.

Ancak, özellikle ABD’nin Hizbullah’ın açık bir çatışmaya hazır olmadığı yönünde bir değerlendirme yapması durumunda, tüm olasılıklar açık kalıyor. Bu durumda Hizbullah'ın İsrail'in gerilimi tırmandırmasına vereceği yanıtlar ölçülü olması bekleniyor. Bu aynı zamanda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'nun son kararıyla Avrupa troykası ile karşı karşıya gelinmesi nedeniyle yeni bir aşamaya giren İran'ın hesaplarına işaret ediyor. Öte yandan bu kararla İran ile Batı arasındaki müzakere süreci daha da karmaşık hale geldi.

Ancak İran, dalgalı müzakereler ve İran'ın kötüleşen iç durumu göz önüne alındığında, şu anda durumu tırmandırmayı veya Hizbullah'ı bunu yapmaya zorlamayı göze alamaz. Bu yüzden İran'ın mevcut stratejisinin, stratejik sabır göstermeye mecbur olan Hizbullah için de geçerli olan bir sınırlama stratejisi olması muhtemel. Hizbullah Tabatabai suikastına misillemede bulunsa bile bu, Netanyahu'ya saldırganlığının kapsamını genişletmesi için bir bahane vermez. Ancak tüm bunlar, İsrail'in bir yandan Cumhurbaşkanı Avn'ın önerdiği girişim gibi her türlü müzakere girişimini reddederken hava saldırıları ve tehditlerinin ağırlığı altında ezilen Hizbullah’ın sosyal çevre ve Lübnan için bir bedel anlamına geliyor. Hizbullah da mevcut çıkmazı aşmak için izlenmesi gereken seçenekler hakkında ciddi bir iç tartışma başlatmayı reddediyor ve Lübnan'ın elinde iki ucu keskin bir bıçak olan Amerikan şemsiyesinden başka bir şey bırakmıyor. Şu an Lübnan'ı gerginliğe sürüklenmekten sadece İsrail'in Hizbullah'a karşı harekete geçmeye karar vermesi halinde ABD’den yeşil ışık yakılmayacak olması koruyor. Lübnan şu an Washington’ın Tel Aviv'e Gazze yerine Lübnan'da saldırıya geçmesi için yeşil ışık yakması olasılığı riskiyle karşı karşıya. Şu an olan ve gelecekte olacakların büyük bir kısmı, Washington ile Tel Aviv arasındaki yeni ilişki modellerine bağlı. Bu modeller, hem İsrail'de hem de ABD’de ve hatta Trump'ın kendi ekibi içinde bile tartışma konusu olmaya ve polemiklerin büyük bir bölümünü oluşturmaya başladı.


Suriye Devlet Başkanı, ABD Kongresi'nden bir heyeti kabul etti

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
TT

Suriye Devlet Başkanı, ABD Kongresi'nden bir heyeti kabul etti

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)

Suriye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın dün Şam'da, Temsilci Darin LaHood başkanlığındaki ABD Kongre heyetini, iki ülke arasındaki iş birliğini geliştirme yollarını görüşmek üzere kabul ettiğini bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin de katıldığı toplantıda, ortak ilgi alanına giren bir dizi uluslararası konu hakkında görüş alışverişinde bulunulduğu belirtildi.

Açıklamada, "İki taraf arasında, ortak çıkarlara hizmet edecek ve bölgesel istikrarı destekleyecek şekilde yapıcı iletişimin sürdürülmesinin önemi vurgulandı" ifadelerine yer verildi.