Taliban: ABD ile yeni sayfa açmak istiyoruz

Taliban, DEAŞ ile mücadele için Washington ile iş birliğini reddetti ve ABD’yi Afganistan hava sahasının egemenliğine saygı duymaya çağırdı.

Dün Afganistanlılar, Kunduz'da bir camide meydana gelen patlamada ölen yakınlarını defnettiler. (AFP)
Dün Afganistanlılar, Kunduz'da bir camide meydana gelen patlamada ölen yakınlarını defnettiler. (AFP)
TT

Taliban: ABD ile yeni sayfa açmak istiyoruz

Dün Afganistanlılar, Kunduz'da bir camide meydana gelen patlamada ölen yakınlarını defnettiler. (AFP)
Dün Afganistanlılar, Kunduz'da bir camide meydana gelen patlamada ölen yakınlarını defnettiler. (AFP)

Kunduz'daki bir Şii camisinde en az 60 kişinin ölümüne yol açan ve DEAŞ/Horasan terör örgütünün üstlendiği intihar saldırısının ardından ABD, Afganistan'dan çekilmesinden bu yana ilk kez Taliban iktidarıyla doğrudan görüştü.
Washington temsilcileri, kadın hakları ve "geniş desteğe sahip kapsayıcı bir hükümet" ihtiyacının yanı sıra yabancı ve Afgan vatandaşlarının tahliyesine yönelik isteklerini gündeme getirdi. Diğer taraftan Afgan heyeti, ABD'li yetkililere Merkez Bankası'nın dondurulan varlıklarına yönelik yasağın kaldırılması ve “Washington ile Kabil arasında yeni bir sayfa” açılması çağrısında bulundu.
ABD Heyeti’nin Katar'ın başkenti Doha'da Taliban ile dün başlayan görüşmelerinin bugün tamamlanması bekleniyor. Taliban’ın Ağustos ayında Kabil'in kontrolünü ele geçirmesinin ardından iki taraf arasında dolaylı görüşmeler kesintiye uğramazken, Doha’daki bu görüşme tarafların ilk doğrudan görüşmesi oldu.
ABD Dışişleri Bakanlığı “Taliban'ın kadınlar ve kız çocukları da dahil olmak üzere tüm Afgan vatandaşlarının haklarına saygı duyması ve geniş desteğe sahip kapsayıcı bir hükümet kurması için baskı yapacağız” açıklamasında bulundu. Ayrıca Bakanlık, Doha'daki toplantının “ABD'nin Afganistan'daki Taliban rejimini tanıdığı anlamına gelmediğini” vurguladı. Açıklamada “Taliban’ın meşruiyetini sergileyeceği eylemlere göre kazanacağını açıkça belirtmeye devam ediyoruz" ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın devamında, “Afganistan ciddi bir ekonomik gerileme ve potansiyel bir insani kriz olasılığıyla karşı karşıya. Bu nedenle, yardım kuruluşlarının yardıma ihtiyaç duyan bölgelere serbestçe erişmesine izin vermesi için Taliban'a baskı yapacağız" denildi. ABD, Amerikan vatandaşlarının ülkeden ayrılmasına izin verilmesi hususunda Taliban ile büyük ölçüde iş birliği yaptığını düşünüyor, ancak Amerikalı yetkililere göre hala yaklaşık 100 Afgan kökenli ABD vatandaşı Afganistan'dan ayrılma konusunda sıkıntı yaşıyor.
ABD, Kabil Havaalanı’ndan binlerce insanı ülke dışına taşıyan hava ikmali operasyonu sırasında ayrılmak isteyen Afgan müttefiklerinin tamamını ülke dışına çıkaramadığını kabul ediyor. Merkez Komutanlığı Komutanı General Frank McKenzie de dahil olmak üzere üst düzey ABD yetkilileri, Ağustos ayında Kabil'de Taliban ile bir araya gelmiş ve ABD kuvvetleri, hava köprüsünü uygulamak için havaalanının kontrolünü devralmıştı.

Taliban: ABD ile yeni bir sayfa açmak istiyoruz
Afganistan Dışişleri Bakan Vekili Emir Han Muttaki, Twitter'da yaptığı açıklamada, "İslam Emirliği heyeti olarak Katar'ın başkenti Doha'da Amerikalı mevkidaşlarımız ile görüştük ve onlardan, Merkez Bankası’nın dondurulan varlıklarına yönelik yasağın kaldırılmasını istedik. Washington ve Kabil arasında yeni bir sayfa açılmasını tartıştık. Amerikan tarafına, Afganistan hava sahasının egemenliğine saygı duyması ve işlerimize karışmaması çağrısında bulunduk. İnsani yardıma ve Doha Anlaşması'nın tüm hükümlerinin uygulanmasına odaklandık" dedi.
Şarku’l Avsat’ın Fransız haber ajansı AFP’den aktardığı habere göre Emir Han Muttaki, Washington'ı "Afgan hükümetini istikrarsızlaştırmaya" karşı uyardı. Habere göre Muttaki, “Afgan hükümetini istikrarsızlaştırma girişiminin hiçbir tarafın çıkarına olmayacağını onlara açıkça söyledik” dedi.

Terör kurbanlarının sayısı 100’e ulaşabilir
ABD'li yetkililerin Taliban Heyeti ile buluşmasıyla eş zamanlı olarak, Şii azınlığa mensup Afgan vatandaşları, Kunduz şehrinde bir camiyi hedef alarak 60'tan fazla kişinin ölümüne neden olan intihar saldırısında hayatını kaybeden yakınlarının cenazelerini defnettiler. Cenaze işlerini yürüten yetkililerden biri AFP'ye verdiği demeçte, saldırının ardından 62 mezar kazıldığını ve terör saldırısının nihai sonucunun 100 ölüye ulaşabileceğini söyledi.
Terör örgütü DEAŞ/Horasan, Telegram'daki kanallarından birinde, Kunduz’da camiye düzenlenen saldırıyı üstlendi ve intihar bombacısının isminin Muhammed el-Uyguri olduğunu açıkladı. Saldırganın ismi, Çin’in Sincan özerk bölgesinde yaşayan Müslüman Uygurlardan da DEAŞ’a katılımlar olduğunu gösteriyor. Öte yandan örgüt, pazar günü bir camiye yapılan ve beş kişinin ölümüne neden olan başka bir saldırıyı daha üstlenmişti.
Taliban hükümetinin Kunduz şehri kültür ve enformasyon yetkilisi Mutiullah Ruhani, AFP'ye verdiği demeçte, Kunduz'un Hanabad Bender mahallesinde meydana gelen patlamanın "edinilen ön bilgilere göre" bir canlı bomba tarafından gerçekleştirildiğini söyledi. Bu saldırı, ABD ve yabancı güçlerin geri çekilme takvimini tamamladıkları 30 Ağustos tarihinden bu yana Afganistan kırsalında gerçekleştirilen en kanlı saldırı.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres bir açıklama yaparak bir haftadan kısa bir süre içinde dini bir mabede yapılan üçüncü saldırıyı, "en güçlü ifadelerle" kınadı.
Kunduz Merkez Hastanesi'nde görev yapan ve adının açıklanmasını istemeyen bir doktor, AFP'ye "35 ölü ve 50'den fazla yaralının” bu hastaneye nakledildiğini söyledi. Sınır Tanımayan Doktorlar kliniği de Twitter'da yaptığı açıklamada şimdiye kadar yirmi ölü ve doksan yaralı olduğunu belirtti. Patlama esnasında camii avlusunda bulunan bir tanık, “Cami içinde 300-400 kişi vardı. Boş yer yoktu” dedi.
Kan vermek için Kunduz Merkez Hastanesi'ne giden işadamı Zalmay el-Kuzai, AFP’ye verdiği demeçte, hastanede onlarca ceset gördüğünü ifade etti ve “Ambulanslar ölüleri taşımak için kaza mahalline geri dönüyorlardı” dedi.

Taliban: Şii kardeşlerimize güvence veriyoruz
Taliban'ın Kunduz'daki güvenlik teşkilatının başı olan Dost Muhammed ise yerel gazetecilere,  “bu eylemi gerçekleştirenlerin Sünniler ve Şiiler arasında anlaşmazlık çıkarmak istediklerini” belirtti. Dost Muhammed, “Şii kardeşlerimize güvenliklerini garanti edeceğimizin ve bu tür saldırıların bir daha tekrarlanmayacağının garantisini veriyoruz” dedi.
Taliban'ın iktidarı ele geçirdiği ilk günlerde durumu izlemekle yetinen DEAŞ/Horasan, sonrasında ise saldırılarını giderek artırdı. Örgüt özellikle, kurulduğu 2015 yılından bu yana güçlü bir şekilde varlığını sürdürdüğü Nangarhar eyaletinde Taliban savaşçılarını hedef aldı.
Birleşmiş Milletler'e göre, Afganistan'ın tamamını kontrol eden Taliban, Afganistan topraklarında 500 ila birkaç bin savaşçısı bulunan DEAŞ/Horasan gibi büyük bir tehditle karşı karşıya. 26 Ağustos'ta Kabil Havaalanı yakınlarında düzenlenen ve 13'ü Amerikan askeri olmak üzere 100'den fazla kişinin hayatını kaybettiği saldırıyı da terör örgütü DEAŞ/Horasan üstlenmişti.
Kunduz'dan bir öğretmen AFP'ye verdiği demeçte, patlamanın evinin yakınında meydana geldiğini belirterek, “Çok korkunç bir patlamaydı. Komşularımızın çoğu ya öldü ya da yaralandı. Komşularımızdan 16 yaşında bir çocuk vardı. Patlamada hayatını kaybetti ve cesedinin yarısını bulamadık" dedi.
DEAŞ/Horasan, Afgan nüfusunun yüzde 10 ila 20'sini (yaklaşık 40 milyon kişi) oluşturan Şii azınlık Hazara'yı geçmişte birkaç kez daha hedef almıştı. Woodrow Wilson Uluslararası Bilim Adamları Merkezi'nden Güney Asya uzmanı Michael Kugelman, “Taliban'ın 15 Ağustos'tan bu yana insanlara verdiği ana mesaj, savaşı sona erdirerek güvenliği yeniden sağlamak. Ama Kunduz'da yaşananlar bu konuda şüphe uyandırıyor” dedi.



İran, Husiler ve İsrail: Washington karşısındaki üçlü ittifak

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

İran, Husiler ve İsrail: Washington karşısındaki üçlü ittifak

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

Hüda Rauf

İran ile ABD arasındaki müzakereler, her iki müzakereci ve arabulucu tarafın iyimser ve olumlu açıklamalarıyla ilerleyen üç turdan sonra durdu. Dördüncü turun ertelenmesi, ABD-İran arasında geçici veya kalıcı bir anlaşmaya varılma şansı konusunda soru işaretlerine yol açtı.

Donald Trump'ın göreve gelmesinden bu yana tüm göstergeler, hem İran hem de Amerikan tarafının bir anlaşma imzalamaya hazır ve niyetli olduğuna işaret etse de, şimdilik görüşmelerin üçüncü turda durmasının -ama bu geçici ve yakında dördüncü turla devam edecek gibi görünüyor- her bir tarafın istediği şeyin teknik ayrıntılarından ibaret olmayan başka nedenleri de vardı. Nitekim Washington'daki bazı taraflar İran'ın nükleer programının tamamen ortadan kaldırılmasından bahsederken, diğerleri ise sıfır zenginleştirmeden bahsediyor ve İran her ikisini de reddediyor.

Trump yönetiminin İran ile müzakerelerdeki temsilcisi Steve Witkoff, Tahran'ın uranyumu yüzde 3.67 oranında zenginleştirme hakkı olduğunu söylese de, ertesi gün İran'ın uranyum zenginleştirmemesi gerektiğini açıkladı. Ardından Dışişleri Bakanı Marco Rubio, İran'ın uranyum zenginleştiren tek nükleer olmayan ülke olmak istediğini söyledi.

Öte yandan İran'ın yüzde 3.67 oranında uranyum zenginleştirme imkânına sahip olması durumunda bu oranın barışçıl amaçlarla uyumlu olmadığı belirtiliyor. Zira birkaç hafta içinde yüzde 20, sonra yüzde 60 ve en sonunda da yüzde 90 zenginleştirme oranına ulaşabilir ki bu da silah üretmek için gereken oran.

Her iki taraftan gelen belirsiz açıklamalara rağmen İran ve Washington'un çok yakında bir anlaşmaya varma noktasında olduğu kesin. Ancak görüşmelerdeki duraklamanın bölgesel bir başka gelişmeyle bağlantılı olduğu anlaşılıyor. İran'da Recai Limanı’nda ağır kayıplara yol açan ve etkileri halen devam eden bir patlama meydana gelirken, Husilerin İsrail hedeflerine yönelik saldırısı gerçekleşti. Husilere ait bir insansız hava aracı İsrail'deki enerji merkezini çevreleyen köprünün yakınına düşerek geniş çaplı bir hasara yol açtı. İsrail güvenlik birimlerinin yaptığı değerlendirmelerde, Husilerin Ben Gurion Havalimanı'na yeni tip bir füze fırlattığı belirtiliyor. Saldırı üzerine İsrail, İran’ı hedef alma ve eleştirme bahanesi bulma fırsatını kaçırmayarak, Tahran’ı Husi saldırısının arkasında olmakla suçladı.

İran'ın yıllardır Husilere askeri, mali ve lojistik destek sağladığı biliniyor. Ancak İsrail, bu olayı İran'ı eleştirmek ve Washington ile yürüttüğü müzakereler kapsamında ona baskı yapmak için kullandı. Öte yandan İran da Husi saldırılarını, Washington'u Kızıldeniz'deki saldırıları durdurmaları için Husileri etkileme gücüne sahip olduğuna ikna etmek amacıyla kullanıyor ve bu, İran'ın bilinen meseleleri birbirine bağlama politikasıyla örtüşüyor.

Daha sonra üçüncü tur görüşmelerin ardından müzakereler durdu, ama dördüncü tur görüşmeler yakın. Trump da Husiler ile Kızıldeniz'de ABD gemilerine yönelik saldırıların durdurulması ve ABD’nin Yemen'deki Husilere yönelik saldırılarının durması konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Bilhassa saldırılardan zarar gören Mısır ve Suudi Arabistan gibi Kızıldeniz'e kıyısı olan bölge ülkeleri olduğu için, iki taraf arasındaki saldırıların durması, bölgede sükunetin sağlanması ve gerginliğin azalması için olumlu bir gösterge. Suudi Arabistan, Yemen'de gerginliğin azaltılması ve Yemen krizinin barışçıl bir şekilde çözülmesi amacıyla bu anlaşmaya mutlaka destek verecektir. Ancak anlaşma diğer yandan, Trump'ın övünebileceği herhangi bir başarı elde etmek isteyen Washington'a baskı yaparak, İran ve İsrail'in çıkarları doğrultusunda birbirlerini nasıl kullandıklarını da ortaya koydu.

Kaldı ki Washington ile Husiler arasındaki anlaşmaya ilişkin soru işaretleri de gündemde; anlaşma Trump'ın bölge ziyareti bitene kadar geçici mi olacak, yoksa devam mı edecek? Yemenli isyancılar sadece İsrail gemilerine saldırmaya devam ederse ne olacak? Bu durum İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının durmasına yol açacak mı? Tüm bunlar önümüzdeki ziyaretten sonra cevapları daha da netleşebilecek sorular.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre İran, İsrail ve Husiler, mevcut süreçte çıkarlarını korumak için Amerikan rolünü kullanmayı, ondan faydalanmayı başardılar. Ancak gelişmeler henüz şekillenme aşamasında ve bunların kısa sürede çökecek geçici düzenlemelerle mi yoksa daha uzun süre devam edecek düzenlemelerle mi sonuçlanacağı belirsiz.