Gökbilimciler, dünyada yaşamın oluşumunun sırlarına ışık tutabilecek bir cisim tespit etti

Güneş'in yakınından geçerken ısınarak gaz açığa çıkarmaya başladığı için kuyrukluyıldız ismini alan gök cisimleri, buz ve kozmik toz karışımından oluşuyor (Unsplash)
Güneş'in yakınından geçerken ısınarak gaz açığa çıkarmaya başladığı için kuyrukluyıldız ismini alan gök cisimleri, buz ve kozmik toz karışımından oluşuyor (Unsplash)
TT

Gökbilimciler, dünyada yaşamın oluşumunun sırlarına ışık tutabilecek bir cisim tespit etti

Güneş'in yakınından geçerken ısınarak gaz açığa çıkarmaya başladığı için kuyrukluyıldız ismini alan gök cisimleri, buz ve kozmik toz karışımından oluşuyor (Unsplash)
Güneş'in yakınından geçerken ısınarak gaz açığa çıkarmaya başladığı için kuyrukluyıldız ismini alan gök cisimleri, buz ve kozmik toz karışımından oluşuyor (Unsplash)

Bilim insanları güneş sistemimizde hem kuyrukluyıldız hem de asteroit özellikleri taşıyan ender bir nesne buldu. 
Kuyrukluyıldızlar genelde Güneş Sistemi'nin soğuk dış kısmında, Neptün'ün yörüngesinin ötesinde bulunuyor ve süblimleşme diye bilinen buzun gaza dönüşmesi süreciyle vücut buluyor.
Son derece uzun yörüngeleri Güneş ve Dünya'ya sadece kısa bir süre için yaklaşmalarına izin veriyor. Bu yaklaşma onları ısıtarak imza niteliğindeki kuyruklarını oluşturuyor.
Öte yandan asteroitler, genellikle Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağında yer alıyor ve yaklaşık 5 milyar yıldır sistemimizin sıcak kısmında oldukları düşünülüyor. Bu nesneler genellikle buz içermiyor.
Bununla birlikte "ana kuşak kuyrukluyıldızı" diye bilinen bu ikiliğin olağanüstü birkaç istisnası var. Asteroid 248370 diye bilinen bu örnek, halihazırda doğrulanmış veya varlığından şüphelenilen yaklaşık 20 nesneden biri. 

Asteroit 248370'in Palomar Gözlemevi'nin Hale Teleskobu'yla 12 Temmuz 2021'de Kaliforniya'da çekilmiş bileşik görüntüsü (Henry H. Hsieh / PSI, Jana Pittichová / NASA/JPL-Caltech)
Gezegen Bilimleri Enstitüsü'nde kıdemli bilim insanı Henry Hsieh, "248370, hem bir asteroit hem de bir kuyrukluyıldız ya da daha spesifik açıdan, kısa süre önce aynı zamanda bir kuyrukluyıldız olduğu anlaşılan bir ana kuşak asteroidi" dedi.
"Bir kuyrukluyıldızın fiziksel tarifine uyuyor çünkü muhtemelen buzlu ve bir asteroidin yörüngesine sahip olmasına rağmen uzaya toz fırlatıyor. Daha önce birbirinden tamamen ayrı iki tür nesne olduğu düşünülen şeyler (asteroit ve kuyrukluyıldız) arasındaki sınırın bu ikiliği ve bulanıklığı, söz konusu nesneleri bu kadar ilginç kılan şeyin temel parçalarından biri."
Asteroidin bir toz bulutuyla çevrili, yaklaşık üç km. genişliğinde katı bir kafası ve yaklaşık 724 bin km. uzunluğunda ama sadece bin 400 km. genişliğinde bir kuyruğu var. 
Hsieh, "Bu son derece dar kuyruk bize, toz parçacıklarının son derece yavaş hızlarda, çekirdekten zar zor dışarı salındığını ve normalde bir kuyrukluyıldızdan uzaya toz fırlatan kaçak gaz akışının, bu kuyrukluyıldızda son derece zayıf olduğunu söylüyor. Hızın bu denli az olması normalde tozun, çekirdeğin kendi kütleçekim kuvvetinden kaçmasını zorlaştırır; o yüzden bu durum tozun kaçmasına başka bir şeyin yardımcı olabileceğini düşündürüyor. Örneğin, çekirdek kısmen dışarı kaçan gaz tarafından kaldırılan tozun uzaya fırlatılmasını sağlayacak kadar hızlı dönüyor olabilir" dedi. 
Bu tuhaf cismin keşfi, daha fazla araştırmanın fitilini ateşleyecek. Zira Dünya'daki suyun önemli bir bölümünün ana kuşaktaki asteroitlerin gezegene çarpmasıyla taşındığı düşünülüyor. Bu kayalar, söz konusu hipotezi test etmenin ve Dünya'daki yaşamın kökenine dair daha fazla bilgi edinmenin muhtemel bir yolunu sunuyor.
Independent Türkçe



Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
TT

Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Yeni bir araştırmaya göre, çığır açan bir gen tedavisi tek bir enjeksiyonla insanlardaki işitme kaybını birkaç hafta içinde tersine çevirebiliyor.

İsveç'in Karolinska Enstitüsü'nden araştırmacılar son teknoloji tedavinin, doğuştan sağırlığı veya ileri derecede işitme bozukluğu olan çocuk ve yetişkinlerin işitme yetisini iyileştirdiğini ve klinik bir deneyde 7 yaşındaki bir çocuğun duyma becerisini neredeyse tamamen geri kazandığını açıkladı.

Hakemli dergi Nature Medicine'da detaylandırılan klinik çalışma, OTOF geninin sağlıklı bir kopyasının iç kulağa enjekte edilmesiyle 10 katılımcının tümünün işitmesinin gelişme gösterdiğini ortaya koydu.

Küçük ölçekli deney, OTOF adı verilen bir gendeki mutasyonlar sonucu genetik sağırlık veya ileri seviye işitme bozukluğundan muzdarip kişileri içeriyordu.

Bu mutasyonlar, ses sinyallerinin kulaktan beyne iletilmesinde kilit rol oynayan otoferlin proteininin eksikliğine neden oluyor.

Araştırmacılar tedavinin en çok çocuklarda işe yaradığını belirtse de yetişkinlere de fayda sağlayabileceğini söylüyor.

Deneyde adeno ilişkili virüsün sentetik ve zararsız bir versiyonu kullanılarak düzgün işleyen bir OTOF geni tek bir enjeksiyonla iç kulağa verildi.

Tedavinin etkileri hastaların çoğunda belirgin biçimde görülürken, işitme yetisi sadece bir ay sonra hızla iyileşti.

Araştırmacılar 6 ay sonra tüm katılımcılarda işitmede önemli ölçüde iyileşme kaydedildiğini ve algılanabilir ortalama ses seviyesinin 106 desibelden 52 desibele düştüğünü belirtiyor.

Çalışmada tedaviye en iyi yanıt verenlerin 5 ila 8 yaşındakiler olduğu tespit edildi.

7 yaşındaki bir kız çocuğu işitme yetisini neredeyse tamamen hızla geri kazandı ve 4 ay sonra annesiyle günlük konuşmalar yapabilmeye başladı.

Karolinska Enstitüsü'nden çalışmanın ortak yazarı Maoli Duan, "Bu yöntem ilk kez ergenler ve yetişkinlerde test edildi" diyor.

Katılımcıların çoğunda işitme duyusunun büyük ölçüde iyileşmesi, yaşam kaliteleri üzerinde derin bir etki yaratabilir. Şimdi bu etkinin ne kadar kalıcı olduğunu görmek için bu hastaları takip edeceğiz.

Araştırmacılar ayrıca tedavinin güvenli olduğunu ve iyi tolere edildiğini de saptadı. Katılımcılar 6-12 aylık takip süresinde herhangi bir ciddi yan etki bildirmedi.

En yaygın reaksiyon, bir tür akyuvar olan bağışıklık sistemi nötrofillerinin sayısındaki azalmaydı.

"OTOF sadece başlangıç" diyen Dr. Duan, araştırmacıların GJB2 ve TMC1 gibi diğer yaygın sağırlık genleri üzerinde de çalıştığını ekliyor.

Bunların tedavisi daha karmaşık ancak bugüne kadarki hayvan deneyleri umut verici sonuçlar ortaya koyuyor. Farklı genetik sağırlık türlerinden muzdarip hastaların bir gün tedavi görebileceğine güvenimiz tam.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news