Güvenliğin kontrolden çıktığı Dera’nın doğusunda Rus ‘uzlaşı haritasının’ kapsamı genişliyor

Rus askeri polisler Dera’nın doğu kırsalındaki El-Cize beldesinde bulunan uzlaşı merkezinin önünde duruyor (Dera24)
Rus askeri polisler Dera’nın doğu kırsalındaki El-Cize beldesinde bulunan uzlaşı merkezinin önünde duruyor (Dera24)
TT

Güvenliğin kontrolden çıktığı Dera’nın doğusunda Rus ‘uzlaşı haritasının’ kapsamı genişliyor

Rus askeri polisler Dera’nın doğu kırsalındaki El-Cize beldesinde bulunan uzlaşı merkezinin önünde duruyor (Dera24)
Rus askeri polisler Dera’nın doğu kırsalındaki El-Cize beldesinde bulunan uzlaşı merkezinin önünde duruyor (Dera24)

Cize beldesinde ‘uzlaşılar’ yeniden başladı.
Dera’nın doğu kırsalındaki Cize beldesinde dün (Cumartesi) uzlaşma ve silahların teslim edilmesi süreci tamamlandı. Süreç, Suriye rejimine bağlı Güvenlik Komitesi’nin talebiyle iki gün durdu ve beldenin giriş ve çıkışları kapatıldı. Güvenlik Komitesi bu iki gün içinde Cize beldesinde bulunan hafif ve orta ağırlıkta daha çok silahın teslim edilmesini talep etti. Cize geçtiğimiz süreçte aşiretler arası çatışmalara sahne olmuştu. Bu çatışmalarda aralarında çocukların da bulunduğu 7’den fazla kişi hayatını kaybetti.
Cize beldesinden yerel kaynaklar, Rus askeri polislerin cuma günü beldedeki Baas Parti binasında açtığı uzlaşı merkezinde belde halkının ilgili komiteye getirdiği silahların sayısının az bulunması nedeniyle uzlaşı sürecinin durdurulmasının ardından geçtiğimiz günlerde beldeye askeri takviyelerin gerçekleştirildiğini bildirdi. Kaynaklara göre, beldenin ileri gelenleri ile Güvenlik Komitesi arasında yapılan anlaşmanın ardından cumartesi günü silahların teslim edilmesi ve uzlaşma süreçleri tamamlandı. İki taraf arasında yapılan anlaşmada, belde sakinlerinin Güvenlik Komitesi’ne daha fazla silah teslim etmesi ya da öngörülen silah sayılarını tamamlamaları için silahların parasını vermesi kararlaştırıldı.
Anlaşmanın ardından cumartesi sabah saatlerinde beldeye giren Rus askeri polisler ve rejim güçlerinin beldenin sokaklarında devriye gezdi ve beldenin ileri gelenlerinin huzurunda bazı bölgelerde arama yaptı. Ancak bunun öncesinde beldede zorunlu askerlik görevine yerine getirmeyenler ve isteyen siviller uzlaşı metnini imzaladı. Bu süreç devam ederken beldenin giriş ve çıkışı rejim güçleri tarafından kapalı tutuldu. Uzlaşı anlaşmalarının tamamlanmasının ardından tekrar açıldı.
Son iki günde uzlaşı anlaşmaları Dera’nın doğu kırsalındaki Museyfera, Doğu Kerk ve Sehva beldelerini de kapsadı. Doğu Kerk beldesinden talep edilen silah sayısı tamamlanmadığı için beldedeki uzlaşı sürecine bir gün süreyle durduruldu. Güvenlik Komitesi, beldenin ileri gelenleriyle yaptığı toplantıda talep ettikleri silah sayısının tamamlanması ve isteyen sivillerle uzlaşı yapılması gerektiğini aksi takdirde askeri seçeneklere başvuracağını bildirdi. Bunun üzerinde belde sakinleri istenen sayıdaki hafif silahları teslim ettikten sonra uzlaşı anlaşmalarına dahil oldu.
Aktivistlerin aktardığına göre, uzlaşı anlaşmaları Rusya destekli 8. Tugay ve 5. Kolordu’nun nüfuz bölgelerine ve geçtiğimiz günlerde de 2018’de uzlaşmaya dahil olan muhalif grupların kalesi kabul edilen Busra eş-Şam kentine kadar uzandı.
Dera kentinde suikast eylemlerinin devam etmesi sebebiyle güvenlik kontrolden çıkmış durumda. Rusya’nın 2018’de muhalif grupların kalmasına izin verdiği ve son günlerde uzlaşı haritasına dahil olan bölgelerde bile suikast eylemleri gerçekleşiyor. Nitekim Eski Ticaret Odası Başkanı ve Reform Heyeti üyesi Gassan el-Muhamid’e Dera’nın Es-Sed Yolu Mahallesinde suikast girişiminde bulunuldu. Olayda ağır yaralanan Muhamid Dera Devlet Hastanesi’ne sevk edildi. Aynı şekilde Sayda beldesinin bir sakini cuma gecesi silahlı kişiler tarafından uğradığı saldırıda hayatını kaybetti. Olayda ayrıca bölgede bulunan bazı kişilerin yaralandığı belirtildi. Saldırıda hedef alınan iki genç, Suriye rejiminin Temmuz 2018’de Dera kentinde kontrolü ele geçirmeden önce muhalif silahlı grupların saflarında bulunuyordu. Dera’nın batı kırsalındaki Yermuk Havzası’na bağlı Eş-şecere beldesinde cumartesi sabah saatlerinde 5. Kolordu’ya bağlı 8. Tugay’ın bir komutanının evine bomba fırlatıldı. Olayda sadece maddi hasar meydana geldi. Güvenlik olaylarının meydana geldiği bu bölgeler Rusya’nın yeni uzlaşı anlaşması için Suriye’nin güneyinde teklif ettiği uzlaşma bölgeleri olarak biliniyor.
Dera ve Süveyda kentleri son iki günde kaçırma eylemlerine tanık oldu. Deralı aktivistler iki gün önce Süveyda’dan bir silahlı grubun Dera’ya gelerek bir adamı, eşinin ve çocuğunun gözleri önünde kaçırdığını bildirdi. Kaçırma olayının, ailenin Dera’nın doğusundaki Um Veled beldesine geri döndüğü sırada Şam-Süveyda yolu üzerinde gerçekleşti. Kaçırılan kişinin mensubu olduğu Rifai ailesi, bir açıklama yayınlayarak, kaçırılan vatandaşın serbest bırakılması için Arab Dağı’nda anlaşma yapma çağrısında bulundu. Rifai ailesi, kaçırılan kişinin, geçtiğimiz günlerde Süveyda’da Muhenned Şair isimli şahsın bir silahlı grup tarafından kaçırılarak Dera’ya götürülmesi olayıyla hiçbir ilgisinin olmadığını belirtti. Rifai ailesi, kaçırılan kişinin serbest bırakılması için Şair’in Süveyda’daki ailesiyle birçok kez iletişim kurduğunu ancak cevap alamadıklarını ifade etti. Rifai ailesine göre, Şair’in ailesi Şam-Süveyda yolunda kaçırılan kişinin yerini biliyor.
Şair’in ailesi perşembe günü yayınladığı bir açıklamada, kendilerine yöneltilen hiçbir suçlamadan sorumlu olmadıklarını, yanlışa yanlışla karşılık vermeyi uygun görmediklerini belirterek, Dera kentindeki aileye evlatlarının serbest bırakılması için yardımcı olma sözü verdi.
Süveyda24 isimli haber sitesi, Dera ve Süveyda’da yasadışı silahlı çetelerin bulunması iki kentin zaman zaman sivilleri hedef alan kaçırma ve karşı kaçırma olaylarına tanık olduğunu aktardı. Süveyda24’e göre, kaçırma olayları çoğu zaman fidye almak amacıyla gerçekleştiriliyor. Güvenlik kurumlarının yetersiz kaldığı bir ortamda meydana gelen kaçırma olaylarında bölgenin ileri gelenlerine umut bağlanıyor.

 



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.