Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim Şarku'l Avsat'a konuştu: Yemen'de çözüm için yeni BM kararını destekleyeceğiz

Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim (Fotoğraf: Beşir Salih)
Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim (Fotoğraf: Beşir Salih)
TT

Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim Şarku'l Avsat'a konuştu: Yemen'de çözüm için yeni BM kararını destekleyeceğiz

Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim (Fotoğraf: Beşir Salih)
Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim (Fotoğraf: Beşir Salih)

Birleşik Krallık’ın Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim, Yemenli tarafların Birleşmiş Milletler (BM) aracılığıyla varacağı her türlü kapsamlı siyasi çözüme meşruiyet kazandıracak yeni bir karara uluslararası toplumun hazır olduğunu belirtti.
Oppenheim, Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda, Güvenlik Konseyi'nin 2015 yılında yayınladığı 2216 sayılı Kararın içeriği ile sahada her gün değişen durum arasında bir boşluk oluştuğunu açıkladı. İngiltere'nin Sana Büyükelçisi, bu durumun yakın zamanda varılacak olan herhangi bir siyasi çözüme yansıyacağına ve aynı zamanda yeni BM elçisinin tüm hız ve ciddiyetle kapsamlı bir barış planı sunmasının muhtemel olduğuna işaret etti. İngiliz büyükelçisi Riyad Anlaşması'nın uygulanmasının önemini vurgularken, geçiş hükümetine parçası oldukları hükümeti desteklemelerini tavsiye etti. Oppenheim, “Şimdi hükümetle işbirliği yapmazlarsa gelecekte siyasi hedefleri için şansları olmayacak. Gündemi geçiştirmenin zamanı değil" dedi.
Oppenheim ayrıca kötüleşen ekonomik durum, hükümetin Aden'e dönüşü, İran'ın ülkedeki olumsuz rolü ve Safer'deki tanker sızıntısı konularına değindi.

Barış sürecini yeniden başlatma çabaları
Büyükelçi Oppenheim, Yemen'deki mevcut durumu "çok korkutucu" olarak nitelendirdiği açıklamasında şunları söyledi: "Ciddi bir kıtlık riski var. Pek çok insanın yiyecek satın alma imkanı yok. Biz bu sorunu ortadan kaldırmanın tek yolunun siyasi bir çözüm ve Yemen'de istikrar ve insani krizle başa çıkmak olduğuna inanıyoruz. Husileri diyaloğa katılmaya teşvik etmek için beş daimi üye ülke ve uluslararası dörtlü aracılığıyla uluslararası toplumla yakın bir şekilde çalışıyoruz. BM’nin yeni Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg'in barış sürecini yeniden başlatma ve tarafları istişarelere olumlu katkı sağlamaya teşvik etme çabalarını tam olarak destekliyoruz.”
İngiliz büyükelçisine göre, bugün Güvenlik Konseyi tarafından 2015 yılında yayınlanan 2216 sayılı Karar ile şu anda sahadaki durum arasında bir boşluk var.
Oppenheim, “Taraflar arasındaki herhangi bir siyasi çözümde, bu anlaşmayı yansıtan yeni bir karara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum, ancak kararın anlaşmayı yansıtması gerekiyor, tersi bir durum değil. Anlaşmadan önce kararın içeriğinden bahsetmek mümkün. Uluslararası toplumun, taraflar arasındaki bir anlaşmaya uluslararası meşruiyet kazandırmak için uygun zamanda yeni bir karara hazır olduğundan eminim. Yeni bir kararın alınması, BM Yemen Özel Elçisinin işi; çünkü bu konuda uluslararası toplumu o temsil ediyor.”

Yeni BM elçisinin başarılı olma ihtimali
Yeni BM elçisinin Yemen dosyası hakkında sahip olduğu önceki bilgilerin kendisine çok yardımcı olacağına inandığını söyleyen Oppenheim, “Şu anda tüm tarafları ve görüşleri dinliyor. Böylece, uluslararası toplumun desteğiyle, taraflara siyasi bir çözüm elde etme fırsatı verebilecek bir barış süreci planı geliştirecek. Ama sonuçta anlaşma Yemenliler arasında olmalı, dışarının bunda rolü olmamalı. Anlaşma Yemenlilerin elinde ve biz sadece onları destekliyoruz" diye konuştu.
Mevcut çabaların önceki yıllarda elde edilenlere dayandığını belirten İngiliz büyükelçisi, “Kuşkusuz biz sıfırdan başlamıyoruz, Hans da öyle. Hans bütün çalışmalarını geçmiş yıllarda yapılan tüm çalışmaların üzerine inşa edecek ve sahadaki durumun her gün değiştiğini ve bu nedenle bunun dikkate alınması gerektiğini unutmamalıyız. Yemen'de çok siyasi taraf olmasına ve herkesin taraflar arasında kapsamlı bir süreç istemesine rağmen elçinin bu süreçte titizlikle ve süratle çalışacağına inancımız tamdır."

Husilerin askeri tırmanışı sürdürmesi
İngiliz Büyükelçi, Yemen'deki savaşın devam etmesi ve insani ve ekonomik kriz konusunda ülkesinin derin endişesini yineledi. Büyükelçiye göre İngiltere, Marib'e yönelik Husi saldırısı ve hiçbir şekilde kabul edilemez olarak nitelendirdiği sınır ötesi saldırılar konusunda da endişeli.
Oppenheim, “Saldırı durdurulmalı ve sivillerin güvenliği bir öncelik olmalı. Husiler de dahil olmak üzere tüm tarafların uluslararası insani yasalara saygı gösterme sorumluluğu var. Biz ve beş daimi üye ülke, Husileri siyasi hedeflere ulaşılması için başlatılan siyasi diyaloğa katılmaya çağırıyoruz. Bunu sağlamanın yolu diyalogdan geçiyor."

Kötüleşen ekonomik durum
Yemen'de kötüleşen ekonomik duruma ilişkin değerlendirmede bulunan Richard Oppenheim, Yemen halkına temel hizmetlerin sağlanması ve toplanan gelirlerle çalışanların maaşlarının ödenmesi konusunda Yemen hükümetinin sorumluluğunu hatırlattı.
Oppenheim, “Yemen ekonomisindeki mevcut temel sorun, para birimine, bir bütün olarak ekonomiye ve merkez bankasına olan güven eksikliğidir. Başbakanın bu sorunla başa çıkmak için iyi bir planı olduğunu biliyoruz ve biz onu destekliyoruz. Bazı bakanlarla birlikte Aden'e dönmesi iyi oldu" dedi.
İngiliz büyükelçi mevcut paranın doğru kullanılmasını sağlamak ve ekonomiye olan güveni yeniden tesis etmek için ekonomik reformların desteklenmesi gerektiğini de sözlerine ekledi.

İran'ın Yemen'deki rolü
Birleşik Krallık’ın Yemen büyükelçisi, İran'ın Husileri füzeler ve başka silahlarla destekleyerek Yemen'deki ve bir bütün olarak bölgedeki istikrarsızlığa verdiği zararın, durumu daha da kötüleştirdiğini, Birleşmiş Milletler’in barış çabalarını zorlaştırdığını ve Suudi Arabistan’ın güvenliğini tehdit ettiğini söyledi.
Sana Büyükelçisi Richard Oppenheim, “Bu konuları doğrudan İran hükümetiyle görüştük ve endişelerimizi Birleşmiş Milletler aracılığıyla da dile getirdik. Bu bağlamda İran'ı Yemen'de olumlu bir rol oynamaya çağırıyoruz. İran Dışişleri Bakanlığı da bizzat Birleşmiş Milletler'in çabalarını desteklediğini açıkladı. Bu nedenle İran'ı bu taahhüdünü uygulamaya ve Yeni Yemen Özel Elçisinin ateşkes ve barış müzakereleri konusundaki çabalarını desteklemeye çağırıyoruz. İran’ı ayrıca BM elçisi ve barış süreci ile olumlu bir şekilde ilgilenmesi için Husileri teşvik etmeye davet ediyoruz.”

Safer petrol tankeri  
Büyükelçi Oppenheim, Yemen'in Hudeyde kıyılarında demirlenmiş olan Safer tankerinden petrol sızıntısı riskine ilişkin İngiliz hükümetinin finansörlüğünde bir araştırmanın yapıldığını ve bu araştırmaya göre Safer petrol tankerinde meydana gelmesi beklenen sızıntının Exxon Valdez’den dört kat daha fazla olacağını açıkladı. Bu çok büyük bir risk.
Bu muhtemel felaketin maliyetinin 20 milyar dolardan fazla zarara mal olması, Yemen halkının hayatına çok kötü etki etmesi, temiz su sorununa ve balıkçılığın durmasına neden olması bekleniyor.
Hudeyde'deki fabrikalar da uzun süre kapalı kalacak ve söz konusu muhtemel felaket sadece çevre için değil Yemen halkı, Suudi Arabistan, Umman ve Afrika'daki bazı komşu ülkeler için de geçerli olacak.
İngiliz Büyükelçi, “Bu dosyayı bitirmemizin çok önemli olduğunu biliyoruz ve şu anda sorunu çözmeden önce herhangi bir sızıntı durumuna karşı acil durum planları geliştirmek üzere Birleşmiş Milletler ile birlikte çalışıyoruz. Husileri Birleşmiş Milletler ile sorunu çözmeye ve uzmanların tankeri ziyaret edip teftişlerde bulunmalarına izin vermeye çağırıyoruz.” dedi.

İngilizlerin Yemen'deki insani rolü
Büyükelçi, Yemen'in dünyanın en büyük insani krizlerinden birini yaşamaya devam ettiğini ve nüfusun yüzde 88'inin yardıma ihtiyacı olduğunu açıkladı.
Ülkesinin bu krize müdahalede büyük rol oynadığına işaret eden Oppenheim, “Savaşın başlangıcından bu yana bir milyar pounddan fazla yardım taahhüdünde bulunduk ve bu yıl 87 milyon pound yardım sağlayacağız. Bu destek ayda 140 bin ihtiyaç sahibi aileye gıda sağlayacak, 400'den fazla sağlık merkezine destek olacak ve 1,6 milyondan fazla kişiye temiz su temin edecektir. Ayrıca, gıda satın alımı için nakit desteği sağlayarak ihtiyaç sahibi 1,5 milyon aileyi destekleyecek ve tarafları yol kısıtlamalarını kaldırmaya teşvik etmek ve insani yardımın ihtiyaç sahiplerine ulaşmasını sağlamak için diğer bağışçılarla birlikte çalışacağız.” diye konuştu.
Destek azalırken krizin devam etmesinin yardım ihtiyacını artıracağı konusunda uyarıda bulunan Oppenheim, “Bir boşluk var, çünkü dünyada başka krizler var. İngiltere'de "Para ağaçta yetişmez" deriz. İngiltere veya diğer herhangi bir ülke için belli bir sınır vardır. Koronavirüs pandemisi ile dünya ekonomilerinin yükü arttı. Savaş uzadığında bu boşluk kesinlikle büyüyecek çünkü sahadaki durum kötüleşiyor ve yardım için sağlanan miktarlar aynı kalıyor veya azalıyor.” açıklamalarında bulundu.

Riyad Anlaşması ve Güney Sorunu
Richard Oppenheim, Riyad Anlaşması'nın uygulanmasının çok önemli bir nokta olmaya devam ettiğini vurgulayarak, güneyde güvenlikteki bozulmanın ekonomiyi etkilediğine dikkati çekti. Tarafları olumlu bir şekilde anlaşmaya devam etmeye ve uygulamaya çağırıyoruz diyen İngiliz büyükelçi, “Çünkü bu anlaşma, güney Yemen'de istikrarı ve güvenliği yeniden sağlamak ve yaklaşan barış görüşmeleri için bir hükümet heyetinin mevcudiyetini temin etmek için en iyi fırsat. Güney meselesine gelince, geçiş hükümetinde olup ülkeyi bölmek isteyenler öncelikle hükümete destek vermeliler, çünkü onlar da hükümetin bir parçası. Şimdi hükümetle işbirliği yapmazlar, temel hizmetleri sağlamak ve maaşları ödemek için tek bir ekip olmazlarsa gelecekte siyasi hedeflerine ulaşma şansları olmayacak. Yemen'de önce bir devlet ve hükümet olmalı, sonra ülkenin geleceği hakkında konuşulabilir ve Yemenlilerin kendi geleceklerine karar vermesine izin verilebilir. Hükümetin yokluğunda bunu gerçekleştirmenin imkanı yok, bu gündemi geçiştirmenin zamanı değil.” ifadelerini kullandı.



Irak bugün altıncı parlamentosunu seçiyor

Irak Seçim Komisyonu çalışanları, Bağdat'taki parlamento seçimleri için özel oylama gününün ardından oy pusulalarını ayırıyor (EPA)
Irak Seçim Komisyonu çalışanları, Bağdat'taki parlamento seçimleri için özel oylama gününün ardından oy pusulalarını ayırıyor (EPA)
TT

Irak bugün altıncı parlamentosunu seçiyor

Irak Seçim Komisyonu çalışanları, Bağdat'taki parlamento seçimleri için özel oylama gününün ardından oy pusulalarını ayırıyor (EPA)
Irak Seçim Komisyonu çalışanları, Bağdat'taki parlamento seçimleri için özel oylama gününün ardından oy pusulalarını ayırıyor (EPA)

Iraklılar, Kürdistan Bölgesi vatandaşları da dahil olmak üzere, bugün altıncı parlamento dönemi temsilcilerini (329 üye) seçmek üzere sandık başına gidiyor. Seçimler, iç bölünmeler ve gergin bölgesel koşullar göz önüne alındığında önem taşıyor.

Adaylar, özellikle Sadr hareketinin boykotu ve yolsuzluk nedeniyle kamuoyunda oluşan yaygın hoşnutsuzluğun ardından katılımın zayıf olmasından endişe duyuyor.


İki kaynak: Suriye güvenlik güçleri, DEAŞ'ın Şera'ya yönelik iki ayrı suikast girişimini engelledi

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera (Reuters)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera (Reuters)
TT

İki kaynak: Suriye güvenlik güçleri, DEAŞ'ın Şera'ya yönelik iki ayrı suikast girişimini engelledi

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera (Reuters)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera (Reuters)

Reuters’a konuşan iki üst düzey yetkiliye göre Suriye güvenlik güçleri, DEAŞ’ın Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera’ya yönelik iki ayrı suikast girişimini engelledi.

Bu gelişme, Suriye'nin terör örgütüyle mücadele etmek için ABD öncülüğündeki koalisyona katılmaya hazırlandığı bir dönemde gerçekleşti.

İki kaynak, Şera'ya yönelik iki ayrı suikast girişiminin son aylarda engellendiğini bildirdi. Bu durum, 14 yıldır iç savaşın parçaladığı bir ülkede gücünü pekiştirmeye çalışan Suriye liderinin karşı karşıya olduğu doğrudan tehdidi ortaya koyuyor.

Kaynakların aktardığına göre, DEAŞ’ın iki suikast planından biri, önceden duyurulmuş bir resmi etkinliğe Şera'nın katılımı sırasında gerçekleştirilecekti. Kaynaklar, konunun hassasiyeti nedeniyle daha fazla ayrıntı vermekten kaçındılar.

Trump ile görüşme

Söz konusu iki suikast girişimi planının ortaya çıkması, Suriye'nin uluslararası izolasyonunu sona erdirmek için çaba gösteren Şera için önemli bir yılın sonunda, bugün Beyaz Saray'da Şera ile ABD Başkanı Donald Trump arasında planlanan görüşmeden önce gerçekleşti.

sdfrgt
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın huzurunda ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldi. (AP)

Bu yıl, Şera için önemli bir dönüşüm yılı oldu. Yakın zamana kadar Şera, silahlı muhaliflerin lideriydi, ancak geçen yılın sonunda, uzun süredir ülkeyi yöneten Beşşar Esed'in devrilmesine öncülük etti.

Trump’ın, bir Suriye devlet başkanının Beyaz Saray’a yapacağı ilk ziyarette Ahmed eş-Şera’yı ağırlaması planlanıyor. Bu ziyaret, iki liderin altı ay önce Suudi Arabistan’da gerçekleştirdiği ilk buluşmanın ardından gerçekleşiyor.

DEAŞ'a karşı hamle

Son günlerde Suriye İçişleri Bakanlığı, DEAŞ'a karşı bir güvenlik operasyonu başlattı. Bakanlık dün, örgütü hedef alan çeşitli vilayetlerdeki güvenlik operasyonlarında bir dizi şüpheliyi gözaltına aldığını ve silah ve mühimmat depolarını ele geçirdiğini duyurdu.

Suriye İçişleri Bakanlığı, X platformu aracılığıyla DEAŞ hücrelerinin faaliyetlerini yakından izlediğini ve yerlerini tespit ettiğini doğruladı.

Bakanlığın açıklamasında, güçlerinin Genel İstihbarat Servisi ile iş birliği içinde şüphelileri yakalamayı ve mühimmat ve silah ele geçirmeyi başardığı ifade edildi. Bakanlık, ‘güvenliği, istikrarı ve vatandaşların güvenliğini artırmak için tüm terörist hareketleri izlemeye devam edeceğini’ vurguladı.

cdfr
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera (AFP)

42 yaşındaki Şera, liderliğindeki muhalif grupların Suriye'nin kuzeybatısında kontrol ettikleri bir bölgeden sürpriz bir saldırı başlatması ve 8 Aralık'ta sadece birkaç gün içinde Esed'i devirmeyi başarmasıyla geçen yılın sonunda Suriye'nin kontrolünü ele geçirdi.

Güvenlik konusu, Şera ile Trump arasında bugün yapılacak görüşmede gündemin en üst sıralarında yer alacak.

ABD, Suriye ile İsrail arasında olası bir güvenlik anlaşması için arabuluculuk yapıyor. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığına göre ABD, Şam'daki bir hava üssünde askeri varlık kurmayı planlıyor.

DEAŞ'a karşı koalisyona katılma

Suriye, DEAŞ'la mücadele etmek için ABD öncülüğündeki koalisyona katılmaya hazırlanıyor ve bu karar bugün Beyaz Saray'da yapılacak toplantıda resmi olarak açıklanabilir.

Birkaç Suriyeli yetkiliye göre Şera hükümeti, DEAŞ'a karşı mücadelede aylardır ABD ordusuyla koordinasyon içinde. Ancak DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) resmi olarak üye olunmasının, bu iş birliğini önemli ölçüde güçlendireceği düşünülüyor.

Bu adım, Şera'nın ABD Kongresi üyelerini bu yıl sonuna kadar Suriye'ye uygulanan yaptırımları kaldırmaya ikna etmek için güven oluşturma yolunda attığı önemli bir adım olarak da görülüyor.

Suriye toplumu ile toplantı

Şera dün, Suriye'nin 11 ayda önemli başarılar elde ettiğini söyledi.

Washington'daki Suriye toplumuna konuşan Şera, ‘Suriye'nin güçlü bir bağlantı merkezi olduğunu, bu nedenle tarihsel bir hedef olduğunu ve onu doğal konumuna geri getirmek için çalıştıklarını’ ifade etti.

Suriye'nin en büyük gücünün halkın birliği olduğunu vurgulayan Şera, “Tamamen aynı fikirde olmak zorunda değiliz, ama birleşik olmalıyız” dedi.

Geçmişinden gurur duyduğunu ve yaşadığı hiçbir şeyden utanmadığını söyleyen Şera, “Savaş başlamadan önce bir strateji belirledik ve Suriye'yi inşa etmek için projeler planladık. Her ne kadar bu bizim elimizde olmasa da, tüm adımlarımız iyi düşünülmüş ve başarılıydı” ifadelerini kullandı.

Siyasi cephede ise Şera, İsrail'in 8 Aralık öncesi sınırlarına geri dönmesi gerektiğini bildirdi.

Ülkesinin güney cephesinde istikrar aradığını vurgulayan Şera, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) devlet kurumlarına entegre edilmesinin doğal çözüm olduğunu belirtti.

Şera, Suveyda'daki yerel tarafların uyuşturucu kaçakçıları ve ‘rejim kalıntıları’ olarak nitelendirdiği kişilerle ittifak kurduğunu söyledi.

Şera ayrıca, hükümetinin Suriye'ye ABD yatırımlarını çekmek istediğini ifade etti.


Şukri el-Kuvvetli'den Ahmed eş-Şara'ya Suriye-ABD ilişkileri

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García
TT

Şukri el-Kuvvetli'den Ahmed eş-Şara'ya Suriye-ABD ilişkileri

Görsel: Axel Rangel García
Görsel: Axel Rangel García

Sami Mubayyed

Suriye, ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara arasında 14 Mayıs 2025 tarihinde Riyad'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın katılımıyla gerçekleşen tarihi görüşmenin ardından bugün bir dönüm noktasında bulunuyor. Trump ve Şara, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantıları sırasında ikinci kez bir araya geldi. İki lider arasındaki üçüncü görüşme ise bugün Beyaz Saray'da gerçekleştirilecek.

Şara’nın ABD ziyareti, Suriye tarihinde bir cumhurbaşkanının Beyaz Saray'ı ilk ziyareti olacak. Muhammed Ali el-Abid, 1932 yılında cumhurbaşkanı olmadan önce, yani 1908'de Osmanlı İmparatorluğu büyükelçisi olarak güven mektubunu sunmak üzere ABD’yi ziyaret etmişti. Nazım el-Kudsi de 1961 yılında cumhurbaşkanı seçilmeden yıllar önce, yani 1944'te büyükelçi olarak bir ziyaret gerçekleştirmişti. Suriye’nin eski cumhurbaşkanlarından Şukri el-Kuvvetli 1958 yılında görevinden ayrıldıktan sonra 1960'lı yılların başlarında ABD’yi ziyaret etti. Ancak bu ziyaretin amacı tıbbi tedaviydi. Houston'da kalan Kuvvetli, Washington'ı ziyaret etmedi. Liderler düzeyindeki zirvelere gelince, Hafız Esed’in iktidarı döneminde birkaç zirve düzenlendi. Bunlar 1974 yılında Şam'da Richard Nixon, 1977 yılında Cenevre'de Jimmy Carter, 1990 yılında yine Cenevre'de George H. W. Bush ile ve 1994'te Şam'da ve 2000'de Cenevre'de Bill Clinton ile gerçekleşen zirvelerdi. Her zirvede, müzakere masasına birkaç önemli konu getirildi ve Suriye'nin dış politikasında radikal bir değişiklik yaşandı. Bugün de Şam'ın DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyon’a (DMUK) katılacağına dair söylentiler artarken, benzer bir durum yaşanıyor.

xcd
Eski Suriye Cumhurbaşkanı Şukri el-Kuvvetli'nin 1948 tarihli bir fotoğrafı (AFP)

Şarku'l Avsat'ın al Majalla’dan aktardığı habere göre 1944 yılında Washington'da Suriye Büyükelçiliği'nin açılmasından bu yana gerçekleşen Suriye-ABD zirvelerinin tarihi kronolojisi:

Gerçekleşmeyen zirve: Kuvvetli-Roosevelt Zirvesi (1945)

Tıpkı günümüzde Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın Trump ve Şara’yı Riyad'da bir araya getirmede oynadığı önemli rol gibi, dedesi Kral Abdulaziz de 1945 yılında Mısır'da dönemin Suriye Cumhurbaşkanı Şukri el-Kuvvetli ile ABD Başkanı Franklin Roosevelt'i bir araya getirmeye çalışmıştı. Bu görüşme, Roosevelt'in Yalta Konferansı'ndan dönüşü ve 14 Şubat 1945'te Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz ile yaptığı ünlü görüşmenin ardından, iki ülkenin büyükelçiliklerini karşılıklı olarak açmasından bir yıl sonraydı. Suriye cumhurbaşkanı seçilmeden 24 yıl önce, 1908 yılında Osmanlı'nın Washington büyükelçisi iken Başkan Theodore Roosevelt ile görüşen Muhammed Ali el-Abid dışında hiçbir Suriye lideri daha önce bir ABD başkanıyla görüşmemişti. Theodore Roosevelt, 1910 yılının nisan ayında Beyaz Saray'dan ayrıldıktan sonra Şam'a geldi, ancak yerel liderlerle görüşmedi.

Kuvvetli ile Roosevelt arasındaki görüşme, ABD Başkanı’nın sağlık durumunun kötüleşmesi nedeniyle gerçekleşmedi, ancak bu görüşmenin amacı Suriye'yi Birinci Dünya Savaşı'nda müttefiklerin safına çekmekti. Bu amaç, Suriye Cumhurbaşkanı Kuvvetli’nin 17 Şubat'ta İngiltere Başbakanı Winston Churchill ile Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz'in ayarladığı görüşmede bir araya geldiğinde gerçekleşti. O gün Suriye, Nazi Almanyası'na savaş ilan etti ve karşılığında aynı ayın sonunda San Francisco'da düzenlenen BM kurucu konferansına katılması için davet edildi.

Suriye-ABD ilişkileri, Roosevelt'in ölümünden sonra ve 1948 Filistin Savaşı sırasında, Şam'ın Soğuk Savaş'ta Sovyetler Birliği ile ittifak kurmaya karar vermesiyle bozuldu. İki ülke arasındaki ikili ilişkiler, 1957'de Kuvvetli'nin son başkanlığı sırasında kesildi ve 1961'de Mısır ile birliğin dağılmasından sonra yeniden başlatıldı. Arap ülkeleri ile İsrail arasında 1967 yılında patlak veren Altı Gün Savaşı sırasında tekrar kesilen ilişkiler, Hafız Esed'in iktidara gelmesinden dört yıl sonra, 1974 haziranında yeniden kuruldu.

Gerçekleşen ilk zirve: Esed-Nixon Zirvesi (1974)

15 Haziran 1974 tarihinde dönemin ABD Başkanı Richard Nixon, bir yandan barış sürecini ilerletmek, diğer yandan Washington'da çalkalanan ‘Watergate’ skandalını örtbas etmek amacıyla, bir ABD başkanının Suriye'ye yaptığı ilk resmi ziyaret kapsamında Şam'ı ziyaret etti. O dönemde ABD, dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile Arap-İsrail savaşını sona erdirmek için çalışmaya başlamıştı. Nixon, Suriye'nin barış sürecinde ülkesinin ortağı olmasını istiyordu, ancak dönemin Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Esed'e İsrail'in 1967'den beri işgal ettiği Golan Tepeleri'nden çekileceğine dair yazılı bir taahhüt vermeyi reddetti. Ziyaret, iki ülke arasındaki anlaşmazlıkları ortadan kaldırmayı ve diplomatik ilişkileri tam olarak yeniden kurmayı başardı, ancak barış süreci açısından pek bir sonuç elde edemedi. Nixon, Şam ziyaretinden iki aydan kısa bir süre sonra, 8 Ağustos 1974'te görevinden istifa etti.

ABD, Suriye ordusunun Filistinli silahlı örgütleri Lübnan'dan çıkarmak için Lübnan'a girmesine karşı çıkmadı, ancak Esed barış yolunda ilerlemedi ve Mısır Cumhurbaşkanı Sedat'ın Kudüs ziyaretinin önde gelen ve en yüksek sesi çıkaran muhalifi oldu.

İkinci zirve: Esed-Carter Zirvesi (1977)

Hafız Esed, 9 Mayıs 1977'de Gerald Ford'un ardından Beyaz Saray'da başkanlık koltuğuna oturan Jimmy Carter ile Cenevre'deki Intercontinental Otel'de bir araya geldi. Carter, Suriye'yi barış sürecine yeniden dahil etmek istiyordu, ancak Esed'in bu görüşmeye katılmadaki amacı, Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ile giderek şiddetlenen gerilimi ve 1976 yılından beri Suriye'nin Lübnan savaşına müdahalesinin yarattığı yansımalar çerçevesinde, iç ve dış politikadaki konumunu güçlendirmekti. ABD, Suriye ordusunun Filistinli silahlı örgütleri Lübnan'dan çıkarmak için Lübnan'a girmesine karşı çıkmadı, ancak Esed barış yolunda ilerlemedi. Bununla birlikte Suriye, Mısır Cumhurbaşkanı Sedat'ın 1977 kasımındaki Kudüs ziyaretinin ve 1978 tarihli Camp David Anlaşmaları’nın önde gelen ve en yüksek sesi çıkaran muhalifi oldu. Carter, 1981 yılında görevinden ayrıldıktan sonra Suriye'ye birkaç ziyaret gerçekleştirdi. 1983 martında Şam'da Esed ile görüşen Carter, ardından 1987 ve 1990 yıllarında Esed ile yeniden bir araya geldi.

Suriye-ABD ilişkileri, Lübnan iç savaşı sırasında iniş çıkışlara tanık oldu. ABD’li yetkililerin Şam'ı defalarca kez ziyaret etmelerine rağmen Esed, Başkan Reagan ile yüz yüze görüşmedi, ancak telefonla görüştü.

Üçüncü zirve: Esed-Bush Zirvesi (1990)

Suriye-ABD ilişkileri, Lübnan iç savaşı sırasında iniş çıkışlara tanık oldu. Donald Rumsfeld ve George Shultz gibi ABD’li yetkililerin Şam'ı defalarca kez ziyaret etmesine rağmen Esed, Başkan Ronald Reagan ile yüz yüze görüşmedi, ancak telefonla görüştü. 1983 yılının ekim ayında Deniz Piyadeleri kışlasına düzenlenen saldırının ardından aynı yılın sonlarında, Suriye'nin Lübnan'daki güçleri ABD ordusu tarafından hedef alındı. 1984 yılının başlarında Suriye, Lübnan'da gözaltına alınan ABD subayı Robert Goodman'ın serbest bırakılması için iş birliği yaptı.

dfrgt
ABD Başkan Donald Trump, Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad’da Suriye geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken, 14 Mayıs 2025 (Suudi Arabistan Kraliyet Divanı/AP)

Daha sonra 1990 ağustosunda dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in Kuveyt'i işgali ve Saddam’ı Kuveyt’ten çıkarmak için ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun kurulması gibi gelişmeler yaşandı. Riyad'ın talebi üzerine Suriye, Kuveyt ve Suudi Arabistan'ı korumak için bu koalisyona katılmayı kabul etti ve 23 Kasım 1990' tarihinde Esed, Cenevre'de dönemin ABD Başkanı George H. W. Bush ile bir araya geldi. Bu zirve, içeriği ve sonuçları açısından öncekilerden daha önemliydi ve Suriye'nin Kuveyt'i kurtarmak için Çöl Fırtınası Operasyonu'na ve ardından Madrid Barış Konferansı'na resmi olarak katılmasının önünü açtı. Aynı yılın ekim ayında Baabda Sarayı'nda General Mişel Avn'ın yenilgisinden sonra Suriye’ye Lübnan'daki savaşı sona erdirmesi için yeşil ışık yakıldı. Şam, Avn'ın Fransa'ya güvenli bir şekilde gitmesini kabul etti ve ABD, Suriye güçlerinin Lübnan'da kalmasına zımni onay verdi. Birçok kişi bunu, Kuveyt'in kurtarılmasındaki rolünün bir ödülü olarak gördü.

Başkan Clinton, 27 Ekim 1994 tarihinde Suriye'nin başkenti Şam'a ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Bu ziyaret, yirmi yıl önce Richard Nixon'ın ziyaretinden sonra bir ABD başkanının Şam'a yaptığı ikinci ziyaret oldu.

Dördüncü Zirve: Esed-Clinton Zirvesi (1994)

Bu zirve, Bill Clinton'ın Cumhuriyetçilerin adayı olarak göreve gelmesinden bir yıl sonra ve 1993 eylülünde Beyaz Saray'da dönemin Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin arasında arabuluculuk yaptığı Oslo Anlaşmaları'ndan birkaç ay sonra, 16 Ocak 1994 tarihinde gerçekleşti. Zirve, dönemin ABD Başkanı Clinton’a İzak Rabin tarafından, İsrail'in Golan Tepeleri'nden çekileceğine dair açık ve net bir taahhüt verilmesinden sonra barış sürecini ilerletmek amacıyla Cenevre'de düzenlendi. Clinton, zirvede İsrail ile güven inşa etme konusunda ayrıntıları ele aldı, ancak Esed, kendi tarafında herhangi bir girişimden önce çekilmenin gerçekleşmesini istedi. Esed, Suriye'deki Yahudilere uygulanan yasağı kaldırarak, onların İsrail hariç istedikleri herhangi bir yere göç etmelerine izin vermesi yönündeki ABD’nin talebini kabul etti.

Beşinci Zirve: Esed-Clinton Zirvesi (1994)

ABD Başkanı Clinton, 27 Ekim 1994 tarihinde Suriye'nin başkenti Şam'a ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Bu ziyaret, yirmi yıl önce Richard Nixon'ın ziyaretinden sonra bir ABD başkanının Şam'a yaptığı ikinci ziyaret oldu. Clinton'ın Şam’ı İsrail ile Ürdün arasındaki savaşı sona erdiren Vadi Araba Anlaşması'nın imzalanmasından iki gün sonra ziyaret etti. Clinton, Suriye ile müzakereleri daha ileri bir aşamaya taşımak için Filistinli silahlı grupların Şam'dan çıkarılması ve Suriye'nin Hizbullah'a verdiği desteğin kesilmesini şart koştu. Her ne kadar önemli bir ilerleme kaydedilmemiş olsa da bu zirve, Hafız Esed'e bölgesel politikada büyük fayda sağladı ve ardından 1999 şubatında Kral Hüseyin'in cenazesi sırasında Clinton ile kısa bir görüşme daha yaptı.

1990'lı yıllarda Suriye-İsrail görüşmeleri, ABD'nin arabuluculuğunda ve Başkan Clinton'ın doğrudan himayesinde gerçekleştirildi.

Altıncı ve son zirve: Esed-Clinton Zirvesi (2000)

1990'lı yıllarda Suriye-İsrail görüşmeleri, ABD'nin arabuluculuğunda ve Başkan Clinton'ın doğrudan himayesinde gerçekleştirildi. Esed, dönemin Suriye Genelkurmay Başkanı Hikmet eş-Şihabi’yi Washington'a göndererek dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı General Amon Lipik Şahak ile görüşmesini kabul etti. Ocak 2000'de, dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak ve Suriye Dışişleri Bakanı Faruk eş-Şara, Başkan Clinton'ın katılımıyla Shepherdstown'da doğrudan görüşmeler gerçekleştirdi. Bu müzakereler, Binyamin Netanyahu'nun ilk başbakanlık döneminde (1996-1999) yaşanan bir çıkmaz ve ilerlemenin durma noktasına gelmesinin ardından, Rabin'in Kasım 1995'te İsrailli bir radikal tarafından suikasta kurban gitmesinin ardından ‘Rabin'in mirasına’ saygı göstereceğine söz veren Ehud Barak'ın göreve gelmesiyle başladı. Suriye-İsrail müzakerelerinin son aşamasında, Clinton'ın Faruk eş-Şara'dan Esed'in Taberiye Gölü üzerinde ortak egemenlik ilkesini kabul etmeye tamamen hazır olduğunu anladığını söylemesi üzerine tartışmalar yaşandı. Bunun üzerine Clinton, 26 Mart 2000 tarihinde Cenevre'de Suriye cumhurbaşkanı ile bir görüşme talep etti.

Bu arada Hafız Esed hastaydı ve tek endişesi, oğlu Beşşar'ın halefi olması için uygun bir zemin hazırlamaktı. Ancak ABD’nin teklifini kabul etmedi. Başta bu teklifi kabul ettiği iddialarını da reddetti. Toplantı sadece birkaç dakika sürdü, tutanak tutulmadı ve eli boş olarak Şam'a dönen Hafız Esed 10 Haziran 2000'de öldü.