Suudi Arabistan’ın Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi’ne dünyanın dört bir yanından destek

ABD'nin İklim Özel Elçisi Kerry: Yeşil Ortadoğu Girişimi, dünyadaki kritik durumu yansıtması nedeniyle farklı.

Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi'ne katılım geniş oldu. (Şarku’l Avsat)
Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi'ne katılım geniş oldu. (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan’ın Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi’ne dünyanın dört bir yanından destek

Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi'ne katılım geniş oldu. (Şarku’l Avsat)
Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi'ne katılım geniş oldu. (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman başkanlığında dün düzenlenen Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi’ne katılan Ortadoğu, Arap ve dünyanın dört bir yanından ülkelerin hükümetleri, Suudi Arabistan’ın Yeşil Ortadoğu Girişimi’ne verdikleri desteği vurguladılar. Katılımcılar girişimin, küresel iklim değişikliğinin yansımalarını hafifletmede önemli bir rol oynayacağının, gezegeni koruma konusundaki boşlukları kapatmaya çalışacağının ve çevre ve doğada sürdürülebilirliği sağlamak için yürütülen küresel çabalara katkı sağlayacağının altını çizdiler.
ABD'nin İklim Özel Elçisi John Kerry, Yeşil Ortadoğu Girişimi'nin dünyadaki kritik durumu yansıtması nedeniyle farklı olduğunu vurguladı. Kerry, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bin Abdulaziz'in Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi'ni düzenleme ve katılımcıları bu girişime katılmalarını sağlamadaki lider rolüne de övgüde bulundu.
Suudi Arabistan'ın Paris İklim Anlaşması uyarınca sıfır karbon emisyonuna ulaşmak için güncellenen ulusal katkılar için teşekkür eden ABD’nin İklim Özel Temsilcisi, dünyanın en büyük petrol üreticisi ülkelerinden Suudi Arabistan’ın inisiyatif aldığını ancak tüm ülkelerin de bunu yapması gerektiğini söyledi.
Yükselen sıcaklıklara karşı daha büyük adımlar atılması gerektiğinin altını çizen Kerry sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu durum, ne siyasetle ne stratejik güç dengesiyle ne de ideolojiyle ilgili. Bu, 2050 yılında sıfır emisyona ulaşmak ve küresel sıcaklığı daha düşük tutmak istiyorsak, önümüzdeki 10 yıl içinde çalışmalarımızı hızlandırmamızı ve emisyonları yüzde 44 oranında azaltmamızı söyleyen bilimle ilgili bir durum. Süreçte, yeni teknolojilerin geliştirilmesine milyarlarca trilyon yatırılmalı. Bu savaşı biz kazanacağız.”

Kuveyt
Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Mişal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi’nin, dünyanın sürdürülebilirlik planlarına olan ihtiyacının yanı sıra iklim, çevre ve ekonomiye özen gösterilmesinin vurgulandığı istisnai bir dönemde gerçekleştiğini söyledi. Kuveyt Veliaht Prensi, herkesin orman yangınları, sel baskınları, tarımsal ürünlerin yok olması, kuraklık, su kıtlığı, açlık, hastalık ve salgın hastalıkların yayılması gibi birçok afete maruz kalmaya neden olan iklim değişikliğinin devam ettiğinin bilincinde olduğunu vurguladı.  
Kuveyt’in Suudi Arabistan’ın çabalarını tamamen desteklediğini vurgulayan Kuveyt Veliaht Prensi, “Kardeşim, Prens Muhammed bin Salman bin Abdulaziz'in himayesinde çevresel ve hayati olan bu dosyanın en iyi şekilde yönetileceğine güvenim tamdır” ifadelerini kullandı.
Suudi Arabistan’ın söz konusu girişimi başlatmaya yönelik çağrısının, kapsamlı insani, ekonomik, iklimsel ve çevresel güvenlik kavramını oluşturmak için bölgedeki ve dünyadaki önemli ve sorumlu rolünden kaynaklandığına dikkati çeken Şeyh Mişal sözleirnin devamında şunları söyledi:
“Kuveyt, insani ve çevresel sürdürülebilirliği sağlamak isteyen ülkeler arasında ön saflarda yer aldı. Küresel iklim değişikliğiyle mücadele için bölgesel ve uluslararası çabaları koordine edecek tüm çabaları destekledi. Kuveyt’in, Suudi Arabistan tarafından başlatılan girişime desteği tamdır. Kuveyt, bu zirvenin amaç ve hedeflerini uygulamaya çalışanlarla ve Ortadoğu bölgesi ve çevresinin yararına hareket edenlerle omuz omuzadır.”

Yunanistan
Zirveye katılan Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi'nin önemli bir dönemde ve Glasgow'da yapılacak Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği 26’ncı Taraflar Konferansı (COP26) öncesinde gerçekleşmesinin önemine işaret etti. Ülkesinin, Avrupa Birliği’nin (AB) bir üyesi olarak AB’nin diğer üyeleriyle birlikte Avrupa’yı 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonu hedefine ulaşmış bir kıta haline getirme sözü verdiğine işaret eden Miçotakis, 2030 yılına kadar karbon emisyonunun yüzde 55 oranında azaltmayı hedeflediklerini vurguladı.
Önemli hedeflere ulaşmak için 2028 yılına kadar kömürden elektrik üretiminin durdurulması gibi bir takım önemli girişimlerde bulunulduğuna dikkat çeken Miçotakis, Yunanistan'ın Akdeniz havzasında rüzgardan elektrik üretimi sağlayan ilk ülkelerden biri olmasını sabırsızlıkla beklediklerini söyledi.
Yunanistan'ın önümüzdeki haftalarda iki gigawatttan fazla rüzgar enerjisi üretme kapasitesine sahip olacağını belirten Yunan Başbakan, bir takım düzenleyici önlemler ve yasalar aracılığıyla yeşil enerjiye geçişe katkıda bulunmak için 30 milyar eurodan fazla bütçe ayırdıkları bilgisini paylaştı.

Fas
Fas Başbakanı Aziz Ahnuş, ülkesinin, Suudi Arabistan'ın çevreyi koruma çabaları çerçevesindeki Yeşil Suudi Arabistan Girişimi ve Yeşil Ortadoğu Girişimi’ni takdir ettiğini ve G20 dönem başkanlığı sırasında yaptıklarına duyduğu minnettarlığı dile getirdi.
Ahnuş, Fas'ın, yönetimi güçlendirerek ve iklim değişikliğiyle ilgili projeler için bütçe ayırarak uluslararası çabalarla uyumlu yeşil bir ekonomiye geçişi amaçlayan sürdürülebilir kalkınmaya yönelik bütüncül bir yaklaşımı gönüllü olarak benimsediğine işaret etti.
Şimdiye kadar 300 bin hurma ağacı diktiklerini ve yılda 500 bin hurma ağacı daha dikmeye devam edeceklerini söyleyen Fas Başbakanı, ancak finansman kaynaklarının, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir faktör olmaya devam ettiğini, bu yüzden yatırımları ekonomik ve sosyal hedefleri dengeleyen faaliyetlere yönlendirmek ve çevre dostu yeni yatırım araçları oluşturulması gerektiğini belirtti.

Pakistan
Pakistan Başbakanı İmran Han da ülkesinin ağaç dikme konusundaki deneyimini diğer ülkelerle paylaşacağını taahhüt ettiği açıklamasında şunları söyledi:
 “Pakistan'da yarım milyardan fazla ağaç diktik. 10 milyar ağaç daha dikmeyi hedefliyoruz. Ülkelerin yüzde 10'u dünyanın karbon emisyonlarının yüzde 80'inden sorumlu. Ne yazık ki Pakistan da bu ülkelerden biri. İklim değişikliğine karşı en savunmasız ülkelerden biriyiz. Ekonomiyi 2,3 milyar dolar etkileyen 152 aşırı hava olayı yaşadık. Devlet olarak bekamız için elimizden geldiğince gerekli tedbirleri almalıyız. Bu yüzden 2030 yılına kadar enerjinin yüzde 60'ını temiz enerjiden, yüzde 30'unu elektrikten olacak şekilde değiştirmeye karar verdik. Pakistan'da yeni kömür projesi olmayacak. İnsanlık, son 20 yılın en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya. Herkes bunu görmezden geliyordu. Durumun buraya varacağını düşünmedik. Kimse nelere yol açabileceğini düşünmedi. Son iki yılda çıkan yangınlar, daha önce hiç olmadığı kadar geniş alanları etkiledi.”

Tunus
Tunus Başbakanı Necla Buden Ramazan da ortaya koyulan çevresel sorunların ekonomik ve sosyal boyutlardaki etkilerini ve yansımalarını aştığını, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının başta gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler olmak üzere birçok ülkede şiddetini artırdığını vurguladı.
Tunus Başbakanı, yeşil enerjiye hızlı bir geçiş sağlamak ve yeşil bir ekonomi inşa etmek için son 8 yılda bu toparlanmanın hızını artırmak amacıyla Paris İklim Anlaşması doğrultusunda enerji sürdürülebilirliğine yanıt vermenin, enerji sürdürülebilirliğini daha iyi hale getirmenin ve sıcaklıklardaki artışı sınırlandırmanın üzerinde çalışmanın herkesin sorumluluğu olduğunu söyledi.
Başbakan Buden, temiz ve yenilenebilir enerjilere yönelerek yeşil bir ekonomiye doğru ilerlemek, bu alanda uzmanlaşmış öncü girişimlerin ve projelerin başlatılması için bilimsel araştırmaları ve yenilikleri teşvik etmek, güneş, hidrokarbon ve rüzgar enerjisi gibi enerji üretim kaynaklarını çeşitlendirmek ve sürdürülebilir enerji çözümleri geliştirmek amacıyla çabaları birleştirilmesi ve ortak çaba sarf edilmesi çağrısında bulundu. Buden, ülkesinin enerji çeşitlendirmesi için uygun bir iklime sahip olduğunun da altını çizdi.
Yeşil enerjiye geçiş için dijital teknolojinin önemine de değinen Tunus Başbakanı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın 13’üncüsüne ulaşmak bölgemiz için acil bir zorunluluk haline gelmiştir. En az gelişmiş ülkelerin özel ihtiyaçlarını dikkate alarak gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasında bilgi ve deneyim paylaşımı yapılması, bölgesel ve küresel tüm düzeylerde yeşil ekonomi politikalarına yardımcı olmak için iş birliğinin geliştirilmesi gerekiyor.”

Ürdün
Zirveye katılanlardan Ürdün Veliaht Prensi Hüseyin bin Abdullah da Yeşil Ortadoğu Girişimi Zirvesi’nin önemini vurguladı. Ürdün Veliaht Prensi, gezegene karşı  bir tehdit haline gelen, dünya ülkeleri ve bölgeleri arasındaki sınırları tanımayan iklim değişikliğinin zorluklarıyla mücadele için zirvenin belirlenen hedeflere ulaşmasını ve herkes arasında iş birliğini sağlayacak çözümler bulunmasını umduğunu belirtti.
Ürdün’ün tarım, enerji, su ve atık yönetimi de dahil olmak üzere birçok sektörün katılacağı yeşil büyüme ile ilgili ulusal bir planı olduğunu söyleyen Veliaht Prens Hüseyin bin Abdullah şu ifadeleri kullandı:
“Bugün tüm katılımcıların, su kaynaklarını koruyan modern tarım yöntemlerini ve elektrikli araçları benimseyerek, atıkları bir enerji kaynağına dönüştürerek, iklim değişikliğiyle mücadele için sürdürülebilir finansman sağlayacak politikalar geliştirerek iklim değişikliğinin etkileriyle mücadele etmelerini ve yenilenebilir enerjiye geçiş için hükümetler düzeyinde politikalar uygulanması konusunda bir anlaşmaya varmalarını umuyorum.”

Irak
Irak Başbakanı Yardımcısı ve Maliye Bakanı Dr. Ali Allavi de Yeşil Ortadoğu Girişimi’nin ekonomilerinden ödün vermeden enerji sürdürülebilirliğini sağlamak için bölgenin geleceğini kademeli olarak yeşil ve sıfır emisyonlu hale getireceğini söyledi.
Suudi Arabistan’ın girişimini, insanlığın içinden geçtiği oldukça önemli bir süreçte başlattığına dikkat çeken Dr. Allavi, “İnsanlığın sürdürülebilirliğini tehdit eden en büyük zorluk olan iklim değişikliği mücadele etmeye çalışıyoruz. Buna birlikte karşı koymaktan başka seçeneğimiz yok” ifadelerini kullandı. Irak'ın gelecek nesillere daha iyi bir çevre bırakmak için katılımcılarla birlikte çalışmaya kararlı olduğunun altını çizen Dr. Allavi, zirvenin çevresel, ekonomik ve kalkınma düzeyleri üzerindeki olumlu etkilerine övgüde bulundu.

Katar
Katar Enerji Bakanı Saad el-Kaabi de Suudi Arabistan'ın başlattığı Yeşil Ortadoğu Girişimi’nin dünya genelindeki ortak çevre eylemi alanında büyük bir sıçrama olacağını söyledi. Bakan Kaabi açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İklim değişikliğinin etkileri bugün dünyamızda canlıların hayatlarındaki çeşitli alanlara gölge düşürüyor. Bunun mücadele etmenin en önemli yolu toplu iş birliğidir. Bu girişim, Ortadoğu'da bir dizi çevresel hedefe ulaşmak, çevreyi korumak ve çölleşmeyle mücadele etmek için önemli bir fırsattır.”
Kaabi, Katar'ın 2022 Dünya Kupası'ndan önce bir milyon ve 2030 yılına kadar da 10 milyon ağaç dikmeyi hedeflediğini de sözlerine ekledi.

Cibuti
Cibuti Dışişleri Bakanı Mahmud Ali Yusuf da ülkesinin Yeşil Ortadoğu Girişimi’nin belirlenen hedeflerine ulaşmak için Suudi Arabistan ile çalışmaya hazır olduğunu vurguladı. Riyad'ı ‘girişimlerin başkenti’ olarak niteleyen Bakan Yusuf, Riyad’ın dünyanın en sürdürülebilir şehirlerinden biri olma yolunda ilerlediğine dikkat çekti.
Zorlukların ele alınmasının bölgesel ve uluslararası düzeyde uyumlu çabalar gerektirdiğini belirten Yusuf, “Girişim, iklim değişikliği karşısında büyük bir etki yaratacak ve bölgede çevrenin korunması için önemli bir bölgesel platform oluşturacaktır” dedi.

Mısır
Mısır Çevre Bakanı Dr. Yasmin Fuad da Yeşil Ortadoğu Girişimi’nin dünyanın insan ve gezegen arasındaki ilişkiden rahatsız olduğu önemli bir dönemde gerçekleştiğini belirterek yeşil büyümeye ulaşmanın, toplumun tüm kesimleriyle ortaklıklar kurarak ve politikalar uygulayarak elde edilebileceğine dikkat çekti.
Ülkesinin 2050 yılına kadarki ulusal iklim değişikliği stratejisinin tamamlandığı bilgisi veren Mısırlı Bakan, hükümetin 691 yeşil projeyi hayata geçirdiğini ve bu projelerin maliyetinin devlet yatırımlarının hacminin yüzde 15'ini oluşturduğunu söyledi. Bakan Dr. Fuad, “Hedefimizi 2024 yılına kadar hükümet projelerinin yüzde 30'unun yeşil, 2030 yılına kadar ise yüzde 100 olarak yükselttik” ifadelerini kullandı.

Cezayir
Cezayir Başbakanı Eymen bin Abdurrahman da dünyanın içinde bulunduğu Kovid-19 salgınının etkilerinden kaynaklanan mevcut koşulların, hükümetlerin ve halkların karşı karşıya oldukları zorlukları ikiye katladığını vurguladı. Başbakan Abdurrahman, gezegeni tehdit eden bu zorluklara ve tehlikelere karşı pratik çözümler bulmak için herkesin el ele vermesini gerektiğini ifade etti.
Cezayir Başbakanı, çevre sorunlarını, eşit şartlarda olmayan bir ekonomik yarışın sonucu olarak doğal kaynakların uygun olmayan ve mantıksız bir şekilde kullanılmasına bağladı. Ülkesinin çevreyi korumanın ve bunun için sürdürülebilirliği sağlamanın önemine tamamen inandığını ve iklim değişikliği, çölleşme, kuraklık ve orman yangınlarıyla mücadele sorununu araştıran ve çözüm arayan Yeşil Ortadoğu Girişimi’ni ve benzeri her türlü girişimi desteklemeye hazır olduğunu kaydetti.



Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor

Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor

Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Mustafa el-Ensari

Amerikan toplumu kültürel çatışma ve geniş çaplı bir iç kutuplaşma yaşarken, Sudan etnik ve kültürel arka planlardan kaynaklanan korkunç bir insani trajedi yaşıyor. Rusya benzer bahanelerle Ukrayna'yı işgal ederken, “Medeniyetler Çatışması” belki de tezin sahibi Samuel Huntington'ın 20. yüzyılın son on yılında öngördüğünden daha da hızlı ve vahim bir tempoda, gerçekliğe dönüştü. Huntington'ın Batı ile İslam arasında olacağını öngördüğü ve gerçekten de yaşanan çatışma, bununla sınırlı kalmadı. Gelişmeler, aynı sistem içindeki -Batı, İslam veya Avrasya – çatışmaları da körükledi.

Kültürel ve insani kutuplaşmanın küresel olarak tırmandığı bu tarihi anda, Riyad, “İnsanlık İçin Diyaloğun 20 Yılı: Çok Kutuplu Dünyada Karşılıklı Saygı ve Anlayışın Yeni Dönemine Doğru” teması altında, 80 ülkeden bin 200 katılımcıyla BM Medeniyetler İttifakı (UNAOC) Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu. Bu forum, kültürel ve değerlere dayalı diplomasiye yönelik özlemlerin, krizlerle dolu gerçekliğin çelişkileriyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde düzenleniyor.

Forum “medeniyetler diplomasisini” yeniden canlandırmayı amaçlarken, 70 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği Gazze'deki devam eden savaş ve 10 milyon insanı yerinden eden Sudan çatışması, savaşların insanlığa tarifsiz acılar getirdiğini acı bir şekilde hatırlatıyor. Suudi Arabistan'ın foruma ev sahipliği yapma girişimi, bölgenin, medeniyetler ve bunların uluslararası politika üzerindeki etkisi konusunu yeniden gündeme getiren küresel tartışmada kilit bir oyuncu olarak rolünü sağlamlaştırma çabalarında dönüm noktası oluşturuyor.

Medeniyetler Çatışması tezi şaşırtıcı bir geri dönüş yapıyor

1990'larda Soğuk Savaş'ın sona ermesi, küresel çatışma çerçevelerini yeniden tanımlamada önemli bir dönüm noktası oldu. Bu bağlamda Samuel, uluslararası sistemin artık ideolojilere veya yalnızca ekonomik çıkarlara değil, medeniyet bağlarına dayalı çatışmalar yaşayacağı yeni bir aşamaya girdiğini savunan ünlü tezi “Medeniyetler Çatışması”nı yayınladı. Körfez Araştırma Merkezi'nde kıdemli danışman olan Salih bin Muhammed el-Kaslan'ın belirttiği gibi, bu tez geniş çapta yankı uyandırdı çünkü “daha barışçıl ve iş birlikçi olması umulan bir geleceğe dair kasvetli tablo çiziyordu. Bunun gerçekleşmemesi için harcanan yoğun çabalara rağmen, son yıllardaki göstergeler, daha az sesli ve ulusal stratejilere daha fazla entegre edilmiş olsa da medeniyetler çatışması tezli güçlü bir geri dönüşü gösteriyor.”

Bu analize göre söz konusu geri dönüş, medeniyetler çatışmasının ve çarpışmasının mantık ve farkındalıktan yoksun olduğunu, gerici ve tehlikeli kavramlarla beslendiğini kanıtlıyor. Zira uluslar arasındaki kaçınılmaz ve doğal farklılıkları varoluşsal çatışmaya dönüştürerek, en ufak bir sürtüşmeyi bile potansiyel olarak patlayıcı hale getiriyor.

Forumun oturumları bağlamında ve çatışma teorisinin geri dönüşü görüşüne yanıt olarak, Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el-İsa şunları söyledi: “Bu teori, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü.” İsa’nın belirttiği gibi, Suudi Arabistan'ın bu tezleri reddetmesinin temelinde, medeniyetlerin “ötekine karşı akılcı bir saygı, Allah katında insanların en sevimlisi, insanlara en faydalı olanıdır ilkesinden ilhamla, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerlediği inancı yatmaktadır.”

Medeniyet boyutuna verilen bu artan önem, günümüzün büyük güçlerinin politikalarında açıkça görülüyor. Örneğin Rusya, 2023 dış politika belgesinde kendisini bir “medeniyet devleti” olarak tanımlamış ve tek taraflı hegemonyaya alternatif olarak “insanlık medeniyeti senfonisi” fikrini önermişti. Daha Doğu'da Çin de bu konuya değinmiş ve 2023 yılında Devlet Başkanı Şi Cinping, medeniyetler çeşitliliğine saygıyı vurgulayan, başkalarına model dayatma girişimlerini reddeden “Dünya Medeniyetleri Girişimi”ni başlatmıştı. Araştırmacı Kaslan, popülist sağın yükselişinin Batı'da da medeniyet boyutunu yeniden kamuoyundaki tartışmaların ön saflarına taşıdığını gözlemliyor. Ona göre bu durum, “Batı medeniyetinin değerlerinin içsel aşınması” konusunda uyarıda bulunan yetkililerin konuşmalarında görülüyor ve bu da medeniyet boyutunun büyük güçlerin stratejik düşüncesinin bir parçası haline geldiğini ve “medeniyet çok kutupluluğu” çağının başlangıcını duyurduğunu doğruluyor.

Medine Vesikası’ndan çatışmaların çözümüne

Suudi Arabistan'ın bu sahnedeki varlığı sadece geçici bir ev sahipliği değil, küresel tartışmada önemli rol oynamak için stratejik bir şanstır. Medeniyetler çatışması ve medeniyetler diyaloğu ikilemi tarihsel olarak İslam ile diğer medeniyetler arasındaki ilişki etrafında dönmüştür. İslam'ın beşiği, Haremeyn-i Şerifeyn’in evi olma statüsü ve İsa'ya göre “insan hakları ve kapsayıcı vatandaşlığın temelleri üzerine en eski yazılı belge olan Medine Vesikası'nın ortaya çıktığı insanlık medeniyetinin beşiği” olması nedeniyle Suudi Arabistan, gerçekte çağdaş medeniyet ikileminin kalbinde yer alıyor. Bu rol tarihsel olarak köklü ve birkaç yıl önce Medine Vesikası’nın izinde başlatılan Mekke Vesikası, Riyad'ın bu konuya olan uzun süreli ilgisini yansıtıyor.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan al-Suud, ülkesinin foruma ev sahipliği yapmasının hoşgörü, diyalog ve birlikte yaşama değerlerini teşvik etmeye yönelik uluslararası çabaları desteklediğini teyit ederek, “medeniyetler arası iletişim, barışı sağlamanın ve çatışmaları çözmenin en iyi yoludur” vurgusunu yaptı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu taahhüt sadece söylemden ibaret değil, Krallığın 2030 Vizyonu'nun içeriğinin de pratik bir yansımasıdır. Bu vizyon, “İtidal Aşırılıkçı Düşünceyle Mücadele Merkezi” ile “Selam Medeniyetler Arası İletişim Projesi” gibi aktif kuruluşlar aracılığıyla “ılımlılık ve medeniyetlere açılım temelinde ulusal bir yaklaşımı yansıtmakta, nefret söylemi ve aşırıcılıkla mücadele etmektedir.”

Suudi Arabistan'ın katılımı, özellikle yeni nesilleri eğitmenin, ekonomik ve teknolojik gücün yanı sıra değer boyutunun da kilit bir belirleyici haline geldiği uluslararası düzenin yeniden şekillendirilmesiyle ilgili tartışmaya bir katkıyı temsil ediyor.

Bu bağlamda Bakan, “umudun en iyi ifadesi, geleceğin liderleri ve barış elçileri olan gençlerdir” diye belirtti. Bu nedenle ana forumun yanı sıra bir gençlik forumu da düzenlendi. Dahası Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Gençlik Forumu başlatıldı.

Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Muhammed bin Abdulkerim İsa ise “BM'nin üzerine kurulduğu uluslararası insani değerlerin uluslararası meşruiyete sahip olduğunu” vurguladı. “İslami değerlerin medeniyetler ittifakını desteklediğinin” altını çizdi ve “aşırıcılık ideolojisinin Doğu ve Batı arasındaki medeniyetler çatışmasını artırdığı” uyarısında bulundu.

Uygulama zorluğu

Guterres ise yaptığı konuşmada, çatışmalar karşısında diyaloğun bir “lüks” değil, “hayati bir gereklilik” olduğunu vurguladı. Ulusları savaş ve çatışma tehlikelerinden koruyan önleyici barışın gerekliliğinin altını çizdi. Ancak araştırmacı Kaslan'a göre forumun gerçek değeri, Krallığın ittifakın yenilenen ivmesini sürdürülebilir, sembolik açıklamaların ötesine geçerek 2031'in ötesine uzanan uluslararası ajandaya dönüştüren bir sürece evrilmesini sağlama yeteneğinde yatıyor. Bu ise derin kurumsal icraatlar gerektiriyor.

Kaslan, bu sürdürülebilir sürecin, varlığı ve etkisi gerilemiş olan Kral Abdullah bin Abdulaziz Uluslararası Dinlerarası ve Kültürlerarası Diyalog Merkezi'ni (KAICIID) yeniden canlandırmak için ciddi bir kurumsal çaba gerektirdiğini de kabul ediyor. Ona göre bu, aynı zamanda merkeze ivmesini yeniden kazandırabilecek fikri yetkinliğe ve net idari kapasiteye sahip bir liderliğin seçilmesini de gerektiriyor. Eş zamanlı olarak, başta Avusturya ve İspanya olmak üzere merkezin kurucu üyeleriyle etkili bir ortaklığın yeniden kurulmasını, onların merkezi destekleme ve rolünü pekiştirme konusundaki siyasi ve kurumsal taahhütlerini yenilemelerini de sağlamayı gerektiriyor.

Kaslan bu bağlamda, merkezin yeniden aktif hale getirilmesinin, Krallığın uluslararası arenada medeniyetin yeri hakkındaki soruları ele almada kilit bir ortak haline gelmesi yolunda önerilen adımlardan sadece biri olduğunu belirtti. Böylece merkezin Krallığın yumuşak gücünü artırmaya katkıda bulunacağını ve Suudi diplomasisinin yükselişiyle uyumlu olacağını ifade etti.

Forumun, nefretle mücadele ortaklıklarını belirleyen göç, kadınların barıştaki rolü ve yapay zeka kaynaklı dezenformasyonla mücadele konularına odaklanan “Riyad Deklarasyonu”nun kabul edilmesiyle yeni bir uluslararası gündeme katkıda bulunması bekleniyor.

Bu gidişat, Amerikan stratejik söylemindeki değişim de göz önünde bulundurulduğunda daha da netleşiyor. Yirmi yıl boyunca, Bush, Obama ve Biden dönemlerindeki ulusal güvenlik stratejileri, tehditleri analiz ederken veya büyük eğilimleri tanımlarken “medeniyet” terimini kullanmamış, bunun yerine demokrasiler ve otoriter rejimler gibi siyasi sınıflandırmalara dayanmıştı.

Ancak, Trump yönetiminin yakın zamanda açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, medeniyet boyutunu açıkça vurgulayarak bu kalıptan net bir sapmayı temsil ediyor. Belge, “Avrupa'nın medeniyet güvenini ve Batı kimliğini yeniden kazanması” gerektiğini belirtti ve “medeniyet kimliğinin aşınması olasılığı” konusunda uyarıda bulundu. “Yeterlilik ve liyakatin, ABD'nin en önemli medeniyet avantajları arasında olduğunu” savundu. Kaslan, “bu ağırlıktaki bir referans belgede bu tür bir dilin kullanılması, medeniyet boyutunun Batı'da stratejik düşüncenin yapısının parçası haline geldiğini ve sadece kültürel söylem olmadığını ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu nedenle, yapıcı bir medeniyet yaklaşımının gerçek sınavı, siyasi kutuplaşmadan uzak, pratik uygulamada yatıyor. Nihai amaç, ortak insani değerlere saygıyı yeniden tesis eden ve çatışma mantığını aşan dengeli bir medeniyet söylemi oluşturmaktır. Gazze ve Sudan'da devam eden trajedilerin gölgesinde, katılımcıların da düşündüğü gibi, diyalog sadece diplomatik bir seçenek değil, 21. yüzyılın “insanlığın savaşlara tanık olduğu son yüzyıl” olmasını sağlamak için varoluşsal bir zorunluluktur. Katılımcılar, medeniyetlerin, ötekine karşı akılcı bir saygı ve sundukları medeni ve ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla yükseldiğini vurguladılar.

ABD Başkan Yardımcısı Batı medeniyeti için endişeleniyor

J.D. Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'ndaki konuşması da bunu açıkça doğruluyor. Vance konuşmasında doğrudan Batı'yı sadece coğrafi bir alan olmanın ötesine geçen medeniyet oluşumu olarak tanımlayan bir vizyon sundu. Batı’yı Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hristiyan değerlerinin etkileşimiyle şekillenen, yüzyıllarca süren çaba ve fedakarlıkla inşa edilen ve korunan bir medeniyet olarak tanımladı.

Kaslan'ın forumun oturumları arasında sunduğu değerlendirmede belirttiği gibi, Vance konuşmasında bu tanımlama ile sınırlı kalmadı. Daha da ileri giderek, bu uygarlığın üzerine kurulduğu değerleri koruma, öz farkındalığını ve tarihsel rolünü sürdürme yeteneği hakkında temel bir soruyu da gündeme getirdi. Bu soruya verdiği yanıtta, dışsal zorluklar ve içsel baskılar karşısında Batı kimliğini yeniden teyit etmenin önemini vurgulayarak, bu kimliği güçlendirmenin, gücü ve statüyü korumak için gerekli bir koşul olduğunu belirtti.

vgth
ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance (AP)

Suudi araştırmacı, ABD Başkan Yardımcısının Avrupa'nın kalbinde tarihi öneme sahip Münih şehrinde düzenlenen uluslararası bir konferansta yaptığı bu konuşmanın, “kendini tanımlamada veya iç ve dış zorlukları karakterize etmede, Batı siyasi söylemine medeniyetsel değerlendirmelerin dahil edilmesine yönelik artan bir eğilimi” gösterdiği görüşünde.

Ancak şu soru varlığını sürdürüyor: Bu yeni yaklaşım, çatışmayı körükleyen ve buna bahis oynayan önceki yaklaşıma benzer mi, yoksa tam aksi mi olacak?

Bu nedenle, bu karmaşık alanda faaliyet gösteren bir kuruluş olan Rabıta’nın Genel Sekreteri İsa, medeniyetler çatışması ve çarpışması teorilerini eleştirerek, bunları “mantık ve farkındalıktan yoksun” diye tanımladı ve “akademik hiyerarşide bazıları ileri görünse bile” kusurlu ve tehlikeli kavramlara dayandığını belirtti. Tehlikesinin, uluslar arasındaki kaçınılmaz anlaşmazlıkları doğal seyrinden çıkarıp varoluşsal bir çatışmaya dönüştürmelerinde yattığına dikkat çekti. “Bu teoriler, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü. Medeniyetler çatışma yoluyla değil, karşılıklı saygı, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerler” diye ekledi.

Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri, günümüz dünyasının “önleyici barışa”, yani ulusları yaşanmadan önce savaş ve çatışmaların tehlikelerinden koruyan proaktif bir yaklaşıma acil ihtiyacı olduğunu vurguladı. Dini liderleri ve kanaat önderlerini, çatışma söylemlerine karşı “akılcı ve birlikte yaşamı tesis eden” fikirlerle karşılık vermeye çağırdı.

Forum, 20 yıllık küresel diyaloğun kazanımlarını gözden geçirmeyi, mevcut zorlukları tartışmayı, halklar arasında uzlaşıyı güçlendirmeye yönelik ortak bir eylemin geleceğini tasavvur etmeyi, uluslararası barış ve istikrarı desteklemeye katkıda bulunan iletişim köprüleri kurmayı amaçlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Riyad’da dün Suudi Arabistan ile Çin arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah’ın daveti üzerine Riyad’a yaptığı ziyaret kapsamında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri ele alındı. Toplantı sırasında, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzalandı.

Taraflar, ekonomi, ticaret, yatırım ve enerji başta olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili ilişkilerin mevcut seviyesini gözden geçirerek, bu ilişkilerde kaydedilen hızlı gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca ziyaretin, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 35. yıl dönümüne denk gelmesine dikkat çekilerek, bu sürecin ortak çıkarlar doğrultusunda artan görüş yakınlaşması ve iş birliğiyle desteklendiği vurgulandı.

efgthy
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan ve Çin dışişleri bakanları, Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite’nin beşinci toplantısını da gerçekleştirdi. Toplantıda, ikili iş birliğinin çeşitli alanlarda güçlendirilmesinin yolları ele alınırken, koordinasyon ve istişarenin sürdürülmesinin önemine vurgu yapıldı.

Taraflar, iki ülkenin hayati çıkarlarıyla bağlantılı konularda karşılıklı desteğin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını teyit ederek, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahı güçlendiren her türlü çabanın desteklendiğini ifade etti. Suudi tarafı ayrıca ‘tek Çin’ politikasına bağlılığını yineleyerek, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin Çin’i temsil eden tek meşru hükümet olduğunu ve Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.

Çin tarafı ise Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine verdiği desteği dile getirirken, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrarın desteklenmesinde üstlendiği rolü takdir etti. Ayrıca Çin tarafı, Vizyon 2030 kapsamında Suudi Arabistan’da kaydedilen ekonomik gelişmeleri övdü ve Aralık 2022’de Krallık tarafından ev sahipliği yapılan Riyad Arap-Çin İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını olumlu buldu.

drgt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi tarafı, Çin’in 2026 yılında İkinci Arap Devletleri-Çin Zirvesi ile İkinci Körfez-Çin Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına destek verdiğini açıkladı. Çin tarafı ise Krallığın ev sahipliğinde düzenlenecek Expo 2030’a katılmaya hazır olduğunu bildirdi.

Taraflar, ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurken, Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara desteklerini yineledi. Bu çerçevede, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barış Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi doğrultusunda, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği vurgulandı. Ziyaretin sonunda taraflar, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasını imzaladı.

dfergt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

 


Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği
TT

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan-Katar Demiryolu Projesi: Daha verimli ve sürdürülebilir bir Körfez ulaşım sistemi geliştirmeye yönelik ortak vizyonların somut bir örneği

Suudi Arabistan’ın Ankara Büyükelçiliği Kültür Ateşesi Dr. Faysal b. Abdurrahman Usra

Ortak iş birliğinde yeni bir dönemin tesis edilmesi, bölgede ekonomik ve lojistik entegrasyona yeni bir yapı taşı eklenmesi ve Suudi Arabistan-Katar Koordinasyon Konseyi çalışmaları kapsamında, Körfez ülkeleri arasında modern altyapı alanındaki en büyük adımlardan biri atıldı. Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani’nin himayesinde, Suudi Arabistan ile Katar arasında yolcu taşımacılığına yönelik hızlı tren projesinin hayata geçirilmesine ilişkin bir anlaşma imzalandı. İki ülke ayrıca, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlayacak söz konusu tren projesinin resmen başlatıldığını duyurdu. Hayati öneme sahip proje, iki kardeş ülke arasındaki köklü ve tarihi ilişkilerin derinliğini yansıtmasının yanı sıra, kalkınma alanında iş birliği ve entegrasyonu güçlendirmeye yönelik stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın pekiştirilmesi ve bölgede daha geniş bir refah ve gelişim ufkuna yönelik ortak iradeyi de ortaya koyuyor. Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin ilanı, iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı düzeyi teyit eden tarihi bir dönüm noktası olarak öne çıkarken, ulaşım sektöründe ikili iş birliğinin somut bir yansıması ve bölge için ortak gelecek vizyonunun sembolü niteliği taşıyor. Modern ve sürdürülebilir bir ulaşım sisteminin geliştirilmesinde iki ülke arasındaki entegrasyonu temsil eden proje, aynı zamanda turizmin büyümesine önemli katkı sağlamayı hedefliyor. Projenin, Suudi Arabistan ve Katar’daki turistik destinasyonlara erişimi kolaylaştırarak ziyaretçi sayısını artırması ve iki başkent arasında kısa ve sık seyahatleri teşvik etmesi bekleniyor.

Suudi Arabistan Ulaştırma ve Lojistik Hizmetleri Bakanı Mühendis Salih el-Casir ile Katar Ulaştırma Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdullah Al Sani tarafından yakın zamanda imzalanan anlaşma, Suudi Arabistan-Katar Hızlı Tren Projesi’nin fiilen başlamasının işaretini veriyor. Proje, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ve Veliaht Prens ile Katar Emiri’nin doğrudan ilgi ve desteği altında yürütülüyor; bu durum, iki kardeş ülke arasındaki entegrasyon projeleri arasında stratejik önemini ortaya koyuyor. Bu devasa proje, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonu ve Katar Ulusal 2030 Vizyonu’nun somut bir uygulaması olarak değerlendiriliyor. Proje, iki ülke liderliğinin, daha bağlantılı ve refah dolu bir gelecek yaratma vizyonunu yansıtıyor ve bölgedeki altyapı entegrasyonuna yönelik daha geniş bir çerçevede konumlanıyor; özellikle ulaşım, enerji ve ticaret alanlarında iş birliğini güçlendiriyor. Proje, sürdürülebilir kalkınmanın gerçek bir örneği olarak öne çıkıyor; vatandaşlar arasındaki bağları güçlendirirken, iki ülke arasındaki seyahati daha hızlı, konforlu ve güvenli hâle getiriyor. Ayrıca modern ve sürdürülebilir altyapının geliştirilmesi yoluyla ekonomik büyümeyi destekliyor, yaşam kalitesini artırıyor ve ileri düzeyde ulaşım seçenekleri sunuyor. Hızlı tren hattı, ekonomik çeşitliliğin sağlanmasına, turizmin canlandırılmasına ve ulaşım sektörünün etkinliğinin artırılmasına katkıda bulunacak. Projenin, başta havaalanları ve büyük ekonomik şehirlerle entegrasyonu sayesinde, iki ülke arasındaki ticaret, yatırım ve iş hareketliliğinde önemli değişiklikler yaratması bekleniyor. Böylece proje, iki halk için daha bağlantılı ve refah dolu bir geleceğin inşasında merkezi bir rol oynayacak ve Körfez’deki stratejik bağlantı zincirinin en önemli halkalarından biri olarak değerlendirilecek.

Suudi Arabistan ile Katar arasında inşa edilecek hızlı tren projesi, Riyad ile Doha’yı birbirine bağlamanın ötesinde, iki halk arasındaki tarihi ve kültürel bağların derinliğini de yansıtıyor. Proje, yalnızca bir altyapı yatırımı değil; ortak dini ve kültürel değerleri paylaşan, gelenek ve alışkanlıklarıyla birbirine yakın iki halkın birleşik geleceğini simgeleyen bir sembol niteliği taşıyor. Proje, ülkedeki ulaştırma ve lojistik sektörüne de önemli katkılar sağlayacak. Sektör, Kral Selman bin Abdulaziz’in liderliğinde ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın desteğiyle kapsamlı yapısal reformlar ve 280 milyar Suudi riyalini aşan ulusal ve uluslararası yatırım sözleşmeleriyle güçlendirilmiş durumda. Suudi Arabistan, güçlü ve yatırım çekici ulaşım ile lojistik altyapısına sahip bir ülke olarak öne çıkıyor. Riyad-Doha hızlı tren hattı, toplam 785 kilometrelik uzunluğuyla yolculara hızlı ve sürdürülebilir bir seyahat imkânı sunacak. Proje, Riyad’daki Kral Selman Uluslararası Havalimanı ile Doha’daki Hamad Uluslararası Havalimanı’nı birbirine bağlayarak iş ve turizm amaçlı seyahatlerde esneklik sağlayacak. Hattın güzergâhı Riyad, Hufuf ve Dammam olmak üzere üç önemli Suudi şehrine de uzanacak ve toplamda 5 ana yolcu istasyonu yer alacak. Bu istasyonlar, konfor, hız ve akıllı teknolojileri bir araya getirerek modern bir yolculuk deneyimi sunacak. Trenin saatte 300 kilometreyi aşan hızı, iki başkent arasındaki seyahat süresini yaklaşık iki saate indirecek. Bu sayede ticaret ve turizm hareketliliği artacak, ekonomik büyüme desteklenecek ve yaşam kalitesi yükseltilecek. Proje, yıllık 10 milyondan fazla yolcuya hizmet verecek ve Suudi Arabistan ile Katar’daki önemli turistik ve kültürel noktaların keşfini kolaylaştıracak. Ayrıca proje, hafif ve orta ağırlıktaki yük taşımacılığını geliştirerek sınır ötesi lojistik çözümler sunacak, iki ülke arasındaki ticaret hacmini artıracak ve teslim sürelerini kısaltarak operasyonel maliyetleri düşürecek. Yapım ve işletme aşamalarında ise Suudi Arabistan ve Katar’da 30 binden fazla doğrudan ve dolaylı istihdam yaratması öngörülüyor. Tüm bu özellikleriyle proje, bölgesel kalkınmayı destekleyen ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasındaki entegrasyonu güçlendiren stratejik bir altyapı yatırımı olarak öne çıkıyor.

Bu stratejik projenin altyapı inşaatları, yerel müteahhitlik şirketleri tarafından gerçekleştirilecek; modern tren teknolojileri ise alanında uzman uluslararası şirketler tarafından sağlanacak. Projenin tamamlanması, altı yıllık bir zaman çizelgesine göre yürütülecek ve en yüksek uluslararası kalite ve güvenlik standartlarına uygun olarak gerçekleştirilecek. Tren hattında en son demiryolu teknolojileri ve akıllı mühendislik çözümleri kullanılacak, böylece güvenli ve sorunsuz bir işletme sağlanacak. Proje, çevresel sürdürülebilirliği destekleyerek karbon emisyonlarını azaltacak ve bölgedeki akıllı ve sürdürülebilir ulaşım çözümlerine geçişi teşvik edecek. Böylece ekonomik ve lojistik entegrasyonda yeni bir dönemin temelleri atılmış olacak. Hızlı tren, iki ülke arasındaki ticaret ve turizm hareketliliğinin haritasını yeniden çizecek. Geleneksel ulaşım yollarının ötesine geçerek bireylerin hareketini kolaylaştıracak, turizm ile büyük spor ve eğlence etkinliklerini canlandıracak ve yaşam kalitesini yükseltecek. Projede tamamen temiz enerji kullanılacak; elektrikli trenler sayesinde çevreye olumlu katkı sağlanacak ve bireysel taşımacılıktan toplu taşımaya geçiş, çevresel yükü büyük ölçüde hafifletecek. Altı yıl içinde tamamlanması planlanan proje, güvenli ve sorunsuz işletmeyi garanti eden en son demiryolu ve akıllı mühendislik teknolojilerini bir araya getirecek. Suudi Arabistan-Katar hızlı tren hattı, hız, sürdürülebilirlik ve benzersiz yolculuk deneyimini bir araya getirerek bölgede ulaşım ve seyahat geleceği için yeni bir standart oluşturacak ve yenilik ile ilerlemenin sembolü olacak.

Başarıyı veren Allah’tır…