Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni aramızda görmeyi canıgönülden arzu ediyoruz

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Konseyi 8. Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, "Aile resmimizin daha da zenginleşmesi için önümüzdeki dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni aramızda görmeyi canıgönülden arzu ediyoruz." dedi.

AA
AA
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni aramızda görmeyi canıgönülden arzu ediyoruz

AA
AA

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nda "Yeşil Teknolojiler ve Dijital Çağda Akıllı Şehirler" teması altında düzenlenen Türk Konseyi 8. Zirvesi'nde konuştu.
Konsey'e üye ülkelerin liderlerini medeniyetlerin beşiği İstanbul'da misafir etmekten büyük bahtiyarlık duyduğunu dile getiren Erdoğan, "Aile Meclisimizin, Kadirli Doğanım Sayın Berdimuhammedov’un da gözlemci olarak iştirakiyle ikmalinden ayrı bir memnuniyet duyuyorum." ifadelerini kullandı.
Tarihi kararlara imza atılacak zirvenin ülkeleri ve tüm insanlık için hayırlara vesile olmasını dileyen Erdoğan, dönem başkanlığının devralındığı Azerbaycan'ı, salgına rağmen yürüttükleri başarılı çalışmalar için tebrik etti. Erdoğan, bu sabah İstanbul'un tarihi yarımadasında, Konsey'in sekretaryasına tahsis ettikleri yeni binada üye ülke bayraklarının birlikte göndere çekilmesinin mutluluğunu paylaştıklarını dile getirdi.
Zirvede birçok ilklere de şahitlik edileceğine vurgu yapan Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Kurumsallaşmasını geliştiren, bölgesinde ve ötesinde itibarını artıran Konseyimizin adını Türk Devletleri Teşkilatı olarak değiştiriyoruz. Tabii bu tarihi değişikliğin sadece sözde kalmaması, fiiliyata da dönüşmesi gerekiyor. Gerek sekretaryanın yapısı ve çalışma usulleri gerek siyasi, iktisadi ve toplumsal dayanışmamız aile meclisimizin örgüt niteliğini yansıtmalıdır. Ülkelerimizi ve bölgemizi ilgilendiren meseleleri ve fırsatları istişare etmek için teşkilatımızdan daha fazla faydalanmalıyız. Bu manada, Dışişleri Bakanlarımızın 27 Eylül'de Afganistan konusunda yaptıkları olağanüstü toplantı bir ilki teşkil etmiştir. Türk Devletleri Teşkilatı olarak Gözlemci Üyemiz Macaristan'la birlikte salgın karşısında verdiğimiz ortak mücadele de bir diğer başarı örneğidir. Bugün ayrıca değerli katkılarınızla hazırlanan Türk Dünyası 2040 Vizyon Belgesi'ni uygulamaya alacağız. Bu belge, ufkumuzun sadece üye ülkelerle sınırlı kalmadığını gösterecek, barış, huzur ve refahı tüm bölgemize yayma irademizin tezahürü olacaktır."

"Ülkelerimiz arasındaki ticaretin önündeki tarife dışı tüm engelleri kaldırmalıyız"
Siyasi ve toplumsal dayanışmada olduğu gibi iktisadi ve ticari iş birliğini de müşterek adımlarla çeşitlendirmek ve güçlendirmek durumunda olduklarını belirten Erdoğan, toplam ticaret hacminin yaklaşık 21 milyar dolar düzeyinde seyrettiğini, bu rakamın, dünyanın geri kalanıyla olan toplam ticaret hacminin sadece yine yaklaşık yüzde 3'üne tekabül ettiğini anlattı.
"Dilde, fikirde, amelde birlik" anlayışıyla bu rakamın yüzde 10'lara taşınması gerektiğini dile getiren Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Hem ticaretimizi hem karşılıklı yatırımlarımızı süratle artırmalıyız. Ülkelerimiz arasındaki ticaretin önündeki tarife dışı tüm engelleri kaldırmalıyız. Bu maksatla Ticareti Kolaylaştırma Strateji Belgesi'nin imzalanmasına özellikle önem veriyorum. Ancak, kara, hava ve deniz yollarıyla birbirimize sımsıkı bir şekilde bağlanamazsak, istediğimiz sonuçları elde edemeyiz. Transit geçiş belgelerini artık gündemimizden çıkarmalı, gümrük mevzuat ve uygulamalarımızı uyumlaştırmalı, geçiş ücretlerini rekabetçi bir düzeye çekmeliyiz. Bu doğrultuda, Uluslararası Kombine Yük Taşımacılığı Anlaşması'nı bir an önce imzalamalıyız. Böylelikle, Hazar Geçişli Uluslararası Doğu-Batı Orta Koridor başta olmak üzere, aramızdaki tüm yolları bu coğrafyanın ana arterleri haline getirebiliriz. Azerbaycan-Nahçıvan bağlantısı da bu anlamda hayati nitelik arz ediyor. Bölgenin transit ve lojistik merkez olma konumundan şüphesiz hepimiz istifade edeceğiz. Malum, Sayın Binali Yıldırım'ı Aksakallar Konseyi'ne Türkiye'nin Aksakalı olarak atadık. Binali Bey'in, tecrübesi ve birikimiyle ulaştırma başta olmak üzere Konsey'in çalışmalarına her alanda değerli katkılar sağlayacağına inanıyorum. Üstlendiği bu önemli görevde kendisine başarılar diliyorum."

"Dijital dönüşüme liderlik etmeliyiz"
Zirvenin temasının "Yeşil Teknolojiler ve Dijital Çağda Akıllı Şehirler" olduğunu aktaran Erdoğan, çevre kirliliği ve iklim değişikliğiyle mücadele konularında, Türkiye olarak daima hassasiyet gösterdiklerini söyledi.
Paris İklim Anlaşması'nı onaylayıp yürürlüğe koyarak iklim değişikliğiyle mücadele ve uyum noktasında yeni bir dönemin kapılarını açtıklarına değinen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Dönem başkanlığımız süresince bu küresel meselede çok taraflı iş birliğinin geliştirilmesi için yoğun çaba harcayacağız. Bu adımlarımızı, bölgemizin dijital çağda çevreye en duyarlı şekilde inkişafı için uzun soluklu bir çabanın ilk adımı olarak nitelendiriyoruz. Önümüzdeki süreçte şehirlerimizi, yeni teknolojileri ve yenilikçi yaklaşımları kullanarak 'akıllı şehirlere' dönüştürmeliyiz. Akıllı şehir çözümlerinin temelini veri odaklı stratejiler ve bu stratejilerin üretimi ileri düzeyli teknolojiler oluşturacaktır. Ulusal Yapay Zeka Stratejimizi geliştirerek, bu doğrultuda bir üst aşamaya çıkacak adımı attık. Stratejimizi teşkilatımıza da teşmil ederek, müşterek bir saydam ve katılımcı Yapay Zeka Portalı'nın tesisi için çalışmaya başlayalım istiyoruz. Teşkilat olarak bu konularda ortak politikalar geliştirmeli ve dijital dönüşüme liderlik etmeliyiz. Bu doğrultuda, tüm paydaşlarla birlikte 'insan odaklı' ortak stratejik planlar oluşturmalı, dijital dönüşümün yol haritasını belirlemeliyiz. Yeşil büyümeye yönelik ortak projelere birlikte imza atmalıyız. Akıllı şehircilik alanında işgalden azat edilen Zengilan'da başlatılan atılım, Türkistan'ın kalkınması, Ahal'deki yoğun faaliyetler, Budapeşte'deki uygulamalar, Kırgızistan ve Özbekistan'daki çalışmalar takdire şayandır."

Doğal afetlerle mücadelede iş birliği
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, karşı karşıya kalınan bir diğer hakikatin ise küresel ısınmanın da etkisiyle doğal afetlerin sayısının ve yıkıcı sonuçlarının katlanarak artması olduğunu vurgulayarak, "Bu vesileyle, yaz aylarında yaşadığımız büyük yangınların söndürülmesinde bizimle dayanışma gösteren tüm dost ülkelere teşekkür ediyorum. Doğal afetlerle mücadele noktasında da iş birliğimizi geliştirmemiz gerekiyor. Türkiye olarak bu amaçla; arama, kurtarma ve doğal afetler sonrası rehabilitasyon konularında ortak hareket etmek üzere 'Türk Devletleri Teşkilatı Sivil Koruma Mekanizması' kurulmasını teklif ediyoruz." diye konuştu.

Terör örgütleriyle ortak mücadele
Terör örgütleriyle ortak mücadelenin de gündemin önemli unsurlarından biri olması gerektiğini belirten Erdoğan, "PKK-YPG, DEAŞ ve FETÖ gibi şer odakları başta olmak üzere, terörün her türlüsüyle mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız. Bu konuda iş birliğimizi artırmalıyız. Ayrıca İslam ve yabancı düşmanlığı gibi çağımızın vebası olan yıkıcı akımlarla mücadelede birlikte hareket etmeliyiz." ifadesini kullandı.

"TEKNOFEST'i gelecek sene Azerbaycan'da gerçekleştireceğiz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, teşkilatın uluslararası bir kuruluş olarak cazibe merkezi haline dönüştüğünü memnuniyetle müşahede ettiklerinin altını çizerek, konuşmasını şöyle tamamladı:
"Bu kapsamda teşkilatımızın gözlemcilik statüsü ve ortaklık kurma usullerine ilişkin kararları da bugün kabul edeceğiz. Aile resmimizin daha da zenginleşmesi için önümüzdeki dönemde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni aramızda görmeyi canıgönülden arzu ediyoruz. Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası olan Kıbrıs Türklerinin maruz bırakıldığı tecrit ve ambargonun hafifletilmesinde kıymetli desteklerinize güveniyorum. Dönem Başkanlığımızda Dünya Göçebe Oyunlarının dördüncüsüne de ev sahipliği yapacağız. İkincisini mart ayında düzenleyeceğimiz Antalya Diplomasi Forumu'na hepinizi özellikle davet ediyorum. Dört yıldır ülkemizde başarıyla düzenlenen TEKNOFEST'i gelecek sene Azerbaycan'da gerçekleştireceğiz. TEKNOFEST'in önümüzdeki yıllarda diğer kardeş ülkelerde de düzenlenmesi yararlı olacaktır. Bu düşüncelerle sözlerime son verirken, birliğimizin tarihi dönüm noktalarından biri olan zirvemizin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Genel Sekreter Bağdat Bey ve sekretarya başta olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyorum."

Erdoğan, Aliyev'e "Türk Dünyası Ali Nişanı" takdim etti
Konuşmasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk Karabağ Zaferi dolayısıyla Türk Konseyi adına "Türk Dünyası Ali Nişanı"nı Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'e takdim etti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aliyev'e hitaben şunları söyledi:
"Sayın Cumhurbaşkanı, aziz kardeşim, muzaffer ali başkumandan İlham Aliyev. Dirayetli liderliğinizde Karabağ'da yaklaşık 30 yıllık süren işgale 44 gün gibi kısa bir sürede son verilmiştir. Bu sadece Azerbaycanlı kardeşlerimiz için değil, Türk dünyası için büyük anlam taşımaktadır. Vatan muharebesi sonucunda yıllardır uygulanmayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları hayata geçirilmiştir. Azerbaycan bu şekilde uluslararası kamuoyunun hafızasına adalet mesajını nakşetmiştir. Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü yeniden sağlaması Türk dünyasının birliğini ve beraberliğini pekiştirmiştir. Karabağ'ın azatlığının sembolü olan har-ı bülbül Türk dünyası için zaferin müjdecisi olmuştur. Karabağ Zaferi, sadece işgal altındaki toprakları azat etmemiş, aynı zamanda bölgemizde özlemini duyduğumuz kalıcı barış, istikrar ve iş birliğine giden yolun da önünü açmıştır."
İlham Aliyev'e Türk Dünyası Ali Nişanı'nı takdim etmekten duyduğu bahtiyarlığı dile getiren Erdoğan, azatlık yolunda şehadete erişen kahramanları rahmetle ve minnetle yad etti.
Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev de Erdoğan'ın girişimiyle böyle bir nişana layık görülmekten duyduğu mutluluğu dile getirdi.



Putinizm Batı'nın korktuğu gibi kalıcı bir tehdide dönüşür mü?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)
TT

Putinizm Batı'nın korktuğu gibi kalıcı bir tehdide dönüşür mü?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'nın merkezindeki Kremlin Duvarı önünde düzenlenen miting sırasında konuşma yaparken (AFP)

İnci Mecdi

Önümüzdeki yıllarda Rusya'nın siyasi hayatı ‘yeni Putinizm’ tarafından şekillendirilecek gibi görünüyor. Peki, Batı bunun karşısında nasıl bir tutum sergileyecek?

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu ayın başlarında yapılan başkanlık seçimlerini oyların yüzde 87,2’sini alarak kazandı. Putin’in muhalifleri, baskılar ve kısıtlayıcı genel atmosfer nedeniyle seçim arenasından uzak dururken, anketler Putin’in ‘büyük bir halk desteğine’ sahip olduğunu gösterdi.

Almanya merkezli istatistik şirketi Statista'nın yayınladığı son verilere göre Putin'in popülaritesi geçtiğimiz şubat ayında yüzde 86'ya ulaştı. Aynı veriler, 10 Rus'tan 8’inin Putin’i desteklediğini gösterirken rakamlar, Putin’in popülaritesinin Ukrayna savaşı öncesine kıyasla arttığını ortaya koydu.

Batı'nın Rusya'ya hem Ukrayna'daki savaşa, hem de öncesinde 2008 yılında Gürcistan’daki savaşa ve 2014 yılında Kırım Yarımadası'nı ve Sivastopol şehrini ilhakına yanıt olarak uyguladığı yaptırımlara rağmen Putin’e birinci başkanlık döneminin başladığı 2000 yılından bu yana verilen en yüksek destek oranı yaklaşık yüzde 88 olarak kayıtlara geçti. Rus halkının Putin’e verdiği destek oranı sonraki yıllarda da yüksek olarak devam etti.

Şu an 71 yaşında olan Putin, 2030 yılına kadar iktidarda kalacağı yeni başkanlık dönemine başladı. Bunun yanında Putin, 2020 yılında yapılan anayasa değişikliğine göre 2036 yılına kadar iktidarda kalabilecek.

Doğal olarak birçok kişi, otuz yılı aşkın bir süre iktidarda kaldıktan sonra Putin'in yerini kimin alacağını merak ediyor? Ancak bu soru, özellikle gözlemcilerin ‘Putinizm’ olarak tanımladığı sürecin devam etmesi çerçevesinde Rusya’nın Putin'den sonra nasıl bir rejim olabileceği gibi daha acil cevap bulunması gereken sorulardan kaynaklanıyor. Peki Rusya, Batı'nın sonsuza dek mücadele etmesini gerektirecek şekilde Doğu'dan gelen tehdit olarak kalmaya devam edecek mi?

Putinizm kalıcı

Gözlemciler, Rus liderin yirmi yılı aşkın bir süredir devam eden iktidarı boyunca, kendisi iktidardan ayrıldıktan sonra da kalıcı olacak bir rejim kurduğunda hemfikirler ve bu rejime ‘Putinizm’ adını verdiler.

Washington'daki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (CSIS) araştırmacılarına göre Putin, Rusya'nın büyüklüğü, istisnacılığı ve Batı'ya karşı tarihi mücadelesi sayesinde güçlenen emperyalist bir ulus devlet fikrini destekleyen 'Putinizm' ideolojisini kurdu.

CSIS tarafından geçtiğimiz yıl eylül ayında yayınlanan ‘The Ideology of Putinism: Is It Sustainable?’ (Putinizmin İdeolojisi: Sürdürülebilir mi?) başlıklı araştırmada Putin'in ideolojisinin temel dayanağını oluşturan devlet doktrininin, güçlü, istikrarlı bir devlete saygı duyma ve Rusların Rus olmasına izin verme temeline dayandığını ve bu devletin istisnacılık ve geleneksel değerlere dayandığı belirtildi.

Araştırmaya göre bir diğer temel dayanak ise Batı karşıtlığı ve bu dayanak Rusya'nın istisnacılığıyla birleştiğinde Rusya merkezli çok kültürlülüğü, geleneksel aileyi ve cinsiyet rollerini koruyan ve materyalizme ve bireyciliğe karşı bekçilik yapan büyük bir güç ve medeniyet devleti olarak Rusya'nın ‘mesihçi fikrini’ teşvik ediyor.

Bu ideoloji, felsefi metinlerde açıkça ifade edilmese de çoğu zaman atıflar, semboller ve popüler kültür aracılığıyla özümsenir. Bu da daha az eğitimli insanlar için esnek ve benimsenmesini kolay hale gelmesini sağlar.

Araştırma, Putin'in ideolojisinin esnekliğinin ve yaydığı anlatıların basitliğinin ‘yakın bir gelecek yok olmayacağını, hatta Ruslar arasında daha da yerleşebileceğini’ öne sürdü. Bu da Putin, ister yaşlılığa bağlı olarak isterse askeri darbe nedeniyle iktidardan uzaklaşsa bile Putinizmin devam edeceği anlamına geliyor. Gözlemciler ayrıca Rusya'nın siyaset ve ekonomi çevrelerindeki seçkinlerinin ‘iktidarın Putin'den Putin'e benzeyen başka bir kişiye devredilmesini’ sağlayacaklarını düşünüyor.

Moskova Ekonomik ve Sosyal Bilimler Yüksekokulu öğretim görevlisi Nikita Shavin, ypatığı değerlendirmede “Bir rejim için daha gerçekçi ve dolayısıyla tehlikeli olan, rejimi içeriden kurtarma ve normalleştirme girişimleridir” ifadelerini kullandı. ‘Putin'siz Putinizm' gibi bir senaryo, yalnızca söz konusu seçkinler için değil, aynı zamanda son yıllardaki ekonomik başarılardan büyük ölçüde memnun olan Rus nüfusunun büyük bir kesimi için de çekici görünebilir. Putin yönetimi askeri başarısızlıklarını baskılayıcı ve istikrarsızlaştırıcı histerik tutumlarla ve irrasyonel ekonomik davranışlarla telafi etmeye çalışırken, böyle bir alternatife olan talepte doğal olarak bir artış oldu.

Putinizmin Putin olmadan da devam edeceği tahmin edilirken ‘Bu, Rusya’nın NATO'nun doğu kanadına yönelik tehdidinin devam ettiği anlamına mı geliyor?’ sorusu halen cevap bekliyor.

Orta ve Doğu Avrupa yıllarca, Rusya’nın zayıf olduğu 1990'lı yıllarda bile Rusya'nın gölgesinde yaşadı. Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan'ın NATO'ya üye olmasına karşı çıkmadı.  Rusya'ya dair korku, tarihten gelen bir travmadan ve onlarca yıllık hakimiyetin ve sert siyasi, askeri ve ekonomik tutumların bıraktığı izden kaynaklanıyordu. Ardından, Gürcistan ve Ukrayna'da olduğu gibi komşularına karşı ya korkutarak ya da doğrudan ordusunu kullanarak baskı uygulayan saldırgan eylemlere başlayan Putin dönemi geldi. Gözlemcilere göre bu dönem, ulusal emperyalist devlet fikrini kanıtlamada Putinizmin temel direklerinden biriydi.

Üç jeostratejik hedef

Avrupa Politika Analizi Merkezi’nin (CEPA) geçtiğimiz şubat ayında ev sahipliğini yaptığı sempozyumda araştırmacılar, Rusya'nın üç jeostratejik hedefe kalıcı olarak bağlı göründüğünün altını çizdiler. Araştırmacılara göre bu üç jeostratejik hedeften ilki, eski Rus İmparatorluğu üzerindeki bölgesel, siyasi, ekonomik ve askeri hakimiyet. İkincisi Batılı güçlerin Rusya’nın bu hegemonyasını engelleyen kurumlarını ve yapılarını (bu ister askeri uyum olsun ister Avrupa projesinin, Kuzey Atlantik projesinin ve NATO'nun bütünlüğü olsun, ister ekonomik güç yapıları olsun) zayıflatmaktır. Çünkü Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar etkili oluyor ve Rus politikasını engelliyor. Üçüncüsü ise içerideki baskıcı ortamın uluslararası çatışmayla birleşmesi. Kremlin bu sayede uluslararası ve jeopolitik çatışmayı, iç siyasi ve ekonomik hegemonyayı dayatmak ve aynı zamanda esasen tüm Rus sistemini silahlandırmak için kullanabiliyor.

ABD'nin Virginia eyaletindeki Regent Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olan Robert F. Schwarzwalder, Putinizmin seçkinlerden oluşan devlete, hükümete ve toplumsal yaşamın tüm yönlerine ‘milletin genel gerçekliği’ olarak baktığını söylerken Putinizmi Nazizme ve Marksizme benzetti. Hem Nazizm hem de Marksizm aileyi, kiliseyi, orduyu, ekonomiyi ve diğer her alanı kontrol ediyordu. Schwarzwalder’e göre Putin de Rusya'yı, tüm ulusun kendi ideolojisine karşı çıkmadan hareket ettiği bir varlık olarak görüyor.

Schwarzwalder, Putin’in bir Ortodoks Hıristiyan olmasına rağmen gerçek inancının, Rusya'nın benzersiz bir dini ve siyasi varlık olduğuna dair belirsiz bir inanca dayandığını söyledi. Daha önce de bir araştırmacı Putin ile ilgili “Rus halkının kimliğine ve yüzyıllar boyunca değişmeyen değerlerine inanıyor” diye yazmıştı. Bu daha çok vatanseverliğin ötesinde, anavatan Rusya’nın uluslar topluluğu arasındaki benzersizliğini ve üstünlüğünü vurgulayan kibirli bir milliyetçilik. Bu aynı zamanda Putin'in barışçıl bir komşuya yönelik haksız, kanlı saldırıyı neden meşrulaştırabildiğini de açıklıyor. Zira Rus halkının tek bir devlet çatısı altında bir araya gelmesi, isteseler de istemeseler de bir ananın dağılan evlatlarını bir araya getirme meselesidir.

Schwarzwalder ve diğer araştırmacılar, Rusya'nın ‘başa bela olmaya devam edeceğine’ inanıyor ve bu yüzden sakin ve kararlı bir şekilde “ABD ve müttefikleri savunmalarını güçlendirmeli” diyorlar. Schwarzwalder ve diğer araştırmacılara göre ABD ve müttefiklerinin aynı zamanda Putin'e (ve ondan sonra gelecek olanlara) Rusya'nın başka bir ülkeye yapacağı herhangi bir saldırının ‘rejiminin toparlanmakta zorlanacağı bir darbeyle karşılanacağını’ öğretmeleri de gerekiyor.

CEPA ve Tufts Üniversitesi'nden Pavel Luzhin, Rusya'nın yenilgiden kaçamayacağını belirterek “Çünkü bu, Rusya-Ukrayna savaşı meselesi değil, Avrupa ülkelerinin, ABD’nin, demokrasinin ve dünyanın güvenliği meselesi” değerlendirmesinde bulundu.

King's College London'da (KCL) öğretim görevlisi ve Washington merkezli Quincy Enstitüsü'nde Avrasya Programı direktörü olan Anatole Levin, Ukrayna'da devam eden savaşa rağmen, NATO ile Rusya'nın istenmeyen bir çatışma sonucu savaşa girme riskinin arttığını düşünüyor. Levin’e göre Rusya, daha doğrusu Putinizm, Avrupa Birliği'ne (AB) ve NATO'ya geniş çaplı bir saldırı başlatma niyetinde olmadığından Avrupa için ciddi bir tehdit oluşturmuyor. Putin, son olarak ABD'li televizyon sunucusu Tucker Carlson'a verdiği röportajda, NATO Rusya'ya saldırmadığı sürece Rusya'nın da NATO'ya saldırmayacağını birkaç kez vurguladı.

Putinizm tehlikesini abartmak

Putin'in açıklamalarının doğruluğunun en azından nesnel olmak üzere bir dizi nedeni olduğunu düşünen Levin’e göre Rusya’nın, sanılandan ve Putin'in savaş öncesinde tahmin ettiğinden çok daha zayıf bir askeri güç olduğu ortaya çıktığını söyledi. Ukrayna'daki savaşı hızlı bir şekilde çözememesinin yanı sıra Rus ordusunun mevcut ilerleme ve elde edilen başarılara rağmen 2022 yılı boyunca kayıplar vermesi ve Ukrayna’nın Rus Donanması’nın Karadeniz Filosuna ağır darbe indirmesi bunu net bir şekilde ortaya koydu. Putin'in nükleer silah kullanma tehditleri ABD ve NATO'yu Ukrayna'ya doğrudan müdahale etmekten caydırmayı amaçlasa da Rus hükümeti, NATO'ya karşı hamleleri konusunda NATO’nun Kiev'e sağladığı muazzam yardıma rağmen şimdiye kadar oldukça temkinli davrandı.

Rusya'nın Batı'nın düşündüğü gibi bir tehdit olmadığını düşünen Levin, bu düşüncesini şu sözlerle teyit etti:

“NATO'nun genişlemesi konusu ilk kez 1990'lı yılların ortalarında gündeme geldi. Rus yetkililer, gazeteciler ve dış politikanın öncüleri bana Doğu Avrupa'yı ve hatta Baltık ülkelerini pek umursamadıklarını söylediler. Korkuları şey, NATO'nun nasıl bir tutum sergileyeceğini bilmemesi ve Ukrayna’yı tamamen ele geçirmekle tehdit etmesi durumunda Rusya ile savaşmak zorunda kalacak olmasıydı.”

İngiliz profesör, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Geçtiğimiz otuz yıl içinde hiçbir Rus kurumu bana Moskova'nın Polonya'ya saldırabileceğini söylemedi. Baltık ülkeleri ile ilgili olarak konunun gündeme getirildiği tek zaman Litvanya'nın Rusya'nın Kaliningrad bölgesini ablukaya aldığı dönemdi.”

Levin, bu yüzden Rusya’ya yalnızca askeri bir perspektiften bakmak yerine Putin'in barış görüşmeleri ve itidalli, bilgece, Avrupa’nın ​​çıkarına ve gerçekçi diplomasi önerisinin kabul edilmesini savunuyor.

“Neoputinizm”

Öte yandan Nikita Shavin, önümüzdeki yıllarda Rus siyaset sahnesini şekillendirecek olan ‘neoputinizm’ ya da ‘neo-Putinizm’den bahsetti. Shavin’e göre Rus oligarkları, devlet bürokratlarını ve savaştan ve ekonomik zorluklardan bıkan, ama aynı zamanda radikal değişime hazır olmayan vatandaşları birleştirmeyi başaran neo-Putinizm, Putin'in iktidarına yönelik en ciddi iç tehditlerden birini oluşturuyor.

Neo-Putinizmin savaşı sona erdirmek ve iktidarı değiştirmek için itici güç olma potansiyeline sahip olduğunu söyleyen Shavin, bunun işaret ettiği belirsizliğe rağmen Putin’in iktidarını baltaladığını ve onu içeriden böldüğünü belirtti. Shavin’e göre Ukrayna savaşı devam ederken neo-Putinizm giderek daha fazla savaş karşıtı bir tutum sergilemeye başlayacak ve diğer savaş karşıtı güçlerle ortak zemin arayışına girecek. Neo-Putinizmin o an için doğal bir müttefik olacağını vurgulayan Shavin, “Neo-Putinizm, diğer savaş karşıtı güçlerle birleşerek ideolojik bir biçim alabilir ve Putin iktidarına uygun bir alternatif haline gelebilir” dedi.

*Bu makale Şarku’ Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


İsrail ordusu, önde gelen Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

El Şifa Hastanesi (Reuters)
El Şifa Hastanesi (Reuters)
TT

İsrail ordusu, önde gelen Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

El Şifa Hastanesi (Reuters)
El Şifa Hastanesi (Reuters)

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee dün (Perşembe) yaptığı açıklamada, ordu güçlerinin Hamas hareketinin askeri kanadının malzeme ve insan gücü bölümü başkanının öldürdüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Jerusalem Post gazetesinden aktardığı habere göre İsrail ordusunun Gazze'deki Şifa Tıp Kompleksi'nde hareketin üst düzey bir liderini öldürdü. Adraee, Raed Thabet adlı liderin "daha önce Hamas üretim sisteminin başkanı olarak çalıştığını ve örgütün malzeme ve silahlanma konusunda uzman olduğunu" belirtti.

Adraee’nın açıklamasına göre Gazze Şeridi'ndeki Hamas hareketinin lideri Yahya Al-Sinwar ve hareketin askeri komutanı Muhammad Al-Deif'e yakın olduğunu kaydeden Thabet, askeri kanadın en önde gelen on lideri arasında değerlendiriliyordu.

Adraee, “Thabet, güçlerimizle çatışarak hastaneden kaçmaya çalışırken yanındaki iki kişiyle birlikte etkisiz hale getirildi" ifadelerini kullandı.


Polonya ve Ukrayna başbakanları, çiftçi protestolarını ele almak için bir araya geldi

AA
AA
TT

Polonya ve Ukrayna başbakanları, çiftçi protestolarını ele almak için bir araya geldi

AA
AA

Shmyhal, mevkidaşı Tusk ile sınır bölgesindeki çiftçi ablukası hakkında istişare etmek için Polonya'nın başkenti Varşova'da bir araya geldi.

Tusk, Ukrayna'dan ithal edilecek mallara sınırlama getirilmesini ve ihtiyaç sahibi ülkelerle yapılan ithalatın artırılmasını teklif etti.

Polonyalı çiftçiler, hükümetin, Ukrayna'dan ucuza tarım ürünü ithalatını askıya almayı kabul etmesi üzerine protestolarını 21 Mart'ta sonlandırmıştı.

Avrupa'da çiftçi protestoları

Başta Almanya, Fransa, İtalya, İspanya, Hollanda, Belçika, Macaristan ve Yunanistan olmak üzere pek çok AB ülkesindeki çiftçiler, son dönemde uygulanan tarım politikalarına tepki gösteriyor.

Tepki gösterilen konular arasında Birliğin tarım politikaları, karmaşık piyasa düzenlemeleri, doğa restorasyon hedefleri, desteklemelerdeki kesintiler, yüksek enerji, yakıt ve gübre maliyetleri, gübre ve pestisit kullanımına getirilen sınırlamalar, Ukrayna'dan gelen ucuz tahıl ürünleri ve su tasarruf tedbirleri yer alıyor.

Çiftçiler, AB'ye, "Yeşil Mutabakat kapsamında karbon gübre ve pestisit kullanımına ilişkin katı kurallar getirerek tarımsal üretimi zorlaştırma" eleştirisinde bulunuyor.


Trump’ın kampanyası için satışa koyduğu ürünler ABD’de gündem oldu

AA
AA
TT

Trump’ın kampanyası için satışa koyduğu ürünler ABD’de gündem oldu

AA
AA

Oyunculuktan ABD Başkanlığına kadar birçok alanda kendini gösteren Trump'ın kendi adını taşıyan markası "Trumpstore.com" internet sitesinde, çeşitli kategorilerde ürünler sunuyor.

Sitede "başarı ve güç kokan" parfümden pijamaya, golf çantasından köpek oyuncağına, dudak nemlendiricisinden spor ayakkabıya geniş bir yelpazede ürünler satışa sunuluyor.

"Victory 45" ürün serisinin bir parçası olan ve "başarı ve güç" koktuğu öne sürülen parfümün üzerinde Trump'ın altın renkli büstü bulunuyor. Parfümün fiyatı ise 99 dolar. Serinin bir diğer ürünü olan altın renkli ve ABD bayrağı desenli 399 dolarlık spor ayakkabısı da hem görünümü hem de oldukça yüksek fiyatı ile dikkati çekiyor.

ABD basınında birçok medya kuruluşu ve sosyal medya kullanıcısı Trump'ın ürünlerini ve fiyatlarını eleştirdi.

MSNBC'deki "All In With Chris Hayes" programının sunucusu Hayes, "Donald Trump'ın acilen paraya ihtiyacı var" yorumunun ardından, Trump'ın koleksiyonundaki ürünleri göstererek dalga geçti.

Trump'ın son zamanlarda yüksek meblağlardaki hukuki harcamaları yüzünden "parasının suyunu çektiğini" ifade eden Hayes, Trump'ın ürünlerinin satışlarının oldukça arttığına dikkati çekti.

Birçok sosyal medya kullanıcısı, Trump'ın kendi ürettiği 59,99 dolarlık Tanrı ABD'yi Korusun (God Bless the USA) İncillerini tanıtmasının ardından, eski Başkanın daha önce İncil hakkında konuştuğu videolardan kesitleri toplayıp, konuya ilişkin "bilgisizliği ile" alay etti.

Trump pazarlamada "yok yok"

Donald Trump'ın emlak sektöründe dolandırıcılık suçlamasıyla yargılandığı dava sonucu çarptırıldığı 175 milyon dolar ceza ve artan hukuki masrafların ardından, kendi markasına ait ürünlerin yelpazesi genişlerken, fiyatlarında da artış görüldü.

Çeşitli spor aksesuarlarından çikolata ve köpek oyuncağına kadar farklı ürünlerin bulunduğu Trump Store'daki en pahalı ürünün 675 dolar ile sınırlı sayıda satılan golf çantası olduğu görüldü. Ürünlerden en ucuzu ise 8 dolarlık bir dudak nemlendiricisi oldu.

İnternet sitesinde 95 dolarlık Mar-a-Lago Noel ağacı süsünden 22 dolarlık köpek oyuncağına kadar çok sayıda ilginç ürün de bulunuyor.

Bu ürünlerin en popülerlerinden bazıları ise 50 dolarlık MAGA (Make America Great Again) şapkası, Trump'ın isminin yer aldığı 185 dolarlık Amerikan futbolu topu ve 125 dolarlık ipek kravat oldu.

Sitede, 185 dolarlık pickleball raketi, Trump'ın imzaladığı 500 dolarlık "Our Journey Together" kitaplarının yanı sıra 28 dolarlık Trump logolu hediye paketi de ürünler arasında yer alıyor.


Çin, Filipinler’i Güney Çin Denizi’ndeki gerilimin nedeni olmakla suçladı

Çin Sahil Güvenlik gemisi Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı bir bölgede Filipinler’e ait bir gemiye su sıkıyor (AFP)
Çin Sahil Güvenlik gemisi Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı bir bölgede Filipinler’e ait bir gemiye su sıkıyor (AFP)
TT

Çin, Filipinler’i Güney Çin Denizi’ndeki gerilimin nedeni olmakla suçladı

Çin Sahil Güvenlik gemisi Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı bir bölgede Filipinler’e ait bir gemiye su sıkıyor (AFP)
Çin Sahil Güvenlik gemisi Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı bir bölgede Filipinler’e ait bir gemiye su sıkıyor (AFP)

Çin Savunma Bakanlığı, Güney Çin Denizi’nde gerilimin artmasının, Filipinler’in gerçekleştirdiği ‘provokasyonlardan’ kaynaklandığını öne sürdü.

Pekin ve Manila’nın, Güney Çin Denizi konusunda uzun bir anlaşmazlık geçmişi var ve son aylarda tartışmalı küçük adaların yakınında gemileri arasında defalarca gerginlik yaşandı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Bakanlık tarafından bugün yapılan açıklamada, “Filipinler’in gerçekleştirdiği provokasyonlar, Güney Çin Denizi’nde son dönemde artan gerilimin doğrudan nedenidir” denildi.

Bakanlığın açıklamasında ayrıca şu ifadelere yer verildi;

“Çin, Filipinler’in istediğini yapmasına izin vermeyecek ve buna makul ve kararlı bir şekilde karşılık verecek. Filipinler, dış güçlerin desteğine güvenerek, denizde sık sık hak ihlalleri yapıp, provokasyon ve sorun yaratmanın yanı sıra uluslararası toplumun konuya ilişkin algısını yanıltacak yanlış bilgiler yaymakta.”

Öte yandan Filipinler Devlet Başkanı Bongbong Marcos bugün yaptığı açıklamada Filipinler’in Pekin tarafından ‘sessizliğe sindirilmeyeceğini’ belirtti.

Marcos, müttefik ülkelerle yaptığı istişarelerin ardından sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Hiçbir ulusla, özellikle de dostumuz olduğunu iddia eden uluslarla çatışma istemiyoruz, ancak sessizliğe, teslimiyete veya itaate boyun eğmeyeceğiz” diye yazdı.

Filipinler geçtiğimiz Cumartesi günü, Güney Çin Denizi’ndeki Spratly Adaları yakınındaki İkinci Thomas Sığı’nda karaya oturmuş savaş gemisi BRP Sierra Madre’ye rutin ikmal yapan sahil güvenlik gemilerine, Çin tarafından tazyikli su sıkıldığını ve üç askerin yaralandığını bildirdi.

Çin Sahil Güvenliği ise olayı, ‘Çin sularına zorla girmeye çalışan yabancı bir geminin meşru bir şekilde durdurulması ve uzaklaştırılması’ olarak tanımladı.

Filipinler Dışişleri Bakanlığı’nın olayın ardından Çin’in Manila Büyükelçiliği yetkililerini çağırmasının ardından, iki ülkenin dışişleri bakan yardımcıları Pazartesi günü bir telefon görüşmesi yaptı.


Ukrayna'daki bombardımanlarda 4 kişi öldü: Moskova ‘modifiye edilmiş bomba’ kullanmış olabilir

Rusya'nın Harkov'da bir konut binasına düzenlediği saldırının ardından ortaya çıkan görüntü (AFP)
Rusya'nın Harkov'da bir konut binasına düzenlediği saldırının ardından ortaya çıkan görüntü (AFP)
TT

Ukrayna'daki bombardımanlarda 4 kişi öldü: Moskova ‘modifiye edilmiş bomba’ kullanmış olabilir

Rusya'nın Harkov'da bir konut binasına düzenlediği saldırının ardından ortaya çıkan görüntü (AFP)
Rusya'nın Harkov'da bir konut binasına düzenlediği saldırının ardından ortaya çıkan görüntü (AFP)

Rusya'nın dün (çarşamba) aralarında Harkov'un da bulunduğu Ukrayna'nın çeşitli bölgelerine yönelik bombardımanında en az dört kişinin ölmesi ve 28 kişinin yaralanması Kiev'in Batılı müttefiklerinden daha fazla Patriot hava savunma sistemi talep etmesine yol açtı.

Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, Batılı müttefiklerine Patriot hava savunma sistemlerinin yanı sıra F-16 savaş uçaklarının da ülkesine ‘teslimatını hızlandırmaları’ yönünde bir kez daha çağrıda bulundu.

Zelenskiy, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “Ukrayna'nın hava savunmasını güçlendirmek ve F-16'ların Ukrayna'ya teslimatını hızlandırmak hayati bir görevdir. Dünya çapında çok sayıda bulunan Patriot füzelerinin neden Harkov ve Rus teröristlerin saldırısına uğrayan diğer şehir ve kasabaların semalarını kaplamadığını açıklayacak hiçbir mantıklı gerekçe yok” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Rus haber ajanslarından aktardığı haberlere göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in dün (çarşamba) askeri pilotlara Batılı ülkelerin Ukrayna'ya F-16 savaş uçakları sağlaması halinde bu uçakların savaş alanındaki durumu değiştirmeyecek.

Ajanslar ayrıca, Putin'in uçakların nükleer silah taşıyabileceğini ve Moskova'nın askeri planlamalarında bunu göz önünde bulundurması gerektiğini söylediğini aktardı.

Putin'in Moskova'nın kuzeyindeki bir toplantıda pilotlara yaptığı açıklamalar, Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba'nın dün erken saatlerde jetlerin önümüzdeki aylarda Ukrayna'ya ulaşması gerektiği yönündeki açıklamalarının ardından geldi.

Harkov’a saldırılar

Yerel yetkililere göre, savaş öncesi nüfusu yaklaşık 1,5 milyon olan Harkov'da Rusların sivil bölgelere düzenlediği saldırılarda en az bir kişi öldü, dördü çocuk olmak üzere 19 kişi de yaralandı.

Harkov Bölge Valisi Oleg Sinegubov, “Bugün düşman Harkov'u ilk kez ağır kalibreli güdümlü bir füzeyle vurdu” dedi.

Harkov Rusya'nın kuzey sınırında yer alıyor ve Rus güçlerinin düzenli ateşi altında.

Yerel savcılık, Borova köyünde 12 yaşındaki bir çocuğun çarşamba akşamı bir Rus saldırısında öldürüldüğünü, ancak ne tür bir silah kullanıldığının henüz belli olmadığını bildirdi.

Sinegubov daha önce de gece boyunca düzenlenen saldırılarda ve bölgeye yapılan bir insansız hava aracı (İHA) saldırısında dört kişinin yaralandığını söylemişti.

Dün (çarşamba) Rusya'nın Ukrayna'nın diğer bölgelerine yönelik saldırılarında iki kişi daha hayatını kaybetti.

Herson Bölge Valisi, 61 yaşındaki bir kadının Dnipro Nehri kıyısındaki Mykhailivka köyüne yapılan bir İHA saldırısında evinde öldürüldüğünü söyledi.

Dnipropetrovsk Bölge Valisi Serhiy Lysak, güneydoğudaki Nikopol kasabasında bir kişinin daha topçu ateşiyle öldürüldüğünü söyledi.

Ayrıca belediye başkanı Aleksander Sienkevich'e göre, Ukrayna'nın güneyindeki Mıkolayiv şehrinde balistik füze saldırısında sekiz sivil yaralandı.

Ukrayna Batılı müttefiklerinden daha fazla ve daha hızlı yardım istiyor. Ancak Washington'da olduğu gibi Brüksel'de de siyasi bölünmeler son aylarda Kiev'e silah ve yardım ulaştırılmasını engelledi.

Zelenskiy dün, ülkesinin Rus ilerleyişini durdurmak için haftalar önce aceleyle inşa etmeye başladığı yeni savunma hatlarını incelemek üzere Ukrayna'nın kuzeydoğusundaki Sumi bölgesini ziyaret etti.

Ziyaretin ardından Telegram hesabında “Sumi bölgesinde tahkimat inşa etme süreci devam ediyor. Siperleri, sığınakları, atış pozisyonlarını, komuta ve kontrolü denetledim” diye yazan Zelenskiy, Ukrayna'nın savunmasını güçlendirdiğini vurguladı.

Ruslar özellikle geçen haftadan bu yana misilleme olduğunu söyleyerek Ukrayna'ya yönelik bombardımanlarını yoğunlaştırdı.

Ukrayna Hava Kuvvetleri, Rus güçlerinin gece boyunca Ukrayna'ya 13 İran yapımı İHA gönderdiğini, bunlardan 10'unun Harkov bölgesi, komşu Sumi bölgesi ve başkent Kiev yakınlarında düşürüldüğünü bildirdi.

Rusya, hava savunma sistemlerinin son zamanlarda ölümcül Ukrayna saldırılarının sayısında artış görülen sınır kasabası Belgorod yakınlarında 18 füze düşürdüğünü duyurdu.

Belgorod Valisi Vyacheslav Gladkov saldırıda bir kişinin yaralandığını doğruladı.

Modifiye edilmiş bomba

Ukraynalı yetkililer, Rusya’nın dün Ukrayna’nın kuzeydoğusundaki Harkov kentine düzenlediği ve en az bir kişinin ölümüne neden olan hava saldırılarında yeni bir tür güdümlü bomba kullanmış olabileceğini söyledi.

Yetkililer, Rusya'nın 2022'de Ukrayna'ya yönelik topyekûn askeri saldırısından bu yana gerçekleşen son saldırılarda Harkov'da aralarında üç aylık bir bebeğin de bulunduğu dördü çocuk olmak üzere 19 kişinin yaralandığını kaydetti.

Saldırıların bazıları Harkov da dahil olmak üzere bazı bölgelerde elektrik kesintilerine neden oldu.

Zelenskiy saldırıyı ‘Rus terörü’ olarak nitelendirerek kınadı. Harkov Polis Şefi Vladimir Timoşko, Moskova'nın ‘UMBPD-30’ olarak tanımladığı yeni bir tür güdümlü bomba kullanmış olabileceğini söyledi.

Timoşko saldırının gerçekleştiği yerde yaptığı açıklamada “Bu, Rusların son zamanlarda kullandıkları güdümlü hava füzesi ile füze arasında bir şey. Tabiri caizse uçan bir bomba” dedi.

Sinegubov da Moskova'nın yeni bir tür bomba kullanmış olabileceğini öne sürerek, “Görünüşe göre Ruslar modifiye edilmiş bombalarını ev sakinleri üzerinde test etmeye karar vermişler” dedi.

FOTO:  Ukraynalı subaylar, Rusya'nın Harkov'a düzenlediği saldırılarda patlayan mühimmat parçalarını inceliyor. (AFP)

Rusya söz konusu açıklamalar hakkında hemen yorum yapmadı. Savaş binlerce insanı öldürmüş, milyonlarcasını yerinden etmiş ve kasaba ve şehirleri tahrip etmiş olmasına rağmen Moskova sivilleri hedef aldığını reddediyor.

Sinegubov, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada iki konut ve bir sağlık kurumunun kısmen yıkıldığını, aralarında bir eğitim tesisinin de bulunduğu 14 binanın da hasar gördüğünü söyledi.

Blinken önümüzdeki hafta Fransa'yı ziyaret edecek

ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından dün (çarşamba) yapılan açıklamada, ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in önümüzdeki hafta Fransa'yı ziyaret edeceğini ve burada Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya gelerek Ukrayna'ya destek ve özellikle Gazze'deki savaşın yatıştırılması konularını görüşeceğini duyurdu.

Blinken'in ziyareti Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik saldırılarını yoğunlaştırdığı ve Kiev'in Batılı müttefiklerinden Patriot hava savunma sistemleri talep ettiği bir döneme denk geliyor.

Washington'da, Ukrayna'ya yapılacak on milyarlarca dolarlık askeri yardım, Cumhuriyetçilerin Kongre'deki muhalefeti nedeniyle askıda kaldı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller gazetecilere yaptığı açıklamada “Blinken Paris'te Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir araya gelerek Ukrayna'ya verilen desteği ve Gazze'deki çatışmayı yatıştırma çabalarını ele alacak” dedi.

Bu, akıcı Fransızca konuşan Blinken’in yaklaşık iki yıl sonra gerçekleştireceği ilk ziyaret olacak.

Macron, Aralık 2022'de ABD'ye resmi bir ziyarette bulunmuştu.

Blinken, Paris'in ardından 4 Nisan'da NATO’nun 75’inci yıldönümü münasebetiyle NATO’daki mevkidaşlarının katılacağı bir toplantıya iştirak etmek üzere Brüksel'e gidecek.

Blinken ayrıca Brüksel'de AB liderleri ve ülkesinin Rusya ile olan tarihi ittifakından ayrılmak isteyen Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan ile bir toplantı gerçekleştirecek.


Bernie Sanders: İsrail köktendinci bir ülke haline geliyor

Bernie Sanders daha önce İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını eleştirmişti (Reuters)
Bernie Sanders daha önce İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını eleştirmişti (Reuters)
TT

Bernie Sanders: İsrail köktendinci bir ülke haline geliyor

Bernie Sanders daha önce İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını eleştirmişti (Reuters)
Bernie Sanders daha önce İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını eleştirmişti (Reuters)

Bağımsız Vermont Senatörü Bernie Sanders, İsrail'in Başbakan Binyamin Netanyahu yönetiminde "köktendinci bir ülke haline geldiğini" söyledi.

Yayın organı Crooked Media'ya konuşan Sanders, "Çok fazla kişi bugünkü İsrail'in 20-30 yıl önceki İsrail olmadığını anlamıyor" dedi.

Burası sağcı bir ülke, giderek de köktendinci bir ülke haline geliyor. Yönetimde olan adamlardan bazıları Tanrı'nın kendilerine tüm bölgeyi kontrol etme hakkına sahip olduklarını söylediğine inanıyor.

Sanders, 7 Ekim'de Hamas militanlarının İsrail'e saldırarak yaklaşık 1200 kişiyi öldürmesi ve 200 kişiyi de rehin almasıyla başlayan İsrail-Hamas savaşını uzun zamandır eleştiriyor. Hamas tarafından yönetilen Sağlık Bakanlığı'na göre o tarihten bu yana çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 32 binden fazla Filistinli İsrail saldırılarında hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler, Gazze nüfusunun yarısının açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunuyor.

Sanders sözlerini şöyle sürdürdü:

Sonuç olarak bana göre Hamas bir vahşet işledi, İsrail'in kendini savunma hakkı kesinlikle vardı ancak Filistin halkının tamamına karşı savaş açma hakkı yoktu ve hâlâ da yok. Kayıpların ve ölümlerin üçte ikisi kadın ve çocuklardan oluşuyor. Bu kabul edilemez.

Sanders daha önce The Independent'a verdiği röportajda, ABD'nin İsrail'e devam eden yardımlarına atıfta bulunarak "Netanyahu'nun savaş makinesinin finansmanını kesmek istediğini" söylemişti. Senato Demokrat kurulundaki dört üyeyle (Oregon Senatörü Jeff Merkley, Maryland Senatörü Chris Van Hollen ve Vermonter Senatörü Peter Welch) birlikte Sanders da geçen ay Ukrayna, İsrail ve Tayvan'a yardım sağlayacak ulusal güvenlik paketine karşı olumsuz oy kullanmıştı. Ancak Sanders henüz Gazze'de kalıcı bir ateşkes çağrısında bulunmadı.

Bu arada ABD'de Sanders'ın pozisyonuna destek artıyor. Gallup'un çarşamba günü yayımladığı ankete göre, Amerikalıların yüzde 55'i İsrail'in kuşatma altındaki bölgede devam eden saldırılarını onaylamazken, yüzde 36'sı onaylıyor; böylece ilk kez bir anket Amerikalıların çoğunluğunun savaşı desteklemediğini ortaya koyuyor. Bu, kasımda aynı anketin Amerikalıların çoğunun savaşı desteklediğini ortaya koymasından bu yana önemli bir değişim.

Biden yönetimi Filistinlilere yardım konusundaki tutumunu da değiştirmeye başladı.

Pazartesi günü ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto oyu kullanmayarak, konseyin savaşta derhal ateşkes talep eden kararı kabul etmesine izin verdi. Savaşın başlamasından bu yana ABD bunu ilk kez yaptı. Daha önce Biden yönetimi, İsrail'in Gazze'de devam eden saldırılarını destekleyen bir ateşkes kararını engellemek için ABD vetosunu üç kez kullanmıştı.

Netanyahu kararı "rehinelerin serbest bırakılması şartına bağlı değil" diyerek eleştirdi.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin de salı günü İsrailli mevkidaşıyla yapacağı görüşme öncesinde Gazze'de ölen sivil sayısının "çok yüksek" olduğunu söyledi. Austin ayrıca İsrail'e kıtlığı önlemek için Gazze'ye girmesine izin verdiği yardım miktarını artırması yönünde acil bir çağrıda bulundu.

 Independent Türkçe


Facebook, "Hayalet Avcıları Projesi"yle gizlice Snapchat'i izlemiş

Reuters
Reuters
TT

Facebook, "Hayalet Avcıları Projesi"yle gizlice Snapchat'i izlemiş

Reuters
Reuters

Kamuoyuyla paylaşılan mahkeme dosyalarına göre Facebook, Snapchat kullanıcı verilerine yönelik gizli bir casusluk kampanyası yürütmüş.

Şirket içinde "Hayalet Avcıları Projesi" diye bilinen operasyon, CEO Mark Zuckerberg tarafından 2016'da, rakibinin gizlilik önlemlerinden rahatsızlık duymasının ardından başlatılmış.

Zuckerberg, 9 Haziran 2016'da şirket yöneticilerine gönderdiği bir e-postada "Ne zaman biri Snapchat hakkında bir soru sorsa, trafikleri şifreli olduğu için genellikle cevap onlar hakkında hiçbir analitiğe sahip olmadığımızdır" diye yazmış.

"Ne kadar hızlı büyüdükleri göz önüne alındığında, onlar hakkında güvenilir analitikler elde etmenin yeni bir yolunu bulmak önemli görünüyor. Belki de oturumlar düzenlememiz ya da özel yazılımlar geliştirmemiz gerekiyor. Bunu nasıl yapacağınızı bulmalısınız."

Mahkeme belgeleri, halihazırda Facebook'un operasyon direktörü olarak görev yapan Javier Olivan'ın e-postaya şöyle cevap verdiğini gösteriyor: 

Bunun cevaplamamız gereken en önemli pazar analizi sorularından biri olduğuna tamamen katılıyorum.

Sözkonusu izleme aracı, Facebook'un 2013'te İsrailli bir firmadan satın aldığı ancak artık kullanılmayan Onavo Sanal Özel Ağı'nı (VPN) içeriyordu.

Mahkeme belgelerine göre Onavo'ya sahip olmak, uygulamalar ve sunucuları arasındaki ağ trafiğini "yakalayıp şifresini çözerek" Facebook'un rakip sosyal medya uygulamalarını izlemesine imkan veriyordu.

Zuckerberg'ün 2016 tarihli e-postasını takiben, Onavo mühendisleri "ortadaki adam" (iki bağlantı noktası arasındaki bağlantıyı izinsiz izleme -çn.) izlemesini gerçekleştirmek için "aksi takdirde şifrelenmiş olacak trafiği okumalarına" imkan tanıyan kitler geliştirdi.

"Ayrıntılı uygulama içi faaliyeti ölçme" olanağı veren casusluk tekniği daha sonra Amazon ve YouTube'da kullanıldı.

Kamuoyuyla yeni paylaşılan mahkeme belgeleri, Kaliforniya'da tüketicilerin Facebook'un ana şirketi Meta'ya açtığı toplu davadan geliyor.

Davacı avukatlara göre, "bu programın amaçlanan ve fiili sonucu, Facebook'un o zamanlar yeni yeni gelişmekte olan sosyal reklamcılıktaki rakibi Snapchat de dahil rekabete zarar vermekti.

The Independent yorum için Meta ve Snapchat'in ana şirketi Snap'e ulaştı ancak yanıt alamadı.

 Independent Türkçe


Macron: Avrupa ile MERCOSUR arasındaki ticaret anlaşması çok kötü ve değiştirilmesi gerekiyor

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Sao Paulo’da bir konuşma yapıyor (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Sao Paulo’da bir konuşma yapıyor (AFP)
TT

Macron: Avrupa ile MERCOSUR arasındaki ticaret anlaşması çok kötü ve değiştirilmesi gerekiyor

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Sao Paulo’da bir konuşma yapıyor (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Sao Paulo’da bir konuşma yapıyor (AFP)

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avrupa Birliği (AB) ile Güney Amerika Ortak Pazarı (MERCOSUR) arasındaki olası bir anlaşmanın mevcut haliyle ‘çok kötü bir anlaşma’ olduğunu söyleyerek, yeni bir anlaşma yapılması çağrısında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre Macron bugün Brezilya ziyaretinin ikinci gününde Sao Paulo’da düzenlenen bir ekonomik forumda yaptığı konuşmada, “Anlaşma, bugün müzakere edildiği şekliyle sizin için olduğu kadar bizim için de çok kötü bir anlaşmadır” dedi.

Macron, “Bu anlaşmada biyolojik çeşitlilik ve iklim konusunu dikkate alan hiçbir madde yok. Bu yüzden iyi olmadığını söylüyorum” diye ekledi.

Fransız lider, hem AB, hem de MERCOSUR için önemli olan çevre sorunlarını dikkate alan yeni bir anlaşma yapılması yönünde çağrıda bulundu.

MERCOSUR, Latin Amerika’daki Brezilya, Arjantin, Uruguay, Paraguay ve Bolivya’yi içeren bir blok.

‘20 yıl öncesine dayanan’ geçerliliğini yitirmiş anlaşmayı eleştiren Macron, “Hedeflerimiz ve gerçekliklerimiz ışığında yeni bir anlaşma, kalkınma, iklim ve biyolojik çeşitlilikten sorumlu bir ticaret anlaşması yapalım” dedi.

Macron, kurallarının Avrupa kurallarıyla ‘uyumsuz’ olduğunu söylediği bu ticaret anlaşmasını ilk kez eleştirmiyor.

1999 yılında tartışılmaya başlanan anlaşma taslağı, iki bölge arasındaki gümrük vergilerinin büyük bir kısmının kaldırılmasını ve 700 milyondan fazla tüketiciyi kapsayan bir serbest ticaret bölgesinin kurulmasını amaçlıyor.

2019 yılında, bu müzakereler siyasi bir anlaşmayla sonuçlandı ancak Fransa başta olmak üzere birçok ülke anlaşmanın onaylanmasına engel oldu.

Son zamanlarda, Eski Kıta’daki şiddetli tarım krizi nedeniyle Avrupa’da bu anlaşmaya karşı muhalefet arttı.

Öte yandan Almanya ve İspanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, bu anlaşmanın onaylanıp yürürlüğe girmesi çağrısında bulunuyor.

MERCOSUR bloğunun en büyük ekonomik gücü olan Brezilya, bu anlaşmanın en önemli destekçilerinden biri.


ABD Dışişleri Bakanlığından Gazze politikası nedeniyle istifa eden Sheline: Bu yönetimle bağlantım kalmasın istedim

AA
AA
TT

ABD Dışişleri Bakanlığından Gazze politikası nedeniyle istifa eden Sheline: Bu yönetimle bağlantım kalmasın istedim

AA
AA

Sheline, The Guardian'a verdiği demeçte, Dışişleri Bakanlığındaki görevinden istifa etme nedenlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.

Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkileri Bölümündeki görevinde kalarak, istişarelerde bulunarak ve endişelerini amirlerine ileterek yönetimin Gazze politikası üzerinde etki yaratmayı umduğunu söyleyen Sheline, ABD'nin İsrail'e silah tedarikini durdurmaya yönelik bir şey yapabileceğine dair inancını kaybettiğini ve bu nedenle istifasını sunduğunu ifade etti.

Bakanlıktaki görevinden istifa etmesine ilişkin, "İstifanın temel nedeni, artık bu yönetimle bağlantımın kalmamasını istememdi." ifadesini kullanan Sheline, birçok meslektaşının kendisine mali zorlukları aşabilirlerse istifa edeceklerini söylediğini ve işten sessizce ayrılmak yerine ayrılma nedenleri hakkında konuşması için kendisini teşvik ettiğini belirtti.

Sheline, "Küçük bir kızım var. Henüz iki yaşında bile değil. İleride bir gün bu konuyu öğrenirse ve Dışişleri Bakanlığında çalıştığım için bana bunu sorarsa ona elimden geleni yaptığımı söyleyebilmek istiyorum." dedi.

ABD'deki "Leahy Yasası" çerçevesinde insan haklarını ihlal ettiği belirlenen devlet ile gruplara silah satılamayacağını ve ABD hükümetinin insani yardımlarının başka bir ülke tarafından kısıtlanmasından ya da engellenmesinden Başkan'ın haberdar olması durumunda söz konusu ülkeye yardımları yasakladığı "Dış Yardım Yasası"nı hatırlatan Sheline, Biden yönetiminin silah tedarik etmeye devam ederek bu gibi yasaları ihlal ettiğini söyledi.

Uluslararası hukukun ihlal edildiğine dair kanıtlar var

Sheline, Dışişleri Bakanlığının, İsrail'in Gazze'ye saldırılarında uluslararası hukuku ihlal ettiğine dair pek çok kanıttan haberdar olduğunu kaydederek, "Burada yasalar açık ve elimizde kanıtlar var. Fakat ayrıntılar takip edilmiyor." ifadesini kullandı.

Bakanlık tarafından incelenen kanıtların ve inceleme sonuçlarının ancak Beyaz Saray istediği zaman kamuoyuyla paylaşılacağını söyleyen Sheline, "Beyaz Saray farklı bir çizgi izlemeye hazır olana kadar Dışişleri Bakanlığında olan diğer bazı şeyler ortaya çıkmayacak." dedi.

Sheline, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde (BMGK) Gazze'de kalıcı ve sürdürülebilir ateşkese dönüşecek şekilde ramazanda acilen ateşkes sağlanması talep edilen karar tasarısının kabul edilmesine yönelik, "Bu hafif değişimi görmekten memnunum ancak Gazze'deki insanlar için henüz bir fark yaratmadı. Bu gerçekten çok küçük ve geç bir adım." ifadesini kullandı.

Sheline, görevi neden bıraktığına ilişkin kaleme aldığı ve Biden yönetiminin Gazze politikasını sert sözlerle eleştirdiği mektupta, "İsrail'in neden olduğu bu katliamları mümkün kılan bir yönetime hizmet edemeyeceğim için Dışişleri Bakanlığındaki görevimden istifa ediyorum. Bir insan hakları savunucusu olarak ABD'nin sahip olduğu hangi itibarı varsa (Gazze'deki) savaştan bu yana neredeyse tamamen yok oldu." ifadesini kullanmıştı.

Ekim 2023'te ABD Dışişleri Bakanlığı Müttefikler ve Ortaklara Silah Tedariki Bölümünde Genel Müdür olarak çalışan Josh Paul da benzer gerekçelerle görevinden istifa etmişti.

Daha sonra çeşitli yönetim kademelerinde görev yapan yetkililer, ortak bir mektup kaleme alarak Biden yönetimine "İsrail'e silah satışını durdurma" çağrısında bulunmuştu.