Suriye’deki Özerk Kürt Yönetimi Esed ile müzakerelere başladı

Suriye’nin kuzeydoğusunu yöneten Kürt güçleri 100 binden fazla milise ve ülke petrollerinin çoğuna hakim

SDG Komutanı Mazlum Abdi (AFP)
SDG Komutanı Mazlum Abdi (AFP)
TT

Suriye’deki Özerk Kürt Yönetimi Esed ile müzakerelere başladı

SDG Komutanı Mazlum Abdi (AFP)
SDG Komutanı Mazlum Abdi (AFP)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, Suriye Demokratik Konseyi (SDK) Başkanı Riyad Darrar ve Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Eş Başkan Yardımcısı Bedran Çiya Kurd yalanlasa da Esed rejimi ile Kürt siyasiler arasında Rusya’nın himayesinde yeni bir müzakere turunun başladığına dair haberler yayınlandı.
SDG, doğal gaz sahalarının yüzde 45’ine ek olarak petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini kontrol ediyor. SDG, petrol ve enerji sahalarının yanı sıra kuzeyde Halep, doğuda Rakka ve Deyr-i Zor, kuzeyde Haseke’den başlayarak dört Suriye vilayetini birbirine bağlayan bir ulaşım yolları ağı ve stratejik bir düğüm noktası kurmaya yöneldi. Ayrıca Halep’in doğu kırsalındaki el-Arima’dan Rakka’nın batı kırsalındaki Ayn el-İsa kasabasına kadar 115 km uzunluğundaki uluslararası kara yolu ve Tel Tamer kasabasından 160 km uzunluğundaki Irak ile olan el-Yarubiye sınır kapısı olmak üzere 275 km’lik alanı ateşli araçlarla kontrol ediyor. Türkiye nüfuzuna ve muhalif Suriyeli gruplara bağlı ‘Fırat Kalkanı’ bölgesi ile Münbiç şehrindeki ana sınır kapısının yanı sıra, Irak ile el-Yarubiye ve Semalka, Türkiye ile Kamışlı, ed-Derbesiye ve Ayn el-Arab (Kobani) sınır kapılarının kontrolünü elinde tutuyor.
SDG, Özerk Yönetimi ve siyasi kanadı SDK ayrıca, Rakka vilayetinin merkezini, Fırat’ın doğusundaki kırsal kesimlerinin çoğunu, nehrin güneyinde sivil bir yönetim konseyi tarafından yönetilen Tabka kasabasını, Deyr-i Zor’un doğu ve batısını, Fırat Nehri ovasını, askeri ve sivil meclislerin bulunduğu alanları, Halep’in doğu kırsalındaki Münbiç, Ayn el-Arab (Kobani) ve el-Arima kasabalarını, Halep şehri içindeki Eşrefiye ve Şeyh Maksud mahallelerini ve kuzey kırsalındaki eş-Şehba bölgesini kontrol ediyor. Çeyrek milyona yakın çalışan ve yöneticinin görev yaptığı bu bölgelerde güvenlik, yerel polis ve örgütlü yönetimler mevcut ve bunlara aylık yaklaşık 100 dolarlık maaş ödeniyor.
30 bin sınır muhafızı cephe hattında ve temas noktalarında konuşlanmış, 20 bin ‘Asayiş’ olarak bilinen İç Güvenlik Gücü 7 yerel idareye dağıtılmış, 50 bini 4 vilayete konuşlanmış olmak üzere 110 bin askeri güç bulunuyor. Bu askeri güç, birlikler, alaylar ve askeri birlikler arasında dağıtılan hiyerarşik bir komuta sahip bir disiplinle hareket ediyor. Uluslararası koalisyonun bir parçası olan Mısır, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) dahil olmak üzere Arap ülkelerinden güvelik ve ABD ordusundan uzmanlar düzeyinde eğitim aldı. ABD ordusu ve DEAŞ karşıtı koalisyon güçlerinin desteğiyle inşa edilmiş binalara ve askeri konut birimlerine sahipler.
Petrol ve enerji zenginliği, yol ağı ve disiplinli askeri güçlerden gelen bu kartlara ek olarak, SDG ve Özerk Yönetiminin nüfuz alanlarında yaklaşık 4 milyon Suriyeli yaşıyor. Buralarda Kürtler, Araplar, Hristiyanlar, Türkmenler, Kalde- Asurlular, Ermeniler ve Yezidiler bir araya yaşıyorlar. En büyüğü yaklaşık 60 bin kişinin yaşadığı el-Hol kampı olan 12’den fazla kamp var.
Bu gazeteler ve diğerleri, Suriye hükümetiyle müzakere etmek için Suriyeli Kürtlerin sahip olduğu bir sepet grup oluşturuyor. Kürt liderler, bir sonraki müzakere turunun Şam rejimi lideri Beşşar Esed’in katılımı ve himayesinde olmasını talep ediyor. Üst düzey yetkililer, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada önceki üç turun, Suriye Ulusal Güvenlik Ofisi Başkanı Tümgeneral Ali Memluk ve hükümet bakanlıklarından yetkililerle yapılan görüşmelerle sınırlı olduğunu belirtti.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.