Lübnan-Körfez krizi yatırımcıları Lübnan’dan kaçırıyor

Lübnan Sanayiciler Derneği Başkan Yardımcısı Ziyad Bekdaş, Şarku’l Avsat’a konuştu: Fabrikalar başka ülkelere taşınıyor

Lübnan Sanayiciler Derneği Başkan Yardımcısı Ziyad Bekdaş
Lübnan Sanayiciler Derneği Başkan Yardımcısı Ziyad Bekdaş
TT

Lübnan-Körfez krizi yatırımcıları Lübnan’dan kaçırıyor

Lübnan Sanayiciler Derneği Başkan Yardımcısı Ziyad Bekdaş
Lübnan Sanayiciler Derneği Başkan Yardımcısı Ziyad Bekdaş

Lübnan devleti, 2019 yılından bu yana ülkeyi kasıp kavuran ekonomik çöküşü durdurmak şöyle dursun genel anlamda ülkenin özelde ise ekonominin tabutuna bir çivi daha çakan siyasi yaklaşımlarını sürdürüyor. Bu sorumsuzca yaklaşımlar, Körfez kapılarının Lübnan halkının geçim kaynağı olmaya kapanmasına ve en büyük ithalat pazarının elinden alınmasına neden oluyor.
Lübnan’ın Körfez ülkeleriyle başta Suudi Arabistan’a uyuşturucu kaçakçılığı yapan kişilerin tutuklanmamasıyla başlayan kriz, Lübnanlı sanayicileri devletlerinin sorumluluklarını yerine getirememesi nedeniyle çok ağır bedeller ödedikleri ülkelerinden kaçmaya itti. Eski Lübnan Dışişleri Bakanı Charbel Wehbe’nin görevdeyken geçen Mayıs ayında Körfez ülkelerini terörizmi finanse etmekle suçlaması ve Enformasyon Bakanı George Kordahi’nin de Yemen'deki terörist Husi milislerine karşı Suudi Arabistan liderliğindeki Arap ülkelerinin oluşturduğu askeri koalisyona yönelik eleştirilerde bulunması krizi daha da derinleştirdi.
Lübnan Sanayiciler Derneği Başkan Yardımcısı Ziyad Bekdaş, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, Lübnanlı sanayicilerin çoğunun, fabrikalarını taşımak amacıyla Umman, Mısır ve hatta Türkiye ve (Güney) Kıbrıs gibi diğer ülkelerdeki pazarları incelemeye başladıklarını, bazılarının ise fabrikalarını kapatıp makinelerini söküp fiilen harekete geçtiklerini söyledi. Bekdaş, “Bir süre önce sanayicilerden oluşan bir heyet ile Umman’ın başkenti Maskat’a oradaki pazarı incelemek için gittik. Heyetteki bazı sanayiciler fabrika kiralarken bazıları da taşınma imkanlarını araştırıyordu” ifadelerini kullandı.
Yaklaşık dört ay önce Lübnan’dan Suudi Arabistan’a uyuşturucu kaçakçılığı yapılması olayının patlak vermesinden sonra Suudi Arabistan ve Bahreyn’e büyük miktarlarda ihracat yapan gıda fabrikalarının, ya üretimi azaltmak ya da makinelerini söküp başka ülkelere taşınmak zorunda kaldıklarını belirten Bekdaş, gıda fabrikalarının çoğunun, üretimlerinin yaklaşık yüzde 60 ila 65'inin büyük ölçüde Suudi Arabistan’a yaptıkları ihracata bağlı olduğuna dikkati çekti.
Wehbe ve Kordahi’nin açıklamalarına da değinen Bekdaş, sanayiciler arasında Kuveyt, Bahreyn ve BAE'nin de Lübnan’dan yapılan ithalatı durduran Suudi Arabistan’ı takip edeceğine dair bir korkunun hakim olduğunu vurguladı.
Sektörün 2020 yılında bir milyar 300 milyon doları Arap ülkelerinden olmak üzere yaklaşık 3 buçuk milyar dolar kar elde ettiğini açıklayan Bekdaş, bugün ise tüm Körfez ülkelerinde Lübnan'dan ithalatın kalıcı olarak durdurulabileceği söylentilerinin ortaya çıkmasının ardından bu durumun, sanayicileri fabrikalarını kapatmaya veya taşınmayı düşünmeye ittiğini söyledi.
Suudi Arabistan, Lübnan'dan gelen konteynerlerde nar kutuları arasında gizlenmiş beş milyondan fazla Captagon (Fenetilin) adlı uyuşturucu hapın ele geçirilmesinin ardından geçtiğimiz Mayıs ayında bu ülkeden yapılan meyve ve sebze ithalatını askıya aldı. Yaşanan bu skandal, Lübnan gümrüklerinin böyle yasa dışı ticaretle mücadele konusundaki eksikliğini ortaya çıkardı. Suudi Arabistan’ın ithalatı askıya alma kararı, boğucu bir sosyal ve ekonomik krizle karşı karşıya olan Lübnan’daki çiftçilere ciddi bir darbe oldu.
Lübnan sanayisinin çok büyük bir darbe aldığını ve alternatif bir plan hazırlamanın da zaman alacağını belirten Bekdaş, “Bugün sanayiciler olarak, Arap Körfezi (Basra Körfezi) pazarlarını kaybetmekle sanayilerimizi ve enerjimizi boşa harcayamayız. Bakan Kordahi'nin eleştirilerinden sonra, tüm sanayiciler arasında çalışmalarını nereye taşımaları gerektiğiyle ilgili bir beyin fırtınası yaşanıyor” şeklinde konuştu.
Lübnan’dan Suudi Arabistan'a yapılan ve çoğunluğu gıda maddesi olan ihracatın 2020 yılında 240 milyon dolar olduğunu ifade eden Bekdaş, sanayicilerin, Lübnan sanayisine sterilizatörler, temizlik malzemeleri, tıbbi alet ve malzeme, ayakkabı, giysi gibi yeni üretim hatlarının girmesiyle 2022 yılında ihracat hacminin 500 milyon dolara çıkmasını beklediklerini, ancak Suudi Arabistan’ın yasağıyla Lübnanlı sanayicilerin, sadece Suudi Arabistan'a yapılan ihracattan 500 milyon dolar kar kaybettiklerini belirtti. Bekdaş’a göre Kuveyt ve BAE'ye ihracatın da durması halinde sektörü vuracak olan ek kayıplardan bahsetmeye bile gerek yok.
Lübnan pazarıyla ilgili olarak ise Bekdaş, “Ekonomi açısından istisnai bir durum yaşıyoruz.  Lübnan'daki satın alma gücü çok düştü. Lübnan’a değil, ihracata güveniyoruz” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Şarku’l Avsat’a konuşan Uluslararası Enformasyon Kurumu'nda araştırmacı olan Muhammed Şemseddin de Bekdaş’ın elektrik krizi nedeniyle Mısır başta olmak üzere birçok fabrikanın yurtdışına taşınmasıyla ilgili sözlerini destekleyen açıklamalarda bulundu. Şemseddin “Lübnan’dan Mısır’a onlarca fabrika taşınıyor, Irak'a gitmeyi düşünen fabrikalar da var” dedi.
Lübnan'ın Körfez ülkelerine yaptığı ihracatın gıda sektörüyle sınırlı olmadığını, aynı zamanda ülkede üretilen giysi, ayakkabı, elektrik jeneratörleri ve elektrik kablolarının da ihraç edildiğini belirten Şemseddin, “Suudi Arabistan’a ihracat hacmi 237 milyon dolar. BAE, 400 milyon dolarla Suudi Arabistan’ı geride bırakırken onu Katar, Kuveyt ve Bahreyn takip ediyor” diye konuştu.
Lübnan’daki fabrikaların yurtdışına taşınmasının yansımalarına değinen Şemseddin, bu durumun kaçınılmaz olarak işsizliğin artmasına ve ithalat faturasının yükselmesine neden olacağını ve böylece Lübnan'ın yaşadığı krizlere yeni bir krizin daha ekleneceği söyledi.



Esed rejimi “nesebi bilinmeyen” çocukların bakımı için yasa çıkarıyor

Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)
Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)
TT

Esed rejimi “nesebi bilinmeyen” çocukların bakımı için yasa çıkarıyor

Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)
Türkiye sınırına yakın bir bölgede yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp, 27 Kasım 2022 (AFP)

Şam rejiminin Suriye Meclisi'nde tartışılmasından beş yıl sonra, Şam'da, soyu/nesebi bilinmeyen çocukların bakımı için kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı. Şarku’l Avsat’ın rejim medyasından aktardığı KHK’ya göre anne ve babası belli olmayan çocuklara uygun koşulların oluşturulması, yetiştirilmeleri ve eğitimleri için destekleyici bir ortamın sağlanması ve akranlarından ayrım yapılmaksızın tüm hak ve özgürlüklerden yararlanmalarının sağlanması öngörülüyor. KHK, soyu bilinmeyen çocukları sömürü ve ihmalden koruma ve çıkarlarını savunma gereğini vurguluyor.
Suriye Medeni Kanunu'nda “neseb” ailenin adı veya kişinin mensup olduğu aşiret, geniş aile, “aile” ise nesebe bağlı baba, anne ve çocuklardan oluşan çekirdek topluluk olarak tanımlanıyor. “Soyu bilinmeyen” ifadesi de kanunda bir yerde bulunan veya ebeveynleri bilinmeyen yenidoğan bebek için kullanılıyor. Soyu bilinmeyenler, aynı zamanda, yasal olarak kendilerine bakmakla yükümlü hiç kimsenin bulunmadığı kişiler. Onlar, küçük yaşları, zihinsel, işitsel ya da görsel engelleri nedeniyle kaybolan ve aileleri onları geri almaya çalışmayan çocuklardır.
Kararname, Medeni Kanun uyarınca, ebeveyni bilinmeyen bir çocuğun kaydını sağlıyor. Soyu bilinmeyen bir çocuğun bulunduğu yer, aksi ispatlanmadıkça onun doğum yeri sayılıyor. KHK’ya göre kesin bir mahkeme kararıyla aksi kanıtlanmadıkça, ebeveyni bilinmeyen bir çocuk Suriyeli Arap olarak kabul ediliyor. Ayrıca, aksi ispat edilmedikçe, nesli bilinmeyen bir çocuk Müslüman kabul ediliyor.
Savaş yıllarında, yerinden edilme, cinayet, tecavüz, yabancı militanlarla zorla evlendirilme, geleneksel evlilikler ve birçoğunun iç savaş sırasında kaybolma veya ölümü sonucunda, anne babası bilinmeyen çocukların sayısı ikiye katlandı. Öte yandan zor ekonomik koşullar nedeniyle çocukları terk edip cami, hastane ve bakım evlerinin kapılarına bırakma vakaları da arttı. Anne babası bilinmeyen çocuklar için yeterli sayıda bakım evi bulunmuyor. Başkent Şam'da yalnızca bir bakım evi var ve 2020 yılında Halep şehrinde bir tane daha kuruldu. Bu iki bakım evi, diğer tüm şehirlerden anne babası bilinmeyen çocukları misafir ediyor.
Resmi rakamlar, her yıl ortalama 42 çocuk olmak üzere, iç savaş yıllarında bakım evlerine gelen 500 çocuk olduğunu gösteriyor. Resmi olmayan verilere göre, “ya soyları bilinmediği için ya da kimlik belgelerinin kaybolması nedeniyle”, anne babası bilinmeyen 40 binden fazla çocuk olduğu tahmin ediliyor. Bu çocukların çoğu eğitim hakkından mahrum bırakılıyor ve Suriye'nin birçok bölgesinde yaygın bir olgu haline gelen dilencilik, yankesicilik ve uyuşturucu kaçakçılığı çetelerinin elinde bulunuyorlar. Resmi rakamlara göre, başkent Şam’ın sokaklarında yirmi binden fazla evsiz var ve bunların çoğunu dilenen çocuklar oluşturuyor. Şam'daki sivil kaynaklara göre ise dilencilik amacıyla sömürülen bir bebek üzerinden kazanılan para günlük kırk bin Suriye lirasının üzerinde.
Cumartesi günü yayınlanan kararname, tüzel kişiliğe ve idari ve mali bağımsızlığa sahip, merkezi Şam kırsalında olacak “Buyûtu Lahnu’l Hayat” (Hayat Melodisi Evleri) adı verilen idari nitelikte bir kamu kuruluşunun açılmasını içeriyor. Bu kuruluş tüm Suriye topraklarında soyu bilinmeyen çocuklarla ilgili her konuda yasal olarak yetkilendirilmiş organ olacak.
1970 yılında çıkarılan soyu bilinmeyenlerle ilgili yasa dikkat çekicidir. Bu yasa üzerinde, Sosyal İşler ve Çalışma Bakanlığı'nın Suriye Meclisi'ne soyu bilinmeyen kişilerin bakımını düzenleyen bir yasa tasarısı sunduğu 2018 yılına kadar herhangi bir değişiklik yapılmadı. Yasa tasarısı karışık tepkilere yol açtı. Bir grup, yasanın çıkarılmasının gelecekte kötü sosyal sonuçları olacak bir insani sorunu çözmek için acil bir gerekliliği temsil ettiğini savunurken bir başka grup ise, anne babaları belli olmayan çocukları, rejime karşı olan ve ülkenin yıkımına katkıda bulunan teröristlerin çocukları olarak değerlendirerek yasa tasarısına karşı çıkıyor. Yasa tasarısına karşı çıkan rejim yandaşlarına göre soyu bilinmeyen çocukların çoğu “DEAŞ çocukları” veya “Cihad nikahının çocukları” olduğu iddiasıyla onlara Suriye vatandaşlığı ve tanınma hakkı verilemeyeceğini savunuyor.