Hudeyde'de son yaşanan gelişmelerin arkasında ne var?

Suudi Arabistan, meşru hükümete verdiği desteğin güçlü ve sürekli olduğunu belirtti

Husi milisleri Yemen'in batı kıyı şeridi boyunca geniş alanlara ilerlemeyi başardı (AFP)
Husi milisleri Yemen'in batı kıyı şeridi boyunca geniş alanlara ilerlemeyi başardı (AFP)
TT

Hudeyde'de son yaşanan gelişmelerin arkasında ne var?

Husi milisleri Yemen'in batı kıyı şeridi boyunca geniş alanlara ilerlemeyi başardı (AFP)
Husi milisleri Yemen'in batı kıyı şeridi boyunca geniş alanlara ilerlemeyi başardı (AFP)

Tevfik Ali
Yemen'de Cumartesi akşamı geç saatlerde Kızıldeniz'e bakan Hudeyde şehrinin güneyinde Yemenli güçler ile Husi milisleri arasında çatışmalar yaşandı. Çatışmaların yakınında bulunan askeri kaynaklara ve görgü tanıklarına göre söz konusu çatışmalar İran bağlantılı Husi milislerin Yemen’de meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu'na bağlı Ortak Kuvvetler’in çekildiği bölgeye ilerlemesinin ardından geldi. İki askeri kaynak ve bölge sakinleri, koalisyona ait askeri uçakların Hudeyde'nin güneyindeki El-Faze bölgesine hava saldırısı düzenlediğini söyledi. Diğer yandan, Husi savaşçıları dün gece yarısına kadar BAE destekli güçlerle çatıştı.
 El-Faze bölgesi, koalisyon tarafından kontrol edilen ve Husi milislerinin ilerleyişinden sonra yüzlerce Yemenlinin kaçtığı yer olan El-Hoha kentinden 15 kilometre uzaklıkta bulunuyor.
 Birleşmiş Milletler Hudeyde Anlaşmasını Destekleme Misyonu (UNMHA), Cumartesi günü yaptığı açıklamada iki tarafı sivillerin güvenliğini sağlamaya çağırdı. Misyon ayrıca son gelişmelere dair önceden bilgilendirilmediğini açıkladı.

Suudi Arabistan’dan Yemen hükümetine sürekli ve güçlü destek sözü
 Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, önceki gün France 24 TV kanalına verdiği röportajda koalisyonun Suudi ordusunun geri çekilmesini reddettiğini yineledi. Suudi Bakan açıklamasında, “Yemen hükümeti ve koalisyon güçlerine yönelik güçlü destek sürüyor” ifadelerini kullandı.
 Washington, Husilerin ateşkes görüşmelerini başlatma şartı olan ‘grubun kontrolündeki limanlara yönelik ambargonun kaldırılması’ için baskı yapıyor.
 Öte yandan ortak kuvvetlerin sürpriz bir gelişmeyle Kızıldeniz kıyılarına bakan Hudeyde şehrinin eteklerinden aniden çekilmesinin ardından Husi milisleri, son iki gün içinde Yemen'in batı kıyı şeridi boyunca geniş alanlara ilerlemeyi başardı.
 Yemen’deki meşru hükümet ve Birleşmiş Milletler olaylara dair önceden bilgi sahibi olmadığını açıkladı.
 Henüz nedeni bilinmeyen bir gelişme ile Yemen ordusuna bağlı 1., 5. ve 6. Amalika Tugayları ve 21. Piyade Tugayı da dahil olmak üzere bir dizi hükümet yanlısı askeri tugay Perşembe günü, Hudeyde cephelerindeki mevzilerinden El-Hoha kentine çekildi. El-Hoha kenti, Hudeyde kentinin merkezinin yaklaşık 170 km güneyinde bulunuyor.
 Independent Arabia’ya konuşan özel bir yerel kaynağa göre, Hudeyde kentindeki temas hatlarında bulunan güçler, Hudeyde vilayetinin güneyine ve idari olarak Taiz Valiliğine bağlı olan Muha şehrine doğru çekilmek için toplanma noktalarında buluştu.
 Sosyal medya kullanıcıları tarafından paylaşılan bazı görüntülerde, Amalika Tugaylarına mensup askerlerin çekilme emri aldıklarını ancak atılan bu adımdan pişmanlık duyduklarını, detay vermeden, ifade ettikleri görülüyor.
 Bu gelişme, BM Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg'in, Yemen Eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in yeğeni Ulusal Direniş lideri Tarık Salih'in görev yaptığı kıyı kenti Muha'yı ziyaretinden bir gün sonra yaşandı.

Ulusal savaşın bir parçası
 Husilere dünyanın en önemli uluslararası su yollarından birinin dışında stratejik bir kıyı şeridinde ek alanlar veren çekilmenin nedenleri henüz bilinmiyor. Gözlemcilerin düşündüğü gibi, geri çekilmenin koalisyonun daha geniş bir yeniden konuşlandırılma hedefinin bir parçası olarak gelip gelmediği de bilinmiyor.
Ancak ortak kuvvetler, ani geri çekilmelerinin sebebini, bu bölgeleri "siviller için askerden arındırılmış ve güvenli" kılan uluslararası anlaşmaya (Stockholm Anlaşması) bağlılıkları ile ilişkilendirdi. Ortak kuvvetler Cuma akşamı yaptığı açıklamada, "bu kararın ulusal savaşın bir parçası ve Stockholm Anlaşması’nda belirtilen yeniden konuşlandırma planı ışığında" geldiğini belirtti.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, Meşru hükümet Stockholm Anlaşması’nı, Husi milislerinin ihlallerine ve bugüne kadar anlaşmayı sürekli baltalamalarına rağmen uygulamakta ısrar ediyor.
 Ortak Kuvvetler Komutanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Meşru hükümet ortak kuvvetlere Hudeyde kentinin kurtarılması için yeşil ışık yakmadı ve ortak kuvvetleri Yemen ve Arap ulusal güvenliği için stratejik bir hedefe ulaşmaktan mahrum etti.” ifadelerine yer verildi.
Yeniden Yerleşim Koordinasyon Komitesi’ndeki (RCC) hükümet ekibi, kuvvetlerin yeniden konuşlandırılmasının hükümet ekibinin bilgisi olmadan ve herhangi bir koordinasyon olmaksızın gerçekleştiğini dile getirdi.
 Ekip resmi açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Yeniden konuşlandırma prosedürlerinin, hükümet ekibi aracılığıyla Hudeyde'deki Birleşmiş Milletler Misyonu (UNMHA) ile koordinasyon ve uzlaşı içinde her zamanki gibi gerçekleşmesi gerekiyor. Husilerin Hudeyde kentindeki meşru kontrol alanlarındaki herhangi bir ilerleme, Stockholm Anlaşmasının ruhunu ve maddelerini açıkça ihlal etmektir. Bu, uluslararası toplumun açık ve net bir duruş sergilemesi gereken anlaşmanın aleni bir şekilde ihlal edilmesidir.”

Gizli bir "yeşil" pazarlık
 Son gelişmeler geniş tepkilere yol açarken, Yemen'deki çeşitli medya platformları ve sosyal paylaşım siteleri çekilmeye ilişkin spekülasyonlar ve analizlerle doldu. Bazıları, Husilerle yapılan şiddetli savaşların ardından bu geri çekilmeyi "ortak kuvvetler tarafından ortaya konan büyük fedakarlıklara ihanet" olarak nitelendirdi. Bazıları ise geri çekilmeyi yerel ve uluslararası anlayışlar çerçevesinde atılan bir ilk adım olarak gördü.
  Yemen medyasında, Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Elçisi Hans Grundberg'in, Çarşamba günü Muha şehrine yaptığı ve Ulusal Direniş lideri Tarık Salih ile bir araya geldiği ziyaretin ardından geri çekilmenin açıklanmayan bir anlaşmanın sonucu olarak geldiği bildirildi. Grundberg ile Husi karşıtı güçlerin Hudeyde şehrinin içindeki tüm bölgelerden tamamen geri çekilmesini öngören bir anlaşmanın yapıldığı ifade edilirken, bu anlaşmanın amacının iki tarafı ayıran yeşil bir alan yaratmak ve şehri Husilerin kontrolündeki başkent Sana'ya bağlayan bir ana yol açmak olduğu dile getirildi.

Yerinden edilme
 Husi milislerinin saldırıları sonucu her zaman olduğu gibi binlerce aile milislerin baskısından korkarak bulundukları bölgelerden kaçmak zorunda kaldı.
 İlgili kuruluşlar, meşru hükümete bağlı ortak kuvvetlerin çekildiği bölgelerden ve ilçelerden büyük bir yerinden edilme hareketi kaydetti. Yerinden edilme Yemenli ktivistlerin aktardığına göre, El-Hoha, Muha ve Taiz vilayetinin batısındaki kıyı bölgelerine doğru gerçekleşti.
 
Husiler memnun
 Husilere sadık medya araçları son gelişmeleri “yeni ilahi zaferler” olarak nitelendirirken, Husiler durumdan memnun.
Husiler tarafından atanan Hudeyde valisi, kenti başkent Sanaa'ya bağlayan ana yolun yeniden açıldığını duyurdu.
 Husilerin Hudeyde Valisi Muhammed Ayyaş, Twitter'dan yaptığı açıklamada, "Sevgili ziyaretçilerimiz hoş geldiniz, Hudeyde sizi ana kapısı olan 16. Kilo’dan karşılıyor" ifadelerine yer verdi. Koalisyon güçleri 2018'den beri bu yolu kapalı tutuyordu.
Diğer yandan Birleşmiş Milletler Hudeyde Anlaşmasını Destekleme Misyonu (UNMHA), Twitter hesabından yaptığı açıklamada yeniden konuşlanma hakkında önceden bilgisi olduğu iddiasını yalanladı.
 BM misyonunun açıklamasında şu ifadelere yer verildi: “UNMHA, ortak kuvvetlerin Hudeyde kentinden Tuhayta'ya doğru çekilmesi ve Ensarullah'ın (Husiler) tahliye edilen yerler üzerindeki kontrolüne ilişkin raporları takip ediyor. Birleşmiş Milletler Hudeyde Anlaşmasını Destekleme Misyonu (UNMHA) önceden bilgilendirilmedi. Misyon sahada gerçekleri tespit etmek için taraflarla koordineli çalışır ve onları, cephe hatlarında değişimlerin gerçekleştiği bölgelerde ve çevresinde sivillerin emniyetini ve güvenliğini sağlamaya çağırır.”
UNMHA, Yemen hükümeti ve Husi grubu arasında Stockholm Anlaşması’nın imzalanmasından kısa bir süre sonra Güvenlik Konseyi'nin 2452 sayılı Kararı uyarınca 13 Aralık 2018 tarihinde kurulmuştur. UNMHA, Yemenli taraflara Hudeyde, Es-Salif ve Ras İsa limanlarında bulunan ve Stockholm Anlaşmasında belirtilen güçlerin (835 askeri ve polis gözlemcisi ve 20 sivil çalışan olmak üzere toplam 55 personel) yeniden konuşlandırılmasına yardım etmeyi amaçlar.

Yaşananlar tesadüf mü?
Birleşmiş Milletler himayesinde uluslararası bir anlaşma yapılacağı şeklinde spekülasyonlar hızla artarken Yemen sahnesindeki gelişmelerdeki hızlanma da paralel olarak arttı.  Bu gelişmeler özellikle Grundberg'in Aden'e ziyaretinin ertesi günü gerçekleşmesi nedeniyle dillendirilen bu tür bir anlaşmanın koşullarını hazırlayabilir.
 Aden ziyaretinin ardından bu ayın sekizinde Taiz şehrine ziyaret gerçekleştiren BM Elçisi, Husiler tarafından kuşatılan bu şehre ilk kez gelmiş oldu.
 Grundberg, Taiz ziyaretinin ardından Ulusal Direniş lideri Tarık Salih ile "ülkedeki savaşı sona erdirmenin yollarını" görüştü. Grundberg'in ziyareti ile eşzamanlı olarak, ABD'nin Yemen Özel Elçisi Tim Lenderking, geçen Şubat ayında göreve gelmesinden bu yana Yemen'e ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Lenderking, Başbakan Muin Abdulmelik ve Dışişleri Bakanı Ahmed bin Mübarek ile bir araya geldi.
Lenderking'in Yemen ziyareti, Umman ziyaretinden iki gün sonra geldi. ABD'nin Yemen Özel Elçisi Umman’ın başkenti Maskat'ta, Umman Dışişleri Bakanı Bedr bin Hamad bin Hammud el-Busaidi ile bir araya geldi. Aden'e yaptığı ziyaretin ardından Riyad'a geçen Lenderking, burada Suudi Arabistan Savunma Bakanı Yardımcısı Prens Halid bin Selman liderliğindeki Suudi yetkililerle bir araya geldi.
 Grundberg ise Yemen ziyaretinden birkaç gün önce İran'a ziyaret gerçekleştirmişti. BM elçisinin ofisinden yapılan açıklamaya göre, Grundberg ziyareti sırasında Tahran'da üst düzey yetkililer ve uluslararası toplum temsilcileriyle bir araya geldi.
 



Kaynaklar: Sudani'nin listesi Irak seçimlerinde ‘büyük bir zafer’ elde etti

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, dün yapılan parlamento seçimlerinde oyunu kullandıktan sonra (AP)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, dün yapılan parlamento seçimlerinde oyunu kullandıktan sonra (AP)
TT

Kaynaklar: Sudani'nin listesi Irak seçimlerinde ‘büyük bir zafer’ elde etti

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, dün yapılan parlamento seçimlerinde oyunu kullandıktan sonra (AP)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, dün yapılan parlamento seçimlerinde oyunu kullandıktan sonra (AP)

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin koalisyonuna yakın kaynaklar, Sudani'nin listesinin dün yapılan parlamento seçimlerinde ‘büyük bir zafer’ elde ettiğini söyledi.

Başbakan’a yakın bir yetkili AFP'ye, “Kalkınma ve Yeniden Yapılanma Bloğu çok önemli bir zafer elde etti” derken, listeye yakın diğer iki kaynak da bloğun yaklaşık 50 veya daha fazla sandalye ile ‘en büyük parlamento bloğunu’ kazandığını doğruladı.

dfv
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, dün yapılan parlamento seçimlerinde oyunu kullanmadan önce (EPA)

Irak Bağımsız Seçim Komisyonu'nun bu akşam geç saatlerde ön sonuçları açıklaması bekleniyor.

Sudani, üç yıl önce İran'a yakın Şii partiler ve grupların oluşturduğu Koordinasyon Çerçevesi'nin desteğiyle iktidara geldikten sonra Irak'ta önemli bir siyasi güç haline geldi.

Seçim merkezleri, dört yıllık görev süresi için Temsilciler Meclisi’ni seçmek üzere kayıtlı 21,4 milyondan fazla seçmene 11 saat boyunca oy kullanma imkânı tanıdıktan sonra akşam 18:00’de kapandı.

Parlamento bir başkan atadıktan sonra, başkan anayasaya göre ‘en büyük parlamento bloğunun’ adayı olan ve fiilen yürütme organının temsilcisi olan başbakanı atar.

Mutlak çoğunluk bulunmadığında, müttefikleriyle müzakere ederek en büyük bloğu oluşturabilecek herhangi bir koalisyon, bir sonraki başbakanı seçer.

Başbakanın atanması ve hükümetin kurulması süreci, seçimlerden sonra en karmaşık süreçtir. Önceki örneklerde olduğu gibi, Şii çoğunluğa mensup partiler, başbakanı atamak ve hükümeti kurmak için anlaşmaya vardılar.

sdf
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) sınırları içerisinde bulunan Erbil'in kuzeyindeki Akra kentinde oy kullanmak için sıra bekleyen seçmenler (AFP)

2003 yılında ABD'nin işgaliyle Saddam Hüseyin rejiminin devrilmesinden sonra Irak'ta yerleşen geleneklere göre, Şii çoğunluk en önemli pozisyon olan başbakanlık görevini üstlenirken, Sünniler Temsilciler Meclisi'ni elinde tutuyor. Büyük ölçüde sembolik olan cumhurbaşkanlığı görevi ise Kürtlere veriliyor.

Irak Bağımsız Seçim Komisyonu'na göre, dünkü seçimlerde seçmen katılımı yüzde 55'i aştı. Bu oran, Şii lider Mukteda es-Sadr'ın bu yılki seçimleri boykot etmesine ve birçok Iraklının, yeni adayların olmaması nedeniyle seçimlerin hayatlarında gerçek bir değişiklik getirmeyeceği yönündeki hayal kırıklığını dile getirmesine rağmen, 2021'deki son seçimlerde kaydedilen yüzde 41'lik orandan önemli ölçüde yüksek.


ABD ve İran arasında Irak'ın geleceği savaşı

ABD ve İran arasında Irak'ın geleceği savaşı
TT

ABD ve İran arasında Irak'ın geleceği savaşı

ABD ve İran arasında Irak'ın geleceği savaşı

Refik Huri

Irak'ın geleceği, yeni bir Ortadoğu'ya giden yolda yaşanan hızlı değişimlerle bağlantılı olduğundan belirsizliğini koruyor. Ülkede yapılan parlamento seçimleri, ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgalinden bu yana devam eden çıkmazın ve ardından Mezopotamya'da nüfuz mücadelesi veren ABD ile İran arasındaki rekabetin bir tekrarından ibaret. Mezopotamya, ulusal kimlikten mezhepsel, dini, etnik ve bölgesel kimliklere doğru bir inişe tanık oldu. Mevcut durum ve çıkmaz, iki zıt pozisyonla özetlenebilir. Bunlardan biri Irak’ta faaliyet gösteren Hizbullah Tugayları sözcüsünün “Şiiler Irak üzerinde tam bir vesayet sahibidir” açıklamasında ifade edilirken diğeri Washington tarafından tekrarlanan ‘milislerden arındırılmış bir gelecek sağlamak için Irak'ın yanında durmak’ şeklindeki açıklamalarda dile getiriliyor. Şiilerin ‘tam vesayet’ sahibi olduğu ve Sünniler, Kürtler, Hıristiyanlar ve bir dizi tarihi mezhebin Şiilerin vesayeti altında olduğu bir ülkede devlet kurmak imkânsız. Bir milyondan fazla askeri personeli olan, ancak çoğu İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ile bağlantılı 70 silahlı örgütün yer aldığı Halk Seferberlik Güçleri’ne (Haşdi Şabi) güvenmek zorunda kalan bir ülkede devlet kurmak mümkün değil.

Suudi Arabistan’dan sonra petrol rezervleri açısından ikinci sırada yer alan Irak, iflas etmemiş, soyulmuş, önde gelen simalar tarafından zenginlikleri çalınmış ve sanki hiçbir kaynağı yokmuş gibi elektrik, su ve altyapıdan yoksun kalmıştır. Yolsuzluk o kadar yaygın hale gelmiştir ki, bazı bakanlar milyarlarca dolar çalmış ve milyarlarca dolarlık rüşvet almıştır. Bazı hükümet başkanları ise göreve başladıklarından daha zengin bir şekilde, hesaplarında on milyarlarca dolar ile görevlerinden ayrılmıştır. Irak’ta kimse ya yetersizlikten ya da yolsuzluktan faydalanma ve dış güçleri memnun etme arzusu yüzünden bu yaptıklarının hesabını vermez. Kerbela, Nasiriye, Meysan, Vasit, Basra gibi gençlerin ‘ABD ve İran işgalinden kurtulun!’ sloganını attığı güney illerinde yaygın bir şekilde patlak veren ‘Ekim Devrimi’ en şiddetli baskı, şiddet ve katliamlarla bastırıldı. İran'ın vesayeti dışında kalan İyad Allavi ve Mustafa el-Kazımi haricinde Şii partilerin liderlerinin başını çektiği hükümetler ya İran'ın nüfuzunu lehine dengelemeye ya da Washington ve Tahran ile ilişkilerde minimum bir denge sağlamaya ve kardeş Arap ülkelerine açılmaya çalıştı. Ancak tüm bunlara rağmen ülkedeki çıkmaz devam etti.

Ebu Bekir el-Bağdadi'nin Musul Camii’nden duyurduğu ve Suriye'nin Rakka kentini başkenti olarak ilan ettiği ‘Irak ve Şam İslam Devleti’nin (DEAŞ) düşmesinden sonra bile Enbar dışından gelen silahlı milisler nüfuzlarını sürdürmeye devam ediyor. Mukteda es-Sadr’ın lideri olduğu Sadr Hareketi, meclisteki en fazla sandalye sayısını kazandığında ve iktidar yapısını parti kotalarından uzaklaştırıp ulusal bir programa kaydırmaya çalıştığında meclisten çekilmek zorunda kaldı. Boşalan sandalyelere ise seçimin kaybedenleri tarafından dolduruldu. Sadr Hareketi, yeni seçimleri de boykot etme kararı aldı. Ancak İran, ‘Şii vesayetinin İran vesayeti’ olduğu gerekçesiyle oyuna devam ediyor. Nehreyn Üniversitesi'nde ulusal güvenlik profesörü olan Hüseyin Allavi, “Irak, İran'ın ulusal güvenlik politikasının ilk halkasını temsil ediyor” değerlendirmesinde bulundu. Türkiye'ye gelince, Ninova'daki Zilkat Askeri Üssü’nün yanı sıra Irak'ta 60 askeri üssü bulunuyor. DMO'ya bağlı milisler ise Amerikan güçlerinin bulunduğu üsleri değil, Yeşil Bölge ve Bağdat Havalimanı'nı bombalıyor ve hiçbir hesap vermiyor. Hükümetlerin Büyük Ayetullah Ali Sistani’nin talimatlarını gerçekten uygulayacağını umalım.

Irak'ı bir asır önceki haline döndürmek mantıklı değil. 1920 yılında Suudi Arabistan Kralı Faysal, “Bana göre Irak'ta henüz bir Irak halkı yok, daha çok milliyetçi ideolojiden yoksun, dini geleneklere ve batıl inançlara saplanmış hayali insan toplulukları var” demişti. 2025 yılında Irak, devlet öncesi mezhepsel bileşenlerine geri dönüyor gibi görünüyor. Bugünkü mücadele seçimlerle ilgili değil, seçim sonrası dönemle, Irak'ın geleceği için verilen mücadeleyle ilgili. Tahran, ABD’yi askeri, siyasi ve kültürel olarak Mezopotamya'dan çıkarmak istiyor. İran’a bağlı milisler, ülkenin bu yılın sonuna kadar ABD askerlerinden arındırılması konusunda ısrarcı. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ise ABD ile 2008 yılında imzalanan Stratejik Çerçeve Anlaşması çerçevesinde DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyon (DMUK) katılımı yerine çeşitli alanlarda ikili ortaklıklar üzerinde anlaşmaya varmak istiyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre aslında Irak üzerindeki çatışma çok hassas ve zorlu bir aşamaya giriyor. Beşşar Esed rejiminin düşüşüyle Suriye’yi kaybeden ve Gazze Şeridi’nde ve Lübnan’da yenilgiye yaklaşan İran, Bağdat’taki önemli nüfuzunu korumaya çalışıyor. Çünkü Irak’ı kaybetmek İran’ın bölgesel projesinin sonu anlamına geliyor. Ayrıca Suriye, Lübnan ve Gazze'de zamanı geri çevirmeye çalışıyor. ABD, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun Gazze ve Lübnan’daki savaşlarını ve Irak'taki silahlı milisleri vurma tehditlerini kullanarak, Ortadoğu'yu değiştirmek ve Başkan Donald Trump’ın himayesinde bölgede kapsamlı bir barış tesis etmeye çabalıyor. Bu barış, ancak İran'ın katılımıyla, ya Washington ile yapılan bir anlaşma kapsamında ya da rejimin düşmesine yol açan bir askeri saldırı sonrasında tamamlanabilir. Eğer Tahran, köklü değişikliklerin ardından imkânsız bir görevi üstleniyorsa, ABD’nin yeni Ortadoğu mühendisliğinin karşı karşıya olduğu zorluklar da küçümsenecek gibi değil. Irak, özellikle güneyde ve genel olarak diğer bölgelerde yoksulluk vakalarının ve işsizlik oranlarının artması ve hizmetlerin yetersizliği sorunlarını çözemeyen, başarısız bir devlet olarak kalırsa, geleceği de olmaz. Alınan yarım yamalak önlemler artık yeterli değil. ABD ile İran arasındaki çıkmazda dönüp durmak da ulusal bir spor değil. Irak ya Arap olacak ya da yeniden yapılanma sürecindeki bir bölgede, ulusal meşruiyetten başka hiçbir meşruiyeti olmayan başka bir melez ülkeden ibaret kalacak.


BM'nin üst düzey bir yetkilisi ile Burhan arasında Sudan halkına yardım sağlanması konusunda ‘yapıcı’ görüşmeler

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
TT

BM'nin üst düzey bir yetkilisi ile Burhan arasında Sudan halkına yardım sağlanması konusunda ‘yapıcı’ görüşmeler

Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)
Kuzey Darfur eyaletinin başkenti el-Faşir'den kaçan Sudanlılar Tavile'de toplanıyor. (Reuters)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Tom Fletcher dün Port Sudan’da Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ‘yapıcı’ görüşmeler gerçekleştirdi. Görüşmede, ateşkes çabaları ve insani yardımların ulaştırılmasının sağlanması konuları ele alındı. Bu sırada, orduyla Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar ülkenin batısında genişlemeye devam ediyor.

Fletcher, iki yıldan fazla süredir savaşın pençesindeki ülkenin çeşitli bölgelerine yardım ulaştırılmasını sağlamayı amaçlayan ve ‘yapıcı’ olarak nitelendirdiği görüşmeleri övdü.

Görüşmenin ardından Sudan Egemenlik Konseyi tarafından yayımlanan bir videoda Fletcher şunları söyledi: “Bugün öğleden sonra Burhan ile yaptığımız yapıcı görüşmeleri memnuniyetle karşılıyoruz. Bu görüşmelerin amacı, Sudan’ın her yerinde çalışmalarımızı sürdürebilmemizi ve yardımları tamamen tarafsız, bağımsız ve önyargısız bir şekilde, uluslararası desteğe en çok ihtiyaç duyan insanlara ulaştırabilmemizi sağlamaktır.”

Egemenlik Konseyi'nin basın ofisinden yapılan açıklamaya göre Burhan, ‘Sudan'ın BM ve çeşitli kurumlarıyla, özellikle insani yardım alanında iş birliği yapmaya istekli olduğunu’ yineledi.

Fletcher ayrıca, ateşkes önerilerini görüşmek üzere Sudan Dışişleri Bakanı Muhyiddin Salem ve Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ile bir toplantı yaptı.

Sudan'ın geniş bölgelerinde ordu ile HDK arasında çatışmaların tırmanışa geçtiği görülüyor. Çatışmalar, HDK'nin geçen ay kontrolünü ele geçirdiği Darfur bölgesine komşu Kordofan bölgelerine yayılıyor.

HDK pazartesi günü, Batı Kordofan'ın Babnusa kentine, oradaki ordu karargahını ele geçirmek amacıyla ‘büyük kalabalıklar’ halinde savaşçılarının geldiğini duyurdu.

Şehir, Hartum ile Darfur bölgesini birbirine bağlayan yol üzerinde yer alıyor; HDK’nin kontrolü altında bulunan Güney Darfur'daki Nyala ile iki taraf arasında çatışmaların şiddetlendiği Kuzey Kordofan'ın başkenti el-Ubeyd'in tam ortasında bulunuyor.

Fletcher dün X platformunda yaptığı bir paylaşımda Sudan'a geldiğini doğruladı. Paylaşımında, ‘zulümleri durdurmak, barış çabalarını desteklemek, BM Şartı’na bağlı kalmak, ekiplerin gerekli finansmana erişimi ve hareket özgürlüğü elde etmesi için baskı yapmak ve çatışma hatlarının her iki tarafında da hayat kurtarmak’ için çalışacağını belirtti.

HDK, 26 Ekim'de Kuzey Darfur'daki el-Faşir şehrini ele geçirerek ülkenin batısındaki Darfur bölgesini tamamen kontrolü altına alırken, ordu doğu ve kuzeydeki kontrolünü sürdürüyor.

d
El-Faşir'deki çatışmalarda yaralanan askerler, Kuzey Darfur'daki Tavile’de Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından kurulan bir sahra hastanesinde tedavi ediliyor. (Reuters)

O zamandan beri, toplu katliamlar, etnik şiddet, kaçırma ve cinsel saldırılarla ilgili sık sık haberler geliyor. İnsan hakları örgütleri ise HDK'nin kontrolündeki bölgelerde etnik katliamlar yaşandığını bildiriyor.

Uluslararası Göç Örgütü'ne (IOM) göre, Kuzey Kordofan'dan yaklaşık 40 bin kişinin yanı sıra, son iki hafta içinde 90 binden fazla sivil el-Faşir'den komşu kasabalara kaçtı.

IOM Genel Direktörü Amy Pope yaptığı açıklamada, güvensizlik ve ağır insan hakları ihlallerinin yerinden edilme vakalarında önemli bir artışa yol açtığını ve insani krizi daha da kötüleştirdiğini söyledi. Pope, “El-Faşir'deki kriz, ailelerin gıda, su ve tıbbi bakıma erişimini engelleyen 18 aylık kuşatmanın doğrudan bir sonucudur” dedi.

HDK geçen hafta, Uluslararası Dörtlü (Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD) tarafından önerilen insani ateşkes anlaşmasını kabul ettiğini açıkladı, ancak Hartum ve Atbara dahil olmak üzere ordunun kontrolündeki şehirlere saldırılarına devam etti.

Sudan Savunma Bakanı Hasan Kabrun ise Güvenlik ve Savunma Konseyi'nin Uluslararası Dörtlü tarafından sunulan ateşkes önerisini görüşmesinin ardından ordunun HDK ile savaşmaya devam edeceğini doğruladı.

Burhan, bir saha ziyareti sırasında ‘el-Faşir, el-Cuneyne, el-Cezire ve isyancılar tarafından saldırıya uğrayan tüm bölgelerde öldürülen ve işkence görenlerin intikamını alacağına’ söz verdi ve ‘ordunun düşmanı yenmeye ve Sudan devletini en üst düzeyde güvence altına almaya devam edeceğini’ vurguladı.

Sudan'da iki yıldan fazla süredir devam eden savaş, on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine ve yaklaşık 12 milyon kişinin yerinden edilmesine neden olarak milyonlarca sivili tehdit eden ciddi bir açlık krizine yol açtı.