İsviçre Dışişleri Bakanı Cassis, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Riyad Anlaşması, Yemen'de siyasi çözüm için doğru yönde atılmış bir adımdır’

Cassis, Tahran'ın ‘nükleer’ müzakerelere geri dönmesi gerektiğini vurguladı.

İsviçre Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis. (Şarku'l Avsat)
İsviçre Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis. (Şarku'l Avsat)
TT

İsviçre Dışişleri Bakanı Cassis, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Riyad Anlaşması, Yemen'de siyasi çözüm için doğru yönde atılmış bir adımdır’

İsviçre Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis. (Şarku'l Avsat)
İsviçre Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis. (Şarku'l Avsat)

İsviçre Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, Tahran’ın nükleer programla ilgili müzakerelere dönmesinin önemini vurguladığı açıklamasında. Riyad ile bölgenin güvenliği ve istikrarı konusunda olumlu sonuçlar verecek görüşmeleri sabırsızlıkla beklediğin, söyledi. Cassis, Yemen krizine siyasi bir çözüm bulma yönünde çağrı yaptı. “Riyad Anlaşması, Yemen'de siyasi çözüm için doğru yönde atılmış bir adımdır” diyen İsviçre Dışişleri Bakanı, Riyad’da ülkesinin Suudi Arabistan ile ilişkilerini güçlendirme ve kalkınma iş birliğini derinleştirme stratejisini uygulamanın yollarının ele alındığını kaydetti.
Cassis, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, Suudi Arabistan ile İsviçre arasındaki güçlü ikili ekonomik ilişkilerin, özellikle de genç, iyi eğitimli bir işgücünün potansiyelinden yararlanmak ve dijitalleşme ile yeni teknolojileri teşvik etmek için eğitim, bilim ve inovasyon alanlarında iş birliğinin de ziyaretinin gündeminde olduğunu söyledi.
Cassis açıklamasında ülkesinin Libya'ya verdiği desteği ve sürdürülebilir barış ve birlik yolunda yanında olduğunu vurguladı. Ülkenin 10 yılı aşkın süredir çatışmalardan muzdarip olduğunun altını çizen İsviçre Dışişleri Bakanı, bu nedenle Ekim 2020’de Cenevre’de imzalanan ateşkes anlaşmasının ilk umut ışığı niteliğinde olduğunun altını çizdi. 
Cassis, savaşın paramparça ettiği bölgelerden kaçış ve göç nedeniyle mülteci krizi yaşandığını belirterek İsviçre’nin diğer Avrupa ülkeleriyle birlikte, söz konusu yönetimleri desteklemek ve en fazla ihtiyacı olanlara koruma sağlamak için büyük çaba sarf ettiğini söyledi. İsviçre'nin risk altındaki mültecileri ülkeye almasının yanı sıra sığınmacılar tarafından yapılan toplam başvuruların yüzde 60'ından fazlasını kabul ettiğini kaydetti.
İsviçre Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Ignazio Cassis, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda bölgesel gelişmelerden uluslararası alanda yaşanan tartışmalara kadar birçok başlıkta soruları cevapladı:

Suudi Arabistan ziyaretinizde öne çıkan konuları nelerdir? Krallık'taki yetkililerle görüşeceğiniz en önemli dosyalar arasında hangileri var?
Elbette ki Suudi Arabistan ile İsviçre arasındaki güçlü ikili ve ekonomik ilişkiler söz konusu. Özellikle eğitim, bilim ve inovasyon alanındaki iyi iş birliğimiz gündemde. Ayrıca İsviçre geçtiğimiz ekim ayında Ortadoğu ve Kuzey Afrika (MENA) bölgesi stratejisini benimsedi. Ziyaretim büyük ölçüde İsviçre'nin çatışmaları önleme, insani yardım ve kalkınma iş birliğini teşvik etme konusundaki uzun süredir devam eden taahhüdüne dayanan bu stratejinin uygulanmasına odaklanıyor. Ayrıca Suudi pazarındaki İsviçreli şirketlerin sahip olduğu fırsatların yanı sıra genç, iyi eğitimli işgücünün potansiyelini kullanmak için aralıksız arayışımızın yanı sıra dijitalleşmeyi ve yeni teknolojileri teşvik etmeye çalışıyoruz. Bunun yanı sıra Suudi Arabistan Vizyon 2030 projesi çerçevesinde, özellikle kadınların güçlendirilmesiyle ilgili son gelişmelerle de yakından ilgileniyorum.

Daha önceki anlaşmalarla ilgili neler yapıldı ve bu ziyaret yeni anlaşmalara sahne olacak mı? Olacaksa kapsamları neler?
Avrupa Serbest Ticaret Birliği ile Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması, çifte vergilendirme anlaşması ve ikili yatırım anlaşması ile ilişkilerimizin sağlam temellere dayandığını söyleyebiliriz. Burada, yakın zamanda İsviçre Menkul Kıymetler Borsası ‘SIX’ ve Suudi Menkul Kıymetler Borsası ‘Tadawul arasında iş birliğine ilişkin bir mutabakat zaptı imzalandığını belirtmek isterim. Doğal olarak, iki ülke arasındaki bu verimli ilişkiyi güçlendirmek gayretindeyim.

Suudi Arabistan kısa süre önce Suudi Yeşil Girişimi ve Ortadoğu Girişimi'ni başlattı. Diğer yandan iklim değişikliğiyle mücadele, karbon emisyonlarını azaltma ve karbon ekonomisini geri dönüştürmedeki rolünü de güçlendirme eğiliminde. Bu girişimler iki ülke arasındaki iş birliğinde ne kadar yer kaplıyor?
İsviçre, iklim değişikliği tehdidini azaltmak ve buna uyum sağlamak için tüm ülkelerin gösterdiği çabaları memnuniyetle karşılamaktadır. Çünkü iklim değişikliği ancak birlikte karşı çıkabileceğimiz küresel bir mücadele için mükemmel bir örnektir. Daha önce de belirttiğim gibi; kalkınma iş birliği MENA bölgesindeki önceliklerimizden biridir. Ancak özellikle iki ülke, İsviçre ve Suudi Arabistan, 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi’nde birçok çıkarı paylaşıyor. Öncelikli başlıklarımız arasında suyun ve sağlığın iyileştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadele, tarım ve gıda güvenliğinin teşvik edilmesi yer alıyor. Burada söz konusu başlıkların Suudi Arabistan Krallığı Vizyon 2030 projesi açısından da ele alındığını belirtmek istiyorum. Bu sürdürülebilirlik gündemle ilgili uzun vadeli stratejik ortaklıklarla ilgileniyoruz.

Husilerin Krallık’a yönelik saldırılarını artırdığı bir zamanda Suudi Arabistan, Yemen krizini çözmek için Riyad Anlaşması’nın uygulanmasını istiyor..
Çatışmanın şiddetini azaltmayı destekleyen ve Yemen halkının acılarını dindiren her anlaşma doğru yönde atılmış bir adımdır. Bu noktada Riyad Anlaşması'nın önemi ortaya çıkıyor. Bu anlaşma, Yemen'in geleceği için kapsamlı, barışçıl ve kapsamlı bir çözümdür. Bu nedenle İsviçre, tüm tarafları uluslararası hukuka uymaya ve sivillere yönelik saldırıları durdurmaya çağırıyor. Aynı zamanda tüm taraflara şiddeti sona erdirmek ve siyasi bir çözüm bulmak için müzakerelere yeniden katılma çağrısında bulunuyoruz. Bence uluslararası toplumun, özellikle de bölgesel aktörlerin bu hedefi desteklemesi önemli. Sürdürülebilir barışı ancak diyalog yoluyla sağlayabiliriz. Bu nedenle İsviçre, Birleşmiş Milletler Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg'in çalışmalarını desteklemektedir.

Hem Suudi Arabistan hem de İran, iki ülke arasında birçok müzakere turu gerçekleştirildiğini açıkladı. Bu turları nasıl değerlendiriyorsunuz ve İsviçre'nin bunda bir rolü var mı?
Ben bölge ülkeleri arasında yalnızca kapsamlı bir uzlaşının, uzun vadeli barış, istikrar ve refaha yol açacağına eminim. Yani Suudi Arabistan ve İran arasında devam eden görüşmeler iyiye işaret.

İran'ın nükleer programına ilişkin müzakereleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Tahran’ın bölgedeki faaliyetlerinin riskleri nelerdir?
Bize göre Ortak Kapsamlı Eylem Planı (JCPOA) ilerleme süreci uluslararası güvenliğe ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesine önemli bir katkıdır. Ama elbette ki anlaşmaya imza atan bir ülke olmayan İsviçre, Viyana görüşmelerine doğrudan katılmıyor. Ancak müzakerelerin yakında yeniden başlayacağı haberini memnuniyetle karşılıyoruz ve bu müzakerelerin tüm tarafların taahhütlerine hızlı ve tam bir dönüşe yol açmasını umuyoruz.

Lübnan'ın Suudi Arabistan ile yaşadığı krizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel olarak, İsviçre bölgede diyalogu teşvik eden birçok barış girişimini zaten destekliyor. İlgili taraflar bizden bunu istiyorlarsa daha fazlasını yapmaya da hazırız.

Libya krizine ilişkin vizyonunuz ve bunu farklı seçim atmosferi ışığında çözmenin yolları nelerdir?
Elbette Libya 10 yılı aşkın süredir çeşitli çatışmalardan muzdarip. Bu nedenle 2020 yılının ekim ayında Cenevre'de imzalanan ateşkes anlaşması ilk umut işaretiydi. O zamandan bu yana birçok önemli kazanıma tanık olduk. Yılın sonunda birine daha tanık olacağız: Libya halkı için özgür ve kapsayıcı seçimler. Bu nedenle İsviçre, BM liderliğindeki barış sürecini uzun yıllardır desteklemektedir ve Berlin sürecinin de aktif bir üyesidir. Tabii ki uluslararası insan hakları hukuku konusunda çalışma grubuna da eş başkanlık ediyoruz. Ev sahibi ülke olarak Libyalı aktörlerin birçok önemli toplantısını destekledik. Hizmetlerimizi sunmaya ve sürdürülebilir barış ve birlik yolunda Libya'nın yanında olmaya devam edeceğiz.

Mülteci sorunu Avrupa için ne ölçüde bir gerçekliğe sahip?
Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki birçok ülke binlerce mülteciye ev sahipliği yapıyor. İsviçre, Avrupa düzeyinde diğer ülkelerle birliktedir. Bu ülkeleri desteklemek için büyük çaba sarf ediyoruz. Avrupa ayrıca en çok ihtiyacı olanlara koruma sağlıyor. Sığınmacılardan gelen tüm başvuruların yüzde 60'ından fazlası kabul ediliyor. Özellikle büyük risk altındaki mültecilere ev sahipliği yapan ülkelerin başında geliyoruz. Bununla birlikte İsviçre ve genel olarak Avrupa için söz konusu ülkeler için mültecilere güvenli, onurlu ve sürdürülebilir bir dönüş sağlanabildiği sürece korumaya ihtiyacı olmayanları ülkelerine geri göndermeleri esastır.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.