Libya: Sebha kentindeki mahkeme ile cumhurbaşkanı adayının saldırıya uğraması nedeniyle seçim sürecini koruma çağrıları artıyor

Libya Başbakanlığı Sebha’daki mahkeme ile cumhurbaşkanı İsmail İştiyevi’nin saldırıya uğramasının ardından seçim sürecinin korunması için talimat verdi.

Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Saih 23 Kasım’da basın toplantısı düzenlerken (Yüksek Seçim Komisyonu)
Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Saih 23 Kasım’da basın toplantısı düzenlerken (Yüksek Seçim Komisyonu)
TT

Libya: Sebha kentindeki mahkeme ile cumhurbaşkanı adayının saldırıya uğraması nedeniyle seçim sürecini koruma çağrıları artıyor

Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Saih 23 Kasım’da basın toplantısı düzenlerken (Yüksek Seçim Komisyonu)
Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Saih 23 Kasım’da basın toplantısı düzenlerken (Yüksek Seçim Komisyonu)

Libya Başbakanlığı ülkenin güneyindeki Sebha kentinde bulunan Asliye Hukuk Mahkemesi’ne yapılan saldırıyla ilgili derhal soruşturma başlatırken, ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) şiddetin Libya seçim sürecinde etkili olmasından duyduğu endişeyi dile getirdi. Öte yandan Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Saih ilk kez 24 Aralık’ta yapılması planlanan seçimleri erteleme ihtimalinden bahsetti.
Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu (UNSMIL) yaptığı açıklamada, “Yargı ve seçim binalarına veya çalışanlarına yönelik saldırılar, yalnızca Libya yasalarına göre suç değildir, aynı zamanda Libyalıların siyasi sürece katılım hakkına da zarar vermektedir” ifadelerini kullandı. BM Güvenlik Konseyi’nin 2021 tarihli 2570 sayılı kararı, Paris Konferansı sonuçları ve Güvenlik Konseyi’nin seçimi baltalayan eylemlerle ilgili yargı sürecinin başlatılacağına dair bildirisine dikkat çekilen açıklamada, yargıya ait binaların korunması gerektiği ifade edildi.
Seçime yönelik şiddetin her türlüsünü kınayarak, seçim sürecinin korunması gerektiğini vurgulayan UNSMIL, Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun hazırladığı yol haritası ve Güvenlik Konseyi’nin ilgili kararları uyarınca 24 Aralık’ta ‘şeffaf, adil ve kapsamlı’ seçimleri düzenleme çağrısını yineledi.
ABD’nin Trablus Büyükelçiliği de kriz hattına müdahil olarak UNSMIL’ın ‘seçimlere yönelik şiddetle’ ilgili kaygılarını paylaştığını ve seçim sürecinin korunması gerektiğini dile getirdi. Büyükelçilik, UNSMIL ile benzer bir açıklama yaparak, “Yargı ve seçim binalarına veya çalışanlarına yönelik saldırılar, yalnızca Libya yasalarına göre suç değildir, aynı zamanda Libyalıların siyasi sürece katılım hakkına da zarar vermektedir” ifadelerini kullandı.
Libya Yüksek Seçim Komisyonu Başkanı İmad es-Saih, dün medyaya yaptığı açıklamada, “Seçim Komisyonu istikrarsız ve çatışmalı siyasi taraflar arasında uzlaşmanın olmadığı bir siyasi çevrede çalışabildi” dedi. Saih, söz tarafların seçimin yapılması için 24 Aralık tarihinde ısrar etmelerini şaşkınlıkla karşıladığını söyledi.
Saih, “Seçim Komisyonu bu tarihe bağlı mı kalacağını yoksa kendisinden istenilen tüm prosedürleri yerine getirmek için başka bir tarihe uzatma talebinde mi bulunacağına itiraz aşamasının bitmesinin ardından karar verecek” dedi.
İtiraz süreci, Seçim Komisyonu’nun cumhurbaşkanlığı seçimlerine ait ön listeyi geçtiğimiz hafta sonu yayınlamasıyla başladı. Listeye göre evraklarını teslim eden 98 adaydan 25’inin başvurusu reddedildi. Saih daha önceki bir açıklamasında itiraz süresinin 12 gün olduğunu belirterek, bunun 3 günü itirazda bulunma ve ilgili komite tarafından itirazların incelenmesi, diğer 3 günün temyiz ve geri kalan 3 günün de gözden geçirme ve sonuçların ilanı olduğunu söylemişti. Böylece itirazları kabul edilenler ile adaylıkları kabul edilmeyenlerin yer aldığı bir liste yayınlayacaklarını ifade eden Saih, ondan sonraki süreçte seçim kampanyalarının başlayacağını dile getirmişti.
Libya’da geçtiğimiz günlerde seçim sürecine yönelik bir dizi ihlal gerçekleşti. Merhum Cumhurbaşkanı Muammer Kaddafi’nin oğlu Seyfülislam Kaddafi’nin adaylığının reddedilmesine itiraz etmek için Sebha Asliye Hukuk Mahkemesi’ne giden Seyfülislam’ın avukatlarının işlem yapmasını engellemek isteyen bazı kişiler mahkeme görevlileri ile yargıçları mahkemeden kovdu. Aynı şekilde Libya’nın kuzeydoğusunda Libya Ulusal Ordusu (LUO) kontrolündeki Derne kentinde iş insanı ve cumhurbaşkanlığı seçimi adaylarından İsmail İştiyevi Darnes Futbol Kulübü ziyareti sırasında kentteki vatandaşların saldırısına uğradı ve kulübe girmesine izin verilmedi.

İştiyevi, saldırıyı “eşkıyalık” olarak nitelendirdi
İştiyevi, ilgili basına yaptığı açıklamada uğradığı saldırıyı ‘eşkiyalık’ diye niteleyerek, saldırganları kimin gönderdiğini bildiğini söyledi. Libya Başbakanlığı Sebha Mahkemesi’ne yapılan saldırıyı kınayarak, saldırıyı ‘yasa dışı bir grubun gerçekleştirdiği çirkin bir olay’ şeklinde tanımladı. Başbakanlığın açıklamasında, olayı aydınlatması, detaylı bir rapor hazırlaması ve gerekli tedbirleri alması için Adalet ve İçişleri bakanlıklarının derhal soruşturma başlatma talimatı verildiği belirtildi.
Başbakanlık, seçim sürecine karşı olumsuz bir olay olarak gördüğü saldırıyı reddettiğini belirterek, “Seçimler için uygun bir ortam sağlamaktan geri adım atmayacağını” ifade etti.
Tüm taraflara yasalara ve Libyalıların siyasi süreç için barışçıl bir yol benimsenmesi arzusuna saygı duyulması gerektiğini vurgulayan Başbakanlık, Adalet ve İçişleri bakanlıklarına cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleriyle ilgili itirazlara bakan tüm mahkeme binalarında güvenlik düzeyini yükseltmek için ilgili güvenlik birimleriyle koordinasyonlu çalışma talimatı verdiğini kaydetti.
İçişleri Bakanı Halid Mazin, Sebha Mahkemesi’ne yapılan saldırının ‘kanunun suç saydığı’ bir olay olduğuna dikkat çekerek, saldırıya karışanları yargı önüne çıkarma sözü verdi. Mazin, önceki gün düzenlediği basın toplantısında, “Seçimlerin güvenliğini sağlama süreci belli bir plan doğrultusunda işliyor. Sürece yaklaştıkça seçim binalarına bazı saldırıların yapılması muhtemeldir” dedi.
Adalet Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Sebha’daki saldırının, silah kullanılarak tehdit edilen ve binadan çıkarılan mahkeme görevlileri, yargıçlar ve vatandaşlarda korkuya sebep olduğu belirtildi. Libyalı siyasi analist Muhammed Buseyr, Seyfülislam’ın itirazının kabul edilmesi ve ona seçim yarışına katılma fırsatı sunulmasını arzuladığını ifade etti. Buseyr, Seyfülislam’a oy vermeyeceğini ancak bu fırsatın sunulmasının herkese açık bir demokrasinin yerleşmesine katkı sunacağını ve en nihayetinde belirleyici olanın seçim sandığı olduğunu söyledi.
Libya Ulusal İnsan Hakları Komitesi, Sebha’daki mahkemeye yapılan silahlı saldırı ile aday İştiyevi’ye yapılan sözlü ve fiziksel saldırıyı ve kent sakinleriyle bir araya gelmesinin engellenmesini kınadı.
Komite dün yaptığı açıklamada, Bingazi İç Güvenlik Birimi’nin Sirte kentinin şehir merkezinde Seyfülislam’a destek yürüyüş gerçekleştirenlere karşı düzenlediği ve 7 sivili gözaltına aldığı keyfi operasyonu takip ettiklerini bildirdi.
Öte yandan Fransa’nın Trablus Büyükelçiliği, BM Libya Destek Misyonu’nun katılımıyla 5+5 Ortak Askeri Komite’nin üyelerini nişanla onurlandırdı. Büyükelçilik önceki gün yaptığı açıklama bu onurlandırmanın gerekçesini “Libya’da imzalanan ateşkesin üzerinden bir yıldan fazla geçmesi’’ şeklinde ifade etti.



Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
TT

Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’ın silah bırakmayı reddetmesi ve Lübnan yönetimini, silahların ABD ve İsrail lehine toplanmak istendiği suçlamasıyla hedef alması, bir dizi soruyu gündeme getirdi. Bu soruların başında, Kasım’ın açıklamalarını ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen zirvenin arifesinde yapmasının nedeni geliyor. Netanyahu’nun, Hizbullah’ın askeri kapasitesini yeniden kazandığı gerekçesiyle Trump’ı savaşı genişletmeye ikna etmeye çalıştığı bir dönemde gelen bu çıkışın, İran’a siyasi destek sağlamak amacıyla Beyaz Saray’a mesaj iletmeyi hedefleyip hedeflemediği de tartışılıyor. Bu değerlendirmeler, Washington’un Tahran’la müzakerelere yeniden dönülebileceğine dair imalarına paralel olarak yapılıyor. Kasım’ın tutumunun iç siyasete yansımaları da dikkat çekiyor. Açıklamalar, Litani Nehri’nin güneyinde ordunun ilk aşamadaki konuşlanmasını değerlendirecek ‘mekanizma’ komitesinin (Ateşkesi Denetleme Komitesi) toplantısı yaklaşırken geldi. İsrail’in sınır hattındaki bazı tepeleri işgal etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu konuşlanma henüz uluslararası sınıra kadar tamamlanabilmiş değil.

Öte yandan Bakanlar Kurulu’nun, yeni yılın ilk haftasının sonunda, Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel’in Litani’nin güneyinde birinci aşama kapsamında yapılanlara ilişkin raporunu ele almak üzere toplanmaya hazırlandığı bildiriliyor. Bu çerçevede, bakanlık kaynakları Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ordunun ikinci aşamada Litani’nin kuzeyinden el-Evveli hattına kadar yayılmasının, Bakanlar Kurulu’nun Heykel’in raporuna vereceği değerlendirmeye bağlı olduğunu belirtti. Kaynaklar, Lübnan’ın, ateşkes anlaşmasının Fransa ile birlikte garantörü olan ABD’den, eş zamanlı adımların uygulanmasına ilişkin verdiği taahhütleri yerine getirmesini talep etmeyi sürdürdüğünü, ancak Netanyahu’nun iş birliği yapmayı reddetmesi üzerine Washington’un tutumunda geri adım attığını ifade etti. Kaynaklar, Başbakan Nevvaf Selam’ın ikinci aşamaya geçiş hazırlıklarının yapıldığını açıklamasına rağmen, uygulamaya ilişkin net bir takvim vermemesinin, kararın Heykel’in raporu ışığında Bakanlar Kurulu’na ait olmasından kaynaklandığını vurguladı. Bu yaklaşımın, Trump’ın Netanyahu ile yapacağı görüşme öncesinde Beyaz Saray’a iletilmek istenen bir mesaj taşıdığı; mesajda Lübnan’ın silahların tek elde toplanmasına yönelik aşamalı plana bağlılığının teyit edildiği kaydedildi. Kaynaklar ayrıca, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Lübnan’ı savaş ihtimalinden uzak tutmayı başarmasının tesadüf olmadığını, bunun başta ABD yönetimiyle yürüttüğü temasların bir sonucu olduğunu belirtti. Bu durumun, Trump’ın Netanyahu üzerinde baskı kurarak savaşı genişletme yönündeki eğilimlerini frenleyebileceğine dair bir beklentiye işaret ettiği ifade edildi.

yu
İsrail’e ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından hedef alınan bir otomobilin yakınında bulunan Lübnan askerleri (EPA)

Ancak kaynaklar şu soruları da gündeme getirdi: “Kasım, ABD-İsrail zirvesinin sonuçlanmasını bekleyip ortaya çıkacak tabloya göre pozisyon almak yerine neden acele etti? Neden siyasi söylemin dozunu yükselterek, silahların tek elde toplanmasını talep ettiği için devleti ABD ve İsrail adına hareket etmekle suçlayarak süreci erkenden tüketti? Bu tutumunu açıklamadan önce, Cumhurbaşkanı Avn’a sahip olduğu endişe ve kaygıları, doğrudan iletişim olmadığı için, aralıklı diyalog yürüttüğü Direnişe Vefa Bloğu Başkanı Milletvekili Muhammed Raad aracılığıyla iletti mi?” Kaynaklar ayrıca Kasım’a, “Artık hiçbir şey vermeyeceğim” sözleriyle neyi kastettiğini de sordu. “Daha fazla taviz için siyasi bir bedel mi istiyor? Oysa özellikle Litani’nin güneyinde atılan adımlar, en azından Lübnan tarafı açısından ateşkesin sağlanmasına yol açtı. Bu düzenlemeler Hizbullah’ın ısrarı üzerine kabul edildi ve Hizbullah, müttefiki Meclis Başkanı Nebih Berri’ye yetki vererek, o dönemde ABD’li arabulucu Amos Hochstein ile varılan mutabakata onay verdi; herhangi bir hoşnutsuzluk da dile getirmedi. Peki şimdi devleti, İsrail ve ABD lehine çalışmakla suçlayarak niyetler üzerinden yargılamak mı istiyor? Oysa kendisinden istenen, Lübnan’a ilişkin uluslararası kararları ve Taif Anlaşması’nı desteklemesiyle uyumlu biçimde silahlarını devlete devretmesidir; kimse ondan bunu İsrail ya da ABD’nin yararına yapmasını talep etmemiştir.”

Diğer yandan siyasi kaynaklar, Kasım’ın suçlamalarına yanıt olarak, eldeki bilgilere göre devletin ‘Hizbullah’tan silahlarını İsrail ve ABD’ye teslim etmesini istemediğini, aksine Hizbullah’tan elinde kalan silahları devlete bırakmasının talep edildiğini’ vurguladı. Bunun amacının, yalnızca Ateşkesi Denetleme Komitesi ile sınırlı kalmayan ve Washington’a uzanan müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirmek olduğu belirtildi. Zira ABD’nin, Tel Aviv’i ateşkesin uygulanmasına zorlamayı taahhüt ettiği, bunun da Hizbullah’ın askerî kapasitesini yeniden kazandığı iddiasıyla savaşın genişletilmesine gerekçe oluşturulmasının önüne geçmeyi hedeflediği ifade edildi. Kaynaklar, Hizbullah’ın silahlarını devlete teslim etmesi halinde, İsrail’in Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmesinin ardından uygulanması gereken ve yasa dışı silahların toplanmasını öngören 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararına verdiği desteği de fiilen yerine getirmiş olacağını kaydetti. Siyasi kaynaklar şu soruyu yöneltti: “Hizbullah, silahlarını elinde tutarken, devletin tüm topraklarda egemenliğini tesis etmesini öngören 1701 sayılı kararı; silahlı grupların silahsızlandırılmasını içeren 1559 sayılı kararı ve Lübnan-Suriye sınırının kara ve denizden denetlenmesi ile kaçakçılığın önlenmesini hedefleyen 1680 sayılı kararı desteklediğini nasıl iddia edebilir?”

dfvgh
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Reuters)

Kaynaklar, Kasım’ı eleştirirken, “Kasım’ın devleti suçlamak yerine hükümetteki iki bakanını geri çekmesi gerekirdi; zira zıt çıkarların tek çatı altında bir arada bulunması uygun değil. Oysa Kasım’ın suçlamaları, kabine açıklamasına ve özellikle devletin silah tekelini öngören maddelere onay vermesiyle çelişiyor. Daha sonra ise hükümete karşı tavır aldı” değerlendirmesinde bulundu. Kasım’ın gerilimi artırıcı tutumuyla devleti zor durumda bıraktığını vurgulayan kaynaklar şu ifadeleri kullandı: “Önceki bir açıklamasında Kuzey Filistin’deki yerleşimcilere silahlarının sadece kendini savunma amacı taşıdığını ve saldırı amacı gütmediğini güvence olarak vermişti. Peki bu durumda askerî kapasitesini yeniden kazanmasının yönü nereye olacak? Netanyahu’ya bahane sağlamak zorunda mıydı?” Ayrıca, Lübnan’ın Kasım’ın bu tutumları nedeniyle ‘maddi ve insani maliyeti ölçülemez bir bedel ödediği’ belirtildi. Bunun, Hizbullah’ın Gazze’ye tek başına destek vermesinden kaynaklandığı ve hükümetin, saldırının Lübnan’da yarattığı etkileri gidermeye çalıştığı kaydedildi. Öte yandan hükümetin, yıkılan köylerin yeniden inşasının, silahların devlete teslim edilmesi koşuluna bağlandığı ifade edildi. Bu durum, ordunun desteklenmesi amacıyla uluslararası konferansın hızlandırılmasının önünde bir engel olarak gösterildi. Kaynaklar, Paris’te yapılan hazırlık toplantısında konferansın önümüzdeki şubat ayında yapılmasının planlandığını, ancak zaman ve yerin silahların tek elde toplanması koşuluna bağlı olduğunu belirtti. Kasım’ın, devlete destek vermek yerine fırsatı kaçırarak, Washington ile müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirecek desteği sağlamadığı ifade edildi. Popülist tavrının, siyasi bir bedel arayarak hem yerel hem de uluslararası alanda herhangi bir fayda sağlamayacağı; istikrarın sağlanması için silahların devlete tesliminin zorunlu olduğu vurgulandı. Kaynaklar ayrıca, Kasım’ın hükümet ve muhaliflerle çatışmaya girmesinin siyasi bir macera olabileceğini ve vaat edilen yardımlar sağlanmadığı sürece Şii kamuoyunu tatmin edemeyeceğini kaydetti.


İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?
TT

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

İsrail’in Somaliland’da askeri üs kurma girişiminin ardından Mısır’ın muhtemel seçenekleri neler?

Binyamin Netanyahu hükümeti, iç siyasi krizlerden kaçmak amacıyla bölgesel cephelerde gerilimi tırmandırma yarışına girerken, son dönemde Afrika Boynuzu’nda, özellikle de Somaliland’da İsrail kaynaklı “tehlikeli” olarak nitelendirilen hamleler dikkat çekiyor.

Somaliland’da bir İsrail askeri üssü kurulması ihtimali, Mısır ve Arap dünyasının ulusal güvenliğini yeni bir stratejik sınavla karşı karşıya bırakıyor. Kızıldeniz’in girişine yönelik herhangi bir müdahalenin “kırmızı çizgi” olduğu yönündeki resmî ve hukuki uyarılar, bu tür bir adımın bölgeyi daha önce gündeme gelmemiş askerî seçeneklere sürükleyebileceğine işaret ediyor.

Şarku’l Avsat Al Arabiya’dan aktardığı habere göre Askerî tabloyu ayrıntılı biçimde analiz eden Harp Akademileri Yüksek Askerî Çalışmalar Akademisi’nden öğretim üyesi Tümgeneral Usame Mahmud Kebir, yaptığı açıklamalarda, Netanyahu’nun hükümetinin dağılmasını önlemek için siyasi ve askerî gerilimi canlı tutmaya çalıştığını belirtti.

Kebir’e göre İsrail’in uluslararası hukuku ihlal ederek Somaliland’ı bağımsız bir devlet olarak tanıması, üç temel jeostratejik hedefe dayanıyor:

  • Birincisi, Husileri yakın mesafeden tehdit edebilecek bir askerî üs kurmak;
  • İkincisi, Somali’deki Türk çıkarlarını hedef almak;
  • Üçüncüsü ve en tehlikelisi ise Kızıldeniz’in girişindeki deniz trafiğini kontrol ederek Mısır’a baskı uygulamak. Bu durumun Süveyş Kanalı gelirlerini olumsuz etkileyeceğini ve Etiyopya’nın Nahda Barajı dosyasında Kahire’ye karşı siyasi koz kazanmasına hizmet edeceğini vurguladı.

Mısırlı askerî uzman, Kahire’nin bu girişimleri diplomatik olarak derhal kınadığını, ancak İsrail’in fiilen askerî üs inşasına başlaması halinde sürecin “daha etkili bir aşamaya” evrilebileceğini ifade etti. Kebir, Mısır’ın ulusal güvenliğini ve stratejik kazanımlarını koruyacak yeterli araç ve düzenlemelere sahip olduğunun altını çizdi.

Hukuki ve uluslararası boyuta ilişkin değerlendirmede bulunan uluslararası hukuk profesörü Dr. Muhammed Mahmud Mehran ise, İsrail’in bu adımda ısrar etmesinin “stratejik kırmızı çizginin aşılması” anlamına geleceğini söyledi. Mehran, Al Arabiya.net ve Al Hadath.net’e yaptığı açıklamada, Mısır’ın yalnızca diplomatik seçeneklerle yetinme lüksüne sahip olmadığını; Birleşmiş Milletler Şartı’nın 51. maddesi uyarınca önleyici savunma tedbirleri alma yükümlülüğü doğacağını dile getirdi.

Mehran ayrıca, Somali’nin meşru hükümetiyle Mogadişu’da imzalanan ortak savunma anlaşmaları çerçevesinde Mısır’ın halihazırda bölgede askerî varlık bulundurmasının, Kahire’ye “hukuki ve sahadaki araçlar” sağladığını ve bu sayede gayrimeşru üs kurma girişimlerinin engellenebileceğini belirtti.

Coğrafi mesafenin Mısır Silahlı Kuvvetleri için caydırıcı bir unsur olmayacağını vurgulayan Mehran, Babülmendep’teki hayati çıkarların korunmasının mümkün olduğunu ifade etti.

Mehran, değerlendirmesini şu sözlerle tamamladı: Somaliland’da herhangi bir İsrail askerî varlığı Mısır tarafından tek başına karşılanmayacak; bu adım, 1950 tarihli Arap Ortak Savunma Sistemi ile de karşı karşıya kalacak. Söz konusu sistem, Arap ülkelerini varoluşsal tehditlere karşı ortak hareket etmeye zorunlu kılıyor.


Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
TT

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu askeri operasyona hazırlık amacıyla Mukalla Limanı’nın tahliyesini istedi

Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)
Yemen'deki Mukalla Limanı’nın genel görünümü (Arşiv)

Yemen'de meşru hükümete destek veren Arap Koalisyonu bugün, tüm sivillere Hadramut ilindeki Mukalla Limanı’nı bir sonraki duyuruya kadar derhal tahliye etmeleri çağrısında bulundu. Koalisyon, bu önlemin onların güvenliğini sağlamak amacıyla alındığını vurguladı.

Tahliye talebinin liman çevresinde yapılacak askeri operasyon hazırlıkları ile birlikte can ve mal güvenliğini korumayı amaçladığını açıklayan Arap Koalisyonu, herkesin verilen talimatlara uymasını ve güvenliklerinin sağlanması için iş birliği yapmasını istedi.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı Sözcüsü Tümgeneral el-Maliki, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi’nin Güney Geçiş Konseyi'ne (GGK) bağlı silahlı unsurların Hadramut’taki sivillere karşı işlediği ciddi ve korkunç insani ihlalleri nedeniyle talebi üzerine sivilleri korumak için acil önlemler alınacağını açıkladı. Bu önlemler, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) gerilimi yatıştırmak, GGK güçlerini geri çekmek, mevzilerini Vatan Kalkanı Güçleri'ne devretmek ve yerel makamların sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamak için yorulmak bilmeden sürdürdükleri ortak çabaların devamı niteliğinde. Arap Koalisyonu güçleri, bu çabaları bozacak her türlü askeri eyleme, sivil hayatları korumak ve Suud Arabistan-BAE’nin çabalarının başarısını sağlamak için doğrudan ve derhal müdahale edileceğini teyit ediyor.

Arap Koalisyonu Ortak Kuvvetler Komutanlığı'nın meşru Yemen hükümetine yönelik sürekli desteğini ve kararlı tutumunu teyit eden Tümgeneral Maliki, herkesi ulusal sorumluluklarını yerine getirmeye, itidal göstermeye ve güvenlik ve istikrarı korumak için barışçıl çabalara yanıt vermeye çağırdı.