İsrail ve İran arasındaki siber savaş vatandaşlara kadar uzanıyor

İran’ın başkenti Tahran. (Reuters)
İran’ın başkenti Tahran. (Reuters)
TT

İsrail ve İran arasındaki siber savaş vatandaşlara kadar uzanıyor

İran’ın başkenti Tahran. (Reuters)
İran’ın başkenti Tahran. (Reuters)

İsrail ve İran uzun yıllardır kara, deniz, hava ve siber alanda savaş yürütüyor. New York Times gazetesi söz konusu saldırıların hedefinde genellikle askeri veya hükümet birimleri olduğunu aktardı. Ancak siber savaş, geniş çapta sivilleri hedef alacak şekilde genişledi. İsrail ve İran’daki milyonlarca kişi son dönemde kendilerini ülkeleri arasındaki bir siber savaşta, çapraz ateşte kaldı.
New York Times’da yer alan haberde, siber savaşın vatandaşlar üzerinde etkisine dikkat çekildi. Örneğin Tahran’daki bir diş hekimi, İran’ın yakıt dağıtım sistemine son aylarda düzenlenen siber saldırı sonucu benzin aramak için saatlerce dolaşmak ve zorunda kaldı. Dört benzin istasyonunda uzun kuyruklarda beklemense rağmen benzin alamadı. Bunun nedeni İran’da 4 bin 300 benzin istasyonunda işlemlerin durmasıydı. Sistemin düzelmesi ise 12 gün sürdü. İsmini vermeyen iki ABD Savunma Bakanlığı yetkilisi, siber saldırıdan İsrail’in sorumlu olduğunu bildirdi.
Tel Aviv’den bir yayıncı, mahrem detayları ve LGBTQ arkadaşlık sitesinden çalınan yüz binlerce kişinin bilgisi sosyal medyaya yüklenince paniğe kapıldı.
Habere göre bu durum, ABD makamlarının İran'ın ABD'deki hastanelerin bilgisayar ağlarına ve diğer hayati altyapılara sızma girişimleri konusunda uyardığı bir zamanda gerçekleşti. İran nükleer anlaşmasına yönelik diplomatik başarı umutları azaldıkça bu tür saldırıların artmasının olası olduğu kaydedildi.  
Bir İsrail radyosund editöre olarak görev yapan 52 yaşındaki Beni Kvodi, “Bizler, İsrail ile İran arasındaki savaşta tutsağız” değerlendirmesinde bulundu.
Kvodi, İsrail’deki arkadaşlık sitesinin siber saldırı sonucu ele geçirilmesiyle binlerce İsraillinin, mahrem bilgilerinin ve görüntülerinin ifşa edilmesi tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını vurguladı.
Tahran’daki bir taksi şirketinde çalışan 39 yaşındaki Ali de tıpkı diğer İranlılar gibi güvenliğinden endişe etmesi nedeniyle soyadının kullanılmaması şartıyla yaptığı açıklamada her gün benzin istasyonu kuyruklarında zaman kaybettiğini aktardı. Ali açıklamasında, “Bu ülkede her gün uyandığınızda yeni bir sorunla karşılaşıyorsunuz. Hükümetlerimizin düşman olması bizim suçumuz değil. Hayatta kalmamız zaten yeterince zor” dedi.
Her iki ülke de hükümetlerine mesaj göndermeleri için sivillere saldırıyor gibi görünüyor. Örneğin son siber saldırı, hükümet karşıtı huzursuzluk dalgası yaratmayı amaçlıyordu. Hükümetin krizi akaryakıt fiyatlarını yükseltmek için düzenlediğine dair söylentiler yayıldı. İran haber medyasının bildirdiğine göre İran’ın sosyal medya uygulama tabanlı taksi şirketleri Snap ve Tapsi, sürücülerin pahalı sübvansiyonsuz yakıt satın almak zorunda kalmasına yanıt olarak normal ücretlerini iki, hatta üç katına çıkardı.
Her araca ayda 60 litre (yaklaşık 16 galon) yarı fiyatına tahsis eden sübvansiyon ağını eski haline getirmek yaklaşık iki hafta sürdü.
İran’ın benzin pompalarının çalışmayı durdurmasından dört gün sonra, bilgisayar korsanları İsrail arkadaşlık sitesi Atraf’ın veri bankasına ve İsrail’deki bir özel klinikler ağı olan Machon Mor Tıp Enstitüsü’ndeki tıbbi dosyalara erişim sağladı. Ülke nüfusunun yaklaşık yüzde 16’sını oluşturan yaklaşık 1,5 milyon İsraillinin kişisel bilgileri de dahil olmak üzere her iki saldırının da dosyaları Telegram mesajlaşma uygulamasındaki bir kanalda yayınlandı.
İsrail hükümeti Telegram’dan kanalı engellemesini istedi. Ancak Black Shadow ( Kara Gölge) adlı az bilinen bilgisayar korsanları, materyali hemen yeni bir kanala göndererek yayınlarına devam etti.
Grup ayrıca, geçtiğimiz aralık ayında hacklenen ve İsrail Savunma Bakanlığı çalışanlarını sigortalayan İsrailli sigorta şirketi Shirbit’ten çalınan dosyaları da yayınladı.
Üç üst düzey İsrailli yetkili, Black Shadow’un ya İran hükümetinin bir parçası ya da hükümet için çalışan bilgisayar korsanları olduğunu aktardı.
Habere göre ne İsrail ne de İran, son siber saldırıların sorumluluğunu açıkça üstlenmedi veya suçlamada bulunmadı. İsrailli yetkililer İran’ı alenen suçlamadı. İranlı yetkililer de benzin istasyonu saldırısından ‘yabancı bir ülkeyi’ suçlarken isim vermekten kaçındı.
Uzmanlar, sivil hedeflere yönelik siber saldırıların çatışmada yeni bir aşamanın başlangıcı olabileceği görüşündeler.
İran İstihbarat Bakanlığı eski baş analisti Maysam Behravesh geçtiğimiz pazartesi günü bir Club House sohbetinde yaptığı açıklamada “Tehlikeli bir aşamadayız. Bir sonraki siber saldırı altyapımızı hedef alacak. Askeri çatışmaya bir adım daha yaklaştık” değerlendirmesinde bulundu.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.