İran nükleer müzakerelerinde kim ne diyor?

Tahran, ihlallerinin durdurulmasını yaptırımların kaldırılmasına bağladı. Rusya, iyimser ve ABD ise İran’dan gelecek tam bir taahhüde bağlı

AB tarafından 29 Kasım’da Viyana’da yapılan nükleer anlaşma taraflarının toplantısından bir kare
AB tarafından 29 Kasım’da Viyana’da yapılan nükleer anlaşma taraflarının toplantısından bir kare
TT

İran nükleer müzakerelerinde kim ne diyor?

AB tarafından 29 Kasım’da Viyana’da yapılan nükleer anlaşma taraflarının toplantısından bir kare
AB tarafından 29 Kasım’da Viyana’da yapılan nükleer anlaşma taraflarının toplantısından bir kare

Viyana’daki nükleer müzakerelerin yedinci turundan önce İranlı yetkililerin yaptırımlar dışında herhangi bir konuyu tartışmayı tekrar tekrar reddetmesine rağmen (Avrupa Birliği (AB) adına müzakerelerin koordinatörü Enrique Mora ve Rus müzakere heyeti başkanı Mikhail Ulyanov tarafından yapılan açıklamaya göre) Ali Bakıri Kani başkanlığındaki heyet, yaptırımların yanı sıra nükleer taahhütleri de görüşmeyi kabul etti.
Yedinci tur, 20 Haziran’da sona eren altıncı turdan sonra 5 aydan fazla bir kesintinin ardından yeniden başladı. Görüşmeler, cumhurbaşkanlığı seçimleri ve yeni hükümet kurulana kadar askıya alınmıştı.
Yeni bir İranlı müzakere ekibinin dönüşü ile müzakereler yenilendi ve geçtiğimiz Nisan ayında başlayan ilk altı tura ev sahipliği yapan Grand Hotel’in yakınındaki lüks Palais Coburg Otel’deki yeni yerine taşındı. Görünen o ki Robert Malley başkanlığındaki ABD heyeti, ikamet için değil, toplantı yeri olarak karşı Marriott Hotel’i kullandı.
4+1 ülkelerinin (Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya ve Çin) İran ile genellikle her tur başında yaptığı resmi görüşme, öncekilerden daha uzun sürdü. Müzakereler ise bir saat gecikmeli başlarken, önceki turlarda durum böyle değildi.
AB Sözcüsü Alain Matton’un Şarku’l Avsat’a belirttiğine göre toplantının başlamasındaki gecikme, resmi toplantı öncesinde yapılan ve ‘beklenenden uzun süren’ hazırlık toplantılarından kaynaklandı. Ancak toplantıdan sonra Rus temsilcinin sözleri farklı bir tablo çizdi. Ulyanov, yeni İran heyeti ile yapılan görüşmelerin atmosferini diğerlerinden ‘farklı’ olarak nitelendirdi ve diyaloğun ‘zaman zaman hararetli ve bazen de sakin’ olduğunu söyledi.
Mora ve Ulyanov’a göre İranlılar, müzakereleri sona erdikleri yerden devam ettirmeyi kabul etti. Batı, İran heyetinin 6. turun bittiği noktada yeniden müzakere etmeyi reddedeceğinden korkuyordu.
Ulyanov, “Çalışmalar, 20 Haziran’da bittiği yerden tamamlanacak” dedi. Ancak Mora, İranlıların bu noktada ne üzerinde anlaştıklarını belirtirken daha dikkatliydi. Ulyanov, “Yeni İran heyeti, geçmiş turda ulaşılan çalışmaları dikkate alıyor. Müzakereleri, bunun üzerine inşa edeceğiz” ifadelerini kullandı. Müzakerelerin, yeni İran hükümetinin konumunu dikkate alacağını söyleyen Mikhail Ulyanov, “İran heyeti, Tahran’da yeni siyasi hassasiyetlere sahip yeni bir yönetimi temsil ediyor. Ancak müzakereleri, geçmiş turlarda yapılan çalışmaların üzerine inşa etmek için çalışmaların iyi olduğunu ve Nisan ayının başlarına geri dönmeye gerek olmadığını kabul ettiler. Aynı zamanda yeni İran hükümetinin hassasiyetlerini de dikkate alacağız” şeklinde konuştu.

Yedinci tur süresiz bir ‘açık tur’ olacak
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin oluşturduğu Bakıri Kani başkanlığındaki heyet, İran ile Washington arasındaki dolaylı nükleer müzakerelere ilk kez katılıyor. Öyle ki nükleer anlaşmanın ayrıntıları hakkındaki bilgisine ve başlangıcından bu yana görüşmelere katılmasına rağmen eski baş müzakereci Abbas Arakçi bile yeni heyet arasında değildi.
Görüşmelerin ikinci gününün ‘ABD yaptırımlarının kaldırılması konusunda uzmanlaşmış bir uzman komitenin toplantısıyla başlaması’ şartıyla, toplantıda gelecek iki gün için bir eylem planı üzerinde anlaşmaya varıldı. Üçüncü gün ise İran’ın nükleer taahhütlerini tartışmakla ilgili bir komite toplantısı düzenlenecek.
Mora’ya göre görünen o ki yedinci tur, heyetler istişareler için başkentlere dönseler bile süresiz bir ‘açık tur’ olacak. “Heyetler müzakere etmek için başkentlere ayrılsalar ve geri dönseler bile tur uzun sürecektir. Ancak tur sürekli ve oturum halinde gerçekleşecektir” diyen Enrique Mora, sözlerinin devamında ise “Müzakere ekipleri istişare için başkentlere dönme ihtiyacı hissedebilir ve sonra geri dönebilir. Ancak benim için yedinci tur birkaç gün içinde sonlanmayacak. Aksine burada Viyana’daki istişarelerin ve metnin daha derinlerine indikçe istişare için başkentlerde yapılan doğrudan toplantıların bir karışımı olacak” ifadelerini kullandı.
Mora, yaklaşık iki buçuk saat süren resmi toplantının, yeni İran heyetinin bakış açısını dinlemeleri için gerekli olması nedeniyle uzun sürdüğünü söylerken, sebebin katılımcı taraflar arasındaki anlaşmazlıklar olduğu söylentisini de yalanladı. Enrique Mora, “Yeni bir heyet başkanı olduğu için toplantı uzun sürdü. Kendisi, hükümetin konumu hakkında bizi bilgilendirmek istedi. Yaptırımların kaldırılmasında ısrar ediyorlar. Diğer tarafların görüşlerini duymak istiyorlar. Önümüzdeki toplantılarda bunu konuşacağız. Bu normal, çünkü yeni bir hükümet var” dedi.

“Olumlu hissediyorum”
Avrupa koordinatörü, bir anlaşmanın yakın olduğunu ilan ederek, yaşadığı iyimserliğiyle ilgili beşinci ve altıncı turların sonunda düştüğü ‘tuzak’ hakkında konuşmayı reddetti. Mora, bu kez ise “İyimser ya da kötümser değilim ama olumlu hissediyorum, her tarafta dinleme ve ilerleme arzusu var” diyerek, “Önemli olan şu ki, şimdi yeniden konuşmaya başlıyoruz” şeklinde konuştu. Ayrıca anlaşmanın ‘bir turdan’ sonra gerçekleşeceğini söylediği son iki turda yaptığının aksine bir zaman sınırı belirtmeyi de reddeden Mora, 29 Kasım’da yaptığı açıklamada, “Bir aciliyet duygusu var, ancak belirlenmiş bir zaman sınırı yok. Çünkü yaptırımların kaldırılması ve nükleer taahhütler hakkında konuştuğumuzda karşılaşacağımız, siyasi ve karmaşık teknik konular da dahil olmak üzere, ele alınması gereken hala zor konular var” dedi.
İranlı baş müzakereci, görüşmeden sonra İran kanallarına yaptığı açıklamalarda “Yaptırımların kaldırılmasına öncelik verilmesi kararlaştırıldı. Bunu kabul etmeleri bir başarıdır” ifadelerini kullandı. İran heyeti, geçmiş günlerde ABD yaptırımlarının kaldırılması dışında herhangi bir konuyu gündeme getirmeyi kabul etmeyeceklerini tekrarlıyordu. Ancak yedinci açık turun üçüncü gününde nükleer taahhütler konusunu gündeme getirme konusunda anlaştılar.
Yaklaşık bir saatlik görüşmelerin ardından Bakıri Kani, Reuters’a yaptığı açıklamada Washington ve Batılı müttefiklerinin, ‘gelecekte yeni yaptırımlar uygulanmayacağına dair Tahran’a garanti vermeleri gerektiğini’ söyledi. Başka bir İranlı yetkili de “Taleplerimiz açık. Diğer taraflar, özellikle de ABD’liler, bu anlaşmayı yeniden canlandırmak isteyip istemediklerine karar vermeli” şeklinde konuştu.
Görüşmeler başlamadan önce İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, yaptığı açıklamada “ABD’nin geri çekilmesinin ardından İran’a uygulanan tüm yaptırımları kaldırmadan anlaşmaya geri dönmenin bir yolu olmadığı gerçeğini, ABD hala tam olarak anlamıyor” dedi. “ABD’nin nükleer anlaşmaya dönüşü, geçmişte yaşanan acı deneyimin tekrarlanmayacağının garantisi olmadan anlamsızdır” diyen Bakan, “Bu fırsat, sonsuza kadar açık bir pencere değildir” şeklinde konuştu.

Tahran: ABD heyetiyle ikili görüşme yapmayacağız
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, düzenlediği basın toplantısında “İran heyeti, anlaşmaya varmak için kararlılık ve ciddi bir iradeyle Viyana’ya geldi” açıklamasında bulundu. Hatibzade, “ABD, ambargonun gerçekten kaldırılması için Viyana’ya gelirse, nükleer anlaşmaya geri dönmek için bir bilet alabilir” diyerek, “Nükleer müzakerelerin süresi bilinmiyor ve onların çıkmaza girmesini istemiyoruz” şeklinde konuştu.
Said Hatibzade, Viyana’da ABD ile doğrudan görüşme yapıp yapmayacağına ilişkin bir soruya ise “ABD heyetiyle ikili görüşme yapmayacağız” yanıtını verdi.
Hatibzade, İngiltere Dışişleri Bakanı Liz Truss ve İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in görüşmelerin arifesinde yayınladıkları ortak makaleyi de protesto etti. Fransız Haber Ajansı’na (AFP) konuşan sözcü, “Bu, bazı Avrupa ülkelerinin Viyana’daki ‘ambargoyu kaldırma’ amaçlı müzakerelerde gerekli iradeden yoksun olduklarını, aynı zamanda nükleer anlaşmanın uygulanmasını engellemek için müzakereleri uzatmaya çalıştıklarını gösteriyor” dedi.
Viyana’ya gelmeden önce, ABD’nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley, “Tahran’ın tavrı, müzakereler için iyiye işaret değil” şeklinde konuşmuştu. Geçtiğimiz Cuma günü ABD merkezli Ulusal Halk Radyosu’na (National Public Radio/ NPR) konuşan Malley, “Nükleer programlarını hızlandırmaya devam ederlerse (...) boş durmayacağız” demişti.
Diplomatlar, Washington’un kalıcı bir anlaşmaya varılmaması durumunda Tahran ile açık uçlu bir geçici anlaşma müzakere etmeyi önerdiğini söyledi. Bazı İranlı yetkililer, Reuters’e İran’ın geçici bir anlaşmayı kabul etme niyetinde olmadığını belirtti.
ABD’nin görüşmelerle ilgili yaptığı ilk yorum ise Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki’den geldi. Psaki, “Hedefimiz, İran’ın nükleer anlaşmaya tam olarak uymaya geri dönmesidir” dedi.



Trump, ekonomik baskıların ortasında Wall Street devlerini Beyaz Saray'da akşam yemeğine davet etti

Beyaz Saray yakınlarındaki Lafayette Meydanı'nda Andrew Jackson heykelinin kaidesinde çalışan işçiler (Reuters)
Beyaz Saray yakınlarındaki Lafayette Meydanı'nda Andrew Jackson heykelinin kaidesinde çalışan işçiler (Reuters)
TT

Trump, ekonomik baskıların ortasında Wall Street devlerini Beyaz Saray'da akşam yemeğine davet etti

Beyaz Saray yakınlarındaki Lafayette Meydanı'nda Andrew Jackson heykelinin kaidesinde çalışan işçiler (Reuters)
Beyaz Saray yakınlarındaki Lafayette Meydanı'nda Andrew Jackson heykelinin kaidesinde çalışan işçiler (Reuters)

ABD Başkanı Donald Trump, JP Morgan, BlackRock ve Goldman Sachs gibi büyük finans kurumlarının CEO'ları da dahil olmak üzere bir grup önde gelen Wall Street liderini dün Beyaz Saray'da özel bir akşam yemeğine davet etti.

Şarku’l Avsat’ın Financial Times'tan aktardığına göre bu hamle, yönetimin ekonomik performansı, özellikle de son seçimlerde önemli bir sorun olarak ortaya çıkan yaşam maliyeti konusunda artan baskı altında olduğu bir dönemde geldi.

sdefr
ABD Başkanı Donald Trump Oval Ofis'te konuşuyor. (Reuters)

Üst düzey katılım ve hassas zamanlama

Güvenilir kaynaklara göre, akşam yemeğine 12’den fazla üst düzey yönetici ve finans uzmanı katıldı. Bunlar arasında şu isimler yer aldı: JPMorgan CEO’su Jamie Dimon, BlackRock CEO’su Larry Fink, Goldman Sachs CEO’su David Solomon, Blackstone CEO’su Stephen Schwarzman, KKR’ın kurucu ortağı Henry Kravis, milyarder Bill Ackman (Pershing Square), Nasdaq CEO’su Adena Friedman, Intercontinental Exchange CEO’su Jeffrey Sprecher ve New York Borsası Başkanı Lynn Martin.

xfv
BlackRock CEO'su Larry Fink, Hong Kong'da düzenlenen Küresel Finans Liderleri Yatırım Zirvesi’ne katıldı. (Reuters)

Bu toplantı, Trump’ın şirket liderleriyle ilişkileri derinleştirme çabasını ve yönetiminin, Amerikan sermaye piyasalarını güçlendirmeyi ve ulusal güvenlik açısından kritik olan yerel tedarik zincirlerini yeniden inşa etmeyi hedefleyen girişimlerini vurguluyor. Bu girişimler, özellikle yerel üretimi genişletmeye ve kilit endüstrileri yeniden konumlandırmaya odaklanıyor.

Ülkenin en büyük bankası JPMorgan, 10 yıl sürecek 1,5 trilyon dolarlık bir yatırım programı açıkladı. Bu program, tedarik zinciri ve üretim, savunma ve uzay, enerji bağımsızlığı ve ileri teknolojiler gibi ABD’nin ulusal güvenliği ve ekonomik dayanıklılığı açısından kritik sektörleri hedefliyor. Bu plan kapsamında banka, özellikle ulusal güvenlik ve ekonomik dayanıklılık açısından stratejik öneme sahip Amerikan şirketlerine doğrudan hisse ve risk sermayesi yatırımları yoluyla 10 milyar dolara kadar yatırım yapacak.

rgt
JP Morgan CEO'su Jamie Dimon, Miami'deki Kaseya Center'da düzenlenen Amerikan İş Forumu'nda konuşma yapıyor. (Reuters)

Reuters'a göre, bir Beyaz Saray yetkilisi, Trump'ın finans liderleriyle görüştüğünü doğruladı, ancak davetli listesini teyit etmedi.

Wall Street ile yönetim arasındaki istikrarsız ilişki

Wall Street’in Trump yönetimiyle ilişkisi, kasım seçimlerinden sonra çalkantılı bir seyir izledi. Başlangıçta yöneticiler, özellikle rekabet ve düzenleyici konularda iş dünyasını destekleyen bir yaklaşım benimsenmesini beklerken, maliyet düşürme gibi adımların atılması bu erken iyimserliği azalttı. Trump’ın Fed Başkanı Jerome Powell’a yönelik eleştirileri de merkez bankasının bağımsızlığına bağlılığı konusunda şüpheler yarattı.

ty6
Goldman Sachs CEO'su David Solomon, Hong Kong'da düzenlenen Küresel Finans Liderleri Yatırım Zirvesi'nde konuşma yapıyor. (Reuters)

Ancak son dönemde endişeler yatıştı ve üst düzey bankacılar, Trump tarafından atanan düzenleyicilerin sektöre yönelik kuralları gevşetme yönündeki destekleyici açıklamalarından memnuniyet duydu. Bu gelişme, JPMorgan, Goldman Sachs ve Morgan Stanley’nin hisse fiyatlarının dün rekor seviyelere ulaşmasına katkıda bulundu.

Önemli yokluklar ve gergin ortam

Finans sektörünün tüm liderleri akşam yemeğine katılmadı:

- Citigroup CEO'su Jane Fraser, önceden planlanmış bir Asya gezisiyle çakışan programı nedeniyle özür diledi. Fraser'ın daha önce başkanla bir araya gelerek mortgage devleri Freddie Mac ve Fannie Mae'nin özelleştirilmesi planlarını görüştüğünü belirtmekte fayda var.

- Bank of America CEO'su Brian Moynihan akşam yemeğine davet edilmedi. Moynihan, geçmişte başkana bankacılık hizmetleri sunmayı reddettikleri iddiaları nedeniyle bu yılın başlarında Trump'ı kızdıran liderler arasındaydı.

Wall Street yöneticileri, özellikle Beyaz Saray'ın bazı büyük teknoloji gruplarına gümrük vergisi uygulamakla tehdit etmesinin yanı sıra, Paul Weiss hukuk firması ve büyük üniversiteler gibi grupları hedef almasının ardından, başkanı kamuoyunda eleştirmekten çekiniyorlar.

sd
New York Borsası (AP)

Yatırımcılar, bu üst düzey toplantıdan kaynaklanabilecek herhangi bir politika değişikliği veya düzenleyici değişiklikleri yakından takip edecekler. Örneğin, vergi politikaları, finansal düzenlemeler veya ticaret anlaşmalarındaki değişiklikler, belirli sektörlerin veya piyasanın genelinin performansını önemli ölçüde etkileyebilir. Bu görüşmelerin olası sonuçlarını anlayarak, yatırımcılar ortaya çıkan fırsatlardan yararlanmak veya olası riskleri azaltmak için kendilerini daha iyi konumlandırabilirler.

Aynı zamanda gözlemciler, Beyaz Saray'da düzenlenen üst düzey akşam yemeğini, finans sektörünün iktidar koridorlarında devam eden etkisinin bir kanıtı olarak görüyorlar. ABD ekonomisi hassas bir dengeyle karşı karşıya olduğundan, yönetim ekonomik gündemini şekillendirmek için bu şirket liderlerinin uzmanlığından ve görüşlerinden yararlanmaya çalışıyor.

Trump, yönetimi küresel ticaret ortaklarıyla gerilimleri ele alırken ve ekonomik büyümeyi artırmaya çalışırken, son aylarda iş dünyası liderleriyle özel toplantılar düzenledi. Yönetimin daha geniş ekonomik gündemi, yerli üretimi genişletmeye, kilit sektörleri yeniden ülkeye getirmeye ve özel sektör yatırımlarından yararlanarak ABD'nin ileri teknoloji üretimi ve enerji tedarik zincirlerinde konumunu güçlendirmeye odaklanıyor.


Belgeler, eski Prens Andrew'in Epstein'a yalvarışını ortaya koyuyor: Artık dayanamıyorum

Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)
Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)
TT

Belgeler, eski Prens Andrew'in Epstein'a yalvarışını ortaya koyuyor: Artık dayanamıyorum

Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)
Eski İngiliz Prensi Andrew (AFP)

Dün yayımlanan belgeler, İngiltere’nin eski prensi Andrew’in (Andrew Mountbatten Windsor), cinsel istismar ve reşit olmayanlara yönelik suçlarla itham edilen milyarder Jeffrey Epstein ve onun ortağı Ghislaine Maxwell’e, “Artık buna daha fazla dayanamayacağım” dediğini ortaya koydu. Andrew bu ifadeyi, 14 yıl önce bir İngiliz gazetesinin kendileriyle ilgili bir haber yayımlamaya hazırlandığı bilgisini ilk kez aldığında kullandı.

Eski prensin ikiliyle yaptığı e-posta yazışmaları, Epstein dosyasına ilişkin belgeler arasında yer aldı. Belgelerde ayrıca ABD Başkanı Donald Trump’a dair göndermeler de bulunuyor.

Prens Andrew’in bu yanıtı, Maxwell’e Mart 2011’de Mail on Sunday gazetesi tarafından gönderilen ve yanıt hakkı talep eden, aynı zamanda Andrew hakkında çeşitli iddialar içeren bir e-postanın kendisine iletilmesinin ardından geldi.

Belgelerde yer alan yanıta göre Andrew şöyle yazdı: “Bu da ne demek oluyor? Bu konuyla ilgili hiçbir bilgim yok! Lütfen bunu sen söyle. Bunun benimle hiçbir ilgisi yok. Artık buna daha fazla dayanamayacağım.”

ABD'li milletvekilleri Andrew'den soruları yanıtlamasını talep etti

Bu son belge grubu, ABD Kongresi'ndeki Demokrat milletvekillerinin, 2019 yılında seks ticareti suçlamasıyla yargılanmayı beklerken hapishanede ölen Epstein hakkındaki soruşturma kapsamında eski prensin soruları yanıtlamasını talep etmesinin ardından geldi.

Temsilciler Meclisi Denetim Komitesi üyesi Demokrat milletvekili Suhas Subramanyam, BBC Two'ya verdiği demeçte, Andrew'in komitenin ifade verme davetine henüz yanıt vermediğini söyledi.

Giuffre ile uzlaşma

Epstein'ın en önde gelen suçlayıcılarından biri olan Virginia Giuffre, Andrew'i, kendisi henüz genç bir kızken üç kez kendisiyle cinsel ilişkiye girmekle suçladı.

Andrew bu iddiaları reddetti, ancak 2022'de Giuffre ile mahkeme dışında bir anlaşmaya vardı; herhangi bir sorumluluk kabul etmedi veya özür dilemedi.

Bu ayın başlarında Giuffre'nin ölümünden sonra yayınlanan bir kitap, Andrew'in Epstein ve Ghislaine Maxwell ile olan bağlarına yeniden dikkat çekince, Andrew tüm unvanlarından mahrum bırakıldı.

z
Eski Prens Andrew ve Virginia Giuffre (AFP)

Son zamanlarda ortaya çıkan belgeler, eski prensin Epstein ile olan ilişkisi hakkında daha fazla ayrıntı ortaya koyuyor. Bir e-posta, Andrew'in 17 yaşındaki Virginia Giuffre'yi koluna doladığı bir fotoğrafın gerçekliğini doğruluyor gibi görünüyor.

2011 yılının temmuz ayında bir gazeteciyle yaptığı mesajlaşmada Epstein, Giuffre ve fotoğraf hakkında şöyle dedi: “Evet, o benim uçağımdaydı. Birçok çalışanım gibi o da Andrew ile fotoğraf çekildi.”

“Hatırlamıyorum.”

Andrew, 2019 yılında verdiği bir röportajda, fotoğrafı çektiğini hatırlamadığını söylemiş ve bunun sahte olabileceğini ima etmişti.

Bu yazışma, 4 Mart 2011 tarihli Mail on Sunday gazetesinden ‘cevap hakkı talep eden’ bir e-postanın gönderilmesinden dört ay sonra gerçekleşti.

Mesajda, adı belgelerden çıkarılmış bir kadının 2001 yılında Maxwell'in Londra'daki evinde Epstein tarafından Andrew ile tanıştırıldığı ve bu kadının Andrew ile samimi bir ilişki yaşadığını iddia ettiği belirtiliyor.

6 Mart 2011'de gazete, Andrew ve Giuffre'nin ünlü fotoğrafını da içeren haberini yayınladı.

Mesajda ayrıca, bir masöz ile başka bir genç kızın Epstein’ın New York’taki dairesinde Andrew’in dizine oturmalarının istendiği ve onun tarafından tacize uğradıkları iddiaları da yer alıyor. Ayrıca, kızlardan birinin Maxwell tarafından Andrew ile ilişkiye girmesi yönünde talimat aldığı da öne sürülüyor.

fgt
Jeffrey Epstein (AP)

Görünüşe göre e-posta, önce Maxwell’in bir temsilcisine gönderildi, ardından Epstein’a iletildi ve oradan da ‘Dük’ olarak anılan gizli bir e-posta adresine aktarıldı.

Gazetenin Giuffre hakkındaki haberini yayımladığı gün (6 Mart 2011) Epstein, Dük’e bir mesaj göndererek şöyle yazdı: “İyi misin? Bu hikâyeler tamamen hayal ürünü ve asılsız.”

Aynı yılın temmuz ayında medya sorumlusuna gönderdiği başka bir mesajda Epstein şöyle yazdı: “Prens Andrew'i suçlayan kızın yalan söylediği kolayca kanıtlanabilir. Buckingham Sarayı'nın bunu memnuniyetle karşılayacağını düşünüyorum. Kraliçe'nin oğluna tüm bu sorunları çıkaran kız, Virginia Roberts Giuffre’yi araştırması için birini görevlendirmelisiniz. Sizi temin ederim ki o bir sahtekâr. Siz ve ben hayatımızın geri kalanında Ascot'a gidebileceğiz.”


İngiltere’nin istihbarat paylaşımını dondurması, Washington ile krizi derinleştiriyor

ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)
ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)
TT

İngiltere’nin istihbarat paylaşımını dondurması, Washington ile krizi derinleştiriyor

ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)
ABD Başkanı Donald Trump ve İngiltere Başbakanı Keir Starmer, 2025 NATO Zirvesi sırasında (AP)

İnci Mecdi

Birleşik Krallık, artan gerilimler ve özellikle 6 Ocak 2021'de ABD Başkanı Donald Trump'ın takipçilerini şiddete kışkırttığını ima eden bir belgesel ile ilgili BBC skandalının ardından daha da kötüleşmesi beklenen bir krizin ortasında, tarihi transatlantik müttefiki Amerika Birleşik Devletleri ile daha geniş çaplı bir diplomatik çatışmaya doğru gidiyor gibi görünüyor.

 

İstihbarat iş birliğinin askıya alınması

Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli CNN’den aktardığı analize göre Birleşik Krallık’ın Karayipler'de uyuşturucu kaçakçılığı yaptığından şüphelenilen gemilerle ilgili olarak Washington ile istihbarat paylaşımını askıya aldığını açıkladı. Nedeni de Birleşik Krallık’ın, ABD askeri saldırılarına ortak olmak istememesi ve bu saldırıların yasadışı olduğunu düşünmesi. Bu, Birleşik Krallık ile en yakın müttefiki arasında önemli bir kopuşu temsil etmesinin yanı sıra, uluslararası toplumun dikkatini Latin Amerika'daki ABD askeri harekâtının yasallığına çekebilir.

ABD’li haber ajansına konuşan kaynaklara göre, kendisine bağlı istihbarat birimlerinin konuşlandığı Karayipler'deki birçok bölgeyi kontrol eden İngiltere, yıllardır ABD Sahil Güvenlik Güçleri’nin uyuşturucu taşıdığından şüphelenilen gemileri engellemesi için, Washington’a bu gemilerin tespit edilmesinde yardım ediyor. Sahil Güvenlik Güçleri bu kapsamda gemileri durduruyor, gemilere çıkıyor, mürettebatlarını gözaltına alıyor ve uyuşturuculara el koyuyordu.

İstihbarat bilgileri genellikle, uyuşturucu ticareti ile mücadele etmek için çalışan, birkaç ortak ülkenin temsilcilerinden oluşan Florida merkezli bir görev gücü olan Ortak Kurumlar Arası Güney Görev Gücü'ne gönderiliyordu.

Ancak ABD'nin eylül ayında teknelere karşı ölümcül saldırılar düzenlemeye başlamasından kısa bir süre sonra Birleşik Krallık, Washington'un hedefleri belirlemek için kendisi tarafından sağlanan istihbaratı kullanıyor olabileceğinden duyduğu endişeyi dile getirmeye başladı. Kaynaklar, İngiliz yetkililerin 76 kişinin ölümüne yol açan ABD askeri saldırılarının uluslararası hukuku ihlal ettiğine inandığını ve istihbarat paylaşımının bir aydan uzun bir süre önce askıya alındığını belirtti.

Trump yönetimi, saldırılarının, Trump'ın “yabancı terör örgütleri” olarak nitelendirdiği Latin Amerika'daki uyuşturucu kartelleriyle mücadele etmek için gerekli olduğunu savunuyor. Bununla birlikte yönetim, Kongre'ye verdiği brifingde, hedef alınan kişilerin kimliklerini kesin olarak bilmediğini de itiraf etti.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, geçen ay bu saldırıların uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve “yargısız infaz” teşkil ettiğini belirtirken, CNN'e konuşan kaynaklar, Birleşik Krallık'ın bu değerlendirmeye katıldığını doğruladı.

Yeni bir gerilim dönemi

Birleşik Krallık’ın istihbarat alanında iş birliğini askıya almasının, Başbakan Keir Starmer'ın genellikle İngiliz yumuşak gücünün bir ayağı olan kamu yayın kuruluşunu savunur gibi göründüğü BBC kriziyle birleşmesi, Washington ve Londra arasındaki ilişkide yeni bir gergin dönemin başladığını gösteriyor. Bu arada The New York Times gazetesi, FBI Direktörü Kash Patel'in, İngiliz iç istihbarat teşkilatı MI5’deki mevkidaşlarını kızdırdığını bildirdi. Nedeni de kilit bir FBI ajanının MI5 ile gözetim teknolojileri konusunda çalışması görevi için fon bulma sözü vermesinin ardından, Beyaz Saray’ın bütçede kısıtlamaya gitmesi nedeniyle bu görevi sonlandırmasıydı.

Bu yılın başlarında, Washington'da görev yapmış eski Birleşik Krallık büyükelçileri, iki ülkenin bir dizi uluslararası konu ve dosyada görüşlerinin ayrışmasının gölgesinde, aralarındaki istihbarat iş birliğinin gerileyeceği tahmininde bulunmuşlardı. 2003-2007 yılları arasında büyükelçi olarak görev yapan Sir David Manning, mayıs ayında Lordlar Kamarası'nda yaptığı konuşmada, iki ülke arasındaki özel ilişkide köklü bir değişim yaşandığını ve bu değişimin geçici bir süreç olmadığını söyledi.

Washington'da görev yapmış diğer üç eski Birleşik Krallık büyükelçisiyle birlikte konuşma yapan Manning, politikalardaki görüş ayrılıkları kadar değerlerdeki ayrışmanın da iki ülkeyi birbirinden uzaklaştırdığını ekledi. Büyükelçilerin hepsi, Trump yönetimi ile bir zamanlar ilişkinin temel taşı olan istihbarat paylaşımının gelecekte daha da zorlaşacağı konusunda uyardı.

Washington Post gazetesi, bunun görünüşte bitmeyen bir ticaret anlaşmazlığının gölgesinde yaşandığını söylüyor. Birleşik Krallık, Trump yönetimi ile sığır eti, etanol ve otomobiller konusunda anlaşmaya varan ilk ülkeydi ve bu, Trump'ın yakın müttefiklerine ayrıcalıklı davranacağının bir işareti olarak görüldü. Ancak o tarihten bu yana ABD Başkanı, belirli ürünlere bir dizi gümrük vergisi getirdi ve İngiliz yetkililer bununla etkili bir şekilde başa çıkamadı.

BBC krizi

Bu arada, BBC krizi, özellikle The Guardian ve The Independent gibi sol eğilimli medya kuruluşlarının bunu sağ ve sol arasında ideolojik bir mücadele olarak ele aldıkları göz önüne alındığında, ABD yönetimi ile İngiltere’deki İşçi Partisi hükümeti arasındaki mevcut gerilimi derinleştiriyor. Bu kuruluşlara göre Trump’ın videosu ile oynandığına dair ifşaatların ve BBC'nin taraflılığına işaret eden diğer haberlerin arkasında muhafazakâr kişiler bulunuyor. 

İngiliz The Guardian gazetesine göre, BBC krizi ile ilgili medyada görülen cinnet hali, suçun kendisiyle orantısız olsa da, uzun süredir devam eden bir düşmanlıkla örtüşüyor. Yine gazeteye göre BBC, her zaman benzersiz konumunu ve ayrıcalıklı finansmanını kıskanan rakip haber kuruluşlarının hedef tahtasında oldu. Lisans ücreti modelinin ortaklaşa finanse edilen bir kamu yararı örneği olarak görülmesi nedeniyle aşırı sağ için ideolojik bir tehdit oluşturuyor. The Guardian’daki makalenin yazarı Raphael Behr, “BBC'nin düşmanlarını kışkırtmak için liberal-sol eğilimde olduğunu göstermesine gerek yok. Onlar kendisini zaten kültürel kolektivizmi teşvik eden bir fabrika olarak görüyorlar ve ulusun duyguları üzerindeki etkisinden dolayı onu kıskanıyorlar” dedi.

Muhafazakâr bir günlük gazete olan İngiliz The Daily Telegraph, son ABD başkanlık seçimlerinden bir hafta önce yayınlanan “Trump: İkinci Bir Şans mı?” başlıklı bir belgeselin, Başkan Donald Trump'ın 6 Ocak 2021'de Kongre binasına yönelik saldırıyı açıkça kışkırttığını ima edecek şekilde çekildiğine işaret eden sızdırılmış bir iç yazışmanın ayrıntılarını açıkladı. Yazışmaya göre, ABD Başkanı’nın yaklaşık 50 dakikalık aralıklarla yaptığı açıklamaların kareleri, şiddete teşvik ettiğini ima eden bir dizi halinde bir araya getirilmişti.

Sızdırılan yazışma, geçen haziran ayına kadar BBC'nin Yayın Standartları Komitesi’nde bağımsız danışman olarak görev yapan eski bir gazeteci olan Michael Prescott tarafından hazırlanmıştı. Skandal, BBC Genel Müdürü Tim Davie ve Haber Müdürü Deborah Turnes'in istifasına neden oldu, Davie hatayı kabul ederek sorumluluğu üstlendi.

Trump ise BBC'ye karşı yasal işlem başlatmakla tehdit etti. ABD Başkanı’nın avukatları, BBC'nin belgeselini önümüzdeki cuma gününe kadar yayından kaldırması gerektiğini, aksi takdirde “en az 1 milyar dolarlık” bir tazminat davası ile karşı karşıya kalacağını söyledi. BBC, bununla ilgili mektubu aldığını ve en kısa sürede yanıt vereceğini vurguladı.