Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Son olarak Avustralya’nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Hizbullah’ın diğer ülkeler tarafından aynı sınıflandırmaya alınması bekleniyor.

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
TT

Hizbullah’ın uluslararası yaptırımlardan ve terör örgütü ilan edilmesinden gördüğü zarar

Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)
Hizbullah'ı terör örgütü ilan etmeye yönelik ilk adımı ABD attı. (AFP)

Tony Boulos
Dünyanın dört bir yanından 47 ülke, Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine dahil etti. Söz konusu ülkelerden 20’si Hizbullah’ı DEAŞ ve El Kaide ile ilişkilendirdi ve faaliyetlerini tamamen yasakladı. Artık bu ülkelerde Hizbullah’a sempati duyanlar veya üye olanlar adli mercek altında olacaklar. Dünya genelinde Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine ekleyen ve terör örgütü olarak sınıflandıran yeni ülkeler adeta kartopu gibi büyüyor. Bu ülkelerin sonuncusu Avustralya oldu. Avustralya, Hizbullah’ı terör örgütü olarak sınıflandırma kararını, ‘silahlı örgütün, terör saldırıları gerçekleştirme tehdidinde bulunmaya ve terör örgütlerine destek sağlamaya devam etmesinin Avustralya için gerçek bir tehdit oluşturduğu’ şeklinde gerekçelendirdi.

Uluslararası ön yargı
Ülkelerin Hizbullah’ı art arda terör örgütleri listelerine dahil etmesine karşı Hizbullah’tan resmi bir kaynak şu açıklamada bulundu:
“Bu durum, bazı ülkelerin İsrail uzlaşısına yönelik kör önyargısını ve direniş eksenini hedef almaya devam ettiklerini gösteriyor. İngiltere kısa süre önce Filistin İslami Direniş Hareketi’ni (Hamas) terör örgütleri listesine dahil ettiği için direniş gruplarını terör örgütleri listelerine ekleme kampanyası Hizbullah'ı aşıyor.”
Aynı kaynağa göre tüm ülkelerdeki İsrail lobileri, ABD’nin de korumasıyla denenen tüm yollarda başarısız olunduktan sonra, bu ülkelerdeki politikacılara, dünyayı direniş gruplarına karşı seferber etmeleri için baskı yapıyor.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın yeniden terör örgütleri listelerine eklenmesiyle ilgili yorumunda, bunun, İran’ın nükleer programıyla ilgili Viyana’daki müzakereler sırasında bölgedeki gelişmelerle ya da siyasi olarak kullanmak amacıyla yahut Lübnan’da yaklaşan parlamento seçimleri öncesinde Hizbullah’ı zayıflatma girişimi olabileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Nasrallah, direniş grubu olarak tanımladığı Hizbullah’ı terör örgütleri listelerine eklenmesinin direnişçilerin kararlılığını ve onu kucaklayanların farkındalığını etkilemeyeceğini vurguladı.

Fransa engeli
ABD’nin ilk olarak 1997 yılında Hizbullah’ı siyasi ve askeri kanatlarıyla terör örgütü olarak sınıflandırmasının ardından ülkeler birer birer harketi terör örgütleri listesine eklemeye başladılar. Daha sonra Avrupa Birliği 2013’de üye devletlerin oybirliği ile Hizbullah’ın askeri kanadını terör örgütleri listesine ekledi. Bazı raporlar, Hizbullah'ın siyasi kanadını terör örgütleri listesine dahil edilmesinin önündeki ilk engelin Fransa olduğunu ve 2004 yılında Hizbullah’ı hem askeri hem de siyasi kanatlarıyla birlikte yasaklayan ve terör örgütü olarak sınıflandıran ilk Avrupa ülkesi olan Hollanda dışında diğer ülkelerin üzerinde uzlaşılan bir kararla hareketi siyasi ve askeri kanatlarını bir birinden ayrı tuttuklarını gösteriyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha önce yaptığı bir açıklamada, ülkesinin Lübnan hükümetinden herhangi bir tarafı terör örgütü listesine almayacağını vurguladı. Paris'in Hizbullah'ın askeri kanadını terör örgütü olarak gördüğüne dikkati çeken Macron, ancak hükümette yer alan ve üyeleri Temsilciler Meclisi'ne seçilen siyasi kanadıyla diyalog halinde olduğunu belirtti.

Arap ülkeleri arasında fikir birliği
Arap ülkeleri düzeyinde ise Arap Birliği, Hizbullah'ı Mart 2016'da, birliği konseyinin dışişleri bakanları düzeyindeki 145’inci toplantısı sırasında, Lübnan ve Irak dışındaki ülkelerin oybirliğiyle terör örgütü ilan etti. Lübnan ve Irak çekimser kaldılar. Dönemin Lübnan Dışişleri Bakanı Cibran Basil yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Hizbullah'ı terör örgütü olarak sınıflandırma konusundaki çekince, kararın Arap devletleri arasında imzalanan terörle mücadele anlaşmasıyla çelişmesinden ve Hizbullah’ın Lübnan’ın önemli bir bileşeni olmasından kaynaklanıyordu.”
Bu duyuru, Arap ülkelerinin içişleri bakanları tarafından yayınlanan benzer bir kararın ardından yapıldı.
Hizbullah’ın terör örgütü olarak sınıflandırılması, Körfez İşbirliği Konseyi'nin (KİK) aldığı bir kararla hayata geçmeye başladı. KİK üyesi ülkeler, Hizbullah’ı ‘KİK üyesi ülkelerde gençleri terör eylemleri gerçekleştirmek amacıyla silah altına almanın, silah ve patlayıcı kaçakçılığı yapmanın, isyana yönelik provokasyonlarda bulunmanın, kaos ve şiddeti körüklemenin yanı sıra başta Suriye savaşına, Irak savaşına, Yemen olaylarına katılarak ve bazı Körfez ülkelerinde hükümetlerin temellerini sarsarak birçok Arap ülkesinin iç işlerine müdahale etmekle’ suçladılar.

ABD yasaları
ABD Hazine Bakanlığı’nın verilerine göre Yabancı Varlıklar Kontrol Ofisi (OFAC), Hizbullah'ı ve mali kaynaklarını kuşatma altına almak için başta Cassandra Yasası olmak üzere birçok yasaya dayanarak, Hizbullah Genel Sekreteri Nasrallah tarafından defalarca kez reddedilen ABD Uyuşturucuyla Mücadele Dairesi'nin (DEA) uyuşturucu kaçakçılığı, kaçakçılık ve kara para aklama suçlarına adlarının karıştığına işaret ettiği, harekete bağlı veya yakın kişileri takip ediyor.
Cassandra Yasası’nın yanı sıra Magnitsky Yasası ve Caesar (Sezar) Yasası da ABD Hazine Bakanlığı tarafından Hizbullah’a yakın kişilerin yaptırım uygulananlar listelerine eklenmelerini sağlıyor. Magnitsky Yasası, ABD yönetimine tüm ülkelerde insan hakları ihlalcilerine yaptırım uygulama, mal varlıklarını dondurma ve ABD'deki faaliyetlerini yasaklama yetkisi veriyor. Caesar Yasası da İran için Suriye üzerinden Lübnan’a aktif bir bağlantı oluşturduğundan doğrudan Hizbullah’ı hedef alabiliyor.

Yaptırımların etkileri
Hizbullah’a yönelik yaptırımların etkileri arasında, hareketin yetkililerine veya onlarla iş birliği yapanlara yaptırım uygulanması bulunuyor. Söz konusu kişiler, bu yaptırımlar çerçevesinde seyahat etmeleri engellenirken terör suçlarından hüküm giymeleri ve mal varlıklarının dondurulması halinde haklarında Interpol bülteni çıkarılabiliyor.
‘Justicia’ adlı insan hakları örgütünün başkanı Paul Morcos, konuya ilişkin değerlendirmesinde, “Yaptırımlar, bazı finansörleri ve destekçileri ile Batılı ülkelerle çıkarları olanlar üzerinde baskı oluşturduğundan Hizbullah’ı dolaylı yoldan etkiliyor” dedi. Söz konusu yaptırımların birkaç istisna dışında, uluslararası yardımın daralması çerçevesinde Lübnan üzerinde ciddi yansımaları olduğunu vurgulayan Morcos bu durumun Lübnan'daki iş ortamına olumsuz yansıdığını vurguladı.
Morcos, yaptırımların, ekonomiyi nakde çevirebilecek, kara para aklama ve terörün finansmanı riskini artıracak şekilde Lübnan toplumu aleyhine dönmesinden çekindiğini ve bunun yaptırımların mantığına ve amacına aykırı olduğunu ifade etti.
Morcos değerlendirmesinde ayrıca söz konusu yaptırımların olumsuz yansımalarından bir diğerini ise tüm dünyada milyonlarca Lübnanlı ile birlikte Lübnanlı iş insanlarının şüpheli listelerine eklemesi olduğuna işaret etti. Aynı zamanda yaptırımların Lübnan'ı Arap ülkeleri ve uluslararası toplumdan tecrit edebileceğini, özellikle Hizbullah’ın büyük bir siyasi etkiye sahip olması nedeniyle Lübnan'ı ‘kibir ve emperyalizmi kırma’ söyleminden başka bir şeyi olmayan kuşatılmış bir adaya dönüştürmesine katkıda bulunabileceğini vurguladı.

Güvenlik ve askeri operasyonlar olasılığı
Gazeteci yazar Şurahbil el-Garib de şu açıklamalarda bulundu:
“Siyasi ve askeri kollarıyla Hizbullah’ı terörist olarak sınıflandırmak, çifte standart uygulayan Batı ülkelerinin yeni bir başarısızlığıdır. Ayrıca bu sınıflandırmaların adil kriterler olmadan yapıldığını ve bu sınıflandırmaların işgalci İsrail’i korumak için düzenlendiğini ortaya koymaktadır.”
ABD'nin başta Afganistan olmak üzere bölgedeki bazı askeri kartlarını kaybettiğini söyleyen Garib sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu yüzden ABD hem dünyanın hem de bölge ülkelerinin gözünde konumunu iyileştirmek ve imajından geriye kalanları korumak için diğer siyasi, diplomatik ve ekonomik kartlara başvuruyor.”
Garib’e göre Hizbullah’ı tecrit etme girişimi, Lübnan’daki direnişi besleyen ortama darbe vurmaya ve onu terörle damgalamaya çalışmanın yanı sıra hareketi açık hedef haline getirerek sürekli baskı altında tutmayı amaçlıyor.
Hizbullah'la ilgili bu adımların sonucunda karşı karşıya gelinmesi beklenen senaryolarından birinin, bölgede bir bütün olarak direniş projesini dengesizleştirmek için harekete yönelik gerçekleştirilmesi planlanan askeri veya güvenlik operasyonlara hazırlık olabileceğini amacıyla olabileceğini düşünen Garib değerlendirmesine şöyle devam etti:
 “İsrail’in uluslararası arenada, İran ve Hizbullah'a karşı tüm forumlarda en üst düzeyde provokasyona neden olan açıklamaları, Tahran ile önde gelen güçler arasında Viyana'da gerçekleşen nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya yönelik müzakerelerin başarısız olması durumunda bu seçeneğin kullanılabileceği ihtimalini ortaya koyuyor.”



Çin Devlet Başkanı Fas'ı ziyaret ederek Veliaht Prens ile görüştü

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (Reuters)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (Reuters)
TT

Çin Devlet Başkanı Fas'ı ziyaret ederek Veliaht Prens ile görüştü

Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (Reuters)
Çin Devlet Başkanı Şi Cinping (Reuters)

Mağrip Arap Basını'nın haberine göre Çin Devlet Başkanı Şi Cinping, dün erken saatlerde Fas'a kısa bir ziyarette bulundu.

Ajans, Veliaht Prens Moulay el Hassan'ın Başbakan Aziz Ahnuş ile birlikte Kazablanka'daki Muhammed V Uluslararası Havalimanı'nda Çin Devlet Başkanını kabul ettiğini belirterek, ziyaretin Fas ve Çin halkları arasındaki güçlü dostluk, iş birliği ve dayanışma bağlarını yansıttığını kaydetti. Şi, ziyaretini Brezilya'daki G20 zirvesine katıldıktan sonra gerçekleştirdi.

Çin, son yıllarda Fas'ın altyapı ve demiryolu sektörüne yönelik yatırımlarını yoğunlaştırdı. Fas, Avrupa'ya yakın coğrafi konumu, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'ndeki büyük pazarlarla yaptığı serbest ticaret anlaşmaları ve Krallık'taki mevcut otomobil endüstrisi ile Çinli elektrikli otomobil aküsü üreticilerinin ilgisini çekiyor.

Haziran ayında Çinli elektrikli araç bataryası üreticisi Goshen Hi-Tech, toplam 1,3 milyar dolar maliyetle Afrika'daki ilk mega fabrikasının yeri olarak Fas'ı seçti.