Meclis Başkanı Berri: Taif Anlaşması, yolu açtı ve Lübnanlılar arasındaki savaşı durdurdu

Lübnan Cumhurbaşkanı Nebih Berri, 15 Aralık’ta İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi ile bir araya geldi (El-Vataniyye)
Lübnan Cumhurbaşkanı Nebih Berri, 15 Aralık’ta İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi ile bir araya geldi (El-Vataniyye)
TT

Meclis Başkanı Berri: Taif Anlaşması, yolu açtı ve Lübnanlılar arasındaki savaşı durdurdu

Lübnan Cumhurbaşkanı Nebih Berri, 15 Aralık’ta İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi ile bir araya geldi (El-Vataniyye)
Lübnan Cumhurbaşkanı Nebih Berri, 15 Aralık’ta İçişleri Bakanı Bessam Mevlevi ile bir araya geldi (El-Vataniyye)

Adli müfettiş Yargıç Tarık el-Bitar’ın uygulamalarındaki anlaşmazlıklar nedeniyle Bakanlar Kurulu’nun toplanma şansı hala mevcut değil. Bu bağlamda Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, Hizbullah ve Emel Hareketi tarafından temsil edilen ‘Şii İkili’nin, Bitar’ı dışlamaya çalışmadığını ve ‘tek istediklerinin hukuka ve anayasaya geri dönmek olduğunu’ söyledi. Berri “Bu konuyu yöneten siyah odalardaki görevliler, Maruni Patriği Beşara er-Rai ile bu sorunun çözülmesi için varılan uzlaşıyı baltaladı” dedi.
Berri, 15 Aralık’ta kabul ettiği Basın Editörleri Sendikası’ndan bir heyete, “Yaşadığımız krize bir çözüm bulma konusunda olumlu hissedersem, Cumhurbaşkanı Mişel Avn ile görüşmek için Baabda Sarayı’na gitmeye hazır olurum” dedi. Berri, kötüleşen siyasi krize ve Bakanlar Kurulu’nun oturumlarına devam edebilmesi için bu konudaki girişimlerin başarısızlığa uğramasına atıfta bulundu.
Berri, Lübnan’da tanık olduklarının çoğunun iç sebeplerden ve ‘itirazlarından’ kaynaklandığını, bunların bir günde, birkaç günde veya bir yılda oluşmadığını, aksine 1989’daki Taif Anlaşması’nın onaylanmasından bu yana var olduğunu söylerken, “Kimlerin Taif’i desteklemediği, kanunu ve anayasayı uygulamadığı biliniyor” dedi.
Taif Anlaşması’nın kaderi ve yetkilerinin sona ermesi hakkında söylenenlere dair ise Berri, “Taif’in, Lübnan’ın yolunu açtığını ve Lübnanlılar arasındaki savaşı durdurduğunu unutmamalıyız. Evet, hakkında bazı konuşmalar var. Bu geliştirilebilir veya değiştirilebilir bir anlaşma, ama öncelikle onu uygulamalıyız. Bazıları, mezhepçi kalmamız halinde Lübnan’ın gelişemeyeceğine ikna olmalıdır. Cemaatleri sürdürmek bir şeydir, mezhepçilik başka bir şey” şeklinde konuştu. Nebih Berri, “Herkes, Taif Anlaşması’nda öngörülen her şeyi uygulamaya hazır mı? Özellikle de mezhepçi kısıtlamalar dışında bir seçim yasasının kabul edilmesi, bir senato kurulması ve ‘Siyasi Mezhepçiliğin Kaldırılması Ulusal Komisyonu’nun kurulması gibi reform maddelerini uygulamaya hazır mı?” diye sorarken, Taif Anlaşması’nın ‘biraz esneklikle’ uygulanması çağrısında bulundu. Berri, “Onlarca yasa var. Ne bu sözleşmede ne de ondan önceki sözleşmelerde, yasaların 75’ten fazlası uygulanmadı” dedi. Meclis Başkanı, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da dahil, Lübnan’a destek ve yardım sağlamak isteyen tüm uluslararası heyetler ve kuruluşlar tarafından talep edilen düzenleyici organın yanı sıra devletin mali açığının yüzde 45’ini aşan bir israfa neden olan elektrik yasasına da dikkati çekti. Yasa, 10 yıl önce yayınlanmıştı.

Nebih Berri, Temsilciler Meclisi’nin gözetim rolüne de değindi
Nebih Berri, yasama seçimlerinin anayasal süreç kapsamında gerçekleştiğini ve bunları gerçekleştirmekten başka çare olmadığını söylerken, reform meselesine ve Temsilciler Meclisi’nin gözetim rolüne değindi. Berri, “Parlamento, ilkesel olarak yürütme otoritesinden hesap sorması gereken taraftır. Ama ne yazık ki mezhepçi bir ülkede olmasaydık bu olabilirdi. Lübnan’a gelince, durum mezhepsel bir çizgide. Peki işler nasıl düzelebilir?” şeklinde konuşurken, “Görevini yerine getiren bir Yüksek Yargı Konseyi olsaydı, yargıda mezhepçilik açısından bugün ulaştığımız noktaya ulaşmazdık” dedi.
Limandaki patlamaya ilişkin soruşturmalara de değinen Berri, Hizbullah ve Emel Hareketi’nin yargıyı mezhepçileştirmek istemediğini vurguladı. Nebin Berri, “Bu durumu, Patrik Rai’ye de belirttim. Özellikle limandaki patlamayla ilgili konuda anayasanın maddelerini uygulasınlar” diyerek, “Talebimiz her otoritenin bu çerçevede yetkilerini kullanmasıydı ve hala öyle. Yasa, yargıçları yargılamak için özel bir hak, temsilciler, cumhurbaşkanları ve bakanları yargılama hakkı verdi. Bu kural ve ilkelere neden uyulmadı?” ifadelerini kullandı.
Temsilciler Meclisi Başkanı, “Bu başlıklarda, Patrik ile mutabık kalındı. Kendisinden, Cumhurbaşkanının da mutabık kaldığını öğrendim. Ancak bu ittifak bozuldu ve çöpe gitti” dedi. Berri, bu mutabakatı baltalayanların, bu konuyu yöneten siyah odalardaki görevliler olduğunu dile getirirken, Yüksek Yargı Konseyi Başkanı Yargıç Suheyl Abbud da bu sorunun çözülmesi çağrısında bulundu.
‘Sermaye Kontrolü’ kanunu ve kişilerin bankalardaki mevduatlarına ilişkin ise Berri, “Halkın mevduatını son kuruşuna kadar güvence altına almadan önce, parlamentoyu isyanla suçlasalar bile meclis, hiçbir şeyi kanunlaştırmaya hazır olmayacak. Mevduatsız banka yoktur ve Lübnan Bankası Başkanı’na da bunu tam olarak söyledim” dedi. Lübnan’ın likidite eksikliğine rağmen iflas eden bir ülke olmadığını belirten Nebih Berri, “Lübnan, hala tüm varlıklarına ve sektörlerine sahiptir. Lübnan, önemli petrol ve gaz blokları içeriyor” dedi. Temsilciler Meclisi Başkanı ayrıca, “Yapılması gereken, inisiyatifi ele alıp, bu zenginliğe yatırım yapmaya kararlı olduğumuzu samimi niyetlerle kanıtlamamızdır” şeklinde konuştu.



Trump'ın Körfez ziyareti: Anlamları, beklentileri ve umutları

ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)
TT

Trump'ın Körfez ziyareti: Anlamları, beklentileri ve umutları

ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)

Nebil Fehmi

ABD Başkanı Donald Trump, 13-16 Mayıs tarihleri ​​arasında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'ı ziyaret ederek, bu ülkelerde üst düzey yetkililer ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin bazı liderleri ile bir araya gelecek. Bu ziyaretin, başta geleneksel yakın uluslararası stratejik müttefik İngiltere ya da Ortadoğu'daki en yakın müttefik İsrail olmak üzere, diğer ülkelerden önce bu ülkelere yapılmasının birçok anlamı var. Eski Papa Francis'in ölümü dolayısıyla Vatikan'da düzenlenen törenlere katılması dışında, bu ziyaret, Trump'ın ikinci dönemindeki ilk yurtdışı ziyareti. Bu adımın, önceliklerinin ve zamanlamasının, bazı tutumların sonuçları konusunda dikkatli olmak, sunduğu fırsatlardan ve potansiyelden yararlanıp, faydalanmak için hükümetlerimiz ve halklarımız tarafından derinlemesine ve gerçekçi bir şekilde analiz edilmesi gereken önemli anlamları bulunuyor.

Kongre gibi resmi Amerikan kurumlarının Amerikan politikalarını yönlendirmede önemli bir role sahip olduğu ve başkanın yetkilerinin mutlak olmadığı doğru olsa da Körfez ziyaretinin ilk durak olarak tamamlanması, Amerikan başkanının kişiliğinin giderek Amerikan politikalarının içerik ve biçimini etkileyeceğinin önemli ve açık bir göstergesi sayılıyor. Mevcut yönetim döneminde ABD'ye yönelik yaklaşımın belirlenmesinde bu hususun dikkate alınması gerekir. Trump'ın elle tutulur, çabuk, maddi başarı peşinde olduğunun ve bunun için sürekli baskı yaptığının farkında olmalı, buna dikkat etmeli ve bundan faydalanmalıyız.

Trump'ın tarihsel ve hukuki geçmişlerle ilgilenmediğini, amacının kısa vadede anlık maddi başarı olduğunu hesaba katmalıyız. Trump'tan bir süreliğine kaçınmanın, çoğu zaman onunla kişisel ve doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmak için manevra yapmanın mümkün olduğunu hesaba katmalıyız. Bunun en son örneği, önceden yapılan hazırlıklar sonucu, Beyaz Saray'da yeni Kanada Başbakanı ile ABD Başkanı'nın aralarındaki açıklanmış görüş ayrılığına rağmen, kameralar önünde bir polemiğin yaşanmamasıydı. Ancak ABD'nin yaygın nüfuzu göz önüne alındığında, uzun yıllar boyunca ondan tamamen uzak durulabileceğini düşünmek de mantıklı değil. Bu nedenle ve Trump’ın önerilerinin birçoğunu kabul etmenin zorluğu, dümeni çıkarlarımızın lehine olacak şekilde yönlendirmek için farklı fikir ve seçenekler önermede cesur olup inisiyatif alma gerekliliği nedeniyle, pozisyonların ve olasılıkların önceden farkında, politikalarımızda akıllı ve gerçekçi olmalıyız.

Trump'ın özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Katar'a yönelik hızlı ve öncelikli ziyaretlerinin açık anlamlarından biri de kendisinin bu ülkelerin liderleriyle ilişkilerinde kişisel olarak kendini rahat hissettiği, ABD'nin bu ülkelerle ilişkilerinde hızlı ve elle tutulur maddi ve siyasi kazanımlar gördüğüdür. Bunların ikili ve bölgesel olarak kullanılması gerekiyor. Trump'ın hızlı kararlar alınmasını ve bu ülkelerle anlaşmalar veya siyasi anlaşmalar şeklinde hızlı anlaşmalara varmayı beklediği ve arzuladığı da bilinmeli. Bu, Körfez ve Arap dünyasında dikkate alınması ve aynı zamanda kendisinden yararlanılması gereken bir husus.

Trump'ın pek çok politikası ve uygulaması konusunda çekincelerim olmakla birlikte, Körfez'e olan ilgisini ve ilk ziyaretini bu bölgeye yapmasını olumlu ve faydalı bir gelişme olarak görüyorum ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu, dostlarının tutum ve taleplerini dikkate almadan onlardan belirli tutumlar benimsemelerini talep etmenin zor olduğuna dair kişisel kanaatini yansıtıyor.  Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre bu noktada Barack Obama yönetiminin, doğrudan ilgili olmasına rağmen, Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere Arap dostlarına danışmadan ve hatta onları bilgilendirmeden, İran ile nükleer program konusunda müzakereler yürüttüğünü ve bir anlaşmaya vardığını hatırlatmakta fayda var.

Ziyarette Çin ile ilişkiler, Ukrayna'daki durum ve Körfez ülkelerinin olası katkıları gibi çeşitli uluslararası konular da ele alınacak ama üç ülkeyle ABD'nin ikili ilişkileri, ABD Başkanı'nın ilgilendiği konuların başında yer alacak. Trump Körfez ülkelerinin ABD'ye yapacağı yatırımları veya özellikle silah ve yapay zekâ alanlarındaki büyük anlaşmaları duyurmak ve bunlarla övünmek istiyor. Ev sahibi Arap ülkelerinin ise bu isteğe, Trump'ın seçilmesinden bu yana ABD ile yaptıkları tüm anlaşmaları ve yatırımları hatırlatarak, ayrıca bazı yeni yatırım sözleri vererek, niyetlerini ve geleceğe yönelik hedeflerini açıklayarak karşılık vereceklerini düşünüyorum. Böylece iş birliğinin kapsamı ve maddi getirileri, Trump'ı memnun edecek ve onun bunları siyasi açıdan kişisel başarılar olarak kullanabilmesini sağlayacak şekilde daha geniş, daha kapsamlı ve daha büyük bir çerçeveye oturtulacaktır.

Görüşmelerde ayrıca, İsrail'i şaşırtan ve Umman'ın himayesinde ve arabuluculuğunda gerçekleşen, Trump’ın ilerleme sağlamayı amaçladığı İran ile müzakereler başta olmak üzere, çok sayıda bölgesel siyasi konu da ele alınacak. Trump’ın bu isteği, ilerleme sağlanabileceğinden söz eden ve bir baskı aracı olarak başarısızlığın sonuçları ve tehlikeleri konusunda uyarıda bulunan Özel Temsilci Witkoff'un açıklamalarına da yansıdı.

Yine Umman'ın arabuluculuğunda gerçekleşen ABD-Husi temasları ve Doğu Afrika kıyılarındaki durum da görüşme ve müzakere konusu olacak. Bu vesileyle Umman'ı bu çaba ve bilgeliğinden dolayı kutlamalıyız. Bu konuda da ateşkes duyurusu İsrail için bir başka tatsız sürpriz oldu. Bununla bağlantılı olarak Sudan'daki durum da gündeme gelebilir. Arap Maşrık (Levant) bölgesinin Trump'ın üç durakta da kişisel öncelikleri arasında olmasını beklemiyorum. Suriye ve Lübnan'daki durum, İran nüfuzunun geri dönmemesinin sağlanması ve İsrail ile bölgesel ilişkilerin nasıl kontrol altına alınacağı konusunda istişarelerin yapılması doğal, fakat bu noktaların çoğuna Trump'tan daha alt düzeydeki bazı Amerikalı yetkililerin değinmesi daha muhtemel. Aşırılıkçı hareketlerin güçlenme olasılığı ile Irak'taki durumun istikrarı da ele alınabilir.

Gazze'deki koşullar ve rehinelerin serbest bırakılması konusu ise ele alınacak bölgesel meselelerin başında yer alacak ve bir zirve düzeyinde olacak. Bununla olan bağlantısı ve Trump’ın ilk döneminde başarılanların üzerine yenilerini eklemeye yönelik Amerikan çabalarının bitmediği göz önüne alındığında, Filistin-İsrail barışı konusu da doğal olarak ele alınacak. Trump ve ABD'nin yeni tutumlarına ilişkin, kesin olmayan ve hatta bazıları pek olası görünmeyen çok sayıda haber sızdırıldı. Bunlar Trump’ın Netanyahu'nun davranışlarından rahatsız olduğu ve hatta bu nedenle İsrail başbakanıyla doğrudan temastan dahi kaçındığını ima ediyorlar.

İsrail'den sızan haberler arasında ise Trump'ın Filistin devletini tanıyacağını duyurması da var. Bu bizim temenni ettiğimiz bir şey ama ilk dönemindeki önerisi örtük olarak ekonomik eksenli bir Filistin devleti kurulmasını içerse de ben şimdilik böyle bir ihtimali dışlıyorum. ABD'nin Gazze'ye insani yardım sağlama ve yeniden inşa etme konusunda bir plan geliştirdiği ve bunun İsrail'in kabul etmediği siyasi sonuçlar içerdiği yönünde bilgiler de sızdırıldı. Bunlar arasında şunları sayabiliriz; ateşkes sağlanması ve savaşın sona ermesiyle birlikte İsrail'in aşamalı olarak tamamen çekilmesi, Hamas'ın Gazze'deki idari varlığını sürdürmesine onay verilmesi, yetkililerinin İsrail saldırılarından ve hedef almalarından korunması ama aynı zamanda Gazze’de kademeli bir uluslararası, Arap ve Amerikan idaresinin bulunması. Bunlar İsrail politikalarıyla çelişen ve Arap desteği ve katılım isteği gerektiren konular. BAE'nin, mevcut gergin siyasi iklim nedeniyle ABD'ye Gazze'nin yeniden inşası için mali yardımda bulunmayacağını veya Gazze’nin yönetimine katılmayacağını bildirdiğine dair doğrulanmamış haberler de var.

Üç ev sahibi ülke, çıkarlarını ve ABD ile ilişkilerini meşru bir şekilde ilerletmek için eşsiz bir fırsata sahipler ve bu fırsatın değerlendirilmesi ve kullanılması gerekiyor. Bölgesel stratejik boyutları dikkate alarak ve aynı zamanda kısa vadeli taktiksel ikili çıkarları da gözeterek, bilinçli ve sağlam bir stratejik yaklaşımla bundan yararlanılmasını umuyor ve bekliyorum.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.