Kazakistan’da tarih tekerrür mü ediyor?

Rusya Devlet Başkanı Putin, Nazarbayev'i ‘hiç devleti olmayan bir bölgede bir devlet kuran yetkin bir lider’ olarak nitelemişti

Almatı şehrinden görev yapan güvenlik güçleri (Reuters)
Almatı şehrinden görev yapan güvenlik güçleri (Reuters)
TT

Kazakistan’da tarih tekerrür mü ediyor?

Almatı şehrinden görev yapan güvenlik güçleri (Reuters)
Almatı şehrinden görev yapan güvenlik güçleri (Reuters)

Sami Ammara
Bugünün dünden hiçbir farkı yok! Kazakistan’da iktidarın her zaman çeşitli bahaneler ve gerekçelerle ortadan kaldırmayı ve sonuçlarını örtbas etmeyi başardığı şikayetlerin genel kaynağı da işte tam olarak bu. Daha önce Orta Asya'daki küçük kardeşi Kırgızistan'ın eski Sovyet ülkelerinin çoğunu kasıp kavuran renkli devrimlere katıldığı gün var olan sorunlarından kendini uzaklaştırabilmişken Avrasya ülkeleri arasındaki koordinasyon sistemlerine üye kardeş ülkelerini vuran kaos trenini yakalamasının ve slav kardeşi Belarus'a benzemesinin nedeni de bu.

Peki, tarih ne diyor?
Eski Sovyet ülkelerinin meseleleriyle ilgilenen bazı yorumcular ve uzmanlar, Kazakistan'daki uzmanların ve yetkililerin, meselelerin sonuçlarını, olayların nedenlerini ve gerekçelerini inceledikleri bir dönemde Rusya’nın bu ülkelerle olan ilişkilerinin tarihini, Sovyetler Birliği'nin Aralık 1991'deki çöküşünden bu yana içinde bulundukları kaos durumunu ve iç içe geçmişliği akıllara getirdiler.
Kazakistan'ın 1986 yılında Sovyetler Birliği’ne karşı isyan bayrağını çeken ilk ülke olduğu gerçeğiyle ilgili daha önce kaleme aldığımız bir makalede ortaya koyduklarımız çerçevesinde bu yazımıza devam ediyoruz. Dönemin Sovyetler Birliği Genel Sekreteri Mihail Gorbaçev’in Kazakistan Komünist Partisi’ne Kazak kökenli Dinmuhammet Kunayev yerine Rus kökenli Genadi Kolbin’i ataması büyük bir tepkiye yol açmış ve protesto edilmişti. Gözlemciler, o dönem Kazakistan’ın eski başkenti Almatı ve çevresini kasıp kavuran protesto gösterilerinin milliyetçi temellere dayalı ilk büyük çaplı kitlesel protestolar olduğunu belirtiyorlar. Bunun, tarihin de doğruladığı üzere Sovyetler Birliği'nin çöküşünün nedenlerinin başında gelecek olan milliyetçilik sorunun başlangıç noktası olduğunu söyleyenler de var.
Olayların arka planını Kazakistan'ın ilk cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Rusya’nın resmi haber kanalı Rossiya-24 ekranlarında Sovyetler Birliği'nin çöküşünün 30’uncu yıldönümü vesilesiyle yaptığı konuşmada anlatmıştı. Olaylar Boris Yeltsin’in Sovyetler Birliği’nin son lideri Mihail Gorbaçov’a yönelik darbe girişiminin başarısız olmasının ardından Moskova'da iktidarı tekeline alma girişimlerini protesto etmek amacıyla Kazakistan'ın, Ağustos 1991'de bağımsızlığını ilan etmek için acele eden Sovyet cumhuriyetleri arasına katılmasına beş yıldan kısa bir süre kala yaşandı.
Nazarbayev, konuşmasında Kazakistan’ın, 12 Haziran 1990 tarihinde Sovyetler Birliği Halk Vekilleri Kongresi’nin, 1991 yılı sonlarında da Sovyetler Birliği'nin resmen çöktüğünün ilan edilmesinden hemen önce Sovyet ülkelerini kasıp kavuran birçok ayrılıkçı hareketin başlangıcı olan ‘egemenlik ve bağımsızlık’ hakkındaki kararını açıkladığı ayrılık ateşini tutuşturan ilk cumhuriyet olduğunu söyledi.
Ancak bu gidişat çok uzun sürmedi ve dönemin liderleri, tarihin yanı sıra 70 yılı aşkın bir süredir, Moskova'daki merkezi otoritenin idari kararlarına olan bağımlılığını etkileyen birçok değişiklik geçiren sınırlar ve topraklarla ilgili çok sayıda istikrarsızlık karşısında uzun süre dayanamadılar.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, çok kez çeşitli vesilelerle Ekim Sosyalist Devrimi'nin lideri Lenin'in 1922 yılında bir işçi sınıfının ortaya çıkması fikrini desteklemek amacıyla Donetsk ve Lugansk (Donbas) bölgelerinin ilhak edilmesini onayladığı Ukrayna gibi eski Sovyet ülkelerini Rusya topraklarına ilhak edilmiş eski Sovyet cumhuriyetleri olarak niteledi. Donbas bölgeleri, 2014 yılında tek taraflı olarak Ukrayna'dan ayrıldıklarını ilan ederken Güneydoğu Ukrayna’daki Rusya ile yaşanan mevcut çatışmanın odak noktası haline geldiler.
Putin, tüm bu eski Sovyet cumhuriyetlerinin, Sovyetler Birliği’nden ayrıldıktan sonra aldıkları ‘hediyeleri’ geri vermeleri gerektiğini söyledi.
Putin'in bu vesileyle benzer konulara değinmesi da dikkati çekmiş, ‘Nazarbayev'in hiç devleti olmayan bir bölgede yeni bir devlet yarattığını’ söylemesi, o dönemde Kazakistan'ın eski Cumhurbaşkanı Nazarbayev'in öfkelendirmişti.
Putin, 2014 yılında Rusya Halkların Dostluğu Üniversitesi’nde (RUDN) gençlerle bir araya geldiği sırada bir öğrencinin sorusuna verdiği cevapta, Ukrayna senaryosu çerçevesinde Nazarbayev'in görevden ayrılmasından sonra Kazakistan'da ne gibi olayların yaşanabileceğine dair tahminlerinden bahsetti.
Putin, öğrenciye verdiği yanıtta şunları söyledi:
“Kazakistan bizim en yakın müttefikimiz ve stratejik ortağımız. Cumhurbaşkanı Nazarbayev halen hayatta, sağlığı iyi durumda ve henüz hiçbir yere gitmedi. Bilge bir lider olarak da her zaman ülkesinin geleceğini düşünür.”
Nazarbayev'i ‘oldukça yetkin bir lider’ olarak nitelendiren Putin, “(Nazarbayev) Benzersiz bir şey yaptı ve hiç devleti olmayan bir bölgede bir devlet yarattı. Kazakların bir devleti yoktu” dedi.
Bu sözler üzerine öfkelenen Kazakistan’ın eski Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Moskova’yı protesto etti. Kremlin ise Nazarbayev’e, Putin’in açıklamalarının çarpıtıldığını söyleyerek dolaylı bir özürle karşılık verdi.
Oysa Nazarbayev, Temmuz 2011'de Kazakların kendi devletlerinin sınırlarının olmadığını ve Kazakların hiçbir zaman kendi özgür iradeleriyle başkentlerini kurmadıklarını itiraf etmişti.
Burada Kazakistan'ın eski başkenti Almatı'nın 1854 yılında askeri bir kışla olarak kurulduğunu ve kısa süre sonra 1921 yılına kadar ‘Verny’ adıyla göçebe kabilelerin kamp yeri haline gelmiş olduğu hatırlatılmalı.

Kazakistan, Kırgızistan sınırları içinde idari bir yapıydı
Kazakistan, 1936 yılında bir Sovyet cumhuriyetine dönüşmeden önce Kırgız Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti toprakları içinde idari bir yapıydı.
Almatı, 1994 yılına kadar Kazaklar, Koreliler, Uygurlar, Almanlar, Ukraynalılar ve çeşitli Sovyet milletlerinden temsilcilerin yanı sıra nüfusun yüzde 70'inden fazlasını oluşturan Rusların çoğunlukta olduğu çeşitli etnik kökenleri içeren demografik yapısı ve konumuyla ünlüydü. Şehirde, 1994 yılında Çin sınırlarından uzakta, güvenlik unsurlarının konuşlu olduğu yeni bir başkent kurulması ve buna bağlı olarak Uygurlarla ilgili ulusal sorunlara ilişkin müzakereler düzenlendi. Burada şehirdeki ve hatta ülkenin tamamında, Sovyetler Birliği’nin çöküşü sonrası ortaya çıkan koşulların, ulusal baskıların ve Rus kiril alfabesinin latin alfabesine çevrilmesinin ardından Rusça ile ilgili yaşanan zorlukların yanı sıra sonuncusu geçtiğimiz yıl olmak üzere Rus yetkililerin birçok kez ele aldığı tartışmalı konuların odak noktası da dahil olmak üzere, Rusların her düzeyde karşılaştığı sorunların, çok sayıda Rus vatandaşını göç etmeye zorladığını söylemekte fayda var.
Gözlemciler, Rusça konuşanlar arasında Kazakça bilgisi düzeyine dair araştırma yapan gruplarla ilgili soruşturmaların başlatılmasının yanı sıra Rus bir kadının, oğlunun Aktau (Akdağ) şehrinin bir Rus şehri olduğunu söylediği için maruz kaldığı aşağılanmayı hatırlattılar.
Rus kadın, açıklamasını geri çekene kadar çevresindekilerin baskıları karşısında kameralar önünde kamuoyundan özür dilemek zorunda kaldı. Oysa tarih kitapları Aktau şehrinin 1964 yılından 1992 yılına kadar Şevçenko olarak adlandırıldığını ve bu şehrin kuruluşuna en çok katkıda bulunanların Leningrad halkı olduğunu söylüyor. Bu tarihi bir gerçek. Belki de Aktau ve Almatı'yı son dönemdeki huzursuzluğun en önemli odak merkezlerinden biri yapan sebeplerden biri de bu.
Kazakistan Cumhuriyeti'nin kuruluş tarihi ve ülkenin kuzeydeki topraklarının büyük bölümünün Rusya'ya olan bağlılığı ile ilgili birçok sorunu tetikleyen bu sorun nedeniyle daha dün en üst kademelerdeki Rus ve Kazak yetkililer arasında gerginlik yaşandığını biliyoruz. 1997 yılında Kazakistan’ın başkenti olan ve adı Astana'ya dönüştürülen Akmola (Ak Mezar) şehri, eski Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in başarılarının onuruna Nur-Sultan olarak anılmaya başlandı. Ancak geçtiğimiz günlerde düzenlenen kitlesel protestolar sırasında eylemciler, Nazarbayev’in diktatörlük politikaları uyguladığı gerekçesiyle başkentin adının değiştirilmesi talep edildi.
Rusya ve Kazakistan arasındaki ilişkiler, Rusya Devlet Duması Uluslararası İlişkiler Komitesi Başkanı Birinci Yardımcısı Vyacheslav Nikonov'un ve diğer milletvekillerinin, Rus kadınların aşağılanmasını kınayan açıklamalarının ardından bir dereceye kadar gerildi. Nikonov, bu açıklaması sırasında Kuzey Kazakistan Eyaleti’nin tamamının Rusya toprağı olduğunu ve idari kararlarla Rusya'ya devredildiğini iddia etti.
Rus edebiyatı ve arşiv belgeleri, bu geniş bölgelerde buğday ekimi ile ilgili ekonomik gerekçelerden kaynaklandığına işaret edilen bu açıklamaları doğruluyor. Burada Rus edebiyatı derken Nobel Ödüllü Rus yazar Aleksandr Soljenitsin'den de bahsediyoruz. Soljenitsin, 1994 yılında sürgün edildiği ABD’den döndükten sonra, eski Cumhurbaşkanı Boris Yeltsin'in Kuzey Kazakistan Eyaleti gibi Rusya topraklarının ihmal etmesini eleştirdi.
Bu bağlamda, halk arasındaki aşırı milliyetçi grupların temsilcileri tarafından ‘Kazakça bilgisinin düzeyini ölçmek için yapılan baskınlar’ olarak nitelendirilen Kazakistan'da Rus karşıtı duyguların uyanmasıyla ilgili olarak Rus ve yabancı basında yer alan haberlere dikkati çekmeliyiz.
Başkentler Nur-Sultan ve Moskova'daki uzmanlar, bu kampanyaların Kazakistan'daki güçlü kademelerin temsilcileri tarafından onay ve destek aldığından şüphelendiklerini söylüyorlar. Yukarıda belirttiğimiz gibi birçok Rus milletvekili de buna işaret ediyor.

Ukrayna senaryosu
Rusya’nın en çok satan günlük gazetelerinden Komsomolskaya Pravda’ya (Komsomol Gerçeği) konuşan Rusya Bilimler Akademisi (RAN) Doğu Bilimi Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı Andrey Gennadievich Grozin, “Dil bilgi düzeyini ölçen süreli yayınlar, Kazakistan'daki kamusal hayatta yeni bir olgudur” dedi. Kazakistan'ın resmi makamların sıkı kontrolü dışında hiçbir şeyin yapılmadığı bir ülke olduğu göz önüne alınırsa bu tür araştırmaları yapan grupların faaliyetlerinin üst düzey makamlarca iyi bilindiğini söyleyen Grozin, Kazakistan'da yaşananların, Ukrayna'nın son zamanlarda tanık olduğu gelişmelerin birebir kopyası olduğunu da sözlerine ekledi.
Grozin, Kasım Cömert Tokayev’in cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, özellikle aşırı milliyetçi akımlardan çok sayıda ismin parlamentoya ve Ulusal Güvenlik Konseyine sızdığına inanıyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nın Orta Asya cumhuriyetlerinde kurduğu silahlı milliyetçi bir oluşum olan Türkistan Lejyonu'nun canlandırılması için bir takım girişimler olduğu ortaya çıktığını söyleyen Grozin, Kazakistan parlamentosu tarafından sık sık dillendirilen, Rusların 1930’lu yıllarda Kazakistan halkını kasten aç bıraktığına dair iddiaları da hatırlattı.
Komsomolskaya Pravda gazetesi yazarlarından Alexander Coates, Rusya'nın Cumhurbaşkanı Kasım Tokayev'in talebi üzerine Kazakistan'a “Barış Gücü” göndermesiyle ilgili endişelerini ve şüphelerini dile getirdiği bir makale yayınladı.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analiz habere göre Coates, Tokayev'in Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden (CSTO) destek ve müdahale talep etmesini, Almatı sokaklarında dökülen ve önümüzdeki günlerde de dökülecek olan kanın sorumluluğunu bir dereceye kadar üzerinden atma girişimi gibi göründüğünü söyledi.
Rus yorumcu, yakın gelecekte Kazakistan'da kalan Rus vatandaşlarını etkilemesi gereken Kazakistan'da dökülen tüm kandan Rus güçlerinin sorumlu tutulacağından korktuğunu dile getirdi.
Rus yorumcu, Kazakistan'da dökülen kanın sorumluluğunun Rus güçlerinin üzerine yıkılmasından ve bunun da gelecekte Kazakistan’daki Rus vatandaşlarının hayatlarını olumsuz yönde etkilemesinden korktuğunu ifade etti.
“Barış gücü”nün Kazakistan’dan er ya da geç ayrılacağını vurgulayan Coates, geride kalan Rus vatandaşların, öfkeli ve milliyetçi bir topluluk ile baş başa bırakılacağını söyledi.
Özetleyecek olursak tüm bunlar, 2020 yazında Belarus’taki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçlarının açıklanmasının ve Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko'nun hamisi Rusya'dan yardım istemesine neden olan çatışmalar ve şiddet olayları sonrasında ortaya çıkan krizlere ve gelişmeler açısından Belarus’un yaşadıklarına yakın bir çizgide seyreden olayların tarihine kısa bir bakış...
Hasılı, bugünün dünden hiçbir farkı yok!



Pezeşkiyan, Washington ile müzakerelerin yeniden başlatılması çağrısında bulunarak muhafazakarları kızdırdı

Tahran'ın merkezindeki İran-Filistin Koordinasyon Binası'na asılan propaganda afişinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bir fotoğrafı ve ‘Başka bir savaşta başarısızlık’ ifadesi yer alıyor. (EPA)
Tahran'ın merkezindeki İran-Filistin Koordinasyon Binası'na asılan propaganda afişinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bir fotoğrafı ve ‘Başka bir savaşta başarısızlık’ ifadesi yer alıyor. (EPA)
TT

Pezeşkiyan, Washington ile müzakerelerin yeniden başlatılması çağrısında bulunarak muhafazakarları kızdırdı

Tahran'ın merkezindeki İran-Filistin Koordinasyon Binası'na asılan propaganda afişinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bir fotoğrafı ve ‘Başka bir savaşta başarısızlık’ ifadesi yer alıyor. (EPA)
Tahran'ın merkezindeki İran-Filistin Koordinasyon Binası'na asılan propaganda afişinde İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun bir fotoğrafı ve ‘Başka bir savaşta başarısızlık’ ifadesi yer alıyor. (EPA)

Siyasi ve askerî açıdan hassas bir dönemde, ABD'nin İran'ın nükleer tesislerini bombalamasına rağmen İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın Washington'a diplomatik bir zeytin dalı uzatmayı tercih etmesi, bu açıklamaları bir tür ‘aşırı yumuşaklık’ olarak gören muhafazakâr hareketin öfkesine yol açtı. Ancak Pezeşkiyan'ın destekçileri, medya söyleminin İran'ın içini hedef almadığını, daha ziyade dış dünya ile bir anlayış penceresi açmaya çalıştığını vurguluyor.

İran ekonomisini boğan yaptırımların kaldırılması için Batı ile diyaloğu yeniden canlandırma sözü veren Mesud Pezeşkiyan, Donald Trump'a yakın ABD’li muhafazakâr yayıncı Tucker Carlson'a bir röportaj verdi.

Pezeşkiyan dün yayınlanan röportajda, ABD'nin İran'a karşı savaşında İsrail'i desteklemek için haziran ayında İran'ın nükleer tesislerine yönelik hava saldırılarına rağmen Washington'la görüşmelere yeniden başlamanın ‘sorun olmadığını’ söyledi.

Muhafazakâr Milletvekili Emir Hüseyin Sabiti, X platformunda Pezeşkiyan'a yüklenerek şunları söyledi: “Amerikalı gazeteciye verdiğiniz zayıf cevaplar ulusal birliğe aykırı ve utanç vericiydi. Görünen o ki ABD ile daha önce yaptığınız mantıksız ve dürüst olmayan müzakerelerden henüz ders almamışsınız ve yeniden kandırılmak istiyorsunuz.”

Sabiti, cumhurbaşkanını parlamentoyla karşı karşıya gelmekle tehdit ederek, “Hükümetin dış politikaya yaklaşımı değişmezse, parlamentonun hükümete karşı tutumu değişecektir” dedi.

Pezeşkiyan'a yakın olan gazeteci Ali Asgar Şefiiyan, Sabiti'ye cevaben, “Bu röportajın hedef kitlesi siz değildiniz” dedi. Bu eleştiriler, İran'a yönelik son saldırılar sırasında Azerbaycan'ın topraklarından İsrail insansız hava araçlarının (İHA) kalkışına izin verdiği yönündeki suçlamaları görmezden gelerek geçtiğimiz cuma günü Bakü'ye yaptığı ziyaretin ardından ‘siyasi beceriksizlik’ gerekçesiyle İran Cumhurbaşkanı'na yönelik güvensizlik oylaması çağrılarının yapıldığı bir dönemde geldi.

Batı'ya düşmanlığı ve nükleer programla ilgili müzakerelere karşıtlığıyla bilinen İran gazetesi Kayhan, “Diplomasiye bomba yağdıranlarla tekrar koşulsuz olarak aynı masaya oturmak adil mi?” diye sordu.

Nisan ayından bu yana İran'la nükleer programı konusunda görüşmeler yürüten ABD, 22 Haziran'da Tahran'ın güneyindeki Fordo'da bulunan yeraltı uranyum zenginleştirme tesisini ve İsfahan ile Natanz'daki iki nükleer tesisi bombaladı. Bu tesislerdeki hasarın gerçek boyutu henüz bilinmiyor.

Genel yayın yönetmeni ülkede son sözü söyleyen İran Dini Lideri Ali Hamaney tarafından atanan Kayhan gazetesinde şu ifade yer aldı: “Elleri tamamen halkımızın kanıyla lekelenmiş bir düşman karşısında sertlikten başka bir çözüm var mı?”

Kayhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari, “Bu röportajda söylenenler rejimin pozisyonlarıyla uyumlu değil” dedi.

Pezeşkiyan'ın “ABD müzakere masasını havaya uçuruyor” ifadesini kullanmasına atıfta bulunan Şeriatmedari, Tahran'ın müzakere yoluna devam etmeye açık olduğunu vurguladı. Şeriatmedari, “Eğer masa havaya uçurulduysa, masaya yeniden dönmek ABD'nin işlediği suçun inkârından ve aldatma tuzağının yeni bir kabulünden başka bir anlama gelir mi?” diye sordu.

Şeriatmedari şöyle devam etti: “ABD, nükleer tesislerimizi hedef aldığını resmen kabul etmedi mi? İsfahan, Natanz ve Fordo tesislerini yok etmek için onlarca bomba atmadı mı? Trump'ın kendisi bile bununla övündü! ABD'yi temize çıkarma konusundaki bu tuhaf ısrarınız neden? Sanki onunla müzakerelere dönebilmek için sakinleşmesini bekliyormuşsunuz gibi… İsrail'i Washington'a şikâyet etmeye ve neden olduğu krizden yakınmaya mı gidiyorsunuz?”

Gazete ayrıca, İran Cumhurbaşkanı'na danışman ekibini değiştirmesi çağrısında bulundu: “Danışmanlarınızı gözden geçirin ve onlara ABD ile müzakerelerin ihanet değilse bile siyasi ahmaklık olduğunu açıkça söyleyin. Hem kendi iyiliğiniz hem de ülkenin iyiliği için çevrenizi bunlardan arındırın.”

İran Devrim Muhafızları Ordusu'na (DMO) yakın Cevan gazetesi, ‘yumuşak ve nazik’ sözleri kınayarak, “Amerikalı bir yayıncıyla diyaloğun gerçek anlamı, halkın hoşnutsuzluğunu ve ABD'ye olan tam güvensizliğini dile getiren sözlerde ortaya çıkar” dedi.

İran'da reformist çizgide yayın yapan Ham Mihan gazetesi ise Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın ‘olumlu gidişatını’ övdü. Gazete şöyle yazdı: “Bu röportaj uzun zaman önce yapılmalıydı. İranlı yetkililer ne yazık ki uzun zamandır Amerikan ve uluslararası medya sahnesinde yoklar.”

İranlı yetkililer tarafından açıklanan yeni bilançoya göre İran ve İsrail arasında 12 gün süren savaşta bin 60 kişi hayatını kaybetti. ABD, İran'ın nükleer programındaki kilit tesislere düzenlediği saldırılarla savaşa katıldı.