Cezayir'de boşanma ve muhâlea davalarında korkutan artış

Toplumda evlilik ve aile yapısını etkileyen olumsuz ve tehlikeli değişimler

Cezayir mahkemeleri boşanma ve muhâlea davalarıyla dolup taşıyor (APS)
Cezayir mahkemeleri boşanma ve muhâlea davalarıyla dolup taşıyor (APS)
TT

Cezayir'de boşanma ve muhâlea davalarında korkutan artış

Cezayir mahkemeleri boşanma ve muhâlea davalarıyla dolup taşıyor (APS)
Cezayir mahkemeleri boşanma ve muhâlea davalarıyla dolup taşıyor (APS)

Ali Yahi
Cezayir Adalet Bakanlığı tarafından boşanma ve muhâlea* üzerine sunulan istatistikler, alarm zillerinin çalmasına neden oldu. Verilere göre, sosyal doku yok olma tehdidiyle karşı karşıya. Muhâlea sayısındaki korkunç artış, boşanma davalarını gölgede bıraktı.

Rekor seviyeler
Boşanma ve muhâlea sayıları, rekor seviyelere ulaştı. Geçtiğimiz yılın yalnızca altı ayı içerisinde muhâlea sayıları 10 bine ulaşırken 44 bin boşanma davası açıldığı tespit edildi. Adalet Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada son bir buçuk yıl içinde boşanma davalarının sayısının 100 bini aştığı bildirildi. Bu sayının muhâlea vakalarını aştığına işaret edildi. Yıllar önce Cezayir toplumunda bir tabu olan ve vakaların bir elin parmaklarını geçmediği muhâleanın bugün yaygın bir fenomene dönüştüğü vurgulandı.
Bakanlığın açıklamasında, Cezayir’de evlilik birliğinin boşanma yoluyla sonlandırılmasında ürkütücü bir artış gösterdiğine dikkat çekildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre, vaka sayısının 65 bin olduğu 2019 yılına göre 800 vakalık artışla boşanma sayısı 2020 yılında 66 bine ulaştı. 2019 yılında 13 binden fazla olduğu muhâlea vakalarının 2020 yılında 15 bin vakayı aştığı tahmin ediliyor.

Sosyal koşulların bir yansıması mı?
Boşanma ve muhâlea davalarındaki artışın sebepleri, Cezayir toplumunda evlilik ve aile sistemini etkileyen olumsuz ve tehlikeli değişiklikleri ortaya çıkaracak şekilde çeşitlilik göstermektedir. Cezayir İmamlar Sendikası başkanı Cellul Hacimi, meseleyi gayrimüslim toplumlara kıyasla boşanmanın daha kolay olmasına bağlıyor. Ancak muhâleaya gelince mesele uygulamanın gözden geçirilmesini gerektirdiğine işaret eden Hacimi, barınma, işsizlik, uyuşturucu etkisi, iktidarsızlık ve cinsel soğukluk sorunlarına değindi.
Öte yandan, kadın ve çocuklarla ilgilenen bir derneğin başkanı olan Kerime Ambali, boşanma eğrisinin tırmanmasının birçok nedeni olduğunu ve bunların en önemlilerinin her iki tarafın da bir aile kurmak istememesinden kaynaklandığını belirtti. Eşlerin ebeveynlerinin müdahalesi ve sosyal medyanın yaygınlaşması ışığında her iki tarafta da sadakatsizliğin artmasının bu nedenler arasında yer aldığına işaret etti. Boşanma ya da muhâlea yoluyla evlilik birliğinin sonlandırılması sayılarının yalnızca kötüleşen sosyal koşulların bir yansıması olduğunu söyledi.

Yasal reformlar
Sosyoloji Profesörü Abdulgani Dureys, yasal reformların kadınları muhâlea talep ederek, özgürlüğünü parayla satın almaya teşvik ettiğini düşünüyor. Bazı kadınların kendilerini, erkeklikten adı dışında başka hiçbir şey taşımayan kocalarla kendilerini aynı çatı altında bulduklarını söyleyen Dureys, bu durumun da alternatif bir çözüm olarak onları muhâlea istemeye ittiğini ifade etti. Abdulgani Dureys, boşanmanın, evlilik sorunlarını çözme konusunda tüm yöntemleri tüketen birçok kadın için bir çıkış noktası haline geldiğini de sözlerine ekledi. Cezayirli kadınların son zamanlardaki özgürlükçü eğiliminin ve bunun sonucunda ortaya çıkan ekonomik bağımsızlığın, bu fenomenin büyümesine katkıda bulunduğunu ifade etti. Durumun Cezayir toplumu için tehdit edici bir hale geldiği konusunda uyardı. Ancak "Bazı meşru davalarında buna izin verilebilir olduğunu düşünüyorum" dedi.

Aile hukuku
2005 yılında, 1984 yılında çıkarılan aile kanunu değiştirilmiş ve “Ailenin reisi erkektir” ibaresi kaldırılmıştır. Aynı şekilde, ‘erkeğin birinci kanunda yer alan boşanma ve muhâlea hükümlerine itiraz veya temyiz hakkını’ da elinden aldı. 54’üncü maddede, “Kadın, kocasının rızası olmaksızın, mali bir bedel karşılığında muhâleada bulunabilir” ibaresi yer almaktadır. Eşler muhâleanın maddi karşılığı konusunda anlaşamazlarsa, hakim, mehr-i misl değerini geçmeyecek bir miktarın ödenmesine hükmeder. 53. madde ayrıca, kadının nassda belirtilen 10 nedenden dolayı muhâle talep edebileceğini belirtmektedir: Dört aydan fazla bir süre yatakları ayırmak, kocanın ailenin onuruna leke süren bir suçtan hüküm giymiş olması, yüz kızartıcı suçlar işlemiş olması, haysiyetsiz bir yaşam sürmek ve eşler arasında şiddetli geçimsizlik bu sebepler arasında yer alıyor.

Usul ve esasa ilişkin kısıtlamaların belirlenmesi
Cezayir İnsan Haklarını Savunma Birliği, kadın ve erkeğin, boşanma ve muhâlea işlemlerinin kolaylığından faydalanarak yuvalarını ve toplumun yapı taşı olan aile yapısını yok etmemesi için, ayrıca iki olgunun karşı tarafın rızası olmadan gerçekleştiği göz önüne alındığında, usul ve esasa ilişkin kısıtlamaların getirilmesi gerektiğini vurguladı. Boşanma ve muhâlea sınırlandırılması için bir takım usul ve şartları belirlemek üzere aile hukukunun yeniden gözden geçirilmesinin ayrıca evlilik ve aile danışmanlığında, sorunları ve anlaşmazlıkları tırmanmadan ve mahkeme koridorlarına ulaşmadan zamanında ele almak için uzmanlıkların oluşturulmasının gerekli hale geldiğine işaret etti.

Birçok dönüşüm
Öte yandan gazeteci Nebil Süleymani, son yirmi yılda Cezayir toplumunun yapısında birçok dönüşümün gerçekleştiğini belirtti. Süleymani’ye göre ilk etapta aile dokusunda ve herhangi bir şey suyu bulandıramadığı güçlü bağlara sahip ilişkilerde sarsıntılara yol açan fenomenler üretildi. İkinci olarak son yıllarda genel olarak toplumda ve özelde Cezayir insanında meydana gelen değişimler, boşanma oranlarında artışa büyük katkı sağladı. Bu, birçok dalları olan bir faktördür. Bunlardan en belirgin olanı belki de evlilik anlayışının değişmesidir. Yeni evliler ya da evlilik yolunda olanların birçoğunun evlilik konusunda farklı görüşlere sahip olduğunu söyleyen Süleymani, “Evlilik artık hali vakti yerinde insanlar için bir moda, yoksullar için ise zorunlu bir sıkıntı haline geldi” ifadelerini kullandı.
 “Günümüz gençlerinin çoğu, dostluk, saygı ve sorumluluk üzerine kurulu evlilik bağının değerinin ve kutsallığının farkında değil” diyen Nebil Süleymani ayrıca boşanma sebeplerinden bazılarının önemsiz olabildiğine dikkat çekti. Cezayirli ailelerde sık sık yaşandığı gibi kocanın, yalnızca annesi veya kız kardeşi tarafından haksız yere suçlandığı için hemen karısını boşamasını buna örnek gösterdi. Süleymani, “Bu önemsiz nedenler aynı zamanda bize niyetleri de gösterir. Eşler arasındaki ilişkinin kökenine de ışık tutan bu nedenler bize bu evliliğin genellikle yalan ve kırılgan bir temele dayandığına işaret ediyor” şeklinde konuştu.
Muhâlea’ya gelince bunun çeşitli nedenleri olduğunu söyleyen Süleymani, bunlar arasında özellikle geniş aile içinde yaşamaktan memnun olmayan eşle ilgili olanların da bulunduğunu söyledi. Kadının rıza göstermediği takdirde böyle bir yaşama tahammül edemediğini bu durumun da onu, eşinden ayrı yaşama talebinde bulunmaya sevk ettiğini söyleyen Cezayirli gazeteci, maddi imkanın el vermediği durumlarda bunun boşanmaya kapı açtığını belirtti. Muhâlea’ya yol açan sebepler arasında kocanın ilgi ve istek açısından evlilik görevlerini yerine getirmemesi de yer aldığına dikkat çeken Süleymani, kadınlardan çoğunun kocalarının ‘evlilik hayatı’ olarak adlandırılan durumdan uzak kalmasından şikayet ettiğini ifade etti. Ayrıca bu konuda muhâlea ile sonuçlanan birçok hikaye olduğuna işaret etti.

*Muhâlea: Kadının belli bir bedel vermesi karşılığında kocanın ayrılmaya razı olması üzerine evlilik bağından kurtulmasını ifade eder. Karşılıklı anlaşmayla gerçekleşmesi sebebiyle bu işleme muhâlea adı verilir.



Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)

Hayreddin Mahzumi

Irak, ‘soruşturmalar cumhuriyeti’ aşamasından çıktığı bir geçiş sürecine tanık oluyor. Bu, devletin gerçek sonuçlar üretmeden veya kimseye hesap sormadan halkın öfkesini yatıştırmak için komiteler kurduğu bir aşamayı ifade ediyor. Hükümetler, her türlü güvenlik ihlali, suikast veya bombalama olayını bu komiteler aracılığıyla ele alırdı ve sonunda hiçbir sonuç elde edemezdi. Ülke şu an açıkça ‘nüfuz cumhuriyeti’ olarak tanımlanabilecek daha tehlikeli bir aşamaya geçiyor. Bu aşamada, devlete bağlı olmayan silahlı güçler siyaset, güvenlik ve ekonomide fiili karar vericiler haline gelirken, resmi kurumların kanunları uygulama veya hayati ulusal çıkarları koruma kapasiteleri azalır. Bu dönüşüm tek bir olaya dayalı değil, son yıllarda güçlü bir şekilde ortaya çıkan ve son seçim sürecinde daha da belirginleşen siyasi ve güvenlik gelişmelerine dayanıyor. Bu gelişmeler, Kor Mor Gaz Sahası’na art arda düzenlenen saldırılar da dahil olmak üzere, ülkenin kuzeyindeki enerji altyapısını etkileyen gerilimle doruğa ulaştı.

Kor Mor Gaz Sahası’nın önemi, 2007 yılında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Kor Mor ve Çemçemal gaz sahalarının geliştirme haklarını elde eden Dana Gas ve Crescent Petroleum şirketleri arasında imzalanan anlaşma ile başlayan ‘IKBY gaz projesinin’ merkezinde yer almasından kaynaklanıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine enerji sağlamak için bir gaz işleme tesisi ve 180 kilometrelik boru hattı inşa edildi ve bu tesisler 2 bin megavatın (MW) üzerinde elektrik sağlıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine sürekli gaz temini, Irak'ın Kürdistan Bölgesi'ndeki toplam elektrik üretim kapasitesinin yüzde 75'inden fazlasına yakıt sağlıyor ve altı milyondan fazla insana faydalanıyor. Pearl Petroleum 2009 yılında kuruldu ve daha sonra OMV, MOL ve RWE gibi uluslararası şirketleri bünyesine kattı. Bu sayede proje, bölgedeki en büyük entegre enerji projelerinden biri ve Bağdat ile Erbil arasındaki güç dengesi açısından en hassas projelerden biri haline geldi.

Irak'ta yapılan son seçimler, İran yanlısı gruplara silahlı kanatlarına siyasi meşruiyet kazandırması için tarihi bir fırsat sundu. Bu durum, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir yaklaşımdı.

Bu projenin boyutu ve ilgili bölgesel ve uluslararası şirketlerin iç içe geçmiş çıkarları, özellikle son iki yıldır neden sürekli saldırı hedefi haline geldiğini açıklıyor. Bu proje, bir yandan Bağdat ile Erbil arasında, diğer yandan İran'a yakın silahlı güçler ile bölgesel hükümet arasında yaşanan iktidar mücadelesinde açık bir çatışma alanı ve etkili bir baskı aracı haline geldi. Dahası, bu sektörü hedef almak sadece yerel bir sorun değil, aynı zamanda Türkiye ve İran'ın hesaplarının ve küresel gaz piyasasının kesişim noktalarının etkilediği daha geniş bir bölgesel çatışmanın da parçası. Bu da Kor Mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkiyi aşan bir pazarlık kozu haline getiriyor. Kor Mor Gaz Sahası’na düzenlenen saldırılar, artık sadece sabotaj değil, hesaplanmış bir siyasi mesaj, çünkü bu saha, bölgedeki elektrik santrallerinin bağlı olduğu en önemli yerel gaz üretim kaynaklarından biri ve bu sahaya verilen herhangi bir zarar, Irak'ın enerji ve ekonomik güvenliğini doğrudan etkiler.

Irak sahnesinde 2024 ve 2025 yıllarında Kor mor Gaz Sahası’na birkaç kez saldırı düzenlendi. Reuters gibi uluslararası ajansların haberleri bu saldırıların temel ayrıntılarını teyit ediyor. Kor mor Gaz Sahası’na 25 Ocak 2024'te silahlı insansız hava araçları (İHA) ve Katyuşa roketleriyle çifte saldırı düzenlendi. Saldırılar kısıtlı ölçüde hasara yol açtı. Reuters, bölgedeki enerji tesislerine karşı artan saldırıları haberleştirirken olayın ayrıntılarını da aktardı. Aynı yılın 26 Nisan'ında, saha kimliği belirsiz bir insansız hava aracının hedefi olduğunda en ciddi saldırı gerçekleşti ve dört Yemenli işçi öldü, birçok işçi yaralandı. Associated Press (AP) ve BBC bu bilgiyi belgelerken Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve IKBY Başkanı Mesrur Barzani, saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Ardından, 2 Şubat 2025'te, Reuters gibi uluslararası medya kuruluşlarında yayınlanan haberlere göre saldırılar başka bir insansız hava aracıyla yeniden başladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)

Silahlı grupların gaz üretimi ve elektrik tedariği ile bağlantılı hayati bir sektörü bozma kabiliyetlerini göstererek yeni bir güç dengesi kurmayı amaçlayan açık bir gerilim çerçevesinde, son saldırı 27 Kasım 2025 tarihinde gerçekleşti. Saldırıları kimin gerçekleştirdiği önemli değil. Önemli olan zamanlaması ve bu da devletin enerji sektörünü korumak veya Bağdat ile Erbil arasındaki çatışmayı kontrol etmek konusunda tam bir kontrole sahip olmadığı mesajını veriyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tür saldırılar, Irak'ın merkezi hükümetin egemen olduğu bir devletten, silahlı grupların karar alma gücünü paylaştığı bir nüfuz alanına kademeli olarak dönüştüğü izlenimini de pekiştiriyor.

Nüfuz cumhuriyeti

Kor mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları ve bunların yerel ve bölgesel boyutlarını inceledikten sonra, milislerin nüfuzunun devlet içinde nasıl etkili bir siyasi güce dönüştüğü netleşiyor. İran yanlısı grupların seçimlerdeki ve siyasi yükselişleriyle, hayati öneme sahip tesisleri vurma kapasitelerinin genişlemesi arasındaki tesadüf, yalnızca sahadaki bir gelişme olarak değil, Irak içindeki güç dağılımında yeni bir mantığın uzantısı olarak değerlendirilebilir. Son seçimler, bu gruplara silahlı güçlerini siyasi meşruiyete dönüştürmek için tarihi bir fırsat sundu. Bu, Washington Enstitüsü'nün önceki analizlerinde, bu grupların sandığı, sahadaki önceki hakimiyetlerini güçlendirmek için paralel bir yol olarak kullanabilecekleri konusunda uyarıda bulunduğu, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir süreç.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor.

Aslında, bu grupların siyasi nüfuzu artık silahlı kanatlarından ayrı düşünülemez. Zira ikisi de devlet içinde ve ötesinde genişleyen tek bir yapı oluşturuyor. İran yanlısı grupların 2025 seçimlerinde kurmayı başardıkları parlamento bloğu, onlara benzeri görülmemiş bir pazarlık gücü kazandırdı. Bu gücü, yürütme organına kendi koşullarını dayatmak için kullandılar ve aynı zamanda siyasi bir bedel ödemeden silahlı faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan resmi bir koruma sağladılar. Bu geniş koalisyona geçen meclisteki her bir koltukla, silahlı aktörleri hesap verebilir kılmak neredeyse imkansızlaşıyor, çünkü yetkilileri denetlemesi gerekenler, paralel iktidar merkezlerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)

Bu iç içe geçmişlik, enerji tesislerini hedef almayı sadece bir saldırı eylemi değil, aynı zamanda devlet içinde karar verme hakkına sahip olanları belirleyen yasama nüfuzunun bir uzantısı haline getiriyor. İran yanlısı gruplar, SİHA’lar aracılığıyla sert gücü ve aynı zamanda parlamento, medya ve hükümet komiteleri aracılığıyla yumuşak gücü kullandıklarında, nüfuzları karmaşık hale gelir ve enerji dosyası, bu grupların nüfuzlarının sınırlarını ve devletin tepki verme yeteneğini test ettikleri bir arena haline gelir. Bu saldırıların verdiği mesaj sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda ‘enerji dahil stratejik karar alma süreci artık hükümetin tekelinde değil’ şeklinde siyasi bir mesaj.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor. Bu da ‘devletin dilini konuşan bir hükümet ve sahada fiili otorite olarak hareket eden gruplar’ şeklinde melez bir gerçeklik yaratıyor. Bu bağlamda, silahları olanlar, fiilen açıklanmamış bir veto hakkına sahip olduklarından hükümetin herhangi bir güvenlik veya ekonomik reformu uygulama kabiliyeti zayıflıyor.

Irak, yalnızca seçim sonuçlarının değil, sahada araçlar kullanarak fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da etkisiyle yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor.

Bu yolu daha da tehlikeli kılan ise enerji tesislerine yönelik saldırıların, İran yanlısı grupların taktiksel nüfuzdan stratejik nüfuza geçişini ortaya koyması. Bu saldırılar artık duruma bağlı tepkiler değil, Bağdat ile Erbil arasındaki ve Irak ile uluslararası ortakları arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirmek ve kurumsal çerçevelerin dışında önemli sorunları çözmek için kullanılan siyasi baskı araçları olarak karşımıza çıkıyor. Her yeni saldırı ile birlikte, devletin güvenlikle ilgili kararlar üzerindeki tekelinin kalan azıcık kısmını da kaybettiği ve İran yanlısı grupların kendilerini devletin rakibi değil, vazgeçilmez bir ortak oldukları özgüveniyle hareket ettikleri hissi giderek artıyor.

Bu olay, gaz tesisleri, askeri üsler ve stratejik projelerin siyasi müzakerelere hizmet edecek şekilde zamanlanmış saldırılara maruz kaldığı bir ülkede, ‘Irak devleti hala otoritesini geri kazanabilir mi, yoksa siyasi etkinin askeri gücün doğrudan uzantısı olduğu bir modele doğru yapısal bir geçişle karşı karşıya mıyız?’ şeklindeki yıllardır sorulan bir soruyu yeniden gündeme getiriyor. Cevap ise daha karamsar bir tabloya doğru eğilimli görünüyor. Bu tabloda ‘nüfuz cumhuriyeti’ resmi cumhuriyetten daha köklü hale geliyor.

Bu aşama sadece egemenlik kavramını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Irak'taki yönetimin doğasını da yeniden şekillendiriyor. Seçimin sağladığı meşruiyet devlet dışındaki gücü pekiştirmek için kullanıldığında, ülkenin siyasi geleceği parlamentodan çok sahada değişen güç dengesine bağımlı hale geliyor ve kurumların aşınmaya devam ettiği bir yönetim modelinin önü açılıyor. Irak ekonomisinin can damarı olan enerji sektörü ise rakip taraflar arasında kalıcı bir pazarlık kozu haline geliyor.

Irak, sadece seçim sonuçlarının değil, aynı zamanda sahadaki araçlarla fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da yönettiği yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor. Kor mor Gaz Sahası’na yapılan her yeni saldırı, ‘nüfuz cumhuriyetinde’ yaşayan bir ülkenin imajını pekiştiriyor. Güç mantığı devlet mantığının önüne geçiyor ve anayasal kurumların halkın çıkarlarını korumak veya egemenliği muhafaza etmek konusunda yetkinliğini azaltıyor.

Bu tehlikeli aşama, Irak’taki denklemi sadece bir güvenlik sorunu olarak değil, devletin varlığını tehdit eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca Irak’ta yönetim kavramını ve iktidar dağılımını yeniden şekillendiren yapısal bir kriz olarak yeniden okumayı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
TT

Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)

Lübnan Ordusu bugün, Lübnan'ın güneyindeki el-Tayri-Bint Cebeli yolunda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü'ne (UNIFIL) ait bir devriyeye saldıran altı kişinin yakalandığını duyurdu.

Ordu "X" platformunda yayınlanan bir açıklamasında, UNIFIL gücüne yönelik saldırıda bir UNIFIL aracının hasar gördüğünü, ancak personel arasında herhangi bir yaralanma bildirilmediğini ifade etti.

Ordu, UNIFIL'e yönelik herhangi bir saldırının ciddiyetini vurgulayarak, olaya karışanların cezalandırılmasında hiçbir hoşgörü ve müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti.

Ayrıca, UNIFIL'in Litani Nehri'nin güneyinde bulunan bölgedeki temel rolünü, ordu ile yakın koordinasyonunu ve istikrarın yeniden sağlanmasına aktif katkısını vurguladı.

UNIFIL dün yaptığı açıklamada, Güney Lübnan'daki devriyelerinden birine ateş açıldığını, ancak herhangi bir yaralanma bildirilmediğini duyurdu.

Bint Cubeyl yakınlarında devriye gezen üç motosikletli altı kişinin barış gücüne yaklaştığını ve içlerinden birinin aracın arkasına yaklaşık üç el ateş ettiğini açıkladı. Olayda yaralanan olmadı.


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.