BM Genel Sekreteri ‘Suriye trajedisinin’ bilançosunu açıkladı: Nüfusun yüzde 90'ı yoksul

BM Genel Sekreteri Guterres tarafından BMGK’ya sunulan ve Şarku'l Avsat’ın bir kopyasına ulaştığı raporda, 9 milyon Suriyelinin hükümetin kontrolü dışındaki bölgelerde yaşadığı belirtildi

26 Kasım'da Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında yerinden edilenlerin kaldığı kamptaki bir çadırdan bakan bir kız çocuğu (EPA)
26 Kasım'da Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında yerinden edilenlerin kaldığı kamptaki bir çadırdan bakan bir kız çocuğu (EPA)
TT

BM Genel Sekreteri ‘Suriye trajedisinin’ bilançosunu açıkladı: Nüfusun yüzde 90'ı yoksul

26 Kasım'da Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında yerinden edilenlerin kaldığı kamptaki bir çadırdan bakan bir kız çocuğu (EPA)
26 Kasım'da Suriye'nin kuzeybatısındaki İdlib kırsalında yerinden edilenlerin kaldığı kamptaki bir çadırdan bakan bir kız çocuğu (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Suriye trajedisinin derinliğini ortaya çıkaran ve alarm durumu seviyesini artıran raporu ile BM Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerini şoke etti. Guterres, raporunda, Suriyelilerin yüzde 90'ının yoksulluk içinde yaşadığını ve yüzde 60'ının gıda güvensizliğiyle karşı karşıya olduğunu söyledi. Raporda, 7,78 milyon Suriyelinin ise uluslararası kabul görmüş minimum standartları karşılayan doktor veya sağlık görevlisi sayısına sahip olmadıkları belirtildi. Hükümetin kontrolü altında olmayan bölgelerde, 5,6 milyonu insani yardıma muhtaç yaklaşık 9 milyon Suriyelinin yaşadığı iddiası rapordaki bir diğer şoke edici nokta oldu.
Guterres tarafından BMGK’ya sunulan ve Şarku’l Avsat’ın bir kopyasına ulaştığı 19 sayfalık rapor, dün BMGK’nın 2585 sayılı kararı çerçevesinde yürürlükte olan Suriye’ye sınır ötesi insani yardım mekanizmasının altı ay daha uzatılması için yapılan toplantıda ortaya çıktı.
Rus yetkililerin 2585 sayılı karara yönelik eleştirilerinin ardından, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov Washington'dan ortak bir açıklama yapılmasını istedi. Talep, ABD yönetimi tarafından reddedildi. Bunun üzerine Moskova, Suriye konusunda Rusya-ABD diyalogunun yeniden başlamasına kapıyı aralayan bir adımla mekanizmanın süresini uzatmayı herhangi bir sorun çıkarmadan onaylamayı kabul etti.

Karmaşık süreç
BMGK, geçtiğimiz Temmuz ayında, insani yardımların Suriye-Türkiye sınırındaki Bab el-Hava Sınır Kapısı’ndan (Türkiye tarafında Cilvegözü Sınır Kapısı) geçişine izin veren kararı 10 Ocak 2022'ye kadar 6 aylığına uzatmıştı. Dün ise karar, BM Genel Sekreteri Guterres’in, Suriye ve insani yardımların geçişi ile ilgili BMGK’ya sunduğu raporla ilişkili olarak 10 Temmuz'a kadar 6 ay daha uzatıldı.
Batı ülkeleri, Rusya'nın her ne kadar şimdiye kadar yapmaktan kaçınsa da BMGK’da yeni bir oylama talep etme olasılığına karşın kararın geçerlilik süresinin Temmuz 2022'ye kadar oylama yapılmaksızın otomatik olarak uzatıldığını açıkladılar.
BM Genel Sekreteri Guterres, geçtiğimiz ay BMGK üyelerine kamuya açık olmayan bir rapor sunarak, mevcut aşamada sınır ötesi insani yardım mekanizmasını, insani yardımları Şam'ın cephe hatlarından geçirme mekanizmasıyla değiştirmenin imkansız olduğunu vurguladı. Oysa Moskova, Suriye'nin kendi toprakları üzerindeki egemenliğinin tam olarak tanınması için insani yardımların Şam’ın ön cephe hatlarından geçtiği mekanizmayı güçlendirmek istiyordu. Raporunun, BM misyonlarından gelen bilgilere, insani yardım kuruluşları ve ortaklarından alınan verilere ve Şam, Gaziantep ve Amman'daki toplantılara dayandığını söyleyen Guterres, Suriye'nin ‘en karmaşık insani yardım süreçlerinden birine’ tanık olduğunu kaydetti.
BM Genel Sekreteri Guterres, raporunda şunları söyledi:
“Yaklaşık 22 milyonluk nüfustan 6,9 milyon insan, hükümet kontrolü altında olmayan bölgelerde yaşıyor ve bunların 5,6 milyonunun insani yardıma ihtiyacı var. İnsani yardıma muhtaç olanlar, ülkenin kuzey kesimlerinde hükümet tarafından kontrol edilmeyen alanlarda yoğunlaşırken, güneydoğudaki Rukban Mülteci Kampı’ndaki sayıları daha az. Ülkenin kuzeybatısı ve kuzeydoğusunda uzun süredir devam eden şiddetli çatışmalar nedeniyle hükümetin kontrolü altında olmayan yerlerde yardıma muhtaç olanların yanı sıra kamplarda, gayri resmi yerleşim bölgelerinde ve toplu merkezlerde yaşayan yerinden edilen kişilerin sayısı gittikçe artıyor.”

Kuzey ve doğu
Suriye'nin kuzeydoğusunda yaşayan 2,7 milyon insandan yarım milyonu yerinden edilenler olmak üzere 2,2 milyonu insani yardıma muhtaç. Çoğu çocuk 57 bin 588 kişinin yaşadığı el-Hol Mülteci Kampı da dahil olmak üzere 140 bin kişi kamplarda yaşıyor.
Guterres, raporunda, “Suriye’nin kuzeydoğusuna, temas hatlarının ötesine, hükümetin kontrolündeki bölgelerden veya Irak'tan ulaşmak mümkün olsa da 2020 yılında BM’nin Irak-Suriye sınırındaki Yarubiye Sınır Kapısı üzerinden yardım gönderme izni yenilenmedi. Bu yüzden Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) - Suriye sınırındaki Fişhabur Sınır Kapısı üzerinden sınır ötesi insani yardım faaliyetleri sadece sivil toplum kuruluşları (STK) tarafından yürütülüyor” dedi.
BM misyonlarının her ay 650 bin kişiye gıda yardımı yaptığını belirten Gutteres, BM’nin mülteci kamplarındaki insani yardım faaliyetlerinin, yardımların dağıtılması için uzun bir süreye ihtiyaç duyulması ve el-Hol Mülteci Kampı’ndaki güvenlik eksikliği başta olmak üzere bir takım faktörler nedeniyle çeşitli zorluklarla karşı karşıya gelmeye başladığına işaret etti. BM Genel Sekreteri, insani yardımların (Türkiye destekli muhalif grupların kontrolü altındaki) Resulayn ve Tel Abyad arasındaki çatışma hatlarının ötesine ulaşılmasının güçleştiğine ve tüm taraflar arasında bu bölgeye yardım ulaştırma konusunda yapılan anlaşmanın başarısız olduğuna dikkati çekti

Kuzey ve batı
BM Genel Sekteri’nin raporuna göre Suriye'nin kuzeybatısında yaşayan 4,2 milyon insandan, yerinden edilmiş 2,8 milyon kişi dahil 3,4 milyonunun insani yardıma ihtiyaç duyuyor. İnsani yardımların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasını engelleyen kısıtlamalara işaret eden Guterres, bunların başında son altı ay içinde insani yardımların tedarik yollarına, BM kuruluşlarının ve STK'ların depolarına yakın bölgelerde dahil olmak üzere meydana gelen çatışmalarda ve saldırılarda artış yaşanmasının geldiğini kaydetti.
Taraflarla yapılan müzakerelerin ardından, Ağustos ve Aralık aylarında Halep'ten İdlib'e, çatışma hatları üzerinden iki yardım konvoyunun gönderildiğini belirten Gutteres, Dünya Gıda Programı’nın (WFP) 17 Ekim'de Suriye'nin kuzeybatısındaki çatışma hatlarında tarafların onayını aldığını yardımların dağıtımına bu ayın ikinci yarısında başlayacağını sözlerine ekledi. Gutteres, çatışma hatları üzerinden yardım sağlanmasında ilerleme kaydedilse de çatışmanın taraflarından gerekli ve uygun güvenlik garantilerinin alınması, konvoyların güvenli bir şekilde geçişini sağlanması halen önemini korurken, bombardımanların, hava saldırılarının, mayınların ve patlayıcıların gerçek birer güvenlik tehdidi oluşturduklarını söyledi. BM Genel Sekreteri ayrıca, Suriye’nin güneydoğusunda ABD güçlerinin konuşlu olduğu et-Tanf Askeri Üssü yakınlarında 12 bin kişinin kaldığı Rukban Mülteci Kampı’nda koşulların kötüleştiğine dikkati çekti.

Erken toparlanma
Suriye halkının, on yıllık savaş, şiddetli sosyal ve ekonomik kriz, su krizi, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgını ve kış ayılarının başlangıcıyla artık dayanacak gücünün kalmadığını vurgulayan Gutteres, şuan Suriyelilerin yüzde 90'ının yoksulluk içinde yaşadıklarını ve sivil altyapının büyük bölümünün yok olduğunu belirtti. Gutteres, 2020 yılında kişi başına düşen ortalama aylık gelirinin artık temel ihtiyaçları karşılayamaz hale geldiğini, su stresinin artmasıyla 2020-2021 sezonunda tahıl veriminde düşüş yaşandığını ve tüm bu faktörlerin daha fazla gıda kıtlığına yol açmasının kaçınılmaz olduğunu kaydetti. Suriyelilerin yüzde 60’ının gıda güvensizliği yaşadığına dikkati çeken BM Genel Sekreteri, su, hijyen, sağlık ve eğitim hizmetlerine ilişkin bir değerlendirme, ülkenin 131 nahiyesinin yarısının kusurlu olduğunun ortaya çıktığını aktardı. Gutteres’in raporuna göre uluslararası kabul görmüş minimum standartları karşılayan doktor veya sağlık görevlisi sayısına sahip olmayan 100 nahiyede 7,78 milyon kişi yaşıyor.
‘Erken toparlanma’ çabalarının, yardıma muhtaç insan sayısının daha da artmasını önlemeyi amaçladığını belirten Gutteres, bu çabaların enkaz ve katı atıkların kaldırılması, gelir getirici faaliyetlerin başlatılması, mesleki eğitim verilmesi, sosyal uyumun sağlanması, hafif onarım çalışmalarının yapılması ve kritik sivil altyapının yenilenmesi gibi başlıca beş alana odaklandığını söyledi. BM Genel Sekreteri, bu konuda Halep, Dera ve Deyrizor'daki yedi fırının bir milyon kişinin ekmek ihtiyacını karşılayacak şekilde yenilenmesini örnek gösterdi.
ABD ve müttefiki olan ülkeler, BMGK’nın 2254 sayılı kararı uyarınca siyasi süreçte ilerleme kaydedilmeden Suriye'nin yeniden inşasına katkıda bulunulmasına karşı çıksalar da ABD tarafı, erken toparlanma projelerinin finanse edilmesini ve2254 sayılı karara insani yardımların çatışma hatları boyunca dağıtılmasına izin veren bir madde eklenmesini kabul etti. Bu da Rusya ile geçtiğimiz Temmuz ayında BMGK kararının uzatılmasında bir uzlaşıya varılmasının önünü açtı.
BM Genel Sekreteri, raporunda “BM, geçtiğimiz Temmuz ayından bu yana erken toparlanma faaliyetlerinin kapsamını genişletmek için çok çaba sarf etti” dedi. ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlık Kontrol Ofisi (OFAC), 24 Kasım'da, STK'lara verilen izinlerin kapsamını genişleterek bazı işlemleri yapabilmeleri ve bazı faaliyetlerde bulunabilmeleri için Suriye'ye uygulanan prosedürlerde değişikliğe gitti. Bu değişiklik, Suriye menşeli rafine petrol ürünlerinin satın alınmasını ve Suriye hükümetinden bazı yetkililerle bir takım işlemlerin yapılmasını içeriyor ve yalnızca kar amacı gütmeyen faaliyetlerin desteklemesine izin veriyordu.
Washington'ın yaptırımları gevşetmesi ve ‘Caesar (Sezar) Yasası’ kapsamında yeni yaptırımlar uygulamaması, uluslararası insani yardım mekanizmasının süresini uzatmak için Moskova'ya verdiği tavizler arasında yer aldı.
BM Genel Sekreteri Gutteres, raporunun sonunda şu ifadelere yer verdi:“On yıllık savaşın ardından insani yardımlar halen milyonlarca insanı desteklemeye devam ediyor ve tüm zorluklara rağmen yardıma muhtaçların ihtiyaçlarını karşılamak için erken kurtarma çabalarını artırmak da dahil her fırsat değerlendiriliyor. Ancak Suriye Arap Cumhuriyeti halkı halen en çok, ülkelerindeki savaşa BMGK’nın 2254 sayılı kararı doğrultusunda sürdürülebilir bir çözüm bulunmasına ihtiyaç duyuyor.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.