İran Devrim Muhafızları: Katı yakıtlı uzay roketi test ettik

Geçtiğimiz ay Tahran'ın doğusundaki Semnan'daki bir istasyondan uzaya fırlatılmadan önce sıvı yakıtlı bir Simurg roketi (AFP)
Geçtiğimiz ay Tahran'ın doğusundaki Semnan'daki bir istasyondan uzaya fırlatılmadan önce sıvı yakıtlı bir Simurg roketi (AFP)
TT

İran Devrim Muhafızları: Katı yakıtlı uzay roketi test ettik

Geçtiğimiz ay Tahran'ın doğusundaki Semnan'daki bir istasyondan uzaya fırlatılmadan önce sıvı yakıtlı bir Simurg roketi (AFP)
Geçtiğimiz ay Tahran'ın doğusundaki Semnan'daki bir istasyondan uzaya fırlatılmadan önce sıvı yakıtlı bir Simurg roketi (AFP)

İran Devrim Muhafızları Havacılık ve Uzay Kuvvetleri Komutanı Emir Ali Hacızade komutasındaki kuvvetlerin, katı yakıtlı uydu taşıyan füzeleri fırlatmak için motor test ettiğini duyurdu.
İran devlet televizyonu, Hacızade’nin, muhafazakarların kalesi olan Kum Molla Okulu Öğretmenleri Cemiyeti'nin bir konferansı sırasında, geçtiğimiz hafta İran’da ilk kez gerçekleştirilen testin başarılı olduğu sözlerini aktardı.
İran daha önce uzaya roket göndermek için sıvı yakıtlı roketler fırlatmıştı. Yeni füzelerin “metal yerine kompozit malzemelerden yapıldığına ve motorlarının hareketsiz olduğuna” dikkat çekerek, bunun ucuz ve füzenin enerjisini arttırdığını söyledi. Aynı zamanda uydu gibi ağır yükleri taşıyabilir.
Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı IRNA’dan aktardığı habere göre ajans, Hacızade’nin, “Dünyada dört ülken katı yakıtlı motor üretecek teknolojiye sahip. Havacılık ve uzay endüstrisi ile ilgili tüm alanlarda enerji üretmeye devam ediyoruz” açıklamasını aktardı. İran’ın uzay alanında ilerleme kaydettiğini vurgulayan Hacızade, bunların suikast, tehdit ve yaptırımlarla ortadan kaldırılmayacağını bildirdi.
Geçtiğimiz ay İran Savunma Bakanlığı, üç araştırma kargosunun uzaya fırlatıldığını duyurdu. İran Savunma Bakanlığı Uzay Birimi Sözcüsü Ahmed Hüseyni, sıvı yakıtlı Simurg füzesinin gerekli hıza ulaşamadığı için yükünü yörüngeye oturamadığını doğruladı. İranlı yetkililer, fırlatmanın uyduları uzaya yerleştirme girişimlerinden önce bir test olduğunu söyledi.
Fransa iki hafta önce yaptığı açıklamada, uzaya roket fırlatmasını kınadı. Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, “Fransa, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararına aykırı olan bu roket fırlatmayı kınıyor. Bu faaliyetler Avusturya'nın başkenti Viyana'daki nükleer müzakerelerde ilerleme kaydettiğimiz bir dönemde geldiği için daha da üzücü” ifadelerini kullanıldı. Açıklamada ayrıca, uzay ve balistik füzelerin fırlatılmasında kullanılan teknolojilerin yakınsaması göz önüne alındığında, bu fırlatmanın İran'ın balistik füze programındaki rahatsız edici ilerlemesinin doğrudan bir parçası olduğu kaydedildi.
Tahran ise, bilim ve araştırma alanının yanı sıra özellikle uzayla ilgili ilerlemeyi İran halkının dokunulmaz hakkı olarak değerlendirerek, Fransız tutumunu kınadı.
Geçtiğimiz ay Reuters bir Alman diplomatın, ülkesinin, İran’ın uzaya uydu fırlatma faaliyetlerini durdurmasını istediğini ve bu füzelerin BMGK kararlarını ihlal ettiğini söylediğini bildirdi.
ABD, İran'ın balistik füze programını geliştirdiği gerekçesiyle İran'ın sivil uzay ajansı ve iki araştırma kurumuna 2019 yılında yaptırım uyguladı.
İran haber ajansı, yerdeki bir platforma monte edilmiş füzenin test motorunun görüntülerini yayınladı. Uzaya füzesi testleri, Tahran ve Washington'un, İran'ın dünya güçleriyle vardığı ve eski ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018'de geri çektiği nükleer anlaşmayı kurtarmak için Viyana'da dolaylı yoldan görüşmelerde bulunduğu bir zamanda gerçekleşti. İran'ın katı yakıtlı füze motorları geliştirmesi, uydu fırlatma kisvesi altında kıtalar arası balistik füzeler geliştirmeye çalıştığına dair endişeleri derinleştirebilir.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.