Irak’taki Şii ittifakı nasıl dağıldı?

Irak siyasetinde kişisel anlaşmazlıklar, siyasi performansta başarısızlık ve halkın taleplerinin göz ardı edilmesi başlıca nedenler arasında

Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)
Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)
TT

Irak’taki Şii ittifakı nasıl dağıldı?

Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)
Sadrcılar, Irak’taki Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzü (AFP)

Sabah Nahi
Iraklı Şiiler, 2003 işgalinden sonra oluşturulan dört parlamentoda muhtemel parlamento çoğunluğunu ellerinde tutmaya devam etti. ABD’liler ise Irak’ın genelinin yaklaşık yüzde 60’ına tekabül eden sayısal bir çoğunluğa göre, 180’den fazla milletvekili ile ülkeyi yönetmelerini sağladı.
Parlamentoda üç ana bileşen olan Şiiler, Sünniler ve Kürtler arasında bir kota sistemi ile yürütme yetkisinin, silahlı kuvvetlerin başkomutanlığını üstlenen başbakanlığın, Şiilerin elleri arasında olması gerektiğine dair uzlaşı sağlandı.

Şii uzlaşmacılığı ve karar diktatörlüğü
Ancak Irak Şiilerinin egemenliği altında bulunan ve 18 yıldır devam etmelerini sağlayan uzlaşmacılık, ‘kötü yönetim, otorite boşluğu ve avantajların kişisel ve partizan çıkarlar için kullanılmasından kaynaklanan anlaşmazlıklar’ nedeniyle uzun sürmedi. Ayrıca rejimin yardımcılarının savaş ağalarına ve politikacılara dönüşmesiyle ortaya çıkan zenginleşme de bu anlaşmazlıkları artırdı. Öyle ki iktidarı ve kamu parasını tekellerine aldılar ve insanları yoksul gruplara dönüştürdüler.
Üç dönem iktidarda kalan İslami Davet Partisi’nin liderlik ettiği ve dördüncü dönemi Adil Abdulmehdi liderliğindeki İslam Devrim Konseyi’nin üstlendiği yönetimlerin benzersizliğinin yanı sıra geçici bir hükümet, Nisan ayında yapılacak bir erken seçim çağrısında bulundu. Abdulmehdi, Ekim 2019’da ayaklanan kitleler tarafından istifa etmeye zorlanmıştı.

2021 seçimleri, sahtecilik girişimlerini engelledi
Askeri kanatları olan siyasal İslamcıların üstlendiği siyasi yönetimler, daha fazla sandalye kazanacaklarını umarak aynı rolün 2018 ve 2021 seçimlerinde de tekrarlanacağını düşündüler. Ancak son seçimlerde uygulanan prosedürlere de katı bir şekilde karşı çıktılar. Öyle ki blok başkanlarının müdahalesini engelleyen yeni ve bireysel bir seçim sistemi ile sahtekarlık ve müdahale oranları daraltıldı.
Sonuç olarak rakipleri Sadr hareketi, 75 sandalye ile seçimlerde çoğunluğa ulaştı. Şii muhalif, eski Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki ‘Kanun Devleti’ 34 sandalye ile üçüncü oldu. Bu bağlamda Sadr bloğunun hükümeti kuracak en büyük blok olması muhtemeldi.
Şii, Sünni ve Kürt olarak bölünmesine göre ‘tek sepetli oy’ olarak adlandırdıkları bir geleneğe geri dönmek için istifa etmelerine rağmen, köprülerin altından çok sular akmıştı. Kendilerini yapayalnız buldular ve birkaç yandaş, ilk turdan hayal kırıklığıyla ayrıldı. Ayrıca Şiiler, denklemi geniş, güçlü ve disiplinli bir halk tabanına sahip güçlü rakipleri Mukteda es-Sadr aleyhine çevirmeye çalıştı.

Sadık Şiiler için yeni bir çıkmaz
Bu durum, Irak Şiilerini ilk kez biri Necef’teki Ayetullahuzma Ali Sistani’ye, diğeri İran’daki Velayet-i Fakih makamı Ayetullah Ali Hamaney’e bağlı iki Iraklı yetkili arasında yeni bir çıkmaza soktu. Şii merkezli bir örgüt olan karar merkezinin yöneticisi araştırmacı Haydar el-Musavi’ye göre Iraklı Şiiler, tehlikeli bir bölünmenin ortaya çıktığına tanık oldu.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Musavi, “Bu, Şii toplumunun Irak’ta modern ve eski tarihinde de yaşamadığı büyük bir bölünmedir. Şiilerin birliği, diğer tüm toplumsal bileşenlerden çok daha güçlüydü. Aksine otoritesiz olduklarında ve mahrumiyet ve baskı içinde yaşadıklarında da daha güçlüydü. Ama mesele onlara ulaşır ulaşmaz, her biri diğerini dışlamaya ve marjinalleştirmeye çalışmaya başladı” dedi.
“Şiilerin mazlumiyeti”, dini ve siyasi otoritelerin her türlü rejimin karşısına koyduğu bir koruma kalkanıydı. Bu otoriteler, Şii siyasi mirasında 1400 yıl öncesine dayanan bu mazlumiyetten kazanımlar talep ediyordu. Stratejilerini, çağdaş Şii halk için anlaşılması karmaşık ve doğrulanması zor olan tarihi haklara dayandırdı. Çünkü halk, insanların değiştiği ve ufuklarının ‘daha iyi ve güvenli bir yaşam talep eden’ demokratik sistemlere doğru kaydığı bir dönemde tarihe takılıp kalmıştı.

Yeni değişkenler ve daha geniş beklentiler
İktidar ve hükümette, kamuoyunda yankılanan şikayetleri ortadan kaldırma konuşmaları dönüyor. Öyle ki devlet idaresi, halkın ‘öncelikle yaşamın gereklerinin sağlanmasını ve insanca yaşamayı’ talep etmesine neden oluyor. Ancak Şiilerin art arda dört hükümette üstlendiği Irak idaresinde yolsuzluk ve anlaşmazlıklar baş gösterdi. Bunlar ise ülkede protestolara, kaosa, sokak kavgalarına ve konsoloslukların ateşe verilmesine neden oldu.
Halk, ‘meydana gelen sahtekarlıklara, sahte vaatlere ve bunların Şii çoğunluğa sahip mahvolmuş şehirlerin güçsüzleşmesine’ karşı itiraz etme bağımlısı haline geldi. Halk, seçimlerde tek bir yolsuzluğa ve dolandırıcılığa tanık olmak istemiyor. Bu çerçevede eski bir politikacı olan Nedim el-Caberi, dini otorite olan Sistani ile görüşmesi sırasında, “Oturup saraylarınızda yaşarken adaletsizlik ve zulümden bahsediyorsunuz” ifadelerini kullandı.
Ancak Karar Merkezi Başkanı Haydar el-Musavi, “Irak Şiilerinin tarihindeki bu hassas aşamada yaşananlar, kişisel anlaşmazlıklar, siyasi performansta gerçek bir başarısızlık ve özellikle merkez ve güneydeki Şii kamuoyunun göz ardı edilmesi sonucu ortaya çıkan bir konudur. Şii vatandaşlar, psikolojik yapılarında laik ve dindardır. Ne yazık ki Şii geleneksel güçleri, protesto hareketinden sonra sokakları kontrol altına alamadı, kargaşa kaosa dönüştü ve bu durum, dış aktörler tarafından istismar edildi” dedi.

Basra olaylarından bu yana anlaşmazlıklar birikti
Tüm bu durumlar, diktatörlüklerin devrildikleri zamanlar dışında birlik olmayan Şii evi içerisinde bir çatışmaya dönüştü.
Ancak otorite, bu inançları ve mirasları gün yüzüne çıkardı. Basra’da eski Başbakan ve Şii İslami Davet Partisi lideri Nuri el-Maliki’nin Mart 2008’de Sadr’a bağlı Mehdi Ordusu milislerine karşı başlattığı ‘Basra Muharebesi’ günlerinde düşman kardeşlerle çatışmalar yaşandı. Yüzlerce kişi tutuklandı ve onlarca kişi hayatını kaybetti. Bu muharebe, Sadrcıların kalplerinde henüz közleri sönmeyen ilk Şii- Şii savaşı olarak kabul edildi. Zira birçok Sadr yandaşı sürgüne gönderildi, hapsedildi ve haklarında mahkeme kararları verildi.
Sadrcılar, halk protestolarının çoğunu desteklerken Şii- Şii anlaşmazlığı da devam etti. Tahrir Meydanı’ndaki ve güneydeki diğer meydanlardaki göstericilere ‘birçok durumda’ koruma ve lojistik destek sağladı.
Sadrcılar, Şii hükümetlere karşı muhalefetin diğer yüzüydüler. Örgütlü bir grup olarak sokakta iktidara karşı koyma yeteneğine sahiplerdi. Diğer yetkililer ve hükümet yetkilileri ise Sadrcıların ve öğrencilerin meydanlara akın etmesinin ‘Şii kamu düzeni ve tüm hükümetler açısından büyük bir kriz oluşturduğunun’ farkındaydı.
Öte yandan koordinasyon çerçevesi üyeleri arasından dostların koşullarındaki bu gerileme, General Kasım Süleymani döneminde Irak meselesinden sorumlu Devrim Muhafızları ve İstihbarat ve Ulusal Güvenlik Bakanlığı arasındaki değişken çelişkili pozisyonlar ve vizyon farklılıkları nedeniyle gelişti. Konu hakkında bilgi sahibi bir kaynak, bir müzakere kâğıdı olarak Irak meselesindeki sorunlar karşısında İran’ın eylemlerinde değişiklik yaşandığını belirtti. Kaynağa göre İran, seçim sonuçlarını gerçekçi bir şekilde ele aldı ve tebrik mesajları göndererek durumla profesyonelce ilgilendi. Hatta İranlılar, artık Şii müttefikleri kaybetse bile seçim sonuçlarının denklemini değiştirmek üzere müdahale etmiyor.
Belki de Sadr, Irak Şii ittifakında, sonuçları gelecek üç ay içinde hükümetin kurulmasından sonra ortaya çıkacak olan beyaz bir darbe gerçekleştirdi. Koordinasyon çerçevesinin sahipleri, takipçilerinin çoğunun, otorite limanına yanaşmakta çok geç kalan Maliki gemisinden atladığını belirtiyor. Ayrıca tarih, İyad el-Allavi’nin 2010’daki zaferiyle aynı şekilde tekerrür ediyor gibi. Allavi’ye hükümet kurma önceliği verilmemişti. Çok geç olmadan ise bu parlamentodaki müttefikleri, hükümet kurma kıyılarına yanaşan Maliki’nin gemisine binmişlerdi.



Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
TT

Fas’a tepki yağıyor: Z kuşağı aktivistlerine korkunç muamele

Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)
Gençlerin başını çektiği eylemlerde Fas kralı ve başbakanının istifası istenmişti (AP)

Fas'taki Z kuşağı protestolarında gözaltına alınan gençlere kötü muamele edilmesi tepki çekti.

Guardian'ın irtibata geçtiği aile ve avukatlar, gözaltındaki gençlerin polis merkezlerinde dövüldüğünü, saatlerce yiyecek ve su verilmeden tutulduğunu ve bazı durumlarda kendilerine zorla ifade imzalatıldığını savunuyor.

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan bir anne, 18 yaşındaki oğlunun protestolara katılmamasına rağmen iki aydan uzun süredir gözaltında tutulduğunu söylüyor:  

Oğlum bir eyleme bile katılmamıştı. Bir büfede yemek yerken gözaltına alındı. Tutuklanırken o kadar kötü dövüldü ki bazı dişleri kırıldı.

Anne, oğlunun polis merkezinde ifade tutanaklarını imzalamayı reddettiği için yeniden dövüldüğünü de sözlerine ekledi. 

Sivil toplum kuruluşu (STK) Fas İnsan Hakları Derneği (AMDH) de bazı kadın protestocuların taciz, hakaret ve cinsiyetçi söylemlere maruz kaldığını aktarıyor.  

Haberde, Agadir yakınlarındaki Lqliaa kasabasında 1 Ekim'de düzenlenen gösterilerde üç protestocunun güvenlik güçleri tarafından vurularak öldürüldüğü iddiası da paylaşılıyor. 

Olayda 12 yaşındaki çocuklar da dahil 14 protestocunun yaralandığı belirtiliyor. Yetkililerse bir grup eylemcinin polis karakoluna saldırdığını, ekiplerin de buna karşılık verdiğini savunuyor. 

Uluslararası Af Örgütü'ne göre şimdiye dek protestolarla bağlantılı olarak 2 bin 400'den fazla kişi hakkında hukuki işlem başlatıldı. 

AMDH, duruşmalarda avukatların bulunmadığına, soruşturmaların yetersiz yürütüldüğüne ve masumiyet karinesinin uygulanmadığına dikkat çekiyor. Onlarca kişiye 15 yıla varan hapis cezaları verildiği aktarılıyor. Çocuklar da dahil birçok göstericinin davası sürüyor.

STK'nin Marakeş şubesinden Mustapha Elfaz, "Gençlerin polis gözetiminde işkence gördüklerine dair korkunç tanıklıklar duyduk" diyor.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nden Ahmed Benchemsi şunları söylüyor: 

Hükümet açıkça korktu ve herhangi bir muhalefet biçimine müsamaha göstermeyecekleri yönünde güçlü bir mesaj vermek için böyle bir baskıya başvurdu.

Eylülde patlak veren eylemlerde halk, en az 11 kentte yolsuzluğu protesto etmek için sokaklara dökülmüştü.

Göstericiler, Rabat yönetiminin sağlık ve eğitimi önemsemeyip uluslararası spor organizasyonlarına para akıttığını savunuyor. İspanya ve Portekiz'le birlikte 2030 FIFA Dünya Kupası'na ev sahipliği yapmaya hazırlanan ülkede "Stadyumlar burada, hastaneler nerede?" sloganları duyulmuştu. 

Z Kuşağı 212 ve Fas Gençliğinin Sesleri gibi örgütlerin liderlik ettiği protestolar barışçıl başlasa da güvenlik güçleriyle çatışmalar nedeniyle üç kişi yaşamını yitirmiş, 600'den fazla kişi yaralanmıştı.

Independent Türkçe, Guardian, News International


İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
TT

İsrail gaz hamlesiyle Trump-Sisi-Netanyahu görüşmesine zemin mi hazırlıyor?

Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)
Sisi ve Netanyahu’nun 2017’de BM Genel Kurulu sırasında gerçekleştirdiği görüşmeden bir kare (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun aylarca beklettikten sonra Mısır ile yapılan en büyük doğal gaz anlaşmasına onay vermesi, iki lider arasında olası bir zirveye ilişkin İsrail basınında yeni iddialar doğurdu. Ancak Kahire cephesi sessizliğini koruyor.

Şarku’l Avsat’ın CNN’den aktardığı bilgilere göre Netanyahu ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında ABD’de bir görüşme düzenlenmesi gündemde. Ancak sürece yakın Mısırlı bir kaynak, böyle bir buluşmanın kolay olmayacağını belirterek, “Gaz anlaşması tek başına bunu sağlamaz. İsrail’in Gazze anlaşmasını uygulamada ilerleme göstermesi ve Mısır’ın güvenliğini garanti etmesi gerekir. Bölgedeki tansiyon bitmiş değil ve ekonomik çıkar niteliğindeki bir gaz anlaşması bu durumu değiştirmez” değerlendirmesinde bulundu.

CNN’e konuşan bir İsrailli kaynak, Netanyahu’nun gaz anlaşmasına yönelik ilanının “olası Netanyahu–Sisi görüşmesi için hazırlıkların bir parçası” olduğunu aktardı.

Netanyahu’nun bu ay içinde ABD’ye giderek Başkan Donald Trump ile Florida’daki Mar-a-Lago’da görüşmesi bekleniyor. Aynı kaynaklara göre, İsrail hükümeti anlaşmaya resmi onayı aylarca geciktirdikten sonra, sonunda Trump yönetiminin baskısıyla onay verdi. Washington yönetimi, Netanyahu ile Sisi’yi bir araya getirerek bölgesel barış girişimlerini ve “İbrahim Anlaşmaları”nın kapsamını genişletmek istiyor.

Netanyahu çarşamba gecesi yaptığı televizyon konuşmasında, “İsrail tarihindeki en büyük gaz anlaşmasına onay verdim. Anlaşmanın değeri 112 milyar şekel (34.7 milyar dolar). Bunun 58 milyar şekeli (18 milyar dolar) devlet hazinesine girecek” açıklamasını yaptı ve anlaşmanın Amerikan Chevron şirketi ile İsrailli ortaklar üzerinden Mısır’a gaz ihracatını içerdiğini söyledi.

wscf
Deyr el-Belah’taki geçici Filistinli kampından bir kare (AFP)

İsrail ve Mısır, 1979’da barış anlaşması imzalamış olsa da iki lider yaklaşık on yıldır kamuoyu önünde görüşmedi. Kahire’den ise söz konusu iddialara ilişkin henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Mısırlı düşünür Abdülmünim Said, olası zirveye dair, “Benim için geçerli olan sadece Kahire’den gelen açıklamalardır” diyerek, gaz onayının barış sürecini canlandırıp canlandıramayacağının belirsiz olduğunu ifade etti. Said, “Bu durum sadece ekonomik bir anlaşma olarak kalabilir ve siyasi sonuç doğurmayabilir” dedi.

İsrail medyası ise iddiayı güçlendiren haberlerle çıktı. İsrail Kamu Yayın Kurumu, anlaşmanın Netanyahu ile Sisi arasında bu ay sonunda Florida’da bir görüşme ihtimalini doğurduğunu yazdı. Yedioth Ahronoth ve Kanal 12 de anlaşmanın Netanyahu–Trump–Sisi üçlü zirvesinin önünü açabileceğini aktardı; ayrıca Mısırlı tarafın, görüşmeye katılmak için anlaşma onayını şart koştuğunu belirtti.

Haberlere göre iki lider savaşın başlangıcından bu yana kamuoyuna açık şekilde konuşmadı ve taraflar arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Kanal 12, Sisi’nin Temmuz ayında iç ve dış eleştirilere rağmen anlaşmayı kabul ettiğini, ancak İsrail hükümetinin beş ay boyunca süreci geciktirdiğini yazdı.

Aynı kaynaklara göre Mısır, Gazze’deki ateşkes sürecinde ilerleme sağlanmadan ve İsrail’in Gazze–Mısır sınır hattı olan Filadelfi Koridoru’ndan ve Nitsarim bölgesinden çekilmeden zirveye sıcak bakmıyor. Jerusalem Post da, gaz anlaşmasının üçlü zirve için gerekli siyasi tavizlerden yalnızca biri olduğunu kaydetti.

Mısırlı parlamenter Mustafa Bekri ise, gaz anlaşması ile olası liderler zirvesi arasında bağ kurulmasını reddetti. Bekri, İsrail kaynaklarından gelen iddialara itibar edilmemesi gerektiğini, esas olanın resmi Mısır tutumu olduğunu belirterek, “Mısır’ın pozisyonu nettir: Filistin halkının haklarının korunması ve Mısır’ın güvenliğinin garanti altına alınması vazgeçilmezdir” dedi.


Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
TT

Şam ve SDG yıl sonu yaklaşırken entegrasyon sürecini hızlandırmaya çalışıyor

Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)
Kamışlı’da gerçekleştirilen törende görüntülenen SDG unsurları (Arşiv – Reuters)

Suriye hükümeti ile Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) arasında yürütülen entegrasyon görüşmelerine ilişkin kaynaklar, tarafların yıl sonunda dolacak süre öncesinde tıkanan anlaşmayı ilerletmek için yoğun çaba gösterdiğini aktardı.

Şarku'l Avsat'ın sürece yakın Suriyeli, Kürt ve Batılı kaynaklardan edindiği bilgilere göre taraflar son günlerde temaslarını yoğunlaştırdı. Ancak görüşmelerdeki gecikmelerin yarattığı memnuniyetsizlik dikkat çekiyor. Kaynaklar, mevcut şartlarda anlaşmayı ileriye taşıyacak büyük bir sıçrama beklentisinin zayıf olduğunu belirtiyor.

Beş farklı kaynağa göre, geçici Suriye hükümeti, kuzeydoğu bölgesini kontrol eden Kürt güçlerine bir öneri sundu. Kaynaklar Şam yönetiminin söz konusu öneride, yaklaşık 50 bin savaşçıdan oluşan SDG’nin üç ana tümen ve daha küçük birlikler halinde yeniden yapılandırılmasına kapı araladığı bilgisini verdi.

Öneriye göre SDG, komuta zincirinin bir bölümünden vazgeçecek ve kontrol ettiği bölgeleri Suriye ordu birliklerine açacak.

Ancak kaynaklar, bu planın hayata geçip geçmeyeceğinin belirsiz olduğunu vurguladı. Birçok yetkili, yıl sonuna kısa süre kalmışken kapsamlı bir anlaşmaya varma ihtimalinin zayıf olduğunu, daha fazla müzakereye ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.