Tarihin ilk biyomühendislik ürünü olan melez hayvan Mezopotamya'dan çıktı

Uzmanlar, kunga adı verilen melez hayvanları ilk kez Sümerlerin kullanmaya başladığını düşünüyor (Glen Schwartz / John Hopkins Üniversitesi)
Uzmanlar, kunga adı verilen melez hayvanları ilk kez Sümerlerin kullanmaya başladığını düşünüyor (Glen Schwartz / John Hopkins Üniversitesi)
TT

Tarihin ilk biyomühendislik ürünü olan melez hayvan Mezopotamya'dan çıktı

Uzmanlar, kunga adı verilen melez hayvanları ilk kez Sümerlerin kullanmaya başladığını düşünüyor (Glen Schwartz / John Hopkins Üniversitesi)
Uzmanlar, kunga adı verilen melez hayvanları ilk kez Sümerlerin kullanmaya başladığını düşünüyor (Glen Schwartz / John Hopkins Üniversitesi)

Yeni bir araştırmaya göre, Mezopotamyalılar 4 bin 500 yıl önce insan yapımı ilk melez hayvanlar olan "savaş eşeklerini" savaş arabalarını çekmeleri için kullanıyordu.
Bu hayvanlar, evcil ve yabani eşeklerin melezlenmesiyle oluşturulmuştu. Üstelik Mezopotamyalılar bu uygulamaya, atların aynı amaçla yetiştirilmesinden en az 500 yıl önce başlamıştı.
Eski kaynaklarda bu hayvanlardan "kungalar" diye bahsediliyordu ve bilim insanları bunların ne tür hayvanlar olduğunu uzun süredir tartışıyordu.
Suriye'nin kuzeyinde ortaya çıkarılan hayvan kemiklerinden elde edilen DNA'nın analizi, tartışmaya son noktayı koydu.
Araştırmanın yazarlarından Eva-Maria Geigl, "İskeletler sayesinde onların at benzeri hayvanlar olduklarını biliyorduk ama eşeklerin ve Suriye yaban eşeklerinin ölçülerine uymuyorlardı" ifadelerini kullandı.
Paris'teki Institut Jacques Monod'da görevli genetikçi, "Yani bir şekilde farklılardı ama farkın ne olduğu belli değildi" diye ekledi.
Hakemli bilimsel dergi ScienceAdvances'ta yayımlanan yeni araştırma, kungaların güçlü ve hızlı bir evcil eşekle "hemiona" diye de bilinen Suriye yaban eşeğinin melezi olduğunu gösterdi.
Bulgulara göre melezleme için dişi evcil eşekler dişi seçilirken, yaban eşeği erkek tercih ediliyordu.
Geigl, eski kayıtların kungalardan son derece değerli ve çok pahalı hayvanlar diye bahsettiğini ifade etti. Bu durum, onları yetiştirmenin epey zor olmasından kaynaklanıyordu.
Kungalar, katır veya birçok melez hayvan gibi kısırdı. Bu nedenle her bir kunganın ayrı ayrı melezlenmesi gerekiyordu. Bu da birçok yabani eşeğin yakalanmasını ve evcil bir eşekle çiftleştirilmesini gerektiriyordu.
Geigl'e göre bu çok zor bir işti çünkü yabani eşekler kungalardan bile hızlı koşabiliyordu ve evcil eşeklerden çok daha küçüktü. Bu nedenle evcilleştirilmeleri neredeyse imkansızdı.
"Bu melezler gerçekten biyomühendislik ürünü" diyen Geigl, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bildiğimiz kadarıyla bunlar şimdiye kadarki en eski melezler. Bu işlemi üretilen her kunga için her seferinde yapmak zorunda kaldılar. Bu da söz konusu hayvanların neden bu kadar değerli olduğunu açıklıyor."
Modern dünyada "biyomühendislik" kullanılabilir, somut ve ekonomik açıdan uygulanabilir ürünler yaratmak için biyoloji ilkelerinin ve mühendislik araçlarının birlikte kullanılması anlamına geliyor.

Göbeklitepe'den çıkarılan kemikler de incelendi
Suriye yaban eşeğinin soyu yıllar önce tükenmişti. Türün son üyesinin boyu bir metreden kısaydı ve 1927'de Avusturya'daki köklü bir hayvanat bahçesinde ölmüştü.
Yeni araştırmada bu hayvan türünün geçmişine de ışık tutuldu. Son yabani eşeğin Viyana'da bir müzede saklanan kemiklerinden alınan genom, Göbeklitepe'de ortaya çıkarılan, 11 bin yıl önce yaşamış bir yaban eşeğinin kemiklerinden elde edilen genomla karşılaştırıldı.
Bu karşılaştırma, her iki hayvanın da aynı tür olduğunu gösterdi. Ancak Göbeklitepe'de bulunan eski yabani eşek daha büyüktü. Bu da Suriye yabani eşeğinin son dönemde, muhtemelen avlanma gibi çevresel baskılar nedeniyle giderek küçüldüğü anlamına geliyor.

Kadim Mezopotamya
Araştırmacılar, MÖ 2500'den önce kungaları ilk üretenlerin Sümerler olduğunu düşünüyor. Buna göre kungalar, ilk evcil atların Kafkas Dağları'nın kuzeyindeki bozkırdan getirilmesinden en az 500 yıl önce ortaya çıkmıştı.
Eski kayıtlar, Sümerlerin halefi medeniyetlerin (Asurlular gibi) yüzyıllarca kunga üretmeye ve satmaya devam ettiğini ortaya koyuyor. Örneğin, Asur başkenti Ninova'dan kalan oymalı bir taş eserde, yabani bir eşeğe liderlik eden iki adam resmedilmişti.
Son çalışmada incelenen kunga kemikleri ise Suriye'nin kuzeyinde yer alan ve MÖ 3000 ila 2000 arasına tarihlenen bir prens mezarının yakınlarında gün yüzüne çıkarılmıştı. Mezar, ünlü antik kent Umm el-Marra'da yer alıyordu.
ABD'deki Pennsylvania Üniversitesi'nden arkeolog ve araştırmanın ortak yazarı Jill Weber, bu kemikleri yaklaşık 10 yıl önce bulmuştu. Weber, söz konusu bölgede keşfedilen hayvanların kungalar olduğunu tespit etmişti. Zira bunların dişlerinde diğer eşekler gibi otlamaya bırakılmak yerine özel olarak beslendiklerini gösteren izler vardı.
Ancak sonunda Suriye yabani eşekleri gibi kungalar da yok oldu. Geigl, bunu şöyle açıklıyor:
"Sonunda son kungalar öldü. Evcil ve yabani eşeklerden üretilmeye devam etmedi çünkü muhtemelen evcil atların yetiştirilmesi daha kolaydı."
Independent Türkçe, Livescience



Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
TT

Çığır açıcı gen tedavisi, işitme kaybını tek dozla düzeltti

Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor
Araştırmacı, sağırlığa yönelik bu tür bir tedavinin "sadece başlangıç" olduğunu söylüyor

Vishwam Sankaran Bilim ve Teknoloji Muhabiri 

Yeni bir araştırmaya göre, çığır açan bir gen tedavisi tek bir enjeksiyonla insanlardaki işitme kaybını birkaç hafta içinde tersine çevirebiliyor.

İsveç'in Karolinska Enstitüsü'nden araştırmacılar son teknoloji tedavinin, doğuştan sağırlığı veya ileri derecede işitme bozukluğu olan çocuk ve yetişkinlerin işitme yetisini iyileştirdiğini ve klinik bir deneyde 7 yaşındaki bir çocuğun duyma becerisini neredeyse tamamen geri kazandığını açıkladı.

Hakemli dergi Nature Medicine'da detaylandırılan klinik çalışma, OTOF geninin sağlıklı bir kopyasının iç kulağa enjekte edilmesiyle 10 katılımcının tümünün işitmesinin gelişme gösterdiğini ortaya koydu.

Küçük ölçekli deney, OTOF adı verilen bir gendeki mutasyonlar sonucu genetik sağırlık veya ileri seviye işitme bozukluğundan muzdarip kişileri içeriyordu.

Bu mutasyonlar, ses sinyallerinin kulaktan beyne iletilmesinde kilit rol oynayan otoferlin proteininin eksikliğine neden oluyor.

Araştırmacılar tedavinin en çok çocuklarda işe yaradığını belirtse de yetişkinlere de fayda sağlayabileceğini söylüyor.

Deneyde adeno ilişkili virüsün sentetik ve zararsız bir versiyonu kullanılarak düzgün işleyen bir OTOF geni tek bir enjeksiyonla iç kulağa verildi.

Tedavinin etkileri hastaların çoğunda belirgin biçimde görülürken, işitme yetisi sadece bir ay sonra hızla iyileşti.

Araştırmacılar 6 ay sonra tüm katılımcılarda işitmede önemli ölçüde iyileşme kaydedildiğini ve algılanabilir ortalama ses seviyesinin 106 desibelden 52 desibele düştüğünü belirtiyor.

Çalışmada tedaviye en iyi yanıt verenlerin 5 ila 8 yaşındakiler olduğu tespit edildi.

7 yaşındaki bir kız çocuğu işitme yetisini neredeyse tamamen hızla geri kazandı ve 4 ay sonra annesiyle günlük konuşmalar yapabilmeye başladı.

Karolinska Enstitüsü'nden çalışmanın ortak yazarı Maoli Duan, "Bu yöntem ilk kez ergenler ve yetişkinlerde test edildi" diyor.

Katılımcıların çoğunda işitme duyusunun büyük ölçüde iyileşmesi, yaşam kaliteleri üzerinde derin bir etki yaratabilir. Şimdi bu etkinin ne kadar kalıcı olduğunu görmek için bu hastaları takip edeceğiz.

Araştırmacılar ayrıca tedavinin güvenli olduğunu ve iyi tolere edildiğini de saptadı. Katılımcılar 6-12 aylık takip süresinde herhangi bir ciddi yan etki bildirmedi.

En yaygın reaksiyon, bir tür akyuvar olan bağışıklık sistemi nötrofillerinin sayısındaki azalmaydı.

"OTOF sadece başlangıç" diyen Dr. Duan, araştırmacıların GJB2 ve TMC1 gibi diğer yaygın sağırlık genleri üzerinde de çalıştığını ekliyor.

Bunların tedavisi daha karmaşık ancak bugüne kadarki hayvan deneyleri umut verici sonuçlar ortaya koyuyor. Farklı genetik sağırlık türlerinden muzdarip hastaların bir gün tedavi görebileceğine güvenimiz tam.

Independent Türkçe, independent.co.uk/news