İran Suriye’nin doğusunu demir bir köprüyle batısına bağladı

İran, milislerine hareket kolaylığı sağlamak ve ABD’nin askeri üslerine yakın mevzilerini güçlendirmek için Suriye’nin doğusunu demir köprüyle batısına bağladı

Geçtiğimiz Cuma günü Rakka'nın batı kırsalında Tabka’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Şarku’l Avsat)
Geçtiğimiz Cuma günü Rakka'nın batı kırsalında Tabka’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Şarku’l Avsat)
TT

İran Suriye’nin doğusunu demir bir köprüyle batısına bağladı

Geçtiğimiz Cuma günü Rakka'nın batı kırsalında Tabka’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Şarku’l Avsat)
Geçtiğimiz Cuma günü Rakka'nın batı kırsalında Tabka’da düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Şarku’l Avsat)

Deyrizor’un doğu kırsalında, sahadaki durumu daha da karmaşık hale getirebilecek dikkate değer bir gelişme yaşandı. Suriye’deki İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) tarafından desteklenen milisler, Fırat Nehri'nin doğusunda kontrol ettikleri bölgeleri nehrin batısına bağladılar. İran destekli milisler, Deyrizor’da İran’ın askeri varlığına karşı düzenlenen protesto gösterilerinden sadece bir gün sonra Fırat Nehri’nin doğusundaki el-Hüseyniye ile nehrin batısında bulunan el-Huveyka bölgelerini aralarında uzanan bir demir köprü ile birleştirdiler.
Yerel haber siteleri ve sivil kaynaklara göre İran destekli milisler, el-Hüseyniye ve el-Huveyka’yı birbirine bağlayan bir demir köprünün inşasını tamamlayarak Fırat Nehri'nin doğusunda kontrolü altındaki bölgeleri nehrin batısına bağladılar. Köprünün açılışı için düzenlenen törene, Suriye Ordusu’ndan subaylar ve Deyrizor'daki Ulusal Savunma Kuvvetleri komutanı ile DMO tarafından desteklenen milis grupların liderleri katıldı. Köprü, milislerin kontrolündeki Hatla, Murat, Mazlum, Hişam, et-Tabiye, es-Salihiye ve el-Hüseyniye köylerini birbirine bağlıyor. Öte yandan bu gelişme, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği bölgelerde yaşayan, ancak söz konusu köylerden yerinden edilenler tarafından düzenlenen protesto gösterileriyle aynı zamana denk geldi.
Bu, Rus güçlerinin, Fırat Nehri'nin doğusu ve batısında askeri devriyeler gerçekleştirmek için geçmek üzere inşa ettiği köprüden sonra aynı bölgeye inşa edilen ikinci köprü olurken yeni köprünün inşası, İran destekli milislerin hareket kolaylığı ile silahların ve askeri teçhizatın taşınmasını kolaylaştırmayı amaçlıyor. Ayrıca el-Ömer Petrol Sahası’nda ve Koniko Gaz Sahası’ndaki ABD’ye ait askeri üslere yakın bir bölgede bulunan mevzilerini güçlendirmelerini sağlıyor.
Geçtiğimiz Cumartesi günü, söz konusu bölgelerdeki köylerden yüzlerce kişi, SDG'nin kontrolü altındaki Deyrizor'un doğu kırsalındaki el-Azbe beldesinde, ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon güçleri ve Deyrizor Askeri Konseyi'nden Suriye hükümet güçlerinden, İran destekli milis grupları sınır dışı etmeleri talebiyle protesto gösterisi düzenledi. Eylemcilerin taşıdıkları pankartlardan birinde ‘Ülkede Esed varken istikrar yok’ yazarken diğerinde ‘Topraklarımıza dönmek hakkımızdır’ yazıyordu. Uluslararası Koalisyon güçlerinden bir heyet, eylemcilerin bulunduğu yere gelerek buradaki insanları dinlediler. Eylemciler heyete, bölgede çok sayıda suikast vakası yaşandığını ve istikrarsız bir güvenlik durumunun hakim olduğunu bildirdiler. Eylemciler, bu durumun, bölge, rejim güçlerinin onayı ve katılımıyla İran destekli milislerin işgali altında olduğu sürece durmayacağının altını çizdiler.
Öte yandan Elbukemal ve Kırsal Bölgesi Sakinleri Demokratik Birliği, Suriye hükümetinin kontrolü altındaki bölgelerde yürüttüğü uzlaşı faaliyetlerini reddetti. Birlik, Ebu Hammam beldesinde düzenlenen bir toplantıda, uzlaşı faaliyetlerini ‘bir medya propagandası’ ve ülkeyi 2011 öncesine döndürme girişimi olarak nitelendirdi. Birlik, Suriye yönetiminin ademi merkezileştirilmesini ve Şam'daki merkezi otorite ile bölgelerdeki sivil yönetimler arasında etkili bir ilişki kurulmasını talep ettiler.
Ebu Hammam beldesinde halka açık bir toplantı düzenleyen Elbukemal ve Kırsal Bölgesi Sakinleri Demokratik Birliği, Deyrizor’un kırsalındaki SDG’nin kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteriyor. Birliğin düzenlediği toplantıya katılan Enes el-Merfu’, uzlaşıların ‘Şam yönetiminin, Deyrizor'u güvenlik ve yönetim açısından kontrol ettiğini dünyaya göstermeye çalıştığı başarısız bir girişim ‘olduğunu söyledi. Merfu’, Şam yönetiminin kendileriyle uzlaşanlara, ‘affedildiklerini’ söyleyerek bir çeşit hakaret ettiğini de sözlerine ekledi. Toplantıya katılan bir başka isim Dr. Muhammed Halid eş-Şakir ise halkın güvenli ve gönüllü olarak memleketlerine dönmelerini garantileyecek bir anayasal mekanizma bulunması gerektiğine işaret etti.
Diğer taraftan Rakka Valisi Tümgeneral Abdurrezzak Halife, Rakka’daki uzlaşı faaliyetlerine karşı çıkan aşiret liderlerinin ve önde gelenlerin açıklamalarına yanıt verdi. Vali Halife, düzenlediği basın toplantısında, “Bu tür açıklamalar, aşiret büyüklerini kapsamamakla birlikte önde gelenlerin tutumu açıklamalarda belirtilenin tam tersidir. Rakka’da uzlaşıya yoğun bir ilgi var” dedi. Vali, bölgede uzlaşının SDG tarafından engellenmeye çalışıldığını ve SDG engellemese binlerce kişinin uzlaşı için bölgeye akın ettiğini göreceğimizi de sözlerine ekledi.
Suriye hükümeti, ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon tarafından desteklenen SDG'nin kontrolü altındaki bölgelerin sınırında yer alan Rakka’nın doğu kırsalındaki es-Sabha beldesinde bir ‘uzlaşı merkezi’ açtığını duyurmuştu. Rakka Valisi, SDG’yi uzlaşı faaliyetlerini etkilemekle suçlarken bölge sakinleri kendi hallerine bırakılmış olsa tablonun şimdi olduğundan çok daha iyi olacağını söyledi. Vali Halife, uzlaşı için gelecek olanların sayısına dair iyimser olduklarını da kaydetti.
Geçtiğimiz Cuma günü, sosyal medya sitelerinde, Rakka'nın batı kırsalındaki Tabka beldesinde ‘Rakka uzlaşıyı reddediyor’ başlığı altında gerçekleşen bir protesto gösterisinin görüntüleri paylaşıldı. Protesto sırasında ‘Parçalanmış cesetlerin, yetimlerin ve dulların barışı’, ‘Cellat kurbanını nasıl bağışlar?’, ‘Şehitler barışıncaya kadar barışmayacağız’, ‘uzlaşı, aşağılanma ve ihanettir’ yazılı pankartlar taşıyarak rejimin devrilmesini talep eden sloganlar atan eylemciler, hükümet tarafından başlatılan uzlaşı süreçlerini de reddettiler.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.