İsrail ile Filistinliler arasında cami gerginliği: Çok sayıda cami ahıra, içkili restorana ve sinagoga çevrildi

Kudüs belediyesi, Takva Camisinin inşaatını kamu güvenliğine tehdit olarak değerlendirdi 

Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  
Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  
TT

İsrail ile Filistinliler arasında cami gerginliği: Çok sayıda cami ahıra, içkili restorana ve sinagoga çevrildi

Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  
Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  

Raghda Atmeh
Doğu Kudüs'te Takva Camisi'ni inşa eden mühendis ve işçiler, yapıyı bir an önce tamamlamak için yoğun bir şekilde çalışıyordu. İseviye beldesinde 260 metrekare zemin üzerine inşa edilen, 5 bin kişi kapasiteli cami, Nisan ayının başlarında tamamlanarak, Ramazan ayında Müslümanların ibadeti için açılmaya hazırlanıyordu.   
Ancak işgalci Kudüs Belediyesi’nden yetkililer gelip inşaat halindeki caminin ayrıntılı fotoğraflarını çektiğinde, işçiler ve mühendisler, kötü bir şeyler yaşanacağını fark etti. Belediye yetkilileri inşaat faaliyetinin durdurulmasını ihtar ettiklerinde, İsrail’in ruhsatsız olduğu gerekçesiyle camiyi yıkma kararı aldığı öğrenilmiş oldu. İseviye beldesi sakini Müslümanlar ‘yıkım kararına’ birkaç gün direnseler de Kudüs Belediyesinin yıkım ekipleri iş makinalarıyla yıkım kararını uyguladı.  

Tehlikeli emsal  
Beit Safafa kasabasında 1933’te inşa edilen Rahman Camisi de İsrail’in ‘yıkım hamlesinden’ kurtulamadı. Kudüs Belediyesi geçtiğimiz günlerde, yerel mahkemeden caminin en üst katının ve kubbesinin yıkılması için karar alması yönünde talepte bulundu.  Mescid er-Rahman'ın kubbesi tasarım ve altınsı rengi ile Kubbet-üs Sahra camiinin kubbesini andırıyor.
İsrail yerel basınında yer alan haberlere göre, Kudüs Belediyesi’nin Regavim, Ribonot ve Jerusalem Kardeşliği gibi Yahudi örgütleri liderleri tarafından yıkımı gerçekleştirmesi noktasında büyük bir baskıya maruz kaldığı iddia edildi.
Haberlere göre, Kudüs Belediyesi, camiye ek kat olarak yapılan 700 metrekarelik kapalı alanın, belediyeden izin alınmadan inşa edildiğini ve kamu güvenliğini tehdit ettiğini iddia ediyor.  2017-2018 yılları arasında cami yetkililerinin, iki metre yüksekliğinde kapı ve pencere açıklıkları olan ruhsatsız ek kat çıktıkları belirtiliyor. 
Cami imamı Muhammed Ömer, The Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Mahkeme tarafından alınacak olumsuz herhangi bir karara itiraz etmek için avukatlarımız hazır bekliyor, yapı için makul bir genişleme sağladık. Kubbenin de yıkılmak istenmesinden anladığımız, yasa dışı yerleşimcilerin nefretini kazanmasıdır. Bu yerleşimciler bir an önce yıkım kararının çıkmasını bekliyor” dedi.  
Yıkım kararı alınmasının ‘tehlikeli bir emsal’ teşkil edeceğini belirten Muhammed Ömer, “Zaten hali hazırda İsrail makamları neredeyse her gün Mescid-i Aksa’da ihlaller gerçekleştiriyor. Beit Safafa yakınında, Tel Piot ve Katamon sanayi kentlerinde çalışan Müslüman Araplar, Cuma namazını kılmak için camimize geliyor. Genişleme yaptıktan sonra bu sayı daha da arttı, bu durum İsraillileri öfkelendirmiş olmalı” diye konuştu.  
Cami imamı Ömer, kaynaklardan edindiği bilgiye göre, İsrail polisi dolaylı yollarla mahkemenin yıkım yönünde bir karar almasının önüne geçmek istiyor. Ömer’e göre, yıkım kararı alınması durumunda, dört Yahudi yerleşim bölgesinin arasında kalan Beit Safsaf’da ortaya çıkabilecek muhtemel güvenlik sorunları, İsrail polisini endişelendiriyor.
Ömer ayrıca, “Camiye yapılan ek bölümün ve kubbenin ruhsatlandırılması için resmi prosedürler sürüyor. Ne pahasına olursa olsun geri adım atmaya niyetimiz yok. Yerleşimcileri memnun etmek için caminin bir kısmını yıkacak olursalar, ciddi sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Çünkü bölgedeki Müslüman Araplar bu kararı öfkeyle karşılayacaktır” dedi.

Çatışmayı körüklemek
Kudüs ve Filistin Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin, yaptığı açıklamada, ‘İsrail’in camileri hedef alan saldırıları, Filistin’de çatışmayı körüklemeye ve işgal edilen bölgelerde emri vaki yapmaya yönelik bir plan ve program çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu aynı zamanda İsrail’in, başkalarının dini ve insani değerlerine ne kadar saygısız olduğunu da gösteriyor. Oysa tüm semavi dinlerde tapınak ve ibadethanelere saldırı yapılması yasaklanmıştır” ifadelerini kullandı.   
Kudüs Müftüsü Hüseyin, insan hakları örgütlerini İsrail’in saldırgan politikaları karşısında tepki göstermeye davet etti. Müslümanlara da camileri yeniden inşa etmeleri ve başta yerleşimciler olmak üzere muhtelif saldırılara karşı korumaları yönünde çağrıda bulundu.   
Filistinliler sosyal medyada ‘Camilerimiz yıkılamaz’ etiketi altında, İsrail’in İseviye ve Rahman camilerine yönelik ‘yıkım politikalarını’ kınadı.  

Nefret karşıtlığı
İsrail’de, nefret ve ırkçılığa karşı çalışmalarıyla bilinen Tag Meir sivil toplum kuruluşu, 2019’dan bu yana İsrail ve Batı Şeria’da 60 cami, kilise ve havra inşa edildiğini kaydetti.  
2020’de Yahudi yerleşimciler, Beit Safafa beldesindeki Bedriye Camisine saldırarak, kundaklamaya çalıştı ve duvarlarına ‘Araplara ölüm’ gibi ırkçı sloganlar yazdı. Ertesi gün Doğu Kudüs’teki Şuafat mahallesinde bir cami ateşe verildi. Bu olayın ardından Tag Meir örgütüne mensup 200 kişilik bir grup mahalleye dayanışma ziyaretinde bulunarak, camideki hasarın giderilmesi için para bağışı yaptı. 
O dönem, Tag Meir örgüt başkanı Gadi Gvaryahu yaptığı açıklamada, “Bu korkunç suçlardan dolayı utancımızı ve öfkemizi dile getirmek için buradayız. Hep birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşayacağımız günler diliyoruz, mahalle sakinleriyle iletişim halinde kalmak için sözleştik” demişti.  
Dönemin Kudüs Belediye Başkanı Moshe Lion da Şuafat mahallesinde işlenen ‘nefret suçunu’ şiddetle kınadığını ve kabul edilemez bulduğunu ifade etmişti.  
 
Bedel ödetme 
İsrailli insan hakları kuruluşu Yesh Din’in yayımladığı rapora göre, son aylarda Filistinlilere ve mülklerine yönelik ırkçı saldırılarda ciddi artışlar gözlemleniyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Yesh Din, bu saldırıların ardında genelde aşırı sağcı yerleşimcilerin bulunduğunu açıkladı. Son iki yılda Batı Şeria’da onlarca cami saldırıya uğradı. En son 2020 Temmuz ayında Ramallah yakınlarındaki El-Bir ve’l-İhsan Camii saldırıya uğramış ve yakılmıştı.  
İşçi Partisi eski lideri Amir Peretz, Twitter hesabından olayı kınayan bir açıklama yayınlamış, yangını çıkaranların suçlular ve nifak tohumu ekmeye çalışanlar olduğunu ve yargı önünde hesap vereceklerini belirtmişti. Peretz, nefret suçunun koronavirüs gibi, tüm dinlerin ve halkların düşmanı olduğunu da yazmıştı.   
The Times of Israel gazetesine göre, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te Araplara yönelik saldırıların arkasında, aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimciler bulunuyor. Gazetede yer alan haberlerde, faillerin ‘bedel ödetme’ olarak adlandırdığı saldırıların, Filistinlilerin şiddet eylemlerine misilleme olarak yapıldığı ifade ediliyor. Bazı saldırıların ise hükümetin ‘yerleşim politikalarına’ bir tepki olarak yapılmış olabileceği ileri sürülüyor.  
İnsan hakları örgütleri, bu tür saldırılar sonucunda faillerin çok nadir olarak yargılandığını, yargılansalar da suçlamaların düşürüldüğünü belirtiyor. Yesh Din insan hakları örgütünün raporunda, Filistinlilere yönelik nefret suçlarında, her on vakadan sadece birinin iddianame ile sonuçlandığı kaydediliyor. İsrail’in Filistinlilerin güvenliğini önemsemediği ve görevlerini yerine getirmediği vurgulanan raporda, bu nedenle, çoğu Filistinlinin uğradığı saldırı sonrası polise başvurmadığı ifade ediliyor. Raporun sonuç bölümünde, “Kolluk kuvvetlerinin müdahale etmemesi nedeniyle, nefret suçu failleri ceza almayacaklarını bildiklerinden, suçlarını sürdürmek için motive oluyorlar” denildi.  
İsrail Batı Şeria Polis Departmanı rapora yanıt olarak yaptığı açıklamada, her şikayet ayrım yapılmaksızın gerçeğe ulaşmak için profesyonel bir şekilde değerlendirilmektedir denildi. Açıklamada, zanlılar hakkında cezai kovuşturma için gerekli olan asgari deliller tesis edildiğinde yargı sürecinin başlatıldığı ve emniyet teşkilatının, ırkçı suçlamaların önüne geçmek için yoğun bir mesai harcadığı kaydedildi.   

Tahrip et ve yok et 
Filistin Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı’nın rakamlarına göre, 2021 yılında İsrailli yetkililer, Batı Şeria'nın El-Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim Camisi'nde ezan okunmasını 633 kez engelledi. Yahudi yerleşimciler Mescid-i Aksa’ya 250 defa baskın düzenledi. Bir camiyi yaktılar ve Batı Şeria’daki Duma köyündeki bir camiyi yıktılar. Duma köylüleri, caminin yeniden inşası için başvursa da İsrailli yetkililer ‘güvenlik’ gerekçesiyle taleplerini reddetti.  
Filistin Din İşleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, camilere yönelik saldırı ve yıkım kararları, Müslümanların kutsallarına yönelik açık bir saldırı ve meydan okuma olarak nitelendirildi. Uluslararası topluma, ‘İşgalcilerin tüm bölgeyi din savaşlarına sürükleyecek ihlaller yapmasının önüne geçilmesi için hareket geçmeleri’ yönünde çağrıda bulunuldu.  
Filistin Başkadısı ve Devlet Başkanlığı Diyanet İşleri ve İslami İlişkiler Danışmanı Mahmud el-Hebbaş, İsrail’in cami yıkım kararları almasının, ‘dinler arası savaşı’ tetikleyebileceği uyarısında bulundu. Hebbaş, “İsrail’in bu ve benzeri kararları sürdürmesi herkesin zararına olacak bir savaşın çıkmasına yol açabilir. Müslümanlar ibadethanelerinin yıkılmasını ve değerlerinin aşağılanmasını kabul etmeyecektir” dedi. 
Filistin’deki Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’ne göre, İsrail yönetimi geçtiğimiz yıl Batı Şeria ve Kudüs’te Filistinlilere ait 698 binayı yıktı ve 949 Filistinliyi yerlerinden etti.  

İsrail kontrolündeki camiler  
İsrail'deki camilerin durumu Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki camilerin durumundan daha iyi değil. Yüksek Arap İzleme Komitesi’nin bir araştırmasında, İsrail’deki 15 caminin sinagoga dönüştürüldüğü, 40 caminin ya yıkıldığı ya kapatıldığı, 17 caminin ise ahır, restoran, şarap evi ve müze olarak kullanıldığı tespit edildi. Safed şehrindeki El Ahmer Camisi'nin (Kızıl Cami) sanat ve düğün evine, Caesarea kentindeki Camii Cedid’in ise içkili restorana dönüştürüldüğü ifade edildi. Ayrıca, Yafa’daki Suksuk Mescidi’nin alt katının imalathaneye, üst katının kumar oynanan bir kafeye çevrildiği, Askalan’daki Mecdel Mescidi’nin ise müzeye çevrildiği kaydedildi.  
Araştırmada yer alan Filistinli aktivist Makbule Nassar  yaptığı açıklamada şunları söyledi:  
“1948 sürgününde yerinden edilen Filistinlilerin köylerinde yaptığımız araştırmalarda çok sayıda tarihi eser niteliğindeki camiye rastladık. Bu camilerin büyük çoğunluğu tahrip edilmiş ya da demir parmaklıklarla kapatılmıştı. İsrailli yetkililer Filistinlilerin bu camileri onarmasına izin vermiyor. Bazı camilerin tarihi eser niteliğindeki yapı taşları genelde yağmalanmış durumda. Özellikle cami girişlerinde yer alan serlevhalar sökülerek çalınmış. Cauna’daki birçok taş yapıda, mescitlerden çalınan taşların kullanıldığına şahit olmuştuk.”
Akka kentinin en önemli tarihi eserlerinden olan Cezzar Camisi’nin yapı duvarlarında ve minaresinde çatlaklar oluştu. Cami mütevelli heyeti, minarenin düşebileceğini ve bu durumun ibadet edenler için tehlike oluşturduğunu ifade etti. Filistinli mühendislerin çalışmasında, İsrail’in restorasyon onayı vermediği caminin minaresinin her yıl bir santim eğim kazandığı, son ölçümlere göre minarenin 16 santim eğildiğinin tespit edildiği ifade edildi.  

 Finansman ve destek 
Öte yandan, İsrail Dışişleri Bakanlığı, camilerin amaçları dışında kullanıldığını reddediyor. Bakanlığa göre, İsrail’de 300’den fazla imamın görev yaptığı 400’e yakın cami ve mescit bulunuyor. Bu imamların ciddi bir kısmı maaşlarını İsrail devletinden alıyor ve camiler için ciddi bütçeler ayrılmış durumda. Cami ve mescit sayılarında ise son 25 yılda beş katlık bir artış var. Bakanlık açıklamasında, İsrail’in 100’den fazla camiye fon sağladığı ve yıpranmış mushafları satın aldığı ifade ediliyor.  
 İsrail'in önde gelen hahamlarından Benny Lau, Expo 2020 Dubai’deki hoşgörü haftasında, “Yahudi cemaati olarak ana mesajımız şudur: dinler halkların çöküşüne değil birbiriyle temas kurmasına olanak sağlar” demişti.



Hızlı Destek Güçleri Batı Kordofan’da orduyu kuşatıyor… El-Ubeyd’de çatışmalar sürüyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
TT

Hızlı Destek Güçleri Batı Kordofan’da orduyu kuşatıyor… El-Ubeyd’de çatışmalar sürüyor

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin 26 Ekim'de El Faşir'deki birliklerini gösteren bir videodan alınan bir kare (AFP)

Sudanlı kaynaklara göre, Hızlı Destek güçleri, Batı Kordofan eyaletinin Babunusa kentindeki askeri garnizonun çevresinde kuşatmayı sıkılaştırırken, kuzey bölgesindeki bazı şehir ve kasabalar çevresinde taraflar arasında şiddetli ileri-geri çatışmalar devam ediyor.

Bu askeri gerilim, Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’dan oluşan “dörtlü”nün, tarafları siyasi çözüm için masaya çekmeye yönelik 3 aylık insani ateşkes sağlama çabalarıyla eş zamanlı olarak yaşanıyor.

Mısır’dan Sudan’ın bölünmesine karşı tutum

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati  bugün yaptığı açıklamada Kahire’nin  Sudan’ın bölünmesini veya istikrarının bozulmasını hedefleyen girişimlere tamamen karşı olduğunu açıkladı. Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Tamim Halef, Abdulati’nin G20 Zirvesi kapsamında Fransız mevkidaşı Jean-Yves Le Drian ile görüşmesinde, uluslararası çabaların kapsamlı bir ateşkes sağlamak ve siyasi sürecin başlatılmasını temin etmek için bir araya gelmesi gerektiğini vurguladığını bildirdi.

Bakan ayrıca, insani yardımların engelsiz ulaşabilmesi için güvenli geçişler ve sığınakların sağlanmasının önemine dikkat çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bugün (Pazar) yaptığı açıklamada, “Sudanlı kardeşlerin” Türkiye’nin barış çabalarına katılmasını istediğini ve Ankara’nın çatışmayı sona erdirmek için azami çaba göstereceğini söyledi.

Cephede durum

Sudanlı kaynaklar, Hızlı Destek güçlerinin yavaş ve temkinli bir şekilde kara ilerleyişini genişlettiğini, buna karşın ordunun Babunusa’daki üssü savunmak için güçlü bir direnç gösterdiğini aktardı.

Hızlı Destek komutanları, Batı Kordofan’daki ordunun son kalesi olan 22. Piyade Tümeni’ni ele geçirip El-ubeyd kentini kuşatarak Hartum’a doğru ilerlemeyi hedefliyor.

Babunusa’ya bombardıman

Kaynaklar, Hızlı Destek güçlerinin, uzun süren görüşmeler sonucunda garnizonun güvenli tahliyesi karşılığında teslim edilmesi teklifinin başarısız olmasının ardından, topçu atışları ve stratejik insansız hava araçlarıyla bombardımanı yoğunlaştırdığını belirtti.

gh
3 Kasım'da El Faşir'in Hızlı Destek Güçleri'nin eline geçmesinin ardından Darfur bölgesinden kaçan iki yerinden edilmiş kadın (AFP)

Babunusa, başkent Hartum’a yaklaşık 697 km uzaklıkta olup, Sudan’ın batısı ile doğu ve kuzeyini bağlayan demiryolu hatlarının kesişim noktası olarak stratejik bir öneme sahip.

Hızlı Destek güçleri, Pazar günü Telegram üzerinden Babunusa’daki en büyük garnizon olan 89. Tugay’ı kuşattıklarını iddia eden görüntüler paylaştı.

El-Ubeyd’in batısında çatışmalar

Öte yandan ordunun, El-Ubeyd’in batısındaki Um Sümime ve Ebu Koud bölgelerinde günlerdir şiddetli çatışmalar yürüttüğü ve bölgede kademeli ilerleme sağladığı bildirildi.

Geçen hafta ordu, Kordofan eyaletinde Hızlı Destek güçlerine karşı yürütülen yoğun çatışmalarda önemli ilerlemeler kaydettiğini ve kritik bölgeleri yeniden güvence altına almak için yeniden konuşlanma planlarını başlattığını duyurmuştu.

Kuzey Kordofan’da çatışmalar geniş bir coğrafyaya yayılarak artarken, her iki taraf da bölgede üstünlük sağlamak için büyük miktarda asker ve teçhizat sevk ediyor.

Hızlı Destek kaynakları, ordunun kuzey ve batı Kordofan’a sızma girişimlerinin önlendiğini ve güçlerinin kontrol ettiği cephelerde tam hakimiyet sağladığını açıkladı.

ds
Bir çocuk, 15 Kasım'da Sudan'ın kuzeyindeki Debba kasabasındaki bir kampta yardım almak için sıraya giren kadınlara bakıyor (AFP)

Ordu ve müttefikleri, kuzey ve batı Kordofan’da başarı elde ettiklerini iddia etse de, Hızlı Destek bu iddiaları yalanlayarak, dağlık bölgelerde çekilen videolarla kontrolün kendilerinde olduğunu gösterdi.

Babunusa garnizonu, son aylarda Hızlı Destek’in topçu bombardımanları ve sürekli sızma girişimlerine karşı direndi ve kara ile havadan ikmalin kesilmesine rağmen ayakta kaldı.

Taraflar Kordofan’da bir haftadan uzun süredir şiddetli çatışmalar yürütüyor, sosyal medyada üstünlük iddialarını paylaşmayı sürdürüyor.

Ordu, Hızlı Destek’in ele geçirdiği şehirleri geri almak ve El-Ubeyd ile Hartum’un bir banliyösü olan Um Derman’ı bağlayan ana yollar üzerindeki kontrolü sağlamak için birden fazla cephede karşı saldırılar düzenliyor.


İsrail, Beyrut'ta Hizbullah'ın en üst düzey askeri liderini hedef aldı

Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
TT

İsrail, Beyrut'ta Hizbullah'ın en üst düzey askeri liderini hedef aldı

Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)
Beyrut’un güney banliyösündeki Harat Hreyk’teki İsrail saldırısının hedef aldığı alan (Şarku’l Avsat)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, bugün Beyrut’ta düzenlenen bir hava saldırısının Hizbullah’ın en üst düzey askeri komutanı olan Haytham Ali Tabatabai’nin hedef aldığını açıkladı.

Yapılan kısa açıklamada, “Bir süre önce, Beyrut’un kalbinde, İsrail ordusu Hizbullah’ın yeniden yapılanma ve silahlanma faaliyetlerini yöneten en üst düzey askeri komutanını hedef aldı. Başbakan Netanyahu saldırı emrini verdi” denildi.

Lübnan Sağlık Bakanlığı’na dayandırılan yerel medya haberlerine göre Beyrut’un güney banliyösüne düzenlenen saldırıda 1 kişi öldü, 21 kişi yaralandı.

İsrail ordusu ise daha önce, kimliğini açıklamadan Beyrut’ta “üst düzey bir Hizbullah mensubunun” nokta operasyonuyla vurulduğunu duyurmuştu. İsrail basını, Hizbullah’ın iki numarası ve en üst düzey askeri komutanı olduğu belirtilen Haytham Ali Tabatabai’nin hedef alındığını aktardı.

th
İsrail’in Beyrut’un güney banliyösünde hedef aldığı konut binasının altında toplanan insanlar (AFP)

Lübnan Ulusal Haber Ajansı, saldırının gerçekleştiği bölgede çok sayıda araç ve binada ağır hasar meydana geldiğini bildirdi.

Saldırı, Netanyahu’nun iki saat önce yaptığı ve İsrail’in “Hizbullah ve Hamas’ın güçlenmesini engellemek için gereken her şeyi yapmaya devam edeceğini” söylediği açıklamanın ardından gerçekleşti. Netanyahu, haftalık kabine toplantısında “Ordu bu hafta Lübnan’da operasyonlar gerçekleştirdi. Hizbullah’ın kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için ne gerekiyorsa yapacağız” ifadelerini kullandı.

ABD’den ilk yorumlar

Şarku’l Avsat’ın Axios’tan aktardığı habere göre üst düzey bir ABD yetkilisi, “İsrail, Beyrut’taki saldırı hakkında bizi önceden bilgilendirmedi, yalnızca saldırıdan hemen sonra haber verdi” dedi. Başka bir yetkili ise, Washington’un İsrail’in Lübnan’daki operasyonları yoğunlaştırmayı planladığını günlerdir bildiğini söyledi.

Haytham Ali Tabatabai kimdir?

Haytham Ali Tabatabai, ya da bilinen adıyla Ebu Ali Tabatabai, Hizbullah’ın önde gelen askerî komutanlarından biri olup örgütün özel kuvvetlerini Suriye ve Yemen’de yönetti.

ABD’nin Adalet İçin Ödüller (Rewards for Justice) programı, Tabatabai hakkında bilgi sağlayanlar için 5 milyon dolara kadar ödül vadetmişti. Washington, Tabatabai’nin Suriye ve Yemen’deki faaliyetlerini, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlığı artırmaya yönelik geniş çaplı çabalarının bir parçası olarak nitelendiriyor.

gt
Beyrut'un güney banliyölerinde İsrail saldırısında hedef alınan daireler (Şarku’l Avsat)

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016’da Tabatabai’yi “Küresel Terörist” olarak tanımlamış; bu kapsamda ABD yargı yetkisi altındaki tüm mal varlıkları dondurulmuş ve Amerikalıların kendisiyle herhangi bir işlem yapması yasaklanmıştı. Ayrıca Hizbullah’a sağlanacak her türlü bilinçli destek, ABD yasalarına göre suç sayılıyor.

Güney Lübnan’da saldırı: Bir kişi öldü

Öte yandan Lübnan Ulusal Haber Ajansı, Güney Lübnan’ın Ayta el-Şaab kasabasında bir aracın İsrail’e ait insansız hava aracı tarafından hedef alındığını, saldırıda “eski bir mahkûm” olarak tanımlanan Muhammed Salih’in hayatını kaybettiğini bildirdi. Salih’in evini onarmak için malzeme almaya giderken vurulduğu belirtildi.


Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
TT

Yossi Cohen: Gazze halkı için ‘geçici yerinden edilme’ planını başlattım... Sisi bunu engelledi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki mülteci kamplarına kaçmak zorunda kalan Gazze sakinleri, kuzeydeki evlerine geri dönüyor, 11 Ekim 2025. (Reuters)

Eski Mossad Başkanı Yossi Cohen, yakın zamanda yayınlanan ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ adlı kitabında, mevcut savaş sırasında Filistinlileri Gazze Şeridi'nden çıkarma planının mimarı olduğunu ortaya koyuyor, ancak bunun kalıcı değil, ‘geçici bir yerinden etme’ önerisi olduğunu iddia ediyor. Şarku’l Avsat’ın yaptığı kapsamlı kitap incelemesine göre Cohen, Mossad’ın çalışma yöntemleri ve ajan devşirme tekniklerinden söz ediyor. Cohen, yürüttüğü istihbarat faaliyetleri kapsamında Lübnan’da ‘arkeolog’, Sudan’da ise ‘çay tüccarı’ kılığına girdiğini anlatıyor.

Cohen'in kitabının İbranice baskısının adı ‘Hileyle Savaş Yaparsın’ iken, İngilizce baskısının adı farklı: The Sword of Freedom: Israel, the Mossad and the Secret War (Özgürlüğün Kılıcı: İsrail, Mossad ve Gizli Savaş).

Gazzelilerin ‘geçici yerinden edilmesi’

Yossi Cohen, 7 Ekim 2023'te Hamas'ın saldırısına yanıt olarak Gazze Şeridi'nden yaklaşık 1,5 milyon Filistinliyi Mısır'ın Sina Yarımadası'na sınır dışı etme planının arkasında kendisinin olduğunu açıkladı. Cohen, planının ‘geçici bir yerinden edilme’ öngördüğünü savunuyor. Anlattığına göre, İsrail kabinesi bu plana onay verdi ve siviller arasındaki kayıpları azaltmayı amaçladığı gerekçesiyle Arap ülkelerini ikna etme görevi kendisine verildi.

frgt
Gazze'nin kuzeyinden ayrılmak zorunda kalan yerinden edilmiş insanlar, 23 Eylül 2025 (AP)

Cohen, bu çerçevede çeşitli Arap başkentlerine gittiğini söylüyor, ancak Arap liderlerin, ‘geçici’ diye sunulan göçün kalıcı bir sürgüne dönüşmesinden endişe ettiklerini aktarıyor. Bunun üzerine, göçün gerçekten geçici olacağına dair uluslararası güvence sağlamaya hazır olduğunu ilettiğini belirtiyor. Bu amaçla ABD, Birleşik Krallık, Japonya, Çin ve Hindistan ile temas kurduğunu ifade ediyor. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin planı kesin bir dille reddetmesiyle konu kapanmış.

Kibir... İsrail propagandasının başarısızlığı

Yossi Cohen kitabında İsrail liderlerinin alçakgönüllü olması gerektiğini defalarca vurguluyor. Ancak aynı zamanda, kendi anlatımında kibirli davranışları tekrar ettiğine dair izlenim veriyor. Örneğin, dünyanın birçok yerinde İsrail’in Gazze’ye karşı yürüttüğü savaş nedeniyle ülkeye karşı tepkiler oluşmasını ve Gazze’den gelen görüntülerin yoğun şekilde paylaşılmasını şaşkınlıkla karşılıyor.

dcfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz ekim ayında Gazze Şeridi'nde ateşkes anlaşmasını duyurmak üzere Şarm eş-Şeyh zirvesine katılanlarla birlikte (Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nün Facebook hesabı)

Cohen, Gazze’deki sivillere yönelik kitlesel şiddeti ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden olan operasyonları eleştirmek yerine, sorunu İsrail’in kamu diplomasisinde ve propaganda çalışmalarındaki eksikliklerde görüyor. Ona göre hükümet, gerçekleri yeterince ortaya koymak ve İsrail’in duruşunu doğru şekilde tanıtmak için yeterince çaba harcamıyor. Öte yandan, Cohen dünya genelindeki İsrail lobisinin yabancı medya üzerindeki etkisini ve çok sayıda Yahudi’nin İsrail’in uygulamalarını protesto eden kampanyalara katıldığını göz ardı ediyor.

Cohen daha da ileri giderek, İsrailli liderlerin halktan uzaklaştıklarını ve İsrail vatandaşlarına karşı insani duygulardan ve şefkatten yoksun olduklarını söylüyor. Bu nedenle, halkın acısını yeterince hissetmiyorlar ve dolayısıyla halkın yaşadığı acının gerçekliğini küresel ve hatta yerel kamuoyuna nasıl aktaracaklarını bilmiyorlar. Ona göre bu durum, dünyayı Hamas'ın ve propagandasının etkisine karşı savunmasız hale getiriyor.

Cohen, barış yanlısı olarak bilinen Gazze çevresindeki İsrail kasabalarının sakinlerine yönelik toplu tecavüz, kafa kesme, cesetlere zarar verme ve çocukları yakma gibi acımasız saldırılara rağmen, dünyanın İsrail'den savaşı durdurmasını istediğini söylüyor. İsrail, Hamas mensuplarının Aksa Tufanı Operasyonu sırasında bu eylemleri gerçekleştirdiğini iddia ediyor, ancak hareket bunu reddediyor.

dfr
Gazze şehrinin er-Rimal mahallesinde bir çadırın içinde yemek yiyen Filistinli çocuklar, 5 Kasım 2025 (AFP)

Bu bağlamda Cohen, İsrail'in benimsemesi gereken propaganda türünü özetliyor. Örnek olarak, iki devletli çözümü reddettiğini ve Filistin'de nehirden denize kadar İsrail işgaline direnmek istediğini söyleyen Hamas lideri Halid Meşal'in açıklamalarını gösteriyor. Cohen, var olma hakkını tanımayanlarla barışın sağlanamayacağını savunuyor. Ancak Cohen, Filistin halkının meşru temsilcisi olan Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) de Oslo Anlaşmaları ile İsrail’i tanımasına rağmen İsrail tarafından baskı ve yıldırma politikalarına maruz kaldığını göz ardı ediyor.

Muhammed Ali

Cohen, geçirdiği istihbarat deneyimlerini anlatırken, hayatını kaybeden efsanevi boksör Muhammed Ali’den etkilendiğini belirtiyor. Ali’nin, zaferin veya mağlubiyetin seyirciler görmeden, yani ringe çıkmadan önce kazanıldığını söylediğini aktarıyor: “Antrenman yaparken veya arabayla yolculuk ederken, ringde dansa başlamadan çok önce.” Cohen, kendi gençlik hayalini de paylaşıyor: “Kendimi bir ajan olarak, şahin gözüyle, tilki kurnazlığıyla ve kaplanın sıçrama gücüyle hayal ediyordum. Görev başındayken keskin nişancı sabrına, sihirbaz çevikliğine sahip oluyordum ve Beyrut, Gazze, Hartum gibi yerlerde görev yapmanın getirdiği risklerle yüzleşiyordum.”

fgthy
Kitabın İbranice versiyonunun kapağı

Eski Mossad Başkanı, bir istihbarat görevlisinin karşısındakiler karşısında üstünlük sağlamasının önemine değiniyor. Baalbek’te bir ‘arkeolog’ ve Sudan’da bir Lübnanlı çay tüccarına karşı ‘çay poşeti koleksiyoncusu’ kimliğine bürünme deneyimlerini anlatıyor. İsrail istihbaratının ajan toplama yöntemlerini açıklarken, bu yöntemlerin binlerce yıldır casuslukta kullanılan klasik yöntemlerin aynısı olduğunu ortaya koyuyor: İnsan zaaflarını tespit etme, alışılmadık davranışları kullanma, çıkarları ve çıkar çatışmalarını araştırma, motivasyonları (mali, ideolojik, cinsel, duygusal, kin, kıskançlık vb.) değerlendirme.

Kendi yöntemlerini şöyle gerekçelendiriyor: “Hedef, iş birliği yapmazsa çok şey kaybedeceğini bilmeli; böylece onu İsrail istihbaratının tuzaklarına düşürürsünüz. Çoğu zaman hedef, Suriye ordusunun üst düzey bir subayı veya İranlı bir atom bilimcisi olduğunda, onu öyle bir tuzağa düşürürsünüz ki bir noktada ihanette bulunacak bir eylem yapar. Tuzak kurulduğunda, onu son ana kadar kullanırsınız; çünkü ihaneti ortaya çıkarmakla tehdit ediyorsunuz.”

Dünyada İsrail

Cohen, Mossad'ın İsrail'i doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen her türlü gelişmeyi izlediğini söylüyor. İran, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve bağlı silahlı örgütlerdeki gelişmelerle yakından ilgileniyor. Ancak, istihbarat teşkilatlarının gerekli özeni göstermesi gereken, tüm insanlığı tehdit eden bir sorun olduğunu düşünüyor: iklim krizi. Bu konuyla, görevinden ayrıldıktan sonra da kişisel olarak ilgilendiğini ve ilgilenmeye devam ettiğini belirtiyor.

fgtyh
Eylül ayında Gazze'de kıtlık ve yerinden edilme dalgaları devam ederken, Han Yunus'ta gıda yardımı almak için bekleyen Filistinliler (AFP)

Ancak, istihbarat konularında uluslararası iş birliği Mossad için en önemli proje olarak görülüyor. Cohen, dünya çapındaki istihbarat kurumlarıyla nasıl ilişkiler kurduğunu anlatıyor. Bunun, 2016 yılında DEAŞ'ın Belçika'da terör saldırıları düzenlemesiyle başladığını söylüyor. Terör saldırısının gerçekleştiği gün, Cohen operasyonlarla ilgili önemli bir ihbar aldı. Ancak ihbar çok geç geldi. Yine de Belçikalı meslektaşıyla iletişime geçerek onu bilgilendirdi. Soruşturmaya yardımcı olacak daha fazla bilgi verdi. O yılın ilerleyen aylarında, Abu Dabi'den Sidney'e uçan bir sivil uçağı havaya uçurma planı hakkında Avustralya'yı bilgilendirdi. Mossad sayesinde operasyon engellendi ve silahları ve patlayıcıları hazır olan hücre ortaya çıkarıldı.

Cohen, Mossad’ın operasyonları ve terör hücrelerini ortaya çıkarmasıyla birçok ülkenin İsrail’e borçlu olduğunu belirtiyor. Almanya, Birleşik Krallık ve Fransa istihbarat teşkilatlarının üst düzey yöneticilerinden bazılarını alıntılayarak, bu ülkelerin halklarının, Mossad’ın ortaya çıkardığı terör hücreleri sayesinde İsrail’e minnettar olduklarını aktarıyor. Cohen, İsrail’in de bu istihbarat teşkilatlarından faydalandığını vurguluyor.

Türkiye de bu kuralın dışında değil. İlişkilerin kötü olmasına rağmen Cohen, Türkiye’ye topraklarındaki terör hücreleri hakkında bildiklerini aktarmaktan çekinmemiş. Cohen, “2018 yazında, iki ülke arasındaki kötü ilişkilere rağmen İsrail, Türkiye’nin 16 saldırı gerçekleştiren terör hücreleri hakkında bilgi toplamasına yardımcı oldu” diyor. Ayrıca, o dönemde Türk istihbaratının başında bulunan kişinin, günümüzde Dışişleri Bakanı olan Hakan Fidan olduğunu özellikle vurguluyor.

‘Güçlü bir lider, uzlaşmaya hazır olan kişidir’

Cohen’in kitabında Mossad’ı olumlu bir ışık altında göstermeye çalıştığı açık, ancak kitapta kendi kariyerini ve başarılarını ön plana çıkardığı da gözleniyor; bu, kitabın kişisel bir anlatı olmasından kaynaklanıyor. Eleştirmenler, Cohen’in amacının açık olduğunu, yani başbakanlık görevine ulaşmak istediğini söylüyor. Cohen, hem İsraillilerin hem de diğer ülkelerden okuyucuların aklına gelebilecek her soruya yanıt vererek, bu makam için en uygun kişi olduğunu kanıtlamaya çalışıyor. Kitap boyunca farklı bakış açılarını memnun edecek şekilde ilerliyor, ancak en dikkat çekici yönü, kendisine hayran olanlar arasında Yahudi, Arap, sağcı, solcu, dindar, laik, İsrailli ve yabancı pek çok kişinin sözlerine yer vermesi.

fgt
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (solda) ve 7 Aralık 2015 tarihinde Netanyahu tarafından Mossad başkanlığına atanan Yossi Cohen. (Getty Images)

İsrail’in sonsuz bir savaş içinde yaşamasını isteyenlere, “1973 Ekim Savaşı’ndan sonra, sadece beş yıl içinde Mısır’la tarihi bir barış anlaşması imzalanacağını kimse düşünemezdi” diyerek cevap veriyor. Cohen, güçlü liderin gerektiğinde taviz verebilen lider olduğunu vurguluyor. İsrail ile Arap ülkeleri arasında imzalanan İbrahim Anlaşması sırasında duygulandığını ve ağladığını belirtiyor. Kitapta, gerçek bir barış arzusunu gösteren Arap liderleri övdüğünü de ifade ediyor. Ancak Cohen’e göre barışın sağlanabilmesi için önce güç gösterilmesi gerekiyor.