İsrail ile Filistinliler arasında cami gerginliği: Çok sayıda cami ahıra, içkili restorana ve sinagoga çevrildi

Kudüs belediyesi, Takva Camisinin inşaatını kamu güvenliğine tehdit olarak değerlendirdi 

Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  
Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  
TT

İsrail ile Filistinliler arasında cami gerginliği: Çok sayıda cami ahıra, içkili restorana ve sinagoga çevrildi

Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  
Beyt Safafa beldesindeki Rahman Camisi (The Independent Arabia)  

Raghda Atmeh
Doğu Kudüs'te Takva Camisi'ni inşa eden mühendis ve işçiler, yapıyı bir an önce tamamlamak için yoğun bir şekilde çalışıyordu. İseviye beldesinde 260 metrekare zemin üzerine inşa edilen, 5 bin kişi kapasiteli cami, Nisan ayının başlarında tamamlanarak, Ramazan ayında Müslümanların ibadeti için açılmaya hazırlanıyordu.   
Ancak işgalci Kudüs Belediyesi’nden yetkililer gelip inşaat halindeki caminin ayrıntılı fotoğraflarını çektiğinde, işçiler ve mühendisler, kötü bir şeyler yaşanacağını fark etti. Belediye yetkilileri inşaat faaliyetinin durdurulmasını ihtar ettiklerinde, İsrail’in ruhsatsız olduğu gerekçesiyle camiyi yıkma kararı aldığı öğrenilmiş oldu. İseviye beldesi sakini Müslümanlar ‘yıkım kararına’ birkaç gün direnseler de Kudüs Belediyesinin yıkım ekipleri iş makinalarıyla yıkım kararını uyguladı.  

Tehlikeli emsal  
Beit Safafa kasabasında 1933’te inşa edilen Rahman Camisi de İsrail’in ‘yıkım hamlesinden’ kurtulamadı. Kudüs Belediyesi geçtiğimiz günlerde, yerel mahkemeden caminin en üst katının ve kubbesinin yıkılması için karar alması yönünde talepte bulundu.  Mescid er-Rahman'ın kubbesi tasarım ve altınsı rengi ile Kubbet-üs Sahra camiinin kubbesini andırıyor.
İsrail yerel basınında yer alan haberlere göre, Kudüs Belediyesi’nin Regavim, Ribonot ve Jerusalem Kardeşliği gibi Yahudi örgütleri liderleri tarafından yıkımı gerçekleştirmesi noktasında büyük bir baskıya maruz kaldığı iddia edildi.
Haberlere göre, Kudüs Belediyesi, camiye ek kat olarak yapılan 700 metrekarelik kapalı alanın, belediyeden izin alınmadan inşa edildiğini ve kamu güvenliğini tehdit ettiğini iddia ediyor.  2017-2018 yılları arasında cami yetkililerinin, iki metre yüksekliğinde kapı ve pencere açıklıkları olan ruhsatsız ek kat çıktıkları belirtiliyor. 
Cami imamı Muhammed Ömer, The Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Mahkeme tarafından alınacak olumsuz herhangi bir karara itiraz etmek için avukatlarımız hazır bekliyor, yapı için makul bir genişleme sağladık. Kubbenin de yıkılmak istenmesinden anladığımız, yasa dışı yerleşimcilerin nefretini kazanmasıdır. Bu yerleşimciler bir an önce yıkım kararının çıkmasını bekliyor” dedi.  
Yıkım kararı alınmasının ‘tehlikeli bir emsal’ teşkil edeceğini belirten Muhammed Ömer, “Zaten hali hazırda İsrail makamları neredeyse her gün Mescid-i Aksa’da ihlaller gerçekleştiriyor. Beit Safafa yakınında, Tel Piot ve Katamon sanayi kentlerinde çalışan Müslüman Araplar, Cuma namazını kılmak için camimize geliyor. Genişleme yaptıktan sonra bu sayı daha da arttı, bu durum İsraillileri öfkelendirmiş olmalı” diye konuştu.  
Cami imamı Ömer, kaynaklardan edindiği bilgiye göre, İsrail polisi dolaylı yollarla mahkemenin yıkım yönünde bir karar almasının önüne geçmek istiyor. Ömer’e göre, yıkım kararı alınması durumunda, dört Yahudi yerleşim bölgesinin arasında kalan Beit Safsaf’da ortaya çıkabilecek muhtemel güvenlik sorunları, İsrail polisini endişelendiriyor.
Ömer ayrıca, “Camiye yapılan ek bölümün ve kubbenin ruhsatlandırılması için resmi prosedürler sürüyor. Ne pahasına olursa olsun geri adım atmaya niyetimiz yok. Yerleşimcileri memnun etmek için caminin bir kısmını yıkacak olursalar, ciddi sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Çünkü bölgedeki Müslüman Araplar bu kararı öfkeyle karşılayacaktır” dedi.

Çatışmayı körüklemek
Kudüs ve Filistin Müftüsü Şeyh Muhammed Hüseyin, yaptığı açıklamada, ‘İsrail’in camileri hedef alan saldırıları, Filistin’de çatışmayı körüklemeye ve işgal edilen bölgelerde emri vaki yapmaya yönelik bir plan ve program çerçevesinde gerçekleşiyor. Bu aynı zamanda İsrail’in, başkalarının dini ve insani değerlerine ne kadar saygısız olduğunu da gösteriyor. Oysa tüm semavi dinlerde tapınak ve ibadethanelere saldırı yapılması yasaklanmıştır” ifadelerini kullandı.   
Kudüs Müftüsü Hüseyin, insan hakları örgütlerini İsrail’in saldırgan politikaları karşısında tepki göstermeye davet etti. Müslümanlara da camileri yeniden inşa etmeleri ve başta yerleşimciler olmak üzere muhtelif saldırılara karşı korumaları yönünde çağrıda bulundu.   
Filistinliler sosyal medyada ‘Camilerimiz yıkılamaz’ etiketi altında, İsrail’in İseviye ve Rahman camilerine yönelik ‘yıkım politikalarını’ kınadı.  

Nefret karşıtlığı
İsrail’de, nefret ve ırkçılığa karşı çalışmalarıyla bilinen Tag Meir sivil toplum kuruluşu, 2019’dan bu yana İsrail ve Batı Şeria’da 60 cami, kilise ve havra inşa edildiğini kaydetti.  
2020’de Yahudi yerleşimciler, Beit Safafa beldesindeki Bedriye Camisine saldırarak, kundaklamaya çalıştı ve duvarlarına ‘Araplara ölüm’ gibi ırkçı sloganlar yazdı. Ertesi gün Doğu Kudüs’teki Şuafat mahallesinde bir cami ateşe verildi. Bu olayın ardından Tag Meir örgütüne mensup 200 kişilik bir grup mahalleye dayanışma ziyaretinde bulunarak, camideki hasarın giderilmesi için para bağışı yaptı. 
O dönem, Tag Meir örgüt başkanı Gadi Gvaryahu yaptığı açıklamada, “Bu korkunç suçlardan dolayı utancımızı ve öfkemizi dile getirmek için buradayız. Hep birlikte barış ve kardeşlik içinde yaşayacağımız günler diliyoruz, mahalle sakinleriyle iletişim halinde kalmak için sözleştik” demişti.  
Dönemin Kudüs Belediye Başkanı Moshe Lion da Şuafat mahallesinde işlenen ‘nefret suçunu’ şiddetle kınadığını ve kabul edilemez bulduğunu ifade etmişti.  
 
Bedel ödetme 
İsrailli insan hakları kuruluşu Yesh Din’in yayımladığı rapora göre, son aylarda Filistinlilere ve mülklerine yönelik ırkçı saldırılarda ciddi artışlar gözlemleniyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia kaynaklı haberine göre, Yesh Din, bu saldırıların ardında genelde aşırı sağcı yerleşimcilerin bulunduğunu açıkladı. Son iki yılda Batı Şeria’da onlarca cami saldırıya uğradı. En son 2020 Temmuz ayında Ramallah yakınlarındaki El-Bir ve’l-İhsan Camii saldırıya uğramış ve yakılmıştı.  
İşçi Partisi eski lideri Amir Peretz, Twitter hesabından olayı kınayan bir açıklama yayınlamış, yangını çıkaranların suçlular ve nifak tohumu ekmeye çalışanlar olduğunu ve yargı önünde hesap vereceklerini belirtmişti. Peretz, nefret suçunun koronavirüs gibi, tüm dinlerin ve halkların düşmanı olduğunu da yazmıştı.   
The Times of Israel gazetesine göre, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te Araplara yönelik saldırıların arkasında, aşırılık yanlısı Yahudi yerleşimciler bulunuyor. Gazetede yer alan haberlerde, faillerin ‘bedel ödetme’ olarak adlandırdığı saldırıların, Filistinlilerin şiddet eylemlerine misilleme olarak yapıldığı ifade ediliyor. Bazı saldırıların ise hükümetin ‘yerleşim politikalarına’ bir tepki olarak yapılmış olabileceği ileri sürülüyor.  
İnsan hakları örgütleri, bu tür saldırılar sonucunda faillerin çok nadir olarak yargılandığını, yargılansalar da suçlamaların düşürüldüğünü belirtiyor. Yesh Din insan hakları örgütünün raporunda, Filistinlilere yönelik nefret suçlarında, her on vakadan sadece birinin iddianame ile sonuçlandığı kaydediliyor. İsrail’in Filistinlilerin güvenliğini önemsemediği ve görevlerini yerine getirmediği vurgulanan raporda, bu nedenle, çoğu Filistinlinin uğradığı saldırı sonrası polise başvurmadığı ifade ediliyor. Raporun sonuç bölümünde, “Kolluk kuvvetlerinin müdahale etmemesi nedeniyle, nefret suçu failleri ceza almayacaklarını bildiklerinden, suçlarını sürdürmek için motive oluyorlar” denildi.  
İsrail Batı Şeria Polis Departmanı rapora yanıt olarak yaptığı açıklamada, her şikayet ayrım yapılmaksızın gerçeğe ulaşmak için profesyonel bir şekilde değerlendirilmektedir denildi. Açıklamada, zanlılar hakkında cezai kovuşturma için gerekli olan asgari deliller tesis edildiğinde yargı sürecinin başlatıldığı ve emniyet teşkilatının, ırkçı suçlamaların önüne geçmek için yoğun bir mesai harcadığı kaydedildi.   

Tahrip et ve yok et 
Filistin Vakıflar ve Din İşleri Bakanlığı’nın rakamlarına göre, 2021 yılında İsrailli yetkililer, Batı Şeria'nın El-Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim Camisi'nde ezan okunmasını 633 kez engelledi. Yahudi yerleşimciler Mescid-i Aksa’ya 250 defa baskın düzenledi. Bir camiyi yaktılar ve Batı Şeria’daki Duma köyündeki bir camiyi yıktılar. Duma köylüleri, caminin yeniden inşası için başvursa da İsrailli yetkililer ‘güvenlik’ gerekçesiyle taleplerini reddetti.  
Filistin Din İşleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, camilere yönelik saldırı ve yıkım kararları, Müslümanların kutsallarına yönelik açık bir saldırı ve meydan okuma olarak nitelendirildi. Uluslararası topluma, ‘İşgalcilerin tüm bölgeyi din savaşlarına sürükleyecek ihlaller yapmasının önüne geçilmesi için hareket geçmeleri’ yönünde çağrıda bulunuldu.  
Filistin Başkadısı ve Devlet Başkanlığı Diyanet İşleri ve İslami İlişkiler Danışmanı Mahmud el-Hebbaş, İsrail’in cami yıkım kararları almasının, ‘dinler arası savaşı’ tetikleyebileceği uyarısında bulundu. Hebbaş, “İsrail’in bu ve benzeri kararları sürdürmesi herkesin zararına olacak bir savaşın çıkmasına yol açabilir. Müslümanlar ibadethanelerinin yıkılmasını ve değerlerinin aşağılanmasını kabul etmeyecektir” dedi. 
Filistin’deki Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi’ne göre, İsrail yönetimi geçtiğimiz yıl Batı Şeria ve Kudüs’te Filistinlilere ait 698 binayı yıktı ve 949 Filistinliyi yerlerinden etti.  

İsrail kontrolündeki camiler  
İsrail'deki camilerin durumu Batı Şeria ve Doğu Kudüs'teki camilerin durumundan daha iyi değil. Yüksek Arap İzleme Komitesi’nin bir araştırmasında, İsrail’deki 15 caminin sinagoga dönüştürüldüğü, 40 caminin ya yıkıldığı ya kapatıldığı, 17 caminin ise ahır, restoran, şarap evi ve müze olarak kullanıldığı tespit edildi. Safed şehrindeki El Ahmer Camisi'nin (Kızıl Cami) sanat ve düğün evine, Caesarea kentindeki Camii Cedid’in ise içkili restorana dönüştürüldüğü ifade edildi. Ayrıca, Yafa’daki Suksuk Mescidi’nin alt katının imalathaneye, üst katının kumar oynanan bir kafeye çevrildiği, Askalan’daki Mecdel Mescidi’nin ise müzeye çevrildiği kaydedildi.  
Araştırmada yer alan Filistinli aktivist Makbule Nassar  yaptığı açıklamada şunları söyledi:  
“1948 sürgününde yerinden edilen Filistinlilerin köylerinde yaptığımız araştırmalarda çok sayıda tarihi eser niteliğindeki camiye rastladık. Bu camilerin büyük çoğunluğu tahrip edilmiş ya da demir parmaklıklarla kapatılmıştı. İsrailli yetkililer Filistinlilerin bu camileri onarmasına izin vermiyor. Bazı camilerin tarihi eser niteliğindeki yapı taşları genelde yağmalanmış durumda. Özellikle cami girişlerinde yer alan serlevhalar sökülerek çalınmış. Cauna’daki birçok taş yapıda, mescitlerden çalınan taşların kullanıldığına şahit olmuştuk.”
Akka kentinin en önemli tarihi eserlerinden olan Cezzar Camisi’nin yapı duvarlarında ve minaresinde çatlaklar oluştu. Cami mütevelli heyeti, minarenin düşebileceğini ve bu durumun ibadet edenler için tehlike oluşturduğunu ifade etti. Filistinli mühendislerin çalışmasında, İsrail’in restorasyon onayı vermediği caminin minaresinin her yıl bir santim eğim kazandığı, son ölçümlere göre minarenin 16 santim eğildiğinin tespit edildiği ifade edildi.  

 Finansman ve destek 
Öte yandan, İsrail Dışişleri Bakanlığı, camilerin amaçları dışında kullanıldığını reddediyor. Bakanlığa göre, İsrail’de 300’den fazla imamın görev yaptığı 400’e yakın cami ve mescit bulunuyor. Bu imamların ciddi bir kısmı maaşlarını İsrail devletinden alıyor ve camiler için ciddi bütçeler ayrılmış durumda. Cami ve mescit sayılarında ise son 25 yılda beş katlık bir artış var. Bakanlık açıklamasında, İsrail’in 100’den fazla camiye fon sağladığı ve yıpranmış mushafları satın aldığı ifade ediliyor.  
 İsrail'in önde gelen hahamlarından Benny Lau, Expo 2020 Dubai’deki hoşgörü haftasında, “Yahudi cemaati olarak ana mesajımız şudur: dinler halkların çöküşüne değil birbiriyle temas kurmasına olanak sağlar” demişti.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.