Arkun, İbn Haldun efsanesini yıkıyor!

Sosyoloji veya tarih felsefesinin kurucusu olmadığını söyledi

Muhammed Arkun
Muhammed Arkun
TT

Arkun, İbn Haldun efsanesini yıkıyor!

Muhammed Arkun
Muhammed Arkun

Cezayirli İslam düşünürü Muhammed Arkun (Arkoun), İbn Haldun’un inanç konusunda gelenekçi ve kapalı bir konum benimsediğini düşünüyor. Kendi deyimiyle insanları cihada çağırıyor, ‘isteyerek veya istemeyerek’ imana getiriyordu. Bu, İbn Haldun'un en üst düzeyde aydınlatıcı bir düşünür olduğunu düşünen okuyucuları şaşırtabilir! Ne yazık ki bu, doğru değil. Diğer radikal gelenekçi isimler gibi dışa kapalı ve diğer tüm dinlerin yanlış olduğuna inanıyordu. Yanılgı içinde yanılgı… Bu, Kur’an-ı Kerim’de zikredilen “Şüphesiz iman edenler; Yahudilerden, Hıristiyanlardan ve Sâbiîlerden de Allah’a ve ahiret gününe inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır. Onlar için herhangi bir korku yoktur onlar üzüntü çekmeyeceklerdir” (Bakara/62) yüce ayet-i kerimesine aykırıdır. Bu anlamda ‘İbrahimî din’ ifadesi yanlış değildir. Aksine tamamen doğru ve Kur’an’a uygundur. Bu, dinleri birbirine karıştırmak anlamına gelmez. Yeni gönderilen din öncekinin yerini alır. Bu, mümkün değil, hoş karşılanmaz hatta imkânsız! Ancak İbrahimî dinler arasında yakınlaşma, mümkündür ve hatta arzu edilir. Muhammed Arkun, tüm hayatını tarih boyunca dar mezhep ayrımlarını ortadan kaldırmak ve üç din arasında düşmanlık ve ayrım yerine yakınlaşma ve anlaşma sağlamaya çalışmakla geçirdi. Bunu deha ve yetenekle yapmış ve İslam düşüncesinin ufkunu uç noktalara kadar genişletmiştir. Arkun’un saygı duyduğu ve onun entelektüel önemini bilen ünlü İsviçreli Teolog Hans Küng’ün dediği gibi, “Dinler arası barış olmadan dünyada barış olmaz”. Kur'an'ın İsrailoğullarının peygamberlerinin kıssalarıyla dolu olduğunu biliyoruz. Musa bin İmran ismi 130 defadan, İbrahim el-Halil ismi ise 60 defadan fazla zikredilmiştir. Dolayısıyla İslam, mükemmel bir İbrahimî dindir. Üç tevhidi dininin kökü, kesinlikle birdir. Böylece Budizm ve Hinduizm v.b. Uzak Doğu dinlerinden tamamen farklıdır. Her halükârda, Kur'an-ı Kerim dini çeşitliliğini ve diğer İbrahimî dinlerin meşruiyetini açıkça tanır. Ancak İbn Haldun ve geri kalan bağnaz ve kapalı fikirli gelenekçiler bunu kabul etmiyor. Onların sözleri Kuran'dan daha mı önemli? Allah'ın kelamı onun üzerinde ve ötesindedir. Bu nedenle İbn Haldun'u Arap İslam mirasında özgür, aydın ve hoşgörülü düşüncenin öncüsü saymak yanlıştır. Bu gerçeklerden uzaktır. İbn Haldun, başkalarına entelektüel açıklık açısından Farabi, İbn Sina, el-Maarrî veya İbn Arabi değildir. Kuşkusuz, şehircilik ve sosyoloji üzerine yaptığı çalışmalar kadar, medeniyetlerin nasıl ortaya çıktığı, yükseldiği ve düştüğü konusundaki teorileri takdiri hak ediyor. Bununla birlikte dini düzeyde, kapalı fikirli ve gelenekçi olarak kaldı. Hatta keskin bir felsefe düşmanıydı. Ünlü eseri ‘Mukaddime’de ‘Felsefenin iptaline ve filozofların fesadına dair’ ismiyle ayırdığı müstakil bölümde bunu açıkça ifade etmiştir. İbn Haldun söz konusu bölümde Farabi ve İbn-i Sina’yı, Yunan filozoflarını takip ettikleri için ‘Allah’ın saptırdığını’ kişiler arasında olduklarını söylüyor. Ayrıca söyledikleri veya ‘ileri sürdükleri her şeyin tüm yönleriyle yanlış olduğunu’ iddia ediyor. Bu nedenle İbn Haldun konusunda büyük sanrılara kapılmamalıyız. Etrafına örülen tüm bu efsanevi hale, bazı parıltı ve aydınlanmaları ihmal etmeden parçalanmalıdır. Entelektüel sınırlarını bilmeli ve ona hacminden veya değerinden fazlasını vermemeliyiz. İbn Haldun sosyoloji ve antropolojinin kurucusu değildir! Bu saçmalık. Bu, geçmişin şimdiki zamana yansımasıdır. İbn Haldun, tarih felsefesinin kurucusu değildir. İbn Haldun; Montesquieu, Hegel veya Karl Marx değildir! Bunlar mübalağa ve abartılardır.
Ancak Arkun, Hristiyanlık ve Musevilik gibi diğer dinlerdeki radikal isimlerin dışa kapalılık ve taassup açısından İbn Haldun’a benzediği de belirtiliyor. Hristiyan gelenekçi, Hristiyanlığın dünyadaki tek gerçek din olduğuna ve diğer dinlerin yanlış ve Tanrı tarafından kabul edilemez olduğuna kesin olarak inanır. Yahudi gelenekçiler için de durum aynıdır. Tüm bunlardan sonra Arkun, şu temel fikre ulaşıyor: ‘Orta çağın zihniyeti ile modern zamanların zihniyeti arasında bir ayrım yapılması gerekiyor.’ Orta çağ zihniyeti, hoşgörülü, açık, din ve inanç çeşitliliğinin meşruiyetine inanan ve peşinen kimseye peşin hüküm vermeyen modern zihniyetten farklı olarak, dışlayıcı tekfirdi. Modern zihniyet, dini ne olursa olsun, hiç kimseyi Allah'ın lütfunun dışında bırakmaz. Yeter ki kişi, iyi ve iyilik yapan olsun. Bu nedenle örneğin Fransa’daki modern laik devletin tüm dinleri tanıdığını ve saygı duyduğunu ve takipçilerine, dinlerinin ibadetlerini ve ritüellerini diledikleri ve arzu ettikleri gibi yapma olanağını sağlamasını ele alalım. Fransa’da 2 bin 500’den fazla cami var. Buna kim inanır? Bu eski Hristiyan gelenekçi devlet, din olarak yalnızca Hristiyanlığı kabul ediyordu. Hatta Hristiyanlık içinde bile yalnızca tek bir mezhebi, papalığın da benimsediği Katolikliği tanıyordu. Bu nedenle diğer bir mezhep olan Protestan mezhebi de tarih boyunca Aydınlanma modernitesinin zaferine kadar zulüm görmüştür. Bu, Orta Çağ boyunca inanca egemen olan tekfirci köktendinci teolojidir.
Ancak kabul edilmelidir ki, Avrupa Hristiyanlığı, papalık Katolik versiyonunda son zamanlarda gelişmiştir. Orta Çağ tekfir teolojisine kıyasla büyük bir sıçrama kaydetti. Eski teolojik inancını yenileyerek mutlak ilahi gerçeği tekelinde tutmaktan vazgeçip tarihi amansız düşmanı İslam da dahil olmak üzere diğer dinlerin meşruiyetini kabul etti. Batı Hristiyanlığı da geçmişte Haçlı seferlerini ateşleyen, bizim ‘cihat’ kavramamıza tekabül eden kutsal savaş kavramından vazgeçti. Aksine ‘inanmayanların’ daha doğrusu herhangi bir dinde dindar olmayanların varlığının meşruiyetini tanıdı. “Eğer inanç derinlerden özgürce yayılmıyorsa, bunun bir anlamı yoktur” dedi. İnanç, insanlara zorla dayatılmaz. Bu, Kur’an-ı Kerim’deki ‘Dinde zorlama yoktur’ (Bakara/256) ve ‘O halde sen, inanmaları için insanları zorlayacak mısın?’ (Yunus/99) buyruklarıyla mutabıktır. Ardından Hristiyan Kilisesi, şiddeti ve kan dökmeyi mubah kılmanın Tanrı’ya inanmakla uyuşmayan, bir araya gelemeyecek iki zıt durum olduğunu açıkladı. Öldüren ve katletmenin ilahi meşruiyetini saptıran iman, iman değildir. Ayrıca Kilise inanç ve vicdan özgürlüğünü ilk kez tanıdı. Kısacası; Hıristiyan Kilisesi daha sonra kefaret teolojisini terk etti. Aydınlanma teolojisini benimseyip modernite ile uzlaştı. Bu büyük teolojik devrim, 1962-1965 yılları arasında İkinci Vatikan Konseyi'nin toplanması sırasında gerçekleşti ve daha sonra bugüne kadar daha da yerleşik bir hale geldi. Papa Francis'in açıklamalarına ve harika insani tutumlarına bakın. Avrupa'da son iki yüzyılda meydana gelen tüm bu büyük özgürlükçü teolojik devrim, şimdiye kadar İslam dünyasında meydana gelmemiştir. Bu bize huzursuzlukların, iç savaşların, katliamların, ‘DEAŞ’ın...vb. nedenini açıklıyor. Bunun nedeni, Aydınlanma devriminin, Avrupa'da olduğu gibi, derinlere kök salmış karanlık düşünceye karşı bizde henüz zafer kazanmamış olmasıdır. Bu, Batı'da ve Doğu'da her yerde bilinen bir gerçektir. Bu gerçeklerin gerçeği. Ancak söylemek yasak! Bu nedenle halklarımız mezhep fanatizminin büyük bölünme ve patlamalarından muzdariptir. Dicle ve Fırat sularının söndüremediği yakıcı, taşkın bir fanatizm. O halde sorun, politik olmadan önce dini ve teolojiktir. Ulusal birliğin oluşmasını engelleyen ve hatta bölünmüşlüğü bölmekle tehdit eden bu patlayıcı fanatizmlerdir. Bu karışıklık, endişe ve terör ortamında artık kimse kimseye güvenmiyor.
Ancak Arkun, Arap-İslam arenasında İbn Haldun'un hoşgörüsüz, kapalı görüşlü duruşuna karşı çıkan başka bir pozisyonun olduğunu belirtiyor. Gerçek bir insancıl ile ahlaki bir duruş vardı. Bu, İbn Miskeveyh, Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Ebu’l-Hasen el-Âmirî’nin tutumuydu. O büyük yüzyılda büyüyen ve yazan tüm o harika nesil. Bu nedenle Arkun, doktora tezi için ‘Nezʿâtu’l-ensene fi’l-fikri’l-ʿArabî’ (10. Yüzyıl Arap Hümanizmi) büyük başlığı seçti. Biz buna tüm yaratıcı entelektüel akımlara açılan ve artık tek bir akımla; yani ‘cevheri ilimlere’ ya da şimdi ‘entelektüel istila’ dediğimiz şeye düşman olan geleneksel muhafazakâr akımla sınırlı olmayan altın çağ diyoruz. İbn Haldun ise 14’üncü yüzyılda yani çöküş devrinde yaşamış ve yazmıştır. Felsefeye, yani eleştirel, rasyonel düşünceye düşmanlığı bundandır.
Son olarak, Farabi, et-Tevhidi, İbn Sina ve altın çağ kutuplarının geri kalanının sorduğu cesur, eleştirel soruların, geniş bir entelektüel kesimi de kapsayan radikalizm sokağının gazabından korktuğumuz için artık soramadığımız söylenebilir. Şimdi kim Maarri'nin ‘inanç özgürlüğü’ hakkında söylediklerini veya İbn Arabi'nin ‘aşk dini’ hakkındaki ölümsüz ayetlerini kim aktarabilir? Ona utançla bakıyorlar ve belki de onu bir yabancı ajan olarak görüyorlar. Yani bin yıl önce mümkün olan, bin yıl sonra imkânsız hale geldi. 10’uncu ve 11’inci yüzyılda mümkün olan, 21’inci yüzyılda imkânsız hale geldi...



Ukrayna artık resmen silah deneme alanı: Kiev destekli Test in Ukraine girişimi nedir?

Fotoğraf: Brave1
Fotoğraf: Brave1
TT

Ukrayna artık resmen silah deneme alanı: Kiev destekli Test in Ukraine girişimi nedir?

Fotoğraf: Brave1
Fotoğraf: Brave1

Ukrayna'da devlet destekli bir savunma girişimi, yabancı ülkeleri ve savunma şirketlerini, "silahlarını Ukrayna'da denemeye" çağırdı. 

Dün resmi olarak başlatılan bu program kapsamında Kiev, müttefik hükümetlerin insansız hava araçları (İHA), deniz dronları, elektronik harp sistemleri ve yapay zeka destekli ürünler gibi savunma teknolojisi prototiplerini savaş alanında test etmek üzere teslim etmelerini sağlayacak.

Denemeler karşılığında, kiev yönetimine bağlı olan bu girişim, kullanılan silahların cephedeki performansına dair ayrıntılı bir rapor sunacak ve gerçek zamanlı yapılması gereken değişikliklere dair önerilerde bulunacak.

Ukrayna Dijital Dönüşüm Bakanı Mykhailo Fedorov, konuyla ilgili basın açıklamasında, "Bu, bir laboratuvarda simüle edilemeyecek bir deneyim elde etme fırsatı" ifadelerini kullandı. 

"Test in Ukraine" (Ukrayna'da test et) adı verilen bu süreç, Kiev destekli Brave1 tarafından koordine edilecek. 

Brave1 nedir?

Ukrayna'nın savaş teknolojilerinde devrim yaratma hedefiyle kurduğu Brave1, 2 yıl önce, Nisan 2023'te Ukrayna Dijital Dönüşüm Bakanlığı öncülüğünde kuruldu. 

"Savunmada inovasyonun kalbi" olarak tanımlanan Brave1, yalnızca Dijital Dönüşüm Bakanlığı tarafından desteklenmiyor.

Brave1, Savunma Bakanlığı, Stratejik Sanayi Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli Güvenlik ve Savunma Konseyi gibi devletin kritik kurumlarının ortaklaşa yürüttüğü bir platform olarak faaliyet gösteriyor.

Platform, savunma start-up'larına hibe desteği, yeni teknolojiler için test ve geri bildirim süreçleri ve bu teknolojileri Ukraynalı üreticilerle eşleştirerek ortak üretim imkanları üzerine çalışıyor. 

Platformun en "can alıcı" özelliği ise, NATO ile çalışan ülkelerde askeri ve savunma amaçlı malzemelerin standartlaştırılmış şekilde tanımlanması ve izlenmesi amacıyla kullanılan benzersiz bir kimlik numarası sistemi olan NATO Stock Number (NATO Stok Numarası) sertifikasyonu hizmeti vermesi. 

Brave1, 2023 sonunda yaklaşık 500 savunma projesine destek verdi ve 2024'te bütçesini 1,5 milyar grivnaya (yaklaşık 39 milyon dolar) çıkardı.

Platformda bugüne kadar 3 bin 600'den fazla proje başvurusu alındı; bu kapsamdainsansız hava araçları (İHA), elektronik harp sistemleri, yapay zeka destekli görüntüleme teknolojileri ve otonom kara/deniz platformları gibi alanlarda onlarca prototip cephede test edildi.

Brave1 aynı zamanda Avrupa Birliği (AB) tarafından da destekleniyor.  

Brave1'e sağladığı finansal ve yapısal destek de dikkat çekici.

Brave1; Avrupa Savunma Fonu (EDF) ve AB Savunma İnovasyon Programı (EUDIS) ile birlikte 100 milyon avroluk BraveTechEU iş birliğine imza attı.

Ukrayna'nın aynı zamanda Avrupa'nın 150 milyar euro'luk ortak savunma fonu olan SAFE kapsamına da alındığını hatırlamakta fayda var. 

Özetle Brave1, sadece Ukrayna'nın savunma ihtiyacına değil, aynı zamanda NATO ve Avrupa'nın genel güvenlik mimarisine katkı sunan stratejik bir inovasyon üssü haline gelmiş durumda.

Platformun Avrupalı ortakları arasında İsveçli SAAB, Alman Rheinmetall, ABD'li Raytheon gibi dev savunma şirketlerinin bulunması da dikkat çekici. 

"Test in Ukraine" nasıl işleyecek?

Brave1 tarafından ilan edilen "Test in Ukraine" girişiminin nasıl uygulanacağı, platformun internet sitesinde tarif edilmiş.

"Neden Ukrayna'da test?" sorusunu soran Brave1, bunun yanıtını ‘gerçek savaş koşulları' olarak gösteriyor. 

Ukrayna'nın müttefiklerine ait teknolojilerin, "gerçek savaş tecrübesine sahip birliklerle doğrudan çalışarak" test edileceğini vurgulayan Brave1, savunma şirketlerine ürünlerini "cephede kazanılan deneyime göre geliştirmeyi" vaat ediyor. 

"Gelin birlikte geliştirelim, üretelim, sahaya sürelim ve yeni pazarlara erişimi hızlandıralım!" sloganıyla açıklanan girişime dair şirketin sunduğu "test senaryoları" ise şu şekilde: 

Birlikte Test Edelim: Ürününüzü getiriyorsunuz ve test sürecine doğrudan katılıyorsunuz. Böylece performansını yerinde gözlemleyebilir, gerekirse anlık düzenlemeler yapabilirsiniz. Bize Bırakın: Ürününüzü Brave1'e teslim ediyorsunuz, geri kalan her şeyle biz ilgileniyoruz. Ürününüzün nasıl kullanılacağına dair bize çevrimiçi bir eğitim veriyorsunuz, biz testleri kendi ekibimizle yürütüyor ve sonuçları içeren detaylı bir rapor sunuyoruz.

Brave1 ayrıca, internet sitesinde yayınladığı detaylı yönergelerle, savunma şirketlerine Ukrayna'ya ithalat izni alma konusunda ve izne tabii olmayan ürünler konusunda detaylı bilgiler sunuyor. 

Bütün bunlar, devam eden savaşta Kiev yönetiminin ülkeyi fiilen bir Ar-Ge laboratuvarına dönüştürdüğünü, savunma devlerinin ise yeni silahlarını "gerçek savaş koşullarında" test etmenin heyecanıyla Ukrayna'nın kapılarını çalmaya başladığını gösteriyor.

Independent Türkçe