Blinken’dan Rusya'ya İran üzerindeki nüfuzunu kullanma çağrısı

Ulyanov dün Malley ile Viyana'da bir araya geldi. (Ulyanov’un Twitter hesabı)
Ulyanov dün Malley ile Viyana'da bir araya geldi. (Ulyanov’un Twitter hesabı)
TT

Blinken’dan Rusya'ya İran üzerindeki nüfuzunu kullanma çağrısı

Ulyanov dün Malley ile Viyana'da bir araya geldi. (Ulyanov’un Twitter hesabı)
Ulyanov dün Malley ile Viyana'da bir araya geldi. (Ulyanov’un Twitter hesabı)

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı canlandırmayı hedefleyen Viyana müzakerelerinin yeni bir uzlaşıya varmak için hızlandırılması amacıyla Rusya’ya yönelik yeni bir adım attı. Moskova’dan süreçte sonuç alınması için İran üzerindeki nüfuzunu kullanmasını talep etti.
Blinken ve Rus mevkidaşı Sergey Lavrov dün Cenevre'de yaptıkları görüşmede başta Viyana müzakerelerindeki gelişmeler olmak üzere İran meselesi ele alındı. Blinken gazetecilere verdiği demeçte, Nükleer Anlaşma’yı kurtarmayı hedefleyen müzakerelerin başarılı olması için fırsatın kısıtlı olduğunu söyledi. Reuters haber ajansına göre 2015'te imzalanan anlaşmanın ABD ile Rusya arasında “güvenlik konularında olası iş birliği için bir örnek teşkil ettiğini” belirten Blinken, yeni bir anlaşmaya varmak için hızlanılması amacıyla Rusya'ya mesaj gödererek Moskova’yı İran üzerinde kullanmaya teşvik etti.
ABD Dışişleri Bakanı, 2015 yılında imzalanan anlaşmaya geri dönmek için halen fırsat olduğunu vurguladığı açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İran ile nükleer anlaşma taahhütlerine karşılıklı dönüş ile ilgili yürütülen müzakerelerde karar anına ulaştı. Önümüzdeki birkaç hafta içinde bir uzlaşıya varılmazsa İran'ın devam eden nükleer faaliyetleri anlaşmaya geri dönmeyi imkansızlaştıracak. Ancak halen müzakereleri başarıyla sonlandırmak ve tüm tarafların endişelerini sona erdirmek için kısıtlı da olsa bir şans var.”
Blinken'ın kısıtlı bir fırsat olduğuna ilişkin uyarısı, ABD Başkanı Joe Biden ve Avrupalı müttefiklerinin perşembe günü anlaşmayı kurtarmak için kalan şans olarak niteledikleri son tura dair açıklamalarının ardından geldi. Açıklmada söz konusu sürenin bitimeine birkaç hafta kaldığı vurgulandı.
Fransız bir diplomatik kaynak konuya dair, temel meselelerde ilerleme kaydedilmediğini söyleyerek “İran aynı yolda yürümeye devam ederse ve müzakereler aynı şekilde devam ederse bunu (anlaşmayı canlandırmayı) başaramayacağız” açıklamasında bulundu.
ABD Başkanı Joe Biden çarşamba günü yaptığı açıklamada “Teslim olma zamanı henüz gelmedi. Çünkü bazı ilerlemeler kaydedildi” dedi. Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki’ye de perşembe günü düzenlediği basın toplantısında, Biden'ın iyimserliğinin nedenleri, İran'ın dini liderinden herhangi bir garanti alıp almadığı ve Washington'ın Tahran'ın istediği garantileri verme niyetinde olup olmadığı soruldu Psaki’nin cevabı şöyle oldu:
“Bu, İran'ın müzakere masasına ne koymak istediğine bağlı. Başkan diplomasinin öncelikli ve en iyi seçenek olduğunu düşünüyor. Ayrıca birkaç hafta önce ekibinden de bir dizi seçenek hazırlamasını istedi. Başka seçenekler de gündemde.”
Sözcü, nükleer anlaşmadan çekildiği için eski ABD Başkanı Trump’ı bir kez daha suçlamayı ihmal etmedi. Bunun İran'ı parçalanabilir (fisil) malzeme geliştirmeye daha çok yakınlaştırdığını savundu.
İran, Biden yönetiminin göreve başladığı dönemde uranyum zenginleştirme oranını yüzde 20'ye çıkarmış, ikinci tur müzakerelerin başlamasından sadece bir hafta sonra, nisan ayında da yüzde 60 saflıktata uranyum zenginleştirmişti.

Çok geçmeden
Avrupa Birliği’nden (AB) üst düzey bir yetkili, müzakere sürecinin “doğru yönde gittiğini” ve endişenin “içerikten ziyade zamanlama ile ilgili” olduğu bilgisini verdi. “Elimizde bir anlaşma olacağını düşünüyorum. Çok geçmeden bunun gerçekleşeceğini sanıyorum" ifadesini kullandı. Adının açıklanmasını istemeyen kaynak Reuters haber ajansına yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bir dizi konuda  sınırlı da olsa ilerleme kaydedildi. Nihai bir anlaşmaya varmak için doğru yolda olduğumuzu düşünüyorum.En büyük endişem, içerikten çok zamanlamayla ilgili. Çok yavaş gittiğimizi hissediyorum. Zamanlamadan dolayı uygun bir çözüm bulamazsak bu inanılmaz bir hata olur.”
Diğer yandan İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri ve diğer tarafların heyetleri ile Coburg Sarayı'nda gerçekleştirilen ikili görüşmeler devam etti. Rusya'nın Birleşmiş Milletler (BM) Viyana Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mikhail Ulyanov müzakerelerin atmosferine ilişkin  bilgileri Twitter üzerinden paylaşmaya devam etti. Ulyanov yaptığı paylaşımında, Viyana müzakerelerinin durumunu değerlendirmek için 4+1 heyetleri ile ABD ve İran taraflarının katılmadığı bir toplantı yapıldığını belirtti.
Müzakerelerin gidişatına yönelik eleştiriler ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Avrupalı mevkidaşlarının sözlerine verilen karşılıklar toplantının atmosferine de yansıdı. Zira Rus diplomat şunları söyledi:
“Batılı mevkidaşlar kamuoyu önünde yaptıkları gibi, müzakerelerin olabildiğince çabuk sonlandırılması gerektiğini vurguladılar. Rusya acele etme konusunda aynı görüşte ancak suni nihai tarihler verilmesine karşı çıkıyor.”
Rus diplomat, son paylaşımında ABD'nin İran Özel Temsilcisi Robert Malley ile yaptıkları ikili görüşmeye işaret ederek “Kapsamlı Ortak Eylem Planı'nın (KOEP) geri kazanılmasını ve yaptırımların kaldırılmasını sağlamak için Viyana müzakereleri bağlamında halledilmesi gereken temel konuları görüştük” ifadelerini kullandı.
Diplomat, resmi IRNA haber ajansının haberine göre Viyana'daki durumun karmaşıklığına işaret ettiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“İran'ın iyi niyeti, müzakerelerin doğru yola girmesini sağladı. Batılılar iyi şeyler yaptıklarını gösterirken aslında herhangi bir pratik girişim sunmuyorlar. Müzakerelerdeki ihtilaf noktalarının çözülmesi, Washington ve Avrupa ülkelerinden siyasi kararlar gelmesi gerekiyor. ABD yaptırımları faal bir şekilde kaldırmak için gerekli kararları almalı ve bir an önce anlaşmaya varılması için garantiler vermeli.”
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da daha önce Batılı ülkeleri davranışlarında ve sözlerinde “çelişki” olmakla suçlayarak müzakerelerde “pratik girişimler sunmadıklarını” söylemişti. Abdullahiyan açıklamasını şöyle sürdürmüştü:
“Sorun şu ki Batılı taraflar karşılıklı alınıp verilen belgelerde ya da arabulucular tarafından iletilen mesajlarda iyi şeylerden bahsediyorlar ancak aslında herhangi bir pratik girişim sunmuyorlar.”
IRNA haber ajansı bir diğer haberinde ABD yaptırımları sonucunda sallantıda olan İran ekonomisi konusunda "adım adım" veya "geçici anlaşma" şeklindeki herhangi bir anlaşmanın sonuçları ve "ikincil zararları" konusunda uyarıda bulunan uzmanların görüşlerine yer verdi. Söz konusu uzmanlar “müzakerelere gerçekçi bir pencereden bakma” çağrısında bulunarak önceki görüşmelerdeki “düğümün” çözülmesi için zaman gerektiğini söylediler.

Doğuya yönelim
İran Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politikalar Komisyonu üyesi milletvekili Celil Rahimi Abadi, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ziyaretinin "Batılılara İran'ın hedeflerine ulaşmasının tüm yollarının ABD ve Avrupa’dan ibaret olmadığı mesajını verdiğini” bildirdi.
IRNA haber ajansının dünkü haberine göre Rahimi şu ifadeleri kullandı:
“İran dış politikasında bağımsızlıkve ne Doğu ne de Batı politikasını benimsendiği kadar dengenin temeli ve doğuya yönelme olarak adlandırılan yaklaşım da yer alıyor. Denge şu demek oluyor ki İran ihtiyaçlarını karşılamak için siyasi, kültürel ve ekonomik alanlardaki ilişkilerini sadece dünyanın bir kısmına bağlı olarak yürütmüyor” dedi. Milletvekili ayrıca aşırı muhafazakar İbrahim Reisi liderliğindeki hükümetin yaklaşımının “Batı'ya bağımlılığı azaltmak” olduğunu söyledi.
İran'ın Rusya ve Çin ile yakınlaşması ve Viyana'daki müzakereler konusundaki iç çekişme, cuma hutbelerinde de kendini hissettirdi. İmamların hutbeleri, İran’ın dini lideri Ali Hamaney'in ofisinin siyasi duruşunu yansıtıyor.
Kerec’in cuma hatibi olan Muhammed Mehdi Huseyni Hamdani konuşmasında şunları söyledi:
 “ABD İran ulusunun önünde mantıklı bir karar verse iyi olacak. ABD, büyük şeytan bile olsa herhangi bir hata yapamaz. ABD’nin liderleri insani adımlar atarsa ülkemiz de Washington'la olan husumetine son verebilir.
Reisi’nin Kremlin’de namaz kılmasına da işaret eden Hamdani  “Cumhurbaşkanımızın bir gün Beyaz Saray'da namaz kılması muhtemel. Zira Kremlin'deki namazı birçok mesaj gönderdi” dedi.
Diğer yandan İsfahan’ın cuma hatibi Yusuf Tabatabai Nejad da Humeyni'nin ‘Ne Doğu ne Batı, İslam Cumhuriyeti’ şiarını hedef alanları eleştirdi. Hint Okyanusu'nun kuzeyinde İran, Rusya ve Çin’in ortaklaşa gerçekleştirdiği tatbikatlara üstü kapalı bir şekilde işaret eden imam şu ifadeleri kullandı:
“Çin ve Rusya ile istişarelerde bulunuyoruz. Savaş halinde olmadığımız sürece yabancılarla iş yapmamızı ve anlaşmalar imzalamamızı engelleyen herhangi bir delil veya kaynak olmadığını göz önünde bulundurmalıyız. Rusya ve Çin hiçbir zaman hükümranlık peşinde koşmadı. Bu yüzden kafirlerle iş yapmak sorun değil.”
Nejad ayrıca İran Cumhurbaşkanı’nın Putin ile yaptığı görüşmeler sırasında Kremlin'de namaz kılmasını da savundu.

Nükleer iş birliğinin genişletilmesi
İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi, İran Radyo Televizyon Kurumu'na bağlı Press TV’ye verdiği röportajda, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile Rus mevkidaşı Vladimir Putin arasında Moskova'da gerçekleşen "istişarelerin en önemli odak noktalarının arasında nükleer iş birliğini geliştirmenin”olduğunu söyledi. Sözcü açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“İki ülke, nükleer enerji ve teknoloji alanında ikili stratejik iş birliğinin geliştirilmesi kapsamında Buşehr Nükleer Santrali’nde yeni bölümlerin kurulması konusunda müzakerelerde bulunuyor.”



Trump, Venezuela kıyılarında bir petrol tankerine el konulduğunu duyurdu

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
TT

Trump, Venezuela kıyılarında bir petrol tankerine el konulduğunu duyurdu

ABD Başkanı Donald Trump (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump, Washington ve Karakas arasındaki gerginliğin tırmanmasıyla birlikte, dün ABD'nin Venezuela kıyılarında bir petrol tankerine el koyduğunu doğruladı. Trump, "Venezuela açıklarında çok büyük bir petrol tankerine el koyduk; şimdiye kadar el konulan en büyük tanker" ifadesini kullandı.

Politico'nun haberine göre tanker Küba'ya gidiyordu ve Küba devlet petrol şirketi Cubametales tarafından Asya'daki aracılara satılmak üzere petrol taşıyordu.

İki ABD savaş uçağı çarşamba günü, ABD yönetiminin Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'nun iktidardaki günlerinin "sayılı" olduğunu ilan ettiği baskı kampanyasının başlangıcından bu yana Güney Amerika ülkesine en yakın nokta olarak kabul edilen bir noktada Venezuela Körfezi üzerinden uçtu.

Savunma Bakanı Pete Hegseth, Kongre liderlerine, uyuşturucu taşıdığından şüphelenilen bir tekneye düzenlenen ve ilk saldırıdan sonra teknenin enkazına tutunan iki kişinin ölümüne yol açan çifte saldırının videosunun tamamını yayınlamayı düşündüğünü bildirirken, kamuya açık uçuş takip siteleri, en geniş noktalarında yaklaşık 240 kilometre genişliğinde olan Venezuela Körfezi üzerinde uçan iki ABD Donanması F/A-18 savaş uçağının 30 dakikadan fazla bir süre su üzerinde daireler çizerek uçtuğunu kaydetti.

Bir savunma yetkilisi, uçuşu uluslararası hava sahasında yapılan “rutin bir eğitim uçuşu” olarak nitelendirdi ve uçakların silahlı olup olmadığını teyit edemediğini belirtti. Uçuşu, ABD uçaklarının yeteneklerini test etmek için tasarlanmış önceki tatbikatlara benzetti ve “provokatif olmadığını” vurguladı.

ABD ordusu daha önce de bölgeye B-52 Stratofortress ve B-1 Lancer bombardıman uçakları konuşlandırmış, Venezuela kıyılarına yakın uçuşlar gerçekleştirmişti; ancak F/A-18 savaş uçaklarının salı günü yaptığı gibi Venezuela topraklarına yakın uçuşlar yapmamıştı.


Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
TT

Musk, DOGE’dan pişman: “Bir daha uğraşmam”

Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)
Ocak ayında Musk liderliğinde kurulan DOGE, kasımda kapatılmıştı (Reuters)

Elon Musk, Hükümet Verimliliği Bakanlığı'nda (DOGE) geçirdiği süreyi değerlendirdi.

Musk, 2017-2019'ta İç Güvenlik Bakanlığı'nda basın sözcüsü yardımcısı olarak görev yapan Katie Miller'ın podcast'ine katıldı.

Teknoloji milyarderi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Beyaz Saray Özel Kalem Müdür Yardımcısı Stephen Miller'ın eşiyle yaptığı söyleşide, DOGE'un tartışmalı federal bütçe kesintilerine dair şunları söyledi:

Biraz başarılı olduk. Bir dereceye kadar başarılı olduk. Hiç mantıklı olmayan, tamamen israfa yol açan birçok fonlamayı durdurduk.

Trump'ın seçim kampanyasına yaptığı desteklerle gündeme gelen Musk, ABD Başkanı tarafından DOGE'un başına getirilmişti.

Yönetimin ilk 5 ayında federal kurumlarda gerçekleştirdiği kesintilerle tartışma yaratan Tesla CEO'su, nisanda yaptığı açıklamada elektrikli otomobil şirketiyle ilgilenmek için DOGE'da geçirdiği süreyi azaltacağını duyurmuş, mayısta da görevden ayrılmıştı.

DOGE'un kesintileri nedeniyle binlerce federal çalışanın işine son verilmesi ABD'de tepki çekmişti. ABD'nin yanı sıra bazı Avrupa şehirlerinde de Tesla'ların kundaklandığı bildirilmişti.

Salı günü yayımlanan podcast'te Musk, bir daha DOGE gibi bir projenin başına geçmek istemediğini belirtti:

DOGE'la uğraşmak yerine, esasen şirketlerim üzerinde çalışmalıydım. Böylece ürettiğimiz arabaları kundaklamazlardı.

Space X CEO'su, DOGE'un başına geçtikten sonra katıldığı bir konferansta Nazi selamı verdiği iddiasıyla da yoğun eleştirilerin hedefi olmuştu.

Analistlere göre Tesla'nın net kârının bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 71 oranında düşmesinde, Musk'ın DOGE’a odaklanması büyük rol oynamıştı.

Teknoloji milyarderiyle ABD Başkanı'nın arası, Trump'ın tartışmalı vergi indirimi tasarısı nedeniyle bozulmuştu. Sosyal medya üzerinden atışmaların ardından ikili daha sonra "dostluk mesajları" paylaşmıştı.

Independent Türkçe, Reuters, Axios


‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
TT

‘Tek bir tık bir ülkeyi yıkmaya yeter’... İsrailli bir yetkiliden ‘nadir’ uyarı

Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)
Siber korsanlığı simgeleyen bir görsel (Reuters)

İsrail Ulusal Siber Güvenlik Müdürlüğü Başkanı Yossi Karadi, nadir görülen bir uyarıda bulunarak, siber tehditlerin ülkeleri anında çökme noktasına getirebileceğini söyledi. Şarku’l Avsat’ın Yediot Ahronot’tan aktardığına göre Karadi, elektrik, su, trafik ışıkları ve hastane ağlarına yapılan siber saldırıların artık savaş aracı haline geldiğini ve bu saldırıların çoğunlukla saldırganın kimliğini gizlemek için vekil gruplar üzerinden gerçekleştirildiğini belirtti. Karadi dün Tel Aviv Üniversitesi’nde düzenlenen Siber Güvenlik Haftası konferansında yaptığı konuşmada, son altı ayda İsrail’in yürüttüğü savunma faaliyetlerinden bir kısmını paylaştı ve ‘ilk siber savaş’ olarak nitelendirdiği durumun endişe verici bir tablosunu çizdi.

Karadi, “Giderek savaşların dijital alanda başlayıp biteceği bir çağa doğru ilerliyoruz” dedi ve ‘dijital kuşatma’ terimini tanıttı. Karadi, bu senaryoda enerji santrallerinin duracağı, trafik ışıklarının çalışmayacağı, iletişim sistemlerinin çökeceği ve su kaynaklarının kirlenebileceğini vurgulayarak, “Bu hayali bir gelecek senaryosu değil, oldukça gerçekçi bir eğilim” ifadesini kullandı.

Karadi, dijital kuşatma kavramının sadece çekici bir ifade olmadığını, 15 yıl süren bir gelişimin sonucu olduğunu belirtti. Geçmişte devletler arasındaki siber savaşların çoğunlukla sessiz casusluk veya yalnızca askeri tesisleri hedef alan operasyonlar olduğunu söyleyen Karadi, son yıllarda durumun değiştiğini ve yeni düşmanın yalnızca sır çalmayı değil, sivil yaşamı kesintiye uğratmayı amaçladığını ifade etti.

Yediot Ahronot’a göre, siber savaşların başlangıç noktası olarak kabul edilen olay, 2010 yılında Stuxnet virüsünün ortaya çıkmasıydı. Yabancı raporlara göre virüs, İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’ndeki santrifüjleri hedef almak için İsrail ve ABD tarafından kullanılmıştı ve yalnızca belirli endüstriyel kontrol birimlerini etkileyerek sivil bilgisayarlar veya alakasız altyapıya zarar vermekten kaçınıyordu.

Karadi, dönüm noktasının ise geçen on yılın ortalarında Doğu Avrupa’da yaşandığını belirtti. Rus hacker grubu Sandworm, teorik olarak mümkün görülmeyen bir adım atarak Ukrayna elektrik şebekesini hackledi ve yüz binlerce evi dondurucu soğukta karanlığa gömdü. Bu olaydan sonra siber operasyonlar, yalnızca askeri hedeflere yönelik silahlar olmaktan çıkarak, sivil nüfusu hem psikolojik hem fiziksel olarak etkileme aracına dönüştü. Ayrıca, 2017’de Kuzey Kore’ye atfedilen WannaCry fidye yazılımı saldırısının, siber silahların nasıl kontrolden çıkabileceğini gösterdiği ve dünya genelinde hastaneler ile acil servisleri rastgele etkileyerek felce uğrattığı ifade edildi.

Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)Bir Amerikan siber güvenlik şirketi, Sandworm siber hack grubunun faaliyetlerini tespit etti. (Reuters)

Tehlikeli bir artış

Karadi, İran’ın siber terör doktrinini benimsemiş olmasının tehlikeli bir örneğini paylaştı: 2020 yılında İsrail su şebekesindeki klor seviyesini değiştirmeye yönelik girişim, başarılı olsaydı kitlesel zehirlenmeye yol açabilirdi.

Karadi, o tarihten bu yana İran’ın siber saldırılarının İsrail’de sivil altyapıyı hedef aldığını, hastaneler, alarm sistemleri ve elektrik şebekesine yönelik tekrar eden girişimlerin bu kapsamda olduğunu belirtti.

Hastanelere yönelik saldırıların yeni bir boyut kazandığını vurgulayan Karadi, yakın zamanda Shamir Tıp Merkezi’ne yapılan siber saldırıyı örnek gösterdi. Saldırının arkasında, sıradan bir suç örgütü gibi görünen ‘Qilin’ adlı bir grup bulunuyordu. Karadi, bu durumun devletlerin, sorumluluğu gizlemek için vekil siber gruplar aracılığıyla saldırılar düzenlemesi trendini gösterdiğini ve bunun yalnızca İsrail’e özgü olmadığını aktardı. ABD ve Avrupa istihbarat raporları da benzer eğilimleri doğruluyor.

Çin’de de ‘Volt Typhoon’ gibi grupların, kâr amacı gütmeden ABD’nin kritik altyapısına sızmalar yaparak olası bir gelecekteki saldırıya hazırlık yaptıkları tespit edilmiş durumda.

Karadi, İran saldırılarında karma bir taktik gözlendiğini söyledi: Weizmann Enstitüsü’ne bir füze atılırken, aynı zamanda güvenlik kameralarına sızılarak çarpma anı gerçek zamanlı olarak kaydedildi ve psikolojik etkisi artırıldı. Aynı zamanda çalışanlara tehdit mesajları ve sızdırılmış kişisel bilgiler gönderildi.

Bu yöntem, Ukrayna savaşında görülen siber saldırılarla benzerlik taşıyor; Rus hackerlar, internet servis sağlayıcılarını hedef alarak bilgi akışını engelliyor ve korku yayıyordu.

Konuşmasını yapay zekâ çağının getirdiği fırsatlar ve risklerle tamamlayan Karadi, “Dijital sistemlere tamamen bağımlılık ve yapay zekâdaki hızlı gelişim, büyük fırsatlar sunuyor, ancak saldırganlara da sınırsız hareket alanı sağlıyor” uyarısında bulundu.

Yediot Ahronot gazetesi, Karadi’nin mesajını özetleyerek, “Gelecek savaşta klavye, roketten daha az öldürücü olmayacak” ifadeleriyle duyurdu.