İran, Rusya'nın Viyana'da geçici bir anlaşma imzalanması önerisini reddetti

Washington, altı aylık geçici anlaşma planını öğrendiğinde herhangi bir tepki göstermezken ABD’nin müzakere heyeti içinde bir takım anlaşmazlıklar yaşanıyor

Avrupa ülkelerinin heyetleri dün Viyana'da İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani ile görüştüler (ISNA)
Avrupa ülkelerinin heyetleri dün Viyana'da İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani ile görüştüler (ISNA)
TT

İran, Rusya'nın Viyana'da geçici bir anlaşma imzalanması önerisini reddetti

Avrupa ülkelerinin heyetleri dün Viyana'da İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani ile görüştüler (ISNA)
Avrupa ülkelerinin heyetleri dün Viyana'da İran'ın baş müzakerecisi Ali Bakıri Kani ile görüştüler (ISNA)

Rusya'nın İran'a ABD’nin bilgisi dahilinde İran'ın nükleer programına başta yüzde 20 ve yüzde 60 oranlarında uranyum zenginleştirmesinin dondurulması olmak üzere bir takım kısıtlamalar getirilmesi karşılığında ABD yaptırımlarının gevşetilmesini öngören bir anlaşma yapılması önerisinin detaylarının sızdırılmasının ardından İran’ın resmi haber ajansları, Tahran’ın Avusturya'nın başkenti Viyana’daki müzakerelerde altı aylık ‘geçici bir anlaşmaya’ varılmasına dair bir planı ele aldığı iddialarını vakit kaybetmeden yalanladı.
Viyana’daki nükleer anlaşma müzakereleri dün, ikili ve çok taraflı düzeylerde toplantılarla devam etti. İran'ın yarı resmi ajansı ISNA, İran’ın baş müzakereci Ali Bakıri Kani’nin, Avrupa Birliği’nin (AB) nükleer müzakerelerden sorumlu koordinatörü Enrique Mora’nın katılımıyla Avrupa ülkelerinin müzakere heyetlerinin temsilcileri ile bir araya geldiğini bildirdi. Bu görüşmeyle eş zamanlı olarak 2015 yılında İran ile P5+1 grubu (ABD, Rusya, Çin İngiltere, Fransa ve Almanya) arasında imzalanan nükleer anlaşmanın hükümlerinin yeniden uygulanmasına yönelik müzakerelere katılan taraflardan uzmanların yer aldığı çalışma grupları düzeyinde toplantılar düzenlendi. ABD’nin, İran tarafının itirazı nedeniyle müzakereleri dolaylı olarak yürüttüğü biliniyor.
ABD merkezli NBC News’in haberine göre biri ABD Senatosu’ndan bir yetkili, diğeri eski bir ABD’li yetkili ile Viyana’daki müzakereleri yakından takip eden dört kişi olmak üzere ABD’li yetkililer Rusya ile İran arasında geçici anlaşmaya ilişkin görüşmelerin ABD’nin bilgisi dahilinde gerçekleştiğini aktardılar. Ancak ABD Başkanı Joe Biden yönetiminden üst düzey bir yetkili, geçici bir ‘düzenlemenin’ ciddi bir şekilde tartışılmadığını söyledi.
ABD’li yetkili yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Rusya ile İran arasındaki herhangi bir görüşmeden söz edemesek de, bu noktada böyle bir geçici düzenlemeyi ciddi olarak tartışmayacağımızdan eminiz. Ne basın üzerinden geçici bir anlaşmayı müzakere edeceğiz ne de müzakerelerle ilgili belirli iddialar hakkında yorum yapacağız. Programımız, işleyen bir saate değil, İran'ın nükleer programınki ilerlemenin teknik olarak değerlendirmesine dayanıyor. İran heyetiyle doğrudan görüşmeler yapmayı tercih ederdik. Bunun daha faydalı olacağına inanıyorduk, ama İran bunu reddetti.”

Altı aylık geçici bir anlaşma
Kaynaklara göre Viyana’daki müzakerelerin oturum aralarında Rusya ve İran tarafından tartışılan geçici anlaşma önerisi, Tahran’ın yüzde 60'a kadar saflıkta uranyum zenginleştirmeyi bırakmasını ve bu seviyede edindiği mevcut stokunu belki Rusya'ya ihraç ederek elden çıkarmasını öngörüyor. Öneri ayrıca gelişmiş santrifüjlerin yanı sıra uranyum zenginleştirme düzeyinin yüzde 20 olarak sınırlandırılmasını içeriyor. İran hükümeti ise bunun karşılığında Güney Kore, Japonya ve Irak'taki yabancı banka hesaplarında dondurulmuş haldeki 10 milyar dolarlık petrol gelirinin kendisine verilmesini istiyor.  
Aynı kaynaklara göre geçici anlaşma altı aylık olarak planlanırken altı ayın sona ermesinin ardından uzatma seçeneği de bulunuyor.

Karmaşık plan
NBC News’in haberine göre Biden yönetimi içinde, müzakerelerde İran ile dünya güçleri arasında 2015 yılında resmi adı Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olan nükleer anlaşmadaki hükümlere tüm tarafların yeniden uyması konusunda zamanın tükenmekte ve İran’ın, nükleer silah üretecek düzeye her zamankinden daha yakın olduğuna dair endişeler arttı.
ABD'li yetkililerin Viyana’daki müzakerelerde ‘önemli anlaşmazlıkların halen devam ettiğini’ söyledikleri aktarılan haberde, İran nükleer programı kapsamında nükleer bir bomba üretmek için yeterli bölünebilir malzemenin elde edileceği bir noktaya ulaşılmasına fazla zaman kalmadığı vurgulandı.
Habere göre geçici bir anlaşma aynı zamanda İran'ın nükleer programını yavaşlatmaya yardımcı olabilir ve müzakerecilerin genel bir anlaşmayı tam olarak uygulamaya koymaları için daha fazla zaman verebilir.
Haberde ayrıca Washington ve Tahran'da geçici anlaşmaya destek almanın zorluğuna işaret edildi. Beyaz Saray’ın, KOEP’i yenilemeye yönelik ilk adımın geçici bir ‘düzenleme’ olduğunda ısrar etmesi halinde Cumhuriyetçilerden ve Demokratların ılımlı kanadından bazı üyelerin Biden yönetiminden söz konusu düzenlemeyi gözden geçirmesi için Senato’ya sunmasını talep etmesi bekleniyor.
Nükleer anlaşmadan sonra çıkarılan bir yasa gerekiyor. ABD Senatosu, herhangi bir yeni nükleer anlaşmayı uygulamaya koyulmadan önce gözden geçirmeli ve onaylamalıdır. İran Nükleer Anlaşması’nı İnceleme Yasası, Senato’ya bunu yapması için 60 günlük bir süre veriyor.
Rusya’nın önerisiyle ilgili konuşan bir kaynak, öneriyi nükleer anlaşmanın hükümlerini tam olarak uygulamaya yönelik ‘geçici bir adım’ olarak nitelendirdi. Kaynak, “Bu, alternatif bir anlaşma değil. Daha ziyade anlaşma noktasına giden yolun bir kısmını kat etmeye yönelik bir uzlaşı” ifadelerini kullandı.

Tahran kapıyı kapatıyor
Uzmanlar ve eski yetkililer, Rusya tarafından önerilen geçici bir anlaşmanın, Tahran'ın daha kapsamlı müzakerelerde sahip olduğu avantajı kaybetmesine neden olabileceğini düşünüyorlar. Aynı zamanda yaptırımların sınırlı bir şekilde gevşetilmesinin, İran'ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani hükümetini, Batı’ya taviz vermeye istekli ve İran'a ekonomik getirisi olmayan bir yönetim olarak gösteren İran'ın yeni katı hükümeti için siyasi olarak yıkıcı olacağına inanıyorlar.
İran'ın Birleşmiş Milletler’deki (BM) misyonu, kapalı kapılar ardında yapılan tartışmalardaki yeni ayrıntılarla ilgili olarak ABD ile Viyana'da doğrudan görüşmeler yapılmasına karşı olduklarını ve İran'ın hedeflerinin yaptırımların hafifletilmesini kapsadığını belirtti. Misyon, ABD’nin nükleer anlaşmaya İran’ın istediği teminatları vererek geri dönmesiyle ilgili olarak ise “Bu herhangi bir geçici anlaşma kapsamında gerçekleşemez. Bu yüzden böyle bir teklif reddedilmelidir. İran, KOEP kapsamındaki taahhütlerle tutarlı, güvenilir ve kalıcı bir anlaşma arayışı içerisinde. Söz konusu iki kriteri karşılamayan hiçbir anlaşma bizim gündemimizde değil” açıklamasında bulundu.
İran’ın BM misyonunun açıklamasıyla birlikte İran basını da hiç vakit kaybetmeden geçici anlaşma önerisini reddetti. İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) yakın Tasnim Haber Ajansı, hükümetin Viyana’daki müzakereler bağlamında nükleer anlaşmayı canlandırmaya yönelik herhangi bir geçici anlaşma planını kabul etmeyeceğini vurguladı.
İran Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi’ne bağlı Nour News Haber Ajansı, geçici anlaşma fikrinin Biden yönetimi tarafından nükleer taahhütlerin uygulanmasından kaçınmak ve aynı zamanda 2020 yılındaki ABD başkanlık seçimlerinde Demokratların sloganları çerçevesinde gösterişli bir başarı kaydetmek için ortaya atıldığını öne sürdü.
Nour News, müzakerelerdeki diğer tarafların açıklamalarını yok saymakta ısrar ederken ‘ABD basınını ve bazı Batılı uzmanları geçici anlaşma adını kullanarak süreci bozmaya çalışmakla’ suçladı. Ajans, Batı'nın müzakerelere devam etmek için ‘zaman tükeniyor’ iddiasının da aynı bağlamda geldiğini kaydetti.
Ajans, Batılıların İran’ın nükleer silah elde etme seviyesine ulaşmak için müzakereler sırasında zaman kazanmaya çalıştığına ilişkin korkularını ise ‘Batılı tarafların, ABD algısının inandırıcı bir konu haline getirilmesi amacıyla müzakerelerde psikolojik baskı uygulama projesinin büyük bir parçası’ olarak nitelendirdi.
İran'ın resmi haber ajansı IRNA ise İranlı yetkililerin, geçici bir anlaşmayla ilgili herhangi bir görüşme gerçekleştirmediklerini aktardı. Ajans, “İran, nükleer anlaşma müzakerelerini doğru yönde yönetti ve şimdi siyasi kararlar alarak ciddiyetini kanıtlama sırası ABD'de” ifadelerini kullandı.
Ajans, İran’ın Viyana’daki müzakere heyetine yakın bir kaynağın, “Bu anlaşma, İran İslam Cumhuriyeti'nin gündeminde yer almıyor” dediğini aktardı.
Geçici bir anlaşmayla ilgili herhangi bir değerlendirmenin yapıldığının reddedilmesinden on gün önce, İran Şura Meclisi Ulusal Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Milletvekili Vahid Celalzade, İran'ın müzakerelere katılan ülkelerden geçici bir anlaşma yapılması için bir teklifte bulunulduğunu söylediğini hatırlatan IRNA’nın haberine göre Celalzade, Tahran'ın son teklifi henüz ne kabul ne reddettiğini, ancak halen teklifi değerlendirdiğini belirtti. Komisyon Sözcüsü Ebu el-Fadıl Umeviyye, ‘geçici anlaşmanın istedikleri bir sonuç olmadığını’ belirterek bu konuda ileri sürülen fikirlerin ‘ciddi olmadıklarına’ işaret etti.
Tasnim Haber Ajansı ise, geçici anlaşma önerisini, ‘Biden'ın İran’ın müzakere araçlarını etkisiz hale getirmek için kurduğu diplomatik bir tuzak’ olarak değerlendirdi. Tasnim’e göre geçici anlaşma, ‘süre kısıtlamaları, nükleer silah edinmekten kaçınma, müzakerelerin bir an önce sonuca ulaştırılması ihtiyacı ve anlaşma taahhütlerine eş zamanlı olarak uymaya başlama’ gibi müzakerelerde psikolojik bir ortamın yaratılması için öne sürülen konulardan biri.

Verimli iş birliği
Öte yandan Rusya'nın BM Viyana Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mikhail Ulyanov, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, ‘Zaman, Viyana’daki müzakerelere katılanlara bağlı’ dedi. Ulyanov, “Zaman büyük önem taşısa da nükleer anlaşmanın geleceğine ilişkin müzakerelerin sonucunu belirleyen ana faktör olmamalıdır. Gerekirse müzakereciler çalışmalarını hızlandırmalılar” yazdı.
ABD merkezli The Wall Street Journal (WSJ) gazetesinden bir muhabirin, Cuma günü AB’li üst düzey bir yetkilinin açıklamalarından alıntı yaptığı bir tweete yorum yapan Ulyanov, “Nihai bir anlaşmaya varmak için doğru yolda olduğumuzu düşünüyorum” dedi. Rus yetkili, birçok konuda sınırlı da olsa ilerleme kaydedildiğine işaret etse de “En büyük endişem içerikten çok zamanla ilgili. Çok yavaş gittiğimizi hissediyorum. Zaman yüzünden uygun bir çözüm bulamamamız büyük bir hata olur. Fakat sanırım er ya da geç bir anlaşmaya varacağız” ifadelerini kullandı.
Diğer taraftan ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile Cuma günü Cenevre'de yaptığı görüşme sırasında Viyana’da bir anlaşmaya varılması sürecinin hızlandırması Rusya’yı sahip olduğu nüfuzu ve İran ile olan ilişkisini kullanmaya çağırdı. Blinken, nükleer anlaşmayı ‘Washington ve Moskova arasında güvenlik konularında olası iş birliğinin bir örneği’ olarak değerlendirdi.
Rus diplomat Ulyanov, Twitter hesabından konuyla ilgili yaptığı paylaşımda, “Rusya-ABD ilişkileri çok kötü durumda, ancak İran konusunda verimli bir şekilde çalışabildik” dedi.
Blinken, Perşembe günü Fransa, Almanya ve İngiltere’deki Avrupalı ​​meslektaşlarıyla, nükleer anlaşmayı kurtarma şansının birkaç hafta içinde tükeneceği konusunda fikir birliğine vardı. Fransız bir diplomatik kaynak, temel konularda ilerleme olmadığını söyledi.
DMO’ya yakın Civan gazetesi, dün, Avrupalıların Viyana’daki müzakerelerin hızlandırılması konusundaki ısrarını protesto etti. Gazete, müzakereleri yakından takip eden İranlı kaynaklardan, İran’ın adımlarında (Tahran’ın verdiği sözlerde) ilerleme olduğu, ama diğer adımlarda, özellikle Batılı tarafların yaptırımları kaldırma taahhütlerine ilişkin herhangi bir ilerleme olmadığını aktardı. Gazeteye göre bu durum Batılı tarafları müzakerelerin hızlandırılması konusunda konuşmaya itiyor.



İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
TT

İran ve İsrail: Büyük projelerin açmazı

İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)
İran'ın Gazze ve Lübnan'daki kolları ağır darbeler aldı (AFP)

Refik Huri

İran'ın tarihi geriye dönük olarak düzeltmenin imkânsız bir iş olduğunu kabul etmesi kolay değil. Coğrafyayla oynaması ve Ürdün Kralı İkinci Abdullah'ın Arap ve Sünni ayından Şii Hilali koparmak olarak adlandırdığı projeyi gerçekleştirmek umuduyla, Hegel'in tarihin kurnazlığı olarak adlandırdığı şeye karşı koymaya devam etmesi bir yanılsamadır. Hiçbir orta güç, bölgesel projesine hizmet etmek için savaşlara, kaosa ve istikrarsızlığa İran kadar bel bağlamamıştır. Donald Trump'ın Beyaz Saray'a dönmesinden önce bile, Mollaların yönettiği İslam Cumhuriyeti kadar fırtınanın ortasında duran bir bölgesel güç daha yoktur.

İran, onlarca yıl içinde İslami direniş adı altında silahlı mezhepçi örgütler kurarak en tehlikeli siyasi, askeri, güvenlik ve ideolojik yatırımı yaptı. Ardından bu örgütleri kendisini korumaya, İsrail ve en başta ABD olmak üzere Tahran'ın bütün düşmanlarına karşı vekaleten savaşmaya teşvik etti. Direniş ekseni ve arenalar birliği stratejisi aracılığıyla İsrail ile yaşanan çatışmada kendisini askeri bir aktör olarak dayattı. ABD'ye karşı olan ve onu Batı Asya’dan çıkarmak isteyen, ama bir anlaşma şansı varsa Washington’dan yana oynayan bir oyuncu, Arap sahnesinde bölgesel bir siyasi aktör olarak empoze etti. Çin, Rusya ve Kuzey Kore ile Richard Fontaine ve Andrea Kendall Taylor'ın kargaşa ekseni adını verdiği bir tür örtülü ittifaka da ulaşmış durumda. Kargaşa ekseni, ABD öncülüğündeki uluslararası sisteme karşı duruş ve çok kutuplu sisteme çağrıdır. Çoğulcu bir sistemin yokluğunda, kargaşa ekseninin kaos yaratmak için bir sistem projesine ihtiyacı yoktur.

Ancak İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'nin İslam Cumhuriyeti'nin gücünün en önemli bileşeni olarak kabul ettiği direniş ekseninin nispeten düşük maliyeti, jeopolitik ve stratejik olarak maliyetli hale geldi. Zira öncelikle Hamas, İsrail'i sarsan Aksa Tufanı operasyonunun Filistin'i özgürleştirme dalgasının başlangıcı olacağını sandı. İkincisi, Hizbullah Güney Lübnan cephesi üzerinden Hamas'a destek savaşı başlatmaya karar verdi. Üçüncüsü, İran Suriye'de yayıldı. İlk önce Gazze’nin yapıları ve halkı bir imha savaşına maruz kaldı. Ardından Hizbullah ağır darbe aldı. Son olarak da Suriye'de Esed rejimi devrildi, böylece İran Suriye köprüsünü, Filistin kalesini, Arap derinliğini ve Lübnan arenasını kaybetti.

Esasında İran'ın bölgesel projesi, Velayet-i Fakih yönetimine giden yolda bir aşama olan Filistin'i kurtarma projesinden daha büyük ve her iki proje de şu anda çıkmaza girmiş durumda. Filistin'i kurtarma projesi sadece İsrail ve kıyamet silahlarına değil, ABD ve Avrupa duvarlarına tosladı ve Rusya ile Çin tarafından da kabul edilebilir bir proje değil. Ayrıca 22 Arap ülkesini temsil eden Arap Zirvesi, 2000'li yılların başındaki Beyrut Zirvesi'nden itibaren barışın stratejik bir tercih olduğunu teyit etti. İran'ın bölgesel projesi, ABD'yi askeri, güvenlik ve hatta ekonomik olarak Ortadoğu'dan çıkarmak gibi zorlu bir meydan okuma ile çatışıyor. Aynı zamanda kendi halkı, liderleri, ittifakları ve önemli stratejik konumu bulunan büyük ve güçlü bir Arap dünyasıyla da çatışıyor.

Filistin’i gerçekten kurtarmak isteği bir yana, kurtarma gücüne sahip olmayan Tahran, İsrail ile anlaşmazlık yoluyla da olsa iki devletli çözüm yoluna taş koymaya katkıda bulunuyor.  Binyamin Netanyahu hükümeti Filistin devletinin kurulmasını reddediyor ve Batı Şeria ile Gazze'yi ilhak etmeyi amaçlıyor. Mollalar rejimi, Batı Şeria ve Gazze'de kurulacak Filistin devleti projesini engellemede İsrail’in ağırlığına ek ağırlık katıyor. Nitekim İsrail, Filistin devletinin kurulmasının Filistin'de bir İran terör üssü kurma projesi olduğunu iddia etmeye başladı. Netanyahu’ya göre sorun, İran'ın Suriye'den çekilmesinden ve İsrail'in Suriye ordusundan kalan stratejik silahları imha eden hava saldırıları düzenlemesinden ve Tahran adına savaşan örgütlerin zayıflatılmasından sonra bile devam ediyor. Hiçbir şey onun bu tutumunu değiştirmiyor. Oysa Irak’ın nükleer reaktörünü yerle bir eden saldırıyı düzenleyen 69. Filo'ya komuta eden pilotun İngiliz dergisi The Economist’e verdiği röportajda da söylediği gibi İsrail için en büyük tehdit İran değil, Filistinlilerle geçinememek ve birlikte yaşayamamaktır. Çünkü İsrail'in karşı karşıya olduğu asıl zorluk, ‘askeri gücünü stratejik kazanımlara ve barışa dönüştürmektir’, aksi takdirde kan daha uzun yıllar akmaya devam edecektir.

Büyük açmaz ikilidir; İran'ın bölgesel projesi, kendi kapasitesinden, Batı ile çatışmasından ve İsrail ile vekiller üzerinden savaşmasından daha büyüktür. Keza İsrail'in bölgesel projesi, Tel Aviv'in ekonomik, askeri ve sosyal olarak taşıyabileceğinden daha büyüktür. Batı ve Doğu'nun İsrail'in aşırılığına ve Filistin devletinin kurulması fırsatının kaçırılmasına yönelik sabrını zorlamaktadır. General Şaron'un dediği gibi, Washington'un hizmetinde olan “yüzen bir uçak gemisi” konumundan çıkıp Amerikan korumasına ihtiyaç duyan İsrail'in yükünü ABD'nin ne kadar süre ve ne ölçüde taşıyacağı da bilinmemektedir. Buradaki ders, herkesin göreceği şekilde duvara asılı olan Amerikalı stratejik analist Anthony Cordesman'ın şu sözüdür: “Savaşlar riskleri ortadan kaldırmakla ilgili değil, riskleri yönetmekle ilgilidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.