Lübnan'daki ortak tutum, İsrail ile deniz sınırıyla ilgili müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştırdı

İlyas Ebu Saab Şarku’l Avsat’a konuştu: ABD’li arabulucu, her iki taraftan da kabul görecek bir teklif üzerinde çalışıyor

Fotoğraf (AA_Arşiv)
Fotoğraf (AA_Arşiv)
TT

Lübnan'daki ortak tutum, İsrail ile deniz sınırıyla ilgili müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştırdı

Fotoğraf (AA_Arşiv)
Fotoğraf (AA_Arşiv)

Lübnan'da İsrail ile deniz sınırının çizilmesiyle ilgili ortak tutum, Pazar günü İsrail Enerji Bakanı Karine Elharrar ile görüşen, Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırının çizilmesi meselesinde arabuluculuk yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Enerji Konuları Koordinatörü ve Özel Temsilcisi Amos Hochstein’ın, önümüzdeki hafta Beyrut'a yapacağı bir ziyaretle devam etmesi beklenen müzakerelerin canlandırılmasına katkıda bulundu.
Lübnan kısa bir süre önce geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan müzakerelerin askıya alınmasına neden olan eski tutumuna ilişkin mesajlar içeren açıklamalarda bulundu. Başta, Lübnan'ın güneybatısındaki Nakura'da geçtiğimiz yıl dört oturum olarak gerçekleşen dolaylı müzakereler sırasında Lübnan heyeti tarafından öne sürülen ve Hochstein'ın geçtiğimiz Ekim ayında Lübnan'ın tutumunu anlamak üzere Beyrut'a yaptığı ziyaretten önce dile getirdiği ‘müzakere talepleri’ mesabesindeki koşullar geliyordu.
ABD’li arabulucu Hochstein, dün Twitter hesabı üzerinden İsrail Enerji Bakanı Elharrar ile yan yana bir fotoğrafını yayınlayarak ABD ve İsrail arasındaki bölgesel enerji iş birliği ve enerji geçişini hızlandırmanın yolları hakkında ‘olumlu görüşmeler’ yaptığını yazdı.
Şarku’l Avsat’a konuşan Lübnanlı kaynaklar, Hochstein’ın İsrail'de iki gün kaldığını ve ardından ABD'ye döndüğünü, Beyrut'a yapması beklenen ziyaretinin muhtemelen önümüzdeki hafta gerçekleşeceğini belirttiler.
Lübnan ve İsrail heyetleri arasındaki dolaylı müzakerelerin yerini mekik diplomasisine bırakmasıyla müzakerelerin dinamizmi değişti. ABD’li arabulucu, tarafların tutumlarını anlamak, görüş alışverişinde bulunmak ve taleplerini bir birlerine iletmek üzere Beyrut ve Tel Aviv'e ziyaretlerde bulunuyor.
Tartışmalı bölgenin 2 bin 290 kilometre olduğunu öne süren Lübnan'ın müzakere heyetinin, Nakura'daki eski tutumunu gözden geçirdiği bildirildi. Lübnan Savunma Bakanı İlyas Ebu Saab, müzakerelerde Lübnan tarafının tartışmalı bölgenin 860 kilometre değil, 2 bin 290 kilometre olduğunda ısrar eden tutumuna atıfla ‘bir geri çekilme veya bir gözden geçirme olana kadar 29 nolu noktayla ilgili nihai bir karar olmadığını’ ve Beyrut’un önceliğinin ‘müzakere masasında elini güçlendirmek’ olduğunu söyledi. 
Şarku’l Avsat’a konuşan İlyas Ebu Saab, “Geçtiğimiz Mayıs ayında Nakura’daki dolaylı müzakerelerin askıya alınmasının ardından ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, Hochstein'ı dolaylı müzakerelerin kolaylaştırılmasında arabuluculuk yapmakla görevlendirdi. Bunun üzerine Hochstein, iki tarafı da dinlemek amacıyla önce Beyrut ve ardından Tel Aviv'e istikşafi görüşmeler için ziyaretler gerçekleştirdi” ifadelerini kullandı. ABD'li yetkilinin, Lübnan’da Cumhurbaşkanı Michel Avn, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakanı Necib Mikati’nin Lübnan'ın konumunu teyit eden, Washington'ın arabuluculuğunu destekleyen ve arabuluculuk misyonunu sürdürmesi gerektiğini kabul eden ortak bir tutum sergilediğini gördüğünü belirten Ebu Saab, bunun olumlu olarak kabul edildiğine işaret etti. Ebu Saab, Hochstein'ın Lübnan Genelkurmay Başkanı General Joseph Avn ile de görüştüğünü ve ondan ordunun yürüttüğü ve özellikle Lübnan'ın müzakere edebileceği temel bir nokta olarak kabul edilen 29 nolu noktayla ilgili olarak siyasi tutuma uygun teknik raporlara dayanan pozisyonunu dinlediğini belirterek Lübnan’daki ortam tutumun, müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştırdığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn'dan, ‘meseleyi erteleyerek veya dosyayı çözmek için kapsamlı bir ulusal karar almadan bekleyerek zamanın artık Lübnan’ın çıkarına olmadığını’ söylediğini açıklayan Ebu Saab, Lübnan'ın bu şekilde sonsuza kadar ayakta kalmayacağının altını çizdi.
Lübnan'ın talebiyle ilgili ‘bir siyasi ihale konusu’ olarak öne sürülen ve 2010 yılında Birleşmiş Milletler'e (BM) taşınan Lübnan hükümetinin tartışmalı bölgenin 23 nolu nokta olarak bilinen 860 kilometrelik alan olduğunu belirten kararnamesini değiştiren bir kararname imzalanması çağrıları yapıldı. Ardından Lübnan ordusu temsilcileri, Lübnan Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu önünde 29 nolu noktanın asıl müzakere edilmesi gereken nokta olduğunu belirttiler. Ancak Komisyon üyelerinin müzakerelerdeki şartların azaltmaları gerektireceğinden kararnamenin değiştirilip geri çekilmesinin doğru olmadığı açıktı.
ABD'nin tutumunu değerlendiren Ebu Saab, Hochstein'ın koşulları dikkate alan ve her iki taraf için de kabul edilebilir olan adil bir teklif geliştirmeye çalıştığına işaret ederek iki tarafın hiçbir önerisini kabul etmediğini, önceden belirlenmiş bir tutuma sahip olmadığını ve profesyonel bir arabulucu olarak sadece iki taraf arasında taleplerin aktaran rolüne bağlı kaldığını belirtti. Ayrıca ABD’li yetkilinin Ürdün ve Mısır'dan elektrik ve doğalgaz ithalatı meselesini çözmek ve bununla ilgili engelleri aşmak için de eş zamanlı olarak çalıştığını belirten Ebu Saab, elektrik ve doğalgaz maliyetlerinin finansmanı için Dünya Bankası ile iletişim halinde olduğunu ve bu ay Dünya Bankası ile toplantı yapılacağını söyledi. Bu aynı zamanda Lübnan hükümetinin Dünya Bankası'nın şartlarını yerine getirmesini de gerektiriyor.
Lübnan, bir önceki ziyaretin sonuçlarına ve ardından gelen göstergelere dayanarak ABD’li arabulucunun önümüzdeki hafta yapması beklenen ziyaretine olumlu bakıyor. Lübnan’ın müzakere heyeti, daha önce 29 nolu noktanın deniz sınırlarının çizilmesi müzakerelerinde siyasi otoritenin konumuna karşılık gelen önemli bir müzakere noktası olduğunu teyit etmişti. Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, aynı şeyin ABD’li arabulucunun Beyrut'a ilk ziyaretinde yaptığı görüşme sırasında Lübnan’ın müzakere heyetinin temsilcisi tarafından Hochstein'a da söylendiğini aktardılar. Hochstein da Lübnan’ın müzakere heyetinin temsilcisinden, Lübnan'ın 29 nolu noktayı nihai bir nokta olarak değil, müzakereler için bir başlangıç ​​noktası olarak gördüğünü duyduğunu söyledi. ABD’li arabulucu, ‘Lübnanlı yetkililerin ortak tutumuna dayanarak’ deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin olumlu bir havanın hakim olduğuna işaret etti.
Lübnan, 2010 yılından bu yana kendi karasularında, Lübnan ile İsrail arasındaki tartışmalı bölgeyi temsil eden ve 23 nolu nokta olarak bilinen yaklaşık 860 kiometrelik bir deniz bölgesi üzerinde hak iddia ediyor. Ancak Lübnan ile İsrail arasında ABD’nin arabuluculuğunda, BM’nin Nakura’daki karargahında yapılan dolaylı müzakerelerin başlamasının ardından Lübnan’ın müzakere heyeti, masaya, 29 nolu nokta olarak bilinen ve talep edilen deniz bölgesini 2 bin 290 kilometreye çıkaran yeni haritalar koydu.



Maddi yardım... Mısır'dan Gazze'ye karmaşık transferlerin öyküsü

Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)
Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)
TT

Maddi yardım... Mısır'dan Gazze'ye karmaşık transferlerin öyküsü

Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)
Gazze Şeridi'ndeki bir yardım kuruluşunun aşevinden yiyecek almayı bekleyen Filistinliler (DPA)

Şeyma Saad, kendisi ve ailesinin aylar önce yerinden edildiği Gazze Şeridi'nin orta kesiminde, Mısır'dan kendisine doğrudan gönderilen maddi yardımlarla, yerinden edilmiş çocukları ve komşuları beslemek için yemek organizasyonları düzenliyor. Bu yardımlar, bölge sakinlerini desteklemek için bir girişim başlatan genç gazeteci Ahmed Muhammed (müstear ad) tarafından gönderiliyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Ahmed bu yöntemi, İsrail tarafındaki sınır geçişinde ‘engellerle’ karşılaşan veya ‘girişte bilinmeyen kişiler tarafından yağmalanan’ ve bu nedenle her zaman hak edenlere ulaşmayan yardım malzemelerinin teslim edilmesindeki uzun sürecin kısayolu olarak tercih ettiğini söyledi. Ancak, Gazze Şeridi'nde bu parayı alan ve amacına uygun şekilde harcayan biri olmadığı sürece, söz konusu yöntem belirsizliğini koruyor.

Genç gazeteci, Temmuz 2024'te bu fikrini, Gazze Şeridi'nde çocuklara psikolojik danışmanlık hizmeti veren Şeyma'ya sundu ve o da hemen kabul etti. Şeyma, Şarku’l Avsat'a şunları söyledi: “Bu fikri beğendim… Kardeşimin Mısır'da oluşu, bu karmaşık transfer sürecini kolaylaştırıyor.”

Filistinli Şeyma Saad gıda dağıtımı yapıyor.Filistinli Şeyma Saad gıda dağıtımı yapıyor.

Transfer sürecinin en önemli noktası, resmi bankacılık piyasasını etkileyen felç durumu ve finansal likidite akışındaki düşüşte yatıyor. Mısır'da ve Gazze Şeridi’nde Şarku’l Avsat'a konuşan sekiz kaynağa göre, para transferleri artık sadece üç yönteme bağlı.

İlk yöntem, banka hesapları aracılığıyla para göndermek. Bankalar sistem olarak aksama yaşamasına rağmen, uygulamalar para transferi için halen iyi çalışıyor. İkinci yöntem, özellikle birçok segmenti olan ve sektörü kapsayan Vodafone Cash gibi e-cüzdanlar veya InstaPay uygulaması aracılığıyla para transferi. Üçüncü yöntem ise Mısır'dan para alan aracılar ve bölgede onlara bağlı diğer kişiler aracılığıyla, komisyon kesildikten sonra parayı şekel olarak alıcıya teslim etmek.

‘Aracılar’

Nakit akışının Gazze Şeridi’ne ulaşmasının önündeki en büyük engel, fonların tasfiyesi. İşte tam bu noktada devreye ‘aracılar’ giriyor. Aracılar genellikle savaş süresince yüzde 10 ila 50 arasında değişen bir komisyon alırlar.

Mısır'dan aktarılan fonlarla Gazze'de gerçekleştirilen bir beslenme girişiminin organizatörleri tarafından yayınlanan videodan alınan ekran görüntüsüMısır'dan aktarılan fonlarla Gazze'de gerçekleştirilen bir beslenme girişiminin organizatörleri tarafından yayınlanan videodan alınan ekran görüntüsü

Aktarılan fonları kullanmanın başka bir yolu da EFT yoluyla alışveriş yapmak. Yani malları satın alıp değerini satıcının hesabına aktarmak. Ancak bu yöntem, EFT yoluyla satın alınan malların nakit ile satın alınanlara göre daha pahalı olması nedeniyle başka bir engelle karşılaşıyor.

Genç gazeteci ilk yöntemi tercih etti ve arkadaşlarından topladığı 10 bin cüneyhi (1 dolar yaklaşık 50 cüneyh) Filistin banka hesabı olan Şeyma'nın kardeşine gönderdi. Kardeşi bu parayı kız kardeşine aktardı ve Gazze Şeridi'ndeki arkadaşlarının yardımıyla bu tutarı kız kardeşi için şekele çevirdi.

Şeyma, komisyon kesintisi olmadan parayı aldı ve bu sayede mümkün olduğunca çok insanı doyurabildi. Ancak zamanla, bunu bir ‘hizmet’ olarak yapmak isteyenlerin sayısı azaldı. Şeyma'ya göre bu iş ‘komisyoncular’ tarafından ele geçirildi ve bazı komisyoncular çok fazla ücret talep etti.

‘Kıtlık’

Girişim başlatıldı ve birkaç kez tekrarlandı, ancak sonra bir engelle karşılaştı: ‘kıtlık’. Ahmed, “Zamanla, Gazze Şeridi'nde kurulan sofraların fotoğraflarını gören daha fazla insan girişime katılmak istedi. Ancak kıtlık, pazarlarda mal sıkıntısına ve fiyatlarda keskin bir artışa yol açtığı için girişim bir süre askıya alındı” ifadelerini kullandı.

Şeyma, “Birkaç sofra kurulduktan sonra fiyatlar önemli ölçüde arttı. Öyle ki ekmek ve baklagillerden oluşan tek bir öğle yemeği yaklaşık 50 dolar tutuyordu. Havaleler artık fiyat artışlarını ve komisyon oranlarını karşılayamıyordu” şeklinde konuştu.

Geçtiğimiz temmuz ayında Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze'ye yardımların yeniden girmesiyle birlikte, pazarlardaki fiyatlar düşmeye başladı. Şeyma bu durumu şöyle açıkladı: “Bir kilo unun fiyatı 100 şekele (Bin Mısır cüneyhi 70 şekel) ulaştıktan sonra, 10 ve 20 şekele düştü.”

Bu sayede girişimi yeniden başlatmaya hazırlanan Ahmed şu ifadeleri kullandı: “Yiyecek için gönderilen para yetmezse çocuklara şekerleme vermeyi düşünüyoruz. Transfer yönteminin başarılı olmasına rağmen, bölgede güvenilir bir kişi olmasaydı bu mümkün olmazdı. Çünkü hak edenlere göndereceğinden emin olmadığım birine para transferi yapmak mümkün değil.”

Gazze Şeridi'ndeki kıtlık sürerken Cibaliye'de yiyecek bir şeyler hazırlayan Filistinli bir aile (AFP)Gazze Şeridi'ndeki kıtlık sürerken Cibaliye'de yiyecek bir şeyler hazırlayan Filistinli bir aile (AFP)

Bazı aileler

Gazze Şeridi'ndeki bazı ailelerin Mısır'daki akrabalarından gelen para transferleri, birçok aile için hayati öneme sahip. Mısır'da yaşayan Filistinli aktivist Rami Eman, Şarku’l Avsat'a “Bin cüneyh gönderirseniz, alıcı 70 şekelin tamamını değil, en iyi ihtimalle 50 şekel, hatta 30 şekel alır” dedi.

Eman, parayı bankalar aracılığıyla göndermeyi tercih ediyor, ancak Mısır bankaları, savaştan sonra gelen Filistinlilerin ‘oturma izni’ olmadığı için hesap açmalarına izin vermiyor. Birçok aile akrabalarına Abu Dabi İslam Bankası aracılığıyla para gönderiyor. Eman da akrabalarına yardım göndermek için bu yöntemi kullanıyor.

Yüksek komisyon ücretleri engeli

Savaşın patlak vermesiyle Mısır'da mahsur kalan Gazzeli Sadık Naim, eşi, çocukları, babası, annesi ve kardeşleri dahil tüm ailesi Gazze Şeridi'nde olmasına rağmen, aylardır ailesine para gönderemiyor. Şarku’l Avsat'a konuşan Naim şunları söyledi: “Savaşın başında, birkaç bin cüneyhlik küçük meblağlar gönderiyordum. Komisyon halen yüzde 10 ila 20 arasındaydı. Ancak savaş ilerledikçe ve komisyon arttıkça, babam onlara hiçbir şey göndermeme izin vermedi. Port Said'de bir restoranda çalışarak elde ettiğim günlük kazancım 250 cüneyhi geçmiyor. Ayda 4 bin cüneyh biriktirebilsem bile, komisyon kesildikten sonra ailem 2 bin cüneyten az, yani yaklaşık 80 şekel alacak ve bu parayla sadece 3 kilogram un alabilecekler.”

Aynı durumla 60 yaşındaki Semr eş-Şeyh de karşı karşıya kaldı. O, aylardır Gazze'deki oğluna yardım gönderemediğini söyledi. Eş-Şeyh, Kahire'nin batısında bir kreşte çalışıyor ve Mısır'da kendisi ve kızının masraflarını zar zor karşılayan düşük bir maaş alıyor. Eş-Şeyh, “Ona bir kez 100 şekel karşılığı para transfer ettim. Yüksek komisyon ve kazandığım az miktar nedeniyle artık daha fazla para gönderemiyorum” ifadelerini kullandı.


Husiler, İsrail'in son saldırısında 10 kişinin hayatını kaybettiğini ve 92 kişinin yaralandığını açıkladı

İsrail'in Husilere misilleme olarak Sana'ya düzenlediği saldırının ardından yükselen alevler (Reuters)
İsrail'in Husilere misilleme olarak Sana'ya düzenlediği saldırının ardından yükselen alevler (Reuters)
TT

Husiler, İsrail'in son saldırısında 10 kişinin hayatını kaybettiğini ve 92 kişinin yaralandığını açıkladı

İsrail'in Husilere misilleme olarak Sana'ya düzenlediği saldırının ardından yükselen alevler (Reuters)
İsrail'in Husilere misilleme olarak Sana'ya düzenlediği saldırının ardından yükselen alevler (Reuters)

İran destekli Husiler, son İsrail saldırılarında hayatını kaybeden ve yaralananların sayısının 102'ye yükseldiğini açıkladı. Hamas'a desteğini yineleyen Husiler, İsrail ve çıkarlarını hedef almaktan vazgeçmeyeceklerini ve saldırılarına devam edeceklerini bildirdi.

Husi hükümetinin Sağlık ve Çevre Bakanlığı yaptığı açıklamada, İsrail'in Sana'nın güneyindeki 60. Cadde'deki petrol şirketi istasyonunu ve Haziz Elektrik Santrali’ni hedef alması sonucu 10 kişinin hayatını kaybettiğini, 7'si çocuk ve 3'ü kadın olmak üzere 92 kişinin de yaralandığını belirtti.

Ağır yaralıların sayısının fazla olması nedeniyle daha fazla vefat beklenirken, Husilerin siyasi bürosu saldırıları ‘Husilerin Gazze Şeridi'ne desteğini sürdürmesini engellemek için çaresiz bir girişim’ olarak nitelendirdi. Siyasi büro tarafından yapılan açıklamada, İsrail saldırılarının Husilerin kontrolünde bulunan bölgelerde iç cephenin bütünlüğünü etkilemeyeceği vurgulandı.

İsrail ordusu dün, 20 Temmuz 2024'ten bu yana Husilere karşı 14. misilleme saldırısını başlattı ve Yemen’in başkenti Sana'daki enerji tesislerini ve askeri kompleksleri hedef aldı.

İsrail'in Husilerin kontrolündeki Yemen'in başkenti Sana'ya düzenlediği saldırılar sonucu büyük yangın çıktı. (Reuters)İsrail'in Husilerin kontrolündeki Yemen'in başkenti Sana'ya düzenlediği saldırılar sonucu büyük yangın çıktı. (Reuters)

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee, saldırının ‘doğru istihbarat bilgilerine dayanılarak’ gerçekleştirildiğini ve ‘Husi terör rejimine ait askeri altyapıyı’ hedef aldığını belirtti. Bu altyapı, grubun kontrolündeki Başkanlık Sarayı’nı, Haziz ve Asr elektrik santrallerini ve bir yakıt depolama tesisini içeriyordu.

İsrail'in açıklamasında, Sana'daki Başkanlık Sarayı’nın Husilerin askeri faaliyetlerini yönetmek için kullanıldığı ve iki elektrik santralinin hedef alınmasının, bu grubun enerjiyi askeri amaçlarla kullanma kabiliyetini sınırlayacağı belirtildi. Ayrıca örgüt, ‘İran'ın rehberliği ve finansmanı altında’ faaliyet gösterdiği ve Kızıldeniz'i uluslararası nakliye ve ticari gemileri tehdit etmek için kullandığı suçlamasıyla da karşı karşıya kaldı.

İsrail medyası Sana'da yaklaşık 50 hedefin vurulduğunu bildirirken, Husi milisleri sadece 60. Cadde'deki petrol istasyonunun ve Haziz Elektrik Santrali’nin hedef alındığını kabul ederek, hava savunma sistemlerinin ‘füzelerin çoğunu başarıyla etkisiz hale getirdiğini’ iddia etti.

Karşılıklı gerilim

İsrail ordusunun verilerine göre, mart ayından bu yana Husi milisleri İsrail'e 55'ten fazla balistik füze ve çok sayıda insansız hava aracı (İHA) ateşledi. İsrail ordusu, bu saldırıların çoğunun hedeflerine ulaşmadan engellendiğini doğruladı.

Husilerin deniz operasyonları, geçen ay iki Yunan gemisinin batırılması, dört denizcinin öldürülmesi ve 11 kişinin esir alınmasıyla sonuçlandı. Böylece gerilimin başlamasından bu yana batırılan gemi sayısı dörde yükseldi.

İsrail saldırıları, Husi milislerinin kontrolü altında bulunan Sana'daki merkezi yakıt istasyonunu tahrip etti. (EPA)İsrail saldırıları, Husi milislerinin kontrolü altında bulunan Sana'daki merkezi yakıt istasyonunu tahrip etti. (EPA)

Kasım 2023'ten bu yana Husi milisleri İsrail'e 200'den fazla füze ve İHA fırlattı. Ancak 19 Temmuz 2024'te Tel Aviv'deki bir apartmana isabet eden İHA’nın bir kişiyi öldürmesi dışında önemli bir sonuç elde edemediler.

Örgüt, deniz saldırılarının ‘İsrail gemilerini veya İsrail limanlarıyla bağlantılı gemileri’ hedef aldığını söylüyor. Ancak uluslararası toplum bunları ‘küresel ticareti ve uluslararası deniz güvenliğini tehdit eden ayrım gözetmeyen saldırılar’ olarak nitelendiriyor.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, daha önce Husilere Tahran'ı vuran saldırılara benzer bir ‘bedel’ ödeyecekleri konusunda uyarıda bulunmuştu. Önceki saldırı dalgaları, Sana Havaalanı’nı, yakıt depolarını, çimento fabrikalarını ve elektrik santrallerini hedef aldı.

Sana'daki bir petrol tesisini hedef alan İsrail hava saldırısının yol açtığı hasarı inceleyen insanlar (AFP)Sana'daki bir petrol tesisini hedef alan İsrail hava saldırısının yol açtığı hasarı inceleyen insanlar (AFP)

Yemen hükümeti, Husi saldırılarının grubun iddia ettiği gibi sadece ‘Gazze Şeridi'ne destek’ amacı taşımadığını, İran'ın Yemen'i bölgesel bir pazarlık kozu olarak kullanma ve Tahran'ın bölgedeki etkisini genişletme stratejisinin bir parçası olduğunu söylüyor.

Diğer yandan İsrail, Husi rejiminin saldırgan saldırılarına karşı güçlü bir şekilde hareket etmeye devam edeceğini taahhüt ederek, ‘vatandaşlarına yönelik her türlü tehdide, ne kadar uzak olursa olsun, karşılık verme kararlılığında olduğunu’ vurguladı.

Bu gelişme, Birleşmiş Milletler'in (BM) Husilerin kontrolü altında bulunan bölgelerdeki enerji tesisleri ve sivil depoların hedef alınmaya devam edilmesinin durumu daha da kötüleştireceği ve zaten temel hizmetlerin çökmesi ve yakıt ve elektrik kıtlığıyla karşı karşıya olan halkın acılarını daha da artıracağı uyarısında bulunmasının ardından geldi.


Sednaya’nın eski mahkumları işkencecileri ile yüzleşti

Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı'nda sergilenen Sednaya Hapishanesi’nde tutulurken kaybolduğu düşünülen kişilerin fotoğrafları (Arşiv- Reuters)
Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı'nda sergilenen Sednaya Hapishanesi’nde tutulurken kaybolduğu düşünülen kişilerin fotoğrafları (Arşiv- Reuters)
TT

Sednaya’nın eski mahkumları işkencecileri ile yüzleşti

Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı'nda sergilenen Sednaya Hapishanesi’nde tutulurken kaybolduğu düşünülen kişilerin fotoğrafları (Arşiv- Reuters)
Şam'ın merkezindeki Merce Meydanı'nda sergilenen Sednaya Hapishanesi’nde tutulurken kaybolduğu düşünülen kişilerin fotoğrafları (Arşiv- Reuters)

Suriye İçişleri Bakanlığı, eski rejim döneminde Sednaya Hapishanesi’ndeki tutuklulara karşı ihlallerde bulunan bazı gardiyanların itiraflarda bulundukları bir video yayınladı.

İç güvenlik yetkilisi Muhammed Abdulkadir yaptığı açıklamada, Sednaya Hapishanesi’nde görevli gardiyanların Humus kırsalındaki el-Hula ve Telkele ilçelerinde gerçekleştirilen bir güvenlik ve istihbarat operasyonu sonrasında yakalandıklarını söyledi. Suriye devlet televizyonu El-İhbariyye’ye konuşan Abdulkadir, Sednaya Hapishanesi gardiyanlarının itiraflarının, eski rejim döneminde tutukluların infaz edilmeden önce maruz kaldıkları zulmü ortaya çıkardığını belirtti.

Videoda, Sednaya'da tutuklu bulunan bazı kişilerin ve onları çeşitli işkence yöntemlerine maruz bırakan gardiyanların itirafları yer alıyordu.

İçişleri Bakanı Enes Hattab, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı bir paylaşımda şunları yazdı:

“Bu görüntü, ezilen her özgür insana, baskı ve suçun gecesi ne kadar uzun sürerse sürsün, özgürlük ve haysiyet güneşinin yeniden doğacağı mesajını vermek için yeterli.”

Paylaşımında her türlü baskıcı katile bir mesaj göndererek, ne kadar kaçmaya çalışırlarsa çalışsınlar adaletin elinin onlara ulaşacağını ve adaletin zamanın geçmesiyle ortadan kalkmayacağını söyleyen Hattab, “Bu görüntü, geçmiş ile gelecek arasındaki acı ve umut hikâyesini özetliyor ve her türlü baskı er ya da geç sonunu bulacak” ifadelerini kullandı.

Görsel kaldırıldı.

Suriye İçişleri Bakanlığı geçtiğimiz temmuz ayında Tartus ilindeki iç güvenlik güçlerinin, Suriyelilere karşı savaş suçları ve ihlallerde bulunan Sednaya Hapishanesi Müdür Yardımcısı Albay Sair Hüseyin'i, titiz bir güvenlik operasyonu sonucunda yakaladığını duyurdu.

Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, iç güvenlik güçlerinin Albay Sair Hüseyin’i Tartus kırsalındaki uzak bir bölgede saklanırken gözaltına aldığı ve gerekli yasal işlemlerin yapılması için yetkili mahkemeye sevk edildiği belirtildi.

Görsel kaldırıldı.Şam'ın kuzeyindeki Sednaya Hapishanesi’nde iki ilmekli ipi gösteren bir adam, 9 Aralık 2024 (AP)

Suriye İçişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan ve Anadolu Ajansı (AA) tarafından aktarılan bir videoda, gardiyanlardan biri, beş gardiyanın her bir mahkumu zincirledikten sonra ölünceye kadar işkence ettiklerini söyledi. Ayrıca, bazı tutukluların ölümlerinden sonra koku yaymamaları için yiyecek ve içecek verilmeden hücre hapsinde tutulduklarını da belirtti.

Başka bir işkenceci gardiyan, tek seferde zincirlenmiş halde 200 kişi gördüğünü söyledi. Bir diğeri ise meslektaşlarıyla birlikte 130 tutukluyu hücrelerinden alıp idam cezalarını infaz ettiklerini açıkladı. Hapishane müdüründen onlara tecavüz etmek için kızlar getirmesini istediğini söyleyen aynı şahıs, dokuz kadına tecavüz edip sonra onları öldürdüğünü aktardı.

Videoda Sednaya'nın kurbanlarından biri olan Ahmed Muheymid, işkencecisinin karşısında otururken, 2019 yılında tutuklandığını ve gardiyanının Mahir Derviş olduğunu söyledi. Mahir Derviş, tutukluları dayak ve hakaretlerle karşılayan 12 askerden biriydi. Muheymid, “Bazıları, özellikle yaşlılar, işkencenin şiddetinden dolayı öldü. Mahir Derviş’in tükürdüğü çayı içmeyenler, ayaklarının altına elektrik kablosuyla 400 kez vurma ile cezalandırıldı” diye anlattı.

 Bacağı kesilmiş başka bir kurban, gardiyana dönerek “Beni hatırlıyor musun?” diye sordu ve kendisine yapılanları (işkence yöntemlerini kastederek) “Aramalar... tıraş... ziyaretler... hakaretler...” diye sıraladı. Giysilerini çıkarıp işkencenin izlerini, artık onun bir parçası ve işkencenin canlı bir kanıtı haline gelmiş olan izleri göstererek, “Beni nasıl dövdüğünü hatırlıyor musun?” diye sordu.

Görsel kaldırıldı.Esed rejiminin düşüşünden sonra boşaltılan ve ‘mezbaha’ olarak bilinen Sednaya Hapishanesi’nde, dağınık eşyaların arasında duran Suriyeli bir kadın (Reuters)

İnsan hakları kuruluşları ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan raporlar, düşen eski rejimin yargılama yapmadan toplu infazlar gerçekleştirdiği Sednaya Hapishanesi'nde binlerce tutuklunun sistematik ve gizli bir şekilde öldürüldüğünü ortaya koyuyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu raporlarda devrik rejimin 2011 ile 2015 yılları arasında haftada 50 kişi olmak üzere binlerce tutukluyu infaz ettiğini tahmin ediliyor.

Sednaya Hapishanesi'nin eski mahkumları, bu ihlalleri belgelemek için şubat ayında Suriye Devrimi Tutuklular Derneği'ni kurarak, işkence ve kötü muameleyle ünlü bu hapishanede mahkumların maruz kaldığı ihlalleri ortaya çıkarmak ve haklarını savunmak amacıyla harekete geçti.

Beşşar Esed ülkeden kaçtıktan ve Suriyeli muhalif gruplar şehirlerin kontrolünü ele geçirdikten sonra hapishaneler, gözaltı merkezleri ve güvenlik şubeleri açıldı ve tutukluları serbest bırakıldı. Ancak on binlerce tutuklunun iz bırakmadan kaybolduğu orta çıktı. Toplu mezarların keşfedilmesiyle kayıpların ölmüş olabileceği düşünülüyor.