Lübnan'daki ortak tutum, İsrail ile deniz sınırıyla ilgili müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştırdı

İlyas Ebu Saab Şarku’l Avsat’a konuştu: ABD’li arabulucu, her iki taraftan da kabul görecek bir teklif üzerinde çalışıyor

Fotoğraf (AA_Arşiv)
Fotoğraf (AA_Arşiv)
TT

Lübnan'daki ortak tutum, İsrail ile deniz sınırıyla ilgili müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştırdı

Fotoğraf (AA_Arşiv)
Fotoğraf (AA_Arşiv)

Lübnan'da İsrail ile deniz sınırının çizilmesiyle ilgili ortak tutum, Pazar günü İsrail Enerji Bakanı Karine Elharrar ile görüşen, Lübnan ile İsrail arasındaki deniz sınırının çizilmesi meselesinde arabuluculuk yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Uluslararası Enerji Konuları Koordinatörü ve Özel Temsilcisi Amos Hochstein’ın, önümüzdeki hafta Beyrut'a yapacağı bir ziyaretle devam etmesi beklenen müzakerelerin canlandırılmasına katkıda bulundu.
Lübnan kısa bir süre önce geçtiğimiz Mayıs ayında yapılan müzakerelerin askıya alınmasına neden olan eski tutumuna ilişkin mesajlar içeren açıklamalarda bulundu. Başta, Lübnan'ın güneybatısındaki Nakura'da geçtiğimiz yıl dört oturum olarak gerçekleşen dolaylı müzakereler sırasında Lübnan heyeti tarafından öne sürülen ve Hochstein'ın geçtiğimiz Ekim ayında Lübnan'ın tutumunu anlamak üzere Beyrut'a yaptığı ziyaretten önce dile getirdiği ‘müzakere talepleri’ mesabesindeki koşullar geliyordu.
ABD’li arabulucu Hochstein, dün Twitter hesabı üzerinden İsrail Enerji Bakanı Elharrar ile yan yana bir fotoğrafını yayınlayarak ABD ve İsrail arasındaki bölgesel enerji iş birliği ve enerji geçişini hızlandırmanın yolları hakkında ‘olumlu görüşmeler’ yaptığını yazdı.
Şarku’l Avsat’a konuşan Lübnanlı kaynaklar, Hochstein’ın İsrail'de iki gün kaldığını ve ardından ABD'ye döndüğünü, Beyrut'a yapması beklenen ziyaretinin muhtemelen önümüzdeki hafta gerçekleşeceğini belirttiler.
Lübnan ve İsrail heyetleri arasındaki dolaylı müzakerelerin yerini mekik diplomasisine bırakmasıyla müzakerelerin dinamizmi değişti. ABD’li arabulucu, tarafların tutumlarını anlamak, görüş alışverişinde bulunmak ve taleplerini bir birlerine iletmek üzere Beyrut ve Tel Aviv'e ziyaretlerde bulunuyor.
Tartışmalı bölgenin 2 bin 290 kilometre olduğunu öne süren Lübnan'ın müzakere heyetinin, Nakura'daki eski tutumunu gözden geçirdiği bildirildi. Lübnan Savunma Bakanı İlyas Ebu Saab, müzakerelerde Lübnan tarafının tartışmalı bölgenin 860 kilometre değil, 2 bin 290 kilometre olduğunda ısrar eden tutumuna atıfla ‘bir geri çekilme veya bir gözden geçirme olana kadar 29 nolu noktayla ilgili nihai bir karar olmadığını’ ve Beyrut’un önceliğinin ‘müzakere masasında elini güçlendirmek’ olduğunu söyledi. 
Şarku’l Avsat’a konuşan İlyas Ebu Saab, “Geçtiğimiz Mayıs ayında Nakura’daki dolaylı müzakerelerin askıya alınmasının ardından ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin, Hochstein'ı dolaylı müzakerelerin kolaylaştırılmasında arabuluculuk yapmakla görevlendirdi. Bunun üzerine Hochstein, iki tarafı da dinlemek amacıyla önce Beyrut ve ardından Tel Aviv'e istikşafi görüşmeler için ziyaretler gerçekleştirdi” ifadelerini kullandı. ABD'li yetkilinin, Lübnan’da Cumhurbaşkanı Michel Avn, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakanı Necib Mikati’nin Lübnan'ın konumunu teyit eden, Washington'ın arabuluculuğunu destekleyen ve arabuluculuk misyonunu sürdürmesi gerektiğini kabul eden ortak bir tutum sergilediğini gördüğünü belirten Ebu Saab, bunun olumlu olarak kabul edildiğine işaret etti. Ebu Saab, Hochstein'ın Lübnan Genelkurmay Başkanı General Joseph Avn ile de görüştüğünü ve ondan ordunun yürüttüğü ve özellikle Lübnan'ın müzakere edebileceği temel bir nokta olarak kabul edilen 29 nolu noktayla ilgili olarak siyasi tutuma uygun teknik raporlara dayanan pozisyonunu dinlediğini belirterek Lübnan’daki ortam tutumun, müzakerelerin yeniden başlamasını kolaylaştırdığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Mişel Avn'dan, ‘meseleyi erteleyerek veya dosyayı çözmek için kapsamlı bir ulusal karar almadan bekleyerek zamanın artık Lübnan’ın çıkarına olmadığını’ söylediğini açıklayan Ebu Saab, Lübnan'ın bu şekilde sonsuza kadar ayakta kalmayacağının altını çizdi.
Lübnan'ın talebiyle ilgili ‘bir siyasi ihale konusu’ olarak öne sürülen ve 2010 yılında Birleşmiş Milletler'e (BM) taşınan Lübnan hükümetinin tartışmalı bölgenin 23 nolu nokta olarak bilinen 860 kilometrelik alan olduğunu belirten kararnamesini değiştiren bir kararname imzalanması çağrıları yapıldı. Ardından Lübnan ordusu temsilcileri, Lübnan Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu önünde 29 nolu noktanın asıl müzakere edilmesi gereken nokta olduğunu belirttiler. Ancak Komisyon üyelerinin müzakerelerdeki şartların azaltmaları gerektireceğinden kararnamenin değiştirilip geri çekilmesinin doğru olmadığı açıktı.
ABD'nin tutumunu değerlendiren Ebu Saab, Hochstein'ın koşulları dikkate alan ve her iki taraf için de kabul edilebilir olan adil bir teklif geliştirmeye çalıştığına işaret ederek iki tarafın hiçbir önerisini kabul etmediğini, önceden belirlenmiş bir tutuma sahip olmadığını ve profesyonel bir arabulucu olarak sadece iki taraf arasında taleplerin aktaran rolüne bağlı kaldığını belirtti. Ayrıca ABD’li yetkilinin Ürdün ve Mısır'dan elektrik ve doğalgaz ithalatı meselesini çözmek ve bununla ilgili engelleri aşmak için de eş zamanlı olarak çalıştığını belirten Ebu Saab, elektrik ve doğalgaz maliyetlerinin finansmanı için Dünya Bankası ile iletişim halinde olduğunu ve bu ay Dünya Bankası ile toplantı yapılacağını söyledi. Bu aynı zamanda Lübnan hükümetinin Dünya Bankası'nın şartlarını yerine getirmesini de gerektiriyor.
Lübnan, bir önceki ziyaretin sonuçlarına ve ardından gelen göstergelere dayanarak ABD’li arabulucunun önümüzdeki hafta yapması beklenen ziyaretine olumlu bakıyor. Lübnan’ın müzakere heyeti, daha önce 29 nolu noktanın deniz sınırlarının çizilmesi müzakerelerinde siyasi otoritenin konumuna karşılık gelen önemli bir müzakere noktası olduğunu teyit etmişti. Şarku’l Avsat’a konuşan kaynaklar, aynı şeyin ABD’li arabulucunun Beyrut'a ilk ziyaretinde yaptığı görüşme sırasında Lübnan’ın müzakere heyetinin temsilcisi tarafından Hochstein'a da söylendiğini aktardılar. Hochstein da Lübnan’ın müzakere heyetinin temsilcisinden, Lübnan'ın 29 nolu noktayı nihai bir nokta olarak değil, müzakereler için bir başlangıç ​​noktası olarak gördüğünü duyduğunu söyledi. ABD’li arabulucu, ‘Lübnanlı yetkililerin ortak tutumuna dayanarak’ deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin olumlu bir havanın hakim olduğuna işaret etti.
Lübnan, 2010 yılından bu yana kendi karasularında, Lübnan ile İsrail arasındaki tartışmalı bölgeyi temsil eden ve 23 nolu nokta olarak bilinen yaklaşık 860 kiometrelik bir deniz bölgesi üzerinde hak iddia ediyor. Ancak Lübnan ile İsrail arasında ABD’nin arabuluculuğunda, BM’nin Nakura’daki karargahında yapılan dolaylı müzakerelerin başlamasının ardından Lübnan’ın müzakere heyeti, masaya, 29 nolu nokta olarak bilinen ve talep edilen deniz bölgesini 2 bin 290 kilometreye çıkaran yeni haritalar koydu.



(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.


Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
TT

Palmira saldırısı kapsamında Suriye Genel Güvenlik Teşkilatı’nda gözaltına alınanları sayısı 11’i geçti

Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)
Suriye güvenlik güçleri mensupları (AFP)

Suriye İçişleri Bakanlığına bağlı Genel Güvenlik Teşkilatı mensubu bir kişinin, Palmira’da (Tedmur) ABD-Suriye ortak devriyesini hedef alan saldırının faili olduğu açıklandı. Yetkililer, saldırının ardından aynı teşkilattan 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve soruşturma sürecinin başlatıldığını bildirdi.

Adının açıklanmasını istemeyen bir güvenlik kaynağı, Tedmur saldırısını gerçekleştiren kişinin yaklaşık 10 aydır Genel Güvenlik Teşkilatında görev yaptığını, farklı şehirlerde çalıştıktan sonra Tedmur’a atandığını söyledi. Kaynak, olayın hemen ardından 11’den fazla personelin gözaltına alındığını ve haklarında soruşturma başlatıldığını ifade etti.

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Babba da saldırganın Genel Güvenlik güçlerine mensup olduğunu ve daha önce yapılan bir güvenlik değerlendirmesi doğrultusunda görevden uzaklaştırılmasının planlandığını belirtti. Babba, resmi televizyona yaptığı açıklamada, saldırganın “tekfirci veya aşırı fikirler taşıyabileceğine” dair bir değerlendirme yapıldığını ve bu doğrultuda hakkında karar alınmasının gündemde olduğunu söyledi.

Sözcü, Badiye bölgesindeki iç güvenlik komutanlığının 5 binden fazla personelden oluştuğunu ve personelin haftalık değerlendirme mekanizmasına tabi tutulduğunu, gerekli görüldüğünde idari ve güvenlik tedbirleri alındığını kaydetti.

Önceki yönetimin devrilmesinin ardından iç güvenlik ve polis teşkilatlarında yaşanan çöküş nedeniyle yeni yönetimin güvenlik açığını kapatmak amacıyla geniş çaplı gönüllü alımına gittiği hatırlatıldı.

ABD Başkanı Donald Trump, cumartesi günü yaptığı açıklamada saldırıya karşılık verileceğini belirterek, olayın Suriye makamlarının tam kontrolünde olmayan ve “son derece tehlikeli” olarak nitelendirdiği bir bölgede meydana geldiğini söyledi.

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM), saldırıyı gerçekleştiren kişinin öldürüldüğünü, üç ABD askerinin ise yaralandığını açıkladı. CENTCOM, askeri heyetin Tedmur’da DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlara destek kapsamında bulunduğunu bildirdi.

Suriye yönetimi, Tedmur’da meydana gelen saldırının bir terör saldırısı olduğunu belirterek, ABD hükümeti ve halkına başsağlığı mesajı gönderdi. Açıklamada, geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın geçen ay Washington’a yaptığı ziyaret sırasında Suriye’nin DEAŞ’la mücadele kapsamında uluslararası koalisyona resmen dahil olduğu kaydedildi.

Suriye çölünde 2015–2016 yıllarında etkisini artıran DEAŞ, bu dönemde Tedmur’u kontrol altına alarak tarihi mirasa büyük zarar verdi ve siviller ile askerleri hedef alan infazlar yaptı. Örgüt, Rusya destekli Suriye güçleri ile ABD öncülüğündeki uluslararası koalisyonun operasyonları sonucunda bölgeden çıkarılırken, 2019’dan itibaren geniş alanlardaki varlığını kaybetti. Ancak çöl bölgelerinde faaliyet gösteren hücreleri hâlen saldırılar düzenliyor.

ABD güçleri Suriye’de ağırlıklı olarak ülkenin kuzeydoğusunda Kürtlerin kontrolündeki bölgelerde ve Ürdün sınırı yakınındaki Tanf Üssü’nde konuşlu bulunuyor. Washington, askeri varlığının temel amacının DEAŞ’la mücadele ve yerel müttefiklere destek olduğunu vurguluyor.