Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı

Ürdün’de, “Arap Aydını ve İktidarla İlişkinin Diyalektiği” başlıklı sempozyum düzenlendi.

Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı
TT

Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı

Ürdün’de Arap aydınları ve iktidarlarla ilişkileri masaya yatırıldı

Uluslararası Dengeli Çizgi Forumu (Vasatiyye), Ürdün’ün başkenti Amman’da, Arap Aydını ve İktidarla İlişkinin Diyalektiği: Tarafsızlık mı Bağımlılık mı?” Başlıklı bir sempozyum düzenledi.
Vasatiyye Genel Sekreteri Mervan el-Fauri, moderatörlüğünü yaptığı sempozyumun giriş konuşmasında şunları söyledi:
“Aydınların toplumdaki rolü son derece önemlidir. Bu ayki sempozyum başlığını seçerken bu role odaklanmayı tercih ettik. Aydınlar kamuoyunun görüşlerinin oluşmasında ve bir ulusun istikbalinin şekillenmesinde önemli roller üstlenir. Aynı zamanda toplumun, hayati meselelerle ilgili motivasyonunu güçlendirir ve duyguların diri tutulmasına destek olur. Özetle ifade etmek gerekirse; aydınlar, düşman saldırılarına karşı, bir ulusun şahsiyetinin olumlu bir şekilde fikren şekillenmesine katkıda bulunur. Entelektüeller, kalemleriyle gerçekliği teşhis eder ve bu gerçekliği değiştirmek için çaba gösterir. Aydınlar ve sanatçılar, şiir, öykü, roman ve tiyatro oyunlarıyla toplumun duygularını dile getirir. Aydınların eserleri ebediyen ölümsüz kalır ve nesillerden nesillere aktarılır. Bu sebeple, resmi makamlar tarafından milli aydına gösterilen ilgi ve insan onuruna yakışır geçim kaynaklarının sağlanması, toplumun geleceğine yapılan bir yatırım anlamına gelir. Bu aynı zamanda, ulusal kimliğin, kültürel ve entelektüel mirasın korunması demektir”.
Sempozyumda ayrıca Prof. Dr. Musa Berizat ve Prof. Dr. Adnan er-Revsan birer tebliğ sundu.
Fauri’den sonra söz alan panelist Prof. Dr. Revsan, aydın ve iktidar arasındaki ilişkiye dair tartışmaların kadim zamanlardan beri süregeldiğini hatırlatarak şunları söyledi:
“İslam öncesi cahiliye döneminde ünlü Ukaz pazarı çok önemli bir edebi ve kültürel platformdu. Bu pazarda mal alışverişinden ziyade, sunum yapan yazarlar, şairler ve filozoflar dikkat çekmekteydi. Hicri birinci yüzyılda Mirbed el-Basri pazarı bu rolü üstlenerek, Arap ve Müslüman aydınlara ev sahipliği yaptı. Bu pazarda aydınlar ve alimler arasında, edebi, felsefi ve kelami tartışmalar yapılmaktaydı. Bu platformdan, Ferezdak, Cerir, İbn-i Sirin ve Hasan el-Basri gibi meşhur alim ve şairler geçti. Hasan Basri tüm tehlikelerine rağmen hakikat adına iktidarla çatışma halindeydi. Vali ve yöneticilere gidip hak bildiklerini yüzlerine karşı söylüyordu, bazıları dinliyor bazıları dinlemiyordu ama o iktidara yanaşmaksızın ‘bağımsız bir aydının’ nasıl olması gerektiğine dair bir örneklik teşkil etti. Hasan Basri bir örnek olup aynı ‘bağımsız tarzı’ benimseyen çok sayıda alim ve aydının var olduğunu söyleyebiliriz. Bu pazarlar ya da platformlar iktidarın egemenliğinde değildi. Bir alim, şair ya da düşünür, üniversite olarak tanımlayabileceğimiz bu platformlarda kendi tezini ya da şiirini dillendirir bu şekilde şöhrete kavuşur ya da yergiye muhatap olurdu. Günümüze dönecek olursak, aydınların görüşlerini serbestçe ifade etmesi gelişmiş demokrasilerde pek bir sorun teşkil etmemektedir. 
Demokratik ülkelerde siyasetçi ile aydın arasındaki diyalektik, taraflardan biri için tehdit oluşturmaz ve ‘düşüncenin ifade edilmesi ’genellikle toplumun fikri ve kültürel mirasına ve yürürlükteki medeni kanunlara tabidir. Ancak otoriter rejimlerde ya da ağır işleyen az gelişmiş demokrasilerde aydın ve sanatçıların başı iktidarla belaya girebilir. Bu tür ülkelerdeki iktidarlar, aydın ve sanatçıların ürünlerine, kendi çıkarlarına hizmet ettiği ya da çıkarlarına karşı gelmediği sürece müsamaha gösterir. Bir entelektüel hakikat adına iktidarla çatışırsa, dışlanır, marjinalleştirilir ve siyasi gerekçelerle hapsedilerek susturulabilir.
Aydının kim olduğu ya da kimin aydın olduğu sorusunun tartışmalı olduğuna değinen Revsan şöyle devam etti:
“Genel olarak eğitimli biri ile alim, malumat sahibi ile entelektüel arasında bir ayrım olduğu kabul edilir. Bir entelektüelin gücü, kültürel zenginliğine ve özgün düşünsel üretimine dayanır. İngiliz düşünür Francis Bacon’un ‘entelektüel otorite’ olarak adlandırdığı şeyin temelinde bu vardır. Bu ‘otoritenin unsurları’ ise, bilim insanının deneylerden elde ettikleri sonuçlar ve sanatçının yaratıcı özgün üretiminin yanı sıra iktidara bağımlı olmayan ilkeler çerçevesinde oluşturduğu belirleyici irade ile ayrım yapmaksızın topluma sunduklarıdır.
Entelektüel faaliyetler, düşünür ve sanatçıların kültürel yaratıcılıkları otoriter rejimlerin müdahaleleri ışığında güdükleşir. Otoriter rejimler aydın ve entelektüellere ya baskı yapar ya da maddi çıkarlarını okşayarak onları baştan çıkarmaya çalışır. Her iki yöntemde, yani kısıtlama ve benimseme, kültürel ve entelektüel sığlıkla sonuçlanır. Böylesi bir ortamda verimli sonuçların elde edilebilmesi oldukça zordur. Öte yandan, entelektüel ve kültürel üretim, asgari özgürlüklerin garanti altına alındığı ve hakikat arayışının önemsendiği toplumlarda, gelişmek için uygun bir zemin bulabilir. Eski Fas Dışişleri Bakanı ve düşünür Muhammed bin İsa’dan alıntı yapacağım şöyle yazmıştı:
“Aydın ve siyasetçi birbirini bağımlı olmakla mükellef değildir. Siyasetçinin görevi; ülkedeki mevcut kurumsal kanallar ve mekanizmalar aracılığıyla kamu işlerinin doğru bir şekilde yönetilmesine katkıda bulunmaktır. Aydının rolü ise fikir üretmek, toplumsal gerçekliği yansıtmak ve değerleri sorgulamakla sınırlıdır. Siyasetçinin bu ‘çıkarımlardan ve ürünlerden’ faydalanma sorumluluğu vardır. Yani her birinin rolü, bazen tamamlayıcı iken bazen birbiriyle kesişmektedir. Hem aydın hem de siyasetçi bağımsız olmalıdır, zira amaçlar ve araçlar ikisi için aynı değildir. Burada aydın geçinen soytarıları ya da safsatacı politikacıları kastetmiyoruz.” 
Yine bir alıntıyla devam edeceğim, yazar ve eski Mısır Kültür Bakanı Cabir Asfur şöyle demişti: “Arap dünyasında entelektüel, siyasetçiye tabidir, oysa gelişen bir zihin olarak, geçici çıkarlar veya kısa vadeli kazanımlarla ilgilenmeyen entelektüelin ürünü, siyasi eylem için referans teşkil etmelidir. Bir entelektüel siyasetle iştigal edebilir, ancak siyasi manevralar yerine, kültürel ilkelerine bağlı kalmayı sürdürmelidir”.  
Fark ettiyseniz siyaset ve düşünce adamlığını bir arada yürüten kişilerden örnek verdim. Genelleme yapmanın sakıncalarını bilerek şunu diyebilirim; Bu gibi kişilerin bakış açısının iki yönü vardır; biri görevde iken diğeri ise görevi bıraktıktan sonra şekillenir. Arap ülkelerinde iktidardakilerin, kültür ve düşünceyle sahici bir ilişkiyi nadiren kurduklarına şahit oluyoruz. Genelde siyaset sahnesinde muhalefete düşüldüğünde bu ilişkinin önemi hatırlanır ve toplumda etki bırakan kültürel entelektüel çalışmalar yapılabilir. İstisna olmasalar da Sudan’da Sadık el-Mehdi ve Hasan Turabi’yi örnek olarak gösterebilirim”.
Ürdün’de entelektüellerin rolüne dair de konuşan Prof. Dr. Revsan ayrıca şunları söyledi:
“Ürdün’de aydın ile otorite arasındaki ilişkiyi değerlendirirken kendimizi bir çelişkiler denizinde buluyoruz. Geçmişte Ürdün’de eğitim ve kültürün rolü önemsenmiş olsa da günümüze baktığımızda, bir entelektüelin haiz olması gerektiği ilkelerin neredeyse tamamen ihmal edildiğini görüyoruz. Genelleme yapmak istemeyiz ancak medyada öne çıkan ve iktidar tarafından rağbet gören ‘entelektüellerin’ sadece iktidarın hoşuna giden şeyleri dillendirdiğine şahit oluyoruz. Ürdün’de yazılı olmayan ama herkesin bildiği kurallar vardır; entelektüeller rolleri sınırlandırılmış bir kesimdir. Gerçek entelektüeller siyaset sahnesine aldırış etmeden yalnızlığı göze alarak faaliyetlerini sürdürür ve siyasete bulaşmamaya özen gösterir. Çünkü siyaset belirli kesimlerin tekelindedir ve yönü bellidir. Siyasetin geleceği için belirlenen yol haritası adeta değişmezdir ve entelektüellerin eleştirilerine kapalıdır. Parlamentoya baktığımızda ‘kültürlü kesimin’ yüzde onluk bir dilimi temsil ettiğini görüyoruz. Geri kalanlara gelince, Eddie Cohen'in tanımladığı gibi, Yahudi metinlerinde geçen Juwaim (Ağyar - halk) sınıfındandırlar. Cohen’i beğenin ya da beğenmeyin, İsrailli bu düşünür Ürdünlü entelektüellerin sahip olmadığı ifade özgürlüğüne sahiptir. Siyaset sahnesinde itibar görmeyen bu gerçek entelektüeller, kitaplara gömülüp adeta ömür boyu inzivaya mahkum olmuştur. Arada bir yerel kültürel faaliyetlerde görünürler ancak etkin değildirler.
İkinci kesim aydın ve entelektüellere gelecek olursak, bu kişiler sahip oldukları kültür köşelerini, siyasi sistemin içinde ya da eşiğinde bir mevkie ulaşmak için kullanırlar. Entelektüellik onlar için bir konum elde etme aracı, ailesinin ve kendisinin geçimini sağlayabileceği bir vesiledir. Bu vesile ilkelerini çiğnemesini gerektirse de böyledir. Bu kesimi belki de ‘ulaştırıcı entelektüel ekol’ olarak tanımlayabiliriz.
Üçüncü bir kesim ise, kendilerini entelektüel olarak tanıtan oluşumlardır ancak aralarında entelektüelleri barındırmazlar. Öncüleri okur yazar kesimdir ve her türlü siyasi tartışmanın içinde yer alırlar. Bu kesim aydınsı sınıf, siyasetçilerin dikte ettiği mevkilerini terk etmezler ve entelektüel boşluğu doldurmak adına göz boyarlar. Yeri gelmişken şunu da söylemeliyiz; Arap dünyasında felsefe, siyaset ve düşünceyle ilgili eserler çok az sayıda okunmaktadır. Ürdün’ün durumu ise Arap dünyasına kıyasla daha da perişandır. Mısır, Lübnan, Kuveyt bizden daha iyi durumdadır, hatta savaşın dramını yaşayan Irak ve Yemen dahi bizden bu konularda daha ileridir. Tüm Arap aleminde yılda 50-60 bin civarında eser basılırken bu sayı Japonya’da 80 bin, Britanya’da 150 bin ve İran’da 65 bin civarındadır”.
Kültür ve siyaset arasındaki ilişki hakkında uzun uzadıya konuşabiliriz, bu konuşma bir yönüyle keyif verici iken bir yönüyle hüzünlüdür. Çok uzatmak istemiyorum, bir örnek vererek konuşmamı sonlandıracağım. Cahiliye döneminde ‘Sealik’ yani hırsızlar dahi kültürlü insanlardı. Bir hırsızın sözlerine bakın: 
“Ben büyük bir dalgayım, sert bir kilidim, ben ateşim. Filler konuşsa benimle susmak bilmezler, deniz bıkmaz sözlerimden.  
Dostlarım Basra'nın hasırından, Mısır'ın hardalından, Şam’ın mercimeğinden, Cezirenin çakıllarından, Musul’un buğdayından ve Filistin’in zeytininden çoktur.”
Ebu Said Razi’nin (ö. 1031 m.s) Nesr ed-Durer eserinde alıntıladığı bu hırsızın ifade gücüne dikkat edin. Eskiden hırsızlar kültürlü iken, bugünlerde Arap alemindeki çoğu entelektüel ve sanatçı Makyavelist mukallitler olarak iktidarlara yaltaklanıyor. Sevgili vatanımızda aydınlar nasıl bu hale geldi? Bu soruyu tartışmaya ve varsayılan tüm cevaplara açık bırakıyoruz”.

Aydın taklitçi değil özgün kişidir
Şarku’l Avsat’ın Uluslararası Vasatiyye Forumu’un web sayfasından aktardığı haberine göre Adnan er-Revsan'ın ardından sözü alan Prof. Dr. Musa Berizat sempozyumdaki tebliğinde şu ifadeleri kullandı:  “Bana göre entelektüel, hayata dair özgün bakış açısı olan, toplumunun kültürünü yakından tanıyan ve ülkesinde, dünyada yaşananlara karşı bir duruşu olan kişidir. Kendi kimliğiyle ve içinde yaşadığı toplumun sorunlarıyla ve geleceğiyle ilgilenir. Kaynağı neresi ya da kim olursa olsun, kendini hakikate kapatmaz. Taklitçi değildir farklı düşüncelere ve kültürlere açıktır. Akıl ve fıtrat yasalarına uymayan yanlış yargılarla uzlaşamaz. Kanaatlerini ifade ederken yaltaklanmaz, adalet, hürriyet, bağımsızlık, insan onuru ve vatan sevgisi meselelerinde pazarlıksızdır” diye konuştu.
Prof. Dr. Musa Berizat daha sonra şunları ifade etti: “Arap dünyasındaki aydınlar da dünyanın geri kalanındaki aydınlar gibi tasnif edilerek farklı sınıflara dahil edilebilir. Genel olarak yargıda bulunacaksak, aydınlarımızın yarısı iktidarın güdümünde iken, diğer yarısının kendi içinde ayrı sınıflar teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Her aydının bağımsız olduğunu iddia edemeyiz, bazılarının ideolojik, kültürel, bölgeci aidiyetleri olduğu aşikardır. Arap aydınlarının, damarlarında Adnan ve Kahtan’ın kanı akmaktadır. Arapların inanç dünyası ve akidesi, Hz. Muhammed’e (sav) indirilen vahiy ile şekillenmiştir. Peygamberimiz daha önce var olmayan sağlamlıkta bir devlet kurmuş ve tüm insanlık için hidayet mesajı sunmuştur. Bir Arap aydın bir yandan Müslüman olarak hem dindaşları hem de tüm Araplarla birleşirken, diğer yandan farklı tabiiyetler geliştirebilir. Arap alemindeki bölünmüşlük bir yanıyla olumlu bir yanıyla olumsuzdur. Küçük çocuklar okula gittiklerinde farklı sistemlerle eğitilmekte ve farklı ülkelerde olmaları hasebiyle, kendi ülkelerinin ve bölgelerinin milliyetçisi olmaktadırlar. Yani Araplık ve Müslümanlık maddi ve manevi güç kaynağı olacağına, siyasallaşarak ayrım ve ötekileştirmeye sebebiyet veren bir sorunsal haline gelmiştir. Süreç içinde maalesef, din politikleştirilmiş, İslamcılık ve Arapçılık karşı karşıya gelmiştir. Bu iki akım, solculuk, liberalizm, sivilleşme ve son olarak ‘İbrahimi Hanif’ anlayışla çatışmaya girmiştir. Bu çatışmaların kültür dünyamız üzerindeki olumsuz yansımaları inkar edilemez.”



İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
TT

İsrail Savunma Bakanı Gazze Şeridi'ndeki tüm tünellerin yıkılması talimatını verdi

İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)
İsrail askerleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde Hamas tarafından inşa edilen bir tünelden geçiyor... 15 Aralık 2023 (Reuters)

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz bugün (Cuma), ordunun Gazze Şeridi'ndeki tüm Hamas tünellerini “son tünele kadar” imha etmesini ve ortadan kaldırması talimatını verdiğini açıkladı.

Katz, X hesabındaki mesajında şu ifadeleri kullandı:  “Tüneller olmazsa Hamas da olmaz.” Geçen ay Katz, Gazze'yi silahsızlandırma sürecinin sadece grupları silahsızlandırmakla sınırlı olmadığını, aynı zamanda Hamas'ın tünel ağının tamamen yok edilmesini de içerdiğini belirtmişti. Alman Haber Ajansı  DPA'ya göre, ordu İsrail kontrolündeki sarı bölgede tünellerin yıkımını  öncelik hale getirdi.

Görsel kaldırıldı.
İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz (DPA)

İsrail ordusı  İsrail'in kontrolündeki Gazze Şeridi'nin yüzde 53'ünü temsil eden sarı hattın doğu tarafında, Hamas unsurlarının tünellerde hala saklandığını tahmin ettiklerini belirtti.


Güvenlik Konseyi, Suriye Devlet Başkanı ve İçişleri Bakanı'na yönelik yaptırımları kaldırdı

TT

Güvenlik Konseyi, Suriye Devlet Başkanı ve İçişleri Bakanı'na yönelik yaptırımları kaldırdı

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

BM Güvenlik Konseyi, pazartesi günü Beyaz Saray'da ABD Başkanı Donald Trump ile görüşmesi planlanan Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'ya yönelik yaptırımları kaldırdı.

ABD tarafından dün hazırlanan bir karar tasarısı, Suriye İçişleri Bakanı Enes Hattab'a yönelik yaptırımları da kaldırdı.

Karar tasarısına 14 ülke destek verirken, Çin çekimser kaldı.

Güvenlik Konseyi, "Suriye'nin egemenliğine, bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine tam saygı" taahhüdünü yineledi. Ayrıca, Suriye'nin tam, güvenli, hızlı ve engelsiz insani yardım erişimi sağlama ve terörizmle mücadele etme taahhüdünü memnuniyetle karşıladı. Güvenlik Konseyi kararı ayrıca, Suriye'nin "yabancı terörist savaşçıların" oluşturduğu tehdidi ele almasını, tüm Suriyelilerin insan haklarını korumasını, uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele etmesini, geçiş dönemi adaletini ilerletmesini, kalan kimyasal silahları ortadan kaldırmasını ve kapsayıcı, Suriye liderliğinde bir siyasi süreç başlatmasını beklediğini belirtti.

ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Mike Waltz, kararı memnuniyetle karşılayarak, "Konsey, bu metnin kabulüyle Suriye'nin yeni bir döneme girdiğine dair güçlü bir siyasi mesaj vermiştir" dedi. Çin ise oylamada çekimser kalırken, Çin Büyükelçisi Fu Cong, Suriye'de "kırılgan güvenlik durumundan" "faydalanabilecek" "yabancı terörist savaşçıların" varlığından özellikle endişe duyduğunu belirterek, Konsey'in durumu tam olarak değerlendirmemiş olmasından duyduğu üzüntüyü dile getirdi.

Suriye'ye Hoş Geldiniz

Suriye Dışişleri Bakanlığı ise Güvenlik Konseyi oylamasının ardından Suriye'ye ve halkına verdiği destekten dolayı ABD'ye teşekkürlerini iletti. Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, "X" platformunda yaptığı paylaşımda, "Suriye, ABD ve dost ülkelere Suriye'ye ve halkına verdikleri destekten dolayı teşekkürlerini sunar" ifadesini kullandı. Şeybani, Suriye diplomasisinin "engelleri ortadan kaldırma ve daha açık ve istikrarlı bir Suriye geleceğine giden yolu açmada aktif varlığını ve istikrarlı ilerleme kaydetme yeteneğini" bir kez daha teyit ettiğini belirtti.

Eş-Şara'ya yönelik yaptırımların resmen kaldırılması büyük ölçüde sembolik nitelikte; zira benzer adımlar, başkanlık görevi sırasında Suriye dışına çıkmak zorunda kaldığı her seferinde atılmıştı. Varlık dondurma ve silah ambargosu da kaldırılacak. ABD Başkanı Donald Trump, eş-Şara'nın savaştan zarar görmüş ülkesinde barışa doğru "iyi ilerleme" kaydettiğini söylemesinin ardından, 10 Kasım'da Suriye Devlet Başkanı'nı görüşmeler için ağırlayacak.

sdfg
Trump ve Eş-Şara'nın geçen mayıs ayında Riyad'da gerçekleştirdiği görüşmeden (AP)

Bu, eş-Şara'nın Washington'a ilk ziyareti olsa da eylül ayında Birleşmiş Milletler'e yaptığı ve on yıllardır New York'ta BM Genel Kurulu'na hitap eden ilk Suriye devlet başkanı olduğu tarihi ziyaretinin ardından ABD'ye yapacağı ikinci ziyaret olacak. Geçtiğimiz yılın sonlarında yönettiği güçler tarafından Beşşar Esed'i deviren eş-Şara, mayıs ayında ABD başkanının bölge turu sırasında Riyad'da Trump'la ilk kez bir araya geldi. Washington, eş-Şara liderliğindeki silahlı grup Heyet Tahrir eş-Şam'ı geçen temmuz ayında terör örgütleri listesinden çıkardı. Şam, pazar günü yaptığı açıklamada, Suriye devlet başkanının Washington'da kalan yaptırımların kaldırılması, yeniden yapılanma ve terörle mücadele gibi konuları görüşeceğini belirtti.


Refah tünelleri: Hamas militanlarının tahliyesi için ödenebilecek olası bir bedel

Filistinli bir kız, dün Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında oynuyor (Reuters)
Filistinli bir kız, dün Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında oynuyor (Reuters)
TT

Refah tünelleri: Hamas militanlarının tahliyesi için ödenebilecek olası bir bedel

Filistinli bir kız, dün Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında oynuyor (Reuters)
Filistinli bir kız, dün Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında oynuyor (Reuters)

Bilgi sahibi kaynaklar, Gazze Şeridi ile ilgili devam eden görüşmeler hakkında bir öneri sunulduğunu açıkladı. Öneri, İsrail kontrolündeki Refah bölgesinde (Gazze'nin güneyinde) konuşlanmış Hamas militanlarının, tünellerin imha edilebilmesi için tüneller hakkında bilgi vermelerini ve silahlarını teslim etmelerini öngörüyor. Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre kaynaklar bu adımın, militanların Şeridin diğer bölgelerine tahliye edilmesi karşılığında olacağını söyledi. Kaynaklar, Hamas veya İsrail'in henüz öneriye yanıt vermediğini vurguladı.

Ateşkes anlaşmasında öngörüldüğü gibi, Hamas savaşçılarının İsrail kontrolü altındaki bölgelerde varlığını sürdürmesi, ateşkesin sürdürülebilirliğine tehdit olarak görülüyor. Refah, İsrail güçlerine karşı en az iki saldırıya tanık oldu. Hamas olaya müdahil olduğunu reddederken, İsrail onlarca Filistinlinin ölümüne yol açan saldırılarla misillemede bulundu.

Bu arada ABD, BM Güvenlik Konseyi'ne, Başkan Donald Trump'ın Gazze barış planını desteklemeyi amaçlayan bir karar tasarısı sundu. ABD misyonunun bir sözcüsü yaptığı açıklamada, Büyükelçi Mike Waltz'un öneriyi Konsey'in seçilmiş on üyesine ve birkaç bölgesel ortağa sunduğunu belirtti.

Ayrıca İsrail, "silah kaçakçılığını" önlemek amacıyla Mısır sınırında kapalı bir askeri bölge kurulacağını resmen duyurdu ve bu durum, iki ülke arasındaki artan gerilim konusunda yeni endişelere yol açtı.