Viyana’da İran nükleer anlaşması müzakereleri sürüyor

Tahran yönetimi, Çin ve Rusya ile müzakerelerin seyrini görüştü

AB temsilcisi Enrique Mora ve İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Coburg oteline girerken. (AFP)
AB temsilcisi Enrique Mora ve İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Coburg oteline girerken. (AFP)
TT

Viyana’da İran nükleer anlaşması müzakereleri sürüyor

AB temsilcisi Enrique Mora ve İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Coburg oteline girerken. (AFP)
AB temsilcisi Enrique Mora ve İran Başmüzakerecisi Ali Bakıri Coburg oteline girerken. (AFP)

İran ‘2015 nükleer anlaşmasının’ yeniden canlandırılması için Avusturya'nın başkenti Viyana'da gerçekleştirilen görüşmelerin 8. turu, 10 günlük aradan sonra dün kaldığı yerden devam etti.  
Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan İran nükleer anlaşmasının yeniden canlandırılması, İran’ın nükleer faaliyetlerini 2015’de imzalanan anlaşmanın belirlediği sınırlara çekmesi, ABD’nin anlaşmaya dönüşü ve Tahran’a uyguladığı yaptırımları kaldırması için görüşmeler ‘uzmanlar grubu’ ve heyet başkanları düzeyinde sürüyor. 
 Diplomatik kaynaklardan alınan bilgiye göre dün Viyana’daki Coburg otelinde yapılan oturumlarda, İran’ın talep ettiği güvenceler ve yaptırımların kaldırılması gibi ihtilaflı meselelerde herhangi bir ilerleme kaydedilemedi. Avrupa Birliği’nin müzakerelerden sorumlu en üst düzey yetkilisi Enrique Mora, Rusya, Çin, Birleşik Krallık, Fransa ve Almanya temsilcileriyle ayrı ayrı görüşerek, son aşamalar hakkında istişarelerde bulundu.  
Mora ayrıca İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Ali Bakıri ile ikili bir görüşme gerçekleştirdi. Reuters haber ajansına bilgi veren kaynaklar, Enrique Mora’nın görüşmelerin ardından ABD heyeti ile bir araya gelerek, ülkelerin siyasi pozisyonlarını aktardığını bildirdi.  

Rusya ve Çin temasları
İran müzakere heyeti Tahran'dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra, İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şamhani Twitter’dan yaptığı açıklamada: “ABD’nin mevcut yönetimi şu ana kadar boş vaatlerde bulunarak, Trump’ın zorba azami baskı anlayışıyla ulaşamadığı hedeflerine varmaya çabaladı. Washington kendini illüzyonlarından kurtarmadığı sürece anlaşma zemini sağlanamayacaktır” ifadelerini kullandı.
Şamhani önceki gün ise ‘’Azami baskıyı temsil eden yaptırımların kaldırılmadığı bir anlaşma, ülke ekonomisini olumsuz etkileyeceğinden iyi bir anlaşma sayılamayacaktır’’ demişti.  
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile yaptığı telefon görüşmesinde, Viyana'da devam eden müzakerelerle ilgili gelişmeleri ele aldı.  
Rus dışişlerinden yapılan açıklamada, bakanların görüşmede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan ortak eylem planının hızla canlandırılmasına vurgu yaptıkları belirtildi.  
Emir Abdullahiyan ayrıca Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile de aynı bağlamda bir görüşme yaptı.
Şarku’l Avsat’ın İran resmi haber ajansı ISNA’dan aktardığı habere göre Abdullahiyan’ın Çinli mevkidaşına şunları söylediğini aktardı: “Batı tarafı, yaptırımların kaldırılması hususunda ciddi ve etkili kararlar almalı ve önceki ABD yönetiminin başarısız politikasından vazgeçtiklerini göstermelidir. Bu da ancak, nükleer anlaşmaya aykırı tüm yaptırımların kapsamlı bir şekilde kaldırılarak, güvencelerin verildiği ciddi adımlar atılarak sağlanabilir”.

Son haftalar
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Fransız haber ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada “Görüşmelerde, bir anlaşmaya varmanın acil ve zorunlu olduğu bir aşamaya gelindiğini” söyledi.
Price: “Ufukta, tüm tarafların temel endişelerini ele alan bir anlaşma belirmiş durumda, ancak önümüzdeki haftalarda anlaşma sağlanamazsa, 2015’te imzalanan nükleer anlaşmaya dönmemiz imkânsız olacaktır” diye konuştu.  
Ned Price geçen hafta basına yaptığı açıklamada, anlaşma sağlanabilmesi için sadece birkaç hafta süre kaldığını vurgulamış, “Uzun zamandır İran’la doğrudan müzakere yapılmasının faydalı olacağını düşünüyoruz, ancak görüşmeler Tahran’ın isteği doğrultusunda dolaylı olmaya devam edecek, ABD heyeti İran heyetiyle hiçbir doğrudan toplantı gerçekleştirmedi” ifadelerini kullanmıştı.
ABD Başkanı Donald Trump 2018’de tek taraflı olarak ‘2015 nükleer anlaşmasından’ çekilmişti.
Trump, İran’ın bölgesel yayılmacı faaliyetlerinin ve balistik füze programının kısıtlanmasını da içeren yeni bir anlaşma yapılması gerektiğini savunmaktaydı.
Batılı uzmanlar, ABD’nin çekilmesinin ardından, İran’ın 2015 nükleer anlaşmasındaki taahhütlerini terk ederek uranyum zenginleştirme seviyesini arttırdığını ve haftalar içinde nükleer silah yakıtı üretebileceğini tahmin ediyor.  
Almanya Başbakanı Olaf Scholz Washington Post gazetesine verdiği demeçte, ‘’İran’a, erteleme ya da oyalama değil, karar verme zamanının geldiğine dair net bir mesaj verdik. Umarım İranlılar bu fırsatı değerlendirir.’’ dedi.  
BM Viyana Ofisi Nezdinde Daimi Temsilcisi Büyükelçi Mihail Ulyano Kommersant gazetesine yaptığı açıklamada, yirmi sayfalık bir ‘sonuç bildirgesi taslağı’ hazırlandığını, ancak hala çözülmesi gereken birkaç kritik noktanın olduğunu söyledi.
İran Devrim Muhafızları'yla bağlantılı Civan gazetesinde yayınlanan haberde, nükleer müzakerenin canlandırılması için ABD’nin siyasi bir karar alması gerektiği vurgulandı.  
Müzakerelerde yer alan bir kaynağa dayandırılan haberde, tarafların son taslağın hazırlanması noktasında önemli ilerlemeler kaydettiği, ancak yaptırımların kaldırılması ve İran’ın istediği güvencelerin verilmesini sağlayacak siyasi bir karar alınması durumunda anlaşmaya varılabileceği belirtildi.



İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
TT

İran'da iki halef seçimi krizi: Ilımlılık ve aşırılık oyunu

Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)
Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor (Reuters)

Refik Huri

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölmesi, İran'ı kritik bir dönemde iki halef kriziyle karşı karşıya bıraktı; birincisi zamanından önce gelen cumhurbaşkanının halefi krizi. İkincisi,1979'da İslam Devrimi'nin fitilini ateşleyen İmam Humeyni’den çok daha uzun süre hüküm süren Dini Lider Ali Hamaney'in sağlık durumu sebebiyle zamanı yaklaşan halefini seçme krizi. Hamaney'in halefinin radikal bir din adamı olacağı kesin ve Reisi öne çıkan bir adaydı. Hem Dini Lider hem de Dini Lider’in istediği seçeneğe oy veren Uzmanlar Konseyi çevresinde önemli bir seçenekti. Reisi'nin halefi konusu ise görünürde Reisi, Ahmedinejad ve Hatemi gibi aşırı muhafazakâr veya Rafsancani ve Ruhani gibi reformcu ve ılımlı bir figür olacak din adamı ya da eski Devrim Muhafızları subayı seçeneklerine açık görünüyor.

Sistemin gerçek hesapları arasında hiçbir fark yok. Zira gerçek güç, “ilahi meşruiyete” sahip olan, kayıp ve beklenen “zamanın sahibinin” vekili olan Dini Liderin elinde. Herhangi bir dini rejim gibi, gittikçe daha da aşırılaşma yönünde ilerlemeye mahkûm bir rejimde, Dini Liderin aşırı muhafazakâr olması doğal. Teorik olarak “halk meşruiyetini” temsil eden cumhurbaşkanlığı makamı için muhafazakâr ya da ılımlı adayları seçen de odur. Seçimler, ister iç koşullar isterse dış ilişkilerin görünen yönü olsun, rejimin her aşamadaki ihtiyaçlarına bağlıdır. Dünyada İran’daki “reformcu akımın” başarısı üzerine oynanan bahisler bağlamında yapılan eski ve yeni tartışmalar ise bir nevi kendini kandırmadır. Dini Liderin iradesi olmadan hiçbir reformcu iktidara ulaşamaz. Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi, Hasan Ruhani ve onlardan önce İmam Humeyni'nin ölümünden sonra arkadaşı Ali Hamaney'in Dini Lider konumuna gelmesinde önemli rol oynayan Haşimi Rafsancani'de olduğu gibi, iktidara gelip çizilen kırmızı çizgileri aşmaya çalışan herhangi bir reformcu figür izolasyona mahkumdur.

Hamaney, "bugün ülkenin asıl meselesinin ekonomi ve temel zayıf noktasının da ekonomik mesele" olduğunu düşünüyorsa, Reisi'nin halefi ekonomiye odaklanacak, insanları ekonomik durumdan ve uygulanan sosyal kısıtlamaların sertliğinden kaynaklanan toplumsal memnuniyetsizliklerini azaltmaya ikna edecek ılımlı bir şahsiyet olabilir. Ama bunun aksini düşünenler de var. Bunlara göre Reisi'nin Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Katar ve diğerlerine açılma konusunda yaptıkları, ancak ılımlı bir cumhurbaşkanının aksine sorgulanmadan esneklik gösterebilecek katı görüşlü bir cumhurbaşkanı tarafından yapılabilirdi. Pratik olarak Hamaney'in elinde olan anahtar, adayları eleyen ve Reisi'nin aday gösterilmesi sırasında kazanacağı korkusuyla Ali Laricani’nin yarış dışı bırakılmasında olduğu gibi, seçilen adaya tehdit oluşturanların adaylığını önleyen Anayasa Koruma Konseyi'ne ödünç olarak veriliyor. Konsey, eski cumhurbaşkanı Ruhani’nin bile, uzun süredir üyesi olmasına rağmen Uzmanlar Konseyi'ne aday olmaya uygun olmadığına karar vermişti. Bunun nedeni, İmam Humeyni'nin en başından beri İslam Cumhuriyeti'nin en yüksek önceliklerini belirlemiş olmasıdır ve bunlardan en öne çıkanları iki tanedir. Birincisi, "İslam hükümeti velayet ile imanın ikizidir ve düzeni sağlamak bir görev borcudur." İkincisi ise "devrimi ihraç etmek, çünkü rejim kapalı bir ortamda kalırsa kesinlikle yenilgi ile yüzleşecektir." Arap ülkelerindeki Şii milis gruplara “yatırım” yapılması ve Filistin kartına sahip olunmaya çalışılması da bundandır. Bunun hiçbir bölgesel güçte daha önce görülmemiş pratik uygulaması ise Lübnan'da Hizbullah, Irak’ta Haşdi Şabi, özellikle de Hizbullah Tugayları, Seyyid el-Şuhada Tugayı, Kays el-Hazali hareketi, Suriye'de Afganlardan oluşan Fatimiyyun Tugayı ile Pakistanlılardan oluşan Zeynebiyyun Tugayı gibi silahlı mezhepçi ideolojik grupların kurulması, Yemen’de Ensarullah (Husiler), Gazze’de Hamas ve İslami Cihat’ın desteklenmesidir. İran'ın hiçbir şey yapmadan kazanmasını sağlayan da budur. Vekalet ile kazanıyor, vekalet ile savaşıyor ve vekalet ile anlaşıyor. Brookings Enstitüsü Başkan Yardımcısı ve Dış Politika Programı Direktörü Susan Maloney'nin söylediği gibi, Tahran'ın bölgede bahse girdiği şey bir kaos sistemidir. Maloney İran'ın stratejisini "güçlü düşmanlarına, özellikle de ABD'ye karşı avantaj elde etmenin ekonomik açıdan ucuz bir yolu olarak, asimetrik savaşa yatırım yapmak" olarak tanımlıyor. Sahne çok çelişkili ve Sovyetler Birliği'nde yaşanan ve onun çöküşüne yol açan duruma benziyor; içeride ekonomik zayıflık, dışarıda güçlü nüfuz ve büyük harcamaların yapıldığı askeri güç. Hamaney'in 2003'te İran penceresinden gördüğü kadarıyla bölgedeki sahne şöyleydi; “Washington yeni bir Ortadoğu yaratma konusunda tamamen başarısız oldu. Bölgenin jeopolitik haritasının köklü bir değişim içinde olduğu doğru ama bu ABD'nin değil, direniş cephesinin yararına bir değişim. Evet, Batı Asya'nın jeopolitik haritası değişti ama direnişin lehine olacak şekilde değişti.” Dahili sahneye gelince, zorlu ekonomik durumdan duyulan memnuniyetsizlik nedeniyle halk seçimlere katılma konusunda isteksiz. Kadınlara başörtüsünün dayatılmasına, sosyal davranışlar ve giyim üzerindeki kısıtlamaların sıkılaştırılmasına karşı gösteriler düzenleniyor. Son parlamento seçimlerine seçmenlerin ancak yüzde 41'i katıldı. Başkent Tahran'da bu oran yüzde 19'du.Türk analist Murat Yetkin, "İran rejimi uzun menzilli füzeler üretebiliyor ama Cumhurbaşkanı Reisi'nin uçağının yerini tam olarak belirleyemiyor" derken abartmıyordu. Aslında İran'ın uçağın düşüşüne ilişkin hikayesi hâlâ eksik. Dahası kazanın gerçek nedenleri, teknik neden veya sisten mi kaynaklandığı, yoksa sabotaj sonucu mu olduğu gibi sorular cevapsız kalacak kadar boşluklarla dolu. Resim net değil; cumhurbaşkanının uçağı düşerken kendisine eşlik eden iki uçak Tebriz'e dönüş yolculuğuna nasıl devam edebildi? Reisi'nin dini lider konumuna gelmesini engellemek için biri bir komplo mu kurdu? Cenaze törenlerinde Şiiliğin abartılı tezahürleri, soruları gülünç hale getirmeye yönelik bir çaba mıydı?

Totaliter rejimlerde gerçeği bilmek zordur. Ancak içeride baskı ve disipline, bölgede ise kaosa bel bağlayan İslami rejim, din adamları ve Devrim Muhafızları arasında karma bir rejim haline geldi. Devrim Muhafızları, Reisi'nin halefinin seçiminde önemli, Hamaney'in halefinin seçiminde ise daha büyük bir rol oynuyor.