SARS-CoV-2’ye karşı bağışıklığın güvenliğini artıran burun spreyi geliştirildi

Sprey fareler üzerinde başarılı bir şekilde test edildi.

Dün Berlin'de aşı kampanyasının bir parçası (Reuters)
Dün Berlin'de aşı kampanyasının bir parçası (Reuters)
TT

SARS-CoV-2’ye karşı bağışıklığın güvenliğini artıran burun spreyi geliştirildi

Dün Berlin'de aşı kampanyasının bir parçası (Reuters)
Dün Berlin'de aşı kampanyasının bir parçası (Reuters)

Pfizer-BioNTech ve Moderna gibi mesajcı RNA (mRNA) teknolojisine sahip, kullanımına hazır aşılara, Çin’in Wuhan şehrinde, Kovid-19 hastalığına neden olan SARS-CoV-2 virüsünün ortaya çıkmasının üzerinden bir yıldan az bir süre geçmişken ulaşıldı. Yapılan çalışmalarda, onlarca yıllık araştırmaya dayanan mRNA teknolojisinin, Kovid-19 sebebiyle ciddi semptomlu hastalık ve can kayıplarını önlemede son derece güvenli ve etkili olduğu kanıtlandı.
Bununla birlikte bilim insanları artık Kovid-19 aşılarının etkinliğinin, ikinci dozun uygulanmasından sonraki aylarda azalmaya başladığını ve bu durumun üçüncü doz aşının sağladığı ek korumayı gerektirdiğini ortaya çıkardılar. Yale Üniversitesi Howard Hughes Tıp Enstitüsü’nden bir araştırma ekibinin ele aldığı çalışmada bu soruna yönelik bir çözüm bulunması için önemli bir adım atıldı. Yeni bir burun spreyi aşısı geliştirdi.
Sprey şeklindeki yeni aşı, virüsün yüzeyinde bulunan ve ünlü şeklini veren spike proteinden yapıldı. Araştırmacılar bu spreyi aşının ikinci dozu olarak uyguladılar. Araştırmacılar spreyi test etti ve bulgularını geçtiğimiz günlerde, henüz hakem onayından geçmemiş makalelerin erişime açıldığı bioRxiv sitesinde yayımladı. Söz konusu spreyin uygulama stratejisi, bağışıklık sisteminin SARS-CoV-2 virüsünü tanımaya hazırlamak için ilk doz olarak mRNA aşısının kullanılması sonrasında virüsün vücuda giriş yaptığı bölgelerde bağışıklık güvenliğini artıracak bir temel uygulamaya dayanıyor.
Yale Üniversitesi Howard Hughes Tıp Enstitüsü’nde araştırmacı olarak görev yapan, çalışmanın baş araştırmacısı Akiko Iwasaki, çalışmanın yayınlanması ile eş zamanlı olarak enstitünün internet sitesinde dün yayınlanan raporda şunları söyledi:
“Burun spreyi, mRNA aşılarının sağladığı kapsamlı bağışıklık türünü hedeflemek yerine, burnu ve akciğerleri kaplayan nemli ve mukus üreten dokuları hedef alıyor. Dolayısıyla burun spreyi şeklindeki aşı, uygulanan aşılar veya atlatılan enfeksiyon sonrası  kazanılan bağışıklık hafızası hücrelerine sahip kişilerde, virüsün vücuda girdiği noktalarda bağışıklık güvenliğini artırabiliyor. Bu durum adeta kapıda bekleyen bir koruma görevlisine benziyor. Kapıdaki korumalar virüs vücutta çoğalmaya başlamadan olası bir viral istilayı bertaraf edebiliyor. Böylece bu uygulama, bireyin enfekte olmasını durduruyor ve virüsün başkalarına bulaşmasını önlüyor.”
Araştırma ekibi, burun spreyini laboratuvar fareleri üzerinde test etti. Sprey verilen farelerde, virüsün vücuda ve akciğerlere girmek için kullandığı burun boşluğunda bağışıklık koruması başarıyla sağlandığı gözlemlendi. Sadece aşıların uygulandığı diğer bir fare grubu ise bağışıklık korumasını kaybetti.
Burun spreyi yoluyla antiviral aşıların geliştirilmesi yeni bir gelişme değil. Ancak SARS-CoV-2’ye karşı geliştirilen yeni aşı, influenzaya karşı koruma sağlamak için geliştirilen FluMist aşısınndaki bazı sorunları taşımıyor.
En ünlü burun spreyi aşısı olan FluMist, bağışıklık sağlamak için güçsüzleştirilmiş virüsleri kullanıyor. Ancak herkes için uygun olmayan bu sprey, sadece 2 ila 49 yaş arasındaki kişiler için onayladı. Aynı zamanda canlı virüslerin kullanılmış olması sebebiyle bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerde kullanımı da mümkün olmuyor. Burun spreyi olarak kullanılan Kovid-19 aşısında ise bu sorun meydana gelmiyor. Zira sprey  içeriği canlı bir virüsten değil, virüsün spike proteinden geliştirildi.
Flumist’in aksine, Kovid-19 karşıtı burun spreyi kendi başına çalışmıyor. Bağışıklık sistemini virüsü tanımaya hazırlamak için önce bir aşı uygulanması gerekiyor.
Akiko Iwasaki spreyin uygulanmasının, mukoza zarlarında koruma sağlamak üzere antikorları ve koruyucu bağışıklık hücreleri harekete geçireceğini ve bu bağışıklık hücrelerinin adeta bir ‘ninja’ gibi bekleyeceklerini söyledi. Iwasaki bağışıklık hücreleri ile ilgili olarak şunları söyledi:
“Neye bakacaklarını biliyorlar. Çünkü bunu daha önce geleneksel yollarla enjekte edilen aşıların ilk dozunun uygulanmasının ardından gördüler.”
Araştırmacı, sadece enjeksiyon yoluyla aşı olan farelerin yaklaşık yüzde 80’inin koronavirüse maruz kaldıktan sonraki iki hafta içerisinde öldüğünü, buna karşılık enjekte edilen bir doz aşıdan sonra burun spreyi uygulanan tüm farelerin hayatta kaldığını açıkladılar. Ayrıca hayatta kalan farelerin akciğerlerinin de son derece temiz olduğuna dikkat çektiler. Araştırmacılar şimdi insanlarda klinik deneylerin başlamasına hazırlık olarak yeni spreyi büyük hayvanlar üzerinde test etmeye hazırlanıyorlar.



1400 yıllık altın kuzgun başı keşfedildi: İnanılmaz bir şey

(Minelab Metal Detectors/Facebook)
(Minelab Metal Detectors/Facebook)
TT

1400 yıllık altın kuzgun başı keşfedildi: İnanılmaz bir şey

(Minelab Metal Detectors/Facebook)
(Minelab Metal Detectors/Facebook)

İngiltere'nin güneybatısındaki Wiltshire'da metal dedektörü kullanan kişiler, yaklaşık 1400 yıl öncesine ait Anglosakson döneminden kalma altın ve lal taşından nadir bir kuzgun başı buldu.

Ayrıca küçük boncuklar ve üçgen lal taşlarıyla süslenmiş altın bir halka veya yüzük de keşfettiler.

Yaklaşık 60 gram ağırlığındaki kuzgun başı, çarpıcı bir lal taşı göz ve "tüylü" kısımlarının hatlarını çizen minik altın kürelerden oluşuyor.

Eserleri ocak ayında bulan iki dedektörcüden biri Paul Gould, bunların MS 7. yüzyıl Anglosakson dönemine tarihlendirildiğini söylüyor.

Kuzgun başının neyi temsil ettiği net değil ancak daha önceki araştırmalar, Cermen ve Viking çağlarında İskandinav tanrısı Odin'le bağlantılı şekilde karanlığı ve ölümü sembolize ettiğini gösteriyor.

Diğer dedektörcü Chris Phillips "Bu hayatta bir kez yapılacak bir keşif: Paul ve ben Sakson altınını keşfettik" diyor. 

İnanılmaz bir şey. Biraz duygusalım.

Ender nesneler halihazırda British Museum'daki uzmanlar tarafından temizlenip işlemden geçiriliyor.

Kuzgun başının sağ tarafında lal taşı bir gözün eksik olduğu tespit edildi ve içinden çıkarılan pislik, başka bir esere takılmış olabilecek küçük iğneleri gözler önüne serdi.

Phillips, uzmanlara atıfla kuzgun başının bir zamanlar bir boynuzdan yapılmış bir kadehin ucuna takılmış olabileceğini söyleyerek "hiçbir şeyin buna benzemediğini" ekliyor.

"Diğer taraf ya hasar görmüş gibi görünüyor ya da bu şekilde olması gerekiyor" ifadelerini kullanıyor.

Parıltılı, yanardöner görünümünü hâlâ koruyor.

Diğer altın ve lal taşı eserin ayrı bir mücevher mi yoksa daha büyük bir mücevherin parçası mı olduğu sorusu da cevapsız.

"Bunun bir yüzüğün parçası mı yoksa başka bir şeyin parçası mı olduğundan emin değiliz, belki de boynuzdan yapılan kadehe takılıydı" diyen Phillips, tüm lal taşlarının sağlam olduğunu da ekliyor.

Bu eserleri tam olarak kimin yaptığı belirsiz olsa da uzmanlar, Anglosakson ya da İskandinav kökenlerine uyduklarını söylüyor.

Daha önce Sutton Hoo ve Staffordshire istiflerinde de bulunan bunun gibi kuş benzeri mücevher parçalarının üzerinde, belirgin lal taşı kakmalı gözler ve gaga şekilleri vardı.

LiveScience'a göre Phillips, "Bölgede yapılacak sonraki araştırmalarda yer almayı umuyoruz ve tüm doğru prosedürleri uygulayarak keşif yapmaya devam edeceğiz" diyor.

Organizatörlerin alandaki metal dedektör çalışmalarını durdurduğu ve Wiltshire'ın irtibat görevlisini bilgilendirdiği bildirildi.

Independent Türkçe