Diyab, Cumhurbaşkanı Avn’ı ‘deniz sınırlarından’ taviz vermekle suçladı

Eski Lübnan Başbakanı Hassan Diyab. (Reuters)
Eski Lübnan Başbakanı Hassan Diyab. (Reuters)
TT

Diyab, Cumhurbaşkanı Avn’ı ‘deniz sınırlarından’ taviz vermekle suçladı

Eski Lübnan Başbakanı Hassan Diyab. (Reuters)
Eski Lübnan Başbakanı Hassan Diyab. (Reuters)

Eski Lübnan Başbakanı Hassan Diyab, Lübnan ve İsrail arasındaki deniz sınırı anlaşmazlığını çözümü için yürütülen müzakerelerde hükümetinin teklif ettiği pozisyondan taviz verilmesine tepki gösterdi.
Diyab, Cumhurbaşkanı Mişel Avn’ı ‘işgalci İsrail’in sınır dayatmasına boyun eğmek ve milli servetten taviz vermekle’ suçladı.  
Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn, geçtiğimiz günlerde 29’uncu deniz sınırı hattının Lübnan’ın mutlak bir hakkı değil müzakere hattı olduğunu, Lübnan’ın mutlak hakkının 23’üncü deniz sınırı hattından başladığını açıklamıştı. Hükümetin belirlediği pozisyonun değişmesi anlamına gelen bu karar ülkede tartışmalara neden oldu.
Lübnan’ın İsrail ile BM aracılığıyla gerçekleştirdiği dolaylı müzakerelerdeki heyetin başkanı Bessam Yasin konuya dair şu değerlendirmede bulundu:
“Cumhurbaşkanı bize müzakerelerimizde deniz sınırımızı Ra’s en-Nakura'yı (Lübnan- İsrail kara sınırı) temel alarak gözeterek, yani 23’üncü hat üzerinden belirlememiz yönünde talimat vermişti. İşgal altındaki Filistin’e ait kıyı adaların içinde yer aldığı 29’uncu bölgeye yönelik muhtemel bir etkiyi hesaba katmadan orta hattı gözetecektik.”
Lübnan, Birleşmiş Milletler’e 2010 yılında deniz sınırlarının 23üncü hat doğrultusunda oluşturulduğunu bildirmişti. 23’üncü hat dikkate alındığında, Lübnan ile İsrail arasında yaklaşık 860 kilometrekarelik deniz sahası anlaşmazlığı bulunuyordu. ABD, 2012 yılında Lübnan ve İsrail arasındaki deniz sınırı anlaşmazlığını çözmek için bir teklif sundu. Teklife göre 23’üncü bölgenin yaklaşık 500 kilometrekaresi Lübnan'a, 360 kilometrekaresi ise İsrail'e verilecekti. Ancak Lübnan teklifi kabul etmedi. ABD 14 Ekim 2020'de yeniden arabulucu rolü üstlendi. Lübnan heyeti söz konusu tarihte Filistin adalarını da içine alan 29’uncu bölgeyi deniz sınırı olarak belirlediklerini açıkladı. Bu durumda İsrail ile olan (münhasır ekonomik bölge bağlamında) deniz sahası anlaşmazlığı 2290 kilometrekareye çıkmış oldu.
Dönemin Başbakanı Hassan Diyab 29. Hattın dikkate alındığı bir teklif hazırlayarak Cumhurbaşkanı Avn’a sundu. Ancak Mişel Avn bu teklifi imzalamadı. Geçtiğimiz günlerde de 23’üncü hattın Lübnan’ın deniz sınırı olduğunu ve 29’uncu hat üzerinde müzakereler yapılabileceğini bildirdi. 
Dün yaptığı açıklamada işgal altındaki Filistin toprakları dikkate alınmadan deniz sınırının belirlenmesinin acı verici olarak niteleyen Diyab sözlerini şöyle sürdürdü:
“Daha acı olan ise vatanın çıkarlarını düşünmesi gereken devletin, işgalci İsrail’in sınır dayatmasına boyun eğmesi ve milli servetimizden ödün vermesidir. Lübnan askeri heyeti deniz sınırının belirlenmesinde büyük emek harcadı. Bu şekilde hakkımız olan münhasır ekonomik bölgeye kavuşacaktık.”
Diyab başbakan olduğu dönemde, uzmanların raporlarını dikkatle incelediğini, ikna olarak İsrail ile ‘münhasır ekonomik bölge’ sınırlarını belirlemede 29’uncu hattın dikkate alınmasını içeren karar tasarısını imzaladığını ancak tasarının cumhurbaşkanı tarafından reddedildiğini söyledi.  
Diyab açıklamasının sonunda şu ifadeleri kullandı:
“Vatanın çıkarlarından taviz verilmesi dolayısıyla üzüntü içindeyim. 29’uncu hattın münhasır ekonomik bölge için temel teşkil edilmesi için ilgilileri teyakkuz halinde olmaya davet ediyorum. Aksi takdirde tarih bizi affetmeyecektir.”  



Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
TT

Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)

Her türden siyasi güç, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın kendisini bir kez daha Taif Anlaşması şemsiyesi altında konumlandırdığını yinelemesiyle uğraşıyor. Çünkü Kasım, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmasına hazırlık olarak İsrail'in girdiği bölgelerden çekilmesiyle birlikte Güney Lübnan'a sükunetin geri dönmesinden sonraki aşamaya yaklaşımında yol haritasının ana başlıklarını tanımlayarak ABD'nin ateşkese ulaşma vaatlerinin önüne geçmek istedi.

Siyasi kaynakların Şarku’l Avsat'a aktardığına göre Kasım'ın ateşkes sonrası sahneye yaklaşımında tanımladığı maddeler, Hizbullah'ın yönelimlerine Lübnanlılığı siyasi faaliyette bulunma noktasına kadar ekleme arzusuna işaret ediyor. Buna karşılık, Lübnanlılar arasında bölünmeye neden olan tek taraflı Gazze Şeridi'ni destekleme kararının yol açtığı tepkilere ilişkin değerlendirmeleri ışığında bölgede olup bitenlerle ilgilenme düzeyi azalıyor.

Kaynaklar, Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ni destekleme kararının dayattığı gerçekleri görmezden gelemeyeceğine inanıyor. Bunların başında direniş eksenindeki müttefiklerinin desteğinden yoksun olması geliyor. Bu çatışmada Hizbullah neredeyse tek başınaydı. Hizbullah'ın Meclis Başkanı Nebih Berri'ye Amerikalı arabulucu Amos Hochstein ile müzakere yetkisi vermesi ve güneyi sükûnete kavuşturacak bir taslak üzerinde anlaşmaya varmaları, kaçınılmaz olarak Gazze Şeridi ve Güney Lübnan cephelerini birbirine bağlayacak ve Hamas'ı destekleyecek bir taslağa yer olmadığı anlamına geliyor.

Hizbullah'ın geri çekilişi

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın taslağa itiraz etmemesinin, Litani'nin güneyindeki konuşlanma alanını boşaltmayı ve geri çekilmeyi zımnen kabul ettiği anlamına geldiğine işaret ediyor. Buna ek olarak, Ağustos 2006'da 1701 sayılı kararın kabul edilmesinden bu yana yürürlükte olan angajman kuralları ve bu kuralların uygulanmasını kontrol altında tutan terör dengesi de iptal edilmiş oldu.

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın içe çekilmekten başka çaresi olmadığını ve şu ana kadar elde edilenlerin ABD'nin vaatlerine bağlı bir ateşkese varmakla sınırlı kaldığını söylüyor. Lübnan-Suriye sınırı, ordunun Refik Hariri Uluslararası Havaalanı'nda uyguladığı modele uygun olarak kontrol edilmesine ve Lübnan'a ve Lübnan'dan her türlü kaçakçılığın önlenmesine karar verilmesinin ardından artık Hizbullah'a silah sevkiyatına açık değil. Diğer yandan Suriye rejimi, uluslararası toplumla ilişkilerini düzeltmek ve ABD'nin Sezar Yasası kapsamında kendisine uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını sağlamak amacıyla bu eksenden çekildiği için direniş ekseni aktif bir varlık gösteremedi.

Laricani

Bu bağlamda kaynaklar, İran Dini Lideri’nin kıdemli danışmanı Ali Laricani'nin Beyrut ziyareti sırasında kendisiyle görüşen direniş ekseninden bir heyete söyledikleri üzerinde duruyor: “İran Lübnan'a yardım ulaştırmak istiyor, ancak kara, deniz ve havadan bize uygulanan abluka yardım göndermemizi engelliyor. Yeniden inşada ortak olduğumuzu vurgulamaktan başka çaremiz yok.”

Hizbullah'ın Lübnan'ı güvenli bir liman haline getiren Taif Anlaşması'na katılmasının, direniş ekseninin yanında yer alması nedeniyle bozulan Lübnan-Arap ilişkilerinin düzeltilmesi ve Lübnan'ın bölgede yaşanan çatışmalardan uzak tutulması yerine mesajların verildiği bir platform haline getirilmesi bağlamında eleştirel bir gözden geçirme olup olmadığı soruluyor. İsrail geniş alanları tahrip etmeye devam ederken ateşkesi kabul etmekteki isteksizliğine rağmen ateşkese varmaktan başka çaresi olmadığına mı ikna oldu? Bu da Amerikan vaatlerinin akıbeti sorusuna kapı açıyor. Peki savaşın sona erdiğini ilan etmek için doğru zamanı seçmek Tel Aviv'in mi elinde?

Taif Anlaşması çatısı altında konumlanma

Kaynaklar, Berri'nin Hizbullah’a, içe dönmesi ve kendisini Taif Anlaşması çatısı altında konumlandırması tavsiyesinde bulunma rolünü de göz ardı etmedi. Özellikle de uluslararası toplum tüm bileşenleriyle muhalefete Lübnan'ın birikmiş krizlerinden kurtulması için iş birliği yapması yönünde el uzatmasını tavsiye ederken…

Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne verdiği destekle aynı döneme denk gelen gelişmelere karşı temkinli olduğunu söyleyen kaynaklar, Hizbullah’ın İran'ın müdahalesine oynadığı bahsin yanlış olduğu gerçeği ışığında hesaplarını yeniden gözden geçirmeye karar verip vermediğini soruyor. İran, bölgedeki konumunun zayıflaması ihtimalini göz önünde bulundurarak rejimi korumak ve muhafaza etmekle ilgileniyor.

Dolayısıyla Hizbullah'ın Taif Anlaşması’nı restore etme kararı, kaynaklara göre sahip olduğu artı gücün siyasi denklemde harcanmayacağını anladıktan sonra Lübnan'ı kurtarmak için çözüm arayışında siyasi harekete katılmaya istekli olduğu anlamına geliyor. Ateşkes sağlanır sağlanmaz ülkenin yeni bir siyasi aşamaya girmeye hazır olmasıyla birlikte, 1701 sayılı kararın uygulanması için üzerinde anlaşmaya varılanları hayata geçirmeyi üstlenecek cumhurbaşkanının seçilmesine öncelik verecek şekilde, başta muhalefet olmak üzere ülkedeki ortaklarıyla iletişime geçecek kanalların aranmasına ihtiyaç var.

Bu nedenle, Kasım'ın Hizbullah'ı yeni bir siyasi aşamaya taşımaya hazırlanırken çizdiği yol haritasına muhalefetten ya da merkezcilerden gelebilecek tepkilere yer açmak için sabırlı olmak gerekiyor. Bunun için de muhaliflerine kabadayılık taslamaması, cumhurbaşkanının seçimini durgunluktan çıkarmak ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasını tamamlamak için açık, esnek ve gerçekçi olması gerekiyor. Bunun karşılığında da kendisine aynı şekilde davranılmalı ve Gazze Şeridi'ni destekleme tekelinden önceki gücünün artık geçmişteki gibi olmadığı bahanesiyle ülkenin kurumlarını restore etme konusunda kendisini zayıflatmak istediklerini düşündürecek şekilde hareket edilmemelidir. Öyle ki İran'ın etkisinin azalması, direniş ekseninin vurucu gücünü oluşturan ve bölgedeki en güçlü kolu olduğu için Hizbullah'a destek sağlamada mütevazı sınırlarda bile olsa bir rol oynamayan arenaların birliğinin etkisizliği ile bağlantılı olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla, devlet projesine yeniden kazandırmak için İran'ı kucaklamaya ihtiyaç var.