Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi, Şarku’l Avsat’a konuştu: Arap anlaşmazlıkları, dış müdahale için verimli bir ortam oluşturuyor

Başkan Usumi, Libya krizinin, parlamento oturumlarının başlıca gündem maddeleri arasında olduğunu söyledi.

Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi
Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi
TT

Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi, Şarku’l Avsat’a konuştu: Arap anlaşmazlıkları, dış müdahale için verimli bir ortam oluşturuyor

Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi
Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi

Arap Parlamentosu, Arap konseyleri ve parlamentolarının başkanları bu yıl 19 Şubat’ta Kahire’deki Arap Birliği Genel Sekreterliği’nde dördüncü konferanslarını düzenleyecekler. Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda konferansta Arap dünyasında güvenliğin ve istikrarın nasıl sağlanacağına dair kapsamlı bir belge yayınlamasının beklendiğini söyledi. Asumi, “Bu belge, Arap dünyasının her alanda karşılaştığı zorlukları kapsayacak. Belgenin konferansta onaylanmasının ardından Cezayir’deki bir sonraki Arap zirvesinde sunulması planlanıyor” dedi.
Usumi ayrıca Arap Parlamentosu’nun Arap ülkeleri arasında ekonomik entegrasyonu teşvik etmek için Arap İdari Kalkınma Teşkilatı ile ortaklaşa şekilde Mısır’da gerçekleştirilecek ‘iç ticaret ve kamu ve özel sektörün rolü’ başlığı altında bir forum düzenleme sürecinde olduğu bilgisini de verdi.
Arap Parlamentosu Başkanı Adil Abdurrahman el-Usumi, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Arap dünyasında yaşanan son gelişmelerden ekonomik entegrasyona, Yamen’de darbeci Husilerle mücadeleden Libya’da yaşanan krize kadar birçok başlıkta merak edilen soruları yanıtladı.

-Arap Parlamentosu’nun Arap coğrafyasındaki anlaşmazlıklarını gidermeye yönelik çabaları nelerdir? Özellikle Arap Parlamentosu Temel Yasası’nın 5’inci maddesi, ‘ortak Arap eylemini geliştirmek ve ekonomik entegrasyonu sağlamak’ açısından oluşumun yetkilerini tanımlıyor mu?

Arap Parlamentosu, ortak Arap eyleminin başlıca kurumlarından biridir. En belirgin desteği Arap dayanışmasının güçlendirilmesi ve her düzeyde ortak Arap eyleminin sürdürülmesinde veriyor. Parlamento, Arap liderlerinin ‘Arapların birleşmesi ve dış zorluklarla başa çıkmak amacıyla ortak bir Arap vizyonunun belirginleşmesi için sarf ettiği çabaları güçlü bir şekilde destekliyor. Bu çabaların başında, Arap ülkelerinin iç işlerine bölgesel ve uluslararası alandan yapılan müdahalelerle mücadele geliyor. Arap anlaşmazlıkları, dış müdahale için verimli bir ortam oluşturuyor.

-Birkaç gün önce, Arap Parlamentosu tarafından Arapların yeniden birleşmesi ve ortak Arap eyleminin desteklenmesi için ortaya koyulan girişimlerden bahsettiniz. Bu tür girişimlerin kapsamları nelerdir?

Daha önce de belirttiğim gibi; özellikle Arapların karşı karşıya olduğu zorluklar oldukça fazla. Arap Parlamentosu, resmi ve parlamenter diplomasi arasında dayanışma ve entegrasyon gerektirdiği için Arap arenasında olumlu ve etkili bir role sahip olmak istiyor. Aslında modern dünyamızda parlamenter diplomasi, özellikle resmi diplomasideki bazı kısıtlamalara ve dengelere uymadığı için oldukça önemli bir hal aldı. Arap Parlamentosu, parlamenter diplomasinin ‘Arap arenasındaki çatlağın kapatılması’ konusunda önemli bir role sahip. Bu çabaların geniş çapta yankı bulmasını ve ortak Arap eylemini desteklemede olumlu sonuçlar elde edilmesini sağlamasını umuyoruz. Aynı şekilde Arap Parlamentosu’nun ekonomik meseleye büyük önem verdiğini ve özellikle koronavirüs pandemisi ve bunun Arap ülkelerinin ekonomileri üzerindeki olumsuz etkileri sonrasında Arap ekonomik entegrasyonunu desteklediğini belirtmek isterim. Bu adım, Arap Parlamentosu’nun ‘rolünü etkinleştirme ve misyonunu ortak Arap eyleminin hizmetinde, hükümet ve parlamento çabalarının entegrasyonuna katkıda bulunacak ve mekanizmalarını güçlendirecek şekilde yerine getirme’ kararlılığı çerçevesinde sürdürmesinden geliyor.

-Arap Parlamentosu’nun toplumsal güvenliği güçlendirmek için attığı adımlar ve ortaya koyduğu girişimler nelerdir?

Arap Parlamentosu tarafından afetler ve krizlerle mücadele alanında ortak Arap eylemini teşvik etmek için başlatılan girişimler arasında ‘krizler ve felaketlerle mücadele için Arap Fonu bulunuyor. Bu fon, Arap Parlamentosu’nun ani krizlere ve afetlere maruz kalan Arap ülkelerine yardım etmek için oluşturuldu. Arap Parlamentosu, terörizm ve aşırılıkçı ideolojiyle mücadele alanında da Arap iş birliğini güçlendirmek için Arap Terörizm ve Aşırılıkçı İdeoloji ile Mücadele Merkezi’ni kurdu. Şu an bu merkez, bölgemizde ‘terörle mücadelede parlamento çabalarını desteklemeye katkıda bulunmak için’ oldukça ihtiyacımız var. Çünkü Arap coğrafyası, tüm dünyada terör ateşinden en çok etkilenen ülkelere ev sahipliği yapıyor. Parlamenter diplomasinin Arap halklarının çıkarlarını gerçekleştirmede ve Arap ulusunun tanık olduğu bu zor aşamada ortak Arap eylemini teşvik etmede oynadığı önemli role inanarak Arap Parlamenter Diplomasi Merkezi’ni de geliştirdik. Bu da Arap dayanışmasını her zamankinden daha fazla güçlendirmeyi gerektiriyor.

-Arap Parlamentosu Filistin meselesinde nasıl bir rol oynayabilir?

Arap Parlamentosu, Arap ülkelerindeki sorunları ve krizleri tüm Arapların temel sorunu olarak görüyor ve önceliklerinin başına koyuyor. Arap Parlamentosu oturumlarının gündeminin sabit başlığı olan Filistin meselesi de bu önceliklerin başında yer alıyor. Ayrıca Filistin için de özel bir komite bulunuyor. Bu, Arap Parlamentosu Başkanı’nın liderlik ettiği tek komitedir. Söz konusu komite, parlamentonun genel oturumlarından önce daimî toplantılar düzenliyor. Arap Parlamentosu başta Kudüs olmak üzere bağımsız bir Filistin devletinin kurulması, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının verilmesi, esir ve tutukluların serbest bırakılmasının garanti altına alınması olmak üzere tüm bölgesel ve uluslararası forumlarda Filistinlilerin meşru haklarını savunuyor. Arap Parlamentosu, Filistin halkının meşru haklarını elde etmesi için tüm ilgili uluslararası kurumlarla sürekli temas halinde. Aynı zamanda uluslararası meşru kararlar ve Arap Barış Girişimi temelinde ciddi barış müzakereleri başlatmak için de devrede. Uluslararası bir konferans düzenlemek amacıyla tüm dünyayı Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın Birleşmiş Milletler’de (BM) başlattığı barış planını desteklemeye çağırıyoruz. Arap Parlamentosu (tüm Arapları birleştiren öncelikli dava olan) Filistin davasını desteklemek üzere bölgesel ve uluslararası desteği harekete geçirmek için her düzeyde önemli diplomatik hamleler yapıyor.

-Peki, Libya krizi hakkındaki değerlendirmeleriniz nelerdir?

Libya krizi de büyük bir öneme sahip. Arap Parlamentosu’nun yanı sıra dış politika ve Arap ulusal güvenliği ile ilgili Birinci Komite’nin her oturumunda neredeyse sabit bir başlık olarak gündeme geliyor. Arap Parlamentosu bu konuda yaptığı tüm açıklamalarda yeniden birleşmeyi, farklılıkların üstesinden gelmeyi, bölünmeye karşı çıkmayı ve Libya topraklarının birliği için çalışmayı amaçlayan çabalara tam desteği vurguluyor. Aynı şekilde Libya halkının liderlerini ve temsilcilerini seçme konusundaki özgür iradesini baltalamadan, Libya seçimlerinin ‘mümkün olan en kısa sürede’ yapılması gerektiğine dikkat çekiyor.

-Arap Parlamentosu, Yemen krizinin çözümünde rol oynuyor mu?

Arap Parlamentosu, Yemen meşru yönetimini İran destekli Husi terör grubuna karşı savaşında güçlü bir şekilde destekliyor. Ayrıca uluslararası alanda uzlaşı sağlanan temel ilkeler doğrultusunda Yemen krizi için siyasi bir çözüme ulaşılması gerektiğine inanıyor. Arap Parlamentosu’nun tavrı, Yemen’in Arap ulusal güvenliğinin temel direklerinden biri olduğu göz önüne alındığında, Yemen'in birliğinin, bağımsızlığının ve egemenliğinin dış müdahalelerden uzak olması gerektiğine olan inancı ile şekilleniyor. Arap Parlamentosu ayrıca Husi darbesini sona erdirmek ve meşru devlet kurumlarını yeniden kurmak için Suudi Arabistan Krallığı liderliğindeki, meşru hükümeti destekleyen Koalisyon ülkelerinin oynadığı önemli role de büyük önem veriyor. Parlamento Yemenli tüm taraflara, kardeş Yemen halkına barış getirme çabalarının desteklenmesi için geçen mart ayında başlatılan Suudi girişimine dahil olma çağrısı yapıyor.

-Arap Parlamentosu tüzüğü, Arap ulusal güvenliğinin garantisini sağlar. Bu çerçevede birkaç gün önce ortak bir Arap gücü kurulması çağrısında bulundunuz. Bu çağrı daha önce Arap Birliği tarafından da sıklıkla yapıldı. Bugün bu fikir gerçeğe nasıl dönüştürülebilir?

Arap bölgemiz tehlikeler, tehditler ve müdahalelerle dolu. Bu bölgede ulusal güvenliğimizi korumamıza yardımcı olacak tüm maddi kapasite, çalışma kadroları, nitelikler ve yetkinlikler mevcut. Bu, Arap ulusal güvenliğini korumak için ulaşmamız gereken en önemli amaçlardan biridir. Birleşik bir Arap savunma sistemi oluşturulması için çalışmayı gerektirmektedir. Ekonomik ilerlemenin, istikrar ve onu koruyan bir güç gerektirdiğinin farkında olmalıyız. Evet, ortak bir Arap gücü önerisi yeni değil ancak gerçekleşmesi için Arap ülkelerinin gerçek manada iradesine ihtiyaç duyuluyor. Bunu başarabilen Arap liderlerimiz var. Maruz kaldığımız riskleri ve krizleri ele alacak vizyonlara da sahipler. Nitekim, 2015 yılında Şarm eş-Şeyh’te düzenlenen Arap zirvesinde liderler, bir Arap askeri gücü kurma ilkesini benimseme kararı aldılar. Karar, üye devletlerin genelkurmay başkanlarının gözetiminde, ortak Arap gücünün kurulmasının tüm yönlerini incelemek için üst düzey bir ekip oluşturulması şartıyla verildi. Bu gücü oluşturma çalışmalarının hızını, Arap dünyamızın şu an içinde bulunduğu koşullar ve zorluklar belirliyor.
 
-Arap Parlamentosu’nun Arap ülkeleri arasında kalkınma ve ekonomik bütünleşme sağlamaya teşvik etmedeki rolü nedir?

Ekonomik blokların küresel ekonomik sistemin temel taşı olduğu bir zamanda Arap ekonomik entegrasyonunun acil bir öncelik olduğuna şüphe yok. Arap Parlamentosu’nda ortak Arap eylemin desteklenmesine, Arap halklarının çıkarlarına hizmet edilmesine, davalarının savunulmasına ve tüm düzeylerde ortak Arap iş birliğinin güçlendirilmesine katkı sağlayan tüm girişimlerin desteklenmesi için çabalıyoruz. Bu bağlamda Arap Parlamentosu, Arap İdari Kalkınma Teşkilatı ile ortaklaşa bir şekilde, Mısır Arap Cumhuriyeti’nde, Arap ülkeleri arasında ekonomik entegrasyonu teşvik etmek amacıyla ‘iç ticaret ve bunu gerçekleştirmede kamu ve özel sektörün rolü” başlığı altında bir Arap forumu düzenleme sürecine girdi. Bu süreç, ‘Arap Parlamentosu’nun Arap ülkeleri arasında ekonomik entegrasyonu destekleme konusundaki isteğini’, ‘Arap ekonomilerinin koronavirüs pandemisi sırasında maruz kaldığı zorlukları gidermeye katkıda bulunan önemli ve gerekli bir güvenlik ağı sağlamayı’ ve ‘bu kritik aşamadan minimum ekonomik kayıplarla çıkmak için fikirler ve bilimsel çözümler üretmeyi’ hedefliyor.

-Arap Parlamentosu geçen temmuz ayında Sahel ve Sahra bölgesinde terörle mücadele için bir girişim başlattı. Bu girişim ne düzeye ulaştı ve ilgili taraflardan bir yanıt alındı mı?

‘Sahel’in Çağrısı’, geçen temmuz ayında Arap Parlamentosu tarafından kabul edilen bir girişimdir. Geçtiğimiz eylül ayında Viyana’da düzenlenen ilk Küresel Terörle Mücadele Zirvesi sırasında da resmi olarak ortaya koyulmuştu. Bu, Arap Parlamentosu’nun son dönemde başlattığı en önemli girişimlerden biri sayılıyor. Zira Afrika Sahel bölgesi dünyanın en tehlikeli terör örgütlerini barındırıyor. Bu girişim, Arap Parlamentosu ile ‘Parlamentolar Arası Birlik, Akdeniz Parlamentosu ve Beş Sahel Devletinin Parlamentolar Arası Komitesi’ arasında kurumsal düzeyde parlamenter iş birliğine dayanıyor. İş birliği bu hayati bölgede terörle mücadele için parlamento çabalarını koordine etmeyi ve güçlendirmeyi amaçlıyor. Bu girişim ayrıca terörle mücadelede kapsamlı bir parlamenter yaklaşımı da ortaya koyuyor. Afrika Sahel bölgesindeki terörle mücadele çabalarında yeni stratejilere ihtiyaç duyulduğu kadar doğru yola yönlendirilmeye de gereksinim var. Bölgede terörle mücadele açısından somut sonuçlar ortaya koyulmalıdır. Bu girişim, tüm taraflardan güçlü bir destek aldı. Kasım 2021’de İspanya’nın başkenti Madrid’de gerçekleştirilen Parlamentolar Arası Arap Birliği Toplantısı’nda Arap Parlamentosu’ndaki Arap Terörizm ve Aşırılıkçı İdeoloji ile Mücadele Merkezi’nin bu girişim için koordinasyon merkezi olması kararlaştırıldı. Ayrıca Arap Parlamentosu’nun bu girişimi başlatmasından bu yana oynadığı büyük rol de takdir edildi.

-Arap Parlamentosu tarafından 19 Şubat’ta Arap Birliği Genel Sekreterliği’nin genel merkezinde düzenlenecek olan Arap Parlamentosu ve Arap konsey ve parlamento başkanlarının dördüncü konferansından beklentiler nelerdir?

Bu, Arap Parlamentosu’nun düzenlemeyi arzu ettiği önemli bir konferanstır. Parlamento, büyük Arap halkının çıkarlarına hizmet etmek ve onların haklı davalarını savunmak için, Arap parlamenterler arası diplomasinin rolünü etkinleştirme çerçevesinde, Arap konseyleri ve parlamentolarının başkanlarıyla sürekli istişareler yürütülmesinin ve koordinasyonun önemini vurguluyor. Konferansta Arap dünyasında güvenlik ve istikrarın nasıl sağlanacağına dair Arap parlamenterlerin vizyonlarını da ortaya koyan kapsamlı bir belge yayınlanması bekleniyor. Bu belge, Arap dünyasının her alanda karşılaştığı tüm zorlukları kapsayacak. Belgenin konferans tarafından onaylanması ve Cezayir’deki bir sonraki Arap zirvesinde sunulması planlanıyor.
 



Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Burhan ile görüştü

Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)
Prens Muhammed bin Salman, Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan'ı kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, dün Riyad'daki el-Yemame Sarayı'ndaki ofisinde Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan ve beraberindeki heyetle bir araya geldi.

Görüşmede, Sudan'daki son gelişmeler, bunların sonuçları, güvenlik ve istikrarın sağlanması için gösterilen çabalar gözden geçirildi.


Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor

Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Medeniyetler çatışması korkularının yeniden canlanması, değerler diplomasisini ön plana çıkarıyor

Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Riyad, BM Medeniyetler İttifakı Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Mustafa el-Ensari

Amerikan toplumu kültürel çatışma ve geniş çaplı bir iç kutuplaşma yaşarken, Sudan etnik ve kültürel arka planlardan kaynaklanan korkunç bir insani trajedi yaşıyor. Rusya benzer bahanelerle Ukrayna'yı işgal ederken, “Medeniyetler Çatışması” belki de tezin sahibi Samuel Huntington'ın 20. yüzyılın son on yılında öngördüğünden daha da hızlı ve vahim bir tempoda, gerçekliğe dönüştü. Huntington'ın Batı ile İslam arasında olacağını öngördüğü ve gerçekten de yaşanan çatışma, bununla sınırlı kalmadı. Gelişmeler, aynı sistem içindeki -Batı, İslam veya Avrasya – çatışmaları da körükledi.

Kültürel ve insani kutuplaşmanın küresel olarak tırmandığı bu tarihi anda, Riyad, “İnsanlık İçin Diyaloğun 20 Yılı: Çok Kutuplu Dünyada Karşılıklı Saygı ve Anlayışın Yeni Dönemine Doğru” teması altında, 80 ülkeden bin 200 katılımcıyla BM Medeniyetler İttifakı (UNAOC) Küresel Forumu'nun yeni bir versiyonunun lansmanına sahne oldu. Bu forum, kültürel ve değerlere dayalı diplomasiye yönelik özlemlerin, krizlerle dolu gerçekliğin çelişkileriyle karşı karşıya kaldığı bir dönemde düzenleniyor.

Forum “medeniyetler diplomasisini” yeniden canlandırmayı amaçlarken, 70 binden fazla Filistinlinin hayatını kaybettiği Gazze'deki devam eden savaş ve 10 milyon insanı yerinden eden Sudan çatışması, savaşların insanlığa tarifsiz acılar getirdiğini acı bir şekilde hatırlatıyor. Suudi Arabistan'ın foruma ev sahipliği yapma girişimi, bölgenin, medeniyetler ve bunların uluslararası politika üzerindeki etkisi konusunu yeniden gündeme getiren küresel tartışmada kilit bir oyuncu olarak rolünü sağlamlaştırma çabalarında dönüm noktası oluşturuyor.

Medeniyetler Çatışması tezi şaşırtıcı bir geri dönüş yapıyor

1990'larda Soğuk Savaş'ın sona ermesi, küresel çatışma çerçevelerini yeniden tanımlamada önemli bir dönüm noktası oldu. Bu bağlamda Samuel, uluslararası sistemin artık ideolojilere veya yalnızca ekonomik çıkarlara değil, medeniyet bağlarına dayalı çatışmalar yaşayacağı yeni bir aşamaya girdiğini savunan ünlü tezi “Medeniyetler Çatışması”nı yayınladı. Körfez Araştırma Merkezi'nde kıdemli danışman olan Salih bin Muhammed el-Kaslan'ın belirttiği gibi, bu tez geniş çapta yankı uyandırdı çünkü “daha barışçıl ve iş birlikçi olması umulan bir geleceğe dair kasvetli tablo çiziyordu. Bunun gerçekleşmemesi için harcanan yoğun çabalara rağmen, son yıllardaki göstergeler, daha az sesli ve ulusal stratejilere daha fazla entegre edilmiş olsa da medeniyetler çatışması tezli güçlü bir geri dönüşü gösteriyor.”

Bu analize göre söz konusu geri dönüş, medeniyetler çatışmasının ve çarpışmasının mantık ve farkındalıktan yoksun olduğunu, gerici ve tehlikeli kavramlarla beslendiğini kanıtlıyor. Zira uluslar arasındaki kaçınılmaz ve doğal farklılıkları varoluşsal çatışmaya dönüştürerek, en ufak bir sürtüşmeyi bile potansiyel olarak patlayıcı hale getiriyor.

Forumun oturumları bağlamında ve çatışma teorisinin geri dönüşü görüşüne yanıt olarak, Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el-İsa şunları söyledi: “Bu teori, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü.” İsa’nın belirttiği gibi, Suudi Arabistan'ın bu tezleri reddetmesinin temelinde, medeniyetlerin “ötekine karşı akılcı bir saygı, Allah katında insanların en sevimlisi, insanlara en faydalı olanıdır ilkesinden ilhamla, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerlediği inancı yatmaktadır.”

Medeniyet boyutuna verilen bu artan önem, günümüzün büyük güçlerinin politikalarında açıkça görülüyor. Örneğin Rusya, 2023 dış politika belgesinde kendisini bir “medeniyet devleti” olarak tanımlamış ve tek taraflı hegemonyaya alternatif olarak “insanlık medeniyeti senfonisi” fikrini önermişti. Daha Doğu'da Çin de bu konuya değinmiş ve 2023 yılında Devlet Başkanı Şi Cinping, medeniyetler çeşitliliğine saygıyı vurgulayan, başkalarına model dayatma girişimlerini reddeden “Dünya Medeniyetleri Girişimi”ni başlatmıştı. Araştırmacı Kaslan, popülist sağın yükselişinin Batı'da da medeniyet boyutunu yeniden kamuoyundaki tartışmaların ön saflarına taşıdığını gözlemliyor. Ona göre bu durum, “Batı medeniyetinin değerlerinin içsel aşınması” konusunda uyarıda bulunan yetkililerin konuşmalarında görülüyor ve bu da medeniyet boyutunun büyük güçlerin stratejik düşüncesinin bir parçası haline geldiğini ve “medeniyet çok kutupluluğu” çağının başlangıcını duyurduğunu doğruluyor.

Medine Vesikası’ndan çatışmaların çözümüne

Suudi Arabistan'ın bu sahnedeki varlığı sadece geçici bir ev sahipliği değil, küresel tartışmada önemli rol oynamak için stratejik bir şanstır. Medeniyetler çatışması ve medeniyetler diyaloğu ikilemi tarihsel olarak İslam ile diğer medeniyetler arasındaki ilişki etrafında dönmüştür. İslam'ın beşiği, Haremeyn-i Şerifeyn’in evi olma statüsü ve İsa'ya göre “insan hakları ve kapsayıcı vatandaşlığın temelleri üzerine en eski yazılı belge olan Medine Vesikası'nın ortaya çıktığı insanlık medeniyetinin beşiği” olması nedeniyle Suudi Arabistan, gerçekte çağdaş medeniyet ikileminin kalbinde yer alıyor. Bu rol tarihsel olarak köklü ve birkaç yıl önce Medine Vesikası’nın izinde başlatılan Mekke Vesikası, Riyad'ın bu konuya olan uzun süreli ilgisini yansıtıyor.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan al-Suud, ülkesinin foruma ev sahipliği yapmasının hoşgörü, diyalog ve birlikte yaşama değerlerini teşvik etmeye yönelik uluslararası çabaları desteklediğini teyit ederek, “medeniyetler arası iletişim, barışı sağlamanın ve çatışmaları çözmenin en iyi yoludur” vurgusunu yaptı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu taahhüt sadece söylemden ibaret değil, Krallığın 2030 Vizyonu'nun içeriğinin de pratik bir yansımasıdır. Bu vizyon, “İtidal Aşırılıkçı Düşünceyle Mücadele Merkezi” ile “Selam Medeniyetler Arası İletişim Projesi” gibi aktif kuruluşlar aracılığıyla “ılımlılık ve medeniyetlere açılım temelinde ulusal bir yaklaşımı yansıtmakta, nefret söylemi ve aşırıcılıkla mücadele etmektedir.”

Suudi Arabistan'ın katılımı, özellikle yeni nesilleri eğitmenin, ekonomik ve teknolojik gücün yanı sıra değer boyutunun da kilit bir belirleyici haline geldiği uluslararası düzenin yeniden şekillendirilmesiyle ilgili tartışmaya bir katkıyı temsil ediyor.

Bu bağlamda Bakan, “umudun en iyi ifadesi, geleceğin liderleri ve barış elçileri olan gençlerdir” diye belirtti. Bu nedenle ana forumun yanı sıra bir gençlik forumu da düzenlendi. Dahası Birleşmiş Milletler Medeniyetler İttifakı Gençlik Forumu başlatıldı.

Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri Dr. Muhammed bin Abdulkerim İsa ise “BM'nin üzerine kurulduğu uluslararası insani değerlerin uluslararası meşruiyete sahip olduğunu” vurguladı. “İslami değerlerin medeniyetler ittifakını desteklediğinin” altını çizdi ve “aşırıcılık ideolojisinin Doğu ve Batı arasındaki medeniyetler çatışmasını artırdığı” uyarısında bulundu.

Uygulama zorluğu

Guterres ise yaptığı konuşmada, çatışmalar karşısında diyaloğun bir “lüks” değil, “hayati bir gereklilik” olduğunu vurguladı. Ulusları savaş ve çatışma tehlikelerinden koruyan önleyici barışın gerekliliğinin altını çizdi. Ancak araştırmacı Kaslan'a göre forumun gerçek değeri, Krallığın ittifakın yenilenen ivmesini sürdürülebilir, sembolik açıklamaların ötesine geçerek 2031'in ötesine uzanan uluslararası ajandaya dönüştüren bir sürece evrilmesini sağlama yeteneğinde yatıyor. Bu ise derin kurumsal icraatlar gerektiriyor.

Kaslan, bu sürdürülebilir sürecin, varlığı ve etkisi gerilemiş olan Kral Abdullah bin Abdulaziz Uluslararası Dinlerarası ve Kültürlerarası Diyalog Merkezi'ni (KAICIID) yeniden canlandırmak için ciddi bir kurumsal çaba gerektirdiğini de kabul ediyor. Ona göre bu, aynı zamanda merkeze ivmesini yeniden kazandırabilecek fikri yetkinliğe ve net idari kapasiteye sahip bir liderliğin seçilmesini de gerektiriyor. Eş zamanlı olarak, başta Avusturya ve İspanya olmak üzere merkezin kurucu üyeleriyle etkili bir ortaklığın yeniden kurulmasını, onların merkezi destekleme ve rolünü pekiştirme konusundaki siyasi ve kurumsal taahhütlerini yenilemelerini de sağlamayı gerektiriyor.

Kaslan bu bağlamda, merkezin yeniden aktif hale getirilmesinin, Krallığın uluslararası arenada medeniyetin yeri hakkındaki soruları ele almada kilit bir ortak haline gelmesi yolunda önerilen adımlardan sadece biri olduğunu belirtti. Böylece merkezin Krallığın yumuşak gücünü artırmaya katkıda bulunacağını ve Suudi diplomasisinin yükselişiyle uyumlu olacağını ifade etti.

Forumun, nefretle mücadele ortaklıklarını belirleyen göç, kadınların barıştaki rolü ve yapay zeka kaynaklı dezenformasyonla mücadele konularına odaklanan “Riyad Deklarasyonu”nun kabul edilmesiyle yeni bir uluslararası gündeme katkıda bulunması bekleniyor.

Bu gidişat, Amerikan stratejik söylemindeki değişim de göz önünde bulundurulduğunda daha da netleşiyor. Yirmi yıl boyunca, Bush, Obama ve Biden dönemlerindeki ulusal güvenlik stratejileri, tehditleri analiz ederken veya büyük eğilimleri tanımlarken “medeniyet” terimini kullanmamış, bunun yerine demokrasiler ve otoriter rejimler gibi siyasi sınıflandırmalara dayanmıştı.

Ancak, Trump yönetiminin yakın zamanda açıkladığı Ulusal Güvenlik Stratejisi, medeniyet boyutunu açıkça vurgulayarak bu kalıptan net bir sapmayı temsil ediyor. Belge, “Avrupa'nın medeniyet güvenini ve Batı kimliğini yeniden kazanması” gerektiğini belirtti ve “medeniyet kimliğinin aşınması olasılığı” konusunda uyarıda bulundu. “Yeterlilik ve liyakatin, ABD'nin en önemli medeniyet avantajları arasında olduğunu” savundu. Kaslan, “bu ağırlıktaki bir referans belgede bu tür bir dilin kullanılması, medeniyet boyutunun Batı'da stratejik düşüncenin yapısının parçası haline geldiğini ve sadece kültürel söylem olmadığını ortaya koyuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu nedenle, yapıcı bir medeniyet yaklaşımının gerçek sınavı, siyasi kutuplaşmadan uzak, pratik uygulamada yatıyor. Nihai amaç, ortak insani değerlere saygıyı yeniden tesis eden ve çatışma mantığını aşan dengeli bir medeniyet söylemi oluşturmaktır. Gazze ve Sudan'da devam eden trajedilerin gölgesinde, katılımcıların da düşündüğü gibi, diyalog sadece diplomatik bir seçenek değil, 21. yüzyılın “insanlığın savaşlara tanık olduğu son yüzyıl” olmasını sağlamak için varoluşsal bir zorunluluktur. Katılımcılar, medeniyetlerin, ötekine karşı akılcı bir saygı ve sundukları medeni ve ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla yükseldiğini vurguladılar.

ABD Başkan Yardımcısı Batı medeniyeti için endişeleniyor

J.D. Vance'in Münih Güvenlik Konferansı'ndaki konuşması da bunu açıkça doğruluyor. Vance konuşmasında doğrudan Batı'yı sadece coğrafi bir alan olmanın ötesine geçen medeniyet oluşumu olarak tanımlayan bir vizyon sundu. Batı’yı Yunan felsefesi, Roma hukuku ve Hristiyan değerlerinin etkileşimiyle şekillenen, yüzyıllarca süren çaba ve fedakarlıkla inşa edilen ve korunan bir medeniyet olarak tanımladı.

Kaslan'ın forumun oturumları arasında sunduğu değerlendirmede belirttiği gibi, Vance konuşmasında bu tanımlama ile sınırlı kalmadı. Daha da ileri giderek, bu uygarlığın üzerine kurulduğu değerleri koruma, öz farkındalığını ve tarihsel rolünü sürdürme yeteneği hakkında temel bir soruyu da gündeme getirdi. Bu soruya verdiği yanıtta, dışsal zorluklar ve içsel baskılar karşısında Batı kimliğini yeniden teyit etmenin önemini vurgulayarak, bu kimliği güçlendirmenin, gücü ve statüyü korumak için gerekli bir koşul olduğunu belirtti.

vgth
ABD Başkan Yardımcısı J.D.Vance (AP)

Suudi araştırmacı, ABD Başkan Yardımcısının Avrupa'nın kalbinde tarihi öneme sahip Münih şehrinde düzenlenen uluslararası bir konferansta yaptığı bu konuşmanın, “kendini tanımlamada veya iç ve dış zorlukları karakterize etmede, Batı siyasi söylemine medeniyetsel değerlendirmelerin dahil edilmesine yönelik artan bir eğilimi” gösterdiği görüşünde.

Ancak şu soru varlığını sürdürüyor: Bu yeni yaklaşım, çatışmayı körükleyen ve buna bahis oynayan önceki yaklaşıma benzer mi, yoksa tam aksi mi olacak?

Bu nedenle, bu karmaşık alanda faaliyet gösteren bir kuruluş olan Rabıta’nın Genel Sekreteri İsa, medeniyetler çatışması ve çarpışması teorilerini eleştirerek, bunları “mantık ve farkındalıktan yoksun” diye tanımladı ve “akademik hiyerarşide bazıları ileri görünse bile” kusurlu ve tehlikeli kavramlara dayandığını belirtti. Tehlikesinin, uluslar arasındaki kaçınılmaz anlaşmazlıkları doğal seyrinden çıkarıp varoluşsal bir çatışmaya dönüştürmelerinde yattığına dikkat çekti. “Bu teoriler, Yaratıcının hikmetini anlamayı ve tarihten ders çıkarmayı hak eden bir dünyada nefretin, şiddetin ve savaşların yakıtı olmayı sürdürdü. Medeniyetler çatışma yoluyla değil, karşılıklı saygı, kültürel değerlerin ve insanlık için ahlaki faydaların paylaşımı yoluyla ilerler” diye ekledi.

Dünya İslam Birliği Genel Sekreteri, günümüz dünyasının “önleyici barışa”, yani ulusları yaşanmadan önce savaş ve çatışmaların tehlikelerinden koruyan proaktif bir yaklaşıma acil ihtiyacı olduğunu vurguladı. Dini liderleri ve kanaat önderlerini, çatışma söylemlerine karşı “akılcı ve birlikte yaşamı tesis eden” fikirlerle karşılık vermeye çağırdı.

Forum, 20 yıllık küresel diyaloğun kazanımlarını gözden geçirmeyi, mevcut zorlukları tartışmayı, halklar arasında uzlaşıyı güçlendirmeye yönelik ortak bir eylemin geleceğini tasavvur etmeyi, uluslararası barış ve istikrarı desteklemeye katkıda bulunan iletişim köprüleri kurmayı amaçlıyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan ve Çin karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzaladı

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Çinli mevkidaşı Wang Yi, iki ülke arasında karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasının imza töreni sırasında (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Riyad’da dün Suudi Arabistan ile Çin arasında bir görüşme gerçekleştirildi. Görüşmede, Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah’ın daveti üzerine Riyad’a yaptığı ziyaret kapsamında, iki ülke arasındaki kapsamlı stratejik ortaklık ilişkileri ele alındı. Toplantı sırasında, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşması imzalandı.

Taraflar, ekonomi, ticaret, yatırım ve enerji başta olmak üzere çeşitli alanlardaki ikili ilişkilerin mevcut seviyesini gözden geçirerek, bu ilişkilerde kaydedilen hızlı gelişmeden duydukları memnuniyeti dile getirdi. Ayrıca ziyaretin, Suudi Arabistan ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının 35. yıl dönümüne denk gelmesine dikkat çekilerek, bu sürecin ortak çıkarlar doğrultusunda artan görüş yakınlaşması ve iş birliğiyle desteklendiği vurgulandı.

efgthy
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Arabistan ve Çin dışişleri bakanları, Suudi Arabistan-Çin Yüksek Düzeyli Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite’nin beşinci toplantısını da gerçekleştirdi. Toplantıda, ikili iş birliğinin çeşitli alanlarda güçlendirilmesinin yolları ele alınırken, koordinasyon ve istişarenin sürdürülmesinin önemine vurgu yapıldı.

Taraflar, iki ülkenin hayati çıkarlarıyla bağlantılı konularda karşılıklı desteğin sürdürülmesi konusunda kararlılıklarını teyit ederek, güvenlik, istikrar, kalkınma ve refahı güçlendiren her türlü çabanın desteklendiğini ifade etti. Suudi tarafı ayrıca ‘tek Çin’ politikasına bağlılığını yineleyerek, Çin Halk Cumhuriyeti hükümetinin Çin’i temsil eden tek meşru hükümet olduğunu ve Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladı.

Çin tarafı ise Suudi Arabistan ile İran arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine verdiği desteği dile getirirken, Krallığın bölgesel ve uluslararası düzeyde güvenlik ve istikrarın desteklenmesinde üstlendiği rolü takdir etti. Ayrıca Çin tarafı, Vizyon 2030 kapsamında Suudi Arabistan’da kaydedilen ekonomik gelişmeleri övdü ve Aralık 2022’de Krallık tarafından ev sahipliği yapılan Riyad Arap-Çin İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi’nin sonuçlarını olumlu buldu.

drgt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi tarafı, Çin’in 2026 yılında İkinci Arap Devletleri-Çin Zirvesi ile İkinci Körfez-Çin Zirvesi’ne ev sahipliği yapmasına destek verdiğini açıkladı. Çin tarafı ise Krallığın ev sahipliğinde düzenlenecek Expo 2030’a katılmaya hazır olduğunu bildirdi.

Taraflar, ortak ilgi alanına giren bölgesel ve uluslararası meseleler hakkında görüş alışverişinde bulunurken, Filistin meselesine kapsamlı ve adil bir çözüm bulunmasına yönelik çabalara desteklerini yineledi. Bu çerçevede, uluslararası meşruiyet kararları, Arap Barış Girişimi ve iki devletli çözüm ilkesi doğrultusunda, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasının gerekliliği vurgulandı. Ziyaretin sonunda taraflar, diplomatik, özel ve hizmet pasaportu sahiplerine yönelik karşılıklı vize muafiyeti anlaşmasını imzaladı.

dfergt
Suudi Arabistan-Çin Ortak Komitesi’ne bağlı Siyasi Komite'nin beşinci toplantısı Riyad'da gerçekleştirildi. (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)