Sudan’da çocuk işçilerin sayısı alarm veriyor

Yerinden edilme, savaşlar ve yoksulluk; milyonlarca çocuğun yaşlarına uygun olmayan işlerde çalışmaya zorlayan temel sebepler arasında gösteriliyor.

Sudanlı aileler aşırı yoksulluk tehdidi altında (Independent Arabia – Hasan Hamad)
Sudanlı aileler aşırı yoksulluk tehdidi altında (Independent Arabia – Hasan Hamad)
TT

Sudan’da çocuk işçilerin sayısı alarm veriyor

Sudanlı aileler aşırı yoksulluk tehdidi altında (Independent Arabia – Hasan Hamad)
Sudanlı aileler aşırı yoksulluk tehdidi altında (Independent Arabia – Hasan Hamad)

İsra eş-Şahir
Sudan’daki çocuk işçiler, özellikle ülkede kötüleşen ekonomik koşullar nedeniyle uzun yıllar ihmal edilen bir sorun olarak kalmaya devam etti. Ekonomideki kötü gidişatın artması ile Sudanlı ailelerin çocuklarını dışarda çalıştırmak zorunda kalması arasında doğru bir orantı var. Bu işlerden bazıları yaşları 6 ila 15 arasında değişen çocuklar için zor, yorucu ve tehlikeli olabiliyor.
Sudanlı aileler aşırı yoksulluk tehdidi altında. Artan eğitim maliyetleri nedeniyle aileler çocuklarını okuldan almak ve ailenin ihtiyaçlarını karşılamak için onları çalıştırmak zorunda kalıyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) geçen yıl yürüttüğü araştırma, Sudan’da temel eğitim seviyesindeki çocukların yüzde 52’sinin okula gitmediğini gösterdi. Okula kayıt oranı kentte yüzde 62, kırsalda yüzde 37, erkeklerde yüzde 49, kız çocuklarında yüzde 46. Beşinci sınıfa kadar okuyamayanların oranı yüzde 33 civarında. UNICEF’in araştırmasında, çocuk işçiliğiyle ilgili anlayış farklılığının bulunduğuna işaret edilerek, ücret karşılığı çalışan ve ücretsiz çalışan çocukların olduğu belirtildi. Bazı çocukların aileleriyle birlikte tarlalarda, meralarda ve diğer işlerde çalıştığı, bazı çocukların ise 4 saatten az veya daha fazla olmak üzere ev işlerinde çalıştığına dikkat çekilen araştırmada, “Çocuk işçiliği olgusunu tanımlamak, niceliksel boyutla sınırlandırılamaz. Bu konu, bu işin şartlarını ve toplumsal sonuçlarının niteliksel olarak tespit etmeye kadar gider” ifadeleri kullanıldı.

Dikkat çeken olay
Sudan’da son olarak atık toplama işinde çalışan 10 yaşındaki bir çocuğun başına gelen olay dikkatleri çocuk işçiliği meselesine çekti. Başkent Hartum’da çöp toplama kamyonunda 8 saat boyunca mahsur kalan çocuk bacağından ağır yaralandı. Hartum eyaleti Çocuk Koruma Konseyi Genel Sekreteri Sara Hasan Mustafa, yetkililere ‘konuyu takip etme ve sağlık durumunu öğrenmek için çocuğu ziyaret etme’ çağrısında bulundu.
Konsey çalışanlarından Emire Ezheri, “Sorun yasaların ne derece uygulandığı ve bu uygulamanın çocukları büyük ölçüde işçilikten koruyan ve yasaları, anlaşmaları ve protokolleri ne derece aktifleştirdiğinde yatıyor. Sosyal koruma stratejilerinin uygulanması bu olguyu azaltıyor” dedi.

Okulu terk etmek
UNICEF, yaklaşık 3 milyon Sudanlı çocuğun okul dışında olduğunu ve inşaat, ev temizliği ve çöp toplama gibi çeşitli işlerde çalıştığını söyledi.
Sosyal araştırmacı Lina Murtaza, “Okulu terk etmenin toplum üzerinde olumsuz etkileri var. Bunların başında çocukların kötü ekonomik durum sebebiyle okulunu terk etmesi sonucu fiziksel, ruhsal, psikolojik ve akademik etkiler geliyor. Bu çocukların geç saatlere kadar sokaklarda çalışmaları yaşlarına uygun olmayan özellikler edinmelerine sebep oluyor. Bazıları uyuşturucu bağımlısı oluyor, sözlü ve fiziksel tacize uğruyor. Bu olgudan erkek ve kız çocukları eşit derecede etkileniyor. Yoksulluk bu olgunun büyümesinde temel etken. Bazı aileler üzerlerindeki maddi baskıyı hafifletmek için çocuklarını sokağa gönderdikten sonra onları terk ediyor. Bu çocuklar evsiz kalıyor ve kayıplara karışıyor” dedi.
Çözüm önerilerine değinen Murtaza, “Özellikle yoksul ailelere yönelik ücretsiz eğitim uygulanmalı ve eğitime devam etmelerine teşvik etmek için en az bir öğün yemekleri karşılanmalı. Eğitime devam etmelerine teşvik etmek için onlara periyodik olarak ödüller verilmeli” ifadelerini kullandı.

Kırsalda durum daha kötü
Şarku’l Avsat’ın UNICEF raporlarından aktardığı bilgilere göre aileleriyle birlikte yaşamayan çok sayıda çocuk olduğuna işaret ediyor. Bunun temel sebebinin silahlı çatışma, yerinden edilme ve yoksulluk olduğu değerlendiriliyor. 17 yaşına kadar aile ortamında büyüyen çocukların oranı sadece yüzde 82. Yüzde 3,5’i ise ebeveynlerinden biriyle yaşıyor. Bu oran sokakta yaşayan, silahlı gruplara katılan, altın madenlerindeki işlerde çalışan veya devlet kurumlarında yaşayan çocukları kapsamıyor.
UNICEF’in raporunda en büyük sorunun ‘evlilik dışı doğan bebeklerin terk edilmesi’ olduğu belirtiliyor. Zira bu şekilde doğan çocukların dörtte üçü günlük olarak ülkenin tek yatılı bakım tesisine teslim ediliyor. 2009'da Hartum'daki göçmen çocukların yaklaşık yarısı tedavi göremeden hayatını kaybetti, hayatta kalanların çoğu evlat edinildi.
Raporun devamında, “Sudan'daki çocukların dörtte biri işçi ve bu oran yoksul, köylü ve sahipsiz ve ailesinden ayrı çocuklar arasında daha yüksek. Doğu Darfur'da yüzde 49 ve Nil Nehri bölgesinde yüzde 11 olmak üzere eyaletler arasında önemli farklılıklar var. Çocuk işçiliği yoksulluk, yetersiz sosyal destek ve hizmetler ve okula kayıt yaptırmama oranlarıyla bağlantılı” ifadeleri kullanıldı.
Hukukçu Nadin Fadıl, “Yerinden edilme, savaşlar, aileden ayrılma ve kamplarda yaşama gibi çocukların karşılaştıkları tüm bu baskılar, çocuğu ister kendisinin ister ailesinin mali yeterliliğini sağlamak için erken yaşta sokağa çıkmaya zorluyor. Çünkü yeterli gıda onlar için eğitim ve diğer şeylerden daha önemli” ifadesini kullandı.
2010 yılında çıkarılan Çocuk Yasası ve Sudan Anayasası, çocuğun sağlık, eğitim, korunma, sosyal bakım ve diğer tüm temel haklara sahip olması gerektiğini belirtir.
Evlilik dışı doğan bebeklerin korunması için toplumu bilinçlendirme programları yoluyla birçok tedbir alındı. Bu tedbirlerden biri de çocukların aynı toplumdaki alternatif bir aileye verilmesini öngören geçici ve dini kefalet programıydı. Ayrıca ilgili kurumlar çocuk istismarı vakalarını takip etmeleri için eğitimli personel ve gönüllüler görevlendirdi.



Irak Cumhurbaşkanı Reşid, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu görüştü

Fotoğraf: X
Fotoğraf: X
TT

Irak Cumhurbaşkanı Reşid, Gelecek Partisi lideri Davutoğlu görüştü

Fotoğraf: X
Fotoğraf: X

Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, IKBY’ye bağlı Süleymaniye kentinde ilk kez düzenlenen Delphi Ekonomi Forumu’na katılmak üzere Irak’a gitti. Davutoğlu’na ziyareti sırasında genel başkan yardımcıları, milletvekilleri, parti yöneticileri ve gazeteciler eşlik etti.

Forum vesilesiyle Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ile bir araya gelen Davutoğlu, görüşmenin oldukça verimli geçtiğini belirtti. Görüşmede son siyasi gelişmeler kapsamlı şekilde ele alındı. Davutoğlu, Türkiye ve Irak arasındaki kardeşlik ile stratejik iş birliğinin daha da güçlenmesi gerektiği konusunda mutabık kalındığını ifade etti.

Davutoğlu, ayrıca IKBY Başbakan Yardımcısı Kubad Talabani ile de kapsamlı bir istişare gerçekleştirdi. Terörle mücadeleden enerji koridorlarına, insani diplomasiden kültürel ortaklığa uzanan bu bütüncül diyalogun, Türkiye-Irak ilişkilerinin vizyoner boyutunu bir kez daha ortaya koyduğunu vurgulayan Davutoğlu, Kubad Talabani ile terörden arındırılmış bu kadim coğrafyada bir kez daha buluşmak üzere sözleştiklerini ifade etti.

Nevzat Çiçek: Irak Cumhurbaşkanı, Davutoğlu ile görüşmesinde Türkiye’deki yeni açılım sürecini desteklediklerini ve ellerinden geleni yapacaklarını söyledi

Irak’taki Delphi Forumu’na katılan Independent Türkçe Genel Yayın Yönetmeni Nevzat Çiçek, TV100 canlı yayınında değerlendirmelerde bulundu.

Irak Cumhurbaşkanı Sayın Abdullatif Reşid’in Gelecek Partisi lideri Ahmet Davutoğlu ile görüştüğünü söyleyen Çiçek, “O görüşmede Irak Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin bu sürecini desteklediklerini ve ellerinden geleni yapacaklarını ifade etti” dedi.

Çiçek ayrıca şunları söyledi:

"Aynı şekilde biraz önce Irak Bölgesi ve Kültürel Yönetim Başkanı, Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani'yle bir görüşmemiz oldu. O da aynı şekilde sürecin desteklendiğini ifade etti. Ve Türkiye'nin yetkililerinin buraya gelip gittiklerini, görüştüklerini ifade etti. Önce şunu söyleyeyim, ben buraya gelmeden önce Ankara'nın kendi içindeki denkleme okuma biçimini bugün yazdım. Onlar süreci nasıl okuyorlar, nasıl olacak diye. Belki de süreçle ilgili en önemli şey şu, buradan bir mekanizmanın varlığından bahsediliyor. O mekanizmanın çok öteden beri devam ettiği PKK’nın silahsızlanmayla ilgili her ülkenin kendi içerisinde bir denklem oluşturacağı ifade ediyor. Irak'ın şartlarına göre bir silah bırakma, Suriye'nin kendi şartlarına göre, Türkiye'nin kendi şartlarına göre bir silah bırakma olgusundan bahsediliyor. Bu süreçle ilgili olarak bir 4 aylık süreç içerisinde bunun bir kısmının tamamlanmasının öngörüldüğü belirtiliyor.

Aynı şekilde özellikle “Diyarbakır anneleri”. PKK’ya katılan çocuklarının geri getirilmesinin çok önemli olduğu ifade ediliyor. Aynı şekilde suça karışmamış bine yakın PKK'lının varlığından bahsediliyor. Dolayısıyla aslında benim hem Ankara'da hem Süleymaniye'de, Kerkük'te buradaki yetkililerden edindiğim izlenim aslında mekanizmanın çok öteden beri devam ettiği ve bu mekanizmayla birlikte aslında süreci normal geliştiği.

Özellikle Milli İstihbarat Başkanı Sayın İbrahim Kalın başta olmak üzere Türkiye'de güvenlik provokasyonun yöneticilerinin bölge ülkeleriyle temaslarının çok ciddi ve yoğun olduğunu biliyoruz. Aslında buzdağının üzerinde normal bir akış devam ediyor. Bu süreçler tabi çok zorlu süreçler ve dolayısıyla sürekli tetikte olmayı gerektiriyor. Ama Türkiye'nin ana hedefini koruduğu ana hedefin gerçekleşme noktasında şöyle bir öngörü var. Sadece PKK'nın silah bırakma meselesi değil, aslında büyük bir inşaat sürecinden bahsediliyor.

Yani PKK silahı bıraktığı andan itibaren bölgedeki Kürtlerin yönünü Türkiye'ye dönmesi, Türkiye'nin yeniden bir inşaat sürecine gitmesi ve dolayısıyla aslında bu inşaat sürecinin uzun süre içerisine devam etmesi öngörülüyor."

Bu süreçte Kandil tepkisinin olup olmadığı ve İran etkisinin ne olduğu ile ilgili soruya Çiçek şu yanıtı verdi:

"Ben güvenlik kaynaklarına bu soruyu sorduğumuzda süreci en çok ne baltalayabilir diye, İsrail ve İran etkisinden çok söz veriliyor. Hatta şöyle bir ifade kullanılıyor. İsrail'in Kürt güçlerini vekalet gücü olarak elde etmeye çalışmasının Türkiye sınırına getirmesinin Türkiye açısından savaş sebebi olduğunun bile İsrail'e ifade edildiği söyleniyor ki bu çok önemli. Türkiye'nin kırmızı çizgileri anlamında son derece önemli. Aynı şekilde İran'ın yaklaşımı üzerinde İran'la gerekli temaslarının yapıldığını biliyoruz. Yakın zaman içerisinde Türkiye'den yetkililerin Irak, Suriye ve İran'da tekrar bir temas trafiğini yürütecekleri çok net ve dolayısıyla da aslında bölge ülkeleri açısından da Türkiye kendi kırmızı çizgilerinin nelerin yapılıp yapılmayacağını ve nelerin beklendiğini çok net bir ifade ediyor.

Türkiye'nin bu kararlı duruşun karşısında şöyle bir yola doğru girilmiş.  Mesela şimdi ben Süleymaniye'deyim. Süleymaniye'de Süleymaniye Havaalanı kapalı. Süleymaniye havaalanının kapanmasının temel sebebi Türkiye ile Süleymaniye arasındaki ilişkilerin PKK'dan dolayı, SDG'den dolayı bozulmuş olması. Mesela dün Duhok valisi bir açıklama yaptı."

Dedi ki, “Eğer bu süreç tamamlanırsa, Türkiye'nin başlatır bu süreç tamamlanırsa bizim de PKK işgalinde olan 45 Eylül köyümüzü tekrar geri alma umudumuz var. Mesela Süleymaniye'de de eğer bu ilişki normalleşirse bizim havaalanımız açılır, ticaretimiz tekrar devam eder”.

Dolayısıyla aslında herkes süreci Yani Süleymaniye'nin aslında. Pratik bir gerçekliğinin olduğunu söyleyebiliriz biz. Özellikle burada tabii SDG üzerinden daha önce PKK yöneticilerinin bir kısmının burada olması asabiyle.

Özellikle ama Irak merkezi hükümetin PKK'yı Türkiye'nin baskısıyla terör örgütü ilan etmesinden sonra Süleymaniye'de birçok misyonun kapatıldığını biliyoruz. Yani siyasi faaliyetlerin yasaklandığını biliyoruz. O anlamda eğer normalleşme sağlanırsa mesela Süleymaniye'de bunun en büyük iz düşümü Süleymaniye Havaalanı'nın açılması ki olacak ki onların dünyaya bağlantı noktasında en önemli merkezlerden bir tanesi.

Bölgesel Kürt Yönetimi’nin bu sürece ne kadar dahil olduğu ile ilgili ise Çiçek şunları söyledi:

Ankara'dan edindiğimiz yerinde, bölgeden edindiğimiz yerinde Türkiye bu süreci kendi başına yürütüyor. Yani kendi başına yürütüyorlar kastım. Aslında bunu milli bir proje olarak yürütüyor. Ama paydaş olarak Suriye yönetimi, Irak yönetimi paydaş. Paydaşın olma sebeplerinden bir tanesi her iki ülkede PKK unsurlarının bulunması.

Dolayısıyla da bir silahsızlanma durumunda silahların nereye bırakılacağı konusunda bu ülkelerle iş birliği yapıldı. Aynı şekilde PKK'nın 35-40 yöneticisi Irak'ta yaşamak istiyorlarsa işte Iraklı yetkililerin bir şekilde buna bir cevaz vermesi.

Türkiye kendi sorununu çözerken bölge ülkeleriyle özellikle İran'dan Irak'tan ve Suriye'den PKK unsurlarıyla birlikte bir mücadele süreci işin kolaylaştırılması süreci ve süreci de aktif olması gerektiği ifade ediyor.

Türkiye'nin kendilerine ilgili talepleri olduğunu söylüyorlar ve dolayısıyla da bu talepleri içerisinde Türkiye'nin taleplerinin yerine getirme noktasında çalıştıklarını ve şunu çok net ifadeyle onu söyleyerek bitireyim. Yani buranın PKK ile ilgili olarak sürekli Türkiye ile bir şekilde karşı karşıya gelmelerinin temel sebebi olarak PKK'yı gösteriyorlar ve bu sorunun bitmesi durumunda Türkiye ile normalleşme sürecinin kendileri açısından başlayacağını özellikle Süleyman Yönetim için söylüyorum. Ve bunun da kendileri açısından kazanç olacağını söylüyorlar. O nedenle süreci baltalamaya yönelik değil de sürecin bir şekilde başarıya ulaşmasının da kendileri açısından önemli olduğunu ifade ediyorlar. Zaten Ankara'nın da temel görüşlerinden bir tanesi de o. Bölgeye, Irak'a, Türkiye'ye, Irak'a ve Suriye'ye de aynı zamanda huzuru getirebilir deniyor. Sanırım bu algı bölge ülkeleri açısından son derece satın alınmış durumda.

Independent Türkçe