Rusya ve Batı'nın ‘Suriye laboratuarındaki tecrübeleri’ Ukrayna'da tekrarlanır mı?

İdlib'de bir duvar üzerine Ukrayna'ya destek amaçlı çizim yapan iki Suriyeli (AFP)
İdlib'de bir duvar üzerine Ukrayna'ya destek amaçlı çizim yapan iki Suriyeli (AFP)
TT

Rusya ve Batı'nın ‘Suriye laboratuarındaki tecrübeleri’ Ukrayna'da tekrarlanır mı?

İdlib'de bir duvar üzerine Ukrayna'ya destek amaçlı çizim yapan iki Suriyeli (AFP)
İdlib'de bir duvar üzerine Ukrayna'ya destek amaçlı çizim yapan iki Suriyeli (AFP)

Rusya'nın Suriye'deki askeri, siyasi ve insani tutumları, Ukrayna'daki yeni maceralarını anlamak için yaralanılabilecek dersler barındırıyor mu? Moskova, Rusya’nın batı sınırlarında yürüttüğü savaşta ‘Suriye senaryosunu’ tekrarlayabilir mi? Batı’nın iki dosyaya yönelik tutumları arasındaki hangi benzer noktalar var?

“Yanmış toprak stratejisi”
İngiltere Başbakanı Boris Johnson, 2016 yılı sonlarında dönemin dışişleri bakanı iken ABD’li mevkidaşı John Kerry ile birlikte Moskova'yı, Birleşmiş Milletler'in (BM) 2003 yılında ‘dünyanın savaştan en çok zarar görmüş şehri’ olarak kabul ettiği Çeçenistan'ın başkenti Grozni’ye atıfta bulunarak Halep’i ‘Suriye'nin Groznisi’ haline getirmemesi konusunda uyardı. Rusya’nın Washington Büyükelçiliği, bu uyarıya Twitter üzerinden verdiği yanıtta, “Grozni bugün barışçıl, modern ve refahın olduğu bir şehirdir. Hepimizin aradığı çözüm de bu değil mi?” yazdı.
Bu, Rusya’nın 2015 yılı sonlarında ‘Suriye devletini kurtarmak’ için askeri müdahalede bulunmasını nasıl gördüğünün bir göstergesiydi. Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, geçtiğimiz yılın sonlarında, Rus ordusunun bugüne kadar Suriye'de 320 farklı silah modelini test ettiğini ve ülkenin batısındaki Hmeymim Hava Üssü’ne ses hızının 10 katı hızla hareket eden hipersonik Kinjal füzelerini taşıyan iki MiG-31K savaş uçağı konuşlandırdığını açıkladı. Füze savunma sistemlerini alt etmesini sağlayan dolambaçlı bir yol izleyen Kinjal füzeleri, Ukrayna'ya karşı başlatılan askeri saldırının hemen öncesinde Suriye kıyılarında gerçekleştirilen deniz tatbikatlarında kullanılan silahlar arasında yer aldı.
Askeri uzmanlara göre Rus ordusu, kontrol ettikleri alanın büyüklüğünü yüzde 10'dan yüzde 65'e çıkaran Suriye rejimi güçlerini desteklemek için yanmış toprak stratejisini uygulamaya koydu. Ateşli uyarılarda bulunmak ve muhalefet bölgelerini boyun eğdirecek bir örnek olarak Hama kırsalındaki El-Letamine, Doğu Guta'daki Hamuriye ve Dera kırsalındaki el-Lecet gibi bölgeleri savaş uçakları, varil bombaları ve silahlı insansız hava araçları (SİHA) ile şiddetli hava bombardımanlarıyla hedef aldı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), on yıllık savaş sırasında öldürülen yaklaşık yarım milyon Suriyeliden 21 binin Rusya’nın 77 aydır süregelen askeri müdahale sırasında düzenlediği hava saldırılarında öldüğünü bildirdi. BM, savaşlar sırasında zehirli gazların ve kimyasal silahların kullanıldığını söyledi. Moskova, Şam yararına Suriye'ye müdahale etti ve radikaller ya da El Kaide ve DEAŞ’a biat eden dinci gruplar dahil olmak üzere farklı çizgilere, yeteneklere ve desteğe sahip muhalif gruplarla karşı karşıya geldi. Ukrayna'da ise aynı tarihe sahip olduğu komşu bir ülkenin düzenli bir ordusuyla savaşıyor. Henüz Ukrayna’da hiçbir ayrım gözetmeyen bombardımanlar düzenlenmediği, yanmış toprak taktiği uygulanmadığı, varil bombaları kullanılmadığı ve şiddetli hava saldırıları gerçekleşmediği için iki savaşta kullanılan askeri taktikler farklılık gösteriyor. Moskova'nın Ukrayna hava sahasını kapatmasından, askeri operasyonları artırmasından ve toprak sahiplerinin direnişe geçmesinden sonra bu durumun önümüzdeki günlerde test edileceğinden şüphe yok.

“Geri çekilme açıklamaları”
Rusya, birçok defa Suriye'deki askeri operasyonlarını ‘gevşetme’ veya bazı güçlerini geri çekme sürecinde olduğunu açıkladı. Cenevre'de ya topyekün bir askeri operasyon ya da siyasi müzakere turu başlatacak adımlar atılmadan önce Rusya tarafından Suriye’deki sivil savunma ekipleri Beyaz Baretliler’e karşı ‘Suriye hükümetine karşı siyasi propaganda yapmak amacıyla kimyasal saldırı tiyatrosuna hazırlanma niyetinde olduğu’ şeklinde birçok kez suçlayıcı açıklama yapıldı.
Rusya Savunma Bakanlığı’nın internets sitesinde yer alan açıklamalarda, ‘terör örgütleriyle bağlantılı oldukları’ gerekçesiyle mevzilerini bombalamaya hazırlık olarak Ahraru’ş-Şam ve Ceyşu’l-İslam dahil ‘ılımlı’ muhalif grupların ‘meşruiyetini’ tanımadıklarını duyurdu. Moskova, Washington ya da Astana Süreci’nin diğer garantörleri olan Ankara ve Tahran ile birçok uzlaşı anlaşması imzaladı. Ancak zamanın geçmesi ve bazı değişikliklerin yaşanmasıyla kısa sürede anlaşmaları ihlal etti. Bunun son örneği, 2018 yılında tamamlanan Dera’daki uzlaşı anlaşmaları oldu.
Her ne kadar Ukrayna’daki durum farklı olsa da şimdilik bazı ortak noktaları olduğunu söyleyebiliriz. Moskova, Ukrayna’yı kapsamlı bir işgale girişmeden önce Rus askerlerinin batı sınırlarından çekildiğini duyurdu ve yeni bir gerilimin başlamasından önce müzakerelerde bulunmak istediğini açıkladı. Rusya Dışişleri Bakanlığı şu an, Putin'in emriyle Savunma Bakanlığı tarafından fiilen yürütülen savaşta bir ‘savunmacı’ ve bir ‘diplomat’ rolünü oynuyor. Rusya’nın Suriye’de ‘rejimin bölgeler üzerindeki kontrolünü yeniden kazanması’ ve ‘rejim güçlerinin desteklenmesi’ gibi bir takım askeri hedefleri olduğu biliniyor. Bunlar bunu ertelenebilir veya uyarlanabilir hedeflerdir. Önlerindeki tek engel siyasi değil askeridir. Müzakereler sadece bu hedeflere ulaşmak ve uygulamak için ihtiyaç duyulan zamanı kazanmak için bir araçtır.
Moskova, çatışmalardan önce insanların ‘teröristlerin kontrolü altındaki bölgelerden çıkması için koridorlar’ açıldığını defalarca kez duyurdu. ‘Toplum mühendisliği’ ve insanların bir yerden başka bir yere, özellikle de güneyden kuzeye nakli için pek çok yer değiştirme operasyonuna kolaylık sağladı ve 13 milyon yerinden edilmiş kişi ve mültecinin göçünü durdurmadı. Moskova’nın Ukraynalıların çevre ülkelere göç etmeleri için kapıyı açık bırakması, bir yandan Avrupa’da ‘göç kartı’ oynamaya, diğer yandan Ukrayna'da ‘uyumlu bir topluma’ ulaşmaya olanak sağlayacaktır.
Moskova ve Washington'ın Suriye'de olduğu gibi hava koruması olmadan ‘sınır ötesi’ yardımlar için uluslararası bir kararı desteklemek gibi insani konularda birlikte çalışıp çalışmayacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.

Gizli program
Şimdi alınan derslerle sadece Rusya değil, ‘Suriye laboratuarında’ özellikle ‘askeri bir güç’ ve ‘demir yumruk’ olan diğer ülkeler de test edilebilir.
ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA), 2012 yılı sonları ve 2013 yılı başlarında muhalif grupları eğitmek için gizli bir program başlattı ve bu program için milyarlarca dolar tahsis etti. CIA’nin bu adımı, rejim güçlerinin Rusya’nın müdahalesi öncesinde Şam kapılarına kadar çekilmesine katkıda bulundu. ABD, Suriye’ye müdahale ettiği süre boyunca Suriye’nin güneyi ve kuzeyinde uçuşa yasak bir bölge kurmayı reddetti. Ancak, 2014 yılında DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) ile örgütü yenmek ve bir daha toparlanmasını engellemek için ülkenin kuzeydoğusunda uçuşa yasak bir bölge kurdu. Bunun yanı sıra Türkiye, bir yanda Şam güçlerine karşı ‘uçurumun kenarına’ giderek, diğer yanda Rusya ile ikili ve stratejik anlaşmalar yaparak kara ve hava kuvvetlerini sahaya sürdü.
ABD ve Türkiye’nin Suriye’de deneyimleri şu iki ilkeye dayanıyor:
1- Suriyeli muhalif grupları eğitmek, onlara sınır ötesi silah ve hava desteği sağlamak
2- Yabancı aktörler arasında nüfuz alanlarının paylaşımı için Suriye topraklarında askeri bir çatışmayı önlemek amacıyla Rusya ile  ikili anlaşmalar yapmak
Öte yandan şu an Batılı istihbarat servisleri arasında Ukrayna meselesinde Suriye’den çıkarılan derslerden yararlanmak için temaslar kuruluyor.
AB, İngiltere, ABD ve diğer ülkelerin Kiev'e ordusunu desteklemek amacıyla silah gönderme kararları aldıkları biliniyor. Ama burada şu soru akıllara geliyor: Bu silahlar Ukrayna'ya ve ordusuna nasıl teslim edilecek? Üzerinde çalışılan senaryolardan biri, Rusya, tedarik hatlarını kesmek ve Ukrayna'yı, özellikle batı bölgelerini ‘parçalamak’ ve Batı ülkelerinin planlarını bozmak için Kiev'in batısındaki saldırılarını artırırken silahların Polonya üzerinden taşınması için gizli bir hat kurulmasını öngörüyor. Peki, bu Rusya ile NATO arasında bir çatışma olmadan nasıl yapılacak? Bu durum Suriye'de olduğu gibi Ukrayna'da da uzlaşı anlaşmalarının ve yer değiştirmelerin yapılmasına ve nüfuz alanlarının ortaya çıkmasına yol açar mı?



Eritre Cumhurbaşkanı: Kızıldeniz'deki seyrüsefer güvenliğinden kıyısındaki ülkeler sorumlu

Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki, geçtiğimiz hafta Kahire'de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir arya geldi (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki, geçtiğimiz hafta Kahire'de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir arya geldi (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Eritre Cumhurbaşkanı: Kızıldeniz'deki seyrüsefer güvenliğinden kıyısındaki ülkeler sorumlu

Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki, geçtiğimiz hafta Kahire'de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir arya geldi (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki, geçtiğimiz hafta Kahire'de Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir arya geldi (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki, Kızıldeniz bölgesinde askeri üslerin kurulmasına izin vermenin istikrarsızlık için bir bahane olduğunu ve bölgedeki halkların, dış güçlerin bu rolü üstlenmesine gerek kalmaksızın, bu hayati uluslararası su yolunda seyrüsefer güvenliğini sağlamaktan kendilerinin sorumlu olduğunu söyledi.

Afwerki dün akşam Mısır ziyareti sırasında Mısır’da yayın yapan ‘Kahire el-İhbariyye’ televizyon kanalına verdiği röportajda şunları söyledi:

“Kızıldeniz’e kıyısı olan ülkeler arasındaki entegrasyon son derece önemli. İş birliğini güçlendirmek için ortak mekanizmaların kurulması gerekiyor.”

Somali'nin kıyılarını koruma kabiliyetinin yanı sıra Eritre, Yemen, Cibuti ve Sudan'ın da kıyılarını koruma kabiliyetine sahip olduğunu vurgulayan Eritre Cumhurbaşkanı, bölgenin karmaşıklığının, yerel çabaları güçlendirmek yerine dış alternatiflere başvurmaktan kaynaklandığını belirtti.

Kızıldeniz'in jeopolitik öneminin, herhangi bir dış müdahaleyi haklı çıkarmayacağını ve Eritre ile Mısır'ın bu konudaki vizyonlarının tamamen uyumlu olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Afwerki, “Devletler arasında yakınlaşan görüşler, hükümetlerin, cumhurbaşkanlarının veya siyasi partilerin tercihleri değil, bölgedeki halkların çıkarlarını yansıtmaktadır. Her hükümet, bu temel ilkeyi korumak ve bölgesel iş birliğinin güçlendirilmesine katkıda bulunmak için kendi yetenekleri konusunda net bir vizyona sahip olmalı” ifadelerini kullandı.

Mısır Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Eritre Cumhurbaşkanı Isaias Afwerki, geçtiğimiz perşembe günü Mısır'ı ziyaret ederek Büyük Mısır Müzesi'nin açılışına katıldı. Cumhurbaşkanı Afwerki bu ziyaret kapsamında Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ile bir araya geldi. Görüşmede, Kızıldeniz'in güvenliğini sağlamak ve bu hayati su yolundaki seyrüseferi etkilememek için iş birliğinin güçlendirilmesinin önemi vurgulandı.

Mısır Cumhurbaşkanı, bölgedeki güvenlik ve istikrarın pekiştirilmesine katkıda bulunmak için Mısır ile Eritre arasında ve komşu Arap ve Afrika ülkeleriyle koordinasyonun yoğunlaştırılması gerektiğini vurguladı.

Cumhurbaşkanı Afwerki, Kahire el-İhbariyye kanalına verdiği röportajda Afrika Boynuzu ülkelerinin, kendilerine bu konuda alan tanınırsa ve etnik veya kabile ayrımlarına ya da başarısız politikalara sürüklenmeden sorunları ele almak için bilinçli yaklaşımlar benimsenirse, sorunlarını yerel olarak çözebileceklerini vurguladı. Eritre Cumhurbaşkanı, bölge halklarının bu bölünmeler nedeniyle egemen kurumlara sahip devletler kurmakta zorluk yaşadıklarını ifade etti.

Afrika Boynuzu bölgesindeki ülkeler arasında ikili ve kolektif iş birliğinin büyüme, refah ve istikrarın sağlanması için gerekli olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Afwerki, Mısır ile Eritre arasındaki ilişkilerin, bölgedeki kriz ve kargaşa durumunu değiştirmek amacıyla entegrasyon ve kapsamlı iş birliğine yönelik özel stratejik ilişkiler olduğunu vurguladı.

Afwerki’nin bu açıklamalarından birkaç gün önce, Etiyopya Başbakanı Abiy Ahmed'in Etiyopya parlamentosunda yaptığı konuşmada Nil Nehri havzası ülkeleri Etiyopya, Sudan ve Mısır arasında Büyük Etiyopya Rönesans Barajı konusunda iş birliği yapılması ve karayla çevrili ülkesine denize erişim sağlamak için Eritreye koordinasyon çağrısında bulundu.

Sudan’ın Darfur eyaletinin Faşir şehrinde kontrolün Hızlı Destek Kuvvetleri’ne (HDK) geçmesinin ardından ülkedeki son gelişmelere de değinen Eritre Cumhurbaşkanı, Sudan'daki istikrar ve güvenliğin Afrika Boynuzu'nda denge ve güvenliğin sağlanması için hayati önem taşıdığını, buradaki herhangi bir karışıklığın komşu ülkelerdeki gerilimleri tırmandırabileceğini ve bölgesel güvenliği doğrudan etkileyebileceğini belirtti.


Gazze İstikrar Gücü... Yapısı ve görevleri konusundaki anlaşmazlıklar BM yetkisini tehdit ediyor

Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarının yanında nöbet tutan Hamas mensupları (AFP)
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarının yanında nöbet tutan Hamas mensupları (AFP)
TT

Gazze İstikrar Gücü... Yapısı ve görevleri konusundaki anlaşmazlıklar BM yetkisini tehdit ediyor

Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarının yanında nöbet tutan Hamas mensupları (AFP)
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarının yanında nöbet tutan Hamas mensupları (AFP)

ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde Gazze Şeridi'nde en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç kurulmasına ilişkin karar taslağının kabul edilmesi için yürüttüğü faaliyetler sürerken, arabulucular ve garantörler arasında istişareler devam ediyor. Bu, Mısır, Katar, ABD ve Türkiye'nin arabuluculuğunda geçen ayın 10'unda yürürlüğe giren Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasının şartlarına uygun olarak gerçekleştiriliyor.

ABD medyasında dün yer alan bu istişareler, iki gün önce arabulucu Bishara Bahbah tarafından Şarku'l Avsat'a açıklanmıştı. Bahbah, BM Güvenlik Konseyi’nin yapısı ve görevleri konusunda dört anlaşmazlık olduğunu ve bunun özellikle beş daimî üye ülke olan Birleşik Krallık, Fransa, ABD, Rusya ve Çin arasında güçlere ilişkin karar taslağını destekleme konusunda zorluklara yol açabileceğini belirtti.

Mısır Dış İlişkiler Konseyi Başkanı ve eski Dışişleri Bakanı Muhammed el-Arabi, bu tahminlere katıldığını belirtti. Aynı görüş, Şarku’l Avsat’a ayrı ayrı demeç veren bir Amerikalı strateji uzmanı tarafından da teyit edildi. Her iki taraf da mevcut engeller ışığında sürecin biraz zaman alacağını öngördü.

Bu arada, arabuluculuk yapan bir ülkeden bilgi sahibi bir kaynak Şarku'l Avsat'a, anlaşmazlıklar devam ederse bu uluslararası güçlerin BM Güvenlik Konseyi kararı olmaksızın Washington'un kararıyla oluşturulmasının muhtemel olduğunu söyledi. Bu, İsrail'in tercih ettiği ancak arabuluculuk yapan ülkeler veya garantörler tarafından kabul edilmeyen bir formül.

Gazze anlaşması ilk aşamasında durma noktasında kalırken, Hamas rehine cesetlerinin tümünü teslim edemedi. Bu arada arabulucular, ikinci aşamaya geçilmesi için çaba gösteriyor. Söz konusu ikinci aşama, uluslararası güç de dahil olmak üzere güvenlik düzenlemelerini ve Gazze Şeridi’ni yönetmekle görevli bir yürütme komitesinin seçimi gibi idari düzenlemeleri kapsıyor.

Dört tartışma noktası

Axios internet sitesi dün, ABD’nin BM Güvenlik Konseyi’nin bazı üyelerine, en az iki yıl süreyle Gazze Şeridi’nde bir uluslararası güç kurulmasına ilişkin karar taslağı gönderdiğini aktardı. Bu girişimin, BM Güvenlik Konseyi üyeleri arasında önümüzdeki günlerde yapılacak müzakerelere dayanacağı ve ilk birliklerin ocak ayı itibarıyla Gazze Şeridi’ne konuşlandırılmasının hedeflendiği belirtildi.

u7ı8
Gazze şehrinde İsrailli rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları sırasında Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) araçlarına yakın bir noktada nöbet tutan bir Hamas mensubu (AFP)

Pazar günü Şarku'l Avsat'a verdiği röportajda Bahbah, Gazze anlaşmasının tarafları arasında devam eden istişarelerin ayrıntılarını açıkladı ve şunları söyledi: “İki haftadır, bu konuyla ilgili bir karar taslağının BM Güvenlik Konseyi'ne sunulması konuşuluyor, ancak görüş ayrılıkları nedeniyle bu konuda zorluklar yaşanıyor.” Bahbah, karar taslağının bu hafta veya önümüzdeki hafta BM Güvenlik Konseyi'ne sunulmasını bekliyor.

Karar taslağıyla ilgili dört anlaşmazlık noktasına değinen Bahbah, “Birinci anlaşmazlık, bu güçlerin rolüyle ilgilidir; İsrail, bu güçlerin BM barış gücü statüsünde olmasını istemiyor, sadece BM Güvenlik Konseyi’nin onayıyla kurulmasını istiyor. İkinci anlaşmazlık, Gazze anlaşmasının dayandığı Trump barış planının karar tasarısına dâhil edilmesi konusundadır; İsrail bunu istemiyor ve plana uluslararası bir statü kazandırılmasına karşı çıkıyor. Üçüncü anlaşmazlık, İsrail’in Türk güçlerinin Gazze Şeridi’ne gönderilmesini reddetmesiyle ilgilidir. Dördüncü anlaşmazlık ise, bazı tarafların bu güçlerin görev alanına Hamas’ın silahsızlandırılmasını da dâhil etmek istemesiyle ilgilidir; bu madde tasarıda yer alıyor, ancak Hamas ve diğer bazı taraflar bunu reddediyor” ifadelerini kullandı.

Axios internet sitesinin dün aktardığı karar taslağı, görünüşe göre İsrail’in bazı taleplerine de yanıt veriyor. Taslakta, uluslararası güvenlik gücünün ‘barışı koruma gücü değil, yaptırım gücü’ olması öngörülüyor ve bu gücün, ‘Gazze Şeridi’nin silahsızlandırılması sürecini güvence altına alarak Gazze’deki güvenlik ortamının istikrarına katkıda bulunması’ hedefleniyor.

Taslağa göre, uluslararası güvenlik gücü Gazze’nin İsrail ve Mısır sınırlarını güvence altına almak, sivilleri ve insani koridorları korumak, görevinde kendisine eşlik edecek yeni bir Filistin polis gücünü eğitmek ve geçiş süreci boyunca Gazze’de güvenliği sağlamakla görevlendirilecek. Bu geçiş döneminde İsrail, Gazze Şeridi’nden aşamalı olarak çekilecek. Ayrıca Filistin Yönetimi’nin, uzun vadede Gazze’nin kontrolünü üstlenmesini sağlayacak reformlar yapması öngörülüyor.

Söz konusu uluslararası güç katılımcı ülkelerden gelen askerlerden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığını üstleneceğini açıkladığı Gazze Barış Konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak.

‘Başarı dönüşüm gerektirir’

Muhammed el-Arabi, BM Güvenlik Konseyi'ne bir karar taslağı sunmanın beş daimî üyenin onayını gerektirdiğini açıkladı. Sızan bilgilere göre, BM Güvenlik Konseyi'nin tam konsensüsünü sağlamak zor olacak ve şu ana kadar en çok Birleşik Krallık, Fransa ve ABD'nin desteğinin alınması muhtemel görünüyor.

El-Arabi, herhangi bir ülkede askeri bir gücün konuşlandırılmasının mutlaka BM Güvenlik Konseyi kararıyla desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi. Ayrıca, böyle bir gücün Gazze Şeridi’nde faaliyetlerine ilişkin bazı maddelerin, özellikle askeri varlığın ayrıntıları, yapısı, yetki kapsamı ve bu gücün çatışmalara müdahale edip etmeyeceği ya da yalnızca gözlemle mi yetineceği konularının, daimî üyelerden bazılarının veto hakkını kullanmasına yol açabileceği endişesini dile getirdi. Bunun da ‘güç oluşturulması sürecinde bir engel’ teşkil edebileceğini ifade etti.

Amerikalı stratejik ilişkiler uzmanı Irina Tsukerman da, Washington’un BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu karar taslağının bazı engellerle karşılaşacağını öngörüyor. Tasarının Fransa ve Birleşik Krallık tarafından desteklenmesi, ancak Rusya ve Çin tarafından reddedilmesi bekleniyor. Ayrıca Tsukerman’a göre Hamas da bu girişimin önünde bir engel oluşturuyor; çünkü söz konusu tasarının uygulanması, hareketin siyasal açıdan dışlanmasının başlangıcı anlamına gelecektir.

Tsukerman, ‘pratik başarı için bölgesel pozisyonlarda ve Hamas'ın davranışlarında bir değişiklik olması gerektiğini, ancak bu değişikliğin şu ana kadar Washington'un ulaşabileceği bir şey olmadığını’ vurguladı.

İstanbul toplantısı

İsrail’in istikrar gücünde Türk birliklerinin yer almasına karşı çıktığına dair haberler eşliğinde, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Gazze anlaşması ve uluslararası güç konularını görüşmek üzere bir araya gelen çeşitli ülkelerin toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında, BM’nin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir güç gönderilmesine ilişkin karar üzerinde çalışmaların hâlen sürdüğünü belirtti. Fidan, Türkiye’nin ve bazı diğer ülkelerin, bu gücün tanımının içeriğine göre asker gönderip göndermeme kararını vereceklerini ifade etti.

El-Arabi, İstanbul toplantısında uluslararası vesayetin reddedildiğini ve açık yetkilere sahip bir Filistin gücünün kurulmasında ısrar edildiğini açıkladı. Bu durum, İsrail'in Türkiye'nin bu güce katılımını reddetmesi ve bu tür güçlere karşı temel muhalefetinin yanı sıra, beş ülkeden birinin bu gerekçeyle projeye itiraz etmesine neden olabilir, ki bu da işleri karmaşıklaştıracaktır.

El-Arabi, BM Güvenlik Konseyi'nin uluslararası güçler konusunda bir konsensüse varmasının muhtemelen zaman alacağını düşünüyor ve Mısır'ın bu tür kararların BM kararıyla alınmasını ‘kesinlikle tercih ettiğini’ belirtiyor.

Tsukerman'a göre İsrail’in itirazları ve Hamas’ın endişeleri ışığında, arabulucular (bunların arasında Mısır, Katar ve Türkiye de bulunuyor) bu sorunu karma modeller önererek gidermeye çalışacak. Ancak her öneri, bir taraf veya diğer tarafça şüpheyle karşılanıyor; bu durum da uzlaşmanın sağlanmasını bir süre geciktirecek.

Tsukerman, uluslararası gücün Gazze'ye başarılı bir şekilde konuşlandırılması halinde, bu gücün yerel aktörler tarafından yetkilendirilmesi ve kabul edilmesi şartıyla, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasının başlangıcı olacağı sonucuna vardı.


İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

TT

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

İsrail ve Filistin Yönetimi, ABD'nin Gazze’de uluslararası bir güç konuşlandırılması önerisine ne tepki verdi?

ABD’nin Gazze'de en az iki yıl süreyle uluslararası bir güç konuşlandırması için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) bazı üyeleriyle sunduğu karar taslağı, geniş çaplı tepkilere yol açtı. Hem Filistin Yönetimi hem de İsrail, önerideki kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşündükleri bazı maddeler hakkında çekincelerini dile getirdi.

ABD merkezli haber sitesi Axios'un ulaştığı, hassas ancak gizli olmayan bir belge olan taslak karar, ABD ve uluslararası güce katılan diğer ülkelere 2027 yılı sonlarına kadar Gazze'yi yönetme ve güvenliği sağlama konusunda geniş yetkiler verecek ve bu yetkilerin uzatılması da mümkün olacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli kaynaklar, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi'nde uluslararası bir güç kurulmasına ilişkin ABD tarafından sunulan öneriyi Arap ülkeleri ile görüşeceğini ve karar metninde değişiklik talep etmeyi amaçladığını bildirdi.

Kaynaklar şunları söyledi:

“BMGK aracılığıyla bu gücün oluşturulmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ancak bunun BM Şartı'nın VI. ve VII. bölümü kapsamında yapılmasını istiyoruz. Gücün çalışma şekli, görev süresi ve otoritenin rolü konusunda bir takım çekincelerimiz var. Filistin devletinin güçlendirilmesine olanak tanıyan daha net bir rol istiyoruz. Tüm bu hususlar ve diğer gözlemler Arap ülkeleriyle görüşülecek.”

gtyh
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta Gazze konusunda Arap ve Müslüman ülkelerin liderleri ve bakanlarıyla bir araya geldi (Reuters)

Axios'a konuşan ABD’li bir yetkiliye göre karar taslağı ocak ayına kadar Gazze'ye ilk askerlerin konuşlandırılması amacıyla önümüzdeki günlerde BMGK üyeleri arasında yapılacak müzakerelerin temelini oluşturacak. Yetkili, uluslararası gücün barış gücü değil, yaptırım gücü olacağını vurguladı. Söz konusu uluslararası güç katılımcı ülkelerden gelen askerlerden ve ABD Başkanı Donald Trump'ın başkanlığını üstleneceğini açıkladığı Gazze Barış Konseyi ile istişare edilerek oluşturulacak. Karar taslağı ayrıca Gazze Barış Konseyi'nin en az 2027 sonuna kadar görevde kalmasını öngörüyor.

Karar taslağı ayrıca, ‘geçiş dönemi yönetim otoritesi’ olarak Gazze Barış Konseyi’ne, “Filistin Yönetimi'nin reform programını başarıyla tamamlayana kadar, Gazze Barış Konseyi'nin onayıyla’ Gazze'nin yeniden inşası için öncelikleri belirleme ve fon sağlama yetkisi verilmesini talep ediyor.

İsrail’in karar taslağında talep ettiği değişiklikler

İsrail basını, isimsiz İsrailli kaynaklara dayanarak, ‘önerilen karar tasarısı taleplerine yakın olsa da bazı çekinceler olduğunu’ bildirdi.

İsrail, bu gücün BMGK tarafından kurulmasını istemiyordu, ancak VII.  Bölüm kapsamında kurulmaması kabul edilebilir bir durumdu.

BM Şartı'nın VII. Bölümü, barışa yönelik tehditler, barışın ihlali ve saldırı eylemleri durumunda alınacak önlemlerle ilgili. Bu bölümün bazı maddeleri, BMGK belirli durumlarda uluslararası barış ve güvenliği korumak veya yeniden tesis etmek için hava, deniz veya kara kuvvetleri ile gerekli önlemleri alma yetkisi veriyor.

İsrailli kaynaklar ayrıca, Gazze Şeridi'nde silahsızlanma sürecine ordunun katılımına ilişkin metni kabul ettiklerini ifade ettiler. Bu konu önemli bir mesele olup, Filistinliler tarafından yaygın bir şekilde reddedilmesi bekleniyor.

İsrail, Filistin Yönetimi'nin varlığını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) konuşlandırılması olasılığını reddediyor, ancak Filistin polis gücünün varlığını kabul edebilir.

Kaynaklar Yedioth Ahronoth'a, İsrail'in Filistin polis gücünün kurulmasına karşı olduğunu, ancak bunun bir Arap talebi olduğunu anladığını ve kabul edebileceğini söyledi.

Yetkililer, İsrail'in yorumlarını doğrudan ABD’ye ilettiğini belirtti. Bu öneri henüz bir taslak karar ve Avrupa ile Arap ülkelerinden de yorumlar bekleniyor.

İsrail, TSK’nın Gazze Şeridi’ndeki varlığını reddettiğini Washington'a yineleyecek.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a konuşan diplomatik kaynaklar şunları söyledi:

“Türkler barış gücü içinde yer almayacak ve Gazze'ye asker göndermeyecek. Ancak İsrail, yatırımlar ve fon akışı açısından Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına katılımlarına itiraz edemeyecek gibi görünüyor.”

Hangi ülkelerin bu güce katılacağı henüz belirlenmedi. Arap ülkeleri katılımlarını gücün Gazze'deki görevinin niteliğiyle bağdaştırdı.

Ülkelerin Hamas ile çatışma ilkesine karşı çıkmalarının, amaçlarının ‘barışı dayatmak’ değil, ‘barışı korumak’ olması gerektiği şeklindeki bir önceliğe dayandığına inanılıyor.

İsrail'in tahminlerine göre bu güce Endonezya, Pakistan ve Azerbaycan katılacak.

İsrail parlamentosu Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi üyeleri geçtiğimiz hafta kapalı bir toplantıda, uluslararası istikrar gücünün Endonezya, Azerbaycan, Pakistan ve henüz belirlenmemiş diğer ülkelerden askerlerden oluşacağı konusunda bilgilendirildi.