Binlerce Sudanlı askeri yönetimi protesto için Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde toplandı

Bir gösterici hayatını kaybetti. BM, Sudanlı taraflarla yaptığı istişarelerin sonuçlarını yayınladı.

Hartum sokaklarının dün tanık olduğu protestolar (AFP)
Hartum sokaklarının dün tanık olduğu protestolar (AFP)
TT

Binlerce Sudanlı askeri yönetimi protesto için Cumhurbaşkanlığı Sarayı önünde toplandı

Hartum sokaklarının dün tanık olduğu protestolar (AFP)
Hartum sokaklarının dün tanık olduğu protestolar (AFP)

Sudan’da askeri yönetim karşıtı gösteriler sürecinde dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Başkent Hartum’da güvenlik kordonunun büyük kalabalıklar karşısında çökmesinin ardından binlerce gösterici dün Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı kuşattı. Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) Sudanlı taraflarla yürüttüğü geniş kapsamlı istişarelerin sonuçlarını ilan etti. İstişare görüşmelerine katılan Sudanlı tarafların çoğu askerlerin siyasete katılmasına itiraz etti.
Sudan Merkezi Doktorlar Komitesi (meslek sendika kuruluşu) dün yaptığı açıklamada, Hartum’un Umdurman bölgesinde başına kurşun isabet eden bir göstericinin hayatını kaybettiğini bildirdi. Şarku’l Avsat muhabiri Sudanlı güvenlik ve askeri güçlerin göstericileri dağıtmak amacıyla gerçek mermi, ses bombası ve yoğun bir şekilde göz yaşartıcı gaz kullandığını gözlemledi. Güvenlik güçlerinin bu müdahalesinden sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı önündeki kalabalık dağılarak evlerine döndü.
Halk Direniş Komiteleri, askeri yönetimin düşürülmesini ve yönetimin yeniden sivillere devredilmesini amaçlayan Halk Yönetimini Kurma Sözleşmesi’ni dün ilan ettikten sonra Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde milyonluk gösteri düzenleme çağrısında bulundu. Hartum’da dün düzenlenen protestolarda göstericiler üç ay aradan sonra ikinci kez güvenlik güçlerinin bariyerlerini aşarak şehir merkezindeki Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ulaştı.
Hartum’da dünkü protestolara katılan göstericiler “ordu ile ortaklığa ve müzakereye hayır”, “orduyu meşrulaştırmaya hayır” sloganları atarak, askerlerin kışlalarına dönmelerini ve yönetimi derhal sivillere devretmelerini talep etti. Protestoların başlamasından birkaç saat sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na giden ana caddeleri korumakla sorumlu büyük bir polis gücü, Hartum’da yapılacak gösterilerin ana rotası kabul edilen Başdar bölgesindeki büyük gösterici kalabalığının karşısına çıktı.
Hartum’un Bahri ve Umdurman bölgelerinde güvenlik güçleri protesto için toplanan kalabalığa karşı orantısız güç kullandı. İki taraf arasında çıkan arbede sırasında çok sayıda gösterici gerçek mermiyle yaralandı ve göz yaşartıcı gazdan etkilenerek boğulma tehlikesi atlattı.
Sudan Merkezi Doktorlar Komitesi güvenlik güçlerinin hiçbir insani ve ahlaki sınır gözetmeksizin şiddet, orantısız güç ve her türlü gerçek mermi kullanmaya devam ettiğini aktardı. Komite güvenlik güçlerinin hastaneleri kuşattığını, hastaları ve sağlık çalışanlarını korkuttuğunu belirterek, bu adımın sağlık tesislerinin dokunulmazlıklarının açık bir ihlali olduğunu kaydetti.
Askeri yönetim karşıtı muhalif Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) Koalisyonu’nun Yürütme Ofisi, yaptığı açıklamada, “Devrim, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na ulaşarak Hartum’daki aşırı baskıyı aşmayı başardı. Güvenlik güçleri, Saray’ın önündeki gösterici topluluğunu dağıtmak için vahşice karşı koydu. Demokratik sivil dönüşüm sürecinin yeniden başlaması için barışçıl mücadele rotasından vazgeçilmeyecek” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) Entegre Geçiş Yardım Misyonu (UNITAMS) ülkedeki krizin çözümü için Sudanlı taraflarla yürüttüğü istişare sonuçlarıyla ilgili yayınladığı rapora göre, birçok taraf ordunun siyasete katılmasına karşı itirazını dile getirildi. İstişare görüşmelerinin katılımcılarının çoğu yeni geçiş dönemini düzenleyen prosedürlerin hazırlanması çağrısında bulundu. Bu yeni geçiş döneminde ordunun Güvenlik ve Savunma Komisyonu’na katılması öneriliyor. Ancak katılımcılar konseyin başkanlığını sivil bir isim mi yoksa ordunun mu üstlenmesi gerektiği noktasında ikiye bölündü. Rapora göre bazıları ordunun geleneksel rolüne geri dönmesini ve siyasi karar alma mekanizmasına katılmamasını talep ederken, diğer kesim ise yönetim seçilmiş bir sivil hükümete devredilinceye kadar ordunun yönetimdeki rolünü sürdürmesini istedi.
Raporda, önümüzdeki dönemde kurulacak herhangi bir egemenlik konseyinin sadece geçiş dönemine ait görevleri yerine getirmesi, yürütme otoritesinin çalışmasına doğrudan müdahale etmemesi, üye sayısının 3 ila 8 arasında olması, tamamen sivil kişilerden oluşması ve Cuba Barış Anlaşması’na imza atan sivillerin katılımının sağlanması hususlarında görüş birliğinin sağlandığı belirtildi.
İstişare görüşmelerinin katılımcılarının çoğu ayrıca sivil teknokratlardan oluşan bir bakanlar kurulunun oluşturulması, kurulun kadın kotasının en az yüzde 40 olarak belirlenmesi, bakan sayılarının 10 ila 17 arasında olması, yeni başbakanın devrimci güçler tarafından seçilmesi, başbakana yürütme otoritesinin verilmesi, başbakanın Silahlı Kuvvetler Başkomutanı sıfatını alması ve komutanları atama yetkisinin bulunması ve dış ilişkileri yönetme yetkisinin bulunması noktalarında anlaştı.
UNITAMS’ın raporunda, devletin çeşitli merkezlerinde daha kapsayıcı bir temsil sağlamak amacıyla Meclis üyelerinin halk tabanından seçilmesi önerisine yer verildi. Katılımcıların büyük çoğunluğu Meclis’in rolünün yürütme otoritesini denetlemek, Yüksek Yargı Konseyi’nin bağımsız komisyonlarının başkanlarını ve Anayasa Mahkemesi yargıçlarını atamakla sınırlandırılmasını talep etti.
Barış sürecine gelince, Cuba Barış Anlaşması’nın ülkede tam bir barış sağlamadığı konusunda bir görüş birliği sağlandı. Ayrıca Abdulaziz ve Abdulvahid en-Nur hareketlerinin barış sürecine bir an önce dahil edilmesi yönünde görüşler ortaya çıktı. Bazı taraflar da Cuba Anlaşması’nın baştan sona gözden geçirilmesi çağrısında bulundu.
Raporda, bazı kişilerin Cuba Anlaşması üzerine yaptığı yorumların, silahlı hareketlerin liderlerinin yürütme makamlarına getirilmesinin önünü açtığını ve bu kişilerin 25 Ekim Askeri Darbesi’ni destekledikleri yönünde değerlendirmeler yer aldı. Raporda ayrıca bazılarının anlaşmanın tamamen iptal edilmesini ve Cuba Anlaşması’na imza atmayan tarafları da kapsayan yeni bir anlaşma çerçevesinin belirlenmesi talebinde bulunduğu belirtildi.
İstişare görüşmelerinin katılımcıları, Hızlı Destek Kuvvetleri de dahil olmak üzere askeri milislerin ve silahlı hareketlerin ulusal orduya entegre edilmesinde görüş birliği sağladı. Katılımcılar askeri bütçenin hazırlanması ve bütçe denetimi görevlerinin sivillere verilmesini, ordunun kontrol ettiği şirketlerin kamulaştırılması ve herhangi bir ticari faaliyette bulunmalarının yasaklanması gerektiğini vurguladı. Bazı katılımcılar ise orduya, güvenlik ve askeri faaliyetler alanında çalışan şirketleri kontrol etmesine izin verilmesini önerdi.
Kadınların geçiş dönemindeki katılım oranlarına gelince, istişare görüşmelerindeki çoğu katılımcı karar alma mekanizmalarının tamamında kadın temsil oranının en az yüzde 40 olmasını ve kadını ötekileştiren ayrımcı uygulamaların bulunduğu yasaların değiştirilmesi veya iptal edilmesi çağrısında bulundu.
Katılımcılar, Haziran 2020’de protestoların dağıtılması sırasında ve askeri darbe sonrasında işlenen suçlar da dahil olmak üzere resmi görevi bulunan veya bulunmayan kişilerin, milislerin ve silahlı grupların geçmiş suçlarından dolayı bir an önce yargılanmaları konusunda mutabık kaldı.
UNITAMS 25 Ekim Darbesi’nin Sudan’daki geçiş dönemi hedeflerine ulaşılmasında büyük bir gerilemeye neden olduğunu kabul etti.



Hasm Hareketi'nin terör planının Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
TT

Hasm Hareketi'nin terör planının Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde nasıl bir etkisi olacak?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi G20 Zirvesi çerçevesinde bir araya geldi. (Arşiv - Türkiye Cumhurbaşkanlığı)

Mısırlı uzmanlar, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın Hasm Hareketi’nin terör planını Türkiye'deki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) unsurlarıyla ilişkilendiren açıklamasının iki ülke arasındaki ilişkiler üzerindeki etkisini küçümsedi. Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan yetkililer, Kahire ve Ankara'nın şu anda iki ülke arasındaki anlaşmazlığın merkezinde yer alan Müslüman Kardeşler meselesini bir kenara bırakarak ‘daha derin’ stratejik konulara odaklandığını vurguladı.

Mısır İçişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Müslüman Kardeşler'e bağlı Hasm Hareketi’ne ait bir sığınağa baskın düzenlendiğini duyurdu. Açıklamaya göre, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'ye kaçan askeri kanadı Hasm Hareketi’nin liderlerinin faaliyetlerini yeniden canlandırmak ve ülkedeki güvenlik ve ekonomik tesisleri hedef alan düşmanca operasyonlar düzenlemek için hazırlık ve planlama yaptıkları yönünde bilgi alındı.

Açıklamada, “Hasm Hareketi, ileri askeri eğitim aldığı bir sınır ülkesine kaçan unsurlarından birini, söz konusu planı gerçekleştirmek üzere ülkeye yasadışı yollardan sızmaya zorlayarak operasyonlarını planladı” denildi.

Komşu ülkenin adını açıklamayan bakanlık, hareketin ‘birçok sosyal medya sitesinde dolaşıma sokulan, komşu bir ülkedeki çöllük alanda elemanlarına eğitim verdiğini ve ülkede terör operasyonları gerçekleştirme sözü verdiğini içeren bir video hazırladığını’ bildirdi.

Açıklamada Türkiye'ye atıfta bulunulması, özellikle de Mısırlı yetkililerin terör örgütü olarak sınıflandırdığı Müslüman Kardeşler'in iki ülke arasında yaklaşık on yıldır süren soğukluğa neden olduğu düşünüldüğünde, Kahire ile Ankara arasındaki ilişkilerin güçlenme hızına etkisi konusunda soru işaretleri yarattı.

Ulusal güvenlik ve uluslararası ilişkiler danışmanı Tümgeneral Muhammed Abdulvahid, Mısır İçişleri Bakanlığı’nın açıklamasında Türkiye'ye yapılan atfın iki ülke arasındaki ilişkileri etkilemeyeceğini söyledi. Abdulvahid, “Türkiye'den bahsedilmesi, Müslüman Kardeşler'in Türkiye'ye kaçtığı gerçeğinin kabul edilmesi bağlamında tesadüfi bir durumdu” dedi.

Abdulvahid, Türkiye ile ilişkilerin ‘pek çok alanda çok iyi ve güçlü olduğunu ve Müslüman Kardeşler dosyasının artık etkili olmadığını’ belirtti. Abdulvahid, Mısır'ın ‘hareketin kaçak unsurlarının’ iadesine yönelik taleplerine işaret ederek şöyle dedi: “Açıklamada Türkiye'den bahsedilmesi iade sürecinin tamamlanması için bir tür baskı olabilir.”

İki ülke arasındaki normalleşme, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin Katar'da düzenlenen 2022 FIFA Dünya Kupası'nın açılışında el sıkışmalarından bu yana hız kazandı. Erdoğan'ın Şubat 2024'te Kahire'ye yaptığı ziyaretle zirveye ulaşan yakınlaşmayı, Sisi'nin aynı yılın eylül ayında Ankara'ya yaptığı ziyaret izledi ve iki ülke arasında ‘yeni bir iş birliği dönemi’ başladı.

Demokrasi Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yardımcısı ve bölgesel ilişkiler araştırmacısı Kerem Said'e göre “Müslüman Kardeşler dosyası artık Mısır-Türkiye ilişkilerinde acil bir mesele değil. İki ülke arasındaki ilişkiler Kahire ile Ankara'nın çıkarlarına hizmet eden daha büyük ve daha derin stratejik meseleler tarafından yönetiliyor.”

Şarku’l Avsat'a konuşan Said, “Mısır ve Türkiye arasında Müslüman Kardeşler dosyası konusunda ilan edilmemiş bir koordinasyon var. Zira Kahire bazı hükümlülerin iadesini talep ediyor, bu da Kahire ve Ankara arasındaki anlaşmalara göre belirli prosedürlerin tamamlanmasını gerektiriyor” ifadelerini kullandı.

Said sözlerini şöyle sürdürdü: “İçişleri Bakanlığı'nın açıklaması ve Hasm Hareketi’ne yapılan atıf, Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkilere yönelik bir meydan okuma içermiyor. İki ülke arasındaki ilişkilerin gelişmesi şu anda Libya'daki durum, Akdeniz gaz dosyasının çözümü ve diğer bazı konular gibi daha önemli dosyalarla bağlantılı.”

Mısırlı akademisyen ve uluslararası ilişkiler araştırmacısı Beşir Abdulfettah da İçişleri Bakanlığı'nın açıklamasında Hasm Hareketi'nin terör planının Türkiye'deki Müslüman Kardeşler unsurlarıyla bağlantısına atıfta bulunulmasının ‘Kahire ile Ankara arasındaki ikili ilişkilerin gidişatını etkilemeyeceği’ görüşünde.

Şarku’l Avsat'a konuşan Abdulfettah, ‘Mısır ve Türkiye'nin Müslüman Kardeşler dosyasındaki herhangi bir çatışmanın iki ülke arasındaki ilişkilerin gelişimini etkilemesine izin vermeme konusunda anlaştıklarını’ söyledi ve ‘Müslüman Kardeşler dosyasının diğer dosyaların önüne geçtiği bir dönemde ilişkilerin merkezinde yer aldığını ve anlaşmazlık nedeni olduğunu’ belirtti.

Abdulfettah, “Müslüman Kardeşler dosyasının yerine stratejik ve ekonomik dosyalar konuldu ve bu da Mısır ve Türkiye'nin ikili ilişkileri güçlendirmede ilerleme kaydetmesini sağladı. Ankara, Mısır'ın Hasm Hareketi’ne karşı attığı adımları anlıyor ve destekliyor. Türkiye, Mısır tarafıyla stratejik çıkarlara değer veriyor” şeklinde konuştu.

Mısır-Türkiye ilişkileri, Ankara'nın 30 Haziran 2013'teki gösterilerin ardından yasaklı Müslüman Kardeşler'e verdiği destek nedeniyle on yıldır süren kopukluk ve gerginliğin ardından giderek normalleşme eğilimine girdi.

Mart 2021'de Ankara, Mısır ile diplomatik temasların yeniden başladığını duyurdu. Türk makamları daha sonra Müslüman Kardeşler yanlısı üç kanaldan (Mekameleen, Vatan ve eş-Şark) ‘Mısır'a karşı kışkırtıcı programlarını durdurmalarını ya da Türkiye topraklarından yayınlarını kalıcı olarak durdurmalarını’ talep etti.

Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi Reha Ahmed Hasan, Mısır İçişleri Bakanlığı'nın Türkiye'ye yaptığı atfın ‘Ankara-Kahire ilişkilerini etkilemeyeceğini’ söyledi. Hasan Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Ankara, Kahire ile ilişkilerine önem veriyor ve şu anda komşu ülkelerle sıfır sorun politikası izliyor” dedi. Hasan, İçişleri Bakanlığı açıklamasında Hasm Hareketi’nin Türkiye'ye kaçan Müslüman Kardeşler unsurlarıyla bağlantısına atıfta bulunulmasını ‘örgüt unsurlarının 2013 yılında Türkiye'ye kaçtığı gerçeğini kabul ettiği ve Ankara'ya yönelik herhangi bir suçlama içermediği’ değerlendirmesinde bulundu.