Ukrayna krizinin Türkiye üzerindeki etkileri

Ankara’nın Ukrayna’da çatışan taraflarla bağlantılı çıkarları, onu doğrudan yerel para birimi liraya ve ekonomik olarak tükenmiş durumdaki halkının refahına yansıyan bir durumla karşı kaşıya bırakıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski bir üre önce görüşme gerçekleştirmişlerdi. (Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski bir üre önce görüşme gerçekleştirmişlerdi. (Reuters)
TT

Ukrayna krizinin Türkiye üzerindeki etkileri

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski bir üre önce görüşme gerçekleştirmişlerdi. (Reuters)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenski bir üre önce görüşme gerçekleştirmişlerdi. (Reuters)

Süleyman el-Vadai
Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye, son on yılın büyük bir bölümünde hem Rusya hem de Ukrayna ile tarafların bir birlerine karşı düşüncelerinden uzakta, bağımsız ortaklıklarla dengeli ilişkiler kurdu. Ancak şimdi ortaya çıkan Ukrayna krizi ile Türkiye, jeopolitik çatışmanın ortasında Ukrayna’nın en önemlilerinden biri olduğu komşu ülkelerle güvenlik ve ekonomik ortaklıkları güçlendirerek Karadeniz Havzası’nda uzun süredir Rusya karşısında dengeyi değiştirmeye çalışıyor. Bunu yaparken de Rusya’nın aralarındaki ortaklığa halel getirebilecek hamlelerine karşı NATO üyeliğinden kaynaklı taahhütlere rağmen Moskova ile doğrudan bir çatışmaya girme tuzağına düşmüyor. Rusya ile ilişkilerinin verdiği meyveleri toplamak istiyor.
Ankara, Rusya ile büyük enerji projelerine imza atmanın yanı sıra hem Rusya hem de Ukrayna ile ticari, mali ve askeri ilişkiler kuruyor. Rusya'nın Ukrayna topraklarını işgal etmesinin ardından Türk dış politikası birbirini takip eden zorluklarla karşı karşıya kaldı. Sonucu ne olursa olsun çatışmanın kaçınılmaz olarak lira ve ülkenin ekonomik sektörleri ile bölgedeki stratejik çıkarları üzerinde olumsuz yansımalarının olması bekleniyor.

Ukrayna ile ortaklık ve Karadeniz Havzası’nda güç dengesi
Ukrayna ile olan ilişkileri üzerinden güç dengesini Rusya'ya çevirmeye çalışan Türkiye, Moskova’nın Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler üzerinde tam bir hegemonya kurmasını önlemek için Ukrayna ile iş birliği konusunu gündeme getirdi. Türkiye ve Ukrayna arasındaki ticaret hacmi 2021 yılının ilk dokuz ayında yüzde 50'den fazla artarak 5 milyar dolara ulaştı. Böylece iki ülke arasındaki ticaret hacmi yüksek seviyelere çıktı.
Ankara, Rusya'nın 2014'te Kırım’ı işgal etmesinden sonra Kiev ile ekonomik ve askeri ilişkilerini geliştirdi. Aralarında serbest ticaret anlaşmalarının imzalanması, iki ülke arasında daha fazla alanda ortaklık kurulmasının önünü açtı. Bununla birlikte geçtiğimiz ocak ayında imzalanan askeri iş birliği anlaşmaları, Türk yapımı silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) ihracatına yönelik ortak üretim projelerini de kapıyordu.
Türkiye’nin kendisini bir dönem Ukrayna Kırım'ını kontrol eden Osmanlı İmparatorluğu'nun varisi olarak görmesi aynı zamanda Rusya’nın, özellikle Osmanlıların bölgeden çıkarılmasından sonra unutmaya çalıştığı bir durum. Rusya, Kırım’ın tarihini, Osmanlı mirasından etkilenmeden ve bağlantı kurmadan yeniden yazmaya çalışsa da Türkiye, Kırım Tatar Türkleri aracılığıyla Ukrayna ile ilişkilerini güçlendirecek uygun bir giriş noktası bulabiliyor.

Türkiye ve Rusya arasında iş birliği ve rekabet arasında gidip gelen ilişki
Rusya ve Türkiye'nin ekonomik ilişkilerinde son sekiz yılda büyük bir ilerleme kaydedildi. İki ülke Rusya’nın doğalgazını Avrupa'ya taşımanın yanı sıra Türkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamayı amaçlayan ‘TürkAkım’ (TurkStream) adlı devasa doğalgaz boru hattı projesinde ortaklar.
Erdoğan iktidarı, aynı zamanda Türk turizmine milyarlarca dolar kazandıran Rus turistlerin Türkiye'ye gelmelerinin yanı sıra Rusya'da faaliyet gösteren yüzlerce Türk şirketinin akıbetini de yakından takip ediyor. Türkiye, bu yüzden Akkuyu Nükleer Santrali de dahil olmak üzere büyük projelerde Rusya'nın desteğini alıyor. Tüm bunlar, iki ülkenin ekonomilerini daha önce hiç görülmemiş seviyelerde iç içe geçmiş bir hale getiriyor.
Ankara’nın Rus yapımı S-400 füze savunma sistemine ek olarak Rus yapımı olan Suhoy model savaş uçaklarını satın alabileceğine dair ipuçları veren silah anlaşmalarının yapılması, iki taraf arasındaki siyasi uyum ve güvenlik konusundaki uzlaşıyı daha da güçlendirdi.
Ruslar ve Türkler, içinde bulundukları çatışma çemberinde, Suriye, Libya ve Kafkasya'da rakip kamplarda yer alsalar da her zaman ekonomik ve siyasi ortaklık yolları bulmaya ve bu ortaklıklara yatırım yapmaya istekli olmuşlardır. Kafkasya'da Azerbaycan ile Ermenistan arasında Rusya'nın arabuluculuğunda ve Türkiye'nin katkılarıyla bir anlaşma imzalandı. İki taraf halen Suriye'deki çatışmayı önlemek için bir takım adımlar atıyorlar. Fakat Ukrayna krizi iki taraf, Putin ve Erdoğan arasındaki yakın ilişkinin yardımcı olmayacağı çetrefilli bir karışıklığa yol açacak gibi görünüyor.
Türkiye ile Rusya arasındaki rekabetin kökleri ilişkilerine ve jeopolitik ve stratejik hedeflerine kadar uzanıyor. İki taraf arasında, Ukrayna'ya yönelik eylemleri bağlamında son zamanlarda ortaya çıkan en önemli sorunun Türkiye’nin Ukrayna ile Türk yapımı Bayraktar model İHA’ların satışıyla ilgili anlaşma yapması olduğu ortaya çıktı. Ukrayna hükümeti geçtiğimiz yıl doğu bölgelerindeki ayrılıkçılara karşı bunları kullandığında Rusya, öz konusu teknolojilerin ortaya çıkmasının bölgenin güvenliğini baltaladığı ve çevresindeki güç dengesini bozduğu gerekçesiyle öfkelenmişti. Putin, Erdoğan ile yaptığı bir telefon görüşmesinde, Türkiye'nin Ukrayna'ya yaptığı İHA satışlarını ‘yıkıcı ve provokatif’ olarak nitelemişti.

Türkiye ekonomisi ve Ukrayna krizi
Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Afrika gezisini yarıda keserek ülkeye döndükten sonra yaptığı açıklamada söylediği gibi; ‘Rusya ve Ukrayna arasında seçim yapmak zorunda kalmadan’ krize diplomatik bir çözüm arayan bir tutum sergiliyor.
Ankara için gerçekten tehlikede olan noktaları, Ukrayna krizinin Türk hükümetine etkilerini dört başlıkta görebiliriz. İlki, Türk lirasının değerinin düşmesi ve enflasyon oranlarındaki artış oldu. Şubat ayına ilişkin resmi istatistikler 3 Mart’a kadar açıklanmayacak olsa da yapılan tahminler, enflasyon oranının yüzde 53 civarında olacağına işaret ediyor. Türkiye'de bu yılın başlarında enflasyon oranlarında hafif bir iyileşme görülse de Rusya'nın Ukrayna'yı işgal ettiği haberleriyle durum yeniden kötüleşti. Esasen Türk lirası, Rus Rublesi ve Ukrayna grivnasından daha hızlı düştü. Bu da liranın kırılganlığının göstergesi olarak değerlendirildi. İkinci yansıma, Türkiye'nin ülkenin elektrik santrallerinin ve sanayi sektörlerinin çalışamaya devam etmesi, ısınma, pişirme ve diğer kullanımları için halka enerji kaynakları sağlamak için başta Rusya’dan ithal edilen olmak üzere dışarıdan doğal gaz tedarikine olan bağımlılığı nedeniyle enerji fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı olan kırılganlığı oldu. Üçüncüsü de Türkiye'nin Rusya ve Ukrayna'dan tahıl ve buğday ithal etmesi nedeniyle, krizin ya fiyatlarda artışa ya da tedarik sorunlarına yol açacağı için Türkiye'deki gıda fiyatları üzerinde doğrudan olumsuz yansımaları oldu. Son yansıma, Rusların ve Ukraynalıların Türkiye'ye gelen turistlerin dörtte birinden fazlasını oluşturmaları nedeniyle turizm gelirlerini etkilemesi oldu. Dolayısıyla krizin olumsuz yansımaları Türkiye’nin turizm sektörüne kadar uzanıyor.

Hız kazanan kriz ve Türkiye’nin üzerindeki siyasi baskı
Kriz, hali hazırda bir takım zorluklarla karşı karşıya olan Türk ekonomisine ek zorlukların yanı sıra Türkiye için siyasi bir çıkmazı da beraberinde getirdi. Öyle ya talihsizlikler tek tek gelmez, geldi mi üst üste gelir. Rusya ile Ukrayna ve Rusya ile NATO arasındaki en çetrefilli meselelerden biri, Ankara'nın 1936 yılında imzaladığı Montrö Boğazlar Sözleşmesi uyarınca geçişleri kontrol etme hakkına sahip olduğu Boğaz ve Çanakkale boğazlarından askeri gemilerin ve denizaltıların geçişi meselesidir.
Özellikle Kiev’in Ankara’dan boğazları Rus savaş gemilerine kapatmasını istemesinden sonra Türkiye’nin boğazları NATO yararına kullanmaması konusunda uyarıda bulunan Rusya'nın ve karşı tarafın baskısı altında olduğu herkes tarafından biliniyor. Açıklama yapan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Rus savaş gemilerinin Karadeniz’deki üslerine dönmek üzere geçmelerinin engellenmeyeceğini söylemiş ancak boğazların Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin şartlarına uygun olarak kapatılabileceğini belirtmişti. Ardından pazar günü, Türkiye’nin Ukrayna’da olup bitenleri savaş olarak değerlendirdiğine işaret ederek şu açıklamayı yaptı:
“Türkiye savaşın tarafı değilse, savaşa taraf ülkelerin gemilerini boğazdan geçirmeme yetkisi var. Savaş gemisi Karadeniz'deki üssüne geri dönüyorsa geçiş engellenmiyor. Biz Montrö hükümlerini uyguluyoruz. Kıyıdaş olan olmayan bütün ülkeleri boğazlardan savaş gemisi geçirmemesi konusunda uyardık.”
Türkiye, Rusya ve Ukrayna ile yakın ve uzun vadeli bir ilişki kurmaya odaklanmıştı. Halen de buna devam ediyor. Ancak bununla birlikte ne Rusya ne de NATO karşısında utanç verici bir duruma düşürecek herhangi bir gelişmeye karşı da temkinli davranıyor. Türkiye, NATO’nun bir üyesi olmaya devam ederken Rusya ile olan ulusal çıkarlarına halel getirmeksizin, NATO’nun diğer üyeleri tarafından yapılan açıklamalarla kendi tutumlarını uyumlu hale getirmeye çalışıyor. Krizin, Türkiye’nin çeşitli sektörleri üzerinde hem ekonomik hem de siyasi olarak ağır olumsuz bir etkisi söz konusu. Krizin enerji ihtiyacının karşılanmasında ve gıda fiyatlarında dengesizliğe neden olması gibi ağır sonuçları, Türk lirasının değerini ve Türk halkının ekonomik durumunu etkiliyor. Buna bir de Rusya ile yakın ilişkileri ve bir NATO üyesi olması nedeniyle Türk dış politikasına getirdiği zorlukların yanı sıra savaş gemilerinin İstanbul ve Çanakkale boğazlarından geçişiyle ilgili yeniden alevlenen tartışma da ekleniyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Şarku'l Avsat'a konuşan kaynaklar: Filistinli gruplar İsrailli esirlerle ilgili planı değerlendiriyor

Pazar günü Gazze Şehrinde çadırlarda yerinden edilmiş insanlar (Reuters)
Pazar günü Gazze Şehrinde çadırlarda yerinden edilmiş insanlar (Reuters)
TT

Şarku'l Avsat'a konuşan kaynaklar: Filistinli gruplar İsrailli esirlerle ilgili planı değerlendiriyor

Pazar günü Gazze Şehrinde çadırlarda yerinden edilmiş insanlar (Reuters)
Pazar günü Gazze Şehrinde çadırlarda yerinden edilmiş insanlar (Reuters)

Şarku'l Avsat'a konuşan kaynaklara göre, Gazze'ye yönelik bombardıman ve kuşatma artarken İsrail'in şehri ve mahalleleri kontrol altına alma çabalarını hızlandırdığı bir dönemde, Filistinli silahlı gruplar, şehrin işgalini önlemek için İsrail'e baskı yapmalarını sağlayacak ellerindeki esirlerle ilgili bir plan üzerinde çalışıyor.

Çeşitli silahlı gruplardan kaynakların Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamaya göre plan, Gazze'de geniş çaplı bir askeri operasyon başlatılmasına rağmen İsrailli esirlerin Gazze'den çıkaralıması ya da Gazze'de tutulması meselesi etrafında şekilleniyor.

Kaynaklar, bu adımın henüz çalışma aşamasında olduğunu ve henüz kararlaştırılmadığını, amacın İsrail üzerinde baskı oluşturmak ve yaşayan bazı rehinelerin hayatlarının kaderini Gazze Şeridi'ni işgal etmeyi amaçlayan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin kararlarına bağlamak olduğunu belirtti.

Kaynaklar Bu önerinin günlerdir Gazze Şeridi içinde ve dışındaki üst düzey gruplar tarafından incelendiğine dikkat çekti.

Mevcut savaşın başlangıcından bu yana alınan kararın, esirlerin hayatlarının mümkün olduğunca korunması, Filistinli esirlerle takas edilmesi ve savaşın durdurulması için bir anlaşmaya varılması gerektiğine işaret eden kaynaklar, bunun herkes için bağlayıcı olduğunu, ancak mevcut değişiklikler ışığında, Filistinlilerin hayatlarının ve mallarının bu rehinelerin hayatlarına bağlı olduğuna dair açık bir mesaj göndermek için yeni bir karar alınabileceğini vurguladı.

yuı
Filistinliler İsrail'in Pazar günü Gazze'ye düzenlediği saldırıda ölenlerin cesetlerini taşıyor (DPA)

Kaynaklardan biri Şarku'l Avsat'a şu değerlendirmelerde bulundu: “İsrail'in küstahlığı ve sivilere karşı işlenen suçların durdurulması ve evlerinin sistematik olarak yıkılması karşısında, Filistinlilerin kanının yerde kalmayacağını teyit etmek için olağanüstü kararlar almaktan başka seçenek kalmadı ve bunun bedeli sadece şehre girecek askerlerin canından değil, halkımızın kanından daha önemli olmadığına inandığımız İsrailli fidyecilerin canından da yüksek olmalı. İsrail'in halkımıza karşı işlediği bu suçların devam etmesi ve Gazze Şehri ve kuzeyini kontrol etmek ve geleceklerine yeni bir gerçeklik dayatmak için onları yeniden yaşadıkları yerlerden sürmeye zorlama girişimi karşısında boş duramayız.”

“En zor koşullarda bile”

İsmini vermek istemeyen silahlı gruplara yakın bir  kaynak da şunları söyledi: “Netanyahu ve bakanlarının kendilerini kaçıranların hayatlarını önemsemediklerine inanıyoruz ancak vatandaşlarımızın hayatlarının feda edilmesini ya da bedelinin sadece onlara ödetilmesini de kabul edemeyiz.”

Kaynaklar, mahkumların bir kısmının nakledilmesi ya da Gazze'de tutulması yönünde bir karar alınması halinde bunun, güvenliklerini denetleyenlere, kendilerini tehdit altında hissetmeleri halinde, onları bir yerden başka bir yere nakletme seçenekleri olmadığı sürece, herhangi bir İsrail gücünün onları canlı olarak geri almasına izin vermeyecek hareket özgürlüğü de dahil olmak üzere çeşitli yansımaları olacağına dikkat çekti.

scdfgt
Pazar günü Gazze Şeridi'ne yardım taşıyan Ürdün askeri uçağından Gazze Şehri'nin görünümü (Reuters)

Kaynaklar, en zor koşullarda bile, esirlerin hayatlarını korumak ve İsrail'in bazı baskınlarında veya operasyonlarında yaralandıktan sonra onlara gerekli tedaviyi sağlamak için büyük özen gösterildiğini doğruladı.

Kaynaklar ayrıca esirlerin hayatlarını korumak için esir alanların sık sık kendilerini yiyecekten mahrum bıraktıklarını vurguladı.

Netanyahu ve hükümetinin rehineler ve yaşamları konusundaki kayıtsızlığı nedeniyle, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki yeni operasyonuyla dayatmaya çalıştığı yeni gerçeklik ışığında, grupların bazılarını transfer etmek ya da Gazze Şehri'nde tutmak konusunda hiçbir sorun yaşamayacağını da sözlerine ekledi.

Rehinelerin de Filistin vatandaşları gibi özellikle İsrail'in uydurma gerekçelerle sivillere karşı uyguladığı aç bırakma politikası ışığında çok zor koşullara maruz kaldıklarını belirtti.

Kaynaklar, Gazze vatandaşları için geçerli olanın, “bu tür askeri operasyonlarda hayatlarını feda eden hükümetlerinin politikalarının bir sonucu olarak” açlıktan trajik bir şekilde acı çeken rehineler için de geçerli olduğunu söyledi.

Neden şimdi?

Kaynaklar bu önerinin Han Yunus gibi İsrail'in girdiği diğer şehir ve bölgelerde masada olmadığına, çünkü Gazze Şehri'ne ilişkin mevcut planın en tehlikelisi olduğuna ve nüfusu yerinden etmeyi ve içinde hiçbir Filistinli kalmadan işgali yıllarca sürdürmeyi amaçladığına dikkat çekerek, grupların ne pahasına olursa olsun bu planı engellemeye çalışacağını vurguladı.

Hamas'ın silahlı kanadı Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde, iki hafta önce yaptığı açıklamada tugayların İsrailli rehineleri kasıtlı olarak aç bırakmadığını, üyelerinin ve tüm Filistinlilerin yediklerini yediğini ve kendi deyimiyle açlık ve kuşatma suçu kapsamında herhangi bir özel ayrıcalığa sahip olmayacaklarını belirtti.

Gazze Şeridi'nin tüm bölgelerindeki Filistinlilere gıda ve ilaç ulaştırılması için insani yardım koridorlarının doğal ve kalıcı bir şekilde açılması koşuluyla Kızılhaç'ın İsrailli esirlere gıda ve ilaç ulaştırılması yönündeki her türlü talebine olumlu yanıt vermeye hazır olduklarını vurguladı.

defr
Gazze'de yetersiz beslenme nedeniyle beyin felci geçiren 16 yaşında bir çocuk - 16 Ağustos 2025 (DPA)

Netanyahu'nun yanı sıra İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog da İsrail ve İşgal Altındaki Topraklar'daki Kızıl Haç Başkanı Julian Lerison'dan Gazze Şeridi'ndeki rehinelere gıda ve tıbbi bakım sağlanmasına katılmasını istedi. Kızıl Haç, rehinelere ve Gazze Şeridi sakinlerine ilaç ve gıda ulaştırmak için tüm taraflarla temas halinde olduğunu doğruladı.

Hamas ve İslami Cihad'ın kısa bir süre önce Gazze Şeridi'ni kasıp kavuran kıtlık koşulları nedeniyle sağlık durumlarının kötü olduğu görülen iki İsrailli rehinenin görüntülerini yayınlamasının ardından bu adım geldi.